Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
alemi, başkanları, devlet, geçmişten, günümüze, hanedanlar, hükümdarlar, türk

Geçmişten Günümüze Türk Alemi (Hanedanlar,Hükümdarlar,Devlet Başkanları)

Eski 10-11-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Geçmişten Günümüze Türk Alemi (Hanedanlar,Hükümdarlar,Devlet Başkanları)



GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TÜRK ALEMİ (Hanedanlar,Hükümdarlar,Devlet Başkanları)

HUNLAR

Tarihte bilinen ilk Türk siyasi kuruluşu olan Hun Devleti, bir boylar ve uluslar topluluğudur Çin’in kuzeyinde, Orhon Selenga ırmakları ve Ötügen merkez olmak üzere kurulan bu büyük imparatorlukta Türklerle birlikte Moğollar, Tunguzlar gibi kavimler de yer alırdı Ne var ki devleti kuran ve yöneten asıl unsurun Türkler olduğu konusunda belgeler ve kanıtlar vardır

BÜYÜK HUN İMPARATORLUĞU

Teoman veya Tuo – man (MÖ 220 – 209)

Mete (Oğuz Han) veya Mao – Dun (MÖ 209 – 174)

Lao Şang (MÖ 174 – 161)

Çün – Çın (MÖ 161 – 126)

İ –Çin – Hsien(MÖ 126 – 114)

Vu – Vey (MÖ 114 – 105)

Vu – Şı – Lu –Ir (MÖ 105 – 101)

Çu-Li Hu (MÖ 101 – 10)

Çü-Di, Hu (MÖ 101 – 96)

Hu-Lu-Ku (MÖ 96 -85)

Huandi (MÖ 85 – 68)

Hsü- Lü, Çüan –Çu (MÖ 68 – 60)

Taht kavgaları (MÖ 60 -58)

Hu-Han-Ye (MÖ 58–31)

Cu-Di (MÖ 31 – 31)

Fu-Çu-Ley-Cu-Di (MÖ 30–20)

Su-Hsien-Cu-Di (MÖ 20–12)

Çu-Ya-Cu-Di (MÖ 12–8)

Vu-Çu-Liu-Cu-Di (MÖ 8 -MS 13)

Vu-Ley-Cu-Di (13–18)

Hu-Tu-Ir-Sıtao-Gao-Cu-Di (18–46)

Wu-Ta-Ti-Ho (46)

Pu-Nu (46–83)

MS 48 Yılında Hun İmparatorluğu İktidar mücadeleleri sonucu ikiye ayrıldı Kuzey Orhun ve Dış Moğolistan yörelerine çekilen Kuzey Hunları bağımsızlıklarını korumaya devam ederken, Güney Hunları Çin hâkimiyeti altına girdi

Kuzey Hun Devleti

Pu-Nu (46–83)

San-Mu-Lu Tzı (83–84)

Yu-Liu (84–89)

Yü-Çu-Çien (89–93)

Kuzey Hun Devleti Çinliler ve Sienpilerin baskısı sonucu dağıldı Hun boyları kalabalık kitleler halinde batıya göç etti

Güney Hun Devleti

Hu-Han-Sie-Di (48–56)

Çıu-Fu-Yu-Di (56–57)

İ-Fa-Yu-Di (57–59)

Hsien-Tung-Şı-Çu-Tı (59–63)

Çıu-Çu-Cü-Lin-ti (63)

Hu-Yeh-Şıh-Çu-Hı-Tı (63–85)

İ-Tu-Yi-Lü (85–88)

Hsiu-Lan-Şu-Hı-Dı (88–93)

Kuzey hun Devleti dağılınca, imparatorluk güneye geçti

Ting-Tu--Şu-Cu-Hu-Ti(94–98)

Van-Sı-Cu-Ti (98–124)

Vu-çi-Hu-Hu-Şı-Co (124–127)

Çü-Çı-Cu-Şı-Çu-Çiu (127–140)

Çü-Hsıu (140–143)

Hu-Lan-Cu-Şı-Cu-Cu-Çin (143–147)

İ-Ling-Şı-Çu-Çin (147–177)

Hu-Çıng (177–179)

Çiang-Çü (179–188)

Dı-Çı-Şı-Çu-Hu (188–195)

Hu-Çu-Çuan (195–216)

216’da Güney hun Devleti yıkıldı Bununla birilikte Asya Hunları 5 yy’ın sonuna kadar varlıklarını korudular, Çin ‘in çeşitli yerlerinde kısa ömürlü küçük devletler kurdular

Avrupa Hun İmparatorluğu

(374/ 375? – 453/496?)

Aral Gölü ve Türkistan bölgelerinde yaşayan Hun halkları, iklim değişikliği veya doğudan gelen baskılarla Volga’nın batısına geçtiler Boy beylerinin önderliğinde Avrupa’ya girdiler

Balamir (374/375?)

Haraton, Başbuğ Uldız, ikinci boybeyi Upratos (kuzeydoğu) ; Muncuk (doğu)

Aybars; Rua (422–434)

Bleda ve Atilla birlikte (434–445)

Atilla tek başına (445–453)

İlek (453–454)

Dengizik (454–469)

İrnek (469)

Atilla’nın oğulları imparatorluğun birliğini sağlayamadılar İrnek, Hunların büyük bölümüyle Karadeniz’in batı kıyılarına döndü

Dipnot: Hunlarla ilgili tarihi kayıtlar yalnız Çin belgelerinde bulunduğu için, hun adlarında bu kaynaklara uyulması zorunlu olmuştur

Alıntı Yaparak Cevapla

Geçmişten Günümüze Türk Alemi (Hanedanlar,Hükümdarlar,Devlet Başkanları)

Eski 10-11-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Geçmişten Günümüze Türk Alemi (Hanedanlar,Hükümdarlar,Devlet Başkanları)



GÖKTÜRKLER

(522–745)

Altay Dağları’nın doğu eteklerinde yaşayan Bumin, başında bulunduğu Tukyurlarla Avarlara isyan etti ve başkenti Ötügen olan Göktürk Devleti’ni kurdu

HÜKÜMDARLAR

Bumin (552–553)

İstemi Han (batı ili kağanı), (553–576)

Kolo (553)

Mukan (553–572)

Tapo (572-581)

Göktürk Devleti’ni parçalamak isteyen Çinliler’in de kışkırttığı taht kavgaları

Anlo (Kağan oğulları soyu, 581)

İşbara (581–587)

582 tarihinde Göktürk Devleti, batı ve doğu olarak iki devlete ayrıldı

Doğu Göktürk Devleti

(582–630)

İşbara (581–587)

Yehu ne Çulohu (587–588)

Tulan (588–600)

Kimin (600–608)

Şipi (608–619)

Çulo (619–620)

Kieli (620–630)

Çinliler Doğu Göktürk Devleti’ni yıktılar

Batı Göktürk Devleti

(582–659)

HÜKÜMDARLAR

Tardu (582–603)

Çula Kağan (603–619)

Şikoei (619)

Tong Yabgu (619–630)

Batı Göktürkleri Çin’e bağlandı

Sepi (630–631)

Se Yabgu (630–633)

Bağaşa Tulu (633–634)

İşbara Teriş Tunga (634–638)

Bağadur İpi (638–640)

İpu Tulu (640–653)

Çerçu Yabgu (653–659)

Göktürk Devleti’ni kuran boylar, Çin hâkimiyeti altında 5 yıllık karanlık bir dönemden sonra, Göktürk Devleti’ni yeniden kurdular

İkinci Göktürk Devleti

(681–745)

HÜKÜMDARLAR

Kutluk veya İlteriş Kağan (681–691)

Kapağan Kaan (691–716)

Bögü (716)

Bilge Kağan (716–734)

Türk Bilge Kağan (734–738)

Tengri Han (738–740)

2 Tengri Han (740–742)

Karışıklıklar tüm ülkeye yayıldı, devletin başına başka boylardan kağanlar geçti Nihayet 745 ‘te Uygurlar bu son Göktürk Devletini yıktı

Alıntı Yaparak Cevapla

Geçmişten Günümüze Türk Alemi (Hanedanlar,Hükümdarlar,Devlet Başkanları)

Eski 10-11-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Geçmişten Günümüze Türk Alemi (Hanedanlar,Hükümdarlar,Devlet Başkanları)



UYGURLAR

(745 -840 / 1226 – 1368)

Bağımsız Uygur Devleti, ikinci Göktürk Devleti’nin yerinde kuruldu

HÜKÜMDARLAR

Kurtul Bilge Kul Kağan (745–747)

Moyunçur (747–759)

Bögü (759–780)

Tun Boğa Tarkan (780–789)

Bilge (789–790)

Kutluğ Bilge (790–795)

Kutluğ (795–805)

Kut Bulmuş Bilge (805–808)

Alp Bilge (808–821)

Küçlük Bilge (821–833)

Alp Külüg Bilge (833–839)

Koşan Tekin (839–840)

Uygurların anayurtları, Baykal Gölünün güneyindeki Orhun, Selenga ve Tala nehirlerinin bulunduğu bölgedir Bilinen tarihleri Büyük Hun İmparatorluğu ile başlar Tabgaçlar (386–534) devrinden sonra, beşinci yüzyılın ikinci yarısında beylik kurdular Göktürkler'in ilk zamanlarında Selenga Nehri etrafında oturuyorlardı Yedinci yüzyılın ilk çeyreğinde Sir-Tarduşların altı kabileden meydana gelen birliğine katıldılar P’u-ku, Tongra, Bayırku ve Fu-lo-pu kabileleri de Uygurların etrafında toplanarak, hep beraber Uygur adını benimsediler Beyleri, Erkin unvanını taşıyor ve elli bin muharip asker çıkarabiliyorlardı Göktürklerin zayıflamasıyla, kuvvetlendiler Erkin yerine İl-teber unvanını kullanmaya başladılar İl-teber T’u-mi-tu devrinde, Tola havalisini alıp, güneyde Hoang-ho’ya kadar akınlar tertip ettiler Uygurlar, akınları neticesinde, 646’da Çin İmparatoru tarafından da tanındılar İl-teber T’u-mi-tu, kendini kağan ilan etti Uygurlar’ı Göktürkler tarzında teşkilâtlandırdı T’u-mi-tu 648’de Çin’in entrikalarıyla öldürülünce, yerine oğlu P’o-jon geçti P’o-jon, Çinlilerin on-okların başına kukla kağan yaptığı Ho-lu’yu mağlup ederek, 656’da Taşkent yakınlarına kadar ilerledi Uygurlar, Göktürklü Kapagan Kağan (693–716) zamanında Göktürklere bağlandı

Bilâhare Uygurlar, Göktürklerin iç mücadelesinden faydalanarak toplandılar Göktürk Devletini yıktılar 745’te, Ötüken merkez olmak üzere, Uygur Hakanlığını kurdular Dokuz-Uygur Uruğu’ndan, birlik haline geldiler Uruklar, Çince kaynaklarda şöyle geçer; Yaglakar (Yaglakır), Hu-tuko (Uturkar), Hu (Kürebir), Mo-ko-sik-i (Bagasıgır), A-vu-çö (Ebirceg), ko-sa (Hazar), Hu-vu-su (Khifuzu), Yo-vu-ku (Yagmurkar), Hi-ye-vu (Ayabire)

Bu uruklardan kurulu Uygur kabilesinin idaresi altındaki Dokuz-Oğuz birliği de; D’u-ku (Buku), Hun (Qun), Pa-ye-ku (Bayırku), T’ung-lu (Tongra), Sse-kie (Sıkar), K’i-pi, A-pu-sse, Ku-lun-vu-ku, A-tie (Ediz)'dir Dokuz Uruk’dan meydana gelen Uygur boyu, Dokuz-Oğuz boyunun ilâvesiyle boy sayısı ona yükselerek, On-Uygur diye anılan birlik meydana geldi Basmıl ve Karluk boylarının katılmasıyla birlik sayısı onbire yükseldi Uygur Hakanlığı, her boyun başına birer bey olmak üzere, on bir vali tarafından idare edilmekteydi

Uygur Hakanı Kutlug Bilge Kül, Orhun kıyısında Ordu-balık şehrini kurup, burayı merkez yaptı Kutlug Bilge Kül, 747’de ölünce, yerine oğlu Moyen-çor (Bayan-çor, Bilge Kağan) Uygur Kağanı oldu Moyen-çor (747–759), kuzeyde Kırgızlar, batıda Karluklar ve onlara yardım eden Türgişler ve Basmıllar ayrıca Sekiz-Oğuz, Dokuz-Tatar ve Çikler ile muharebe edip, bunları kendine bağladı Hakimiyetini Yenisey kaynakları, Çu-Talas havalisi, İç-Asya ve Kerulen’e kadar genişletti Oğullarını buralara, Yabgu, Şad unvanıyla tayin etti

Moyen-çor, Çin üzerinde de çok tesirli oldu Moyen-çor’a bağlı Karluklar, Çinlilerle, İslâm dînini tebliğ için bölgeye gelen Müslümanlar arasında yapılan Talas Meydan Muharebesi'nde (751) İslâm ordusu tarafını tuttu Talas Meydan Muharebesinde Çinliler, ağır mağlubiyete uğradı Tarım Havzası, Uygurlara geçti Çinliler, Orta Asya’dan çekildi Çin’de büyük hâdiseler oldu Annesi Türk olan An-lu-şan adlı bir kumandan, 200000 kişilik bir kuvvetle, Çin’in merkezî şehirlerinden Lo-yang’ı 756’da, Ç’ang-an’ı 757’de zaptetti An-lu-şan, kendisini imparator ilan etti Çinliler, bu hâdiseler üzerine, Uygurlardan yardım istemek zorunda kaldı Moyen-çor, Uygurları yardıma çağıran T’ang İmparatoru Su-tsung’u destekledi 757’de Lo-yang’ı ve diğer merkezî şehirleri geri aldı Çin, yılda 20000 ton ipek vermeyi taahhüt etti Uygur Hakanı, İmparatorun kızıyla evlendi Moyen-çor (Bilge Kağan) 759’da ölünce yerine Bögü Kağan (Alp Külüg Bilge Kağan) geçti

Bögü Kağan, Çin’e hakim olmak niyetindeydi Uygur Ordusu, 762’de Çin’e sefere çıktı Uygurların gelmesiyle Çin’deki iç mücadele sona erip, birlik oldular Uygur ileri harekâtı durdu Fakat, Çin’de Uygur nüfusu ve tesiri arttı Çin’in merkez ve şehirlerinde pek çok Uygur, serbestçe ticaret yapıyor, istedikleri kadar ipekli kumaş alıp, satıyorlardı Bögü Kağan, Tibetlilerin hücumuna uğrayan Çin’i korumak üzere, Töles asıllı Çin kumandanı P’u-ku Huai-en’in davetiyle, 762’de Lo-yang Seferini yaptı Lo-yang Seferi, Tibetlilerden Çin’i kurtardıysa da, Türk kültürünün aleyhine oldu Bögü Kağan, Ötüken’e dönerken, Mani dînini Türkler arasında yaymak için, dört rahibi de beraberinde getirdi Bögü Kağan, Manihaizm'i kabul edince, bu bozuk din, Uygurlar ülkesinde resmî bir mahiyet kazandı Manihaizm, hayvanî gıdâlarla beslenmeyi yasakladığından, disiplinli ve cesur bir kavim olan Uygurların muhariplik (savaşçılık) vasfını zayıflattı

Bögü Kağan, Kırgızlar üzerinde de zafer kazandı Çin’e sefer etmek isterken, buna karşı çıkan akrabası Nazır Tang Bağa Tarkan tarafından, 779’da öldürüldü Tang Bağa Tarkan, Alp Kutlug Bilge Kağan unvanıyla, Uygur Hakanı oldu Alp Kutlug Bilge Kağan (779–789), cesareti, iyi idaresi ve yapmış olduğu kanunlarıyla tanınır Kırgızları tekrar mağlup etti Çinli bir prensesle evlenince, Uygur tüccarlarının Çin’de tahakkümlerinden doğan anlaşmazlıklar ortadan kalktı 789’da ölmesiyle yerine Külüg Bilge Kağan (789-790) ve sonra bunun oğlu Kutlug Böge (790-795) hakan oldular

Uygurlar, iktisadî ve kültürel menfaatleri sebebiyle, Çin’i eskiden beri taarruzlardan koruyorlardı Tibetlilerin tekrar Çin’e tecavüz etmeleriyle, yine kuvvet yardımı gönderildiyse de, başarılı olmadı Kutlug Bilge Kağan, bu başarısızlık üzerine 795’te öldürüldü, yerine Alp Kutlug geçti Alp Kutlug Bilge Kağan (795–805), sevilen bir kumandan ve idare adamıydı

Külüg Bilge Kağan (805–808) zamanında, huzur devri açıldı İktisadî hayat gelişti İç-Asya’nın önemli ticaret şehirlerine nüfuz edildi Alp Bilge Kağan’dan (808–821) sonra hakan olan Küçlüg Bilge Kağan (821–833); Karabalasagun Kitabesini, 826’da diktirdi Küçlüg Bilge Kağan zamanında, Türkistan’ın doğusuna inmek isteyen Tibetliler durduruldu Karlukların başına yeni bir Yabgu tayin edilip, Soğd bölgesine kadar ticarî münasebetler geliştirildi Fakat, Uygur ülkesinde huzursuzluk da başladı, hakan öldürüldü Küçlüg Bilge Kağan’dan sonra yerine geçen Alp Külüg Bilge Kağan (833–839) da, nazırının tahrik ettiği isyanda öldürüldü

Uygurlar, millî vasıflarına ters düşen Manihaizm tesiriyle gittikçe gevşeyince; Yenisey bölgesinde olup, Orhun bölgesini de kontrol altında tutan Kırgızların taarruzuna dayanamadılar Kırgızlar, kalabalık kuvvetleriyle, 840’ta Uygur topraklarına girdiler Uygur başşehri Ötüken’i zaptedip, son hakanı öldürdüler Ötüken’de devletleri yıkılan Uygurlar, büyük topluluklar hâlinde yurtlarını terk ettiler Karluk ülkesine, Çin hududuna ve daha kesif olarak da, zengin ticaret merkezlerinin bulunduğu İç-Asya’da, Beş-balık, Turfan, Kuça sahasına göçtüler

Uygurların Ötüken’den göçleri, Hakan ailesine mensup, Vu-hi Tegin ve Ngo-nic Tegin adlı iki kardeş tarafından idare edildi Göçten sonra, Uygur tarihinin ikinci safhası başladı Göçü idare eden kardeşlerden Vu-hi Tegin (841–846), kağan seçildi Uygurlar, Kırgız ve Çin taarruzlarına maruz kalıp, çok zarar gördüler Bir kısmı Çin’in tâbiiyetine girip, Kan-Çou Uygur Devleti'ni kurdular Bir kısmı da eski yurtlarına dönüp, Doğu Türkistan (Turfan) Uygur Devleti'ni kurdular Fakat bu iki devlet de, Bozkır Türk Devletinden farklı vasıflar taşıyorlardı Hâkimiyetlerini genişletme idealleri yoktu Büyük siyasî mücadelelere girmekten sakındılar Başta, Çin hükümetleri olmak üzere, komşularıyla dostluk ve ticarî münasebetlerini devam ettirdiler

Kırgızlar Uygur Devleti’ne saldırarak birliği dağıttılar Uku Tekin ve soyu “Sarı Uygurlar” , doğuya göçüp Kançu Uygur Devleti’ni (840–1226) ; Turfan ‘a göçen “Kara Uygurlar” da Doğu Türkistan Uygur Devleti ‘ni kurdu (856–1368)

Alıntı Yaparak Cevapla

Geçmişten Günümüze Türk Alemi (Hanedanlar,Hükümdarlar,Devlet Başkanları)

Eski 10-11-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Geçmişten Günümüze Türk Alemi (Hanedanlar,Hükümdarlar,Devlet Başkanları)



Karahanlılar (Karahanlı Devleti)

840–1212 tarihleri arasında, Türkistan ve Maveraünnehir'de hâkimiyet kuran ilk Müslüman Türk devleti

HÜKÜMDARLAR

Bilge Kül Kadir Han (840 - ?)

