![]() |
Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye. |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye.Konu İçeriği A Acemi Ocağı Adliye (Adalet Teşkilatı) Ahîlik Akıncılar Anadolu Eyaleti Asâkir-i Mansüre-i Muhammediye Asesler (Ases Teşkilatı) Aşiret Mektebi Âyan Meclisi Azaplar (Azap Teşkilatı) B Bâbıâlî Baltacılar (Zülüflü Baltacılar) Baruthane Beylerbeyi Bostancı Ocağı C, Ç Cebeci Ocağı Cemiyetler Cerrahhâne-i Âmire Cuma Dîvânı Çarşamba Dîvânı D Darphane (Darphâne-i Âmire) Dârülaceze Dârülbedâyi Dârüleytâm Dârülfünün Dârülhadîs Dârülmuallimât Dârülmuallimîn Dârüssaâde Ağası Dârüşşafaka Defterdar Derbend Teşkilatı Müslüman Türk Devletlerinde Dîvân Dîvân-ı Hümâyun Donanma-yı Hümâyun Düyun-u Umumiye E Emniyet Teşkilatı Encümen-i Dâniş Enderun (Enderün-u Hümâyun) Eyalet F, G Fener Rum Patrikhanesi Garb Ocakları Gelibolu Acemi Ocağı H Hamidiye Alayları Harem Hasoda Hazîne-i Evrak (Osmanlı Arşivi) Hazîne-i Hâssa Hekimbaşı Hilâl-i Ahmer Humbaracı Ocağı İ İdadî İhtisab İmaret Islahhâne Islahiye Teşkilatı İttihat ve Terakkî K, L Kadı Kapıkulu Ocakları Kapıkulu Süvarileri Kaptan-ı Derya Kaptanpaşa Eyaleti Kara Kuvvetleri Kazasker Kervansaray Kubbealtı Lağımcı Ocağı Lonca M Mabeyn Maliye Nezareti Matbah-ı Âmire Meclis-i Mebusan Meclis-i Vükelâ Mehter (Mehterân) Mekteb-i Osmânî Miskinhâne Mühendishâne Mülkiye Müslüman Türklerde Medrese N, O Nakîbü'l-Eşrâf Nişancı Osmanlılarda Basın R Redif Teşkilatı Reisülküttap Rumeli Eyaleti S, Ş Sadâret Kaymakamı Sadâret Kethüdâsı Sadrazam Şehremini Sekbanlar Şeyhülislâm Şirket-i Hayriye Solaklar Subaşı T Teşrifatçılık Timar Timarlı Sipahi Top Arabacıları Ocağı Topçu Ocağı Topkapı Sarayı Tulumbacılar Türk Ocakları Türk Ordusu V,Y,Z Vakıf Vezir Voynuk Teşkilatı Yıldız Mahkemesi Zaptiye Türk ve Osmanlı Kurumları A Acemi Ocağı Kapıkulu ocaklarına ve özellikle Yeniçeri Ocağı'na asker yetiştirmek için kurulan teşkilat ![]() Rumeli’de arka arkaya elde edilen zaferler sonucu sınırları genişleyen Osmanlı Devleti, daha fazla askere ihtiyaç duyuyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Acemi teşkilatına, acemi oğlanı iki şekilde alınırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Acemi Ocağı, on yedinci asır ortalarından sonra ehemmiyetini kaybetti ![]() ![]() Adliye (Adalet Teşkilatı) Türklerin, İslamiyet'i kabulden önceki zamanlarda kurmuş olduğu devletlerde, bağımsız bir adlî teşkilat yoktu ![]() ![]() İslamiyet'i kabulden sonra kurulan Karahan, Gazne ve Selçuklu devletlerinde, adlî teşkilatın, İslam hukukunun tesiriyle bağımsızlığa kavuştuğu görülür ![]() ![]() Osmanlı Devleti adliye teşkilatının başında, şeyhülislam bulunurdu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Adalet teşkilatının üçüncü basamağında kadı bulunurdu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şer’i mahkemelerde, kaza kadısı adına, değişik görevlerde bulunan kimselere “naib” denirdi ![]() Osmanlı adalet teşkilatı tamamen bağımsız olup, adalet işleri, ilmiye sınıfının elinde idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rumeli civarındaki kadılar Rumeli, Anadolu (Asya) tarafındakiler Anadolu kazaskerine tabi idiler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tahsilsiz sadrazam olunabilirdi; ancak, medreselerin en yüksek kısmından mezun olmadıkça, kadı olunamazdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devletinde, tevzi edilmeyen (yerine getirilmeyen) adalet, adaletsizlik sayılırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Uyuşmazlık, mahkemeye gitmeden aile meclisi, eşraftan zatlar, esnaf kethüdaları (sendika başkanları) tarafından çözülürdü ![]() ![]() Kazasker mahkemesinde kararı bozulan kadı, çok kötü sicil almış olurdu ![]() ![]() ![]() On altıncı yüzyıla ait bir teftiş evrakında, kadıların halka eziyet, rüşvet alma, kadılık bölgesini terk etme, yazmış olduğu hüccetlerde (delillerde) karışıklık olması, savaş zamanlarında ihmalkâr davranma gibi sebeplerle görevlerden alındığı yazılmaktadır ![]() Şer’i mahkemelerin yanında Müslüman olmayan tebaanın davalarına bakan mahkemeler de vardı ![]() ![]() ![]() ![]() Cumhuriyet devrinde ise adliye teşkilatının başına, 3 Mayıs 1920’de, Adliye ve Mezahib Vekaleti getirildi ![]() ![]() Ahîlik Selçuklu Türkleri'nde, dinî ve millî birliğin muhafazasında, Osmanlı Devleti'nin kuruluşunda ve Osmanlı insanının yetişmesi ve terbiyesinde büyük hizmetler gören içtimaî (sosyal) bir teşkilat ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ahilik, ihtiva ettiği hizmetler bakımından cömertlik, mertlik ve mürüvvet manâlarına gelen fütüvvet teşkilatının daha da gelişmiş bir şekli olarak görülmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() Diğer taraftan Horasan ve Mâverâünnehir’deyken Fahreddin-i Razî, Ahmed Yesevî ve Şihabüddin Sühreverdî gibi büyük âlimlerden ders alan Ahi Evren (1171-1262), daha sonra Anadolu’ya gelerek, Kayseri’de yerleşmiş ve halkı irşad vazifesine başlamıştı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ahilik teşkilatı sayesinde, Anadolu’da Rumlar ile Ermenilerin elinde olan sanat ve ticaret hayatına, zamanla Türkler de katılıp, söz sahibi olmaya başladılar ![]() ![]() ![]() Ahiler, içtimaî hayattaki bu hizmetleri yanında ihtiyaç halinde gazalara ve memleket savunmasına da katıldılar ![]() ![]() ![]() Nihayet Moğollar, 1243 yılında Kayseri’yi muhasara edip, çetin bir muharebe sonunda şehri ele geçirince, binlerce ahiyi şehid ettiler ![]() ![]() Kısaca "sulhta muallim, muharebede asker" olan ve Anadolu’nun her tarafına yayılmış bulunan ahiler, gerek Moğol zulmü ve gerekse başka karışıklıklarla sıkılan ve bunalan insanlara, maddî ve manevî güç ve moral vererek Osmanlı Devletinin kuruluşuna kadar Anadolu’yu dinî ve millî birlik içinde tutmaya muvaffak oldular ![]() Bu sırada Söğüt civarında gelişmekte olan Osmanlı Beyliğinin emrine koşan ahilerin bir kısmı, uçlara yerleşip zaviyeler kurdular ![]() ![]() ![]() Bu esnada itibarlı bir ahi olan Şeyh Edebali, Osman Gazi ile yakın münasebetler kurup, kızını ona verdi ![]() ![]() ![]() ![]() Zaman zaman devletin yükünü hafifletici hizmetlerde de bulunan ahiler, Bursa’yı Düzmece Mustafa’nın hücumundan korudukları gibi, 1360 yılında idareleri altındaki Ankara’yı Sultan Birinci Murad’a teslim ettiler ![]() Bu hizmetlerine karşılık Osmanlılar, ahilere yardımcı olup hürmet göstererek halkı yetiştirmeleri için teşvikte bulundular ![]() ![]() ![]() Ahiler arasında, sanatın okumakla değil, ahinin yetişmesi için, üstattan öğrenmesi şartı getirilip; yamaklık, çıraklık, kalfalık, ustalık, yiğitbaşılık, ahi babalık ve kethüdalık safhalarından geçmesi şartı vardı ![]() ![]() ![]() Ahilerin kendilerine mahsus kıyafetleri vardı ![]() ![]() ![]() ![]() Ahilik teşkilatında şu mertebeler bulunurdu: 1) Teşkilata yeni giren yiğitler, 2) Ahi bölükleri (Altı bölük olup ilk üç bölüğe “eshab-ı tarik”, diğer üçüne de “nakib” denirdi), 3) Halife, 4) Şeyh, 5) Şeyh-ül-meşayıh ![]() Ahilerin idare heyeti, her sanat kolunda, kendi azaları arasından seçilmiş beş kişiden meydana geliyordu ![]() ![]() ![]() ![]() Ahilerin kendilerine has merasimleri vardı ![]() 1 ![]() ![]() 2 ![]() ![]() 3 ![]() ![]() Ahilerin yönetmeliğine göre, ahinin üç şeyi açık olmalıydı: Eli açık, yani cömert olmalı; kapısı açık, yani misafirperver olmalı; sofrası açık, yani aç geleni tok göndermeli ![]() ![]() Ahilik mensuplarının, takdir edilmelerinin yanında cezalandırıldıkları da olurdu ![]() 1) Şarap içmek, 2) Zina yapmak, 3) Livata yapmak, 4) Dedikodu ve iftira etmek, 5) Münafıklık etmek 6) Gururlanıp kibirlenmek, 7) Sert ve merhametsiz olmak, 8) Hased etmek, kıskanmak, 9) Kin tutmak, affetmemek, 10) Sözünde durmamak, 11) Kadınlara şehvetle bakmak, 12) Yalan söylemek, 13) Hıyanet etmek, 14) Emanete riayet etmemek, 15) İnsanların aybını örtmeyip, açığa vurmak, 16) Cimrilik etmek, 17) Koğuculuk ve gıybet etmek, 18) Hırsızlık etmek ![]() Yine ahi yönetmeliği olan fütüvvetnamelere göre; ahi, helalinden kazanmalıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devletinin bünyesinde, bu hizmetleri hakkıyla yapmış, sanat ve ticaret hayatını Osmanlının maddi ve manevi yapısına göre düzenlemiş olan ahilik teşkilatı, diğer kıymetli müesseseler gibi, bilhassa İngilizlerin desteklediği Mustafa Reşit Paşa'nın hazırladığı Tanzimat Fermanı’ndan sonra, büyük bir sarsıntı geçirmiş ve eski işlevini kaybetmiştir ![]() Akıncılar Osmanlı Devletinin askeri teşkilatında, sınır bölgelerinde, düşman memleketlerine ani baskınlar tertipleyerek yıpratma harekâtında bulunan hafif süvari gruplarına verilen isim ![]() Akıncılar, bazılarının zannettikleri gibi yağma gayesiyle düşman içine giren ve hayatlarını talanla kazanan askeri bir birlik değildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Akıncılar, harp zamanında keşif kolu hizmetini görürlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Akıncı birlikleri, şu şekilde tanzim edilmişlerdi: On akıncıya “onbaşı”, yüz akıncıya “subaşı”, bin akıncıya da “binbaşı” kumanda ederdi ![]() ![]() ![]() Bir harekâtın akın ismini alabilmesi için, o sefere akıncı beyinin katılması gerekirdi; aksi takdirde bu harekâta akın denmezdi ![]() Akıncılar, merkezi bir tarzda idare olunmayıp, serhat boylarında ocaklar halinde teşkilatlanırlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Akıncıların devlet tarafından isimleri, eşkalleri ve içlerinde timara sahip olanların listelerini havi (içeren) defterler tutulurdu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Akıncılara tahsis edilen belirli bir maaş yoktu; elde ettikleri ganimetin 1/5’ini (Pençik resmi olarak) verdikten sonra, kalanla geçimlerini temin ederlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devletindeki akıncıların sayısı kesin olarak ortaya konulmamakla beraber, 15 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı ordusunun öncü kuvveti olan akıncılar, 1595 senesinde, Sadrazam Sinan Paşa'nın Eflak seferindeki mağlubiyetine kadar güçlerini korumuşlardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Akıncı kanununa göre, eğer bir akıncı beyi bir şehir fethederse, buradaki gayrimenkuller padişaha (devlete) ait olur; beylere de bu bölgenin köyleri, timar olarak dağıtılırdı ![]() ![]() Akıncıların kullandıkları silahlar da, süratle hareket etmelerine mani olmayacak şekildeydi ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye. |
![]() |
![]() |
