Prof. Dr. Sinsi
|
Aşk Seni Sevmek....
Gittin  
Dudağıma, çocuksu susuzluğumla asla doyamadığım öpücüklerinden birini kondurup gittin "Ne olur öyle bakma bana" dedin en son  
Daha birkaç dakika önce gözlerimde varlığınla alevlenen yaşam sevincinin yerine, boyun eğmiş, donuk ve daha şimdiden hasretinle kavrulmuş bir karanlığı bırakıp gittin  Dolmuştu zamanın
Yüreğimdeki kum saatini, o göz açıp kapayıncaya kadar geçen "sen"den, sanki asırlarca tükenmek bilmeyen "sensizliğe" tersyüz ederek gittin
İçimde, günlerdir yokluğunla zayıflamış, kalbi kupkuru kalmış aşk çocuğunu sevginle emzirme sarhoşluğuyla delirdiğim şu üç saatin içindeki yüzlerce "an"ı "anı"ya dönüştürerek  
Önce gözlerim öksüz kaldı yokluğunda Sonra, nefesinin o buğulu sıcaklığından mahrum kalan evimin rutubet kokulu duvarları  
Gittin  
İki aşkın arasında şaşkın Ürkek ve çaresiz bir çocuk gibi savrulan kalbini cebine koyup, başka bir eve gittin uyumaya Artık senin değildi evin, "sizin" di Benim özlediğim o eski evin değildi gittiğin  
O eski ev  Oturup, zamanın o yağmursuz, o parça parça yüzüne bakarak, güneşin bütün gün sadece yalayıp geçtiği loş pencerelerinde dalgınlığımızı biriktirdiğimiz o ev  
Şaşardık bazen Ansızın, hesapsızca, belki de yorgun düşerek  Akıldışı bir hızla devinen imgelerin ortasında, bir çığ gibi ömrümüze yığılan anılardan birin seçip, dondurarak  Hayat, çok eskilerden gelen sonsuz bir ayinle ilgili gibi, bir gelenek gibi tekrar ederdi etrafımızda, umurumuzda olmadan  
Elin çaya uzanırdı
Tenim dudaklarını özlerdi
Bir sözüm şiirin olurdu Demlenirdik
Gömüldükçe düşlerin o büyülü uykusuna, aşkımın kalbimdeki ilahi melodisi çalınırdı kulaklarına birden Nasıl da ürkerdin  Karanlıktan korkan bir çocuğun teselli isteği gibi bölerdi sesin suskunluğumuzu
Ruhlarımızın bir yerlerde buluştuğuna, düşlerimizin bir yerde kesiştiğine inanmak istediğim bu hayattan çalıntı anları, beni bunun aksine inandırmaya çalışan bir sesle ve ilk önce hep sen bölerdin
İşte böyle anlarda yüzü daha da netleşirdi dünyaya gözlerinden bakan o yaralı çocuğunun  İşte ben en çok seni içimden doğru sevdiğim böyle anları severdim
Hayatın içinde seni barındırdığı her karesinde uzun uzun soluklar alarak, o günlük, o sıradan ayrıntılarını alabildiğince büyütüp, içinde kaybolarak severdim seni  Odanın içinde, varlığına yıllardır aşina olduğun bir eşya gibi sessizce kaybolarak, seni izlemek ve başının üzerinden sonsuzluğa akıp giden düş bulutlarında şekillenen her şeyi, şu yüreğimde senin için büyüttüğüm şiire mısra yapıp eklemekti seni sevmek
Sevmek hayatına tanıklık etmekti benim için  
Sabahları evden çıkmadan önce, uykundaki o en masum halini öpücüklere boğarken "gitme" diye sayıklayan sesine kıyamayıp, patrona bin bir yalanlar uydurarak, işe gitmemekti seni sevmek  
