Prof. Dr. Sinsi
|
Mısır İnancı
Mısır İnisiyasyonu-1 İlk Adım
Mısır, kadim çağlarda "Kutsal Bilim"in en önemli merkezlerinden biri ve insanlığı aydmlatan büyük inisiyeleri yetiştiren bir okuldu  Bu merkezde yetişenler arasında bazı filozoflar da bulunmaktadır Ancak şurası bir gerçek ki, bu merkezlerde yetişenlerin sadece çok küçük bir kısmı hakkında bir bilgiye sahip bulunmaktayız
Bir zamanlar Mısır'da yaşananlar dünya tarihinin en gizli kalmış konularından biridir Ve bir zamanlar burada yaşananların büyük bir bölümü günümüzde hâlâ gizliliğini korumaya devam etmektedir O dönemlerde mabetlerden dışarıya sızdırılmamaya özen gösterilen sırlar o denli iyi muhafaza edilmiştir ki, bazı filozof ve peygamberlerin bu merkezlerde yetiştirildikleri bile açıkça insanlık tarihinde yer bulamamıştır
înisiyeler için bir zamanlar yeryüzünü aydınlatmış olan "Osirisin Işığı" bugün terkedilmiş mabetlerde artık sönmüş durumdadır Thot'un binlerce yıl öncesinden söylemiş olduğu kehanet niteliğindeki şu sözleri, bugün tam anlamıyla gerçek
leşmiş bulunmaktadır:

Evet  Taşlara oyulmuş bir tarih  Bu taş sayfaların üzerine işlenmiş hiyeroglifler arkeologlar ve tarihçilerce bugün çözümlenebilmiştir Ama bütün bunlara rağmen ortada yine de önemli bir sorun kalmıştır:
Bu gizemli tarihin ve kültürün sırlarına nüfuz etmek  
Bu sır, rahiplerin ezoterik öğretilerine ilişkin bir sırdır ve bu sırları gün ışığına çıkartabilmek için Mısır İnisiyasyonu'nun gizli yolunu aydınlığa çıkartmak gerekir
İşte bunu yapabilmek için şimdi tarihin geçmiş dönemlerine geri dönüyor ve bir zamanlar Mısır'daki mabetlerin içinde yaşananları gözümüzün önünde canlandırmaya başlıyoruz:
SIRLAR ÖĞRETİSİ'NE GİRİŞ
Tarih: M Ö 1300'ler  Ramses dönemi  Musa Peygamber'in de Mısır'da yaşadığı dönem, işte bu dönemdi  
Yunan kentlerinden, Trakya'dan, Anadolu'dan ve Mezopotamya'dan kopup gelen çok sayıda insan, mabetlerinin ününü duyduğu Mısır'a gelmekten kendilerini alamıyordu  
Menfis'e vardıklarında gördükleri karşısında büyülü bir dünyanın içinde kendilerini buluyorlardı O kendine has kıyafetli insanlar, haşmetli yapılar ve halk şenlikleri onlara Mısır'ın zenginliğini ve bolluğunu göstermeye yetiyordu
Mabedin en iç bölümünde büyük bir gizlilik içinde yapılan kutsama ayininden çıkıp, on iki Mısırlı'nın taşıdığı tahtırevanına binen Firavun'u ilgiyle seyrediyorlardı  Tahtın önünde yüıüyen bir grup rahip, altın nakışlı bir yastığın üzerine konmuş kraliyet nişanı "Koç Başlı Asa "yi taşıyorlardı Tahtın arkasında ise, genç rahip adayları geliyordu  Önde giden rahiplerin başlarındaki beyaz taç ve göğüslerinden sarkan mükemmel bir işçilik ürünü olan koç ve aslan nişanları, onları seyredenleri adeta büyülüyordu