Bazır (Arslan Han ) , büyük kağan

Oğulçak (Kadır han ) ortak kağan

Satuk Buğra han (945’ te Müslüman oldu Abdulkerim adını aldı)

Musa ( 956 – 975)

Ali bin Musa ( 975 – 998)

Ahmet Arslan Karahan (998- 1015)

Mansur Arslan han (1015 – 1024)

Ahmet Togan han (1024 - 1026)

Yusuf Kadir han (1026 – 1032)

Yusuf Kadir hanın ölümünde devlet ikiye bölündü

Karluk, Çiğil, Yağma ve diğer Türk boylarından meydana gelen Karahanlılar Devleti, devrin İslâm kaynaklarında El-Hâkaniye, El-Haniye, Âl-i Afrasiyab; başka eserlerde de, Alp-ilig Hanlar, Arslan-Buğra Hanlar unvanlarıyla anılır Karahanlılar tabiri, batılı şarkiyatlar tarafından, bu sülâlenin "kara" unvanını çok kullanmaları sebebiyle verilmiştir "Kara", Türkçe'de, kuzey yönünü işaret etmesinin yanında, büyüklük ve yükseklik de ifade eder

Karahanlılar Devleti, 840 senesinde Uygur Devleti'nin, Kırgızlar tarafından yıkılmasıyla, Orta Asya bozkırlarında, Bilge Kül Kadır Han tarafından kuruldu Kadır Han, Mâveraünnehir'i almak isteyen Samanîler Devleti ile mücadele etti Karahanlılar'ın başlangıç dönemi, ilmî yönden pek açık değildir Kadır Han'dan sonra, iki oğlundan Bazır Arslan Han, Balasagun'da Büyük Kağan olarak, kardeşi Oğulçak Kadır Han ise, Ortak Kağan olarak Taraz'da devleti idare ettiler Oğulçak Kadır Han, Samanî hükümdarı İsmail bin Ahmet ile devamlı mücadele etti Samanîler, 883 yılında Taraz'da devleti ele geçirince, Oğulçak, Kaşgar'ı merkez yapıp, Sâmânî hakimiyetindeki bölgelere akınlara başladı Bu akınlar sırasında Oğulçak Kadır Han'ın yeğeni Satuk, Karahanlılar'a sığınan, Ebu Nâsır adlı Sâmânî şehzadesi ve Müslüman din adamları ile tanışarak İslâm dînini kabul etti

Nuh peygamberin oğlu Yâfes'in torunları olan Türkler, hükümdarlarının Müslüman olmasından sonra, yaradılışlarındaki temizlik ile seve seve ve büyük topluluklar halinde, en son ve en mütekâmil din olan İslâmiyet'i topluca kabul ettiler Sekizinci asırda Müslümanlarla tanışıp, içlerinden kısmen bu dini kabul edenlerin bulunduğu Türklerin 10 asırda topluca İslâmiyet'i kabulü, netice itibariyle tarihteki birçok hâdiseye yön vermesi bakımından pek önemlidir

Müslüman olunca Abdülkerim adını alan Satuk Buğra Han, doğudaki amcasına karşı mücadelesinde, Müslüman gönüllülerden de faydalandı Abdülkerim Satuk Buğra Han, 995 senesinde vefat edince Artuç'a defnedildi Yerine oğlu Musa hükümdar oldu Onun çok kısa sürdüğü anlaşılan saltanatından sonra hükümdar olan kardeşi Baytaş Arslan Han, doğu kağanı Arslan Han'ı mağlup ederek, sülalenin bu kolunu ortadan kaldırdı ve bütün Karahanlıları birleştirdi Baytaş Arslan Han, Karahanlı ülkesinde İslâmiyet'in yayılması faaliyetlerini tamamlayınca, komşu Türk boylarını İslâm'a daveti, kendisine gaye edindi

Baytaş'tan sonra, oğlu ebü'l-Hasan Ali hükümdar oldu Bu dönemde devletin batı kısmını kardeşi Buğra Han Harun idare ediyordu Buğra Han, 990 yılında İsbicâb'ı zaptedip, 992 senesinde Sâmânîlerin merkezi Buhara'ya girdi Böylece Horasan ve Mâverâünnehir, Karahanlıların eline geçti Şihâbüddevle ve Zâhirüdda'vâ gibi İslâmî unvanlar kullanan Buğra Han, Kaşgar'a dönerken 996 yılında vefat etti Yerine Ahmed bin Ali geçti Halife tarafından tanınan ilk Karahanlı hükümdarı Ahmed Han'dır ü

Ahmed Han zamanında, Samanîler ve onlara bağlı devletçiklerle Karahanlı münasebetini, devletin batı kısmını idare eden İlig Han unvanlı Nâsır bin Ali sağlıyordu Özkent'te oturan Nâsır, 996 senesinde Sâmânî kumandanlarından Fâik'in teşvikiyle bu ülke topraklarına sefer düzenledi Fakat Gazne hâkimi Sebüktekin'in aracılığı ile bu iki devlet, antlaşma yaptı Bu antlaşmaya göre Sâmânîler, Seyhun sahasını Katvan çölüne kadar Karahanlılara bırakıyor, Fâik de Semerkant valisi oluyordu Nâsır, 999 senesinde Buhara'yı zaptederek, Sâmânî hanedanı mensuplarını Özkent'e götürdü Nâsır Han, Gazneli Mahmud ile anlaşınca, Ceyhun nehri iki devlet arasında sınır kesildi Ayrıca Mahmud Han, aralarındaki dostluğu güçlendirmek için Nasır’ın kızı ile evlendi Nasır, Sâmânîlerin bütün mirasına konmak ve Horasan'ı ele geçirmek istiyordu Bu yüzden Gazneli Mahmud'un Hindistan seferinden faydalanarak iki koldan Horasan'a girdi ise de yenildi Hânedan mensubu Hotan Hâkimi Yusuf Kadır Han'dan yardımcı kuvvet alıp, Gazneliler'e karşı yeniden askerî harekâta geçti 1006 senesi Ocak ayının beşinde, Sultan Mahmud'a mağlup oldu Bu başarısızlık, Karahanlılar arasında aile kavgalarına yol açtı Nâsır, bağımsızlığını ilan etmek istedi Nâsır'a karşı, Büyük Kağan Ahmed Han, Gazneli Mahmud'a başvurduysa da, Nâsır bin Ali, 1013 yılında vefat etti Yerine, Arslan İlig unvanıyla, kardeşi Mensur bin Ali geçti Büyük Kağan Ahmed Arslan Han'ın hastalığında, kendisini büyük kağan ilan eden Mensur Han, kardeşi Muhammed'e de Arslan İlig unvanını verdi

Ahmed Arslan Han, Ortak Kağan Yusuf Kadır Han ve Ali Tigin ile birlik olup, hânedanlık kavgasına son vermek için harekete geçti Ali Tigin, Mensur'a esir düştü Yedisu bölgesine yapılan seferde düşmana karşı, hasta yatağında mücadele eden Arslan Han, Balasagun'a sekiz günlük mesafede, yüz bin çadırdan fazla gayrimüslim göçebeyi mağlup etti Turfan'a kadar takip ederek ülkesini korudu Ahmed Han, bu seferden dönüşünde 1017'de vefat etti

Ahmed Han'dan sonra büyük kağan olan Mensur Arslan Han ise, 1024 senesinde kendi isteği ile saltanatı Yusuf Kadır Han'a bıraktı Bu sırada Selçuklular'dan yardım alan Ali Tigin, Buhara'yı zaptetti Yusuf Kadır Han'a karşı, kardeşleri Ahmed ve Ali birleştiler II Ahmed, kendisini 1014'te Muizüddevle lâkabıyla büyük kağan ilan etti Kardeşi Ali ise, Arslan İlig oldu II Ahmed Arslan Han; Balasagun, Hocend, Ahsikas, Fergana ve Özkent'e hâkim oldu Yusuf Kadır Han, Gazneli Mahmud ile görüştü İki Müslüman Türk devleti arasında dostluk bağları, evlenme yoluyla da kuvvetlendirildi Bu görüşmede, Karahanlıları ilgilendiren meselelerin yanısıra, Arslan bin Selçuk ve emrindeki Oğuzların da Horasan'a nakledilmesi hususunda karara vardılar Sultan Mahmud, bir fırsatını bulup, Arslan bin Selçuk'u yakalattı ve Hindistan'da Kalincâr kalesine hapsettirdi Bu sırada Ali Tigin, bozkırlara kaçtı ve Mahmud'un ülkesine dönmesi üzerine tekrar Buhara ve Semerkand'a hâkim oldu Yusuf Kadır Han'ın 1032 yılında vefatıyla, oğulları Süleyman, Arslan Han; Muhammed de Buğra Han unvanlarıyla, devletin idaresini ele aldılar Bu sırada Ali Tigin de Mâverâünnehir'de kendisini Tavgaç Kara Buğra Hakan ilan etti

Karahanlı hânedanı arasında kıyasıya devam eden mücadele sonucunda, 1042 yılında ülke kesin olarak ikiye ayrıldı Nâsır bin Ali'nin oğullarından Muhammed Arslan, Kara Hakanlık mevkiinde Büyük Kağan; İbrahim de Tavgaç Buğra Kara Hakan unvanını alarak, Batı Karahanlılar devletini meydana getirdiler Yusuf Kadır Han'ın oğulları da, Doğu Karahanlı Devletini idare ettiler

Doğu Karahanlılar Devleti

Karahanlı Devleti ikiye ayrılınca; Büyük Kağan unvanıyla, Şerefüddevle lâkaplı Ebû Şüca Süleyman bin Yusuf, merkezi Balasagun ve Kaşgar'ı kendine bırakıp, kardeşlerinden Buğra Han Muhammed'e, Taraz ile İsficab'ı, Mahmud'a ise Arslan Tigin unvanıyla ülkenin doğusunu verdi 1043 yılında yapılan aile toplantısında ayrıca, eski Büyük Kağan II Ahmed Han'a da Mâverâünnehir, mülk olarak verildi Fergana'nın bir kısmı zaptedilerek, Bulgar ile Balasagun arasında yaşayan, on bin çadırdan meydana gelen Türkler, 1043 senesi güzünde, topluca İslâmiyet'i kabul etti

İslam dininin esaslarına sıkıca bağlı, âdil bir hükümdar olan Süleyman Han, ilim âşığı ve âlimlerin koruyucusuydu 1056'da kardeşi Ortak Kağan Buğra Han, Büyük Kağan Süleyman Han'la anlaşmazlığa düştü Muhammed Han, Süleyman Han'ı hapsettirip, büyük kağanlığını ilan etti On beş ay hükümdarlık yapan Muhammed Han, mevkiini büyük oğlu Hüseyin'e bıraktı Hüseyin Han'ı, kardeşi İbrahim tahttan indirtip, 1057'de Büyük Kağan oldu İbrahim Han, 1059'da, hânedandan Yınal Tegin tarafından öldürülünce, Tuğrul Kara Han unvanlı Mahmud bin Yusuf başa geçti Mahmud Han (1059–1074, Ortak Kağan Tabgaç Buğra Kara Han ve Hasan bin Süleyman, kaybedilen toprakları geri almak için harekete geçtiler 1068 yılında iki taraf arasında yapılan antlaşma ile Seyhun hudut kesilerek, Fergana, Doğu Karahanlılara bırakıldı 1074'te Mahmud Han'ın yerine, oğlu Ömer geçti ise de, ancak iki ay hükümdarlık yapabildi Büyük Kağan olan Buğra Han Hasan bin Süleyman (1074–1103) devrinin ilk yıllarında; Buge Budraç kumandasındaki Yabaku ve Basmılların da aynı safta olduğu yedi yüz bin düşmana karşı, Ömer bin Mahmud kumandasındaki kırk bin Müslüman askeriyle, büyük bir zafer kazanıldı

Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah (1072–1092), 1082'de Mâverâünnehir'i zaptedip Özkent'e gelince, Doğu Karahanlı hükümdarı Hasan Han, onun hakimiyetini tanıdı Hasan Han'dan sonra oğlu Ahmed (1103–1128), hükümdar olup, Abbasî Halifeliği ile münasebetlerde bulundu Halife Mustahzırbillâh (1094–1118), Ahmed Han'ın istediği beratı verip, ona "Nûruddevle" demiştir 1128'de Karahıtayları, Kaşgar kenti yakınlarında mağlup eden Ahmed Han, onların batıya doğru ilerlemelerini durdurdu

Ahmed Han'dan sonra 1128'de hükümdar olan oğlu İbrahim, Karahıtaylardan yardım alarak, rakiplerini yendi Karahıtaylar, II İbrahim Han (1128–1158) devrinde Balasagun'u zaptedince, merkez, Kaşgar'a taşındı Karahıtaylar, kendilerine isyan eden Karluklar'ın üzerine onu gönderdi 1158'de de, öldürülen II İbrahim Han'ın yerine oğlu Arslan Han ünvanlı Muhammed ve sonra da torunu Ebü'l-Muzaffer Yusuf geçti Yusuf Han, 1205'te vefat ettiği sırada, oğlu Ebü'l-Feth Muhammed, Karahıtaylı Kür Han'ın yanında rehin bulunuyordu Nayman Devleti kurucusu Küçlük tarafından 1207'de kurtarılan Ebü'l-Feth Muhammed, daha sonra Kaşgar'a gönderildi Ancak, Kaşgar'a varmadan, şehirdeki beyler tarafından yolda öldürüldü (1211) Bu durum, Küçlük'ün, Karahanlı merkezini işgal edip, katliam yaptırmasına sebep oldu

Hanedanlık içi mücadele neticesinde bölünen Doğu Karahanlılar, Moğol Naymanlarca işgal edilerek, hâkimiyetlerine son verildi Böylece Türk milletine ve İslâm'a büyük hizmetleri olan Doğu Karahanlılar Devleti, tarihe karıştı

Batı Karahanlılar Devleti

Karahanlı Devleti ikiye bölününce, Batı Karahanlı Hanlığı, Mâverâünehir ve Hocend'e kadar batı Fergana'yı içine almaktaydı Büyük Kağanın merkezi, önceleri Özkent, sonraları Semerkand oldu

Bu devletin ilk hükümdarı I Muhammed Han, 1052 senesinde vefat edince yerine kardeşi Ortak Kağan İzzü'l-umma Ebu İshak İbrahim Tavgaç Han geçti Tavgaç İbrahim Han, Doğu Kararanlılardan Şaş, İlak gibi hudut şehirleri ile Fergana'nın bir kısmını aldı İbrahim Han, âlim olup, iyi bir hükümdardı Devletin idaresi için lüzumlu kanunları tanzim edip, hırsızları tamamen ortadan kaldırdı Ahalinin menfaatlerini koruyup, piyasayı düzeltti Âlimlerin sohbetinde bulunup onların tasvibini almadan kanun koymadı İbrahim Han, Ortak Kağanken, devlet aleyhinde faaliyetlerde bulunan İsmailîleri, dâhiyane bir siyasetle ortadan kaldırdı

İbrahim Han'dan sonra, oğlu Şemsü'l-Mülk Nasr hükümdar oldu Şaş ve Tünhas hakimi Şuayb, yeni hükümdara isyan etti Nasr Han, bu isyanı bastırdı Bu karışıklıktan faydalanan Doğu Karahanlılar, İbrahim Han'ın zaptettiği yerleri geri almaya çalıştılar ise de, bu mücadele bir antlaşma ile sona erdi Daha sonra I Nasr Han, Selçuklular tarafından zaptedilen yerlerin alınması için bir hareket başlattı Fakat Melikşah'ın Semerkand'a gelmesiyle sulh yapılıp, akrabalık tesis edilerek meseleler halledildi Nasr Han da, âlimlere hürmet edip, ilim merkezleri inşa ettirdi Ticaretin gelişmesi için sosyal hayatın bütün lüzumlu müesseselerini içine alan iki ribat yaptırdı

1080 senesinde Nasr'ın vefatı üzerine, oğlu Ebu Şüca Hızır hükümdar oldu Hızır Han'ın saltanatı bir yıl kadar sürdü Yerine geçen Ahmed Han devrinde ulema ile hükümdar arasında bir anlaşmazlık oldu Bu sırada, Selçuklu Sultanı Melikşah, önce Buhara'yı sonra da Semerkand'ı zaptetti ve Ahmed Han'ı Özkend'de esir alıp İsfahan'a götürdü Bunun sonucu, Karahanlı ordusunun temelini teşkil eden Çiğil Türklerinin kumandanı Yakub bin Süleyman, Semerkand'a davet edilip hükümdar ilan edilerek, Selçuklulara karşı bir ayaklanma başlatıldı Bunun üzerine Melikşah, ikinci defa Semerkand seferine çıktı Bu sefer sonunda Karahanlı devleti, Selçuklulara bağlandı Karahanlı devlet adamları, Mesud bin Muhammed'i hükümdarlığa getirdi

Birinci Mesud'un hükümdarlığı devrine ait bir bilgi yoktur Mesud Han'dan sonra, Selçuklu sultanı Berkyaruk, arka arkaya üç hükümdar tayin etti Bunlardan üçücüsü olan Cebrâil Han, Selçuklu şehzadeleri arasındaki saltanat kavgalarından faydalanarak, Horasan'ı ele geçirmek istedi Bu sırada Horasan valisi olan Sencer, Tirmiz şehri için yapılan savaşı kazandı ve Cebrâil Han'ı esir alıp, 1102'de idam ettirdi Bu zaferden sonra Sultan Sencer, Mâverâünnehir'i yeniden teşkilatlandırdı Karahanlı sülalesinden olup, Selçuklu sarayında büyüyen yeğeni Muhammed bin Süleyman'ı Arslan Han unvanıyla Semerkand'da büyük kağan ilan etti Dayısı Sultan Sencer'in yardımıyla isyanları bastıran II Muhammed Han, düşmanlarına karşı seferler düzenledi II Muhamed Han, saltanatının son zamanlarında felç oldu Çıkan iç isyanları bastırmak için Selçuklulardan yardım istedi Fakat yardım gelmeden isyanı bastırınca, Selçuklu yardımını geri çevirdi Bu durum, Sultan Sencer'i kızdırdı 1130 senesinde Semerkand'a gelen Sultan Sencer, Muhammed Han'ı Merv'e götürdü Muhammed Han, 1132'de orada vefat etti