#2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye.A ![]() ![]() ![]() Anadolu Eyaleti Osmanlı Devletinin iki önemli taşra teşkilatından biri ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sultan İkinci Bayezid devrindeki kayıtlara göre, Anadolu eyaletinin aşağıdaki on yedi sancaktan meydana geldiği görülmektedir: Kütahya, Saruhan (Manisa ve yöresi), Hüdavendigar (Bursa ve çevresi), Aydın, Menteşe (Muğla ve çevresi), Bolu, Hamid (Isparta ve çevresi), Ankara Kengırı (Çankırı ve çevresi), Kastamonu, Karahisar-ı sahip (Afyon ve çevresi), Kocaeli (İzmit ve çevresi), Biga, Karesi (Balıkesir ve çevresi), Sultanönü (Eskişehir ve çevresi), Alaiye (Alanya ve çevresi), Teke (Antalya ve çevresi) ![]() Anadolu eyaleti, 16 ![]() ![]() ![]() ![]() İkinci Bayezid Han devrinde yapılan tahrirlere göre, Anadolu eyaletinde 103’ü zaim ve 7 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1609 senesinde on dört sancaklı Anadolu eyaletinde 195 zeamet, 7166 timar olmak üzere toplam 7 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Asâkir-i Mansüre-i Muhammediye Sultan İkinci Mahmud’un, Yeniçeri Ocağı'nı ortadan kaldırmasından sonra, bu teşkilatın yerine tesis edilen ordunun adı ![]() Sultan Mahmud Han, bir anarşi yuvası haline gelen Yeniçeri ocağını, 1826’da Ağa Hüseyin Paşanın da desteğiyle lağvetti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu ordunun teşkilatlanmasına, ilk olarak İstanbul’da, “tertip” adı verilen sekiz alayın kurulmasıyla başlandı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yeni ordunun ilk mevcudu 12 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu sistem, 1828’de değişikliğe uğrayıp, tertip tabiri Alay’a, saf tabiri de Bölük’e çevrildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Asakir-i Mansure ordusunun kuruluşundan iki sene sonra, Rusya ile savaş başlamasına rağmen, ordunun teşkilatlanmasına devam edildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Asesler (Ases Teşkilatı) Osmanlı Devleti'nde, şehirlerde geceleri dolaşan güvenlik kuvveti ![]() Ases teşkilatı, İlhanlılardan Selçuklulara, oradan da Osmanlılara geçti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Asesbaşı idaresindeki asesler, geceleri, asayişi temin etmek için dolaşırlar, yasak yerlerde rastladıkları şüpheli kişileri yakalarlar, kimliklerini soruştururlar, suçlu olanları cezalandırırlardı ![]() ![]() ![]() ![]() Asesbaşı, merasimlerde ve kapıkulu ocaklarının sefere çıkışlarında, beş yüz kadar olan maiyeti ile yolun iki tarafına dizilerek düzeni sağlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Asesbaşı, başına yeşil çuhadan çatal kalafat, arkasına zağra yakalı ve yeşil divan kürkü, bacağına ak çakşır, ayağına da sarı yemeni giyerdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aşiret Mektebi İkinci Abdülhamid Han tarafından 1892’de aşiret çocuklarının eğitimi için İstanbul’da açılan mektep ![]() On sekizinci ve 19 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aşiret mektebine başlangıçta sadece Arap aşiret reislerinin çocukları alınırken, sonraki yıllarda, Doğu Anadolu ve Arnavutluk bölgelerindeki aşiret çocukları da kabul edilmeye başlandı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Âyan Meclisi Osmanlı Devletinde, 23 Aralık 1876’daki Kanun-i Esasi’ye göre, Mebusan Heyeti ile birlikte Meclis-i Umumi’yi meydana getiren heyet ![]() ![]() Hey’et-i Ayanın üye sayısı Hey’et-i Meb’usanın üye sayısının üçte birini geçmezdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İlk Ayan Heyeti, 19 Mart 1877 günü, Sultan Abdülhamid Han tarafından Dolmabahçe’nin büyük salonunda meclisin açılması ile vazifeye başladı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Azaplar (Azap Teşkilatı) Anadolu beyliklerinde, donanma hizmetinde kullanılan asker ![]() ![]() ![]() İlk azab teşkilatını, Aydınoğlu Umur Bey İzmir’de kurdu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yaya azabları, harp vukuunda, ihtiyaca göre 20 veya 30 haneden bir kişi alınmak suretiyle toplanırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Azabların Muharebe esnasında sayıları belirli olmayıp, düşmanın durumuna göre çok veya az olurdu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() On beşinci asrın başlarında azablar, Osmanlı Bahriye teşkilatında da kullanılmaya başlandı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ayrıca, hudut kalelerinde yaya azablarından teşkil olunan bir azab birliği görev yapardı ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye. |
![]() |
![]() |
#3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye.B Bâbıâlî Osmanlı Devletinin son döneminde sadrazamlık makamına ve hükümete verilen ad ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlılarda İstanbul başkent oluncaya kadar devletin bütün işleri padişah saraylarında görülürdü ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sadrazam başkanlığındaki teşkilata önceleri Vezir Kapısı, Bab-ı Asafi ve Paşa Kapısı gibi isimler verilmiş 18 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1830'larda nezaretlerin kurulmasına kadar Babıali'nin çalışma düzeni kendine has bazı özellikler taşımaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nitekim 1830'lardan sonra nezaretlerin kurulmaya başlanmasıyla Babıali yavaş yavaş yeni teşkilat ve çalışma dönemine girmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1847 yılından itibaren yayınlanmaya başlayan devlet salnamelerine göre Babıali heyeti adı altında sadaret Dairesi, Şura-yı Devlet, Dahiliye Nezareti, Hariciye Nezareti yer almaktadır ![]() Babıali'de memurlar sabahları gün doğumunda işe başlar, akşamdan bir saat önce işlerinden ayrılırlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sultan Abdülmecid ve Sultan Abdülaziz Han devirleri Babıali'nin devlet idaresinde tamamen nüfuz sahibi olduğu bir devreyi teşkil eder ![]() ![]() Osmanlı Devletinin yıkılması ile birlikte Babıali'nin bulunduğu bina Büyük MilletMeclisi Hükümetinin İstanbul Mümessilliğine tahsis edilmiş, sonra da bugün olduğu gibi İstanbul Valiliğine verilmiştir ![]() Baltacılar (Zülüflü Baltacılar) Osmanlı devlet teşkilatında, sarayların muhafız kıt’alarına verilen isim ![]() ![]() ![]() Sultan İkinci Murad zamanında kurulan bu teşkilata acemi oğlanların güçlü, kuvvetli ve iri cüsseli olanları alınırdı ![]() ![]() Devşirme usulü devam ettiği müddetçe, acemi ocağından çıkmalar yapılırken, diğer ocaklarla beraber Baltacılar Ocağına da acemi oğlanı verilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() Zülüflü Baltacılar, Topkapı Sarayının orta kapısı dahilindeki koğuşlarında yatarlardı ve "çiniden yukarı yatan" ve "çiniden aşağı yatan"lar olmak üzere iki gruptu ![]() ![]() ![]() Zülüflü Baltacıların diğer vazifeleri arasında bayram ve cüluslerde padişahın tahtını Babüssaade’nin önüne getirmek, arkasında nöbet tutmak, padişahın haremiyle beraber sayfiyeye gidişinde eşyasını taşımak, her sene Sultanahmed Camiinde okunması adet olunan mevlid sırasında orada bulunanlara şerbet, gülsuyu ve buhur dağıtmak, harb esnasında da 30 Zülüflü Baltacının sancak-ı şerif altında Kur’an-ı kerim okuması sayılabilir ![]() ![]() ![]() Zülüflü Baltacıların amirlerine verilen isimler zaman içinde teşkilatta yapılan değişikliklerle farklı şekilde ortaya çıktı ![]() ![]() ![]() Zülüflü Baltacıların sekizi bıçaklı-eski baltacı olup, bunlar kıdemce yüksektiler ve sırma kuşak takarlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Zülüflü Baltacılar Ocağı, Sultan Üçüncü Mustafa Han devrinde kaldırılmışsa da, Sultan Birinci Abdülhamid Han zamanında tekrar ihdas edilmiştir ![]() Eski Saray Baltacıları ise, İstanbul Üniversitesinin bulunduğu arazideki Eski Sarayın Mercan Yokuşu tarafındaki kapısındaydı ![]() ![]() ![]() Baruthane Osmanlı ordusunun ve donanmasının ihtiyacı olan barutun üretildiği yerlere verilen ad ![]() İlk baruthane, Sultan İkinci Bayezid Han devrinde İstanbul'da Atmeydanı'nda kuruldu ![]() ![]() ![]() ![]() Yeniçeriler, ateşli silahlar kullanmaya başlamadan önce, barut, yalnızca Cebeci Ocağı'nın ihtiyacı için kullanılıyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Askerî sahada köklü yenilikler yapmayı tasarlayan Sultan Üçüncü Selim Han, baruthanelerin ıslahını ikinci defa ele aldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Beylerbeyi Osmanlı devlet teşkilatında eyayet idaresinden mesul askeri ve mülki yetkiler taşıyan en yüksek görevli ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() On altıncı yüzyılın ilk yarısında Osmanlı Devletine geniş yeni toprakların ve ülkelerin katılmasına kadar yeni devletin ilk iki yüz yıllık gelişmesinde bu dört beylerbeyliğin önemi çok büyük oldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() On yedinci yüzyılda ise sancakbeyi tayinlerinde beylerbeyilerin (eyalet valilerinin) daha fazla sözü geçmeye ve bazı tayinler bunların tavsiyesiyle yapılmaya başlandı ![]() ![]() ![]() Klasik devirde Osmanlı Devletindeki beylerbeylikler şunlardır: Rumeli, Cezayir, Budin, Temaşvar, Anadolu, Karaman, Eyalet-i Rum, Haleb, Şam, Mısır, Yemen, Habeş, Diyarbakır, Rakka, Bağdat, Basra ve Lahza, Van, Dulkadriye, Erzurum, Kıbrıs, Cezayir-i Garb, Kefe, Tiflis, Kars, Trablus-ı Mağrib, Pelengan, Revan, Şemahi, Bosna, Kanije, Eğri, Özü, Adana, Trabzon ve Çıldır ![]() Bostancı Ocağı Osmanlı sarayları ile saray çevresinin ve iskelelerin asayişinden sorumlu hizmetlilerin bağlı bulunduğu ocak ![]() Bostancılar ocağına, devşirme suretiyle toplanan acemi oğlanları arasından, kabiliyetli olanları seçilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() Bostancılar, zamanla askeri bir sınıf haline gelmişlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bostancı ocağının en büyük amiri, Bostancıbaşı idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bostancıbaşılar, Yalı Köşkünde otururlar, resmi günlerde, padişahın atının üzengisini tutarlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bostancıbaşıdan sonra, bostancılar kethüdası, haseki ağa, hamlacıbaşı, odabaşı, bostancı karakulağı, vezir karakulağı ile dört baltacı, bu ocağın zabitlerindendi ![]() ![]() ![]() ![]() Yeniçeri ocağının lağviyle, Bostancı ocağı da kaldırılmıştır ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye. |
![]() |
![]() |
#4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye.C, Ç Cebeci Ocağı Osmanlı askerî teşkilâtında, silâhların tedariki, muhafazası ve sefer zamanında cepheye götürülmesiyle vazifeli kapıkulu ocağı ![]() ![]() Cebeci Ocağı, Fatih Sultan Mehmed Han zamanında kuruldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cebecilerin en büyük subayına, "Cebecibaşı" adı verilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cebeciler, başlarında iki ucu omuzlarına doğru sarkan ve dört tarafı yeşil çuha olan şebkülah denilen serpuşu giyerler ve merasim esnasında bunun üzerine tüy takarlardı ![]() ![]() Cebehâne, Ayasofya Camii karşısında, son devirde yanmış olan adliye binasının yerinde idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kalelere silah ve cephane gönderilmesi, oradaki cephanenin muhafazası, Cebeci Ocağı tarafından gönderilmiş olan Cebecilere aitti ![]() ![]() ![]() ![]() Savaş zamanında, yeniçerilere ait harp levazımatı, Cebeciler vasıtasıyla katır ve develerle nakledilir ve harp mıntıkasına girildikten sonra, kendilerine dağıtılırdı ![]() ![]() Cebecilerin sayıları, devirlere göre artıp, eksilme göstermiştir ![]() ![]() 1826 yılında, İkinci Mahmud Han, yeniçerilerle birlikte artan itaatsizlikleri dolayısıyla, Cebeci Ocağını da kaldırdı ![]() Daha sonra, modern bir anlayışla Asâkîr-i Mansûre-i Muhammediyye ordusunun tesisiyle birlikte, 1054 neferden meydana gelen yeni bir Cebehâne sınıfı kuruldu ![]() ![]() Cemiyetler On dördüncü yüzyılın ikinci yarısından itibâren güçlenen ve teşkilâtlanmaya devam eden Osmanlı Devleti, devlete karşı güç meydana getirebilecek insan topluluklarını belli gâyeler etrafında toplayarak, çeşitli cemiyetler kurdu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fransız ihtilâlinin sancılarının çekildiği dönemde Avrupa’da birçok cemiyet ortaya çıktı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu arada tarîkat veya esnaf cemiyeti türünde olmayan, değişik adlarda dernekler de kuruldu ![]() ![]() ![]() ![]() 1865’te İstanbul’da Belgrad Ormanlarında gizlice yapılan bir toplantı, Yeni Osmanlılar Cemiyeti'nin ilk kuruluş teşebbüsü sayılabilir ![]() ![]() Önce Eyüp Medresesinde gizlice toplanan ve Fransızca olan tıp terimlerinin Türkçeleştirilmesi (Osmanlılaştırılması) için 1865’te kurulan Cemiyet-i Tıbbiye-i Osmâniye, yarı resmî özellikte olan Cemiyet-i İlmiye-i Osmâniye, Dârüşşafaka kurumunu meydana getiren Cemiyet-i Tedrisiyye-i İslâmiye cemiyetleri izinle kurulmuşlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Resmî vazifeli kurullar, cemiyet adıyla adlandırılabildiği gibi (meselâ Mecelle Cemiyeti), bazen de genel kurul karşılığında cemiyet terimi kullanıldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu siyâsî cemiyetlerden olan, İtalyan Carbonari Teşkilâtını