Gece olunca bayraklarla donanmış sandallarda Nil'in kıyılarında yanan meşalelerin altında konser veren çalgıcı grupların eşliğinde dansözler raks etmekteydiler Olup bitenleri hayranlıkla izleyenler bu dansın ve müziğin gizemli dünyasında farklı bir şeyler olduğunu hemen sezinliyorlardı Dansta kesinlikle cinsellik teması değil, insanın ruhuna hitabeden öğeler olduğu derhal farkediliyordu Mabede girmeye hak kazananlar müziğin ve dansın nasıl insanın arınmasında bir yöntem olarak kullanıldığını daha sonra anlayacaklardı Şu anda sadece bu gizemli müziği ve gizemli dansı uzaktan seyretmekle yetinen adaylar, serin çöl akşamının sihirli dünyasına kendilerini bırakıyorlardı
Görünüm ve atmosfer muhteşemdi  Gelenler sihirli ve büyülü bir dünyanın kendilerini içinde buluveriyorlardı Burası gerçekten de masallar dünyasındaki büyülü bir yaşamın hüküm sürdüğü bir ülke izlenimi uyandırıyordu Ama bütün bunlar, Mısır'ı görmeye gelmiş olan kişinin aradığı şeyler değildi  Onlar görünen büyülü atmosferin değil, mabetlerin derinliklerinde yaşanan görünmeyen büyülü dünyanın peşindeydiler
Onca yolu aşıp buralara gelmelerinin asıl nedeni, mabetlerin derinliklerinde saklanan sırlara sahip olmaktı Bunun hiç de kolay bir iş olmadığını ve belki de bu sırlara hiçbir zaman dokunamadan buradan gitmek zorunda kalacaklarını da biliyorlardı Çünkü bu sırlara sahip olabilmek için çok çetin sınavlardan geçirilecekleri, kendilerine önceden söylenmişti Niceleri gelmiş ve elleri boş dönmüştü  Mabedin kapısmdan bile içeri girememişlerdi  
- "Acaba ben mabedin kapısından içeri girebilecek miyim '
'Peki ya mabede girdikten sonra nelerle karşı laşacağım '
- "Ya vaz geçer de çıkmak istersem?"
İşte Nil kıyısında meşalelerin altında, müziğin eşliğinde dans edenleri seyrederken tüm bu sorular, buraya ilk kez gelenlerin zihninden garip bir kuşkuyla peş peşe akıp gidiyordu!  
Nice aday "Yoksa buraya hiç gelmemeli miydim?" diye kendi kendisine sormaktan kendisini alamıyordu  Yoksa vakit henüz erkenken buralardan çekip gitmeli miydi? Bu kadar endişeye ve kendilerini bekleyen bilinmezliğin stresine katlanmaya değer miydi? Yıllarını acaba ne uğruna harcayacaktı?  
Yıllarca kalacakları ve asla bu süre içinde mabetten dışarı çıkamayacakları, bilinmeyen bir serüvene doğru yaklaştıklarını artık daha kuvvetli hissetmeye başlamışlardı Artık Mısır'daydılar ve sabah olunca bu yolda ilk adımı atacaklardı!  
Yaşamlarının büyük bir dönüm noktasıydı bu Ve birçokları için artık geri dönüş yoktu  
Son Akşâm
İnisiyasyona kabul her yılın belirli dönemlerinde toplu olarak törenler eşliğinde yapıldığından, gelen adaylar önce belli bir yerde misafir ediliyor ve burada bekletiliyordu Bu süre içinde kenti dolaşabiliyorlar ve akşam olunca da misafir edildikleri yere geri dönüyorlardı Böylelikle Mısır'ın atmosferine yavaş yavaş ısınmaya başlıyorlardı
İşte yine o günlerden birinin akşamıydı  
Yarın sabah inisiyasyona kabul işlemleri başlayacaktı Bu düşünceler içinde yattıklarında "Sırlar Dünyası"na atacakları ilk adımın heyecanı herkesi kaplamıştı  Biraz da korkmadıklarını söylemek mümkün değildi  Çünkü buraya gelmeden önce sırlarla karşılaşmaya hazır olmayanların mabetlerin derinliklerinde akıllarını yitirdikleri, delirdikleri ile ilgili o kadar çok şey anlatılmıştı ki!  
Peki ya kendisi sırlarla karşılaşmaya hazır mıydı?  
