Prof. Dr. Sinsi
|
İhlas Ve İslam Kardeşliği
İhlas ve İslam Kardeşliği
Hakkında İhlas ve İslam Kardeşliği
IHLAS VE ISLAM KARDESLIGI,
Sevgili kardeslerim Üstad Hz lerinin her 15 günde bir okunmasini tavsiye ettigi Ihlas risalesini aktariyorum lütfen ihlasla okuyalim
Bu Lem'a lâakal her onbes günde bir defa okunmali
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَلاَ تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ * وَ قُومُوا لِلّهِ قَانِتِينَ * قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّيَهَا وَ قَدْ خَابَ مَنْ دَسّيَهَا * وَلاَ تَشْتَرُوا بِآيَاتِى ثَمَنًا قَلِيلاً
Ey âhiret kardeslerim ve ey hizmet-i Kur'aniyede arkadaslarim! Bilirsiniz ve biliniz: Bu dünyada, hususen uhrevî hizmetlerde en mühim bir esas, en büyük bir kuvvet, en makbul bir sefaatci, en metin bir nokta-i istinad, en kisa bir tarîk-i hakikat, en makbul bir duâ-yi mânevî, en kerametli bir vesîle-i makasid, en yüksek bir haslet, en sâfî bir ubûdiyet: Ihlâstir Mâdem ihlâsda mezkûr hassalar gibi çok nurlar var ve çok kuvvetler var ve mâdem bu müdhis zamanda ve dehsetli düsmanlar mukabilinde ve siddetli tazyikat karsisinda ve savletli bid'alar, dalâletler içerisinde bizler gâyet az ve zaîf ve fakir ve kuvvetsiz oldugumuz halde, gâyet agir ve büyük ve umumî ve kudsî bir vazife-i îmaniye ve hizmet-i Kur'aniye omuzumuza ihsan-i Ilâhî tarafindan konulmus; elbette herkesten ziyade bütün kuvvetimizle ihlâsi kazanmaya mecbur ve mükellefiz ve ihlâsin sirrini kendimizde yerlestirmek için gâyet derecede muhtaciz Yoksa hem simdiye kadar kazandigimiz hizmet-i kudsiye kismen zâyî olur, devam etmez; hem siddetli mes'ul oluruz وَلاَ تَشْتَرُوا بِآيَاتِى ثَمَنًا قَلِيلاً âyetindeki siddetli tehdidkârâne nehy-i Ilâhîye mazhar olup, saadet-i ebediye zararina mânâsiz, lüzumsuz, zararli kederli, hodfurusâne, sakîl, riyakârane bazi hissiyat-i süfliye ve menâfi-i cüz'iyenin hatiri için ihlâsi kirmakla; hem bu hizmetteki umum kardeslerimizin hukukuna tecavüz, hem hizmet-i Kur'aniyenin hizmetine taarruz, hem hakaik-i îmaniyenin kudsiyetine hürmetsizlik etmis oluruz
Ey kardeslerim! Mühim ve büyük bir umûr-u hayriyenin çok muzir mânileri olur Seytanlar o hizmetin hâdimleriyle çok ugrasir Bu mânilere ve bu seytanlara karsi, ihlâs kuvvetine dayanmak gerektir Ihlasi kiracak esbabdan; yilandan, akrepten çekindiginiz gibi çekininiz Hazret-i Yûsuf Aleyhisselâm اِنَّ النَّفْسَ َلاَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ اِلاَّ مَا رَحِمَ رَبِّى demesiyle, nefs-i emmâreye itimad edilmez Enâniyet ve nefs-i emmâre sizi aldatmasin Ihlasi kazanmak ve muhafaza etmek ve mânileri defetmek için, gelecek düsturlar rehberiniz olsun
BIRINCI DÜSTURUNUZ: Amelinizde Rizâ-yi Ilâhî olmali Eger O râzi olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok Eger o kabul etse, bütün halk reddetse te'siri yok O razi olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmadiginiz halde, halklara da kabûl ettirir, onlari da razi eder Onun için, bu hizmette dogrudan dogruya yalniz Cenab-i Hakk'in rizasini esas maksad yapmak gerektir