ve masonluk teşkilâtlarını örnek olarak alan İttihat ve Terakki Cemiyeti, Osmanlı ülkesinin çeşitli yerlerinde şûbeler açtı ![]() ![]() ![]() ![]() Kurulan bu cemiyetlerden çoğu siyâsî ve yıkıcı maksatlıydı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gizli ve bölücü maksatlar taşıyan kimseler, 1909 kânununa uygun bir gâyeyi perde edinerek teşkilâtlandılar ![]() ![]() ![]() ![]() Bu dönemde, Donanma-i Osmânî, Muâvenet-i Milliye Cemiyeti gibi devletin ön ayak olması ile bâzı özel yapıda dernekler de kuruldu ![]() ![]() ![]() ![]() 1914’te özel bir cemiyet türü olarak Osmanlı Güç Cemiyetleri kuruldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1919’da Birinci Dünya Savaşı yenilgisi şartları içinde Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti’nin Harbiye Nezâretine ve Donanma-i Osmânî Cemiyetinin Bahriye Nezâretine katılmasına dâir bir hükümet karârı çıkarılarak, Damad Ferit Paşa'nın sadrazamlığı sırasında bu cemiyetler de feshedilip mallarının Hazîne-i Mâliyeye devredilmesi kararlaştırıldı ![]() Bu dönemin sonlarında kurulan önemli bir cemiyet de mason teşkilâtının ön ayak olmasıyla tesis edilen Himâye-i Etfâl Cemiyetidir ![]() ![]() Mütâreke döneminde bölücü ve yabancılara yaranma gâyesiyle kurulan çeşitli cemiyetler yanında, Anadolu’daki Millî Mücâdele hareketine yardımcı olmak gâyesiyle de cemiyetler kuruldu ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan beri çeşitli gâyelerle kurulan ve çeşitli adlarla faaliyet gösteren cemiyetler, daha çok 19 ve 20 ![]() ![]() 19 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İkinci Meşrûtiyetin îlânı, masonluk hareketine yeni bir hız getirdi ![]() ![]() ![]() ![]() Umûmiyetle 19 ![]() ![]() A- Osmanlıcılık gâyesiyle kurulan sosyal ve siyâsî cemiyetler: 1) Meşrûtiyet-i Osmâniye Kulübü: (1908) ![]() ![]() ![]() ![]() B- Türk milliyetçiliğine bağlı olarak kurulan cemiyetler: 1908’den sonra yayılan ve siyâsî hayatta etkili olan Türkçü-Milliyetçi fikirler, faaliyetlerini çeşitli cemiyetler vâsıtasıyla sürdürdüler ![]() 1) Türk Derneği (1908) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() C- Paramiliter cemiyetler: 1) Müdâfâa-i Milliye Cemiyeti (1914) ![]() ![]() ![]() ![]() D- Kültürel cemiyetler: Millî Tâlim ve Terbiye Cemiyeti (1916) ![]() E- Matbûât cemiyetleri: Meşrûtiyet döneminde çeşitli matbûât cemiyetleri de kuruldu: 1) Cemiyet-i Matbûât-i Osmâniye (1908) ![]() ![]() F- Esnaf cemiyetleri: İttihat ve Terakki'nin himâyesi altında 1913 yılından îtibâren esnafın teşkilâtlanmasına yönelik bâzı cemiyetler de kuruldu ![]() ![]() ![]() G- Osmanlı ülkesinde kurulan ayrılıkçı cemiyetler: Osmanlı Devletini parçalamak gâyesiyle daha önce gizli olarak kurulmuş olan cemiyetlerin bir çoğu Tanzimâtın îlânından sonra açığa çıktı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Balkanlarda yaşayan; Arnavut, Yunan, Bulgar, Sırp, Rumen ve diğer kavimler, bağımsız devletler kurmak maksadıyla Osmanlı Devletine karşı harekete geçtiler ![]() ![]() 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İkinci Meşrûtiyetten sonra Yunanlılar ve Rumlar, başka cemiyetler de kurarak gâyelerine ulaşmaya çalıştılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye. |
![]() |
![]() |
#5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye.Cemiyetler devam ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Berlin Antlaşması ile Sırp, Karadağ ve Romenlerin bağımsızlığı tanınmıştı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1878’de kurulan Bulgaristan Prensliği de çeşitli komiteler kurarak, Osmanlı Devleti hâkimiyetinden kurtulmaya çalıştı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1908’den îtibâren Bulgar meşrûtiyet kulüpleri kuruldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sultan İkinci Abdülhamîd Hana karşı çalışan Pâris Jön Türkleri (Ahmed Rızâ Bey grubu), Rumeli’de şûbeler açarak Bulgarların teşkilâtçılığını övüp desteklediler ![]() ![]() ![]() 3 ![]() ![]() ![]() Geniş çaplı ilk isyân, 1910 yılı Nisanında başladı ve Malisörler tarafından bir yıl sonra yeniden alevlendirildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Arnavut cemiyetlerinin içinde en tanınmışı, 1908’de veya daha önce kurulduğu kabul edilen Başkim Cemiyetidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 4 ![]() ![]() ![]() ![]() 5 ![]() ![]() ![]() ![]() 6 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() a) Armenaganlar Komitesi: 1882’de Van’da Mıgırdıç Portakalyan ekibi tarafından kuruldu ![]() ![]() ![]() b) Hınçakyan Komitesi: 1887’de, Fransa’da tahsil yapan üniversiteli gençler tarafından Cenevre’de kuruldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() c) Taşnaksütyun Komitesi: Rusya (Kafkasya) Ermenilerini bir arada ve federasyon hâlinde toplamak için 1890 yılında Tiflis’te kurulan bu komitenin temel gâyesi, Hınçakyan Komitesini ikinci plâna atmaktı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ermeniler bu üç komite hâricinde başka komiteler de kurdular ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 7 ![]() ![]() ![]() Bu cemiyetlerin bâzıları gizli, bâzıları mahallî cemiyetlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Böylece Osmanlı târihinde önemli yer tutan cemiyetler, faydalıları bir tarafa bırakılırsa, Osmanlı Devletinin parçalanmasında ve yıkılmasında büyük rol oynadılar ![]() Cerrahhâne-i Âmire Osmanlı Devletinde, orduda vazîfelendirilmek üzere, cerrah yetiştiren müessese ![]() Sultan İkinci Mahmud Han devrinde, Behced Efendinin hekimbaşılığı zamanında, 1832 yılında açıldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cuma Dîvânı Osmanlı Devletinde, Cuma günleri olmak üzere, sadrazamın başkanlığında kurulan dîvân ![]() ![]() Fatih Kanunnamesi’ne göre, şer’î ve örfî davalara, padişahın mutlak vekili olan sadrazamın huzurunda bakılır ve bu tür davalar, bu dîvânda karara bağlanırdı ![]() Cuma günleri sabah namazından sonra, kazaskerler, “örf” denilen büyük kavuklarını giyerek veziriâzamın sarayına, yani Paşa Kapısına gelirler ve Dîvânhâne'de yerlerini alırlardı ![]() ![]() ![]() ![]() Dîvânda, davanın görülmesi, davacı ile davalının yüzleştirilmesi ve dinlenmesi biçiminde olurdu ![]() ![]() ![]() ![]() Cuma Dîvânı, Topkapı Sarayındaki Kubbealtı’nda, bazen de Arz Odası'nda toplanırdı ![]() ![]() ![]() ![]() Çarşamba Dîvânı Osmanlı Devletinde her çarşamba günü İstanbul’un meselelerini görüşmek üzere sadrâzamın başkanlığında toplanan dîvân ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çarşamba Dîvânı’nda İstanbul halkının değişik konulardaki şikâyetleri yanında, İstanbul’un iâşe, âsâyiş, temizlik, su, ulaşım ve yangın gibi meseleleri görüşülür ve karâra bağlanırdı ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye. |
![]() |
![]() |
#6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye.D Darphane (Darphâne-i Âmire) Darphânenin tarihi eskilere dayanmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devleti'nde ilk para baskısı, Osman Gâzi zamanında yapıldı ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devletinde, 1843 yılına kadar birçok şehirlerde para bastırılırken, darbedilen (basılan) paraların ve meskûkâtın (sikkelerin) darp ve imali, bu tarihten sonra İstanbul Darphânesi'nde yapılmaya başlanmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1789’da, Darphâne tamir edilerek makineleri yenilendi ![]() ![]() ![]() ![]() Dârülaceze Kadın-erkek, yoksul, sakat ve kimsesiz çocukları korumak için, Sultan İkinci Abdülhamid Han devrinde yaptırılarak hizmete sunulan “düşkünler yurdu” ![]() Dârülaceze’nin temeli, 7 Kasım 1892 tarihinde Kâğıthane’de, atış alanı sırtlarında atılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dârülaceze’nin bugünkü idaresi, 23 Temmuz 1908’de, İstanbul Belediyesi'ne bağlandı ![]() ![]() ![]() Dârülbedâyi İstanbul Şehir Tiyatrosunun ilk şekli ve adı ![]() Türk tiyatro tarihinde, tiyatronun kuruluş ve gelişmesinde, Dârülbedâyi topluluğu öncülük etmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() Meşrutiyet devri öncesi yurdumuzda, sahne hayatı ve sanatı, Ermeni ve Rumların paylaştığı faaliyetlerle devam ediyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cemil Topuzlu Bey, Şehremini olarak, İstanbul’da bir belediye konservatuarı kurmak istiyordu ![]() ![]() ![]() ![]() Konservatuar açılış törenleri hazırlıkları sürerken, Birinci Dünya Savaşı koptu ![]() ![]() Savaş sırasında, Dârülbedâyi sanatçıları, Asker Âilelerine Yardım Cemiyeti yararına Hüseyin Suâd’ın adapte ettiği Çürük Temel adlı oyunu sahneleyerek halka sundular ![]() ![]() ![]() 1927 yılında Dârülbedâyi adında bir dergi çıkarıldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bugünün şehir tiyatroları, Dârülbedâyi’nin teşkilât temelleri üzerine kurulmuştur ![]() ![]() Dârüleytâm 1914’te, yetim ve öksüz kalan çocukları korumak amacıyla açılan yurtlar ![]() Birinci Dünya Harbi sırasında bilhassa doğu, güneydoğu ve batıda birçok bölgemiz; Rus, İtalyan, Yunan ve Fransız işgal kuvvetlerinin kıyımına uğradı ![]() ![]() ![]() ![]() 1916’da kabul edilen kanunlarla, Dârüleytâmlara gelir bulunmak istendi ise de, bir netice alınamadı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dârülfünün Türkiye’de, üniversiteye, 1933 senesine kadar verilen isim ![]() ![]() 1845’te toplanan Maarif Komisyonunun kararıyla devlet dairelerine memur yetiştirmek gayesiyle, bir Dârülfünûn açılması çalışmalarına başlanmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() 1865’te, Çemberlitaş semtinde Nuri Paşa Konağına taşınan Dârülfünûn, kısa bir süre sonra çıkan yangında kütüphane ve laboratuarı yanınca, eğitime ara vermek zorunda kaldı ![]() ![]() ![]() ![]() 1896’da Sadrazam Said Paşanın Sultan İkinci Abdülhamid Hana sunduğu bir lâyiha ile Dârülfünûn’un tekrar tesisine başlanmış, fakat Osmanlı-Yunan savaşının çıkmasıyla, iş yine tehir edilmişti ![]() ![]() ![]() ![]() İkinci Meşrutiyet'ten sonra, 21 Eylül 1908’de, Vezneciler’deki Zeyneb Hanım Konağına taşındı ve program yeniden düzenlendi ![]() ![]() ![]() Birinci Dünya Savaşı esnasında, Almanya’dan, edebiyat, fen ve hukuk fakülteleri için davet edilen profesörler ile öğretim kadrosu güçlendirildi ![]() ![]() ![]() ![]() Cumhuriyetin ilanından sonra Dârülfünûn’a, eski Harbiye Nezâreti binası (İstanbul Üniversitesi merkez binası) öğretim için verildi ve ilk rektör İsmail Hakkı Baltacıoğlu oldu ![]() ![]() ![]() Dârülhadîs Hadis ilminin öğretildiği medreselere verilen isim ![]() İlk defa, Selçuklu atabegi Nûreddin tarafından, Şam’da açıldı ![]() ![]() ![]() Anadolu’da ilk Dârülhadîs, İlhanlı vezîri Şemseddin Cüveynî’nin Sivas’ta kurduğu medresedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Diğer medreselere göre daha yüksek seviyeli Dârülhadîslerin, müderrisleri de rütbe olarak daha yüksekti ![]() ![]() ![]() Dârülmuallimât 1870 yılında, Osmanlı Devletinde, ilk ve orta öğretim kız mekteplerine kadın öğretmen yetiştirmek için açılan okul ![]() Osmanlı Devleti'nde, kızlar için ilk iptidâiye (ilkokul) ve rüştiye (ortaokul) mektepleri, 1858 yılında açıldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1910-11 öğretim yılında, Fatih semtinde, Dârülmuallimâtın bir yatılı bölümü açıldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dârülmuallimîn Sultan Abdülmecid döneminde, rüştiyelere (ortaokul) erkek öğretmen yetiştirmek üzere açılan okul (1847) ![]() Daha sonra okulun programında yapılan düzenlemelerle, iptidâîlere (ilkokul) ve idâdîlere (lise) de öğretmen yetiştirilmesine başlandı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dârülmualliminîn idâdî şubesi, 1880 yılında kapatıldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İstanbul Dârülmuallimîn mektebinin âlî kısmı, 1909’da kaldırılarak, öğrencileri Dârülfünûn’a alındı ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye. |
