Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular > Sorularla İslamiyet

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
arasında, bilim, dinle, fark

Dinle Bilim Arasında Ne Fark Var?

Eski 10-11-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Dinle Bilim Arasında Ne Fark Var?




Dinle bilim arasında ne fark var?
Hakkında Dinle bilim arasında ne fark var?




Soru
Dinle bilim arasinda ne fark var?

Din bilimle ters düsmez Çünkü bilimin gerçekçi olarak ifade ettigi konularda dinle tamamen ittifak etmektedir Bu bakimdan dinimiz mutlak dogru olan bilimsel çalismalari hiç bir zaman reddetmedigi gibi aksine kabul etmektedir Nitekim Kurani Kerimde geçen bir çok bilimsel ayetler mevcuttur ve bu gün bilim de bunu teyid etmektedir

Bilimin her yaptigi çalisma dogru sonuçlar vermeyebilir Mesela bu gün bilim tarafindan dogru kabul edilen bir olgu yarin reddedilebilir ve ona zit bir olgu kabul edilebilir Ancak Kurani Kerimde geçen ifadelerin hiç birisinin aksi isbat edilememektedir Demek ki bilimsel çalismalarimizda Kurani Kerimi kendimize klavuz edinmeliyiz ki dogru neticelere varabilelim Aksi takdirde Kurani Kerime zit düsen hiç bir çalisma bilim tarafindan geçerlilik kazanamayacaktir

Her seyden önce belirtmeliyiz ki, din-ilim tenakuzunu iddia eden kisilerin bahsini ettigi sey, ‘ilim’ degil, ‘bilim’dir Ilim, ‘aydinlik’ kokan ‘din’ kokan bir kelimedir; hakikat soluyan ve kisiyi Sirat-i Müstakîm’e götüren bir isik kaynagi, bir gerçekler manzumesidir ‘Bilim’ denilen sey ise, kendisine biçilen elbise, yüklenen fonksiyon ve kazandirilan manâ ile karanliklar, kaos ve karadelikler manzumesidir Ilim, bizde dogup büyümüs, aslini ve çekirdegini bizden almisken, bilim, rasyonalizmiyle, pozitivizmiyle batinin mahsulüdür Bu bilim, hakikati ve bütün hakikatlerin kaynagi mutlak hakikati inkârla ise baslar ve hatalar, yanlislar, ihtimaller üzerinde gide gide güya dogruya varmaya çalisir Oysa, elde bütün yanlislarin vurulacagi, bütün gerçekdisilarin tartilacagi bir hakikat olmadan, dogruya nasil varilabilir? Her seyi degisir gören bilim, bir ‘Degismez’in varligini kabul etmeden, degismeler ve degisenler üzerinde nasil çalisabilir? Degismez kaideler ve sabit hakikatler olmadan deneyin, tecrübenin ve gözlemin halledecegi hiçbir sey yoktur Onlarla insanin dünyasini aydinlatmak mümkün degildir

Bilimin el yordamiyla üzerinde çalistigi kâinat, esasen Cenâb-i Hakk’in kudret ve irade’siyle yazdigi ve bir plân, program, ölçü ve dengeye göre tanzim ettigi esya ve hâdiseler kitabi; gerçek ilimler ise, Allah’in kâinattaki icraatindan, kâinattaki Ilâhî kanunlarla esya ve hâdiselerin münasebetinden süzülmüs raporlardan ibarettir Bundan baska, Allah’in bir de Kelâm sifatindan gelen Kur’ân kitabi vardir ki, Allah (cc), bu Kitabi’yla kâinati anlatir, kâinattaki esya ve hâdiselere isik tutar Kâinati bir düzen ve ahenk içinde kuran Yaratici, kurdugu bu düzeni Kur’ân’la ifade eder Insan da, bu iki kitabin bir baska biçimde yazilmis seklidir Kur’ân, kâinat ve insan, bu sekilde Allah’in isim ve sifatlarinin degisik sekillerde tecelligâhi olarak, birbirleriyle fevkalâde bir iç baglanti halinde, birbirlerini serh ve izah eden ve neticede Allah’i tanitan üç küllî muarrif, üç küllî kitaptir Simdi, bu üçü nasil birbirine ters olabilir, nasil birbirini nakzeder ve nasil birbirinden ayri düsünülebilir?

