Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
kıbrıs, tarihi

Kıbrıs Tarihi

Eski 08-02-2009   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Kıbrıs Tarihi



Kıbrıs Tarihi
Kıbrıs’ın bilinen tarihi, Milat'tan önce 15 yüzyıla kadar uzanır Ada MÖ 15'inci yüzyılda, Hitit egemenliğinde bulunuyordu Hitit egemenliği MÖ 1450 yılında Mısır ile yer değiştirdi Bu tarihten itibaren Kıbrıs'ta MÖ 450 yılına kadar Mısırlılar egemen oldularMÖ 1320 yılında Ada bir ara tekrar Hitit egemenliği altına girdi Daha sonra sırası ile Finike, Asur, tekrar Mısır, Persler, Photomeler, Roma ve Bizans Ada üzerinde egemenlik kurdular



MS 395 yılında Roma'nın doğu ve batı olarak ikiye ayrılmasıyla birlikte Ada'nın Bizans egemenliğine girdiğini görüyoruz MS 638 yılında İslam halifesi Hz Ebubekir'in Kıbrıs'a çıkmasıyla Ada'nın önemli yerleri Müslümanların eline geçti MS 647'de Halife Hz Osman zamanında da bütün Ada İslam egemenliği altına girdi Kıbrıs'taki İslam egemenliği, Ada Bizans İmparatoru Nikepheros Phossas'ın 964 yılında Ada'yı yeniden ele geçirmesiyle sona erdi 1191 yılında çok kısa bir süre İngiltere kraIı Aslan Yürekli Richard'ın eline geçti 1192'de yine çok kısa süre, Templer Şövalyeleri Ada'da egemen oldular 1192-1189 yılları arasında da Lusignanların yönetimi altında kalan Ada,1425 ve 1426 yıllarında Memlüklerin saldırısına uğradı Kısa bir süre de Ceneviz egemenliğine girdi Sürekli Memlük saldırıları sonunda yıkılan Lusignanların yerine Venedikliler geçti

Kıbrıs'ta Osmanlı Yönetimi

15 Yüzyılın sonlarında doğu Akdeniz'e egemen olan Osmanlı İmparatorluğu, siyasi, stratejik, ekonomik ve dini nedenlerin etkisiyle Kıbrıs'ı ele geçirdi Kıbrıs'ta üslenen Venedik korsanlarının Türk deniz ticaretine verdikleri büyük zararlar da Kıbrıs'ın ele geçirilmesinde başlıca etkenlerden biri oldu

1 Temmuz 1570 tarihinde, 50 bin asker ve 80 top taşıyan Osmanlı Filosu, Kıbrıs'a çıkarma yaptı Kıbrıs çetin savaşlardan sonra ancak bir yılda alınabildi Kıbrıs'ın en kuvvetli kalesi olan Magosa'nın 1 Agustos 1571'de teslim olmasıyla bütün Ada Osmanlı İmparatorluğu’nun eline geçmiş oldu

Kıbrıs 1571 yılından 1878 yılına kadar tam 308 yıl Osmanlı egemenliğinde kaldı

Kıbrıs Türklerinin Kökeni

Kıbrıs Türklerinin kökeni Anadolu'daki Türk Halkıdır Kıbrıs'ın fethinden sonra adanın gelişmesi için üretici nüfusa ve sanatkara gereksinim olduğunu gören Padişah II Selim, adada kalan 20 bin civarında askerin yanı sıra 10 bin civarında sanatkar ailenin de Kıbrıs'a gönderilmesini kararlaştırırBu amaçla çıkarılan bir "Sürgün Hükmü”ne göre Anadolu, Karaman, Rum ve Dulkadir Kadıları şehir ve kasabalarda oturan zanaat ve meslek sahipleri arasında seçme yaparak, her on haneden bir hanede yaşayan aileleri Kıbrıs'a gönderdiler Bu meslek sahipleri içinde ayakkabıcılar, terziler, dokumacılar aşçılar, mumcular, semerciler, nalbantlar, bakkallar, demirciler, dericiler, taşcılar, kuyumcular, yapıcılar, kalaycılar ve kazancılar başı çekmekteydi Adaya gelen bu Türkler kısa sürede ekonomik yaşama büyük bir canlılık getirdi