![]() |
![]() |
#7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye.Dârüssaâde Ağası Kızlar ağası olarak da bilinen ve Osmanlı sarayında bütün enderûn ve harem ağalarının en büyüğüne verilen isim ![]() Teşrifâttaki mevkii, kapı ağası ve sonradan rütbesi yükselen silâhdar ağadan yüksekti ![]() ![]() Dârüssaâde ağasının asıl vazîfesi, Topkapı Sarayının harem kısmını idâre etmekti ![]() ![]() Hareme gelen zenciler en aşağı rütbede hizmete başlardı ![]() ![]() Hadım ağalarının en kıdemlisi, muhâfız kapı oğlanlarına kethüdâ tâyin olunur, sonra terfi ederek baş kapı oğlanı olur, daha sonra sultan ve sultanzâdelerin merkezi olan eski saray ağalığına geçer ve oradan da münhal (boş) olduğu takdirde Dârüssaâde ağalığına getirilirdi ![]() Dârüssaâde ağalarının rütbeleri bu müessesenin ihdâsından îtibâren uzun süre ak ağaların altında bulunmuş ise de, pâdişâha devamlı yakın olmaları hasebiyle mânen derece olarak yüksektiler ![]() ![]() Dârüssaâde ağası tâyin olan zâta pâdişâhın huzûrunda samur kürk giydirilir ve tâyinini bildiren bir hatt-ı hümâyûn verilirdi ![]() ![]() ![]() Dârüssaâde ağalarının nüfuzları bilhassa 17 ![]() ![]() ![]() ![]() Haremeyn-i şerîfeyn de denilen Mekke ve Medîne Evkâfının idâresine Dârüssaâde ağaları nezâret ederlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Pâdişah vakıflarının idâresi de ağaların vazîfesi cümlesindendi ![]() ![]() ![]() Haremeyn Evkâfına âit mukâtaaların ihâlesi, ferağ, intikal ve mahlûlât işleri, selâtin (pâdişâh) câmileri hademelerinin azil ve tâyinleri bu dîvânda görüşülür ve karâra bağlanırdı ![]() ![]() ![]() Sarayın Bîrûn kısmı memurlarından olan çadır mehterbaşısı, hazînedârbaşı, bezirgânbaşı, pişkeşçibaşı da Dârüssaâde ağasının emri altındaydı ![]() Dârüşşafaka İstanbul’da öksüz ve yetim çocukların eğitimini sağlamak maksadıyla açılan ilk parasız yatılı okul ![]() 1865 senesinde, Müslüman fakir çocukların öğrenim imkânına kavuşmaları için, “Cemiyet-i Tedrisiyye-i İslâmiyye” adında bir cemiyet kuruldu ![]() ![]() ![]() ![]() Öğrencilerin sayısının hızla artması ve bu mektebin kâfi gelmemesi üzerine, devrin padişahı Abdülaziz Han'ın maddî ve manevî desteği, hayır sever Müslümanların da yardımlarıyla “Cemiyet-i Tedrisiyye-i İslâmiyye”, 1869 senesinde Dârüşşafaka Lisesinin inşasına İstanbul-Fatih semtinde başladı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İki ayrı bina hâlinde yapılan Dârüşşafaka Lisesinde, önce kız ve erkek öğrenciler, ayrı binalarda okurdu ![]() ![]() İsmâil Safa, Ahmed Rasim, Riyâziyeci Salih Zeki, Hüseyin Remzi Bey, buradan mezun olmuşlardır ![]() İlk kurulduğu zamanlar, dersleri cemiyet üyeleri vermekteydi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Defterdar “Defter Tutan” mânâsında Osmanlılarda devletin bütün mâlî işlerine nezâret eden ve günümüzde Mâliye Bakanına karşılık olan memur ![]() Osmanlılarda mâlî teşkîlat ilk defâ Sultan Birinci Murad zamânında kurulmuş ve zaman içinde tekâmül etmiştir ![]() ![]() ![]() Defterdârın şahsî gelir kaynakları şöyleydi: Dirlik olarak has verilirse bu 600 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Başdefterdârın derecesi 15 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yavuz Sultan Selim’in, devleti doğuya ve güneye genişletmesi, buradaki mâlî işleri idâre edecek ve merkezi Halep’te olan “Arap-Acem Defterdârlığının tesisini zarûrî kıldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sultan Üçüncü Mehmed zamânında Tuna havzası haslarına bakmak üzere Şıkk-ı Sâlis Defterdârlığı kurulmuş fakat kısa süre sonra lâğvedilmiştir ![]() ![]() ![]() Nizâm-ı Cedîd’in kurulmasıyla Sultan Üçüncü Selim devrinde Şıkk-ı Sâni Defterdârı, yeni kurulun Nizâm-ı Cedîd Hazînesine memur olmuş ve idâre ettiği İrâd-ı Cedîd Hazînesinden dolayı İrâd-ı Cedîd Defterdârı ismi verilmiştir ![]() Mâlî muâmeleler ve şikâyetler, “Defterdâr Kapısı” denilen Defterdâr Dîvânında halledilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fâtih Kânunnâmesi’ne göre, Başdefterdârlığa sâdece mal veya hazine defterdârı, şehremini ve 300 akçe yevmiyeli kâdılardan tâyin yapılırken, sonraki devirlerde ikinci defterdâr, başmuhasip kalemi reisi, hattâ mâliye ile ilgisi olmayan devlet adamlarından tâyinler yapıldığı görülmüştür ![]() Her üç defterdâr da Dîvân-ı Hümâyûn âzâsıydı ve bütün toplantılara katılırlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Pâdişah veya sadrâzam sefere gittiğinde mâliye ve hazîne defterdârı ile birlikte Başdefterdâr da gider, yerine merkezdeki işleri yürütmek üzere ikinci defterdâr veya münâsip bir başkası vekil olarak kalır ve bu vekile Rikâb-ı Hümâyun Defterdârı adı verilirdi ![]() Defterdârlık 1838’de kaldırılmış ve bu memûriyetin vazîfesini görmek üzere Mâliye Nezâreti tesis edilmiş ilk Mâliye Nâzırı olarak da Nâfiz Paşa tâyin edilmiştir ![]() Derbend Teşkilatı Anadolu ve Rumeli’nin dağlık bölgelerindeki geçit ve yolları korumak ve yolcuların güvenliğini sağlamakla görevli teşkilât ![]() ![]() Kervanları ve yolları korumak için kurulan İlhanlı Tutkavul sisteminden geliştirilen Derbend teşkilâtı, Osmanlı Devleti'nde 14 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Derbendler, yurtluk ve ocaklık şeklinde, timar yoluyla tasarruf olanlar ile muafiyet usulüyle tevcih edilerek, tehlikeli yerlere yerleştirilip halkın muhafazasına memur edilenler olmak üzere, hukuken iki kısma ayrılır ![]() ![]() ![]() Derbendlerde muhafız olarak, Müslüman ve Hıristiyanlar görevlendirilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Derbendler, görevleri yönünden önemli olmalarına rağmen, 17 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müslüman Türk Devletlerinde Dîvân Büyük Selçuklu Devletinde merkezde veya hükümdârların bulundukları yerlerde umûmî devlet işlerini yürüten ve Dîvân-ı Sultân adı verilen büyük bir dîvân vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Selçuklularda ilk dîvân, 1036 senesinde Tuğrul Beyin başkanlığında toplanmaya başladı ![]() ![]() ![]() Selçuklu Devletinde büyük dîvândan başka şu dîvânlar vardı: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 4 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Anadolu Selçuklu Devletinin mühim dâirelerinden biri de Dîvân-ı Tuğra idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Selçuklularda, bu dîvânların dışında, büyük dîvâna dâhil olmayan dîvânlar da vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Anadolu Selçuklularında ise devletin bütün işlerini yürüten büyük dîvândan başka çeşitli dîvânlar vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devletinde ise devlet işlerini yürüten, gerekli kararları alan devlet yetkililerinin toplandığı yüksek kurul anlamına gelen dîvân vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye. |
![]() |
![]() |
#8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye.Dîvân-ı Hümâyun Mühim devlet işlerinin görüşüldüğü ve karara bağlandığı yüksek merci ![]() ![]() ![]() Diğer Türk ve İslâm devletlerinde olduğu gibi, Osmanlılarda da Dîvân-ı hümâyûn adı ile bütün mühim devlet işlerinin görüldüğü ve karara bağlandığı bir merci olmak üzere, büyük dîvân vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dîvân-ı hümâyûn, mutat toplantılarından başka, kapıkulu askerlerine ulûfe dağıtımı için üç ayda bir fevkalâde olarak toplanırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fatih devrine kadar, dîvâna bizzat padişahlar başkanlık ederlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Toplantı, Cumartesi, Pazar, Pazartesi ve Salı günleri yapılırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dîvân toplantılarının, 18 ![]() ![]() ![]() Dîvân-ı hümâyûnun Topkapı Sarayı'nda Kubbealtı denilen binasını, Kanunî Sultan Süleyman zamanında veziriâzam Damad İbrahim Paşa yaptırmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dîvân-ı hümâyûn, 18 ![]() ![]() Dîvân-ı Hümâyûn Üyeleri Veziriâzam (Sadrâzam): Osmanlıların ilk devirlerinde, veziriâzamlar, ilmiye sınıfından gelmişlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kubbe vezirleri: Veziriâzamdan sonra gelen diğer vezirler ikinci vezir, üçüncü vezir, dördüncü vezir vb ![]() ![]() ![]() On yedinci yüzyılın başlarından itibaren defterdar, nişancı ve kaptan paşaların vezirlikleriyle beraber, vezirlerin adedi artmıştır ![]() ![]() Kazasker (Kadıasker): 1480 tarihine kadar bir adetken bu tarihten sonra Rumeli ve Anadolu kazaskerlikleri ismiyle iki olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nişancı veya Tevkıî: Devlet kanunlarını iyi bildiğinden, gerektiğinde bu meseleler hakkında fikri alınırdı ![]() ![]() ![]() ![]() Defterdarlar: Fatih Kanunnâmesi’ne göre defterdar, padişahın malının vekilidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dîvân-ı hümâyûn, sabah erkenden toplanır ve kuşluk zamanına ve bazen de öğleye kadar devam ederdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() On sekizinci yüzyılın son çeyreğinden itibaren, Osmanlı kabinesi şu şekilde teşekkül ettirilmiştir ![]() Sadrâzam ![]() Sadaret Kethüdalığı: 1835 yılında, Umûr-ı Mülkiye Nezareti ve 1837 yılında Dahiliye Nezareti olmuştur ![]() Reisülküttaplık: 1836 yılında, Umur-ı Hâriciye Nezareti olmuştur ![]() Defterdarlık: 1838 yılında, Maliye Nezareti olmuştur ![]() Çavuşbaşılık: 1836 yılında, Deâvî Nezareti ve 1870 yılında Adliye Nezareti olmuştur ![]() Yeniçeri Ağalığı: 1826 yılında Seraskerlik, 1908 yılında Harbiye Nezareti olmuştur ![]() Kapdan-ı Deryâlık: 1878’den sonra, Bahriye Nezareti olmuştur ![]() Daha sonraları kabineye, Şeyhülislâm da dâhil edilmiştir ![]() Dîvân-ı Hümâyûn Kalemleri Dîvân-ı hümâyûnda Reisülküttaplık ile onun maiyeti olan beylikçinin nezaretleri altında, Dîvân-ı hümâyûn kalemleri bulunmaktaydı ![]() Amedî Kalemi: Reisülküttabın hususî kalemi olup, aynı zamanda, bütün dış işleriyle meşgul olur ve sadrazamlıkla sarayın irtibatını sağlardı ![]() ![]() ![]() Beylikçi veya Dîvân Kalemi: Dîvânda müzakere olunup karara bağlanan işlerin, gereken yerlere havalesi ve dîvân sicillerinin tutulmasıyla vazifeliydi ![]() ![]() ![]() Tahvil Kalemi: Bu kaleme, Nişan Kalemi veya Kese Kalemi de denilmektedir ![]() ![]() Rüûs Kalemi: Genellikle küçük berat olarak tarif edilir ![]() ![]() ![]() Teşrifâtçılık Kalemi: Dîvân-ı hümâyûndaki mühim vazifelerden biri de teşrifatçılık idi ![]() ![]() Vakanüvislik Kalemi: Osmanlılarda vakanüvislik ismiyle resmî bir memuriyet ve kalemin kuruluşu, 18 ![]() ![]() ![]() ![]() Mühimme Odası Kalemi: 1797 tarihinde çıkan nizamnâmeyle, dîvân veya beylikçi kalemlerindeki Mühimme Nüvislerin (yazanların), bir yerde çalışmaları için Mühimme Odası veya Mühimme Kalemi kurulmuştur ![]() Dîvân-ı hümâyûn kalemlerinin şeflerine Hâcegân ve bir kalemin en kıdemli memuruna Halîfe denirdi ![]() Dîvân-ı Hümâyûn Defterleri Dîvân-ı hümâyûnda çeşitli işler hakkında tutulmuş pek çok defter bulunmaktadır ![]() ![]() Mühimme Defterleri: Dîvân-ı hümâyûnun muntazaman toplandığı zamanlarda her dîvân toplantısında görüşülen siyasî, içtimaî, malî, idarî ve örfî kararların kayıtlarını ihtiva eden defterlere “mühimme defterleri” denirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mühimme defterleri de birkaç çeşittir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ahkâm defterleri: Bazen bir eyalete ve bazen muhtelif eyaletlere ait olarak tutulmuşlardır ![]() ![]() Tahvil defterleri: Bu defterlerin pek çok çeşitleri vardır ![]() ![]() Rüûs defterleri: Rüûs, genellikle, küçük memuriyet, vazife veya mültezimlere o işin verildiğini gösteren tayin vesikası olarak, küçük berat şeklinde tarif edilmektedir ![]() ![]() ![]() Bu belli başlı defterlerin dışında, pek çok Dîvân-ı hümâyûn defteri de