Insan gerçek ilmi, kâinati ve Kur’ân’i okuyarak elde eder; elde ettigi bu ilim neticesinde kendini tanir veya degisik bir yolla önce kendini tanir, sonra da kâinati ve Kur’ân’i okur Kâinat, ilimler ve Kur’ân, tipki bir insanin iki gözüyle bakisi gibi ilerde bir noktada birlesirler Nasil bir insanin iki gözü farkli bakmaz ve farkli bakisa sahip degilse, Kur’ân ve gerçek ilimler de, ayni sekilde birbirinden farkli degillerdir Bu mevzûda ileri sürülen farklilik, sadece bunu ileri sürenin bakisindaki sasiligi ele verir Öyleyse ilk düzeltilmesi gereken, bu tür bakis çarpikliklaridir Laboratuarlarda kâinata, esya ve hâdiselere Kurân’in adesesiyle bakabilen manâ ve isik insanlari, ilimleri gerçek yerine oturtacak, ilimleri ve insanligi ‘bilim’ in götürüp biraktigi çikmazdan kurtaracak ve Yahudi maddeciligiyle, hristiyan spiritualizmine son vereceklerdir Biz, sadece Kur’ân’i okuyup kâinat kitabini bir yana birakamayacagimiz gibi, Kur’ân’i birakip, akillari kâinatta bogarak kaba, kati ve soguk materyalizme de yol açamayiz

Islâm’in hayata hayat veren sentezi budur Bir taraftan Cenâb-i Hakk’in isimlerinin tecellilerine birer tercüman olan bütün ilim dallarini kucaklamak, diger taraftan da dünya ve ahiret saadetine götürücü bütün yollari hidayet tayflariyla aydinlatan Kur’ân’a sarilmak iste Islâm’in insanliga kazandirmak istedigi yüce idealin en basit ve en kisa hülâsasi bu terkiptir

Batida din, hiç bir zaman bütünüyle hayati kusatamamis ve hayata hayat olamamistir Dün de bugün de kiliseden çikan, yine kendi küfür, küfran ve bataklik dünyasina dalmaktadir Üç asirlik safvet döneminden sonra Hristiyanligin Konstantin tarafindan kilisenin los ve sevimsiz duvarlari arasina hapsedilmesi ve esasen tahrife ugrayan Incil’in yanisira yine muharref Tevrat’in da ‘Kitab-i Mukaddes’ olarak kabul edilmesi neticesinde, günlük birkaç ahlâkî kaide disinda Din’in Avrupa insanina verecegi bir sey kalmamistir Bu sebeple, batili ilmi bizden alirken, manâsindan ve gerçek muhtevasindan tecerrüd ettirerek almis ve Rönesans’la birlikte tamamen maddî bir dünyanin dar ve kati kaliplari içine hapsetmistir Evet, dün inkâr etmekle beraber, bugün Maurice Bucaille, Alexis Carrel, Karlyle ve Garaudy gibi mütefekkir ve ilim adamlarinin da itirafiyla ilmi bizden aldigini kabul eden batili, onun gerçek yönünü, Allah’a götüren bir isik olus keyfiyetini bir yana birakip, bütünüyle maddî ve karanlik bir hayati yasamada soguk bir vâsita haline getirmistir onu Dolayisiyla, gerçek manâ ve muhtevasindan uzaklastirilmis dinle, maddî tutkulara esir edilmis bir ilmin, yani ‘bilim’ in çatismasi gayet tabiî ve normaldir