Yunanistan ise daha Osmanlı egemenliği altında olması nedeni ile Rumları kışkırtacak durumda değildi Megali İdea fikri ortaya atılana kadar, iki halk Osmanlıların adil yönetimi altında barış içinde bir arada yaşadı Denebilir ki adadaki iki halkın barış içinde bir arada yaşadığı tek dönem fiilen Osmanlı İdaresi altında yaşanan bu 307 yıllık dönemdir Bu dönemde yerel halkın büyük bölümünün mensup olduğu Ortodoks dinine ait ibadet yerleri yeniden açılmış, Hıristiyanlar tam bir ibadet özgürlüğüne kavuşmuştur

Kıbrıs'ın İngilizlerin Eline Geçmesi

1878'de Osmanlı-Rus savaşını fırsat bilen İngiltere, "Ruslara karşı yardım" vaadi ile, Kıbrıs'ı yılda 92000 altına kiralamayı başardı Fakat, bu kiralama geçici idi Tehlike geçtikten sonra ada yeniden geri verilecekti Yani Kıbrıs İmparatorluğun bir parçasıydı Padişah kira anlaşmasına (Ayestafanos-Yeşilköy) imza atmadan önce (Hukuku Şâhaneme asla halel gelmemek üzere muahedenameyi tasdik ederim) notunu düşmüş ve sonra imzalamıştı

Fakat, İngiltere adaya yerleştiği günden itibaren Kıbrıs'ı nasıl ilhak edeceğinin hesabını yapmıştı Nitekim, Osmanlı İmparatorluğunun Almanya yanında 1 Dünya savaşına katılması ile böyle bir fırsatı bulmuş ve yayınladığı bir emirname ile Kıbrıs'ı ilhak ettiğini duyurarak, her yıl ödemesi gereken 92 bin altını da ödemeyi durdurmuştu Sonunda 20 Temmuz 1923 Lozan Anlaşması’nın 20 maddesi ile Ada hukuken de İngiltere'ye bırakıldı
İngiliz yönetiminin ilk yıllardan itibaren Rumlar Enosis (Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı) taleplerini tırmandırmaya başlamışlardır

Enosis

Enosis, Megali İdea hedefi çerçevesinde Kıbrıs'ın Yunanistan'a bağlanmasını, ifade etmektedir Kelime anlamı ile "ilhak" demek olan Enosis ilk Megali İdea haritasının çizildiği 1791 yılından beri gündemde olan bir konudur Bir anlamda Kıbrıs sorununun da bu tarihten itibaren varolduğu söylenebilir

Megali İdea ise, kelime anlamı ile "Büyük İdeal, büyük fikir" demektir Bu fikre ve ilkeye göre, 1453'de Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilen İstanbul tekrar ele geçirilecek, Yunanistan, Girit, Rodos, Kıbrıs, Anadolu ve Büyük İskender'in uzandığı İskenderiye'ye kadar olan topraklar işgal edilerek, bir Helen İmparatorluğu olarak kabul edilen büyük Bizans İmparatorluğu kurulacaktır Bu imparatorluğun başkenti ise eski Bizans'ta olduğu gibi hala "Konstantinopolis" diye andıkları İstanbul olacaktır






Yunanistan'ın Kıbrıs'ı talep etmesi 30 Aralık 1918 yılında gerçekleşti 18 Ekim 1828 tarihinde İngiltere, Rusya ve Fransa'ya bir nota veren Yunanistan, resmen ilk kez Enosis fikrini ortaya atmış ve adanın kendisine bağlanmasını istemiştir Kıbrıs'ta Yunan kilisesi, Patrikhane ve Yunan Hükümeti tarafından desteklenen Enosis hareketi, yıllar boyunca kilise ve okullarda genç beyinlere aşılanmıştır

Kıbrıslı Türkler, Kıbrıslı Rumların Yunanistan tarafından körüklenen bu Enosis taleplerine karşı daima haklarını müdafaa etmiştir ve Yunanistan tarafından bir sömürge haline getirilmeyi reddederek, eğer Kıbrıs el değiştirecekse, adanın gerçek sahibi olan Türkiye’ye geri verilmesini talep etmişlerdir Bu nedenle Rumlar, Kıbrıs Türklerini daima Enosis’i engelleyen en büyük nedenlerden birisi olarak kabul etmiş, çeşitli yollarla bu engeli bertaraf etmeye çalışmışlardır