Sana kahvaltı hazırlamaktı Senle hazırladığım sofraya iştahla oturup "sen var ya, bir meleksin, neden seninle evlenmiyorum ki ben? Senden daha iyisini mi bulacağım"diyen muzip sözlerine sevinmek, belki de çocukça inanmaktı İnce ince kıyılmış, tabağa motif gibi işlenerek dizilmiş ve hep sevdiğin gibi üzerinde zeytinyağı ve limon gezdirilmiş domateslere, yaptığım mezelere duyduğun minnete şaşırmaktı Hayatına eklemekten çılgınca zevk aldığım o şefkatli inceliklere duyduğun minnete şaşırmaktı seni sevmek  
Seni sevmek, bundan yıllar önce, seni bir idol gibi içimde büyütüp, hayranlığımın yavaş yavaş aşka dönüşünü ürkekçe gizleyerek kaleme aldığım mektuplarıma, aynı incelikle, aynı özlemle, aynı hayranlıkla verdiğin cevaplarına inanmaktı Tüm ısrarlarına rağmen, bu eşsiz büyüyü bozmaktan çekinip, aylarca seni bir kez bile aramamaktı Sonra ansızın yollara düşüp, çocukluğumda kalbimde filizlenen sevdası senin aşkınla yeşeren bu kentin sokaklarında izini sürmek, kendi sözlerinle "bu inceliğin ve bu derin anlayışın yüzünü", yani o merak ettiğin yüzümü, gözlerine taşımaktı Buluştuğumuz cafe de, ayların günlerin telaşı ve suskunluğuyla anlattığın şeylerin hiçbirini algılamadan, sadece hayranlıkla seni, o hepimiz gidiliğini seyrederken, masanın altından bir türlü çıkartamadığın o telaşlı, o çocuk ellerinde kendini ele veren heyecanına inanmaktı  
Seni sevmek, o gece rakı içtiğimiz köhne meyhaneden çıkıp yürüdüğümüz sokaklarda, Nisan ayında bir mucize gibi gökyüzünde dans eden kar tanelerinin Tanrı'nın bu aşk için gönderdiği bir işaret olduğuna inanmaktı
Seni sevmek kadınlığımı, bedenimi ve hazzı ilk defa seninle keşfetmekti Onyedi yıldır sanki sadece senin için sakladığım bedenimi, en ufak bir tereddüt duymadan ve beklentisiz bir sarhoşlukla sana sunmaktı Her dokunuşunda kutsal bir ayinin o sıcak ve tatlı şarabını yudum yudum içer gibi  
Seni sevmek, aşkın uğruna, ama senden izinsiz, başka bir kentteki hayatımı sıfırlayıp, yaşadığın kente, yaşadığın göğün altına, ıslandığın yağmurların altına gelip yerleşmekti Senden başka, bu koca kentte bir başınalık ve kimsesizlikti seni sevmek  Sokaklarda tek bir tanıdık simaya rastlamamaya alışmaktı güçlükle  Hücrelerimle beraber çoğalan aşkını özgürce ve sınırsızca yaşamak için ailemin şefkatli ve anlayışlı kollarından sıyrılıp kanatlanmak, yıllanmış can dostların sevgisini çok uzaklarda bırakmaktı  
Seni sevmek, yalnızlığın soğuk kollarından biraz olsun sıyrılıp, nefes alabilmek için geceleri saatlerce tek başıma Beyoğlu'nun karanlık sokaklarında kalabalığın soluğuyla ısınmaya çalışmaktı Hiç tanımadığım insanların yüzünde senin yüzünü aramak, onların kaybolmuş, umutsuz hayatlarında yaralı geçmişinin ve çocuksu düşlerinin izini sürmekti
Seni sevmek, bu kentin tozlu, soluk ışıkları ruhumu ısırırken, aynı gecenin yıldızları altında seni deliler gibi özlemekti O geceyi de kollarında geçirebilmeye seni ikna edebilmek için saatlerce sokaklarda dolaşıp, barlarda, kahvelerde oturup eve dönüşünü beklemekti Bazen bu bekleyişlerin sonu, yorgun düşmüş bedenimi sürüklediğim evimde, o gece bir başka kadının yanında uyumana ağlamak olurdu sabaha kadar  Ertesi gün bir şizofren gibi, hiçbirşey olmamış gibi tekrar seni sevmeye koyulurdum Şaşırırdım