Mes’elenin bir yönü daha var Muharref Tevrat ve Incil, Ilâhî Söz olma adina kendilerinde pek çok yanlisi barindirmaktaydi Daha çok kendi zamanlarindaki dinî mes’elelere çözüm getirmek ve ‘dindar’lara hitap etmek için ‘din adamlari’nca kaleme alinan ‘Kitab-i Mukaddes’, her zamana, her seviyeye ve her mekâna hitap edici vasfiyla Ilâhî dilini kaybedince, kâinatta degismekten ve tahriften masun Ilâhî hakikatlerin kesfi karsisinda süphe gubarina ve inkâr rüzgârina maruz kaldi Meselâ, Kitab-i Mukaddes, dünyanin yaratilisina ve insanin yeryüzüne gelisine belli ve kesin seneler biçiyor, kâinatin alti günde yaratilisini pazartesi, salilarla ifade ediyor ve Allah-insan münasebetini Hz Âdem (as)’in Cennet’ten çikarilisi kissasinda -hâsâ- rakip iki kralin münasebeti gibi takdim ediyordu Böyle bir kitabin esasen, kâinat’in kesfine yönelen insana verebilecegi fazla bir sey de yoktu Sonra, batili, ahlâkî bakimdan da olsa Din’in hayatina müdahalesine fazla mütehammil degildi Iste, böylesi sebepler, batida Din’le ilmi birbirine hasim ve muhalif iki ayri istikamete ve iki ayri kutba çekti Hiristiyanlik, gelisen hayat sartlari ve ‘bilim’ adina kaydedilen ilerlemeler karsisinda, tasin altinda kalip solmaya ve çürümege yüz tutmus ve isi, isik ve su gibi temel ihtiyaçlarini karsilamaktan mahrum birakilmis bir yaprak misali kendi varligini, kirpik ve eksik mevcûdiyetini kabul ettirme imkâni bulamiyordu Gün yüzüne çikmak istediginde ise, artik vakit çok geçti; bilim, almis basini gidiyor, esya ve hâdiseler kendisini refüze ediyordu Elinde kala kala tek bir kuvvet unsuru kalmisti Hiristiyanligin: Afaroz! Buna karsilik, zamaninda yine kendi elleriyle tasin altina koyup hayattan tecrid ettigi ve neticede soldurdugu Hiristiyanligi, batili bu defa reformuyla yine bizzat kendisi idam sehpasina çikardi Bu, afaroza bir misillemeydi

Fakat, ayni sehpada Islâm’i idam etme düsüncesi de neden? Hiç Islâm tarihinde, dünya dönüyor dedigi için bir insan afaroz edilmis midir? Islâm’dan baska hayata nasil hayat oldugunu 11-12 asir insanliga gösteren bir ikinci sistem gelmis midir? Ilimler adina bütün dünyaya asirlarca muallimlik yapan Islâm’i, ilme karsi ve gelismeye mâni diye idam sehpasina çikarmak, düsmanca bir garaz ve insafsizlik degildir de nedir? Yoksa bunun sebebi, Islâm’i hayatimizdan tecridle, heva ve hevesimiz istikâmetinde bir hayat sürmek midir; veya, batinin kendi menfaatleri ugruna kasden attigi bir çelmeye alet mi oluyoruz?

Evet, biz ilim adina hiç bir zaman imanimizdan, ibadetimizden, Allah’a (cc) ve Resûlü’ne (sav) olan bagliligimizdan kil kadar sapmadik; tam aksine ilim, îmanimiza, ibadetimize, Allah (cc) ve Resûlü’ne (sav) olan bagliligimiza güç katti Aydinlik çikis noktalarimiz vardi; Cenâb-i Hakk adina kâinati kesfetme düsüncesiyle hareket ediyorduk Her yeni kesif, ruhlarimizda yeni bir îman, ask ve heyecan meydana getiriyor, hamle ruhumuzu yeniden kamçiliyor ve “daha yok mu?” diyerek daldikça daliyorduk Inci, mercandi hep çikardigimiz; hem secdeye variyor, hem rasathaneye kosuyor; din ve ilim diyerek salih dâireler meydana getiriyorduk Okumayi, yazmayi, çizmeyi ve arastirmayi ibâdet nesvesiyle yapiyorduk; kaos, karadelik ve tikanikliklar yoktu ilim semâmizda Bilim kurgunun çok ötesinde Mi’râc’a inaniyor, ayni yolda yolculuk yapmaya çalisiyor, namazi bunun esasi sayiyor, mu’cizeleri bilip kabul ediyor ve hep Allah’a (cc) yaklasma gayesi güdüyorduk Evet, bizde bu esaslar üzerinde gelisen ilimlerin gayesi Ma’rifet-i Ilâhî, neticesi de Muhabbet-i Ilâhî ve zevk-i ruhanî idi

Kur’ân ve ilimler münasebeti mevzuunda düsülen vahim hatalardan birisi de, Kur’ân’i mevcut ilimlerin pesinden kosturmak ve onlara tâbi kilmaktir Ilimleri Kur’ân’dan, Din’den ve îmandan ayri ve müstakil görmek bir tefrit, Kur’ân’i müspet ilimlerin pesinden kosturmak ve onu âdeta bir fizik, kimya, tip, matematik, astronomi kitabi saymak da bir ifrattir