Sultan Sencer, Muhammed Han'ın ölümünden sonra Batı Karahanlı tahtına sırasıyla, Ebü'l-Meali el-Hasan bin Ali, Ebu Muzaffer İbrahim bin Süleyman ve Mahmud bin Muhammed'i tayin etti II Mahmud Han, Karahıtaylar'la 1137 senesi yazında Hocend yakınında yaptığı muharebeyi kaybedip Semerkand'a çekildi Karluklar ile ülke içinde anlaşmazlık çıkıp, Sultan Sencer'den yardım isteyince, Karluklar da Karahıtaylara müracaat etti Sultan Sencer ve II Mahmud Han, 8 Eylül 1141 tarihinde Katvan Muharebesi'nde Karahıtaylara yenilip, Horasan'a çekildiler Karahıtaylar, bütün Mâverâünnehir'i istila edip, Mahmud Han'ın kardeşi Ortak Kağan Tavgaç Buğra Han İbrahim bin Muhammed'i Büyük Kağan ilan ettiler III İbrahim Han, Karluklar ile anlaşmazlığa düşünce, Buhara yakınlarındaki Kallabâz Muharebesinde öldürüldü Yerine geçen oğlu Mahmud Han, Horasan'a çekildi ve vefatına kadar orada kaldı Sultan Sencer'in ölümünden sonra Oğuzlar, II Mahmud Han'a hükümdarlık teklif ettiler O, önce oğlu Muhammed'i gönderdiyse de, bir süre sonra Oğuzların hükümdarı oldu Sultan Sencer'in eski kumandanlarından Nişabur valisi Müeyyeddevle Ayaba, 1163 yılında Horasan'ı ele geçirmek arzusuyla hareket edip, II Mahmud Han ve oğlu Muhammed'i esir alarak gözlerine mil çektirip hapse attırdı Baba-oğul, 1164 senesinde hapisteyken vefat ettiler II Mahmud ve iki oğlunun hapiste vefatları ile, Karahanlılar'ın hâkimiyeti Ali Tegin'in soyundan gelenlere geçti

III İbrahim Han'a halef olan Ali Tegin ailesinden Ali bin Hasan, Karluklar ile mücadele edip, reisleri Paygu Han'ı öldürterek, onları iskâna mecbur ve askerlikten men etti Fakat bu hareketi isyanlara sebep oldu Ülkedeki isyanları Buhara'daki Hanefî âlimi Muhammed bin Ömer'in vasıtasıyla yatıştıran Ali Han, 1160 senesinde vefat edince, yerine kardeşi Ebü'l-Muzaffer Mesud bin Hasan geçti II Mesud Han, iç işlerini düzene soktu Sarayını âlim ve şairlere açıp ilmin hâmisi oldu 1178 yılında vefat eden II Mesud Han'ın yerine kardeşi Fergana hâkimi Hüseyin bin Hasan'ın oğlu İbrahim bin Hüseyin hükümdar oldu Önce Feryun'da, sonra da Semerkand'da hüküm süren IV İbrahim Han, Nuretüddünya ve'd-dîn Kılıç Tavgaç Küç Arslan Han unvanlarıyla büyük kağan oldu Onun vefatıyla yerine oğlu 1204 senesinde büyük kağan oldu Osman Han, tedbirli bir insandı Önce Karahıtaylara tâbi olmasına rağmen, Müslüman Gurlular'ın, Moğollar tarafından yok edilmesini engellemek için gayret sarf etti Karahıtaylı saldırısına karşı Muhammed Harezmşah ile iyi ilişkiler kurdu

Muhammed Harezmşah'ın kızı ile evlenip, âdet olduğu için bir yıl Harezm'de kaldı 1211 senesinde Semerkand'a dönen Osman Han, Karahıtaylar'ın gücünden çekinerek onlarla ittifak kurdu Bu hareketi, Muhammed Harezmşah'ın Mâverâünnehir'i almasına sebep oldu Yakalanan Osman Han, idam olundu (1212) Osman Han'ın ölümü ile, Batı Karahanlı Devleti sona erdi

Fergana Kağanlığı

1141 yılında Batı Karahanlı Devleti, Karahıtaylar'ın istilasına uğrayınca, Fergana'da merkezi Özkend olmak üzere müstakil bir Karahanlı devleti kuruldu İlk hükümdarı, Gelâleddünye ve'd-dîn Hüseyin bin Hasan olup, Fergana kağanları, Türkçe Tuğrul Kara Hakan unvanını taşırlardı Unvanlarında Türk kelimesi de kullanan Fergana Kağanlığı, 1211 veya 1212 senelerinde, Muhammed Harezmşah'ın tâbiiyetine girdi

Karahanlı Devleti, daha ilk kuruluş yıllarında, tarihî Türk devlet idaresi geleneğine uygun olarak iki büyük idarî kısma bölündü Bunlardan doğuda kalan kısmın başında hakan bulunur ve her türlü idarî yetkiyi elinde bulundururdu Batı kısmını ise hakanın hükümranlığı altında, aynı aileden bir han, ona bağlı olarak idare ederdi Karahanlı devlet teşkilatında, bu büyük ve ortak kağanın yanında, hanedana mensup dört alt kağan ile altı hükümdar vekili vardı Rütbeler, kademe kademe yükselme esasına göreydi Her rütbenin değişebilen unvanları olurdu Türkçe unvanların değişmesine rağmen, İslâmî unvanlar değişmezdi Hükümdar vekilleri, İrken, Sagun, İnanç unvanlarını taşırlardı Hükümdarların yanında "Yuğruş" denilen bakanlar kurulu bulunurdu Yüksek devlet memuriyetlerinde, başkumandana "subaşı", maliye bakanına "ağıcı", saray hâcibine "tayangu" veya "bitikçi" denirdi

Karahanlılar'da ordu: Selçuklular'da olduğu gibi başlıca dört ana bölümden meydana gelirdi Bunlar, saray muhafızları, hâssa ordusu, hanedan mensupları ile valiler ve diğer devlet adamlarının kuvvetleri, devlete bağlı Türk teşekküllerine mensup kuvvetlerdi

Kültür ve Medeniyet: Türk an'anesine göre kurulan Karahanlı Devleti, 10 asırda İslâmiyet'i kabulüyle, ilk İslâmî Türk eserlerini meydana getirdi Hakanî Türkleri adını taşıyan Karahanlılar, Türkler'in millî kültür ve sanat geleneğini ve istidadının güçlü özelliklerini bütünüyle İslâm'a adayıp bu ilham ile yeni bir üslubun kurucusu oldular Karahanlı hükümdarlarının ilme hayranlığı, âlimlere saygısı ve onları korumaları neticesinde Türkistan, Mâverâünnehir şehirleri birer medeniyet, kültür beşiği haline geldi Doğu Karahanlılar devrinde Balasagunlu Yusuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig; Kaşgarlı Mahmud, Dîvanü Lügati't-Türk, İmam-ı Ebü'l-Fütuh Abdülgafur Tarih-i Kaşgar adı ile, Türk dili, edebiyatı, kültürü ve tarihi için çok mühim eserler yazdılar

Büyük İslâm hukukçu ve âlimleri, Karahanlılar zamanında yetişti Bunlardan bazıları şunlardır: Burhâneddin Mergınânî, Şemsü'l-Eimme Serahsî, Şemsü'l-Eimme Hulvânî, Ebu Zeyd Debbûsî, Fahrü'l-İslâm Pezdevî, Sadrüşşehîd, Kâşânî, Ömer Nesefî, Sirâcüddîn Uşî

Şah-i Türkistan denilen Ahmed Yesevî hazretleri, İslâm dininin göçebe Türkler arasında yayılmasına hizmet etmiş olup, bugün bile, Rusya, Bulgaristan, Çin ve İran'daki Türklerin Türklüklerini ve İslâmlıklarını korumalarında tesiri vardır

Türklerin şehir hayatına geçişi Karahanlılar devrinde başladığından, şehircilik ve mesken mimarisi gelişti Buhara, Fergana, Merv, Semerkand, Tirmiz ve Ürgenç'te birçok mimarî eser yapıldı Türkistan'da ağaç ve taş az olduğundan Karahanlılar, eserlerini genellikle kerpiç ve tuğladan yaparlardı Mescid ve hayır külliyeleri çok yaygındır Çok kubbeli mescidlerin sütunları tahtadan, yuvarlak veya çok köşeli; minareler ise pişmiş tuğladan yapılırdı Kerpiç ve tuğladan köşe pâyeli, yazı şeritli, örgülü eserler yapıldı Duvarları çiğ tuğladan örülüp, üstü tezyin edilip, kaymak taşı sıvası ile veya çeşitli şekillerde kesilmiş süslü, oymalı, kabartmalı, çizgili kiremitler ile kaplanıyordu Cilâlı ve sırlı tuğla ve cam tezyinatın getirdiği koyu mavi ve yeşil renkler ve parlak satıhlar, Karahanlı eserlerinin hususiyetleridir Saraylar, arklı ve havuzlu bahçeler ve korular içine yapılırdı Karahanlılar devrinde mescid, cami, türbe, külliye, kervansaray, saray, kale, köprü ve hamamlar yapılmıştır Camilerin sadece minareleri günümüze ulaşabilmiştir Türk hat sanatı, Karahanlılar ile başladı Kûfî, sülüs gibi yazı türleri ile Kur'an-ı Kerim ve hadis kitapları itina ile yazılıp, saklandı

Alıntı Yaparak Cevapla

Geçmişten Günümüze Türk Alemi (Hanedanlar,Hükümdarlar,Devlet Başkanları)

Eski 10-11-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Geçmişten Günümüze Türk Alemi (Hanedanlar,Hükümdarlar,Devlet Başkanları)



GAZNELİLER

(Gazne’de 962–1187 yılları arasında hüküm süren Türk-İslâm devleti )

Hükümdarlar:

Sultan Alp Tegin tarafından kurulan bu devlet de uzun süreli olmamıştırYerini kendinden daha güçlü bir başka Türk devletine bıraktı

MS 962 - 1183

Kurucusu : ALP TEKİN

Gazneliler İmparatorları :

* Alp Tekin (Tigin) (961-962)

* Ebu - İshak İbrahim (962 - 965)

* Bilge Tekin (965 - 971)

* Piri Tekin (971 - 976)

* Sebük Tekin (976 - 996)

* İsmail (996 - 997)

* Gazneli Mahmud (997 - 1030)

* Celalu'd - Devle ve Cemalu'l-Ebu -Ahmed Muhammed (? - 1041)

* ISultan Mes'ud (1030 - 1040)

* Sultan Mevlud (1040 - 1048)

* IISultan Mes'ud (1048 - 1049)

* Sultan Ali (1049 - 1051)

* Sultan Abdürreşid (1051 - 1052)

* Sultan Tuğrul (Mütegallibe) (1052 - 1053)

* Sultan Ferk-Zad (1053 - 1059)

* Sultan İbrahim (1059 - 1099)

* III Sultan Mes'ud (1099 - 1115)

* Sultan Şir-Zad (1115 - 1116)

* Sultan Arslan - Şah (1116 - 1117)

* Sultan Behram-Şah (1117 - 1152)

* Sultan Husrev-Şah (1152 - 1160)

* Sultan Husrev-Melik (Melik Şah) (1160-1187)

Samanî Devletinin (819–1005) en parlak devirlerinde çok sayıda Türk, gruplar hâlinde Mâverâünnehir yoluyla İslâm dünyasına getirilmekteydi 912 yılından itibaren ise Sâmânî Devletinin vali ve komutan kadrolarında, Türk isimleri de görülmeye başlandı İşte bu Türk komutanlardan biri de Gazne Devletini kuracak olan Alptegin’dir Alptegin, 961 senesinde vezir Ebû Ali Muhammed Belâmî ile birleşerek, Sâmânî Şehzâdesi Nasr’ı tahta oturtmak istediyse de bu arzusunu gerçekleştiremedi Bunun üzerine kendisine bağlı birliklerle Afganistan’daki Gazne’ye çekildi ve burada bulunan Levik Hânedânını bölgeden uzaklaştırarak, şehre hakim oldu Böylece Gazne Devletinin temelini attı (962)

Alptegin’in, 963’te ölümü üzerine yerine geçen oğlu Ebû İshak İbrahim, dört yıla yakın süren saltanatında Sâmânîlerle dost geçinme yolunu tercih etti Ölümünden sonra 966’da yerine Bilge Tegin geçti Bilge Tegin, Buhara’da Sâmânî komutanlarından Fâik’in, üzerine gönderdiği bir orduyu bozguna uğrattı Bu mağlûbiyetten sonra bir daha Buhara’dan Gazne’ye ordu gönderilmedi Bilge Tegin, 975’te Hindistan üzerine yaptığı seferde Gerdiz Kalesini kuşatırken şehid düştü Gazne’de ilk sikke bunun zamanında kesildi Yerine geçen Pîrî Tegin, devleti yönetecek hususiyetlere sahip olmadığından, beş yıllık saltanattan sonra, tahtı Sebük Tegin’e bıraktı

Devletin asıl kurucusu olan Sebük Tegin, Isık Göl civarında Barsgan’da doğmuş, 960’a doğru Müslüman olmuş, köle olarak satıldığı Alptegin tarafından terbiye edilip, manevî evlât edinilmiş ve mühim mevkilere getirilmişti Hükümdar olunca, “Nâsırüddin Sebük Tegin Kara Beçkem” adını aldı İyi bir idareci ve komutan olan Sebük Tegin, Toharistan ve Zabülistan’la Zemindaver eyaletini, Gor bölgesini ve Belucistan’ın bazı yerlerini ülkesine kattı 979’da Hindistan’ın kuzeybatısında yerli hükümdarların en güçlülerinden Caypal’ı yenilgiye uğratarak, Hindistan hakimiyetine ilk adımı atmış oldu Kâbil Nehri boyunca Peşâver’e kadar ilerleyerek, bu bölgelerde İslâmiyet'in yayılmasını sağladı

Sebük Tegin’in 997’de ölümünden sonra, yerine oğlu İsmail geçti Ancak, kısa bir süre sonra, tahtı ağabeyi Mahmud’a bırakmak zorunda kaldı

Mart 997’de tahta çıkan Sultan Mahmud, Gazneli Devletinin kurucusu, Hindistan’a İslâm dinini yayan ve burada yüzyıllarca sürecek olan Türk hakimiyetinin temellerini atan, tarihin büyük cihangirlerinden ve hükümdarlarındandır Sâmânoğullarının yıkılışına rastlayan bir zamanda tahta çıkan Sultan Mahmud, ilk iş olarak Horasan’da hakimiyetini tesis etti Zaman zaman Karahanlılar'la rakip duruma düşmekle beraber, güneydeki (Hindistan) ve batıdaki (İran) fetihleri için müsait bir zemin ve elverişli şartlar buldu Şiîlere karşı halifeyi şiddetle savundu ve Sünnî mezheplerin koruyucusu oldu

Sultan Mahmud, İran, Irak ve Harezm’i ülkesine kattıktan sonra, Hindistan üzerine on yedi sefer düzenledi 1000 yılında Peşâver şehrini aldı Ertesi yıl Hindistan ordusunu yenip, Hindistan’ın en zengin eyaletlerinden biri olan Pencab’ı ele geçirerek, Hindistan’ın kuzeyine tamamen hakim oldu Çok büyük ganimetlerle Gazne’ye dönüp “Gâzi” unvanını aldı Beşinci seferinde, Ganj Vadisini ele geçirdi

Sekizinci Seferinde ise, 150000 kişilik Hindu ordusunu imha etti En meşhur seferi olan 11 Seferinde ise Gucerat’a girdi ve büyük ganimetle geri döndü Sultan Mahmud, 1030’da öldüğü zaman, Gazneli Devleti, batıda Âzerbaycan hudutlarından, doğuda Hindistan’ın Yukarı Ganj Vadisine, Orta Asya’da Harezm’den Hint Okyanusu sahillerine kadar uzanan çok geniş bir sahaya yayılmıştı

Sultan Mahmud’dan sonra yerine oğlu Muhammed geçti ise de, bu sırada Isfahan ve Rey umumî valisi bulunan kardeşi Mesud tarafından tahttan indirildi Ekim 1030’da tahta çıkan Sultan Mesud, iyi bir asker olmakla beraber, babasının komşularla iyi geçinme siyasetini devam ettiremedi Özellikle, Selçuklular'la olan geçimsizlikleri, uzun ve kanlı savaşların çıkmasına sebep oldu Horasan’ın bir kısmını alma başarısını gösteren Selçuklulara karşı, Dandanakan Meydan Savaşı'ında (1040) Sultan Mesud büyük bir mağlûbiyete uğradı İran, Harezm ve Mâverâünnehir’e Selçukluların hâkim olmaları, Gaznelileri Afganistan ve Hindistan toprakları üzerinde yaşamaya mahkûm etti

Bu mağlûbiyetten sonra, Gazne’ye dönerek ailesini ve hazinelerini toplayan Sultan Mesud, Lahor’a gitmek üzere yola çıktı Ancak, yolda muarızları tarafından yakalanıp hapsedildi ve Girî hapishanesinde yeğeni tarafından 1041’de öldürüldü Yerine, daha önce tahttan indirilip kör edilen kardeşi Muhammed çıkarıldı Babasının öldürüldüğünü duyan Mevdûd, Belh’den Gazne’ye yürüyerek, Muhammed’i tahttan indirip hükümdar oldu

Mevdûd’un saltanatı (1041–1049), dış mücadelelerle geçti Zamanında, Selçuklular önce Toharistan’ı, ardından Zemindaver’i ele geçirdiler Diğer taraftan Delhi Racası da, bazı kaleleri almaya muvaffak oldu Bunun yanısıra, Gazneli hâkimiyetinden kurtulmak isteyen Gurlular da harekete geçtiler

Mevdûd’un 1049’da ölümü ile Gazneli Devleti karışıklık içinde kaldı Tahta İkinci Mesud çıktı ise de, oğlu karşı çıktı İkinci Mesud’un tahttan indirilmesi üzerine Bahâüddevle Ali tahta çıktı Fakat bunun saltanatı da çok kısa sürdü

İki yıl geçmeden Mahmud’un oğlu Abdürreşîd tahta çıktı Ancak tahtta gözü olan komutanlardan Tuğrul Bey, onu öldürüp tahtı elde etti 1040’tan beri artan Selçuklu baskısı, Tuğrul Bey zamanında durduruldu Ülkede de eski asayiş yeniden sağlandı 1059’da ölümü ile yerine çıkan kardeşi İbrahim, ilk iş olarak, Selçuklularla sulh yaptı Oğlu Mesud’u, Selçuklu Sultanı Melikşah’ın kızı ile evlendirip dostluk tesis etti Kuzey ve batıda bir kısım toprakların kaybedilmesine karşılık, Hindistan’da bazı kaleler ele geçirildi ve devletin sınırları Ganj Nehrine kadar uzandı