EOKA


EOKA, Kıbrıs'ta Makarios öncülüğünde Türk halkını yok edip, adayı Yunanistan'a bağlamak için kurulmuş olan bir terör örgütüdür
EOKA için ilk gizli görüşmeler 2 Temmuz 1952'de Atina'da Makarios'un başkanlığında yapılmıştı EOKA'nın amacı önce İngilizleri adadan atmak,ardından da topyekun bir imha hareketi ile Türk halkını yok ederek adayı Yunanistan'a bağlamaktı Nitekim kısa süre sonra İngilizlerin adadan ayrılmasını dahi beklemeden, 21 Haziran 1955'den itibaren saldırılarını İngiliz Sömürge Yönetimine ve Türklere de yöneltmeye başladı



1950’de Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi tarafından düzenlenen bir sözde plebisitte Rum toplumunun % 95’i ENOSİS lehine oy kullanılmıştır Bu arada Enosis Yunanistan’ın resmi politikası haline gelmiştir Yunanistan, Kıbrıs sorununu Birleşmiş Milletler örgütüne 1954’te götürmeyi başarmıştırYunanistan’ın, sorunu BM’ye getirmekte kullandığı slogan “Self-Determinasyon”dur

Kıbrıs Türk Halkının ise “self-determinasyon” hakkı hiçe sayılmakta ve bu prensip tek taraflı olarak sadece Kıbrıs Rum halkına ait bir hak olarak gösterilmeye çalışılmaktadır Halbuki Kıbrıs’ta “Kıbrıs Milleti” diye bir millet yoktur; bunu ilk söyleyen taraf da yine Rumların kendileridir Kıbrıs’ta iki ayrı din, dil ve kültüre sahip iki ayrı halk vardır Tezlerinin haklılığını bu inkâr edilemez gerçeğe dayandıran Kıbrıs Türkleri, Kıbrıs’ta tek taraflı “self-detrminasyon” uygulanamayacağını, gerçek anlamda bir “self-determinasyon” uygulanacaksa, bunu dini dili ve kültürü ayrı iki halkın her ikisine de eşit şekilde uygulanması gerektiğini savunmaktadırlar

Rum Ortodoks Kilisesi ve EOKA’nın ENOSİS’i gerçekleştirmek için ortaklaşa sürdürdükleri şiddet hareketlerini, Kıbrıs Rum tarafı dünya kamuoyuna “bağımsızlık” için verilen bir “kurtuluş mücadelesi” olarak takdim etmeye çalışmaktadır Halbuki şiddet eylemlerinin çoğunluğu o günün sömürge idaresi durumunda bulunan İngiltere’den ziyade, Kıbrıs Türklerine karşı yapılmaktaydı




EOKA’nın fiilî şiddet eylemlerinin başladığı 1955’lere kadar, Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesine sadık kalarak barışçı bir dış siyaset gütmekte olan Türkiye Cumhuriyeti, bu olaylar karşısında hareketsiz kalınamayacağını anladı 1955’te Londra da toplanan Konferansta Türkiye, Kıbrıs konusunda ilgili bir taraf olduğunu kabul ettirdi


1956’da Kıbrıs sorunu BM önüne getirilmek istendiğinde, Türkiye gerek hükümeti, gerek basını, gerekse kamuoyuyla bir bütün olarak Kıbrıs Türkü’nün yanındadır Konu bazı devletlerin muhalefetiyle ertelenir Rumların ENOSİS talebine karşı bir antitez olarak TAKSİM fikri ortaya atılır Barış ve uzlaşma adına Türkiye ve Kıbrıs Türk liderliği bunu kabul eder, fakat Rumlar Kıbrıs’ı bir Yunan adası görmeye devam etmekte ve ENOSİS üzerinde ısrar etmektedirler

EOKA’nın Kıbrıs Türk Halkına yönelttiği şiddet ve saldırıların artarak devam etmesi üzerine 1 Nisan 1958 yılında, Kıbrıs Türk Halkı kendilerini bu saldırılara karşı korumak maksadı ile Anavatan Türkiye’nin de desteğini alarak, bir direniş örgütü olan Türk Mukavemet Teşkilatını (TMT) kurmuştur Rumlar geniş kapsamlı saldırılarına başlayana kadar TMT eylemde bulunmamıştır