bulunmaktadır ![]() Donanma-yı Hümâyun Osmanlı deniz kuvvetleri ![]() Medeniyet dünyasına eski ve tarihî hayatiyetini veren Akdeniz’e hakimiyet; cihangirlik davasının başlıca unsurlarından biriydi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ancak, 12 ve 13 ![]() ![]() On üçüncü ve on dördüncü asırlarda, Mısır-Suriye Türk Memlûkları, Akdeniz’in doğusunda, ancak mevziî bir kudrette deniz gücüne sahip bulunuyorlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devletinin ilk zamanlarında İzmit, Gemlik taraflarının ve daha sonra Karesi ilinin elde edilmesi, Osmanlıları tabiî olarak denizle alâkadar etti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yavuz Sultan Selim, İslâm dünyasına hakim olunca, Avrupa’nın fethine girişmek maksadıyla, büyük bir gemi inşâ faaliyetine ve tersaneler yapılmasına başladı ve bir donanma kurmaya yöneldi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yavuz Sultan Selim’in bu niyeti, oğlu Kanunî Sultan Süleyman tarafından gerçekleştirildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Barbaros Hayreddin Paşa, Osmanlı Devleti hizmetine girdikten ve bir takım muvaffakiyetlerden sonra, İspanyolların meşhur denizcisi Andrea Doria kumandasında bulunan büyük Haçlı donanmasını, 27 Eylül 1538’de müstesna bir zaferle imha etti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı donanmasının en büyük âmiri, önceleri kapudan (kaptan) paşa ve 16 ![]() ![]() ![]() ![]() Kaptan olan reisleri, diğer reislerden ayırmak için hassa reisi denirdi ![]() ![]() ![]() ![]() Donanmada kalyon kullanılmaya başlanmadan evvel, kürek devrinde, hassa kaptanları, gemi azabları bölükbaşıları olan reislerden tayin edilirlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı harp gemileri, Gelibolu ve İstanbul tersanelerinden başka, Karadeniz, Marmara ve Akdeniz sahillerindeki birçok iskele ve mevkilerde yapılırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlıların kullandıkları gemiler, muâsırı (çağdaşı) olan denizci devletlerinki gibi, kürekli-yelkenli ve yalnız yelkenli olmak üzere iki kısımdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı donanmasında hizmet eden azaplar, leventler, kürekçiler, aylakçılar, kalyoncular, gabyarlar ve sudagabalar gibi muhtelif hizmet efradı (personeli) vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı donanması, 16 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Üçüncü Selim zamanında, 1787-1792 Türk-Rus Harbinden sonra, çekirdekten denizci olan Küçük Hüseyin Paşa, kapdân-ı deryâ olunca, Osmanlı donanmasının modernize edilmesinde önemli adımlar atıldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nitekim, donanmanın bu gücü sayesinde Osmanlı denizcileri, İkinci Meşrutiyet döneminde Türk-İtalyan Savaşında denizaşırı uzak bölgelere, önemli ölçüde silah taşımıştır ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye. |
![]() |
![]() |
#9 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye.Düyun-u Umumiye Osmanlı dış borçlarının ve bunu idâre eden birimin adı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1875 yılında borçları ödeyebilmek için rüsûm-ı sitte idâresi faaliyete konuldu ise de, bu idâre şekli Avrupalı alacaklıları memnun etmedi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Düyûn-ı Umûmiyenin idâre meclisi 7 üyeden müteşekkil olup, bunların üyelik müddeti 5 yıl için idi ![]() ![]() ![]() ![]() 3 Ekim 1880 yılında Muharrem Kararnâmesi İstanbul’daki büyük devletlerin elçilerine tebliğ edildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Düyûn-ı Umûmiye, devletin sonuna kadar devâm etti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye. |
![]() |
![]() |
#10 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye.E Emniyet Teşkilatı Devletin iç güvenliğini temin eden teşkilât ![]() ![]() ![]() ![]() Subaşı: Türk zâbıta târihinde önemli bir rol oynayan ve târih boyunca çeşitli şekil ve sıfatlarda görünmekle berâber dâimâ zâbıta işlerinin başında bulunduğu anlaşılan Subaşı, ilk zâbıta âmiri olarak kabul edilmektedir ![]() Osmanlılar devrinin ilk dönemlerinde Subaşılar, güvenlik işlerine bakmakla beraber, belediye zâbıtası hizmetlerini de yürütmüşlerdir ![]() Osmanlı Devletinin kuruluşunda her kasabada birer Kâdı ve Subaşı bulunurdu ![]() ![]() ![]() Sancakların başındaki Sancak Beyleri ile eyâletlerdeki Beylerbeyleri, emirleri altındaki askerlerle bölgelerinin güvenliğini sağlıyorlardı ![]() Yeniçeri döneminde zâbıta:Yeniçerilerin kuruluşundan sonra âsayîş bunlar tarafından sağlandı ve Yeniçeri Ağaları kumandanlık yaptı ![]() ![]() İstanbul’un fethinden sonra bu şehir 5 büyük zâbıta bölgesine ayrıldı ![]() 1)Yeniçeri Ağasına ayrılan bölge, 2) Cebecibaşına ayrılan bölge, 3) Kaptanpaşaya ayrılan bölge, 4) Topçubaşına ayrılan bölge, 5) Bostancıbaşına ayrılan bölge, olarak bilinmektedir ![]() Bu zâbıta bölgeleri dışında, yalnız kendi kesimlerinin güvenliğini sağlayan ve Usta denilen memurlar da vardı ![]() Birçok semtlerde o bölgenin en büyük zâbıta âmirinin emrinde kolluklar yâni bugünkü tâbirle karakollar bulunurdu ![]() ![]() Kale kapısına muhâfızlık eden kollukçulara da Yasakçı denilirdi ![]() Zâbıta Makamları Sadrâzam: Devletin iç ve dış güvenliğini sağlayan en yüksek makam ![]() ![]() ![]() Yeniçeri Ağası:İstanbul’un güvenlik işleri ile de alâkası olduğundan, devriye gezerken yolsuz ve kânuna aykırı davranışlarda bulunanları yakaladığı zaman bunları yanındaki falakacılara dövdürür veya hapsettirirdi ![]() Falakacı: Yeniçeri Ağasının emri altındaki Acemi Oğlanlar falakayı taşır ve bunlara da falakacı denirdi ![]() Cebecibaşı ve Cebeciler:İstanbul’un Ayasofya, Hocapaşa, Ahırkapı taraflarının korunması ve güvenliğinin sağlanması bunlara âitti ![]() Kaptanpaşa:İstanbul’un Kasımpaşa ile Galata semtinin güvenlik işlerinden Kaptanpaşa mesul idi ![]() ![]() Bu çavuşların emri altında Kalyoncu denilen zâbıta görevlileri vardı ![]() Topçubaşı ve Topçular:Tophâne semti ile Beyoğlu taraflarının korunması, dirlik ve düzenliğinin sağlanması Topçubaşılarına verilmişti ![]() Bostancıbaşı ve Bostancılar: İstanbul’un Üsküdar, Eyüp, Kâğıthane, Boğaziçi’nin iki tarafı, Kadıköy, Adalar ve Ayastefanos (Yeşilköy) taraflarının zâbıta işleri Bostancıbaşılara verilmişti ![]() ![]() Kâdı: Sadrâzam ve Yeniçeri Ağasından sonra, mülkî, adlî ve beledî işlere ve bu arada zâbıta görevlerine de karışan büyük bir âmirdi ![]() ![]() ![]() İstanbul şehri, İstanbul-Galata-Üsküdâr-Eyüp olmak üzere dört kâdılığa ayrılmıştı ![]() Böcekbaşı: Fâilleri ortaya çıkarılamayan suçları tâkib etme, suçluları yakalama ve diğer gizli zâbıta işleri ile vazifeli âmire Böcekbaşı denirdi ![]() ![]() ![]() Ustalıkla kıyâfet değiştiren bu memurlar kanûn ve nizâmlara aykırı davranışları tesbit ederler, yerinde ve zamanında müdâhale ile birçok yolsuzlukların önünü alırlardı ![]() ![]() ![]() Yeniçeri Ocağının 1826 târihinde ortadan kaldırılmasından sonra, bunun yerine İstanbul’da Asâkir-i Muntazama-i Hâssa adıyla zâbıta hizmetlerini yürütmek üzere yeni bir teşkilât kuruldu ![]() Böylece Yeniçeriler ve Yeniçeri Ağasının yerine Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye ve Serasker’in zâbıta hizmetlerini yüklenme dönemi başlamaktadır ![]() Bu dönemde İstanbul zâbıta hizmetleri İhtisap Nezâreti tarafından yürütülmüştür ![]() ![]() 1834 târihinde, Anadolu ve Rumeli’nin bâzı eyâletlerinde Asâkir-i Redife adı ile bir askerî teşkilât kuruldu ![]() ![]() Seraskere, eskiden, Yeniçeri Ağasına bırakılan yetkiler verildi ![]() ![]() Yukarıda belirtildiği gibi; Yeniçeriliğin kaldırılmasından sonra da, eyâletlerde ve İstanbul’da zâbıta hizmetleri ayrı ayrı başlara bağlı olarak yürütülmekteydi ![]() Teşkilât ve yürütme alanındaki bu farklılığı ortadan kaldırmak maksadıyla ilk defâ, 1845 târihinde, İstanbul’da polis teşkilâtının kurulduğu görülmektedir ![]() Yayınlanan ilk Polis Nizâmnâmesi 10 Nisan 1845 târihini taşımakta ve polis adı verilen yeni zâbıta teşkilâtının vazifeleri bu nizâmnâmede gösterilmektedir ![]() Polis Nizâmnâmesinin yayımını ve polis adı verilen zâbıta teşkilâtının kuruluşunu izleyerek, zâbıta hizmetlerindeki karışık yönetimi önleme ve birleştirme amacı ile bir yıl sonra da 1846 yılında ilk defa Zaptiye Müşirliği kuruldu ![]() Zaptiye Müşirliği yalnız zâbıta işleriyle uğraşmak üzere kurulmuş yeni bir teşkilât özelliği taşımaktadır ![]() 1879 târihinde kurulan Zaptiye Nezâreti 1909 yılına kadar bugünkü Emniyet Genel Müdürlüğü görev ve yetkilerini yapıyor ve kullanıyordu ![]() ![]() Başkent: İstanbul, Üsküdar, Beyoğlu, Polis Müdürlükleri ve Beşiktaş Polis Memurluğu adları ile dört Polis Dâiresine ve her polis dâiresi de merkezlere ayrılmıştı ![]() 1886 yılından sonra, İstanbul Polis Müdürlüğü dışındaki diğer müdürlüklerin Mutasarrıflık adını aldığı, Polis Müdürüne Matasarrıf denildiği görülmekte ve 1898 yılında da İstanbul’da Sivil Polis Teşkilâtı kurulmuş bulunmaktadır ![]() Bu dönemde ve başlangıçta 15 ilde Polis Teşkilâtı kurulmuş ve her il dâiresinin başına bir Serkomiser getirilmişti ![]() İkinci Meşrûtiyetin ilânından sonra 1909 yılının başında Zaptiye Nezâreti kaldırılmış, onun yerine polis işlerinin yürütülmesiyle vazifelendirilen, Emniyet-i Umûmiye Müdüriyeti, 22 Temmuz 1909 târihli İstanbul Vilâyeti ve Emniyet Umûmiye Vilâyeti ve Emniyet ûmûmiye Müdüriyeti Teşkilâtına dâir kânunla kurulmuştu ![]() Bu durumda bütün memleket polisini yönetimi altında bulunduran Emniyet-i Umûmiye Müdüriyeti, Zaptiye Nezâretinin yerini almış oldu ![]() Zâbıta hizmetinde geçirilen tecrübeler gözönünde bulundurularak yeni bir Polis Teşkilâtı ve Vazife Nizamnâmesi meydana getirildi ![]() ![]() Encümen-i Dâniş On dokuzuncu asrın ortalarında resmen kurulmuş olan ilk Türk Akademisi ![]() ![]() 21 Temmuz 1846’da toplanan Meclis-i Maârifi Umûmiyede ilmî müesseseler arasında bir de Encümen-i Dâniş’in kurulmasına karar verildi ![]() ![]() ![]() Maârif târihimiz açısından bir vesika mâhiyetinde olan bu beyannâmede, Encümen-i Dâniş’in kuruluşundaki ilmî maksat çok daha açık bir şekilde îzâh edildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Açılış töreninden sonra, dâhilî ve hâricî âzâlara, birer rüûs (diploma) verildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hâricî 30 tâne âzâ bulunuyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Encümen-i Dâniş’te yalnız öğretim kitapları hazırlanırken daha sonra Dârülfünun’da okutulacak kitaplar da hazırlanmaya başladı ![]() ![]() ![]() ![]() Encümen-i Dâniş’in hangi târihte ve neden lağvedildiği hakkında kesin bir mâlûmat yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() Enderun (Enderün-u Hümâyun) Osmanlı sarayında, devlet işlerini görecek olanların sistemli tarzda mükemmel bir tahsile tâbi tutuldukları ve terbiyenin öğretildiği müessese ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu saraylarda eğitim gören içoğlanlarından başarılı olanları, belli aralıklarla çıkma denilen usûl ile ihtiyaca göre Enderûn Mektebine alınır, diğerleri ise Kapıkulu Süvârî Bölüklerine gönderilirdi ![]() Topkapı Sarayı Enderûn Mektebinde, hem devlet adamı veya sanatkâr olmak üzere tahsil ve terbiye gören, hem de çeşitli hizmetlerde bulunan içoğlanları (gılâmân-ı enderûn) altı odaya ayrılmışlardı ![]() ![]() Topkapı Sarayı içoğlanları dolamalı ve kaftanlı olarak iki sınıf idiler ![]() ![]() Enderûn mektebinde ilk müfredât programı; Kurân-ı kerîm, ilm-i hâl, tecvit gibi sâdece dînî bilgileri öğreten derslerden ibâretti ![]() ![]() Enderûn mekteplerine alınan içoğlanları öncelikle buradaki hazırlık sınıfları olan küçük ve büyük oda gılmanları arasına katılırlardı ![]() ![]() ![]() ![]() Enderûn Mektebinde asıl eğitimin başladığı bu odada tetimme medreselerine denk bir eğitim gören içoğlanları, dersleri