Sultan İbrahim’in 1099’da ölümünden sonra, yerine geçen oğlu Üçüncü Mesud, babasının Hindistan fütuhatı ve damadı bulunduğu Selçuklularla dostluğu devam ettirme politikasını iyi yürüttü Ancak, 1115’te vefatı ile devlet yeniden asayişsizlik içine düştü Kardeşler arasında taht rekabeti başladı Tahta çıkan Şîrzâd’ı, kardeşi Arslan öldürttü Arslan, diğer kardeşi Behram Şah üzerine yürüyünce Behram Şah, Selçuklu Sultanı Sencer’e iltica etti Bu durum, yarım asırdan beri devam eden Selçuklu dostluğunu bozdu Sultan Sencer, Gazne üzerine iki sefer düzenleyerek Arslan’ı yakalayıp öldürttü Böylece Behram Şah 1117’de Gazne tahtını elde etti Ancak bu tarihten itibaren Gazneliler, Büyük Selçuklu Devletine bağlı bir duruma geldiler Bu devrin en önemli hadisesi Gurluların harekete geçmeleridir 1128’de, Gur Melikü’l-Mülûk’u Kutbeddin’in Behram Şah tarafından öldürülmesi, Gurluların ayaklanmasına sebep oldu Melik’in kardeşi Suri’nin Gazne’ye girmesi ile büyüyen isyan kısa sürdü Fakat bir müddet sonra Alâeddin Hüseyin önce Gazne’yi, ardından Bust’u tahrip edip, Gaznelilerin kuzeydeki hakimiyetlerine son verdi Oğuzların, 1152’de Gazne üzerine yürümeleri üzerine Behram Şah, burasını kesin olarak bırakıp Lahor’a çekildi

Behram Şah, 1160’da ölünce, yerine oğlu Hüsrev Melik geçti Bu sırada Gazne’de ikamet etmekte olan Gurlu emir Muizzeddin, 1173’ten itibaren Hindistan seferlerine başladı Gur akınları karşısında yerli Khokharlarla anlaşmaya çalışan Hüsrev Melik, bunların hıyanetini anlayınca Muizzeddin’le anlaşmak için çare aradı Ancak bir netice elde edemedi ve 1187’de esir düştü Böylece Gazneli Devleti, Gurlu İmparatorluğuna ilhakla tarih sahnesinden çekildi Son Gazneli Sultanı Hüsrev Melik ile oğlu Behram Şah, önce Gazne’ye oradan Firizkuh’a ve nihayet Belervan Kalesine götürülerek hapsedildi, birkaç yıl sonra, 1191’de, öldürüldüler

Büyük Türk Hakanlığı, yani Karahanlılar'dan sonraki Müslüman Türk Devleti, Gazneli Devletidir Sünnî-Hanefî mezhebinde olan Gazneliler, sarayda Türkçe, edebiyâtta Farsça, fakat resmî yazışmada Arapça'yı resmî dil olarak kullanmışlardır

Devlet teşkilâtı: Gazneli Devletinde emir veya sultan, devletin tam hâkimidir Devlet dairelerine dîvân denilmektedir Bu dîvânların en önemlileri, Dîvân-ı Vezâret, Dîvân-ı Arz, Dîvân-ı Risâlet veya İnşâ ve Dîvân-ı İşrâf idi Dîvân-ı Vezâret, maliye ve genel yönetim işlerine bakardı Başkanı vezirdi Dîvân-ı Arz bugünkü Savunma Bakanlığının karşılığı olup, başındakine Arız veya Sâhib-i Dîvân-ı Arz denilirdi Askerin ihtiyaçlarını ve ordunun savaşa hazır bir durumda bulunmasını sağlamak, askerin sayısını bilmek ve gerektiği zaman sultana bildirmek, sultanın gezilerinde ihtiyaçlarını gidermek gibi görevleri vardı Bu devlette ordu, dört kısımdan meydana gelirdi Bunlardan süvariler ilk kısmı meydana getirir ve ordunun en kalabalık bölümünü teşkil ederdi Çoğunun iki atı vardı İkinci bölümü yayalar meydana getirip sayıları az, başlıca vazifeleri ise şehirleri korumalarıydı Ordunun üçüncü kısmı sultanın özel birliğiydi Buradaki askerler, Türkistan’daki oymak savaşlarında hâkimiyet altına alınan yerlerdeki Türk çocuklarıydılar Ordunun son bölümünü, filler meydana getirirdi Bunlar doğrudan doğruya sultan tarafından denetlenirdi Filcilerin çoğu Hintliydi Bunların muharebelerdeki görevi, düşman saflarını bozmak ve yarmak, düşman atları, kendilerine ve kokularına alışmamışsa, onları ürkütüp bozgun çıkarmak, okçulara yüksek atış yeri sağlamaktı Dîvân-ı Risâlet veya İnşâ, devletin genel haberleşme dairesiydi Hükümetle işi olan halk da buraya başvururdu Dîvân-ı İşrâf, devletin gizli haber alma teşkilâtı olup, çok gelişmişti

Kültür ve medeniyet: Gazneliler devri, siyasî kudretin yanısıra, kültür bakımından da parlak geçmiştir Bir fıkıh âlimi olan Sultan Mahmud ve oğlu Mesud, İslâm terbiye ve kültürü ile yetişmişlerdi Her iki sultan saraylarında devrin en büyük âlimlerini toplamaya çalıştılar Şairlere hürmet ve sevgi gösterdiler Her sene onlar için yaklaşık dört yüz bin dinar harcarlardı Bu şairler arasında Türk asıllı Ferrûhî ile Menuçehrî Damgânî, Escedî Gazâ’ir-i Râzî ve Şehnâme yazarı meşhur Firdevsî sayılabilir Bunların başında Melik-uş-Şuarâ Unsûrî bulunmaktaydı Sultan İbrahim ve halefleri devrinde Gazne sarayında bulunan şair ve edipler, İran edebiyatının gelişmesinde önemli rol oynadılar Bu devirdeki şairler arasında; Ebü’l-Ferec Rûmî, Senâ’î, Osman Muhtârî ve Seyyid Hasan Gaznevî yer almaktaydı

Tarih yazıcılığı da Gazneliler devrinde parlak geçmiştir Sebük Tekin ve Mahmad devrini yazan Ebû Nasr Utbî, Zeyn-ül-Ahbâr isimli eserini Sultan Abdürreşîd’e sunan Gerdîzî, Mesud devrini nakleden Ebü’l-Fazl Beyhekî, Gazneliler devrinin meşhur tarihçileridir

Sultan Mahmud, 1017 senesinde Harezm’i ele geçirince, o devrin en büyük fen âlimi Birûnî’yi Gazne’ye getirdi Birûnî, sultanın birçok seferlerine katılarak Hindistan hakkında Tahkîku mâ lil-Hind isimli eserini yazdı Bu, Hinduların inanç ve âdetlerini tarafsız olarak tetkik eden ilk İslâmî eserdir Eserde Hind dini ve Hindistan coğrafyası hakkında çok geniş bilgi bulunmaktadır

Gazne sultanları, edebiyat alanında olduğu kadar mimarî faaliyetleri ile de dikkat çektiler Sultan Mahmud ve Mesud, büyük inşa faaliyetlerinde bulundular Fakat onların bu eserlerinden günümüze çok azı ulaşmıştır Sultan Mahmud, halkın faydalanması için çarşı, köprü ve suyolu kemerleri yaptırdı Bunlardan Gazne’nin kuzeyindeki Bend-i Mahmudî bu güne kadar mevcudiyetini korumuş ve kullanılmıştır Sultan Mahmud, Gazne’de birçok cami ve mescid yaptırdı Gazne Camiinin yanına geniş bir medrese inşa ettirdi Burası hem medrese hem de kütüphaneydi Birçok odaları, Gazne âlimlerinin okuması ve okutması için, tavandan tabana kadar kitapla doluydu Sultan, bu medresede ders veren hoca ve okuyan talebeler için, medresenin evkafından dolgun maaş tayin ederek onların geçimini sağlamıştır Dokuz yüzyıl geçmesine rağmen, cila ve parlaklığı bozulmayan Gazne Camiinin iki minaresi hâlâ ayakta olup, dış kısmı cilalı sarı tuğladandır Minarelerin birbirinden uzaklıkları 360 ve yükseklikleri 45 m kadardır Üzerlerinde kûfî yazılar vardır

Gazneliler, kuzey Hindistan fütuhatını tamamlayınca, İslâm dinine Pencab’da kuvvetli bir dayanak noktası elde edilmesini sağladılar Böylece daha sonraki Hindistan fetihlerine sağlam bir zemin hazırlayarak, Türk ve İslâm tarihinde önemli rol oynadılar

Alıntı Yaparak Cevapla

Geçmişten Günümüze Türk Alemi (Hanedanlar,Hükümdarlar,Devlet Başkanları)

Eski 10-11-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Geçmişten Günümüze Türk Alemi (Hanedanlar,Hükümdarlar,Devlet Başkanları)



SELÇUKLU HANEDANI

Selçuk Bey tarafından kuruldu ve kısa sürede İslam'ın ve halifenin koruyucuları oldular MS 1040 - 1157

Kurucusu: SELÇUK BEY

Hükümdarlar:

* Tuğrul Bey (1040 - 1063)

* Sultan Alp Arslan (1063 - 1072)

* Sultan I Melik Şah (1072 - 1092)

* Sultan Mahmud (1092 - 1093)

* Sultan Rükneddin (1093 - 1104)

* Sultan Melik Şah (1104 - 1105)

* Sultan Mehmed (1105 - 1118)

* Sultan Mu'izzeddin (1118 - 1157)

* Sultan Karacalı Arslan

Büyük Selçuklu Devleti, Selçuklular hanedanının kurduğu ilk devlettir Selçuklular tarafından kurulan diğer devletler ise, Kirman Selçuklu Devleti, Irak Selçuklu Devleti, Suriye Selçuklu Devleti ve Anadolu Selçuklu Devleti'dir 1038-1157 arasında hüküm süren Büyük Selçuklular, en güçlü oldukları dönemde Harezm, Horasan, İran, Irak, Suriye, Arap Yarımadası ve Doğu Anadolu'ya egemen olmuş Türk devletidir

Selçuklu hanedanına adını veren Selçuk Bey'in başkanı olduğu Kınık boyu, Oğuz boylarından biriydi Kınıklar, 10 yüzyılda öbür Oğuz boylarıyla birlikte Orta Asya’da yaşıyorlardı Selçuk Bey’in önderliğinde, 10 yüzyılın ikinci yarısında göç ederek Cend bölgesine yerleştiler ve İslam dinini benimsediler Bu göçebe topluluk, Karahanlılara ve Samanilere savaşlarda asker vererek karşılığında geniş otlaklar elde ettiler Selçuk Bey'in 1009'da ölümünden sonra daha da güneye indiler

Selçuk Bey'in oğlu Arslan Bey'in yönetiminde, Karahanlıları ve Gaznelileri endişelendirecek kadar güçlendiler Arslan Bey'in Gaznelilerce tutuklanması ve 1032'de ölmesinden sonra, Selçuk Bey'in torunları Tuğrul Bey ve Çağrı Bey bağımsızlıklarını elde etmeye giriştiler 1035'te büyük bir Gazneli ordusunu yenerek Horasan içlerine doğru ilerlediler 1037'de de, bugünkü Türkmenistan’da yer alan Merv kentini ele geçirdiler 1038'de Gaznelileri ikinci kez yendiler ve Nişabur kentine girerek bağımsızlıklarını ilan ettiler Tuğrul Bey sultan sanıyla hükümdar ilan edildi ve Büyük Selçuklu Devleti de böylece kurulmuş oldu

Egemenlik Alanı



Kapladığı Alan: doğuda Balkaş, Issık Gölleri, Tarım Havzası; batıda Ege ve Akdeniz sahilleri , kuzeyde Aral Gölü, Hazar Denizi , Kafkasya, Karadeniz; güneyde Arabistan dahil Umman Denizi'ne kadar olan alandır (10000000 km 2)

Siyasi Tarih

Kuruluş

Devletin kurucusu kabul edilen Selçuk Bey Hazar imparatorluğunda subaşı(Ordu komutanı) görevinde idiGiriştiği taht mücadelesini kaybedince ailesi ve ordusu ile birlikte İran yönüne özellikle de Horosan bölgesine göç ettilerSelçuk Bey önce Samanoğulları'na sığındıBurada müslümanlığı benimsedikten sonra Samanoğulları devletinin yönetiminde söz sahibi olduSamanoğulları Devleti yıkılınca Selçuk Bey,Müslüman halkıyla birlikte Horosan bölgesine yerleştiTeşkilatlı devlet düzenine girmesi Tuğrul ve Çağrı beyler dönemindedirDevletin ilk yöneticisi Tuğrul Bey'dir

Dandanakan Savaşı ve sonrası

Gazneli Sultanı I Mesud, Büyük Selçuklu Devleti’ni ortadan kaldırmak amacıyla güçlü bir orduyla Selçuklu topraklarına girdi Gazneli ve Büyük Selçuklu orduları, Merv yakınlarında Dandanakan denen yerde karşılaştılar Mayıs 1040’ta yapılan Dandanakan Savaşı'nda, Büyük Selçuklular Gazneli ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı Bu savaştan sonra Büyük Selçuklu Devleti’nin Harezm ve Horasan'da varlığı kesinlik kazandı Tuğrul Bey, bu savaşın ardından giriştiği fetihlerle bütün İran'ı denetimi altına aldı Büyük Selçuklu sınırları, batıda Bizans, güneybatıda Büveyhiler, kuzeybatıda Gürcistan topraklarına dayandı 1048'de Erzurum yakınlarındaki Pasinler Ovası'nda birleşik Bizans-Gürcü ordusunu yenen Büyük Selçuklular, Doğu Anadolu içlerine akınlar düzenlemeye başladılar İslam dünyasının dinsel önderi konumundaki Abbasiler, bu dönemde Bağdat'ı elinde tutan Büveyhilerin siyasal baskısı altındaydı Tuğrul Bey, Halife Kâim'in çağrısı üzerine 1055'te Bağdat'a girdi ve Büveyhileri halifeliğin merkezinden çıkardı Bu olayın ardından Büyük Selçukluların İslam dünyasındaki itibarı arttı

Alp Arslan ve Melikşah dönemleri

Tuğrul Bey'in 1063'te ölünce kardeşi Çağrı Bey'in oğlu Alp Arslan tahta geçti Alp Arslan Büyük Selçuklu topraklarını daha da genişletti 1071'de Malazgirt Savaşı'nda Bizans İmparatoru Romen Diyojen'i yenerek tutsak aldı Malazgirt zaferinin asıl önemi, Anadolu'yu Türklere açmış olmasından gelir Anadolu içlerine akınların sürdüren Büyük Selçuklu komutanları yeni topraklar ele geçirdiler ve bağımsız yeni devletler kurdular Alp Arslan 1072'de ölünce Büyük Selçuklu Devleti’nin başına oğlu Melikşah geçti 1072-1092 arasında hüküm süren Melikşah dönemi, Büyük Selçuklu Devleti’nin en parlak dönemi oldu Suriye, Filistin, Hicaz, Yemen ve Arabistan Yarımadası'nın doğu kıyıları bu dönemde Büyük Selçuklu topraklarına katıldı Doğuda Karahanlılar ve Gaznelilerden yeni topraklar ele geçirildi

Gerileme ve Dağılma dönemi

Melikşah'tan sonra sırasıyla başa geçen Mahmud (1092-1094), Berkyaruk (1094-1105), II Melikşah (1105-1105) ve Muhammed Tapar (1105-1118) dönemlerinde Büyük Selçuklu Devleti gücünü ve eyaletlerdeki merkezi denetimini giderek yitirdi Hanedan üyeleri yönettikleri bölgelerde bağımsız davranmaya başladılar Daha önce bağımsızlıklarını ilan etmiş olan Suriye Selçukluları ile Kirman Selçukluları’na Irak Selçukluları da katıldı Büyük Selçuklu topraklarına göçen yeni Oğuz boyları da iç düzeni büyük ölçüde sarstılar 1118'de tahta çıkan Sencer’in ülke topraklarını yeniden birleştirme çabası da başarılı olamadı Nitekim Sencer, ayaklanan göçebe Oğuzlara 1153'te tutsak düştü İki yıl sonra kaçarak kurtulduysa da ülkede iktidarını yeniden sağlayamadan 1157’de öldü Büyük Selçuklu Devleti böylece sona erdi Bu karışıklık döneminde Harezmşahlar, Büyük Selçuklu toprakların büyük bölümünü ele geçirdiler Bir süre daha direnen Kirman Selçukluları 1175’te, Irak Selçukluları da 1194’te yıkıldı Selçuklu hanedanın kurduğu devletlerden yalnızca Anadolu Selçuklu Devleti, yüz yılı aşkın bir süre daha ayakta kalabildiAyrıca devletın gerılemesının de bır sebebı haclı seferlerı ,fatımılerın catısması,hasan sabbahın batınılık propogandaları ve oguz boylarının ayaklanmaları olmusturbunun sonucunda ise Abbasi padişahları selcuklu egemenlıgınden kurtulmak ıcın bır takım calısmalar yurutmusturBunlar Selcuklu devletının yıkılmasına neden olan etkenler ve nedenlerdır

Devlet yapısı

Büyük Selçuklu Devleti’nin örgütlenme biçimi, kendisinden önceki İslam devletlerine benziyordu Hint-İran devlet anlayışını yansıtan bu örgütlenmede, eski Türk devlet geleneğinin de belirgin etkisi vardı Eski Türk devlet geleneğinde olduğu gibi, Büyük Selçuklu Devleti’nde de ülke toprakları hanedanın ortak malı sayılıyordu Bundan dolayı Büyük Selçuklu toprakları eyaletlere bölünmüştü Eyaletlerin yönetimi de melik olarak adlandırılan hanedanın erkek üyelerine bırakılmıştı Tuğrul Bey'den önce boy başkanına Oğuz geleneğine göre yabgu deniyordu İslam dininin benimsenmesinden sonra, hükümdarlar İslam devletlerindeki geleneğe uyarak sultan unvanını kullandılar Başkentte oturan sultan, devletin mutlak egemeniydi Bütün atamalar ve toprak dağıtımı sultanın buyruğuyla yapılıyordu Ayrıca sultan yüksek yargı kurullarına da başkanlık ediyordu Hükümdarların "danışman"ı konumundaki kişiler yönetimde önemli rol oynuyorlardı Alp Arslan döneminde bu göreve getirilen Nizamülmülk, İslam geleneği uyarınca vezir unvanı aldı ve devlet yönetiminde köklü değişiklikler yaptı Nizamülmülk, devlet yönetimine ilişkin anlayışını Siyasetname adlı kitabında da anlatmıştır Büyük Selçuklu Devleti’nde devlet işleri "Divanı Âlâ " adı verilen bir kurulda görüşülür ve karara bağlanırdı Ayrıca maliye, askerlik ve adalet işleriyle uğraşan başka divanlar da vardı Meliklerin yönetimindeki eyaletlerde de büyük ölçüde merkezdeki örgütlenme örnek alınmıştı