Umut, merak, endişe ve korku ile karışık duygular içinde yataklarına yattılar Gözlerini kapattıklarında Mısır'ın o sihirli dünyası belirdi  Değişik kıyafetli insanları ve hiçbir yerde görmedikleri yapılarıyla; çok farklı bir yerde olduklarını artık gayet iyi biliyorlardı  İşte bu düşüncelerle herkes o geceyi yarı uyuyarak, yarı uyanık geçirmişti  
Mabede İlk Adım
"Sırlar Öğretisi"ne inisiye olmak için gelen adaylar mabedin kapısını çaldığında, her biri ayrı ayrı mülakata alınmak için, hizmetkârların eşliğinde iç avlunun dev sütunlu giriş bölümüne götürülmekteydi
Burada gelenleri karşılayan mabedin rahipleri adayları teker teker alarak Başrahibin yanına götürmekteydiler Her gelen adayla Başrahip bizzat ilgilenmekteydi Adaylar teker teker ön görüşmeye alındığında, Başrahip tarafındart kendisine görünüşte sıradan sayılabilecek bir takım sorular yöneltilmekteydi Osiris rahibi ona doğum yeri, ailesi ve daha önce eğitim gördüğü mabetlerle ilgili çeşitli sorular yöneltmekteydi  
Evet  Görünüşte son derece sıradan gelebilecek bu ön mülakat, aslında adayın geçtiği ilk sınavdı  Çünkü Başrahip bu görüşme sırasında adayın astral yapısına varıncaya kadar onu kısa ancak net bir psişik sentezden geçirmekteydi
Bu kısa sınav sonucunda baş rahip mabedin kapısını çalmış olan adayın "Sırlar Öğretisi"ne katılmasına uygun olmadığı sonucuna vardıysa, sessiz fakat kararlı bir hareketle adaya hiçbir şey söylemeden, kibarca kapıyı işaret etmekteydi Bu aday için her şeyin sonu demekti Derhal diğer rahipler tarafından mabetten dışarı çıkartılır ve ''Sırlar Öğretisi"nt inisiye olma şansı ebediyen sona ererdi
Adaylarda aranan niteliklerin en Önemlisi, sırlarla karşılaşabilecek kapasiteye sahip olup olmadıklarıydı Adayın iyi niyetli ve "Sırlar Öğretisi" ile karşılaşmaya çok hevesli olması yeterli değildi Aranan en {nıenıli özellik, astral yapısının bu çalışmaya uygun olup olmamasıydı
Kötü niyetli ya da elde edeceği sırları negatif alanlarda kullanabilecek eğilimdeki adayların ise zaten hiç bir şansları yoktu Bu durumları Başrahip tarafından anında algılandığı için, bu tür kişiler de mabetten derhal uzaklaştınhrdı Bu ön elemeden geçebilenler, kısa bir aranın ardından rahipler tarafından yine teker teker çağrılmakta ve adaydan Başrahibi izlemesi istenmekteydi Her ikisi birlikte ilerleyerek, sütunlu giriş bölümlerinden ve iç avlulardan geçip, her iki yanı dikili taşlar ve sfenkslerle donatılmış bulunan üstü açık bir yolu izleyerek küçük başka bir mabede varmaktaydılar Bu, yeraltı dehlizlerine giriş kapısı olma özelliğine sahip bir mabetti
Mabedin kapısının hemen yanında normal bir insan boyutunda olan bir Isis heykeli gelenleri karşılıyordu Kucağında kapalı bir kitap tutan İsis heykeli yere oturmuş meditasyonyapar durumdaydı Yüzünü ise bir peçe örtüyordu Heykelin alt bölümünde ise şu satırlar yazılıydı:
"Benim peçemi hiçbir ölümlü kaldıramamıştır "
Adayla birlikte kapının önüne kadar gelen Başrahip, adaya dönerek onun korkusuzluğunu ve kararlılığını sınamak için insanın tüylerini ürperten bir konuşma yapardı:


Bir haftalık bekleme süresi