Çünkü, seni sevmek direnmekti sevgili  Güçsüz olanı acımasızca yok eden bu kentin hoyratlığına ve senin için artık inanmaktan çoktan vazgeçtiğin, yaşadığın hayal kırıklıklarıyla çok uzun zamandır kaybettiğin o aşk duygusunun gerçekliğinin canlı ispatı olmaya direnmekti Kalbine inançla aşk tohumları ekmekti seni sevmek Sevmek o yitirdiğin aşk şarkısı adına sana umut vermekti
Seni sevmek, ait olduğun gökyüzünde seni özgür bırakmaktı Koparmamaktı kanatlarını Ruhunun ve kaleminin tek besin kaynağından, başka sevgilerin şiirine eklediği mısralardan kıskançlıkla seni mahrum etmeye yeltenmemekti
Sevmek, ruhumun tek sahibi olan seni sahiplenmemeye kanaya kanaya razı olmaktı Çocuksu bir saflıkla tek vazgeçemeyeceğinin ben olduğuma kendimi inandırarak, hayatına boyun eğmekti
Seni sevmek, bir babayı, bir can yoldaşını hayatının sonuna kadar yanında olduğunu bildiğin güvenilir bir dostu, ilgiye ve şefkate doymayan çaresiz bir küçük çocuğu, ama en çok da tutkulu, kıskanç ve yüreği sonsuz maviliklere akan bir deli aşığı sevmek gibiydi
Bir gün ansızın, telefonda duyduğun bir sese, ya da yeni tanıştığın bir kadına aşık olduğunu, sanki tepkimi ölçmek ya da seni nasıl kıskandığımı görmek isteyen abartılı bir heyecanla söylediğinde, telaşa kapılmamak, bunun gelip geçici bir duygu olduğuna ve asla benden vazgeçemeyeceğine inanmaktı  Yine de içimdeki o kaçınılmaz endişe ister istemez sarardı yüzümü  Sesim soluğum kesilirdi birden  İşte öyle anlarda beni sımsıkı sarıp, tutkulu bir sevişmenin ilk öpücüklerini dudağıma kondururken "Sen küçücük bir kızsın, biliyor musun" diyen şefkatli sesini severdim en çok Ve aslında ben dâhil, hiç kimseye âşık olamayacağını düşünür hüzünlenirdim
Rüyalarımın gül kokusu
Sonra bir gün aşka açıldı yüreğinin sürgüleri
Sonra bir gün şiirlerin başka bir aşkın kokusuna büründü
Yıkıldı tabuların  Kırıldı zincirlerin  Uzağıma düştün
Bu defa farklıydı, hissetmiştim Yalnız bedenini değil, ruhunu da paylaşmaya başlamıştın bir başka kadınla
Sonra sevmek yavaş yavaş kayışını izlemek oldu avuçlarımdan Seni sevmek, sen sabaha karşı uyuduğumu sanarak yanımdan kalkıp bir başka yürekle telefonda özlem giderirken, içimde kopan fırtınaları susturmaya çalışmak oldu sessizce
Habersizce kapını çaldığım o gün, kapında kalıp, içeri girememek oldu O güne kadar hiç olmazsa bana karşı dürüst olmanla, yaşadıklarını benden gizlememenle, yalan söylememenle avunuyordum Ama bir başkasını incitmemek, üzmemek için ondan gerçekleri gizlediğini, yalanlarla da olsa o nu koruduğunu fark edince bu avuntu da terk etti beni Yalanlarını bile kıskanır oldum
Neden dürüst olmak için beni seçmiştin sanki Gerçeğin acımazız zindanlarında neden beni kilitli bırakmıştın