Bu arada Yunanistan tarafından birkaç kez daha Birleşmiş Milletlere götürülen Kıbrıs sorununda “Self-Determinasyon” kisvesi altında hareket eden Rumların gerçek maksatlarının ENOSİS olduğu iyice anlaşılmıştır Rum tarafının bu şekilde maskesinin düşmesi ve TC Hükümetinin de bu konuda iyice ağırlığını koyması üzerine bir uzlaşmaya varılmış ve bunu 1959 Londra ve Zürih Anlaşmaları izlemiştir

Zürih ve Londra Anlaşmaları

Kıbrıs Türk Halkının Enosise karşı verdiği mücadele, 1960 öncesinde adanın Yunanistan'a bağlanamaması ve bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti'nin doğmasını sağlayan en önemli faktör olmuştu

Rumların Enosis talepleri karşısında Türk halkının her yolla Self-determinasyon hakkına sahip çıkması, tek yanlı bir Enosis gerçekleşmesi olasılığını tümden ortadan kaldırmıştı

İki halk arasında başlayan çarpışmalar sonucu, Rumların savunduğu Enosis ve Türklerin savunduğu Taksime karşı bir orta yol olarak, adanın bağımsızlığı fikri doğmuştu Bu fikrin, İngiltere, Yunanistan, Türkiye ve ABD tarafından benimsenmesinden sonra, 11 Şubat 1958'de Zürih anlaşması ve 19 Şubat 1959'da da Londra anlaşması imzalandı




Bu anlaşmaların altına İngiltere ve iki anavatan yanında, adadaki her iki toplum da eşit statüde iki kurucu ortak olarak imza attı 1959 Londra ve Zürih Anlaşmalarına uygun olarak hazırlanan Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası ile buna bağlı Kuruluş, İttifak ve Garanti Anlaşmalarının, 16 Ağustos 1960’da yürürlüğe girmesi ile iki uluslu, bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti doğmuş oldu Bu fonksiyonel federatif bir ortaklık Cumhuriyetiydi Egemenlik ve bağımsızlık iki ulusal topluma ortaklaşa verilmişti Anayasadaki esas, bir ulusal toplumun diğerine hükmedemeyeceği idi

Zürih ve Londra anlaşmalarına göre Cumhurbaşkanı Rum, Yardımcısı Türk olacaktı Bakanlar Kurulu 7 Rum 3 Türk üyeden; Temsilciler Meclisi 35 Rum 15 Türk üyeden; Cumhuriyet Ordusu 60-40 ve memur kadroları 70-30 oranı ile her iki toplum fertlerinden oluşacaktı Her iki toplumun kendi iç işlerine bakacak birer Cemaat Meclisi olacaktı Bu Meclis toplumsal harcamalar için vergi koyma hakkına sahip olacaktı Ayrıca din, eğitim ve kültür işlerinden de sorumlu olacaktı İç güvenliği, polis ve jandarma sağlayacaktı Ceza davalarında mahkeme heyeti suçlunun ait olduğu toplumun yargıçlarından oluşacaktı Beş büyük şehirde ayrı belediyeler olacaktı Resmi dil Türkçe ve Rumca olacaktı Cumhurbaşkanı Muavini veto yetkisine haiz olacak ve önemli konularda Türk üyelerin ayrı oy çoğunluğu gerekli olacaktı Her iki anavatan kendi toplumlarına eğitim ve kültürel alanlarda mali yardımda bulunabilecekti
Enosis ve Taksim yasaklanmıştı, fakat Rum liderliği bütün eski EOKA'cıları Cumhuriyetin kilit noktalarına yerleştirmiş ve Anayasada yasaklanmasına karşın Enosis faaliyetlerini bizzat Makarios'un önderliğinde sürdürmüştü

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Kıbrıs Tarihi

Eski 08-02-2009   #2
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Kıbrıs Tarihi



Garanti Anlaşması

Zürih ve Londra anlaşmalarına ek olarak, Kıbrıs, Türkiye, İngiltere ve Yunanistan arasında imzalanan GARANTİ ANLAŞMASI'nın l maddesinde, "Kıbrıs Cumhuriyeti herhangi bir devletle tamamen veya kısmen herhangi bir siyasi veya iktisadi birliğe katılmamayı taahhüt eder Bu itibarla herhangi bir diğer devletle birleşmeyi veya adanın taksimini doğrudan doğruya veya dolaylı olarak teşvik edecek her nevi hareketi yasak ve ilan eder" denilmektedir Bu anlaşmanın yürürlükte olması nedeniyle adanın AB'la birleşmesi, mümkün değildir