IKINCI DÜSTURUNUZ: Bu hizmet-i Kur'aniyede bulunan kardeslerinizi tenkid etmemek ve onlarin üstünde faziletfurusluk nev'inden gibta damarini tahrik etmemektir Çünki, nasil insanin bir eli diger eline rekabet etmez; bir gözü bir gözünü tenkid etmez; dili kulagina itiraz etmez; kalb ruhun ayibini görmez belki birbirinin noksanini ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacina yardim eder, vazifesine muavenet eder; yoksa o vücud-u insanin hayati söner, ruhu kaçar, cismi de dagilir Hem nasilki bir fabrikanin çarklari birbiriyle rekabetkârane ugrasmaz, birbirinin önüne tekaddüm edip tahakküm etmez, birbirinin kusurunu görerek tenkid edip sa'ye sevkini kirip atalete ugratmaz Belki bütün istidadlariyle, birbirinin hareketini umumî maksada tevcih etmek için yardim ederler, hakikî bir tesanüd bir ittifak ile gaye-i hilkatlerine yürürler Eger zerre mikdar bir taarruz, bir tahakküm karissa; o fabrikayi karistiracak, neticesiz akîm birakacak Fabrika sahibi de o fabrikayi bütün bütün kirip dagitacak
Iste ey Risale-i Nûr Sâkirdleri ve Kur'anin hizmetkârlari! Sizler ve bizler öyle bir insân-i kâmil ismine lâyik bir sahs-i mânevînin âzalariyiz ve hayat-i ebediye içindeki saadet-i ebediyeyi netice veren bir fabrikanin çarklari hükmündeyiz ve sâhil-i selâmet olan Dâr-üs Selâm'a ümmet-i Muhammediyeyi (A S M ) çikaran bir sefine-i Rabbâniyede çalisan hademeleriz Elbette dört ferdden bin yüz onbir kuvvet-i mâneviyeyi te'min eden sirr-i ihlâsi kazanmak ile, tesanüd ve ittihad-i hakîkîye muhtaciz ve mecburuz Evet üç elif ittihad etmezse, üç kiymeti var Sirr-i adediyet ile ittihad etse, yüz onbir kiymet alir Dört kerre dört ayri ayri olsa, onalti kiymeti var Eger sirr-i uhuvvet ve ittihad-i maksad ve ittifak-i vazife ile tevâfuk edip bir çizgi üstünde omuz omuza verseler, o vakit dörtbin dörtyüz kirkdört kuvvetinde ve kiymetinde oldugu gibi hakikî sirr-i ihlâs ile, onalti fedakâr kardeslerin kiymet ve kuvvet-i mâneviyesi dört binden geçtigine, pek çok vukuât-i tarihiye sehadet ediyor Bu sirrin sirri sudur ki: Hakikî, samimî bir ittifakta herbir ferd, sâir kardeslerin gözüyle de bakabilir ve kulaklariyle de isitebilir Güya on hakikî müttehid adamin herbiri yirmi gözle bakiyor, on akilla düsünüyor, yirmi kulakla isitiyor, yirmi elle çalisiyor bir tarzda mânevî kiymeti ve kuvvetleri vardir (Hasiye)