Toprak yönetimi ve ordu

Büyük Selçuklu ülkesinde tarım yapılan topraklar ikta denen bölümlere ayrılmıştı ve iktalar hizmet karşılığında belirli süre için ileri gelenlere veriliyordu Bu usulle verilen topraklar has, ikta ve haraci olarak üçe ayrılıyordu Has toprakların geliri doğrudan sultan ailesine veriliyordu İkta sahipleri ise, toprakları işleme karşılığında belli sayıda asker besliyor ve savaş zamanlarında orduya katılıyorlardı Haraci olarak adlandırılan toprakların geliri de doğrudan devlet hazinesine aktarılıyordu

Alp Arslan dönemine kadar beylere bağlı göçebe Türkmenlerden oluşan ordu Nizamülmülk tarafından yeniden yapılandırıldı Nizamülmülk, aylıklı askerlerden oluşan sürekli bir ordu kurdu Bu aylıklı askerlere "gulam" deniyordu ve bunlar temel olarak başkentte iktidarı korumakla görevliydi Savaş sırasında asıl ordu ise ikta sahiplerinin yönetimindeki atlı askerlerden oluşurdu Ayrıca bağlı devletler de savaş zamanlarında sultanın ordusuna asker gönderiyorlardı Melikşah döneminde orduda 50 bin kadar atlı asker olduğu bilinmektedir

Toplumsal ve ekonomik yaşam

Büyük Selçuklu Devleti'ndeki Oğuz boyları ve başka bazı topluluklar göçebeydiler Oğuz boylarının başında bir bey bulunuyordu Bu göçebe topluluklar geçimlerini hayvancılıkla sağlıyorlardı ve otlak bulmak için de mevsimlere göre yer değiştiriyorlardı Devlet göçebe topluluklardan otlak vergisi alıyordu Yerleşik nüfus ise çiftçilik, zanaatçılık ve ticaretle uğraşıyordu Kentlerdeki tüccar ve esnaf, işkollarına göre loncalar biçiminde örgütlenmişti Merkezi devlette görevli memurlar ile sürekli ordudaki askerler maaş alıyorlardı Büyük Selçuklular ticaretin gelişmesini destekliyor ve kervan yollarının güvenliğini sağlıyorlardı Bu dönemde en önemli uluslararası ticaret, Uzakdoğu'dan Avrupa'ya kadar uzanan İpek Yolu ve Baharat Yolu aracılığıyla gerçekleşiyordu Tarımın gelişmesi için sulama kanalları vardı Yün, pamuk, ipek dokumacılığı çok gelişmişti

Büyük Selçuklu Devleti’nde öğrencilerin, yolcuların ve yoksul halkın doyurulduğu sosyal yardım kurumu olan imarethaneler vardı Devletin yönetici-memur kadroları, Nizamülmülk’ün kuruluşuna öncülük ettiği Nizamiye medreselerinde yetiştiriliyordu

Eğitim, bilim ve sanat

Büyük Selçuklular, kendilerinden önce var olan medreselerde öğretimi sürdürdüler, ama bununla yetinmediler Vezir Nizamülmülk’ün öncülüğünde ve onun adanı taşıyan yeni medreseler kurdular Nizamiye medreselerinin ilki 1067’de Bağdat'ta açıldı Daha sonra Isfahan, Rey, Merv, Belh, Herat, Basra, Musul gibi kentlerde yeni Nizamiye medreseleri kuruldu Medrese sisteminde programlı ve belli bir yönteme dayanan eğitim ilk kez bu medreselerde verildi Medreselerde din konularının yanı sıra matematik, felsefe, dil ve edebiyat gibi dersler de okutuluyordu ve medreselerde zengin kitaplıklar vardı Medreselerin dışında da ülkenin çeşitli yerlerinde kurulmuş kitaplıklar bulunuyordu Melikşah döneminde önce Isfahan'da, sonra Bağdat'ta birer gözlemevi kuruldu Büyük Selçuklular Arapça'yı din ve bilim dili, Farsça'yı edebiyat ve devlet dili, Türkçe'yi ise saray ve orduda günlük konuşma dili olarak kullanıyorlardı

Büyük Selçuklular, var olan kentleri bayındır hale getirirken yeni kentler de kurdular Ülkenin pek çok yerinde yeni kurumlar ve yapılar inşa ettiler Bunlar cami, medrese, kervansaray, hastane, köprü, çeşme, imaret, han, hamam, türbe ve kümbet gibi yapılardı Büyük Selçuklular, ince ve uzun minarelerle cami mimarisine yeni bir anlayış getirdiler Isfahan'daki Mescid-i Cuma bu anlayışla yapılmış en eski örnektir Büyük Selçuklu anıtmezarları olan kümbetler de yaygın mimari yapılardır Kümbetler içten kubbe, dıştan ise piramit ya da konik bir çatıyla örtülüyordu Dört köşeli, çok köşeli ya da yuvarlak formdaki Büyük Selçuklu kümbetleri genellikle iki katlı olarak yapılıyordu Bu kümbetlerin alt kat mezar, üst kat ise mescit olarak kullanılıyordu

Büyük Selçuklu sanatında hat (yazı), minyatür, ahşap ve taş oymacılığı, çinicilik, maden işleme, cilt ve çeşitli süsleme sanatları da gelişmişti

Selçukluların yıkılma sebepleri

* Merkezi otoritenin zayıflaması

* Taht kavgaları

* Oğuz isyanları

* Haçlı seferleri

* Atabeylerin bağımsız hareket etmesi

* Abbasi halifeliğini korumak için büyük mücadelelere girmeleri

* Fatimiler ve Şiilerin yıpratmaları

* Şehzade ayaklanmalar

* Gazneliler ve Karahanlıların istilası

* Batınilik hareketleri

Alıntı Yaparak Cevapla

Geçmişten Günümüze Türk Alemi (Hanedanlar,Hükümdarlar,Devlet Başkanları)

Eski 10-11-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Geçmişten Günümüze Türk Alemi (Hanedanlar,Hükümdarlar,Devlet Başkanları)




Yukarıda, 1097 yılında Avrupa, Batı Anadolu'da Anadolu Selçukluları görülmektedir

Anadolu Selçuklu Devleti

Anadolu Selçuklu Devleti veya "Rum Sultanlığı(Selçuk-ür Rum)", Selçukluların Anadolu’da kurduğu devlettir

Türklerin Anadolu’ya yerleşmesi 1071’deki Malazgirt Savaşı’ndan sonra hızlandı Selçuklu komutanı Kutalmışoğlu Süleyman Şah (I Süleyman Şah), Anadolu’daki fetihleri batıya yayarak 1075'te İznik’i Bizans’tan aldı ve burayı başkent yaparak bağımsızlığını ilan etti Böylece kurulan Anadolu Selçuklu Devleti, İlhanlıların son Anadolu Selçuklu sultanını tahttan indirdikleri 1318'e kadar varlığını sürdürdü

Hükümdarlar:

Anadolu Selçuklu Sultanlarının Tahta Çıkış Tarihleri

Kutalmışoğlu Süleyman Şah / 1076

Ebü'l-Kasım'ın nâibliği / 1086

Birinci Kılıç Arslan / 1092

Fetret Devri / 1107-1110

Şehinşah (Melikşah) / 1110

Birinci Rükneddin Mesud / 1116

İkinci Kılıç Arslan / 1155

Birinci Gıyaseddin Keyhüsrev (Birinci Hükümdarlığı) / 1192

Rükneddin Süleyman Şah / 1196

Üçüncü Kılıç Arslan / 1204

Birinci Gıyaseddin Keyhüsrev (İkinci hük) / 1205

Birinci İzzeddin Keykavus / 1211

Birinci Alâeddin Keykubad / 1220

İkinci Gıyaseddin Keyhüsrev / 1237

İkinci İzzeddin Keykavus / 1246

Ortak İktidar / 1249-1254

Birinci Keykavus / 1254

Dördüncü Kılıç Arslan (Ülkenin bir bölümünde) / 1257

Üçüncü Gıyaseddin Keyhüsrev / 1266

İkinci Gıyaseddin Mesud (Birinci hük) / 1284

Saltanat Mücadelesi / 1296-1298

Üçüncü Alâeddin Keykubad / 1298

İkinci Gıyaseddin Mesud (İkinci hük) / 1302

Beşinci Kılıç Arslan / 1310

Moğol Valisi Timurtaş'ın Türkiye Selçukluları saltanatına son vermesi / 1318

Kuruluş yılları

Bizans'ın sınır komşusu olan Süleyman Şah bir süre sonra bu devletin içişlerine karışmaya başladı 1078'de büyük Selçuklu Sultanı Melikşah, Anadolu’da ayrı bir devlet kuran I Süleyman Şah’ın güçlenmesinden kaygı duymaya başladı 1078'de ordusunu Süleyman Şah'ın üzerine gönderdibeklediği zaferi kazanamadı Süleyman Şah, Bizans'taki taht kavgalarından yararlanarak sınırlarını genişletmeyi bırakmak zorunda kaldı Daha sonra I Süleyman Şah 1082'de Adana ve Tarsus kentleriyle birlikte bütün Kilikya topraklarına sahip oldu 1084'te de Antakya'yı ele geçirdi Ardından Büyük Selçuklu İznik’te Ebu'l-Kasım'ı bırakmıştı Melikşah, Süleyman Şah'ın ölümünden sonra İznik üzerine yeni bir ordu gönderdi Ebu'l-Kasım, Bizans’tan destek alarak Büyük Selçukluyu geri çekilmek zorunda bıraktı ve böylece Anadolu Selçuklu tahtını korudu

I Kılıç Arslan ve I Rükneddin Mesud

Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah'ın ölümünden sonra kaçmayı başaran I Kılıç Arslan 1092'de Anadolu Selçuklu tahtına çıktı I Kılıç Arslan, İzmir yöresinde gittikçe güçlenen Türk beyi Çaka Bey'i ortadan kaldırdı Haçlılar karşısında yenilgiye uğrayınca İznik’i terk edip Anadolu içlerine çekilmek zorunda kaldı ve Konya'yı başkent yaptı 1100'de Danişmendlilere yenilen Haçlılar ertesi yıl Anadolu'ya ikinci bir ordu gönderdiler Anadolu beylikleriyle birlikte hareket eden I Kılıç Arslan, bu kez Haçlı ordusunu bozguna uğrattı Ama Danişmendlilerin Malatya'yı, I Kılıç Arslan'ın da Elbistan'ı alması iki devlet arasında savaşa yol açtı Danişmendlileri yenen I Kılıç Arslan, artık Büyük Selçuklu tahtını isteyecek kadar güçlenmişti Bu amaçla 1107'de Büyük Selçuklu yönetimindeki Musul üzerine sefere çıktı Ama Habur Suyu kıyısında Büyük Selçuklu ordusuna yenildi ve atıyla ırmağı geçerken boğularak öldü I Kılıç Arslan'ın genç yaşta ölümüyle Anadolu Selçuklu Devleti’nin egemenliği sarsıldı Anadolu’da üstünlüğü Danişmentliler ele geçirdi

Anadolu Selçuklu tahtı bir süre boş kaldıktan sonra, I Kılıç Arslan'ın oğlu Şahin Şah 1110'da başa geçti Ama kardeşi Rükneddin Mesud onun sultanlığını tanımadı ve Danişmendlilerin desteğiyle iktidarı ele geçirdi I Rükneddin Mesud, bir süre Danişmendlilerin denetimi altında kaldı 1142'de Danişmendli Mehmed Bey’in ölümünün ardından Anadolu Selçuklularının Anadolu'daki üstünlüğünü yeniden kurdu Bizans ordusunu 1146'da Konya önlerinde yendi Ertesi yıl II Haçlı ordusunu Eskişehir yakınlarında bozguna uğrattı

I Rükneddin Mesud, geleneğe uyarak ülkesini üç oğlu arasında paylaştırdı ve II Kılıç Arslan'ı veliaht ilan etti I Rükneddin Mesud’un 1155’te ölmesinin ardından oğulları arasında taht kavgaları başladı Bu sırada Danişmendliler, Bizanslılar, Musul Atabeyi Nureddin Mahmud Zengi ve Ermeni Derebeyi Toros birleşerek Anadolu Selçuklu Devleti'ne karşı harekete geçtiler II Kılıç Arslan devleti ayakta tutabilmek için önce Bizans’la barış yapmanın yollarını aradı ve İstanbul'a giderek bir antlaşma yaptı Daha sonra, kardeşi Şahin Şah ile Danişmendlilerin birleşik ordusunu yendi 1175'te Danişmendlilerin egemenliğine son verdi

Bir süre sonra II Kılıç Arslan ile Bizans arasındaki barış bozuldu Bunun üzerine Bizanslılar büyük bir orduyla Anadolu içlerine girdi II Kılıç Arslan 1176'da Sandıklı ile Dinar'ın doğusunda, Miryakefalon Savaşı'nda Bizans ordusunu pusuya düşürdü ve ağır bir yenilgiye uğrattı Bu, Türklerin Anadolu’da Bizans karşısında Malazgirt'ten sonraki en büyük zaferdi Bu yenilginin ardından Bizans, Türkleri Anadolu'dan çıkarma umudunu tümüyle yitirdi

II Kılıç Arslan 1186'da ülkesini 11 oğlu arasında paylaştırdı Ne var ki, daha kendisi hayattayken oğulları arasında veliahtlık mücadelesi başladı 1192'de II Kılıç Arslan'ın ölümünden sonra oğullarından I Gıyaseddin Keyhüsrev tahta çıktı Ama 1196'da tahtını ağabeyi II Süleyman Şah'a bırakmak zorunda kaldı II Süleyman Şah, Erzurum'u alarak Saltukluların varlığına son verdi 1204'te öldüğünde Anadolu Selçuklu Devleti’ni yeniden eski gücüne ulaştırmıştı

Son parlak yılları

1205’te I Gıyaseddin Keyhüsrev ikinci kez tahta çıktı Karadeniz'deki ticaret yollarını kesen Trabzon İmparatorluğu üzerine bir sefer düzenleyerek bu yolu yeniden Türklere açtı Daha sonra önemli dış ticaret limanı olan Antalya'yı topraklarına kattı I Gıyaseddin Keyhüsrev, sultanın ülke topraklarını oğulları arasında paylaştırma geleneğine son vererek merkezi yönetimi güçlendirdi Vilayetleri yönetmekle görevlendirilen şehzadeleri merkezi yönetime bağlı birer vali durumuna getirdi

I Gıyaseddin Keyhüsrev 1211'de öldü ve yerine büyük oğlu I İzzeddin Keykavus tahta çıktı Önce kendisine karşı ayaklanan kardeşi Alaeddin Keykubad’ı etkisiz hale getiren I İzzeddin Keykavus, böylece iktidarını sağlamlaştırdıktan sonra bütün dikkatini Anadolu'da ticaretin canlandırılmasına verdi Kıbrıs Krallığı’yla bir anlaşma yaparak iki ülke arasındaki ticareti serbest hale getirdi Kuzey ticaret yolunu açmak için Sinop'u Trabzon İmparatorluğu’ndan aldı Daha sonra, güney ticaret yolunu engelleyen Ermeni derebeyinin üzerine yürüdü ve Ermenileri yenerek Suriye ticaret yolunu açtı Böylece Anadolu, ticaret kervanlarının merkezi durumuna geldi

1220'de Keykavus'un ölünce kardeşi I Alaeddin Keykubad tahta çıktı En ünlü Anadolu Selçuklu hükümdarlarından biri olan I Alaeddin Keykubad, Akdeniz kıyısında önemli bir liman olan Kalonoros'u (bugünkü Alanya) aldı Kendi adından dolayı daha sonra Alaiye olarak anılan bu kentte bir tersane kurdurdu ve kentin kalesini yeniden yaptırdı Tüccarların karada Ermenilerin, denizde Avrupalı korsanların saldırılarına uğraması üzerine İçel'den Antalya'ya kadar bütün kıyı şeridini topraklarına kattı Moğolların Anadolu’ya girmesi tehlikesi karşısında 1226'da Eyyubilerle ilişkilerini geliştirdi Bu arada Trabzon İmparatorluğu’yla ittifak kuran Harzemşahları 1230’da Yassıçimen Savaşı’nda ağır yenilgiye uğrattı Moğollara karşı komşu devletlerle bir birlik kuramayan I Alaeddin Keykubad, 1233’te Moğol kağanının egemenliğini tanımak zorunda kaldı

Alaeddin Keykubad 1237’de ölünce yerine oğlu II Gıyaseddin Keyhüsrev tahta çıktı Ama devletin yönetimi fiilen vezir Sadeddin Köpek'in elindeydi Moğolların önünden kaçarak Anadolu’ya sığınan göçebe Türkmenler Anadolu Selçuklu ülkesini tam bir kargaşaya sürükledi Anadolu Selçuklu yönetimi bu kargaşayı önlemek için sert önlemlere başvurunca, Anadolu Selçuklu tarihinin en büyük ayaklanması patlak verdi Baba İshak'ın önderliğindeki ayaklanmacılar başkent Konya üzerine yürüyünce II Gıyaseddin Keyhüsrev kenti terk etmek zorunda kaldı Ama sonunda, 1240’ta ayaklanma kanlı biçimde bastırıldıAnadolu selçuklu Devleti 1318'de yıkıldı

Devlet yapısı ve ordu

Anadolu Selçuklularında devlet toprakları hanedanın ortak mülküydü Sultan ülke topraklarını oğulları arasında paylaştırıyordu ve şehzadeler yönetimleri altındaki bölgelerde yarı bağımsız hareket ediyorlardı Bu, Anadolu Selçuklu Devleti’ndeki taht kavgalarının ve şehzadelerin ayaklanmalarının önemli nedenlerinden biriydi I Gıyaseddin Keyhüsrev bu geleneğe son verdi ve merkezi yapıyı güçlendirdi Sultan unvanıyla anılan Anadolu Selçuklu hükümdarları devletin ve ordunun başıydı Merkezi devlet işleri Divan-ı Âli (Büyük Divan) adı verilen bir kurulda görüşülür ve karar bağlanırdı Bu kurula vezirler başkanlık ederdi Vezirden sonraki en yüksek devlet görevi, Niyabet-i saltanatlık makamıydı Bu makama atanan saltanat naibi, yokluğunda sultana vekâlet ederdi Öbür yüksek devlet görevlilerinden müstevfi, maliye işlerini yürütürdü Pervane, divanın yaptığı atamalara ve dirliklerin (iktaların) dağıtım işlerine bakardı Yazışmaları tuğracı yürütür, hukuk işlerine emir-i dâd bakar ve askerlik işleriyle beylerbeyi ilgilenirdi Askeri davalara ise Kadı-i leşker bakardı

Vilayetlerin yönetiminden sorumlu kişiye subaşı denirdi Bir tür vali sayılan subaşı, kentin düzenini sağlar ve bölgedeki askerlere komutanlık ederlerdi Ayrıca melik denen şehzadelerin yönettiği vilayetler vardı Melikler doğrudan sultana bağlıydılar ve vilayet merkezinde Büyük Divan’a benzer bir divan kurarlardı Anadolu Selçukluları, Bizans sınırlarına bir tür sabit öncü kuvvet olarak Türkmen boylarını yerleştirmişlerdi Bu boyların beyleri sınır bölgelerinde, uçbeyliği denen yarı bağımsız beylikler kurmuşlardı