İkinci maddede ise şöyle denmektedir: "Yunanistan, Türkiye ve Birleşik Krallık, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bu anlaşmanın birinci maddesinde gösterilen yükümlülüklerini göz önüne alarak, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü, güvenliğini ve aynı zamanda hareketi ile Türk halkını yok ederek adayı Yunanistan'a bağlamaktı Nitekim kısa süre sonra İngilizlerin adadan ayrılmasını dahi beklemeden, 21 Haziran 1955'den itibaren saldırılarını İngiliz Sömürge Yönetimine ve Türklere de yöneltmeye başladı

1950’de Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi tarafından düzenlenen bir sözde plebisitte Rum toplumunun %95’i ENOSİS lehine oy kullanılmıştır Bu arada Enosis Yunanistan’ın resmi politikası haline gelmiştir Yunanistan, Kıbrıs sorununu Birleşmiş Milletler örgütüne 1954’te götürmeyi başarmıştırYunanistan’ın, sorunu BM’ye getirmekte kullandığı slogan “Self-Determinasyon”dur

Kıbrıs Türk Halkının ise “self-determinasyon” hakkı hiçe sayılmakta ve bu prensip tek taraflı olarak sadece Kıbrıs Rum halkına ait bir hak olarak gösterilmeye çalışılmaktadır Halbuki Kıbrıs’ta “Kıbrıs Milleti” diye bir millet yoktur; bunu ilk söyleyen taraf da yine Rumların kendileridir Kıbrıs’ta iki ayrı din, dil ve kültüre sahip iki ayrı halk vardır Tezlerinin haklılığını bu inkâr edilemez gerçeğe dayandıran Kıbrıs Türkleri, Kıbrıs’ta tek taraflı “self-detrminasyon” uygulanamayacağını, gerçek anlamda bir “self-determinasyon” uygulanacaksa, bunu dini dili ve kültürü ayrı iki halkın her ikisine de eşit şekilde uygulanması gerektiğini savunmaktadırlar


Rum Ortodoks Kilisesi ve EOKA’nın ENOSİS’i gerçekleştirmek için ortaklaşa sürdürdükleri şiddet hareketlerini, Kıbrıs Rum tarafı dünya kamuoyuna “bağımsızlık” için verilen bir “kurtuluş mücadelesi” olarak takdim etmeye çalışmaktadır Halbuki şiddet eylemlerinin çoğunluğu o günün sömürge idaresi durumunda bulunan İngiltere’den ziyade, Kıbrıs Türklerine karşı yapılmaktaydı

EOKA’nın fiilî şiddet eylemlerinin başladığı 1955’lere kadar, Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesine sadık kalarak barışçı bir dış siyaset gütmekte olan Türkiye Cumhuriyeti, bu olaylar karşısında hareketsiz kalınamayacağını anladı 1955’te Londra da toplanan Konferansta Türkiye, Kıbrıs konusunda ilgili bir taraf olduğunu kabul ettirdi

1956’da Kıbrıs sorunu BM önüne getirilmek istendiğinde, Türkiye gerek hükümeti, gerek basını, gerekse kamuoyuyla bir bütün olarak Kıbrıs Türkü’nün yanındadır Konu bazı devletlerin muhalefetiyle ertelenir Rumların ENOSİS talebine karşı bir antitez olarak TAKSİM fikri ortaya atılır Barış ve uzlaşma adına Türkiye ve Kıbrıs Türk liderliği bunu kabul eder, fakat Rumlar Kıbrıs’ı bir Yunan adası görmeye devam etmekte ve ENOSİS üzerinde ısrar etmektedirler