ÜÇÜNCÜ DÜSTURUNUZ: Bütün kuvvetinizi ihlâsta ve hakda bilmelisiniz Evet kuvvet hakdadir ve ihlâstadir Haksizlar dahi, haksizliklari içinde gösterdikleri ihlâs ve samimiyet yüzünden kuvvet kazaniyorlar Evet kuvvet hakda ve ihlâsta olduguna bir delil, su hizmetimizdir Bu hizmetimizde bir parça ihlâs, bu dâvâyi isbat eder ve kendi kendine delil olur Çünki yirmi seneden fazla kendi memleketimde ve Istanbul'da ettigimiz hizmet-i ilmiye ve diniyeye mukabil, burada sizinle yedi-sekiz senede yüz derece fazla edildi Halbuki, kendi memleketimde ve Istanbul'da burada benimle çalisan kardeslerimden yüz, belki bin derece fazla yardimcilarim varken, burada ben yalniz, kimsesiz, garib, yarim ümmî, insafsiz memurlarin tarassudat ve tazyikatlari altinda yedi-sekiz sene sizinle ettigim hizmet; yüz derece eski hizmetten fazla muvaffakiyeti gösteren mânevî kuvvet, sizlerdeki ihlâstan geldigine kat'iyyen süphem kalmadi Hem îtiraf ediyorum ki: Samimî ihlâsinizla, san ü seref perdesi altinda nefsimi oksiyan riyadan beni bir derece kurtardiniz Insâallâh tam ihlâsa muvaffak olursunuz, beni de tam ihlâsa sokarsiniz  Bilirsiniz ki, Hazret-i Ali (R A ) o mu'cizevârî kerametiyle ve Hazret-i Gavs-i Azam (K S ), o harika keramet-i gaybiyesiyle, sizlere bu sirr-i ihlâsa binaen iltifat ediyorlar Ve himayetkârâne teselli verip hizmetinizi mânen alkisliyorlar Evet hiç sübhe etmeyiniz ki, bu teveccühleri, ihlâsa binaen gelir Eger bilerek bu ihlâsi kirsaniz, onlarin tokadini yersiniz Onuncu Lem'adaki sefkat tokatlarini tahattur ediniz Böyle mânevî kahramanlari arkanizda zahîr, basinizda üstad bulmak isterseniz وَ يُؤْثِرُونَ عَلَى اََنْفُسِهِمْ sirriyle ihlâs-i tâmmi kazaniniz Kardeslerinizin nefislerini nefsinize; serefte, makamda, teveccühte, hatta menfaat-i maddiye gibi nefsin hosuna giden seylerde tercih ediniz Hatta en lâtif ve güzel bir hakikat-i îmaniyeyi muhtaç bir mü'mine bildirmek ki; en mâsûmâne, zararsiz bir menfaattir Mümkün ise, nefsinize bir hodgâmlik gelmemek için, istemiyen bir arkadas ile yaptirmasi hosunuza gitsin Eger "Ben sevab kazanayim, bu güzel mes'eleyi ben söyliyeyim" arzunuz varsa, çendan onda bir günah ve zarar yoktur Fakat mâbeyninizdeki sirr-i ihlâsa zarar gelebilir
DÖRDÜNCÜ DÜSTURUNUZ: Kardeslerinizin meziyetlerini sahislarinizda ve faziletlerini kendinizde tasavvur edip, onlarin serefleriyle sâkirâne iftihar etmektir Ehl-i tasavvufun mabeyninde "fenâ fi-s seyh, fenâ fi-r resûl" istilâhati var Ben sôfî degilim Fakat onlarin bu düsturu, bizim meslekte "fenâ fi-l ihvân" suretinde güzel bir düsturdur Kardesler arasinda buna "tefânî" denilir Yâni: birbirinde fâni olmaktir Yâni: Kendi hissiyat-i nefsaniyesini unutup, kardeslerinin meziyyât ve hissiyâtiyle fikren yasamaktir Zaten meslegimizin esasi uhuvvettir Peder ile evlâd, seyh ile mürid mâbeynindeki vasita degildir Belki hakikî kardeslik vasitalaridir Olsa olsa bir üstadlik ortaya girer Meslegimiz "Halîliye" oldugu için, mesrebimiz "hillet"tir Hillet ise, en yakin dost ve en fedakâr arkadas ve en güzel takdir edici yoldas ve en civanmerd kardes olmak iktiza eder Bu hilletin üss-ül-esâsi, samimî ihlâstir Samimî ihlâsi kiran adam, bu hilletin gâyet yüksek kulesinin basindan sukut eder Gâyet derin bir çukura düsmek ihtimali var Ortada tutunacak yer bulamaz