Çok büyük ve enerji yüklü Günes’i küçücük ve soluk bir meteora nasil uydu yapabilirsiniz? Kâinat ve insani, tâ baslangiçtan Kiyamet’e bütün yönleriyle ele alip inceleyen ve haritasini çizen Kur’ân’i nasil küçük bir dünya haritasindan, hatta bir dag silsilesi resminden ibaret görebilirsiniz? Kivrim kivrim akip geçtigi, akip geçerken de suladigi vadileri, ovalari, hayat verdigi bag ve bahçeleri, selâleler hâlinde döküldügü daglari, tepeleri ve deltalar meydana getirerek ulastigi ummanlari hiç hesaba katmadan, sadece çiktigi yere bakarak “iste nehir” demek ve o nehrin hikmetini, faydasini ve sümul sahasini, sulayip geçtigi bir bahçeden veya yataginin bir yerindeki altin mâdeninden ibâret görmek ne derece yanlissa, ayni sekilde Kur’ân’i, degisip duran ilimlerin bugünkü seviyesiyle bir görmek, hatta henüz ispatlanamamis ilimleri, Kur’ân’a sahit yapmak ve Kur’ân âyetlerini bu ilmî bulus ve nazariyelere tatbik etmek ayni derecede, hatta daha büyük bir yanlistir Kur’ân âyetleri, yeni ilmî gelisme ve nazariyelerle te’life çalisilmamalidir Evet, Kurân’in hakkaniyeti için hemen ilmî mesned ve takviyeler, payanda ve koltuk degnekleri aramaya kalkismak, O’nu küçültmek olur Yine, 20’nci asrin herhangi bir diliminde tespit edilen ilmî bir mes’eleye, “Kur’ân bunu anlatiyordu” deyip Kur’ân’dan delil bulmaya çalismak, ille de pozitif ilimlere Kur’ân’i teyid ettirmek ve her yeni tespit karsisinda “Kur’ân’da bu da vardi; su âyet bununla ilgiliydi” gibi iddialarda bulunmak, ilimler karsisinda içine düsülen bir kompleksin ve Kur’ân’i ikinci derecede görmenin ifâdesidir Ilim ve fenler devamli degismekte, bugün dogru kabul edilen çok seyin, yarin yanlis oldugu ortaya çikmakta sürekli yeni nazariyeler üretilmekte ve bir ilim adaminin hakikat diye takdim ettigini bir baskasi pekâlâ çürütebilmektedir Halbuki, Kurân’in ifade ettigi hakikatler sabit, degismez, yanilmaz ve ebedîdir

Nâzil oldugu günden bu yana tam 14 asir geçmis olmasina ragmen, Kur’ân’da öyle bâkir ve emsâlsiz mes’eleler vardir ki, bunlarin hakikatina henüz ilimlerin elleri ulasamadigi gibi, ilmî seviye de fersah fersah onlarin gerisinde bulunmaktadir Pozitif ilimler, Kurân’in gösterdigi ufuklara ulasincaya kadar, kim bilir daha kaç defa sarsilacak, kaç defa degisecektir Beser tarihinde kendini kabul ettirmis nice nazariyeler vardir ki, zamanla hepsi de unutulmus ve onlarin yerlerini yenileri almistir bir gün gelecek, mutlaka ilim yuvalarindan kapi disari edilecek ve bu sekilde ilimler sarsila sarsila Allah’in (cc) sarsilmaz ve degismez Kelâmi’nin ihtiva ettigi hakikatlere ulasacaktir Bu sebeple, sürekli sarsilan ve degisen müsbet ilimlerin arkasindan, sarsinti ve degisme nedir bilmeyen o muallâ beyani kosturmamali ve onu ilimlere uydurmaya çalismamaliyiz Nedir öyleyse yapilmasi gereken?

Kurân’in ilmî gelismelere degil, ilmî gelismelerin Kur’ân’a tevfikini takip etmeliyiz

Ilmî gelisme ve buluslari Kurân’in arkasindan kosturmaliyiz

Ilmî gelisme ve buluslarin karsisina Kur’ân’i bir endam aynasi olarak koymaliyiz, yani: “Ey ilimler, iste bakin, siz esas ve özünüzü bu Kur’ân’da bulacaksiniz Zira, Kur’ân sizin nihaî seklinizi ve varacaginiz hakikati haber vermekte ve kaderinizi çizmektedir Bakin da, gerçek sekil ve mahiyetinizle bu Kur’ân’da kendinizi görün Eger, daha henüz bu seviyeye gelememisseniz, haydi çalisip-çabalayin ve Kur’ân’daki nihaî seklinizi ve gerçek mahiyetinizi kazanmaya bakin” demeliyiz

Selam ve dua ile


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.