EOKA’nın Kıbrıs Türk Halkına yönelttiği şiddet ve saldırıların artarak devam etmesi üzerine 1 Nisan 1958 yılında, Kıbrıs Türk Halkı kendilerini bu saldırılara karşı korumak maksadı ile Anavatan Türkiye’nin de desteğini alarak, bir direniş örgütü olan Türk Mukavemet Teşkilatını (TMT) kurmuştur Rumlar geniş kapsamlı saldırılarına başlayana kadar TMT eylemde bulunmamıştır
Bu arada Yunanistan tarafından birkaç kez daha Birleşmiş Milletlere götürülen Kıbrıs sorununda “Self-Determinasyon” kisvesi altında hareket eden Rumların gerçek maksatlarının ENOSİS olduğu iyice anlaşılmıştır Rum tarafının bu şekilde maskesinin düşmesi ve TC Hükümetinin de bu konuda iyice ağırlığını koyması üzerine bir uzlaşmaya varılmış ve bunu 1959 Londra ve Zürih Anlaşmaları izlemiştir

Anayasanın temel maddeleriyle kurulan düzenini tanırlar ve garanti ederler"
4 Maddenin son paragrafı ise şöyledir
"Ortak veya anlaşarak hareket olası olmadığı taktirde garanti veren her üç devletten her biri, bu anlaşma ile kurulan düzeni tekrar kurmak amacı ile harekete geçmek hakkını saklı tutarlar” Türkiye, 1974 Barış Harekatını, işte bu anlaşmanın 4 maddesinin kendisine verdiği hakka dayanarak yapmıştır Bu nedenledir ki, 1974 Barış Harekatı Uluslararası bir anlaşmadan doğan bir hakkın kullanılarak, o anlaşmanın yüklediği vecibelerin yerine getirilmesidir

Akritas Planı

21 Nisan 1966 tarihli PATRİS GAZETESİ'nde yayınlanan bu plana göre Türk halkı ani bir saldırı ile yok edilecek ve ada Yunanistan'a bağlanacaktı Planın hazırlayıcıları arasında AKRİTAS kod adlı İçişleri Bakanı Yorgacis, Cumhurbaşkanı Makarios, Meclis Başkanı Klerides yanında, 16 Şubat 2003 tarihinde Rum Yönetimi Başkanlığı’na seçilen Tasos Papaduplos gibi isimler de bulunmaktaydı
21 Aralık 1963’te EOKA, Akritas, Planı’nın silahlı eylem safhasını uygulamaya koydu “Kanlı Noel adı verilen bu haftada Rumlar, yüzlerce Türk’ü öldürdü, binlercesini yaraladı




Bu gelişmeler ışığında, 27 Aralık 1963’te bir İngiliz komutasında üç garantör ülkenin askerleri “Barışı koruma kuvvet adı altında adada göreve başladı 30 Aralık 1963’te Rumların saldırılarının durduğu yere, Lefkoşa’nın Türk ve Rum Kesimlerini ayıran Yeşil Hat çizildi Ocak 1964’te Londra’da, üç garantör ülke ve adadaki toplum liderlerinin katıldığı bir konferans düzenlendi; fakat olumlu bir sonuç alınamadı 4 Mart 1964 yılında BM Güvenlik Konseyi 186 sayılı kararı ile “Kıbrıs Hükümeti’nden” şiddeti ve kan dökülmesini önleyecek kararlar almasını istedi Bu kararla birlikte Rum Yönetimi, “Kıbrıs Hükümeti” olarak tanınmaya başladı 4 Nisan 1964’te kontrolü sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti’ne” verilen BM Barış Gücü adada göreve başladı 4 Nisan’da ise Makarios Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kuran anlaşmaları tek yönlü olarak feshettiğini açıkladı


Rumların Aralık 1963 saldırıları ve bunu takip eden aylarda Kıbrıs Türklerine karşı sürdürdükleri saldırılar, yüzlerce Türkün öldürülüp yaralanması, 103 köyden 30 bin Türkün göçmen durumuna getirilmesi, Türk ev ve mallarının tahrip ve talan edilmesi ile sonuçlanır Bu saldırılarla aynı anda Kıbrıs Türkleri devlet mekanizmasının bütün organlarından dışlanırlar ve bu organlar tamamen Rumların tekeli altına alınır

Makarios’un yeni politikasını oluşturan Kıbrıs Türklerini ekonomik ve sosyal baskılarla çökertme çabaları, BM Genel Sekreteri’nin o zamanki raporlarında da açıklıkla ifade edilmektedir 10 Eylül 1964 tarih ve s/5950 sayılı raporun 222’nci paragrafında aynen şöyle denilmektedir: “Kıbrıs Türk Toplumuna karşı bazı hallerde tam bir abluka şiddetinde uygulanan ekkonomik kısıtlamalar, Kıbrıs Hükümetinin muhtemel bir çözümü empoze etmek için askeri harekat yerine ekonomik baskı kullanmakta olduğunu göstermektedir