Evet yol iki görünüyor Cadde-i Kübrâ-yi Kur'aniye olan su meslegimizden simdi ayrilanlar, bize düsman olan dinsizlik kuvvetine bilmiyerek yardim etmek ihtimali var Insâallâh Risale-i Nur yoliyle Kur'an-i Mu'ciz-ül Beyan'in daire-i kudsiyesine girenler; daima nura, ihlâsa, îmânâ kuvvet verecekler ve öyle çukurlara sukut etmeyeceklerdir
Ey hizmet-i Kur'aniyede arkadaslarim! Ihlâsi kazanmanin ve muhafaza etmenin en müessir bir sebebi, Rabita-i Mevttir Evet ihlâsi zedileyen ve riyaya ve dünyaya sevkeden, tûl-i emel oldugu gibi; riyadan nefret veren ve ihlâsi kazandiran, râbita-i mevttir Yâni: Ölümünü düsünüp, dünyanin fâni oldugunu mülâhaza edip, nefsin desîselerinden kurtulmaktir Evet ehl-i tarikat ve ehl-i hakikat, Kur'an-i Hakîm'in كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ اْلمَوْتِ { اِنَّكَ مَيِّتٌ وَاِنَّهُمْ مَيِّتُونَ gibi Âyetlerinden aldigi dersle, râbita-i mevti sülûklarinda esas tutmuslar; tûl-i emelin mensei olan tevehhüm-ü ebediyeti o râbita ile izale etmisler Onlar farazî ve hayalî bir surette kendilerini ölmüs tasavvur ve tahayyül edip ve yikaniyor, kabre konuyor farz edip; düsüne düsüne nefs-i emmare o tahayyül ve tasavvurdan müteessir olup uzun emellerinden bir derece vazgeçer Bu râbitanin fevâidi pek çoktur Hadîste اَكْثِرُوا ذِكْرَ هَادِمِ اللَّذَّاتِ -ev kemâ kal- Yâni: "Lezzetleri tahrip edip acilastiran ölümü çok zikrediniz!" diye bu râbitayi ders veriyor Fakat meslegimiz tarikat olmadigi, belki hakikat oldugu için, bu rabitayi ehl-i tarikat gibi farazî ve hayalî suretinde yapmaga mecbur degiliz Hem meslek-i hakikata uygun gelmiyor Belki âkîbeti düsünmek suretinde, müstakbeli zamân-i hâzira getirmek degil, belki hakikat noktasinda zamân-i hâzirdan istikbale fikren gitmek, nazaran bakmaktir Evet hiç hayâle, faraza lüzum kalmadan bu kisa ömür agacinin basindaki tek meyvesi olan kendi cenazesine bakabilir Onunla yalniz kendi sahsinin mevtini gördügü gibi, bir parça öbür tarafa gitse, asrinin ölümünü de görür; daha bir parça öbür tarafa gitse, dünyanin ölümünü de müsâhede eder, ihlâs-i etemme yol açar
Ikinci Sebeb: Îmân-i tahkikînin kuvvetiyle ve mârifet-i Sânii netice veren masnuattaki tefekkür-ü îmânîden gelen lemeat ile bir nevi huzur kazanip, Hâlik-i Rahîm'in hâzir nâzir oldugunu düsünüp, Ondan baskasinin teveccühünü aramiyarak; huzurunda baskalarina bakmak, meded aramak o huzurun edebine muhalif oldugunu düsünmek ile o riyadan kurtulup ihlâsi kazanir Her ne ise bunda çok derecât, merâtib var Herkes kendi hissesine göre ne kadar istifade edebilse, o kadar kârdir Risale-i Nur'da riyadan kurtaracak, ihlâsi kazandiracak çok hakaik zikredildiginden ona havale edip, burada kisa kesiyoruz
Ihlâsi kiran ve riyaya sevkeden pek çok esbabdan iki-üçünü muhtasaran beyan edecegiz:
Birincisi: Menfaat-i maddiye cihetinden gelen rekabet, yavas yavas ihlâsi kirar Hem netice-i hizmeti de zedeler Hem o maddî menfaati de kaçirir Evet hakikat ve âhiret için çalisanlara karsi bu millet bir hürmet ve bir muavenet fikrini daima beslemis Ve bilfiil onlarin hakikat-i ihlâslarina ve sâdikane olan hizmetlerine bir cihette istirak etmek niyetiyle, onlarin hâcât-i maddiyelerinin tedârikiyle mesgul olup, vakitlerini zâyi etmemek için, sadaka ve hediye gibi maddî menfaatlerle yardim edip, hürmet etmisler Fakat bu muavenet ve menfaat istenilmez, belki verilir Hem kalben arzu edip muntazir kalmakla lisan-i hal ile dahi istenilmez, belki ummadigi bir halde verilir Yoksa ihlâsi zedelenir Hem وَلاَ تَشْتَرُوا بِآيَاتِى ثَمَنًا قَلِيلاً Âyetinin nehyine yanasir, ameli kismen yanar Iste bu maddî menfaati arzu edip muntazir kalmak, sonra nefs-i emmâre hodgâmlik cihetiyle, o menfaati baskasina kaptirmamak için, hakikî bir kardesine ve o hususî hizmette arkadasina karsi bir rekabet damari uyandirir Ihlasi zedelenir, hizmette kudsiyeti kaybeder Ehl-i hakikat nazarinda sakîl bir vaziyet alir Ve maddî menfaati de kaybeder Her ne ise bu hamur çok su götürür, kisa kesip yalniz hakikî kardeslerimin içinde sirr-i ihlâsi ve samimî ittifaki kuvvetlestirecek iki misal söyleyecegim
Birinci Misâl: Ehl-i dünya, büyük bir servet ve siddetli bir kuvvet elde etmek için, hatta bir kisim ehl-i siyaset ve hayat-i içtimaiye-i beseriyenin mühim âmilleri ve komiteleri, istirak-i emval düsturunu kendilerine rehber etmisler Bütün sû-i istimâlât ve zararlariyle beraber, harika bir kuvvet, bir menfaat elde ediyorlar Halbuki istirak-i emvâlin çok zararlariyle beraber, istirakle mâhiyeti degismez Herbirisi umuma -gerçi bir cihette ve nezârette- mâlik hükmündedir, fakat istifade edemez Her ne ise bu istirâk-i emval düsturu a'mâl-i uhreviyeye girse; zararsiz azîm menfaate medârdir Çünki bütün emval, o istirak eden herbir ferdin eline tamamen geçmesinin sirrini tasiyor Çünki nasilki dört bes adamdan istirak niyetiyle biri gazyagi, biri fitil, biri lâmba, biri sise, biri kibrit getirip lâmbayi yaktilar Herbiri tam bir lâmbaya mâlik oluyor O istirak edenlerin herbirinin bir duvarda büyük bir âyinesi varsa, herbirinin noksansiz, parçalanmadan birer lâmba oda ile beraber âyinesine girer Aynen öyle de: Emvâl-i uhreviyede sirr-i ihlâs ile istirak ve sirr-i uhuvvet ile tesânüd ve sirr-i ittihad ile tesrik-ül mesâî o istirak-i a'mâlden hâsil olan umum yekûn ve umum nur herbirinin defter-i a'mâline bitemâmiha girecegi ehl-i hakikat mabeyninde meshud ve vâkidir Ve vüs'at-i Rahmet ve kerem-i Ilâhînin muktezasidir
Iste ey kardeslerim! Sizleri insâallâh menfaat-i maddiye rekabete sevketmiyecek Fakat menfaat-i uhreviye noktasinda bir kisim ehl-i tarîkat aldandiklari gibi, sizin de aldanmaniz mümkündür Fakat sahsî, cüz'î bir sevab nerede; mezkûr misal hükmündeki istirak-i a'mâl noktasinda tezâhür eden sevab ve nur nerede   