dışında Farsça okumak ve en az bir zanâat, sanat veya fenle (zekâ tesbiti sonunda belirlenen istidâtlarına göre) ilgilenmek zorundaydı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Has Odadakiler Enderûn Mektebinin elit (en yüksek) kısmı idiler ![]() ![]() ![]() ![]() Has odalılar eski ve acemiliklerine göre dış hizmete çıkarılırlardı ![]() ![]() ![]() Enderûn’a âit bütün odaların ve koğuşların harfi harfine tatbik edilen nizâmnâmeleri vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Diğer taraftan Enderûn-ı Hümâyûn devletin günlük hayâtının en canlı alanı idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Saray teşkilâtının kurulduğu ilk zamanlarda enderûn ricâlinin en büyüğü Kapıağası idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Enderûn ağalarının ikincisi Hasodabaşı idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Enderûn ağalarının üçüncüsü aynı zamanda hazîne-i hümâyûn görevlilerinin reîsi olan Hazînedârbaşı idi ![]() Kilercibaşı Enderûn ağalarının dördüncüsüydü ![]() ![]() Beşincisi Sarayağası idi ![]() ![]() ![]() Enderûnda çok sıkı bir intizam vardı ![]() ![]() ![]() Enderûn halkı gün doğmadan önce kalkar, abdest alıp topluca sabah namazını kılardı ![]() ![]() Enderûnda; kuşlukta, ikindide ve yatsıdan sonra olmak üzere günde üç defâ yemek verilirdi ![]() ![]() Enderûnluların elbiseleri hünkâr tarafından tedârik edilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bilhassa ilk kuruluş ve devletin yükselme devrelerinde hakîkî bir mektep vazîfesi gören Enderûn’dan, altmış sadrâzam, üç şeyhülislâm, yirmi beş kaptan paşa yetişti ![]() ![]() ![]() Osmanlı orduları Viyana’ya kadar gelince, Avrupa devletleri çok korku ve telâşa kapıldılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() “Osmanlılar, aldıkları esirlere hiç kötülük yapmıyor, kardeş gibi davranıyorlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Devşirme usûlünün kalkmasından sonra, Enderûn’a köleler alınmaya başlandı ![]() ![]() ![]() İkinci Mahmud, Yeniçerilerin kaldırılmasıyla başlanan ıslâhât sırasında, Enderun’da da hayli değişiklik yaptı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Eyalet Osmanlı merkez teşkilâtının dışında, taşrada bulunan ve beylerbeyi tarafından yönetilen en büyük idârî bölge ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı hâkimiyeti altında bulunan topraklardan büyük bir kısmı doğrudan doğruya pâdişahın otoritesi altındaydı ![]() ![]() ![]() ![]() Bunun yanında Osmanlılar Anadolu ve Rumeli eyâletlerinden daha bağımsız; Mısır, Bağdat, Yemen, Basra, Lahsa, Habeş ve Garb Ocakları denilen Cezâyir, Tunus, Trablusgarb gibi eyâletlerin şekillendiği toprakları idârî çatıları altında toplanmaktaydılar ![]() ![]() ![]() ![]() Bunlara benzer olarak Doğu Anadolu’nun bâzı bölgelerinde, idâresi kabîle beylerine âit ırsî sancaklar vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Eyâleti idâre eden beylerbeyi, pâdişâhın otoritesini temsil eden en yüksek yöneticiydi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sultan Birinci Murâd (1360-1389) devrinde, Balkanlardaki fütûhâtın devâmı ve elde edilen toprakların idârî kontrolü için, Lala Şâhin Paşa Rumeli beylerbeyi tâyin edildi (1362) ![]() ![]() Sultan Yıldırım Bâyezîd, Kâdı Burhâneddîn’e âit memleketleri eline geçirince, Rûmiye-i sugrâ (Amasya, Tokat, Sivas) vilâyetini üçüncü bir beylerbeylik olarak ihdas etti ![]() ![]() 1468 yılında fethedilen Karaman, bir beylerbeylik hâline getirildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() On altıncı yüzyılın ikinci yarısına kadar kapıkulu ocakları ile (yeniçeriler ve diğerleri) birlikte devletin ordusunun en önemli kısmını eyâlet askerleri teşkil etmekteydi ![]() 1528 târihli arşiv belgelerine göre, 27 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kânûnî Sultan Süleymân devrinde, Pargalı İbrâhim Paşanın sadrâzamlığı zamânında Osmanlı Devletinin her tarafındaki idârî bölgelerini yâni eyâlet ve livâ (sancak)larını, bunların idârecilerini ve ne kadar hasları olduğunu gösteren listeler bugün Topkapı Sarayı Müzesi Arşivinde muhâfaza edilmektedir ![]() ![]() On altıncı yüzyıla âit tapu-tahrir defterlerinde de; sancak, kazâ, nâhiye, köy derecesine kadar eyâlet teşkilâtına âit gâyet kıymetli bilgiler verilmektedir ![]() Asya, Avrupa ve Afrika’daki eyâlet ve başşehirleri şunlardır: Anadolu (Ankara ve Kütahya), Rumeli (Edirne sonra Sofya ve Manastır), Rum (Amasya ve Sivas), Bosna (Saraybosna), Karaman (Konya), Dulkadir (Maraş), Şam (Dımaşk), Mısır (Kâhire), Trablusşam (Tripoli), Yemen (Zabîd, San’a), Cezâir-i Bahr-i Sefîd (Gelibolu), Cezâir-Garb (Cezâyir), Lahsâ (Katîf), Trablus-Garb (Tripoli-Libya), Habeş (Suakin ve Cidde), Kıbrıs (Lefkoşe), Trabzon, Kefe, Halep, Kars, Bağdat, Van, Tunus, Basra, Budin, Tameşvar, Çıldır, Erzurum, Şehrezur, Diyarbekir, Musul ![]() Osmanlı Devletinin eyâletlerinin idâresindeki yürütme ve yargılama gücünü ayırması bugünkü hür devletlerin tatbik ettiği kuvvetlerin ayrılığı prensibinin aynısıdır ![]() Osmanlılar eyâlet sistemini bünyesinde yüzyıllarca uygulayıp, geliştirmiş, böylece devrinin en iyi idâre sistemine sâhip olmuştur ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye. |
![]() |
![]() |
#11 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye.F, G Fener Rum Patrikhanesi Ortodoks kilisesinin başpiskoposluğu ![]() ![]() Birinci Constantinus’un (306-337) Roma İmparatorluğunun başkentini Roma’dan Bizans’a taşıması ve şehre Konstantinopolis (İstanbul) adını vermesiyle buradaki kilise başpiskoposluk mevkiine yükseldi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fâtih Sultan Mehmed, İstanbul’u aldıktan ve Ayasofya’yı da câmiye çevirdikten sonra Ortodokslara dînî hayatta serbest olduklarını, bir patrik seçerek patrikhânenin faaliyete geçirilmesini bir fermanla bildirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Patrik makamı, 1453-56 yılları arasında bugünkü Fâtih Câmiinin bulunduğu yerdeki Havâriyyûn Kilisesinde, 1456-1587’de ise Manastır kilisesinde kaldı ![]() ![]() On yedinci yüzyıldan itibaren bâzı patriklerin siyâsetle uğraştıkları ve merkezî otoriteyi sarsıcı hareketlerde bulunmaları üzerine patrikhânenin haklarına kısıtlama getirildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1829’da Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra patrikhane her geçen gün Yunan hükümeti ile işbirliğini arttırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kurtuluş Savaşının kazanılmasından sonra Patrik Doroteos ile patrikhânenin önde gelen din adamları Yunanistan’a kaçtılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1987’de patrikhâneye bağlı dört metropolitlik (Kadıköy, Adalar, Terkos, Bozcaada ve Gökçeada), 61 Rum Ortodoks kilisesi, 11 Rum manastırı faaliyet hâlindeydi ![]() Garb Ocakları Osmanlı Devletinin Kuzey Afrika’daki üç eyâleti; Tunus, Cezâyir ve Trablusgarb’a verilen ortak ad ![]() ![]() On altıncı yüzyılda Kuzey Afrika kıyılarında, batıdan Portekizlilerle İspanyolların, doğuda da Osmanlıların katıldıkları büyük bir nüfuz mücâdelesi vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devletine katılan diğer yerlerde olduğu gibi, bu üç Afrika ülkesinde de başlangıçta klâsik eyâlet teşkilâtı kurularak, sâlyâneli birer beylerbeylik hâlinde doğrudan doğruya merkeze bağlanmışlardı ![]() ![]() Cezayir Ocağı Barbaros Hayreddîn Paşanın Osmanlı Devleti hizmetine girmesiyle idâresinde bulunan Cezayir, beylerbeylik olarak kendisine verilmişti ![]() ![]() ![]() ![]() Bu kuvvetler Cezayir’de Kasriyye denilen yedi kışlada bulunurlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İlk dayılar denizciler tarafından seçildiği hâlde, bir süre sonra yeniden kuvvet kazanan ocaklılar, seçimi kendileri yapmaya başladılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nitekim 18 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tunus Ocağı Tunus 1534’te Barbaros Hayreddîn Paşa tarafından Benî Hafs Hânedânının elinden alınarak Osmanlı ülkesine katıldı ![]() ![]() İnebahtı bozgununu müteâkib Tunus, Haçlı donanması komutanı Prens Donjuvan tarafından 1573’te işgâl edildi ![]() ![]() ![]() Tunus’ta beylerbeylik dönemi 1594’te yeniçerilerin ayaklanarak kendi bölükbaşılarından birini üç yıl için dayı seçmeleri sonucu son buldu ![]() ![]() On yedinci asırda Tunus’un idâresi görünüşte beylerbeyi emrinde ise de, Emîr-ül-Evtan denilen Vatan Sancakbeyinin, yâni üç kişinin elindeydi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Trablusgarb Ocağı Rodos 1522’de Osmanlılar tarafından fethedilince, kalede bulunan Sen Jan şövalyeleri buradan çıkarak Trablusgarb’a yerleşmişler ve burasını kendilerine üs yapmışlardı ![]() ![]() Trablusgarb fethedildikten sonra, eyâlet olarak, Turgut Reis (Paşa) idâresine verildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Garb Ocaklarının, 1580 yılına kadar bir mal defterdârı bulunuyordu ![]() ![]() ![]() Garb Ocaklarının her birinin donanma kuvveti mevcuttu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Garb Ocakları donanmaları Osmanlıların bütün Akdeniz muhârebelerinde Osmanlı donanmasıyla birlikte bulunmuşlardır ![]() ![]() Garb Ocakları iki-üç senede bir pâdişâha hediyeler takdim ederler, buna mukâbil tersâneden gemi levâzımı, top, barut ve hattâ gemi tedârik ederlerdi ![]() ![]() On yedinci yüzyıldan îtibâren yöneticilerinin çoğu ecnebî devletlerle antlaşmalar yapar ve mektuplaşırlardı ![]() Gelibolu Acemi Ocağı Gelibolu’da kurulan ilk acemi ocağına verilen ad ![]() ![]() İlk acemiler, harpte esir edilen kuvvetli ve dinç gençlerden teşekkül ederdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İstanbul’un fethinden sonra geniş şekilde bir Acemi Ocağının buraya da kurulması üzerine Gelibolu’daki acemilerin başına “Gelibolu Ağası” denilen bir baş ağa tâyin edildi ve emrine sekiz adet acemi bölüklerine kumandan olmak üzere, çorbacı, yâni bölük kumandanı verildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gelibolu Ağasının yevmiyesi sonraları arttırılarak yirmi beş akçeye yükseldi ![]() ![]() ![]() Yeniçeri ocağına girmek veya bir hizmete verilmek zamânı gelen Gelibolu acemilerinin, ağalarının teklif ve arz etmesiyle kayıt muâmelesi yapılırdı ![]() ![]() ![]() ![]() Gelibolu Acemi Ocağı acemileri devamlı olarak Rumeli ile Anadolu arasında işleyip, hükûmete âit her türlü nakliyat yapan gemilerde hizmet ederlerdi ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye. |
![]() |
![]() |