Ne çok düşündüm bu soruların cevaplarını
Ne çok sorguladım kendimi, nerde hata yaptığımı, neyi eksik bıraktığımı
Kadınca oyunlardan haberim olmadı hiçbir zaman Seçtiğin yaşam biçiminden koparmak, seni soluksuz bırakmak demekti benim için Hatam seni bir mülk gibi sahiplenmemek miydi? Acaba istediğin bu muydu? Seni yanlış mı tanımıştım? Bana hep, ne kadar asil bir yüreğim olduğunu söyler dururdun İsyanım, kalbimin ezilmiş parçalarının üstünü örtüp, sessizce çekip kapını çıkmak olurdu en fazla
Yalnız kalmak istediğini daha sen söylemeden yüzündeki bulutlardan hisseder, çekip giderdim Özür diler gibi bir sesle, onun geleceğini söylediğinde, sessizce çıkıp giderdim Karşında ben otururken, onunla saatlerce telefonda konuştuğunda çıkıp giderdim Hep giderdim
Bu onurlu tavrımdı belki de ezen yüreğini Vazgeçemediğin tek yanım buydu belki
Sonra, sevmek yaralı kadınlığımı başka yüreklerle avutma yanılgısına kapılmak oldu Buna hakkım olduğunu söyleyip dursan da, biliyorum aslında içten içe hiç affetmedin beni Sen çoktan parçalanmıştın zaten Benim de yüreğimi böldüğümü düşünmek sana bile ağır geldi Oysa ben, seni değil, kendimi cezalandırıyordum başka bedenlerle  Ruhumu kemiren bu deli aşkı cezalandırıyordum Bunu anlamadın mı sevgili?
Sevmek seni değil çocukluğumu, düşlerimi, kendimi aldatmak olmuştu artık Bana bağlanan masum aşkları seninle aldatmak olmuştu  Kimseye veremedim yüreğimi Ne zaman baksalar içime, yüreğimin kırık aynasında kendilerinin değil senin yüzünün aksini gördüler hep  Sessizce çekip gittiler Fark etmedim bile gittiklerini  
Gittin  
Seni sevmek, bensiz akıp giden hayatına bir yabancı gibi uzaktan bakmak oldu çoktandır  O çocuk ellerinin, bir başkasının saçlarında gezindiğini, aniden özlemle sarılıp bir başka yüzü öpücüklere boğduğunu, sabahları uykunda bir başka kadına "gitme" diye sayıkladığını düşünmek oldu, seni sevmek  Geceleri kokuna hasret yatağımda ter içinde uyanmak, kendimin bile affedemediği bir bencillikle, kalbindeki tek aşkın benimki olması için gözyaşları içinde Tanrı'ya yalvarmak oldu  
Seni yasak bir aşk gibi gözlerden uzakta, rutubetli duvarlar arasında yaşamak oldu, sevmek Beni hayatından dışladığın için öfke nöbetlerine kapılıp, bana bile yabancı gelen, hiç tanımadığım bir sesle sana bağırmak, haykırmak, ağlamak, sonra pişmanlıkla affedip tutkuyla sana tekrar sarılmak oldu  
Yabani bir ot gibi ruhumu sarıp sarmalayan öfke ve kıskançlık duygularıyla benliğimden uzaklaşmayı kendime yakıştırmamak, kaldığım bu karanlık dehlizde, kendi kalbimde, yalnızlığımda, sensizliğimde, kendi aşkımla delirmek oldu seni sevmek
Şimdi, bu acıya bir son vermesi, kendisini terketmesi, sonsuzluğa bırakıp gitmesi için birbirine yalvaran iki yüreğiz artık "Ayazda iki yürek" gibiyiz
Sen benim şizofren aşkımsın  Ben senin kanayan vicdanınım Affet beni sevgili  Verdiğim sözleri tutamadım
Alıntıdır
|