Ikinci Misâl: Ehl-i san'at, netice-i san'ati ziyade kazanmak için, istirak-i san'at cihetinde mühim bir servet elde ediyorlar Hatta dikis igneleri yapan on adam, ayri ayri yapmaga çalismislar O ferdî çalismanin her günde yalniz üç igne, o ferdî san'atin meyvesi olmus Sonra tesrîk-ül-mesâî düsturiyle on adam birlesmisler Biri demir getirip, biri ocak yandirip, biri delik açar, biri ocaga sokar, biri ucunu sivriltir ve hâkezâ Herbirisi igne yapmak san'atinda yalniz cüz'î bir isle mesgul olup, istigal ettigi hizmet basit oldugundan vakit zâyi olmayip, o hizmette meleke kazanarak, gâyet sür'atle isini görmüs Sonra, o tesrik-i mesâî ve taksîm-i a'mâl düsturiyle olan san'atin semeresini taksim etmisler Herbirisine bir günde üç igneye bedel üçyüz igne düstügünü görmüsler Bu hâdise ehl-i dünyanin san'atkârlari arasinda, onlari tesrik-i mesâîye sevketmek için dillerinde destan olmustur
Iste ey kardeslerim! Mâdem umûr-u dünyeviyede, kesif maddelerde böyle ittihad, ittifak ile neticeler, böyle azîm yekûn faideler verir; acaba, uhrevî ve nuranî ve tecezzî ve inkisâma muhtaç olmayarak ve fazl-i Ilâhî ile herbirisinin âyinesine umum nur in'ikâs etmek ve herbiri umumun kazandigi misil sevaba mâlik olmak, ne kadar büyük bir kâr oldugunu kiyas edebilirsiniz! Bu azîm kâr, rekabetle ve ihlâssizlik ile kaçirilmaz
Ihlâsi Kiran Ikinci Mâni: Hubb-u câhdan gelen söhretperestlik sâikasiyle ve san ü seref perdesi altinda teveccüh-ü âmmeyi kazanmak, nazar-i dikkati kendine celbetmekle enâniyeti oksamak ve nefs-i emmâreye bir makam vermektir ki, en mühim bir maraz-i rûhî oldugu gibi "sirk-i hafî" tâbîr edilen riyakârliga, hodfurusluga kapi açar, ihlâsi zedeler
Ey kardeslerim! Kur'an-i Hakîm'in hizmetindeki meslegimiz hakikat ve uhuvvet oldugu ve uhuvvetin sirri: Sahsiyetini kardesler içinde fâni edip (Hasiye), onlarin nefislerini kendi nefsine tercih etmek" oldugundan, mâbeynimizde bu nevi hubb-u câhtan gelen rekabet te'sir etmemek gerektir Çünki, meslegimize bütün bütün münâfîdir Mâdem kardeslerin serefi umumiyetle her ferde ait olabilir; o büyük seref-i mânevîyi, sahsî, hodfurusâne, rekabetkârâne, cüz'î bir serefe ve söhrete feda etmek; Risale-i Nur sakirdlerinden yüz derece uzak oldugu ümidindeyim Evet Risale-i Nur sakirdlerinin kalbi, akli, ruhu; böyle asagi, zararli, süflî seylere tenezzül etmez Fakat herkeste nefs-i emmâre bulunur Bâzi da hissiyât-i nefsiye damarlara ilisir Bir derece hükmünü; kalb, akil ve ruhun ragmina olarak icrâ eder Sizlerin kalb ve ruh ve aklinizi ittiham etmem Risale-i Nur'un verdigi te'sire binaen itimad ediyorum Fakat nefs ve hevâ ve his ve vehim bâzen aldatiyorlar Onun için, bâzen siddetli îkaz olunuyorsunuz Bu siddet, nefs ve hevâ ve his ve vehme bakiyor; ihtiyatli davraniniz Evet eger meslegimiz seyhlik olsa idi; makam bir olurdu, veyahût mahdud makamlar bulunurdu O makama