Bu sözleri heyecanla dinleyen aday, gerçekten de ciddi bir durumla karşı karşıya bulunduğunu artık çok daha derinden hissetmeye başlardı Aday tüm bu uyarılara rağmen kararlılığını sürdürür ve mabede girmek istediğini söylerse, Başrahip bir hafta sonra yeniden bu kapının önüne getirileceğini ve ancak o zaman bu kapıdan içeri girmesine izin verileceğini söyleyerek, onu dış avluya geri götürüp, oradaki hizmetkârlara teslim ederdi Bu noktada vaz geçenler ise, hiçbir zorlukla karşılaşmadan derhal mabedin dışına çıkartılırdı
Bu noktada mabetten çıkmaya karar verenlerin sayısı bir hayli fazla olmuştur Mabette kalmaya karar verenler bir hafta boyunca hemen hemen hiçbir şey yapmadan, sadece mümkün olduğunca zihnini temizlemeye ve negatif duygu ve düşüncelere kesinlikle zihninde yer vermemeye özen göstererek hizmetkârların gözetiminde bulunurlardı Bu süre içinde adaylar belirli zamanlarda bir araya getirilirlerdi Ancak onlardan istenen tek şey, kesinlikle hiç konuşmamak ve mutlak bir sessizlik içinde bulunmaktı
Her bir adayın kendisine ait bir odası bulunur ve zamanlarının çoğunu ya bu odada, ya da mabedin avlusunda diğer adaylarla birlikte geçirirlerdi
Bir haftalık bekleme süresi ilk başta hiç bir şey yapılmadan geçen bir süre gibi görünse de bu süre içinde hiç konuşmadan sadece kendi iç dünyasıyla adayın baş başa kalması sağlanmış olunuyordu Böylelikle bu süre içinde aday kendi içindeki her türlü endişeyi yeterince tahlil etme imkânına ulaşabiliyordu Aceleye getirilmiş ve bir anlık kararla adayın mabede girmesinin önü alınmaya çalışılıyordu
Bu bir haftalık bekleme süresinin bir başka yararı daha vardı Bu süre içinde aday, mabedin sahip olduğu enerji alanının içinde yaşama imkanına ulaşabiliyordu Böylelikle mabedin aurasıyla ilk teması gerçekleştirilmiş olmaktaydı Bu, aday için mabedin enerjileri altında yıkanma anlamına geliyordu
Hiç konuşmadan geçen bir haftanın sonunda, asıl sınava tutulacakları gün gelip çatmaktaydı Sınav akşamı adaylar her zaman olduğu gibi yine teker teker ahnarak gizli mabedin kapısının önüne getirilirlerdi Ancak bu kez Başrahip değil, henüz eğitimleri devam eden "Neokor" ismi verilen genç rahip adayları kendilerine eşlik ederdi
Kendisine eşlik eden iki rahiple birlikte daha önce Baş-rahiple kapısında konuştuğu küçük mabede geldiklerinde, mabedin kapısını diğer rahipler açarak, adayı içeriye alırlardı Mabedin kapısı çok karanlık bir hole açılmaktaydı  Duvarlarda aralıklı olarak yanmakta olan meşalelerin zayıf ışığı, holün her iki yanındaki heykelleri zar zor görülebilecek kadar aydınlatabiliyordu  Son derece kasvetli ve iç karartıcı bu holün duvarlarının dibine sıralanmış insan vücutlu aslan, boğa, kartal, yılan başlı heykeller ortamı daha da esrarengiz bir hâle sokuyordu
Aday çevresini saran bu büyülü atmosfer karşısında içinin ürpermesine engel olmakta zorluk çekse de, çok özel bir yerde olduğunu artık tüm benliğinin derinliklerinde hissetmeye başhyordu
Hiçbir şey konuşmadan yürümeye başladıklarında sanki holün sonu hiç gelmeyecekmiş gibi görünüyordu  Uzun bir yürüyüşün sonunda; yüzleri birbirine dönük ayakta duran bir mumyayla, bir iskeletin bulunduğu bir alan yer almaktaydı Burası holün sonuydu  Ancak ilk bakışta her tarafı duvarlarla kapalı çıkmaz bir sokağa gelindiği düşünülebilirdi Tam bu sırada o ana kadar hiç konuşmayan rahipler yine hiç konuşmadan sadece elleriyle; karşıdaki duvarda dikkatlice bakılırsa meşalelerin ışığında zar zor görülebilen bir deliği işaret etmekteydiler Duvardaki bu delik ancak sürünülerek derlenebilecek kadar alçak ve küçüktü Adaya buradan içeri girmesi işaret edilmekteydi Bu sırada rahiplerden birinin sesi duyulmaktaydı:
Hala daha geri dönebilirsin  Mabedin kapısı henüz kapanmış değil Ama sen hala devam etmekte kararlıysan, bu delikten geçip geri dönmemecesine yola devam etmek zorundasın  
Seni daha öncede uyarmıştık Bu son uyarımız Şu anda geri dönmek istersen seni geri götürebiliriz  
Kapı kapanıyor  
Aday tüm cesaretini toplayıp: "Devam ediyorum" derse, bunun üzerine rahipler ona yanmakta olan bir kandil verip geldikleri holden geri dönerek, mabedin kapısın büyük bir gürültüyle kapatarak, adayı orada yalnız başına bnakıyorlardı O kasvetli holün sonundaki duvarın dibindeki nereye açıldığı belli olmayan deliğin önünde aday bir anda tek başına kahveriyordu  Yapabileceği tek bir şey vardı Elindeki kandilin yağı bitmeden bir an önce o delikten içeri girip yeraltındaki delhizlerde ilerlemek  Artık tereddüte yer yoktu Elindeki kandille birlikte zorlukla sürünerek dehlizde ilerlemeye başlıyordu Zorlukla ilerlemeye çalışırken dehlizin derinliklerinden gelen bir sesle bir an duraksıyordu
"Sırlar Bilimine ve kudrete göz diken akılsızlar burada telef olup giderler"
Gerçekten de moral bozucu ve tedirgin edici bir sözdü bu  Üstelik belirli aralıklarla tam yedi kez mükemmel bir akustik etki ile tekrarlanmaktaydı
Ancak yapılabilecek bir şey yoktu Mabedin kapısı bir kez kapanmıştı artık İlerlemekten başka çaresinin olmadığı ortadaydı Bu tehdide rağmen ilerlemek gerekiyordu Sürünerek ilerlediği dehliz gittikçe genişlemekte ve daha kolay ilerlemesine olanak sağlıyordu Ama bu sefer de gittikçe aşağıya doğru dikleşerek inen bir eğim hâlini almaktaydı Gözüpek yolcu sonunda kendisini dibinde kuyu olan bir çukurun içinde buluyordu
Çukurun içindeki bu kuyudan aşağıya doğru demir bir merdiven sarkıtılmıştı Merdivenin sonu da, kuyunun dibi de görünmüyordu!  Elindeki ışık ancak birkaç basamak aşağısını aydınlatabiliyordu Dikkatle merdivenden aşağıya doğru inen aday, bir süre sonra basamakların bittiğini ancak kuyunun derinliklere doğru devam ettiğini görmekteydi Titreyen eliyle sımsıkı tutmaya çalıştığı ikandilinin ölgün ışığı sonsuz karanlığın içinde aciz kalmaktaydı!  
Merdivenin basamakları bitmiş ancak kuyunun sonuna varamamıştı Yukarıya tırmanıp geldiği yerden geri dönebilirdi Ama kendisine kapının bir daha asla açılmayacağı söylenmişti!  Daha fazla da aşağıya inemiyordu Öylece orada onu altında bekleyen korkunç karanlıkla baş başa kalıvermişti  
Böyle bir çaresizlik içinde kalacağını hiç aklına getirmemişti Her şeyin bittiğini zannettiği bir anda, tam karşısında zayıf ışıkta zorlukla farkedilebilen bir oyuğun ve bu oyuğun içinde de basamaklar olduğunu farketmekteydi
Bir merdiven!  Buradan kurtuluş yolu!  Derin bir nefes alıp, derhal o tarafa doğru yönelmekte, böylece uçurumdan kurtulmaktaydı
Tüm bu yaşadıklarının girmiş olduğu mabette yıllar sürecek inisiyasyonunun saflıalarını sembolize ettiğini henüz anlayacak durumda değildi
Çoğu zaman gerçekler hep insanın gözü önündedir ama insanlar bunu göremedikleri için anlayamamaktadır Aynen demin yolunu son anda farketmesi gibi  Ancak bütün bunları şu anda düşünecek durumda olmayan aday, tedirginlik içinde yoluna devam etmek zorundaydı