Anadolu Selçukluları'nda devletin malı olan topraklar üçe ayrılırdı Bunlara dirlik, vakıf ve mülk denirdi Sultan dirlikleri, kendisi için asker besleyip yetiştirmeleri karşılığında Türkmen beylerine ve komutanlarına verirdi Mülk denen topraklar üstün hizmetlerde bulunanlara gene sultan tarafından verilirdi Vakıf araziler ise, han, hamam, medrese gibi kurumların giderlerinin karşılanması için ayrılmış topraklardı

Selçuklu ordusu asıl olarak, beylerinin komutasında savaşa katılan Türkmenlere dayanıyordu Dirlik sahiplerinin kendilerine verilen topraklarda besledikleri tımarlı sipahiler ve kapıkulu askerleri, savaş zamanında ordunun önemli bir parçasıydı Tımarlı sipahiler subaşıların buyruğunda savaşa katılırdı Kapıkulu askerleri, devlet tarafından çocuk yaşta alınıp eğitilen Türkler ve Hıristiyanlardan oluşuyordu

Toplumsal ve ekonomik yaşam

Anadolu Selçukluları döneminde ülkenin hemen her yerinde imarethaneler vardı Buralarda yoksul halka, öğrencilere ve yolculara parasız yemek verilirdi Başlıca eğitim kurumları medreselerdi Başta Konya, Sivas, Tokat ve Amasya olmak üzere birçok kentte medreseler kurulmuştu Darüşşifa denen hastaneler daha çok Divriği, Sivas, Tokat, Amasya, Kayseri, Konya ve Kastamonu gibi kent merkezlerinde yoğunlaşmıştı Kent ve kasabaları birbirine bağlayan yollar üzerinde han ve kervansaray denen konaklama yerleri vardı Ulaşım ve ticaretin gelişmesine bağlı olarak bu tür konaklama yerlerin sayısı gittikçe arttı Bu kurumların giderleri vakıflarca karşılanırdı

Anadolu Selçukluları ticarete ve yol güvenliğine büyük önem verdiler Kervan yollarının güvenliğinin sağlanmasına bağlı olarak Anadolu'da ticaret büyük ölçüde gelişti Karadeniz ve Akdeniz'deki limanlar önemli birer dış ticaret merkezi durumuna geldi Ticareti güvence altına alan devlet, karada haydutların, denizde korsanların saldırısına uğrayarak malları yağmalanan tüccarların zararlarını karşılıyordu Gerek yolculukları sırasında, gerekse kervansaray ve hanlarda konakladıklarında tüccar ve yolcuların güvenliği ve ihtiyaçları sağlanıyordu Anadolu Selçukluları’nda özellikle dokumacılık çok gelişmişti Ayrıca Anadolu'nun çeşitli bölgelerindeki demir, bakır, gümüş gibi madenler işletiliyordu

Sanat ve mimarlık

Anadolu Selçukluları Devleti’nde edebiyat ve düşüncede büyük gelişmeler oldu Necmeddin İshak, Muhiddin Arabi, Sadreddin Konevi, Mevlana Celaleddin Rumi gibi bilgin ve yazarlar yetişti

Mevlana Celaleddin Rumi

Anadolu Selçukluları ülkenin pek çok yerinde cami, han, kervansaray, imaret, köprü, çeşme ve medreseler yaptırdılar Beyşehir'deki Eşrefoğlu Camisi (1296), Anadolu Selçuklu mimarisinin özelliklerini taşıyan en önemli örneklerden biridir Ağaç direkler üzerine kurulan, içi çini mozaik ve ağaç oyma işleriyle süslenen tip camilerin başka örnekleri de vardır

Anadolu Selçuklu sultanları adına yapılan kervansaraylar "Sultan Han" ya da "Han" olarak adlandırılırdı Bu dönemdeki dinsel yapılar genellikle küçük boyutlarda olmasına karşın, hanlar çok büyük boyutlu yapılardır Bir bakıma sultanın ihtişamını yansıtırlar

Anadolu Selçuklu mimarisinin günümüze kalan en önemli örnekleri arasında, Konya ve Niğde'deki Alaeddin Camileri, Ankara'daki Aslanhane Camisi, Kayseri'deki Huand Hatun Camisi ve Külliyesi, Afyonkarahisar'daki Ulucami, Erzurum'daki Çifte Minareli Medrese, Sivas'taki Gök Medrese, Buruciye Medresesi ve Çifte Minareli Medrese, Kırşehir'deki Melik Gazi Kümbeti,Tercan'daki Mama Hatun Türbesi, Ahlat'taki Ulu Kümbet ve Çifte Kümbetler ile Nevşehir İl sınırı içerisinde bulunan pek çok cami (Tuzköy camii, Kızılkaya camii) ve diğer yapılar (Nevşehir Kalesi vb) gösterilebilir

Alıntı Yaparak Cevapla

Geçmişten Günümüze Türk Alemi (Hanedanlar,Hükümdarlar,Devlet Başkanları)

Eski 10-11-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Geçmişten Günümüze Türk Alemi (Hanedanlar,Hükümdarlar,Devlet Başkanları)



Harezmşahlar

XI yüzyılın sonlarında Harezm'de kurulan ve 1230'da yıkılan Türk imparatorluğu

Harezmşahlar soyunun kurucusu Anuş Tigin, Garca adlı bir Türk kölesidir Garca, Büyük Selçuklu emîrlerinden Bilgi Tigin tarafından, Gürcistan'dan satın alınarak saray hizmetine verildi Kısa bir süre sonra, başarılı çalışmaları sebebiyle, Harezm valiliğine getirildi Ölümünden sonra, oğlu Kutbeddin Muhammed, Muhammed Harezmşah unvanıyla, Sultan Sencer tarafından Harezm'e gönderildi Otuz yıl süre ile Harezm'i yöneten Kutbeddin Muhammed, iyi bir yönetici, anlayışlı bir siyaset adamı idi Zamanında Harezm, büyük bir ilerleme gösterdi Kutbeddin'in ölümünden sonra, büyük oğlu Kızılarslan Atsız, Harezmşah olarak görevlendirildi Atsız, ilk zamanlarda Selçuklulara bağlı kaldı Sultan Sencer ile birlikte seferlere çıktı Kendi gücünü arttırmak için, Cend ve Mangışlak gibi, Seyhun ötesindeki sahalara kadar ilerledi Bir süre sonra Sencer ile arası açıldı Sencer, Atsız'ı beğeniyordu Bunan yararlanan Atsız, bağımsızlığını ilan etti Selçuklu memurlarını hapsederek, mallarına el koyduğu gibi, Horasan yollarını da kapattı Bu sırada Belh'te bulunan Sencer, büyük bir ordu ile Harezm üzerine yürüdü (1138) Yapılan savaşta, Atsız'ın ordusu yenilgiye uğradı, oğlu Atlığ da esir edilerek öldürüldü Sencer, Harezm'in yönetimini Süleyman bin Muhammed'e vererek vezir, atabey, hâcib gibi memurlardan meydana gelen bir dîvan kurdu, sonra Merv'e döndü (1139) Bu durum, Harezm halkını gücendirdi Bundan da faydalanan Atsız'ın çalışmaları sonucu, Süleyman ve adamları, Harezm'den ayrılmak zorunda kaldılar (1140) Bir yıl sonra Harezm hâkimiyetini elde eden Atsız, Sencer'e bağlılığını bildirdi (1141) Sencer, aynı yıl, Karahıtaylarla yaptığı savaşta yenildi Bunun üzerine Atsız, tekrar bağımsızlığını ilan etti Horasan üzerine yürüyerek, Sencer'in (Selçuklu) başkenti Merv'i ele geçirdi 1142'de de Nişapur'u alarak kendi adına hutbe okuttu

Ancak, Atsız'ın bu başarısı çok uzun sürmedi Horasan'da hakimiyetini tekrar kuran Sencer'in üzerine geldiğini duyan Atsız, aldığı yerleri boşaltarak Harezm'e döndü Tekrar, Sencer'e bağlılığını bildirdi (1144) Merv'den aldığı hazineleri geri verdi Karahıtaylara her yıl 20 000 dinar altın vermeyi kabul etti Bir taraftan da Sultan Sencer'i öldürtmek için Merv'e iki fedaî gönderdi Durumu haber alan Sencer, bu suikast teşebbüsünden kurtulduğu gibi, Harezm'e karşı üçüncü defa sefere çıktı (1147) Hazarasb kalesini, iki aylık bir kuşatmadan sonra aldı Harezm'in başkenti olan Gürgenç önlerine geldi Bu sırada araya giren bir dervişin ricasını kıramayarak, Atsız'ın atından inip toprağı öperek, kendisini metbu tanıma isteğini kabul etti Fakat Atsız, atından inmeden, Sencer'in isteğini başıyla selam vererek yerine getirdi Bunun üzerine Sencer, Merv'e döndü Horasan üzerindeki niyetlerini bir tarafa bırakan Atsız, Seyhun kıyılarını aldı (1152) Oğuz-Selçuklu savaşında Sultan Sencer, Oğuzların eline esir düştü Bu olay üzerine Atsız, bir yandan Sencer'i kurtarmağa, bir yandan da Oğuzlarla Sencer'in arasını bulmağa çalıştı Sencer'in esaretten kurtulmasından sonra, ona tebrik mektubu göndererek, emrinde olduğunu bildirdi Aynı yıl temmuz ayının otuzuncu güü öldü (1156) Atsız'ın yerine veliaht olan Ebu Feth İl-Arslan geçti Harezm'de bulunan amcaları İnal Tigin ve Yusuf'u, kardeşleri Hitay Han ile Süleyman Şah'ı öldürten İl-Arslan, rakipsiz olarak Harezmşah tahtına çıktı Sultan Sencer'in ölümü, Harezmşah Devletini, Doğu İran'ın en güçlü devleti haline getirdi (1157) Sencer'e bağlı mahallî hanedanlar, Oğuz reisleri, Büyük Selçuklu emîrleri, yönettikleri bölgeleri genişletmek için büyük bir çaba gösteriyorlardı Irak'taki Selçuklu Sultanı Gıyaseddin Muhammed bin Mahmud'un durumu pek sağlam değildi İl-Arslan, bu durumdan yararlanarak, bağımsızlığını ilan ettiği gibi, durumu Selçuklu sarayına da duyurdu Harezmşahlar artık, Selçukluların uydusu değil, dostu oldular

İl-Arslan, Selçuklu emîrlerinin doğu İran'da yaptıkları muharebelere, zaman zaman, çıkarı için karıştı Bağdat halifesi ile Irak Selçuklu sultanı arasında aracılık etti Nişapur'u kendisine merkez yaptıktan sonra Tus, Bistan, Pamyan taraflarını da ele geçirdi Karahıtaylar, Harezm üzerine yürüdüler (1172) İl-Arslan, öteki Harezmşah hükümdarlarının yaptığı gibi, topraklarını su altında bırakarak savunmak istedi Aynı yıl, hastalanarak Nişapur'da öldü

İl-Arslan'ın ölümünden sonra küçük oğlu Celaleddin, Harezmşah tahtına oturdu Cend'de vali olan büyük kardeşi Tökiş, Celaleddin'in emrini yerine getirmediği gibi, Karahıtaylara sığınarak, askerî yardım talebinde bulundu Karahıtaylar, Tökiş'in isteğini olumlu karşılayarak, çok kuvvetli bir orduyu onun emrine verdiler Bunun üzerine Celaleddin Şah ve annesi, Harezm'den ayrılarak, Irak Selçuklularının nâibi Melik Ay-Aba'nın yanına geldiler Kardeşinin kaçması üzerine Tökiş (1172-1200), kolayca Harezmşah tahtına geçti Tökiş, ailenin en büyük hükümdarlarından birisi olarak ün kazandı Saltanatının ilk yıllarında, kardeşi Celaleddin Şah, Melik Ay-Aba ile onun üzerine yürüdü Tökiş, Subarlı kasabasında Ay-Aba'yı bekledi Ordusunu pusuya düşürüp yok etti Ay-Aba'nın başını kestirdi (1174) Celaleddin Şah ve annesi, bu başarısızlık üzerine Dihistan'a kaçtılarsa da, Tökiş, Terken Hatun'u yakalatıp öldürttü Celaleddin Şah ise Gur sultanı Gıyaseddin'e sığındı Çok geçmeden Tökiş ile Karahıtayların arası açıldı Bu durumu öğrenen Celaleddin Şah, Karahıtaylar ile birleşerek Harezm'e yürüdü

Harezm, topraklarını sular altında bırakarak, başkentte kendisini savundu Büyük bir savaşı göze alamayan Karahıtaylar, geri çekildiler Yalnız, Celaleddin Şah'a bir miktar asker vererek Merv, Serahs şehirlerini içine alacak küçük bir emîrlik kurmasına yardımcı oldular Zaman zaman, kardeşi Tökiş ile dostça geçinen Celaleddin Şah, kardeşinin İran seferinde bulunuşunu fırsat bilerek Nişapur üzerine yürüdü (1187) Başarı sağlayamadan Merv'e dönmek zorunda kaldı Bir süre sonra burada vefat etti

Kardeşinin ölümünden sonra Tökiş, bütün Doğu İran ve Horasan'a söz geçirmek ve oraları buyruğu altına almak istedi Abbasî halifesi Nâsır ile anlaşarak, Selçuklu sultanı II Tuğrul'u yendi ve öldürttü (1194) Hemedan ile öteki Selçuklu kalelerini ele geçirdi Selçuklu Sultanlığının yıkılışından sonra Tökiş, kendisine sultan unvanını verdi, kestirdiği sikkelere bu unvanı yazdırdı Harezmşahların, Batı İran'da üstünlük kurmaları kolay olmadı Tökiş, öümüne kadar, İran işleriyle uğraşmak zorunda kaldı Isfahan'ı Kutluğ İnanç'a, Rey'in idaresini onun oğlu Yusuf'a verdi Büyük emîrlerinden Mayacuk'u atabey yaptı Kendisi harezm'e döndü Bu sırada, Halife ordusunun Irak'a yaptığı saldırı püskürtüldü Yusuf Hanın, Rey'den ayrılmasıyla, Mayacuk yönetimi ele aldı Durumu düzeltmek için Tökiş, üçüncü defa Irak seferine çıktı (1196) Bağdat ordusunu yendi Hemedan'ı kendisine sığınmış olan Atabey Özbek'e, Isfahan'ı da oğlu Erbaş'a verdi 1198'de Mayacuk ayaklandı Tökiş, onu yendi ve öldürttü İsmailîlerin elinde bulunan bazı kaleleri aldıktan sonra Harezm'e döndü, orada öldü (1200) Oğlu Alâeddin Muhammed, onun yerine geçti

Büyük kardeşi Melikşah'ın 1197'de ölümünden beri veliaht olan Alâeddin Muhammed, önce Gur sultanları Şahabeddin ve Gıyaseddin ile savaştı Tökiş'in ölümünden faydalanan bu sultanlar, Merv ve Tus şehirlerini aldıktan sonra Nişapu'u ele geçirdiler Hindu Han, Melikşah'ı, Alâeddin'e karşı koz olarak kullanmak için, Merv ve Serahs vilâyetlerinin idarsiyle görevlendirdi Nişapur'a yürüyen Alâeddin, Gurluları, ülkelerine serbestçe dönmek şartı ile bıraktı Merv ve Serahs'ı geri aldı Hindu Han, Gur ülkesine dönmek zorunda kaldı Harezm'e dönen Alâeddin, bir yıl sonra, Herat üzerine yürümeye karar verdi, fakat Sultan Şahabeddin'in, Harezm'e yürümek için ordu hazırladığını duyunca, bundan vazgeçti Harezm'e çekilen Alâeddin'in ardından Gurlular da Tus'a geldiler Kardeşi Gıyaseddin'in ölüm haberini alan Şahabeddin, Gur'a döndü Bunun üzerine Alâeddin, Herat'ı almak istediyse de başarı kazanamadı Gur'da durumunu düzelten Şahabeddin, hızla Harezm üzerine yürüdü Alâeddin, daha önceki savunma usulüne başvurarak, Harezm'in o çevresini sular altında bıraktı Fakat, Gur ordusu, Harezm tarihinde ilk defa olarak, kırk günde bu bölgeyi geçti ve Alâeddin'in ordusunu yendi Karahanlı sultanı Osman ve Karahıtay orduları, Alâeddin'in yardımına geldi Gurlular, ağırlıklarını yakarak geri çekildiler Onları takip eden Alâeddin, Hazarasb'da, Gurlular'ın sağ kolunu dağıttı, bir çok esir ve ganimetle döndü Karahıtay ordusu ile Anahod önünde, Şahabeddin'in ordusunu çevirerek, iki gün süren bir savaştan sonra mağlup etti Zorlukla Anahod kalesine sığınan Şahabeddin, Semerkand sultanı Osman'ın aracılığıyla, büyük bir fidye karşılığında Gazne'ye dönebildi Karahıtayların başarısı, Harezmşah'ı korkuttu Bu yüzden, bir süre sonra, Gurlu Sultanı Şahabeddin ile dostluk kurmak için Gazne'ye elçi gönderdi Hindistan'da büyük başarılar kazanan bu Müslüman hükümdar, dinsiz Karahıtaylar'dan öc almak istediği için, Alâeddin'in dostluk teklifini iyi karşıladı 1205'te, ordusunun eksiklerini tamamlamak için Hindistan'a bir sefer düzenledi Dönüşünde de Alâeddin'e haber göndererek, Karahıtaylar üzerine yürüyeceğini bildirdi Fakat, bir Hintli veya Batınî tarafından hançerlenerek öldürüldü (1206) Onun ölümünden sonra Gurlular yıkıldı Harezmşah Alâeddin, bu durum karşısında, Nişapur'a emîrler göndererek, Horasan ordusunu Herat'ı almak için görevlendirdi Kısa zamanda Herat alındı, valiliğine Hüseyin getirildi Ordusunun başında Belh'e yürüyen Alâeddin, kuvvetli bie kuşatmadan sonra burayı teslim aldı (1207)