müteaddid istidadlar namzet olurdu Gibtakârâne bir hodgâmlik olabilirdi Fakat meslegimiz uhuvvettir Kardes kardese peder olamaz, mürsid vaziyetini takinamaz Uhuvvetteki makam genistir Gibtakârane müzâhameye medâr olamaz Olsa olsa, kardes kardese muavin ve zahîr olur; hizmetini tekmil eder Pederâne, mürsidâne mesleklerdeki gibtakârâne hirs-i sevab ve uluvv-u himmet cihetiyle çok zararli ve hatarli neticeler vücûda geldigine delil: Ehl-i tarîkatin o kadar mühim ve azîm kemalâtlari ve menfaatleri içindeki ihtilâfâtin ve rekabetin verdigi vahîm neticelerdir ki; onlarin o azîm, kudsî kuvvetleri bid'a rüzgârlarina karsi dayanamiyor
Üçüncü Mâni: Korku ve tama'dir Bu mâni diger bir kisim mânilerle beraber Hücumât-i Sitte'de tamamiyle izah edildiginden ona havale edip, Cenâb-i Erhamürrâhimîn'den bütün Esmâ-i Hüsnâsini sefaatçi yapip niyaz ediyoruz ki: "Bizleri ihlâs-i tâmme muvaffak eylesin  Âmîn  "
اَللّهُمَّ بِحَقِّ سُورَةِ اْلاِخْلاَصِ اِجْعَلْنَا مِنْ عِبَادِكَ الْمُخْلِصِينَ الْمُخْلَصِينَ آمِينَ آمِينَ
سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
* * *
Bir kisim kardeslerime hususî bir mektubdur
Yazida usanan ve ibadet aylari olan suhûr-u selâsede sâir evrâdi, bes cihetle ibadet sayilan (Hasiye) Risale-i Nur yazisina tercih eden kardeslerime iki Hadîs-i Serîfin bir nüktesini söyleyecegim
Birincisi: يُوزَنُ مِدَادُ الْعُلَمَاءِ بِدِمَاءِ الشُّهَدَاءِ -Ev kemâ kal- Yâni: "Mahserde ülema-i hakikatin sarfettikleri mürekkeb, sehidlerin kaniyle müvazene edilir; o kiymette olur "
Ikincisi: مَنْ تَمَسَّكَ بِسُنَّتِى عِنْدَ فَسَادِ اُمَّتِى فَلَهُ اَجْرُ مِاَةِ شَهِيدٍ -Ev kemâ kal- Yâni:"Bid'alarin ve dalâletlerin istilâsi zamaninda Sünnet-i Seniyyeye ve hakikat-i Kur'aniyeye temessük edip hizmet eden, yüz sehid sevabini kazanabilir " Ey tenbellik damariyle yazidan usanan ve ey sôfî-mesreb kardesler! Bu iki Hadîsin mecmuu gösterir ki: Böyle zamanda hakâik-î îmâniyeye ve esrâr-i Seriat ve Sünnet-i Seniyyeye hizmet eden mübarek hâlis kalemlerden akan siyah nur veya âb-i hayat hükmünde olan mürekkeblerin bir dirhemi, sühedânin yüz dirhem kani hükmünde yevm-i mahserde size faide verebilir Öyle ise, onu kazanmaya çalisiniz
Eger Deseniz: Hadîste "âlim" tâbîri var, bir kismimiz yalniz kâtibiz
Elcevap: Bir sene bu Risaleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan; bu zamanin mühim, hakikatli bir âlimi olabilir Eger anlamasa da, madem Risale-i Nur Sâkirdlerinin bir sahs-i mânevîsi var, sübhesiz o sahs-i mânevî bu zamanin bir âlimidir Sizin kalemleriniz ise, o sahs-i mânevînin parmaklaridir Kendi nokta-i nazarimda liyâkatsiz oldugum halde, haydi hüsn-ü zanniniza binaen bu fakire bir üstadlik ve tebaiyet noktasinda bir âlim vaziyetini verdiginizden baglanmissiniz Ben ümmî ve kalemsiz oldugum için, sizin kalemleriniz benim kalemim sayilir, Hadîste gösterilen ecri alirsiniz
selam ve dua ile            
|