#12 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye.H Hamidiye Alayları Sultan İkinci Abdülhamîd Han tarafından Doğu Anadolu ile Filistin ve diğer bölgelerin sosyal, siyâsî ve iktisâdî hayâtını düzenlemek için kurulan teşkilât ![]() Pâdişâh İkinci Abdülhamîd Han; Şark meselesi adı altında, Avrupalı devletler tarafından istenilen reformların, Hıristiyan tebea için önce muhtâriyet sonra istiklâl; Osmanlı Devleti için de zayıflama ve parçalanma anlamına geldiğini, yaşanan târihî tecrübeler vâsıtasıyla gâyet iyi biliyordu ![]() ![]() 1 ![]() ![]() 2 ![]() ![]() 3 ![]() ![]() 4 ![]() ![]() 5 ![]() ![]() 6 ![]() ![]() 7 ![]() ![]() 8 ![]() ![]() 9 ![]() ![]() Sultan Abdülhamîd, bilhassa bu son madde ile doğuda kurulacak askerî alayların çeşitli faydaları olacağını ümid etmekteydi ![]() ![]() ![]() ![]() Bu sırada Doğu Anadolu aşîretleri 1877-78 Osmanlı-Rus savaşının ortaya çıkardığı otorite boşluğu sebebiyle birbirleriyle mücâdeleye girişmişlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() Tehlikeyi sezen İkinci Abdülhamîd Han, hiçbir devlet nizâmı tanımayan aşîretleri medenîleştirmek, disiplin altına alarak eğitmek ve aralarındaki kavgalara son vererek bu yöndeki aksiyonu devlet menfaatine kullanmak üzere Hamîdiye alaylarının kurulmasını emretti (1890) ![]() Dördüncü ordu kumandanı Müşir Zeki Paşanın da desteklediği bu projeye, paşaların büyük bir kısmı karşı çıktı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1891’de ilk olarak çıkarılan elli üç maddelik nizamnâmede Hamîdiye Süvârî Alaylarının nasıl kurulacağı ve özelliklerinin nasıl olacağı açıklanmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Belirtilen esaslarda kurulan Hamîdiye Alaylarına katılmak için her aşîret severek mürâcât ettiğinden, hepsini alma imkânı olmuyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Söz konusu nizâmnâmenin hazırlanıp kabul edilmesiyle, Müşir Zeki Paşanın nezâretinde Hamîdiye Alayları kuruldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Askerî yönden stratejik önemi hâiz yerlerde teşkil edilen Hamîdiye Alaylarının her birine, bir tarafında Kur’ân-ı kerîmden bir âyet, diğer tarafında ise pâdişâh armasıyla işlenmiş kırmızı atlastan sancaklarla, beyaz ipek kumaşa yaldızla yazılmış fermanlar verildi ![]() ![]() Hamîdiye Alaylarıyla ilgili ilk nizâmnâmenin dört yıllık uygulamasından sonra elde edilen tecrübeler ışığında, 1896 yılı başlarında yeni nizâmnâme hazırlanarak yürürlüğe girdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hamîdiye Alaylarının kurulmasıyla Sultan İkinci Abdülhamîd Hanın aşîret reisleri ve din adamlarıyla olan sıkı münâsebetleri netîcesinde, merkezî otorite kuvvetlenerek çarlık Rusyasının Türkiye üzerindeki emelleri, İngilizler ve Fransızların, Ermenileri kışkırtma yoluyla çıkarmak istedikleri olayların yanında, kan dâvâsı ve aşîret kavgalarının önüne geçildi ![]() ![]() ![]() O günkü şartlarda Doğu Anadolu’nun ve diğer bölgelerin sosyal ve iktisâdî meselelerinin hâllinde çok büyük rolü olan Hamîdiye Alayları, siyâsî bakımdan emperyalist devletlerin ve azınlıkların hedefi hâline geldi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1913 yılında, alaylar yeni bir teşkilâtlanma içerisine sokularak ihtiyat süvârî alayları adı altında, iki fırka hâlinde, merkezi Erzurum olan dokuzuncu kolorduya bağlandılar ![]() ![]() ![]() Harem Osmanlı sarayında, pâdişâhın annesinin nezâretinde, sarayın hanım, çocuk ve hizmetçilerinin kaldığı bölüm ![]() Bütün Müslüman devlet başkanlarının evlerinde bulunan harem, Resûlullah efendimiz ve Hulefâ-i Râşidîn devirlerinden sonra Emevîler, Abbâsîler, Selçuklular ile diğer İslâm devletleri ve nihâyet Osmanlı saraylarında daha teferruâtlı ve teşkîlatlı bir hâle geldi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Saraylarda pâdişâhın yakınlarının bulunduğu ve günlük hayatlarını geçirdiği kısım olan harem, gâyet îtinâlı bir şekilde inşâ, tezyin ve tefriş edilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Topkapı Sarayında Harem-i Hümâyûnun girişkapısı, etrâfı dolaplarla çevrili olan dolaplı kubbeye açılır, buradan fıskiyeli avlu veya fıskiyeli şadırvan denen dikdörtgen avluya çıkılırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şehzâdeler mektebinde pâdişâhın çocukları, yeğenleri ve amca oğulları eğitim görürlerdi ![]() ![]() Şehzâdeler mektebi geçildikten sonra ileride sağda bulunan kuşhâne kapısından girilince, harem ağalarının nöbet tuttukları yere gelinirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Harem-i hümâyûnda pâdişâh, pâdişâh zevceleri, çocukları, hânedân üyelerinden bâzı akrabâları yanında yüzlerce görevli yaşamaktaydı ![]() Osmanlı hareminin en yüksek makâmı vâlide sultanlıktı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Haremde vâlide sultandan sonra söz sâhibi kadın efendiydi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Başlangıcından îtibâren pâdişâhların evlilikleri husûsiyet arz eder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bununla berâber 16 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunlardan başka pâdişâhlar, tanınmış ve asîl bir âilenin kızıyla evlenme imkânları olduğu hâlde, bâzı mahzurlarından dolayı bu evliliği tercih etmemişlerdir ![]() ![]() ![]() Pâdişâhların haremdeki diğer âile ferdleri şunlardır: Sultanlar: Osmanlıların ilk devirlerinde, pâdişâh kızlarına Selçuklularda olduğu gibi, “hâtun” deniliyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sultanlar doğar doğmaz kendisine bir dâire ayrılır, emrine dadı, sütnine, kalfa ve câriyeler verilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şehzâdeler: Osmanlı hânedânının erkek çocuklarına şehzâde denirdi ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye. |
![]() |
![]() |
#13 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye.Hasoda Osmanlı Devleti saray teşkilâtında, Enderûndaki altı koğuşun en îtibârlı ve en ehemmiyetli kısmı ![]() Fâtih Sultan Mehmed Han (1451-1481) tarafından kurulan Hasoda, Yavuz Sultan Selim Han (1512-1520) veSultan Dördüncü Murâd (1625-1640) devirlerinde bir takım değişikliklere uğramıştır ![]() Hasodanın kuruluşunda hizmetli mevcudu otuz iki kişi idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hasodanın asıl vazîfeleri, Hırka-i Şerîf Dâiresinin temizliğini yapmak, oradaki Kur’ân-ı kerîm ve diğer kitapların tozlarını almak, muayyen ve mübârek gecelerde öd ağacı yakmak, gülsuyu serpmek, buradaki mâdenî eşyâları parlatmak gibi işlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() Yukarıda yazılan ağalardan başka, hasodada peşkir gulâmı, ibrik gulâmı gibi ağalar ve odanın inzibâtını temin eden köşebaşılar vardı ![]() ![]() Hasodalılara, her sene biri rebîülevvel ayında, diğeri bayramda olmak üzere iki defâ bahşiş verilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() Hasoda içoğlanlarının yevmiyeleri de yirmi akçe idi ![]() ![]() Hasodalılardan çıkma yapıldığında eskiler müteferrikalıkla, acemiler de çâşnigîrlikle tâyinleri yapılırdı ![]() ![]() Hasoda ve diğer enderûn odalarının nizamnâmeleri vardı ve bu harfiyen tatbik edilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hasoda ve diğer enderûn odalarında mükemmel bir tahsil ve terbiye verilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() Hasoda, hazîne, kiler ve seferli odalarının hizmetleri 1833 yılında lağv edildikten sonra yeni bir enderûn teşkilâtına yer verildi ![]() Hazîne-i Evrak (Osmanlı Arşivi) Osmanlı devlet arşivi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Başta pâdişâh olmak üzere, Enderün-ı Hümâyünda tam bir disiplin ve âhenkli bir terbiye sistemiyle yetiştirilen üst kademe Osmanlı devlet adamları, tam bir tertip ve düzenle yazdıkları evrâkları usülüne uygun bir şekilde saklamaya îtinâ gösterirlerdi ![]() Bugünün Bakanlar Kurulu demek olan Dîvân-ı Hümâyünda alınan kararların yazıldığı mühimme defterleri, gizli yazılan hüküm ve fermânların yazıldığı mektüm mühimme defterleri, ordu mühimmesi ve rikâb mühimmesi, ahkâm defterleri, kayüd-i ahkâm-ı mîrî defterleri, tahvîl ve rüüs defterleri, düvel-i ecnebiye defterleri, icmâl ve mufassal tahrîr defterleri ile rüznâmçe gibi defterlerde, her türlü kaydı tutup, devletin ve halkın hak ve hukükunun zâyi olmaması için de bu defter ve evrâkları sıkı bir muhâfaza ve disiplinli bir kullanma nizâmı ile arşiv ve mahzenlerde sakladılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dîvân-ı Hümâyünda ve BâbıâlîâÂ?Â?deki evrak ve vesîkaların çoğu parça kâğıtlar, bir kısmı da cildli defterler hâlindeydi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Pâdişâhların hatt-ı hümâyünları görüldükten sonra reîs-ül-küttâba teslim edilir, o da her ay bunları birer torbaya koyup mühürledikten sonra husüsî bir sandıkta muhâfaza ederdi ![]() ![]() ![]() Evrâkların muhâfazasından Dîvân-ı Hümâyün üyesi olan Nişancı sorumlu idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sefer durumunda lüzumlu defterler de birlikte götürülür, nişancı ve defter emîni merkezde birer vekil bırakarak sefere iştirak ederlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devletinde millî arşivcilik konusunda ileri derecede teşebbüs, devrin mâliye nâzırı olan Safveti Paşanın 1845âÂ?Â?te EnderünâÂ?Â?daki târihî vesîka ve defterleri bir tertibe koyması ile başlamıştır ![]() ![]() ![]() Hazîne-i Hâssa Osmanlı pâdişâhlarının şahsî gelir ve giderlerine âit işlere bakan teşkilât ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Pâdişâhın özel gelirlerinin toplandığı ve Enderûn Mektebi odalarından hazîne koğuşu efrâdınca muhâfaza edilen hazîne-i hâssa, Fâtih Sultan Mehmed (1451-1481) zamânında kuruldu ![]() Hazîne koğuşunun en büyük âmiri, ak hadım ağalarından iç hazînedârbaşı olup, buna ser hâzin-i enderûn veya baş hazînedâr da denilirdi ![]() ![]() Bu hazîne odası kubbeli, dört geniş salondan meydana gelmiş olup, muhtelif cins nakit ile süslü altın ve gümüş kaplar, cevâhir, elmas vesâir eşyâ ile kürkler, çeşit çeşit şallar, halılar, en kıymetli elbiselik kumaşlar, cevâhirli eğer takımları, kıymetli taştan yüzükler, elmaslı, altın düğmeli serasere kaplı kapaniçeler yanında başka eşyâları da bulunduruyordu ![]() ![]() ![]() Hazîne kethüdâsı saraydan terfî ederek çıkacak olursa, bütün hazîneyi en küçük teferruâtına kadar yerine gelecek olana devretmek mecbûriyetindeydi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hazîne-i hâssanın, raht-ı hümâyûn hazînesi, bodrum hazînesi ve ceb-i hümâyûn hazînesi gibi kısımları da vardı ![]() Raht-ı hümâyûn hazînesine has ahûr hazînesi de denilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() Ceb-i hümâyûn hazînesi denilen harem-i hümâyûn hazînesinde pâdişâhın şahsî paraları bulunmaktaydı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşe yaramayan eski ve hurda eşyânın saklandığı kısma ise bodrum hazînesi adı verilirdi ![]() ![]() Dış, yâni mâliye hazînesinde darlık olunca bu iç hazîneden ödünç para verilir ve dış hazînede gelirler toplanınca bu para yine iâde olunurdu ![]() ![]() ![]() ![]() On yedinci yüzyıldan sonra başlayan bunalımlı dönemlerde, özellikle sefer yıllarında iç hazîneden dış hazîneye verilen borç meblağında yükselmeler görüldü ![]() ![]() ![]() ![]() Sultanların özel hazînesi durumunda olan İç hazîne, bütün bu olumsuz şartlara rağmen, ihtişâmını 19 ![]() ![]() ![]() ![]() Hekimbaşı Osmanlı sarayının ve memleketin sağlık işleriyle uğraşan teşkilât ![]() ![]() Bâzı kaynaklara göre Fâtih Sultan Mehmed Handan önce Sultan İkinci Murâd Han döneminde yerleşmeye başlayan bu kuruluş, sonraları daha da gelişti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hekimbaşı, dârüssaâde ağasına bağlı olmakla berâber her türlü yazışmaları sadrâzamla yapardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hekimbaşının selâhiyetleri bugünkü sağlık bakanının selâhiyetlerine eşitti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hekimbaşının emrinde 19 ![]() ![]() ![]() Hekimbaşılığın yetkileri 19 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() On beşinci yüzyıldan îtibâren hekimbaşılık yapmış olan zâtlar şunlardır: Kaysunizâde Mehmed Efendi, Emir Çelebi, Sakızlı Îsâ Çelebi, Halepli Sâlih bin Nasrullah, Hayâtîzâde Büyük Mustafa Feyzî Efendi, Giritli Nuh Efendi, Hasan Efendi, Suphizâde Abdülazîz Efendi, Gevrekzâde Hâfız Hasan Efendi, Mustafa Behçet Efendi, Abdülhak Molla, Cerrah İsmâil Paşa ![]() Bunlardan Hekimbaşı Abdülhak Molla’nın Bebek’teki eczânesinin kapısına astığı “Ne ararsan bulunur, derde devâdan gayri” sözü pek meşhurdur ![]() Hilâl-i Ahmer Cemiyet hâlinde yaşayan insanlar arasında fakir, zengin, muhtaç ve sakatların bulunması gâyet normaldir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâmiyetin ilk yıllarında ve daha sonraki harplerde ihtiyaç duyulduğu zaman kadınlar savaşa katılır, yaralıları tedâvi ederlerdi ![]() ![]() ![]() Selâhaddîn-i Eyyûbî 1192 yıllarında Üçüncü Haçlı Seferinde, Saint Jean Şövalyelerinin Müslüman Türk karargâhına gelerek Hıristiyan yaralıları ile meşgul olmalarına, tedâvi etmelerine izin vermişdi ![]() Birinci Napolyon, 1798 târihinde Akka Kalesini muhâsara ettiği zaman, ordusunda vebâ çıkıp yayılmış ve hastalığa karşı çâresiz kalınca, düşmanı olan Müslüman Türklerden yardım istemek zorunda kalmıştı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı ordusunun özel hekimbaşısı vardı ![]() ![]() İnsanlara merhamet etmeyene, Allahü teâlâ yardım, merhamet etmez ![]() Allah'ın sevdiği ev, yetim bulundurulan ve ona iyilik yapılan evdir ![]() İnsanların en iyisi insanlara hizmet edendir ![]() Kalbinde merhameti olmayanın îmânı yoktur ![]() Hadîs-i şerîfleri Müslümanların merhametli, hayırsever olmalarını emretmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() Müslümanlar arasında İslâmiyetle başlayan, felâketzedelere, muhtaçlara ve yaralılara yardım, Avrupa'da 19 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlılarda, kurulduğu yıllardan beri belli bir sistem ve kural içinde muhtaçlara, kazâzedelere, yaralılara yapılan yardım, 1877 yılında teşkilâtlandırılıp bir cemiyet şekline geldi ![]() 1877'de beyaz üzerine kırmızı hilâl bayrak sembol kabûl edilerek Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti kuruldu ![]() ![]() Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti, 1877'deki Osmanlı-Rus Savaşında, cephe gerisinde 9 seyyâr hastahâne, İstanbul'da 4 hastahâne açarak buralarda 25 bin yaralı ve hasta askere baktı ![]() ![]() İstanbul'da baş gösteren kolera salgını ve 1911'deki büyük Aksaray yangını Hilâl-i Ahmer'in barış yıllarında kayda değer ilk ve geniş faaliyetleri oldu ![]() ![]() Humbaracı Ocağı Osmanlı askerî teşkilâtında humbara yapan ve bunu kullanan sınıfın bağlı olduğu ocak ![]() ![]() ![]() Humbaracılar Osmanlılarda eskiden beri mevcud olup, bir kısmı Cebeci bir kısmı Topçu Ocağına bağlıydılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Humbaracı Ocağı, aslen Fransız olup 1729’da Türkiye’ye ilticâ eden ve Müslüman olduktan sonra Ahmed ismi verilen Kont Bonneval tarafından ıslâh ve tanzim edildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Üçüncü Selim Handan îtibâren görülen ıslâhat devresinde, 1792’den îtibâren Humbaracı Ocağında timarlı ve ulûfeli şeklindeki ayırıma son verilerek, hepsinin devlet merkezinde bulunmaları kabul edildi ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye. |
![]() |
![]() |
#14 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye.İ İdadî Osmanlı Devleti eğitim sisteminde orta tahsili veren mektep ![]() ![]() İlk olarak 1838’de açılmaya başlanan rüştiyelere öğrenci yetiştirecek sıbyan okullarına hazırlık sınıfı mânâsına idâdî denildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İhtisab Osmanlı devlet teşkilâtında köklü değişikliklerin yapıldığı Sultan İkinci Mahmûd Han zamânında, 1826 yılında, yeniçeriliğin kaldırılmasından sonra şehir idâresinde bir boşluk doğdu ![]() ![]() ![]() 1845’te şurta (polis) ve 1846’da zaptiye müşirliği kurulduğundan, ihtisâb nezâretinin bir kısım vazîfe ve selâhiyetleri yeni kurulan bu müesseselere devredildi ![]() ![]() ![]() ![]() Muhtesib, devleti temsîlen bu vazîfeye getirildiği için geniş bir tâzir (cezâlandırma) selâhiyetine de sâhipti ![]() ![]() ![]() Muhtesip, herhangi bir şikâyet beklemeden kendi yetkisini kullanarak bizzat halk içinde dolaşıp gördüğü uygunsuz hâllere ânında müdâhale ederdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmaret Osmanlılar, fethettikleri yerlerde, câmi, hastahâne, medrese, kervansaray, köprü, han, hamam ve çeşme gibi sosyal müesseseler yaparak, şehirleri kendilerine mâl ettiler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlılarda ilk imâreti, 1336’da kuran Orhan Gâzi, müessesesinin açılışını yaparak fakirlere kendi eliyle yemek dağıttı ![]() ![]() İznik ve Bursa’da pâdişahlar ile hayırsever zengin kimselerin kurduğu imâretler yirmi dörde ulaşmıştı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmâretlerin vakfiyelerinde vakfın idâresinin kimler elinde ve nasıl olacağı da belirtiliyordu ![]() ![]() İmâretler bir tek yapı olabildiği gibi, külliye hâlinde teşkil edilenleri de vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fâtih Sultan Mehmed Hanın câmi, medrese ve dârüşşifâ ile berâber yaptırdığı imârette günde iki defâ yemek pişer ve medrese talebeleriyle hastahâne ve kütüphâne memurları ile külliyenin bütün hizmetlileri, misâfirler ve fakirler olmak üzere, her öğünde bin kişi yemek yerdi ![]() ![]() ![]() Islahhâne Osmanlı Devletinde kurulan sanat okullarına verilen ad ![]() ![]() ![]() Tuna vilâyetinden sonra Rusçuk, Halep, Selânik ve İstanbul’da da açılan bu okullara, daha sonraları Sanâyi Mektebi adı verildi ![]() ![]() Islahhânelerde öğrencilere ilköğretim seviyesinde dersler okutulduğu gibi, bulunduğu bölgenin ihtiyâçlarına göre terzilik, kunduracılık, mürettiplik, demircilik ve marangozluk gibi sanat eğitimi de veriliyordu ![]() ![]() ![]() Islahiye Teşkilatı Abdülazîz Han devrinde güney ve güneydoğudaki âsileri yola getirmek için kurulan özel askerî birlik ![]() ![]() ![]() Kırım Harbi (1853-1856) devâm ederken, Osmanlı ordusunun cephede olmasından istifâde eden fırsatçı eşkıyâlar ile Ermeni âsileri Halep, Kozan ve Adana bölgelerinde isyâna, ahâliyi katletmeye başladılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bölgede asâyişin sağlanması ve Fırka-i Islâhiyenin İstanbul’a dönmesi ile teşkilâtın görevi sona ermiş oldu (1867) ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye. |
![]() |
![]() |
#15 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye.İttihat ve Terakkî Türkiye’de kurulan ilk siyâsî parti ![]() 21 Mayıs 1889’da İttihâd-ı Osmânî adıyla ve Abdülhamîd Hanı tahttan indirmek gâyesiyle gizli bir cemiyet olarak kuruldu ![]() ![]() ![]() Cemiyet, İstanbul’daki sivil ve askerî okul talebeleri arasında taraftar kazanarak süratle büyüdü ![]() ![]() ![]() ![]() Cemiyet üyeleri, Galata Fransız Postahânesi aracılığıyla merkezi Pâris’te kurulan Jön Türklerle irtibat kurdular ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tıbbiye, Harbiye, Mülkiye gibi yüksek okullarda gizli kollar ve komiteler teşkil eden cemiyetin yurt içindeki varlığı, 1895 yılındaki Ermeni olayları sebebiyle duyuldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kalabalık bir kitle teşkil etmeyen ülke dışındaki cemiyet mensupları, sürekli anlaşmazlıklar içindeydi ![]() ![]() ![]() Ahmed Celâleddîn Paşa’nın gizli çalışmaları netîcesinde, muhâliflerden büyük bir kısmı İstanbul’a döndüler ve Pâdişâh’ın hizmetine girdiler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 4 Şubat 1902 târihinde Pâris’te, bütün Jön Türkleri içine alan bir kongre toplandı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cemiyet, Rumeli’de de hızla teşkilâtlandı ![]() ![]() ![]() 1906 Eylülünde ekseriyeti üçüncü ordu subaylarından olan; Bursalı Tâhir, Nâki, Edib Servet, Kâzım Nâmi, Ömer Nâci, İsmâil Canbolat, Hakkı Bahâ beyler ile posta ve telgraf idâresi başkâtibi Mehmed Talat, Rahmi ve Midhat Şükrü beyler tarafından Selânik’te Osmanlı Hürriyet Cemiyeti kuruldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu birleşmeden sonra Rumeli’de hızlı bir şekilde teşkilâtlanan Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti komita faaliyetlerine girişti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Durumun nâzikliği üzerine Kânûn-i Esâsiyi yürürlüğe koyan Sultan İkinci Abdülhamîd Han, 23 Temmuz 1908’de İkinci Meşrûtiyeti îlân etti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Meşrûtiyetin îlânından sonra ülkeye dönen Prens Sebahaddîn Bey grubu, İttihat ve Terakki ile birlikte hareket etmeyi reddederek kendi görüşleri doğrultusunda faaliyet göstermeye başladılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İttihat ve Terakkinin, Kâmil Paşa hükûmeti üzerinde şiddetli baskı kurmak istemesi yüzünden, Kâmil Paşa ile İttihat ve Terakkinin arası açıldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İttihat ve Terakki, Pâdişâha sâdık Birinci Orduya güvenmeyerek Selânik’teki Üçüncü Ordudan avcı taburları getirtti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İttihat ve Terakki ileri gelenleri, Sultan İkinci Abdülhamîd Hanı lekeleyecek bir suç bulamadılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Halkın bir araya gelmesiyle Ermeni isyânı bastırıldı ![]() ![]() 31 Mart Ayaklanmasının bastırılmasından ve Sultan İkinci Abdülhamîd Hanın tahttan indirilmesinden sonra duruma hâkim olan İttihat ve Terakki, bütün fırkaları lağv ederek muhâlif olanları tevkif ettirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Muhaliflerine karşı sert tedbirler alan ve tedhiş yollarına başvuran İttihat ve Terakki, Sadâ-yı Millet Gazetesi başyazarı Ahmed Samim’i de sokak ortasında öldürttü ![]() ![]() ![]() ![]() Bu sırada, harbiye nâzırı olan Mahmûd Şevket Paşa, Trablus’taki askeri Yemen’e sevk etmek, bir çok ihtarlara rağmen mühimmâtı da İstanbul’a getirmek sûretiyle bu bölgeyi müdâfâdan mahrum bıraktı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sadrâzamlığı sırasında; Çırağan Sarayı yangını, Bâbıâlî yangını, Arnavutluk İsyânı, Girid’in Yunanistan’a iltihâkı, Tarblusgarb’ın İtalyanlarca işgâl edilmesi gibi felâketlerin vukû bulduğu Hakkı Paşa, 29 Eylül 1911’de istifâ etmek zorunda kaldı ![]() ![]() İttihat ve Terakkinin içeride uyguladığı partizan ve baskıcı, dışarıda uyguladığı tâvizci politika sebebiyle muhâlefet gittikçe fazlalaştı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Muhâlefetin desteğiyle, ordu içinde İttihat ve Terakkiye karşı olan subaylar tarafından Halâskârân-ı Zâbitân Grubu kuruldu ![]() ![]() ![]() Aslında İttihat ve Terakkiye karşı bir tepki hükûmeti olan Gâzî Ahmed Muhtar Paşa hükûmeti, bu fırkaya karşı gittikçe sertleşti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1914 yılında yapılan seçimleri de kazanan İttihat ve Terakki, bir oldu bittiye getirilerek Osmanlı Devletini Harb-i Umûmî diye bilinen Birinci Dünyâ Harbine soktu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sultan Abdülhamîd Hanı tahttan indiren, Trablusgarb’ı İtalyanlara bırakan, çıkardığı kiliseler kânunuyla Balkanlardaki Hıristiyanların birlik kurmalarını sağlayan ve Balkanların Osmanlı Devletinden kopmasına sebeb olan, Bâbıâlî Baskınını düzenleyen ve milleti zulüm ve tedhiş ile idâre eden, Sarıkamış fâciâsında on binlerce Müslüman-Türkün canına kıyan, mecnûnâne bir hareketle Kanal Seferini açarak Filistin ve Sûriye’de Osmanlı ordusunun ve bu toprakların elden çıkmasına sebeb olan, dört senelik Birinci Dünyâ Harbi müddetince Anadolu’da halkı açlık, sussuzluk, yokluk içinde inleten İttihat ve Terakki ileri gelenlerinden Enver Paşa Türkistan’da, Talat Paşa Berlin’de, Cemâl Paşa da Tiflis’te, Ermeniler tarafından öldürüldüler ![]() İlk önce gizli bir cemiyet şeklinde kurulup, yurt içinde ve yurt dışında teşkilâtlanan, Abdülhamîd Hanı tahttan indirmek için Osmanlı ve İslâm düşmanlarıyla işbirliği yaparak komitacılık faaliyetlerinde bulunan İttihat ve Terakki, 1908 ile 1918 arasında yapılan seçimlerden 1908, 1912 ve 1914 senelerinde yapılan üç genel seçimi kazandı ![]() ![]() ![]() Talat, Saîd Halîm, Enver, Cemâl, Halil ve Nûri paşalar, Babanzâde İsmâil Hakkı, Seyid, Hacı Âdil, İsmâil Hakkı, Hüseyin Câhid (Yalçın), Ahmed Rızâ, Halil (Menteşe), Ziyâ (Gökalp), Midhat Şükrü (Bleda), Ömer Nâci, Ahmed Şükrü, Dr ![]() ![]() Cemiyet; kuruluş, teşkilâtlanma ve faaliyet bakımından farklı özellikler taşıyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() On seneye yakın bir müddet iktidârda kalan, koskoca Osmanlı Devletinin yağma edilmesine sebeb olan İttihat ve Terakkinin son kongresi, birinci Dünyâ Harbinin mağlubiyetle bitmesinden sonra 14 Kasım 1918’de toplandı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
|