Alâeddin'in bu tarihten sonra karşısında bulunan siyasî ve askerî güç, Karahıtaylardı Harezmşahların her yıl vergi vermek zorunda oldukları bu devleti ortadan kaldırmak, Alâeddin'in en büyük hedefi idi Bunu gerçekleştirmek isteyen Alâeddin, büyük bir orduyla Mâverâünnehir seferine çıktı Karahıtayları yenerek, Buhara'yı aldı (1208) Bu tarihten sonra Karahıtaylar bir daha toparlanamadılar Küçlük kumandasındaki Naymanların, Cengiz'in önünden kaçarak Karahıtay topraklarına girişi, bu devletin yıkılışını kolaylaştırdı Ayrıca, Semerkand, Alâeddin tarafından zaptedildi (1212) Mâverâünnehir, kesin olarak, Harezmşahların hakimiyeti altına girdi Gazne'yi alan Alâeddin, bu bölgenin yönetimini, büyük oğlu Celâleddin'e verdi (1215) İran'a sefer yaptı (1217) Fars ve Âzerbaycan atabeylerini itaat altına aldıysa da, Hemedan'dan Esedâbâd yolu ile Bağdat'a gönderdiği ordu, ağır kış yüzünden, ağır bir kayba uğrayarak dağıldı (1218) Bu sırada Cengiz'in zaferlerini duyan Alâeddin, bilgi edinmek için Moğol hakanına bir elçi gönderdi Cengiz'in gönderdiği elçilik heyetini kabul etti Cengiz, elçisi aracılığıyla Alâeddin'e, dostluk e ticaret ilişkilerinin sıkılaştırılması dileğini bildirdi Fakat, bir süre sonra Cengiz'in bir kervanı, Otrar'da, Alâeddin'in Muhammed'in valisi İnalcuk tarafından yağmalanarak, kervanda bulunanlar öldürüldü Kervandan kaçıp kurtulabilen bir kişi, durumu Cengiz'e bildirdi Bunun üzerine Cengiz, Harezmşah'a bir heyet göndererek, Gayır Han diye bilinen İnalcuk'un teslimini ve malların tazminini istedi Alâeddin Muhammed, bu isteği şiddetle reddederek, Cengiz ile savaşa karar verdi Alâeddin'in bu kararı, Harezmşah İmparatorluğunun birden ortadan kaldırılması, Doğu İslâm dünyasında yüz binlerce Müslümanın ölümü, birçok şehir ve eserin yakılıp yıkılmasıyla sonuçlandı

Cengiz, Harezmşahlara karşı 200 000 kişilik bir ordu hazırladı Alâddin Muhammed, kurduğu harp meclisinde, Moğol ordusunun Seyhun nehri kıyısında karşılanması görüşünü kabul etmeyerek, Mâverâünnehir'de savaş yapılmasını kararlaştırdı Kuvvetlerini, büyük şehir ve kalelere dağıttı Bu kuvvetlerin başına ayrı ayrı kumandanlar getirdi, kendisi de Horasan'a geçti Cengiz, ordusunu küçük birliklere ayırıp, Mâverâünnehir'in sağlam kalelerini birer birer ele geçirdi, savunan ve kendini koruyan şehirleri yakıp yıktı Kısa bir süre içinde Buhara ve Semerkand, Otrar, Sıgnak, Barçlığ, Kend, Cend, Benâkend ve Hocend gibi şehirler, Cengiz'in eline geçti Mâverâünehir'in en güçlü savunma merkezi olan Semerkand, Türk kumandanının büyük kahramanlık göstermesine rağmen teslim oldu Cengiz, ordusuna, küçük vilâyetlerin alınmasını emretti Belh'te bulunan Alâeddin, Irak'a, oğlu Rükneddin'in yanına gitmek bahanesiyle Tus'a kaçtı Moğollar, her yanda hızla ilerliyorlardı Nişapur ve Bistâm yoluyla Rey'e gelen Alâeddin, oğlunu da yanına alarak, Devletâbâd yakınlarında Moğolları durdurmak istedi Yenilerek Abiskun'da bir adaya sığındı Biraz sonra, burada hastalanarak öldü (1220) Yerine oğlu Celaleddin geçti

Harezm'e dönen Celaleddin, veliahdlığını tanımak istemeyen bazı Türk kumandanlarının, kendisini öldürteceklerini, Moğolların da yaklaştığını öğrenince Horasan'a kaçtı Bir süre sonra iki kardeşi Uzlug Şah ve Ak Şah Horasan'a geldiler Harezm'de toplanmış olan 90 000 kişi, Humar Tigin adlı bir emîrin idaresi altında, Harezmşahların merkezi Gürgenç'i (Harezm-Ürgenç) dört ay savunduktan sonra Moğollara teslim olmak zorunda kaldılar (1221) Celaleddin Harezmşah, imparatorluğun ortasından koparabildiği ve kurtarabildiği insanlarla, Harezmşah devletini, vefatına kadar sürdürdü Moğolların doğuda ve batıda yayılmasını bir süre geciktirdi

Devlet İdaresi

Harezmşah devletinin ilk çekirdeğini Büyük Selçuklu Devletine bağlı Harezm'i yöneten bir Türk ailesi kurdu Hükümdar ve sülalesi ile devlet hazinesinden yararlananların dışında bütün halk vergi öderdi Sınırları korumak, asayişi sağlamak, devletin göreviydi Bu görev, ücretli askerler, belirli bir toprağın vergisini almakla yetkili sipahiler tarafından yapılırdı İdare, maliye, adliye işleriyle uğraşan kurumlarda çalışan görevliler, bir çeşit bürokratik aristokrasi meydana getirirlerdi Büyük küçük, hemen hemen bütün memuriyetler babadan oğula geçerdi İdarî müesseseler, Büyük Selçuklu Devletinin aynıydı Alâeddin zamanında, mahallî bağımsız beyliklere ve hanedanlıklara son verilerek, merkezî yönetim sistemi uygulandı Bağımsız eyaletten, önce tâbi bir devlet, sonra bir imparatorluk durumuna gelince, saray teşkilatı, teşrifat kuralları, lâkaplar, unvanlar, daha gösterişli bir nitelik kazandı Alâeddin, İskender-i Sânî ve Sancar lakaplarını kullandı, tuğrasına zıllullah-i fi'l-arz (Allah'ın yeryüzündeki gölgesi) yazdırdı Şehzadelere genellikle Alâeddin lakabı verilirdi Hükümdarların lakapları ise, önceleri Harezmşah, melik iken, sonraları şahenşah, sultan, sultanıâzam olarak değiştirildi Hükümdarların hepsinin tuğra ve tevkîleri ayrı ayrıydı Hükümdarlık sembolü, bayrak ve çetreydi Sultan elbiseleri siyahtı Sarayda sultanın özel bir mızıka takımı vardı Selçuklu saraylarındaki hâcib, çomakdâr, çavuş gibi sınıflar, Harezm sarayına da girmişti

Hükümdarın, dîvan görüşmelerini kafes arkasından izlemesi, Ramazandaki huzur dersleri gibi Osmanlı saray gelenekleri, Harezm'de de vardı Saltanat hususunda Harezmşahlarda yerleşmiş bir kural yoktu Bu yüzden şehzadeler arasında sık sık taht kavgaları olurdu Veliahdlar genellikle Horasan'a tayin olunur, güvenilir bir Türk kumandanı, atabey unvanıyla yanlarına verilirdi Merkezî idarenin başında bulunan vezir, hükümdarın vekili olarak devlet işlerini yürürtürdü Bütün tımarlardan, hattâ sultanın hassından, öşür alan vezirlerin maiyetinde çeşitli dîvanlar (dîvan-ı tuğra, dîvan-ı inşâ, dîvan-ı arz, dîvan-ı istîfâ, dîvan-ı işrâf vb) vardı Bu dîvanlar, çeşitli idare şubeler niteliğindeydi

Maliye işleri, dîvan-ı istîfâ tarafından yürütülürdü Vergi düzeni Selçukluların aynıydı ayrıca, zaptolunan yerlerde mahallî gelenekler korunur, antlaşma ile genel gelirin üçte biri tutarında vergi alınır, olağanüstü durumlarda salma ve müsadere yoluna gidilirdi Ordu ve askerî işlere, dîvan-ı has bakardı Orduda görevli herkesin belirli değerde bir ikta'ı vardı İkta sahiplerinin kurduğu büyük süvari gücü, imparatorluğun her tarafına yayılmıştı Bunun yanı sıra, doğrudan doğruya sultana bağlı hâssa ordusu başkente yakın bir yerde, emre hazır beklerdi Orduda ayrıca, ücretli asker ve köleler de savaşçı olarak görev alırdı Adlî teşkilâtta, şer'î kazâ ile örfî kaza birbirinden ayrılmıştı Saraylıların işlediği suçlar, kendi âmirlerince cezalandırılırdı Memlekette en çok Hanefî ve kısmen Şâfiî fıkhı uygulanırdı Toplum hayatında reâya sınıfından başka, büyük şehir ve kasabalarda ticaret yapan varlıklı bir tüccar sınıfı yaşıyordu

Toprak sahibi köylüler arasında, topraksız gündelikçiler, yarıcılar bulunurdu Bunların dışında, büyük toprak ve sermaye sahibi dihkân sınıfı ve göçebe kabîleler vardı

Bilim ve Sanat

Harezmşahlar devrinde başkent Cürcân, bir bilim ve sanat merkeziydi Şehirde on büyük vakıf kütüphane vardı Hükümdar ve şehzadeler, iyi eğitim görmüş kişilerdi, âlim ve sanatçıları korurlardı Ebü'l-Fazl Kirmânî, Ebu Mansur, Hüseyin Ersbendî, Ebu Muhammed Harekî gibi kadı, vâiz ve filozoflar, başkent Cürcân'da toplanmışlardı Ayrıca, Fahr-i Harezm lakabını taşıyan Zemahşerî (1074-1144), Fahrüddîn-i Râzî, Şihâbeddin Hivâkî, Şemsüddin Muhammed el-Zabî gibi bir çok tanınmış âlim ve şair, Harezm'de yaşadılar Harezmşahlarda bilim ve din dili olarak, Arapça ön sırada yer alırdı Dîvanlar, fermanlar Farsça yazılırdı Yalnız, Ahmed Yesevî ve onun yolundan gidenler, eserlerini Türkçe yazdılar Muhammed bin Keys adındaki yazarın Celaleddin Harezmşah'a sunduğu Tibyân-ı Lügati't-Türkî alâ Lisanü'l-Kanglı (Kanglı Dilinde Türk Dili Lügati) bu dönemde yazılan önemli eserlerden biridir

Alıntı Yaparak Cevapla

Geçmişten Günümüze Türk Alemi (Hanedanlar,Hükümdarlar,Devlet Başkanları)

Eski 10-11-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Geçmişten Günümüze Türk Alemi (Hanedanlar,Hükümdarlar,Devlet Başkanları)



CENGİZ İMPARATORLUĞU

İmparatorluğun Kuruluşu

Cengiz, kısa zaman içerisinde Nayman, Oyrat ve Kırgızlar'ı yenmiş (1206) ve kuzey Çin'deki Hıtay (Kitay, Kitan)larla Tangut (Si-hia)lara karşı savaşarak (1211) başşehirleri Pekin'i almış (1214), generallerden Muhali de Sarı Irmağın kuzeyindeki bölgeleri zaptetmiştir (1217) Doğu Türkistan'daki Uygurlar (1209), Yedi Su bölgesindeki Karluklar'ın hükümdarı Arslan Han (1211) ve Almalık (Kulca) hükümdarı Bozar, Cengiz'in elçilerine müspet cevap vererek onun hükümdarlığını tanımışlar ve savaşsız bu devlete katılmışlardır

Karahıtaylar'a sığınan Nayman'lı Güçülük, Cengiz'e karşı savaşta yenilmiş, Liaotung ve Kore vergiye bağlanmışlardır Komutanlardan Cebe Noyan, Cungarya ve Doğu Türkistan'ı geçerek Kaşgar ve Hotan üzerinden Pamir'e varmış, Cengiz'in ikinci oğlu Çağatay İrtiş membaından hareketle Balkaş gölünün kuzeyinden ilerlerken, büyük oğlu Coçi, Kaşgar, Uş ve Kokand üzerinden Maveraünnehir'e ulaşmıştır (1217)

Cengiz Han'dan Sonrası

Cengiz, ölümünden önce, üçüncü oğlu Ögedey'in (Oktay) hükümdar olmasını tavsiye etmişti Ögedey, 1228'de toplanan Kurultay'da bu emre uyularak han seçildi ve kardeşi Çağatay tarafından tahta oturtuldu Ögedey zamanında Kore ilhak olundu, kuzey Çin tamamiyle imparatorluğa bağlandı ve 1237-1241 yıllarında cereyan eden batı seferi Rusya ve bütün doğu Avrupa istilâ edildi

Ögedey'in ölümünden sonra devlet yeni bir han seçilinceye kadar onun eşi Töregene tarafından idare edilmiştir Töregene, 1246 Kurultayında Batu'nun muhalefetine rağmen oğlu Güyük'ün han seçilmesini temin etti Bu hareket, batı ordularının muzaffer kumandanı ve Coçi'nin oğlu Batu ile Güyük arasında silahlı bir çatışmaya sebep olmak üzere iken, Güyük'ün ölümü ile (1248) ortalık yatışmış ve onun eşi Ogul Gaymış'ın üç yıl naib olarak devleti idaresinden sonra (1248-1251), hükümdarlık Cengiz'in küçük oğlu Toluy'un nesline geçmiştir Toluy'un oğlu Müngge (Möngke, Mengü)nin han seçilmesi (1251/52) tarafları tatmin etmiş ve çatışmayı önlemiştir

Müngge, Cengiz tarafından başlatılarak Ögedey zamanında kısmen takip edilen işlere devamla bunları tamamlamak istiyordu Bu maksatla biri güney Çin, diğeri de Orta Doğu olmak üzere iki yönden büyük ordular sevkederek plânın tatbikine girişmiştir Çin'deki orduların başında büyük kardeşi Hubilay (Kubilay), Orta Doğu'ya yollanan kuvvetlerin başında küçük kardeşi Hülagu bulunuyordu

Eski geleneğe göre devlet sülâlenin malı sayıldığından, Cengiz daha hayatta iken türlü bölgeleri oğulları arasında taksim ederek bundan faydalanma hakkı tanımıştı Buna göre büyük oğlu Coçi (Cuçi, Cuci) kuzey-batı, yani Kıpçak ülkesini, Çağatay Türkistan'ı, Ögedey doğu bölgelerini almış, küçük oğlu Toluy da, baba ocağını devam ettirmek üzere esas yurtta kalmıştı Kağanlık kuvvetli bulundukça Cengiz'in oğulları merkeze sadakatle bağlı kalarak kendi ülkelerini birer vali gibi idare etmişlerdir

Fakat merkez zayfıladıkça imparatorluğun parçaları, geopolitik ve kültür merkezlerinin durumuna göre: 1) Hubilay (Kubilay) ile başlamış olan Çin Yüan sülâlesi (merkezî Moğolistan da buna bağlı idi), 2) Çağatay oğullarının idaresinde bulunan Türkistan, 3) Cuçi (Çoçi) oğullarının elinde Altın Ordu ve Hülagu ailesinin elinde bulunan İlhanlılar olmak üzere 4 kısma ayrılmıştır

Cengiz Han Kronolojisi

1200

Gelecekte Moğollara Han Olacak İlk Kişi

Moğolistan'ın 1160'larda doğan Temuçin adlı büyük savaşçı kralı, kabile reisi babasının ölümüyle henüz dokuz yaşındayken yetişkinliğe adım attı Henüz ergenlik çağındayken dağınık Moğol savaşçılarının bağlılığını kazanmaya başladı ve komşu göçebe kabilelere karşı yaptığı cesur akınlarla ünlendi Böylece kendisine 'Han' denmesi için gerekli olan desteği Moğollar arasından kazandı 1200'de rakip kabileler bölgesinde kendi yönetimini oldukça sağlamlaştırdı

1206

Timuçin Büyük Kağan Seçildi

Kurultayda ya da büyük toplantıda, 1206'da Timuçin (Cengiz Han), Orta Asya'nın bütün çöl ve steplerindeki bütün Türk-Moğol insanlarının üzerinde güçlü hükümdar, ya da 'Okyanussal Hükümdar' ilan edildi Cengiz göçebe gruplardan yavaş yavaş güçlü bir ordu kurdu Etrafındaki en sadık destekleyicilerle, ki bunlar onun en güçlü generalleri olacaklardı, Cengiz güçlerini sadakat yemini etmiş kabile reisleri kumandası altında birimlere ayırdı Karizmatik yeni liderin seferber etmesiyle ordusu, çevresindeki dünyayı istila edebilecek kapasitedeki bir savaş makinası gibi ağır ağır ilerletildi

1209-1218

Öncü Zaferler

1209'da Cengiz, Çin'in kuzeybatı sınırındaki Xi Xia'nın Tangut Krallığı'nı kolayca yenilgiye uğratarak köle yaptı 1211'de Kuzey Çin'in Çin Hükümdarlığı'nı yok etmek için bir sefere başladı 1215'te başkent Zhongdu'yu aldı 1218'de Kara Kıtay imparatorluğu batıda Moğol yönetimine teslim oldu

1221

Moğollara Karşı Müslüman Direnişi

1218'de Cengiz tarafından yollanan tacir kervanı, Harezm sınırında kılıçtan geçirildi Müslüman şahı, Moğolların barış elçisini öldürünce kendini, insanları, ve ülkesini tarihin en kanlı soykırımlarına mahkûm etti Moğol ordusunun Semerkant, Herat ve Merv şehirlerini kapsayan yok etme girişimi 1219'da Ulrar ve Buhara'da başladı Şehir halkının direnmesi sonucunda geniş kitleler kılıçtan geçirildi Buna karşın, önemli yetenekleri olan sanatkarlar, Moğol topraklarına Cengiz'e Moğol uygarlığını kurmakta yardım için götürüldüler

1226

Tangut Şehri Baskını

Tüm Batı Türkistan onun kontrolü altındayken Cengiz, batıdaki Moğol yürüyüşü için asker vermeyi reddeden Xi Xia krallığına gazabını yineledi Vahşice savaşta Tangut yöneticileri ve ileri gelenlerinin yanı sıra tüm vatandaşları kılıçtan geçirildi Kurucuları Tibet ırkından olan Xi Xia Eyaletinin bozgunu sonunda, eyalet hemen hemen ortadan kalktı Saldırının sonuna yakın başşehir Ningxia'da, hasta olan Cengiz, 1227'nin 18 Ağustos'unda öldü

Kubilay ve Çin'de Yüan Sülâlesi

Büyük Kağan Kubilay'ın, devlet merkezini Karakurum'dan Pekin'e nakletmesi ve asıl Moğol bölgesinin de bu merkeze bağlanması ile, Türk ve Moğol milletleri arasındaki münasebete bir set çekilmiş ve bunlar arasında uzun zamandan beri devam edegelen bağların her cihetten gevşemesine veyahut tamamen kesilmesine sebep olmuştur Bu tarihten itibaren bu iki millet arasında meydana gelen temaslar, her yerde ve devirde milletler arasında görülen tabiî hudutları aşmamış, ve gerek etnik ve gerekse kültür bakımından, esaslı bir tesire yol açmamıştır

Cengiz İmparatorluğu merkezinin zayıflaması neticesinde vücuda gelen parçalardan, merkezi Pekin olan doğu kısmının tarihi, Çin milletinin tarihi ile karışmış, batı kısım ise daha Moğol imparatorluğunun kurulmasından evvel gördüğümüz Türk merkezleri etrafında, bunun tarihî cereyanına katılmıştır

Cengiz imparatorluğu, büyük kağanlardan Çinggis (Cengiz, 1206-1227), Ögedey (Oktay, 1227/1241), Güyük (1246-1248), Müngge (Möngke, Mengü, 1251/52-1259) ve kısmen Hubilay (Kubilay, 1264-1294) devirlerinde, kuvvetli bir merkeze bağlanmak suretiyle, birliğini muhafaza etmiştir Müngge (Mönke, Mengü) Kağan ölürken, kendisine halef olarak küçük kardeşi Arık Buğa'yı seçmişti O esnada Çin'deki orduların başında bulunan Kubilây, Şang-tu'da ordudaki beylerden oluşan bir kurultay yaparak kendisini kağan seçtirdi Payitaht olarak Pekin'i seçti