Mabetteki İlk sınav sona eriyor  
Şu anda içinde bulunduğu basamaklar rahatça ayakta durup tırmanmaya müsait bir yapıdaydı Spiral çizerek yukarılara doğru tırmanan bir dehlizde ilerleyen adayın önü, bronz parmaklıklarla kesilirdi Parmaklıkların hemen ardında ise meşalelerle gayet iyi aydınlatılmış, üstü Mısır İnisiyasyonu'na ait sembollerle süslenmiş oldukça yüksek ve heybetli sütunlarla desteklenmiş geniş bir alan bulunmaktaydı Parmaklıklara kadar gelen adayı orada "Pastafor" ismi verilen ve Mısır İnisiyasyonu'nda "Kutsal Sembol Muhafızı" olarak tanımlanmakta olan bir rahip karşılamakta; sevecen ve insana güven veren bir yüz ifadesiyle parmaklıkları açıp onu içeriye alırdı
Mabetteki ilk sınavını başarıyla bitirip, buraya kadar gelme cesareti gösterdiği için onu kutlayıp, galerideki kutsal resimlerin anlamlarını anlatmaktaydı Böylelikle aday, ilk inisiyatik bilgilerini almaya başlamış oluyordu  Bu, adayın mabette aldığı ilk dersti
Mabedin " Kutsal Sembol Muhafızı" tarafından adaya aktarılan ilk bilgilerin çok az bir kısmı açık, büyük bir bölümü ise kapalı bir şekilde adaya açıklanırdı
İlk başta oldukça karmaşık bir görünüme sahip olan bu bilgileri, adayın o an anlayabilmesi kesinlikle mümkün değildi Anlatılanları sadece dinliyor ve ne anlama geldiğini zihninde bir yerlere oturtmaya çalışıyordu ama bu anlatılanlar öylesine sembolik bir dile sahipti ki, bu sembolleri içselleştirebilmek için adayın yıllar sürecek bir eğitimden geçmesi gerekiyordu
Zaten o an için adaydan da bu anlatılanları tam olarak idrak etmesi beklenmiyordu
Tüm sembolik bilglerde olduğu gibi bu bilgiler de, kat kat bohçalanmış bir özelliğe sahipti Her bir adayın bu bohçalardan kaç katını açabileceği tamamen kendi kapasitesine bağlıydı 
Sırlarla İlk Karşılaşma
Meşalelerin aydınlattığı holün çevresinde sıralanan devasa taş sütunların üzerine işlenmiş tam yirmi iki kabartma heykel bulunmaktaydı Hepsinin de altında bir harf ve bir sayı bulunmaktaydı Mevcut yirmi iki heykel yirmi iki (emel sun sembolize etmekte ve "Ezoterik Bilimin Alfahesi'ni" oluşturmaktaydı Bunlar evrensel prensiplerin anlaşılmasında anahtar olabilecek sırlara karşılık geliyordu
Bu lisanda her hart ve her sayı, ilâhi alemde, ruhsal alemde ve fizik alemde yansıınaları olan üç ögeli bir yasayı ifade etmekteydi
"Kutsal Sembol Muhafızı" bunu adaya şu şekilde anlatmaktaydı:

"Kutsal Sembol Muhafızı"nın bu sözleri aslında tüm evrende varolan ve yeryüzünde de geçerli olan çok önemli majik bir yasayı anlatmaktaydı
Bu yasa "aşağısı yukarıya, yukarısı aşağıya benzer" sözleriyle Ezoterizm'de ifade edilen kozmik bir prensiptir Bu aynı zamanda evrenin her köşesinde hep aynı tarzda işleyen yasaların varlığına işaret eder Bu sırrı bilen bir Osiris rahibi, yeryüzünde belli bir konsantrasyonla ve belli bir bilinç düzeyi içinde kutsal alfabeye uygun belli bir sözcüğü telaffuz ettiğinde; kozmik bir etkiyi, ya da ruhsal bir gücü harekete geçirebilmekteydi Bu yolla mucizevi diye nitelendirilen pek çok fenomen gerçekleştirilebilmekteydi Bu tam anlamıyla majik bir uygulamaydı İşte "Kutsal Sembol Muhafızı"nın adaya anlatmaya çalıştığı sır buydu  