1964-1974 Döneminde Türk Halkı

Kıbrıs Türk halkının 1964 saldırılarından sonra Devletin tüm organlarından dışlanması ve 11 yıl sürecek insanlık dışı bir kuşatma altında yaşamaya zorlanması, olumsuz etkisini her alanda gösterdi

Göçmen olan 30 binden fazla Türk, çadırlarda, sinema salonlarında okullarda barınmak zorunda kaldı Türk Halkı üretimden koptu Adanın % 3'lük bir bölümündeki kuşatma boyunca, dış dünyadan soyutlanan Kıbrıs Türklerinin haberleşmesi, ulaşımı, ekonomik ilişkileri tümü ile yasaklanmıştı
Adaya BM Güvenlik Konseyinin Mart 1964 kararıyla gönderilmiş bulunan BM Barış Gücü, Kıbrıs Türklerine karşı yürütülen bu yoğun ekonomik kıstlamalar ve aralıksız sürdürülen terör hareketleri karşısında etkisiz kaldı




Kıbrıs Rumları, uyguladıkları bütün bu ekonomik ablûka ve diğer baskı yöntemleriyle Kıbrıs Türkleri’nin direnişini kıramayacaklarını anlayınca, 1967’de tekrar saldırıya geçtiler Bu arada adaya gizli yollardan sokulmuş bulunan ve sayıları 20000’i bulan Yunan birlikleri de Türk köylerine karşı yapılan bu saldırılarda rol alırdı Boğaziçi ve Geçitkale köylerine karşı yapılan saldırılarda birçok Türk hayatını kaybetti veya yaralanır Saldırılar ancak Türkiye’nin kararlı tutumu ve Kıbrıs Türk Halkına karşı yapılan bu soykırımının durdurulmaması halinde Antlaşmalardan kaynaklanan müdahale hakkını kullanacağı ihtarı üzerine son buldu


1967 saldırıları Rum toplumu arasında Enosis’in artık Türkiye’nin muhalefetine rağmen silâh zoruyla gerçekleştirilemeyeceğini, bunun daha başka yöntemlerle elde edilmesi gerektiği yönündeki inancın güçlenmesine neden olmuştur Bu, zamanla Başpiskopos Makarios ve Yunanistan’da 1967’de işbaşına gelen Cunta arasında başta gelen ihtilâf konularından birisini oluşturacak ve Cunta’nın 1974’te Makarios’a karşı bir darbe düzenlemesine sebep olacaktı

15 Temmuz 1974 Darbesi

Kıbrıs’ta nihai amaç ENOSİS’ti, ama bunun kimin tarafından ve hangi yoldan gerçekleştirileceği konusunda Makarios’la Cunta birbirlerine düşmüşlerdir Makaryos’un Cunta lideri General Gizikis’e gönderdiği 2 Temmuz 1974 tarihli meşhur mektubu, bardağı taşıran son damla olmuştur Yunan Cuntası’nın 15 Temmuz’da başlattığı darbe pek çok Rum ve Yunanlının hayatını kaybetmesine neden oldu Makarios’u destekleyen AKEL ve EDEK’çiler katledilerek iktidar’a el konuldu ve geçici bir süre için Türk kasabı olarak bilinen Nicos Samson Cumhurbaşkanlığı’na getirildi Bu arada Makarios Cuntacılardan kurtulup, durumu görüşmek üzere 19 Temmuz 1974’te BM Güvenlik Konseyi’nde konuşma yapmak üzere New York’a gitti Bu konuşmasında Makarios, EOKA-B’yi terörist örgüt olarak niteleyerek, bunu Yunanistan’ın yönettiğini ve Kıbrıs’ta darbe yaparak adayı işgale yeltendiğini resmen açıkladı



Binlerce Rum’un kendi ırkdaşları tarafından insafsızca öldürüldüğü ve Kıbrıs Türklerinin de can ve mallarına zarar verildiği darbe, ancak Türkiye’nin 1960 Garanti Antlaşmasından kaynaklanan hak ve görevlerini yerine getirerek gerçekleştirdiği Türk Barış Harekâtı ile bir son bulmuştur


__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.