Karakurum'da bulunan Arık Buğa, geleneğe muhalif hareket eden bu kurultayı tanımadı İmparatorluğun diğer tarafları da bu hususta Arık Buğa taraftarı oldular Fakat Kubilây, Arık Buğa'yı yenerek, davayı kendi lehine halletti Kubilây uzun mücadelelerden sonra Güney Çin'i de kendi hâkimiyeti altına almağa muvaffak oldu ve sülâlesi, Yüan ismi ile, Çin tarihinde parlak bir devir yarattı Kubilây büyük kağan sıfatiyle imparatorluğun diğer kısımlarını da kendine tabi saymakta devam etmiş ve İran İlhanlıları uzun bir müddet bu metbuiyeti bilfiil kabul etmişlerdir Fakat sülâlenin gittikçe Çinlileşerek imparatorluğun başı olmaktan ziyade, Çin hükümdarları şekline girmesi, diğer mıntıkalar üzerindeki tesirini azaltmış ve bir müddet sonra, devletin diğer kısımları ile olan nazarî bağlılığı da sona ermiştir

Çağatay Sülâlesi ve Türkistan

Cengiz İmparatorluğu'nun Çağatay ismi ile anılan Türkistan kısmında ayrı bir sülâlenin teşekkülü, Çağatay'ın ölümünden sonra olmuştur Cengiz zamanında bu saha resmen Çağatay'a verilmiş olmakla beraber, hiçbir zaman Çağatay tarafından müstakil bir surette idare edilmemiştir Bu bölgedeki eski Türk sülâleleri yerlerinde bırakılmış olduğu gibi, sonradan bu il içinde gördüğümüz Maveraünnehir'de, Hucent'te oturan Mahmâd Yalavaç ve sonra oğlu Mesut Bey tarafından büyük kağan namına idare edilmiştir Burasının Cengiz ailesinden ilk hanı Kara Hülagu olup (1242-1247)

Kağan Güyük ona halef olarak Çağatay'ın oğlu Yisü Mengü'yü tayin etmişti İmparatorluğun parçalanması ile neticelenen mücadeleden sonra, Çağatay'ın torunu Algu, Doğu ve Batı Türkistan'a, ayrıca Harezm ülkesinin bir kısmı ile Afganistan'ı da ilâve ederek, Çağatay oğulları tarafından idare edilen bir birlik vücuda getirmiştir Algu'nun vefatından sonra (1266), hâkimiyet Ögedey ailesinden Kaydu'ya ve sonra bunun oğlu Çapar'a geçmişse de sonradan tekrar oğullarından Duva elinde kalmıştır (1291-1306)

İmparatorluğun parçalanmasına götüren iç savaşlar, bilhassa Türkistan'ın iktisadî vaziyetini sarsmış olduğundan, idarede devamlı bir istikrar temin edilememiştir Duva'nın bilhassa iktisadî vaziyeti düzeltmek için Cengiz oğulları arasında umumî bir sulh yapma teşebbüsü de sonuçsuz kalmıştır Tarma Şirin tahta geçince (1326-1333) İslâmiyeti kabul etmiş ve bu suretle Maveraünnehir'in diğer İslâm memleketleri ile olan iktisadî münasebetleri kuvvetlenmişse de, diğer taraftan Cengiz yasasını bozduğundan, şark kısmındaki kabilelerin ayaklanmasına sebep olmuştur

Birkaç defa yer değiştiren idare merkezi, Kazan (ölm 1346) zamanında tekrar yer değiştirerek, Maveraünnehir'de Karşı şehrine nakledilmiş ve bundan sonra idarede İslâm tesiri artık katîleşmiştir 1346-47 yıllarından başlayarak, hanlar ile askerî kumandanlar arasında alevlenen mücadele neticesinde, merkezin kuvveti büsbütün zayıflamış ve idare, başta resmen Cengiz ailesine mensup bir han bulunmakla beraber, bunları istedikleri gibi kullanan kumandanlar elinde kalmış ve bu vaziyet pek az değişikliklerle Timur zamanına kadar devam etmiştir

Hülagu ve İlhanlılar

Büyük kağan Müngge (Mengü) 1253'te, kardeşi Hülagu kumandasında büyük bir orduyu İran'a göndermişti Hülagu, 1256'da Amu Derya'yı geçti ve hâkimiyetini kabul ettirmek üzere, İran ve Kafkasya'daki küçük yerli beyleri kabul etti Bu sonuncular arasında, vaktiyle büyük kuvvet ve nüfuza malik olan İsmailîler'in reisi Rüknettin de vardı Rüknettin tabiler arasında kabul edilmediği için, Alamut kalesine kaçarak, muhalefet göstermek istemişse de muvaffak olamamış ve kısa bir zamanda gerek kendi ve gerek İran'daki bütün taraftarları ortadan kaldırılmıştır

Hülagu, bülük kağanın vassali sıfatiyle, burada büyük bir devlet kurmayı tasarlamıştı İran'ın zaptı tamamlandıktan sonra 1258 başlarında Bağdat'ı ele geçirdi Hülagu'yu tanımakta gecikmiş olduğu gibi, ona karşı koymak için bir kuvvete de sahip bulunmayan halife Müstasım, aile efradı ile öldürülmüştür Halife ailesinden ancak bazı kimseler Mısır'a kaçarak ölümden kurtulabilmişlerdir Bunlardan iki kişi 1260 ve 1261'de, Sultan Baybars tarafından arka arkaya halife ilan edilmiş ve bu aile, Mısır'ın Osmanlılar tarafından zaptına kadar, burada sözde halifelik etmiştir

Bağdat'ın zaptından sonra, Suriye Beylikleri de Hülagu himayesine girmişler; Mısır'daki Türk kuvvetleri ise, Hülagu'nun, tâbi olmaları hakkındaki talebine, Filistin'e hücum ile cevap vererek, 1260'ta Nabulus yanında, Ayni Calût'ta Hülagu'nun ordusunu büyük bir hezimete uğratmışlardır Hüagu'nun halefleri, Türkistan ve Altın Ordu ile de mücadelelerde bulundukları gibi, Mısır Türk devletine karşı Avrupa devletleriyle de birleşmeğe çalışmışlardır

İslâmiyeti kabul eden Ahmed (1282-1284) zamanında, İlhanlılar'ın asıl kuvvetleri arasında da İslâmiyet yayılmağa başlamış ve müslümanların yardımı ile tahta geçen ve İslâmiyeti kabul ederek Mehmet ismini alan Gazan Han (1295-1304) zamanında, İlhanlılar'ın geri kalan kısmı da müslüman olmuştur İlhanlılar teşkilâtı uzun sürmemiş, Ebu Said Bahadır Han (1316-1335) devrinden itibaren başlayan ihtiras kavgaları, onun ölümünden sonra daha çok büyüyerek, devletin temelini sarsmıştır Memleketteki kuvvet, Azerbaycan'da Emir Çoban Oğulları ve Bağdat'ta kurucusu Şeyh Hasan olmak üzere başlıca iki ailenin eline geçmiştir Merkezin zayıflaması, eskiden mevcud bir çok yerli beylerin istiklâllerini kazanmalarına yol açmıştır

Cuçi ve Altın Ordu

Türk tarihinde sonraları Altın Ordu ismiyle tanınmış olan devlet, evvelce Cengiz'in büyük oğlu Cuçi (Cuci)'ye verilmişti Cengiz öldüğü zaman, Cuçi ülkesi Harezm ile Hazer denizinin güney sahilindeki İran eyaletleri de dahil olmak üzere, İrtiş'in batı tarafındaki bütün bölgeleri içine almakta idi Cuçi babasından altı ay önce vefat etmiş olduğundan, Cengiz onun yerine Cuçi'nin ikinci oğlu Batu'yu tâyin etmiştir

İmparatorluğun türlü kısımları daha Cengiz Han'ın sağlığında çocukları arasında taksim edilmiş olduğu gibi, oğulları da bu geleneği uyarak, kendi ülkelerini çocukları arasında taksim etmişlerdir Böylece Coçi'nin büyük oğlu Orda, ülkenin doğu kısmına (Ak Orda); Batu, asıl Kıpçak sahasına (Gök Orda); Tok Timur, İdil nehrinin orta ve kuzey bölgesinde; Şiban, Ural'dan başlayarak Güney Sibirya ve civar bölgelere vb sahip olmuşlardır

Altın Ordu kuvvetli bir merkeze sahip olduğu müddetçe bunların hepsi de Batu ailesinin hâkimiyetini tanımış ve daha ziyade devletin türlü kısımlarında, hâkimiyetleri babadan oğula geçen birer vali vaziyetinde bulunmuşlardır Fakat merkezin zayıflaması ve bilhassa Batu sülâlesinin kesilmesi ile başlayan mücadelelerde bunlar yalnız büyük birer etken olmuşlardır

Harezmşah Kutbeddin Mehmed'in tedbirsiz hareketi ve Cengiz garafından gönderilen elçilerin Otrar valisi tarafından öldürülmesi (1218), Cengiz'in batı seferini çabuklaştırmış ve yukarıda anlatıldığı gibi üç koldan ilerleyen kuvvetlerin birleşmesiyle meydana gelen büyük ordunun başında ilerleyen Cengiz Han Harezmşahlar'ı yenerek Buhara ve Semerkand'ı tahrip etmiştir (1219-1220)

Kutbeddin Mehmed'in oğlu Toluy güney-batıdan ilerleyerek Merv'i almış (1221), Tebriz ve Tiflis üzerinden Kafkasya'yı geçerek Kiyev civarında Dnepr'e varmıştır (1222) İran'ın zaptı tamamlandıktan sonra (1222-1224) güney orduları Anadolu'nun içerisine kadar sokulmuşlardı Cengiz kendisi Hindukuş'u aşarak (1221) İndus civarında Harezmliler'in arta kalan ordularını dağıttıktan sonra Lahor'a kadar Pencap'ı istilâ etmiştir (1222) Fakat güney Çin'deki karışıklıklar yüzünden geri dönmek mecburiyetinde kalmış ve Tangut seferi esnasında attan düşerek yaralanan Cengiz Han (1226), 1227 yılında ölmüştür

Cengiz İmparatorluğu'nun Tarihi Önemi

Cengiz imparatorluğunun, kısa bir müddet için dahi olsa, bozkır ve civar memleketlerdeki kargaşalıkları ortadan kaldırmak suretiyle, kıtalar arasındaki münasebetler ve bunun sayesinde, eski ticaret yolları tekrar emniyet altına alınarak, gerek maddî ve gerek manevî kültür malzemelerinin o devirde dünyanın bir ucundan öbür ucuna naklini kolaylaştırmış olmasiyle, beşeriyet tarihinde büyük bir rol oynamış olduğunda şüphe yoktur

Fakat bunun en büyük tesiri Türk sahasında, Türk milleti üzerinde olmuştur Cengiz'den önceki bu devirler ve Türk sahasının münferit bölgelerinin tarihi bakımından, bu tesirin olumlu veya olumsuz olarak yorum veya izahına imkân olmakla beraber, Türk sahası ve milletinin bu devirden sonraki kaderi cephesinden, bunun umumî olarak çok mühim ve olumlu bir vazife gördüğü inkâr edilemez

Cengiz ve onun halefleri hâkimiyet peşinde koşarken, belki kendileri de bunun neticelerini düşünmeden, Türkler'in o devirde de en mühim kuvvetini teşkil eden bozkır kavimlerini nizama koyarak, bunları eski devirlerde olduğu gibi, bir kuvvet rezervuarı haline getirmişler ve bunların yardımı ile Türk sahasını tek bir merkez etrafında birleştirmekle, Türk kavimlerinin birbirleriyle kaynaşmalarını temin etmişlerdir Bu kuvvetli ve taze yeni Türk dalgaları, bilhassa hudutlarında, münferit Türk zümrelerinin komşularının tesiri altında, ayrı birer etnik birlikler teşkil etmelerine mâni oldukları gibi yabancı zümrelerin tesirleri altında birbirinden farklı kültürler vücuda getirmelerini de önlemişlerdir

Cengiz ve haleflerinin işgal ettikleri yerlerde bir çok kültür merkezlerinin yıkıldığını ve birçoklarının da yer değiştirdiğini bildiğimiz gibi, bunların yerine yenilerinin de vücuda geldiğini görüyoruz Bu yıkma ve kurma hadisesinde Türkler'in kayıp ve kazançları ayrıca tetkike değer bir meseledir ve bunun herhalde, bir millet olarak, Türkler'in aleyhinde olmadığı da görülecektir Bu devirden, Türkler'in İslâm çerçevesi içinde bir tek kültür camiası olarak çıkmış olmaları da, milli bünye bakımından mühim bir kazanç teşkil eder Hudud boylarında gördüğümüz Türk zümrelerinin geri kuvvetler ile birleşerek kuvvetlenmiş olmaları da, bu mıntıkaların hususî vaziyetleri göz önünde tutulursa, Türk tarihi için ehemmiyetsiz bir hâdise sayılmaz

Cengiz imparatorluğu parçalanarak, münferit mıntıkaların istiklâllerini ilân etmeleri, Türk sahasını, iktisadî bakımdan daratmış olduğu gibi, aralarında vukua gelen mücadeleler de Türk kanının lüzumsuz yere harcanmasına sebep olmuş ve resmen dahi devam eden haricî birlik de Timur zamanında büsbütün ortadan kaldırılmıştır Türk sahasının hudutlarındaki teşekküllerin hiçbirinin Türkler'in kuvvet kaynağı olan bozkırları tamamıyla kendi tarafına celbedememiş olmasına yol açmış ve bunu daimî kargaşalık haline getirmiştir

Yeni bir birliğe doğru lâzım olan esasların kısmen hazırlanmış olmasına rağmen, Timur'un halefleri arasında bu kumandanın başladığı işi devam ettirebilecek şahsiyet çıkmamıştır Bu birbirinden ayrı mıntakaların zayıflayarak yeni bir Türk kuvvetini kabul etmeğe hazır bulunduğu bir anda en kuvvetli devrini yaşayan Anadolu Türk zümresi de, önündeki işi başarmakta kendi kuvveti kâfi geldiği için, diğer Türk kuvvetlerinin birleştirilmesinde kendisi için bir menfaat görmemiş, böylece Türk sahasının bir idare altında toplanmasına imkân bulunamamıştır Daha sonra maddî kuvvetten ziyade manevi kuvvetin rol oynamağa başladığı devirde, artık Türk sahasının en mühim mıntıkaları düşmanların pençesi altına girmiş bulunuyordu

Türk -Moğol İmparatorluğu Devrinde Sosyal ve Askerî Teşkilât

Hun ve diğer Türkler'le Cengiz ordularının gösterdikleri büyük başarıların bir taraftan eşine az rastlanan kahramanlık, deha mertebesindeki strateji ile vecd derecesine varan savaş azminde ve o devre göre tatbik etdilen teknik üstünlükte, diğer cihetten sivil teşkilâtla askerî teşkilâtı kaynaştırarak yürütmelerinde, sosyal nizamı aynı zamanda askerî bir nizam haline getirmelerinde aramak gerekir; yani onlarda aile, oba, boy, halk gibi sosyal teşekküller, aynı zamanda onluk, yüzlük, binlik ve tümen gibi askerî birlikleri de karşılıyordu ve bir savaş halinde bütün millet iç teşkilâtını bozmadan tek bir ordu gibi harekete geçebiliyordu

Cengiz Han bu bakımlardan yeni bir şey ortaya koymuş olmayıp, bu bölgelerde eskiden beri mevcud olan hayat tarzını, büyük askerî harekâta uygun bir şekilde teşkilâtlandırarak bundan ustalıkla faydalanmasını bilmiştirEn küçük aile birliğine Moğolca'da yasun ("kemik") deniyordu Bu yasun'a mensup olanlar akraba oldukları için birbirleriyle evlenmezler ve bir ebügün ("ced")den türediklerine inanırlardı

Bir kaç yasun'un birleşmesiyle aymag ve obog'lar (=Türkçe oymak, oba, "soy, kabile, aşiret, boy" anlamında) meydana gelirdi Obog'a mensup olanlar da birbirleriyle evlenmezler ve menşelerini müşterek bir cedde bağlarlardı: Obog'lar için kullanılan diğer bir tâbir de urug idi (= Türkçe uruğ, "akraba, kabile, boy, soy, nesil" anlamında) Başka başka obog (soy)lara mensup olanlar evlenince birbirlerine "kuda" derlerdi (Uygurcada kudaş, diğer lehçelerde kuda) Yasun ve urug dışındaki kimseler cad (=Türkçe cad, yat, "yabancı") sayılırdı

Fakat savaşlar yalnız cadlara karşı yapılmaz, obog ve urug mensubu akrabalar arasında da çarpışmalar olurdu Bu takdirde akrabalar yabancı sayılırdı Bundan başka, bazan birbirine uzak obog (soy)lara mensup olan şahıslar da karşılıklı hediyeler alıp vermek suretiyle anda (kan kardeşi) olurlardı Anda'lar birlikte yaşamazsa da yasun, aymag ve obog fertleri gibi birbirlerini desteklerlerdi

Urug, yani akrabalar, bir obog'un yani boyun hâkim sınıfını teşkil ederlerdi Bunların arasında da bir de bogol-bo'ol denilen köleler sınıfı vardı ki, bunlar diğer şark milletlerindeki kölelerden farklı olup, harp esirlerinden meydana gelen hizmetkârlardan ibaretti ve kendi boy özelliklerini muhafaza ederlerdi Bogol'llar zamanla urug sayılarak akraba sınıfına girebiliyordu Yararlık gösteren bogol (köle)ler, serbest bırakılınca, bunlara darhan (tarhan) denirdi

Sonraları calagu (genç, delikanlı) tâbiri de "uşak" anlamında kullanılmıştır

Nüfuz derecesine göre akrabalar arasında da kademeler bulunurdu Yasun ve obog'lar, kabiliyet, cesaret ve beceriklilikleri ile temayüz etmiş olan şahıslar tarafından idare edilirlerdi ki, bunlara noyan ("bey, reis komutan") denirdi Noyan'ların isbaşına gelişinde menşe ve nesil-nesep rol aynamazdı Bunların vasıflarını belitmek üzere bagatur ("bahadır, cesur"), seçen ("bilge, akıllı"), mergen ("nişancı"), bökö, büke ("pehlivan") vb gibi tabirler de eklenirdi Noyan'dan başka Çinceden alınan Taysı (prens) ve sengün (komutan), Türkçe'den gelen tigin (prens) buyrug (komutan)vb tabirler de kullanılırdı Noyan, önceleri hem sivil, hem askerî âmirleri ifade ederken, sonraları umumiyetle "subay" anlamında kullanılmıştır

Noyan'ların en yakın yardımcılarına nökör-nöker denirdi Bu sözün menşei hakkında ihtilaf vardır Barthold, bunun Farsçadan gelme bir söz olduğunu ifade etmişse de, Vladimirtsov, aksine Farsçadaki nöker sözünün Moğol menşeli olduğunu ileri sürmüştür

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.