Günümüzde sihirli olduğu dilden dile dolaşarak gelen "Abrakadabra", "Okııs Pokus" gibi bazı sözcükleri hepimiz duymuşuzdur Aslında bu inanışın altında yatan gerçek yukarıda aktarmaya çalıştığımız ve majinin önenıli bir bölümünü oluşturan bu evrensel prensibe dayanmaktadır Kuşkusuz ki, halk arasında dilden dile dolaşarak gelen bu kalıplaşmış sözcüklerin bugün için hiçbir majik etkisi yoktur Ancak bir zamanlar bu tür kelimelerin mabetlerde kullanıldığını biliyoruz Günümüze kadar gelen bu inanışın kökeni işte bu eski kültürlerin ezoterik bilgilerine dayanır, Ezoterizm'de bu konu "Ses'in Gücü" ya da "Ses Majisi" başlıkları altında ele alınmıştır
Dini Öğretiler'de karşımıza çıkan "Dua mekanizması "nın kökeni de, yine bu prensiple bağlantılıdır Bu prensip tüm dinlerin ezoterik içeriklerinde gizlenmiş ancak halka bu prensip hiç bir zaman açık olarak anlatılmamıştır Sadece ibadetlerin bir parçası olarak bu teknik halka aktarılmıştır 
Her dinsel öğretide kullanılan duaların sahip oldukları bir enerji kapasiteleri vardır Ancak bu enerjileri onların orjinal dillerinde okunduklarında ortaya çıktığı unutulmamalıdır
Majik yönü bir hayli gelişmiş olan Mısır İnisiyasyonu'nun önemli yazılı belgelerinden biri olan Mısır'ın Ölüler Kitabı'nda da bu tür dua ve ilâhiler vardır Ancak bunların tercümeleri, yukarıda açıkladığımız nedenden dolayı aynı etkiye
sahip değillerdir
Bu konuya tekrar döneceğiz  
Sayılar Bilimi
"Kutsal Sembol Muhafızı" adaya "Gizli Sayılar Bilimi" ile ilgili bilgileri aktarmaya başlamadan önce şunları söylemekteydi:
Kutsal yolun yolcusu şunu hiç bir zaman unutmaz İnsanlar ölümlü Tanrılar, Tanrılar ise ölümsüz İlahlardır
Bu sözlerin ardından, "Kutsal Alfabe" ve "Sayılar Bilimi" ile ilgili ilk bilgileri adaya aktarmaya başlardı:

Gizli mahzendeki 1 No'lu sır buydu işte  1 No'lu sırrın üzerinde yazıldığı heykel ise, elinde asa ve başında altın taç bulunan beyaz giysili bir Maj ile temsil edilmekteydi
Böylelikle adaya ilk sır aktarılmış olmaktaydı: ''İnsan Tanrısı'na benzemektedir Bir başka deyişle insanda Tanrısal bir güç gizlidir "
Bu sırnn daha sonra gelen çeşitli toplumların dinsel öğretilerinde de farklı sembollerle dile getirilmiş olduğunu görmekteyiz
Örneğin:
Eski Yunan'da: Tanrı insanın içinde uyumaktadır  Ve inisiyasyonla bu gizli güç uyandınlabilir
Müslümanlık'ta: Hiçbir yere sığmayan Tanrı, mümin kulunun kalbine sığmaktadır "Biz size şah damarınızdan da yakınız" sözüyle bu durum Kur'an-ı Kerim'de de dile getirilmiştir
Örnekleri çoğaltmak mümkün ama konumuzu fazla uzatmak istemiyorum  Biz Mısır'daki mabedimize tekrar geri dönelim  
Ateş ve Su Sınavları'ndan Geçiş
Teker teker tüm sütunları ve bunlara karşılık gelen "Kutsal Alfabe" ile "Sayılar Bilimi"nin sırlarını adaya aktaran "Kutsal Sembol Muhafızı" sözlerini bitirdikten sonra, holde bulunan bir kapıyı açarak adayı oraya davet ederdi Ancak adayı davet ettiği yer, dibinde harlı bir ateşin alev alev yandığı; merdivenlerle inilen genişçene bir çukurluğa açılan bir odaydı Oraya indiğinde ne olacağı belliydi  Ve bu ölüm demekti!  
Mabede girdiği andan itibaren, kayıtsız şartsız her istenileni yapması gerektiğinin bilincindeydi Göstereceği en ufak bir tereddütün, inisiyasyonunun da sonunu getireceğinin farkındaydı Bu kuralı gayet iyi biliyordu ama bu sefer işin ucunda ölüm vardı  Aday ne yapacağını şaşırmış bir vaziyette hocasına bakarken, "Kutsal Sembol Muhafızı" devreye girmekte ve şunları söylemekteydi:

Alıntı
|