Bir Eski Zaman Düşü |
07-24-2009 | #1 |
GöKKuŞaĞı
|
Bir Eski Zaman DüşüYağmur altında başka bir İstanbul var, damlaların zarif sesini dinler Gün ışığıyla yıkanan İstanbul ise denizin üzerine anlık pullar hediye eder Sis çökmüş bir İstanbul, gökyüzüne bulutların arasına, ait olduğu hayal ülkesine kavuşmuş gibidir Ya siz bir masaldasınız ya da İstanbul masal olmuş Kar çiçekleri dökülürken tane tane şehre, İstanbul’un çerçevesi soğuk ama şahanedir Beyaz olmak istersiniz ve beyaz kalmak Ya bahar? Pembeler, sarılar, turuncular, taze yeşiller ve morlar? Onlar ise yeni başlangıçları anlatır İstanbul’da Bir bebeğin doğuşu, niyaz için el açış, yalvarıp yakarış olur Bir duaya dönüşür, zerrelere karışır Şehrin en imtiyazlıları martılar Onlar İstanbul’un sisini, yakamozunu, yağmurunu, güneşini, kayıklarını, çay bahçelerini özgürce ve doyasıya seyrederler Gözlerinizi kapatıp, bir martının kanadının ucunda bulursunuz kendinizi Biraz Çamlıca, biraz Üsküdar, sonra Fatih, Balat, Beşiktaş, Ortaköy Yoruldu mu kanatlarınız? Durmak yok Böyle gezinirken kim bilir belki de yolunuzu kaybeder, ve İstanbul için yazılan seyahatnamelerin arasında buluverirsiniz kendinizi Çünkü İstanbul herkes için ayrı bir pencere, herkes için ayrı bir rüya alemi İşte 10 Nisan 1718 yılında zamanın martılarının kanatlarında gezinen 18 Yüzyıl İngiliz elçisi Edward’ın eşi Lady MONTAQU “Türkiye Mektupları’nda” şöyle anlatmış İstanbul’u: …İstanbul'a gitmek için geçilen deniz, Chelsea'ye gitmek için geçilen Thames'e benzemiyor Boğaz içinden inerken yirmi mil kadar uzaklığa bakış çok güzel, çok renkli Dünyada bir eşi daha yoktur Meyve ağaçlarıyla dolu Anadolu sahili bir köy manzarası arz ediyor Rumeli sahilinde de yedi tepe üzerinde İstanbul görülüyor İstanbul çok büyük şehir Kurulduğu yer düzgün olmadığı için, olduğundan daha büyük görünüyor Burada birbirine güzel bir şekilde karışmış bahçeler, çamlar, serviler, saraylar, camiler, velhasıl tıpkı bir büfeye düzgün bir şekilde yerleştirilen çeşitli tabak, şamdan ve çeşitli eşyaların görünüşü gibi Bu benzetme tuhaf ama doğrudur… 16 Yüzyılda Pedro de Urdemalas: “İstanbul’u Roma’ya, Venedik’e, Milano’ya, Napoli’ye, Paris’e veya Liyon’a benzetmek yanlış olur Saydığım şehirleri de gördüğüm için diyebilirim ki, hepsi bir araya gelirlerse; tarihi önemi, genişlik, mevki, güzellik, ticaret ve bolluk bakımından hep birlikte İstanbul’a yetişemezler,” der 19 Yüzyıl Fransız yazarlarından Chateaubriand İstanbul penceresinin perdesini şöyle aralamış: “Sarayburnu’ na yaklaştığımız sırada tekrar çıkan kuzey rüzgarı bu tablonun üstünü kaplamış bulunan sisi birkaç dakika içinde dağıttı Birden kendimi Müslümanlar ’ın sultanının sarayı önünde buldum Sanki her şey bir büyücünün sihirli değneğiyle bir anda değişmişti Karşımda, güler yüzlü tepeler arasında güzel bir nehir gibi akan Boğaziçi kıvrılıyordu Sağ tarafta Asya toprağı, Üsküdar vardı Avrupa soluma düşüyordu Bir kanala benzeyen Boğaziçi git gide genişleyip derinleşiyor, muazzam bir liman halini alıyordu Bu liman tabii bir koydu Demir atmış bir dolu büyük geminin çevresinde irili ufaklı küçük gemiler ve kayıklar oradan oraya dolaşıp duruyordu Limanı iki yandan çevreleyen iki yayvan tepe, derece derece yükselen İstanbul ve Galata’yı gözlerimizin önüne seriyordu Galata’nın, İstanbul’un, Üsküdar’ın irili ufaklı evleri kat kat dizilmiş olan bu üç büyük kentin uçsuz bucaksız genişliği, hemen her tarafta ayrı ayrı yükselen ve yer yer kümelenerek birbirine karışmış duygusu veren serviler, sayısız denecek kadar çok minareler, gemi serenleri, ağaçların değişik tonlardaki yeşillikleri, beyaz kırmızı evlerin renkleri, bunların altında mavi örtüsünü seren denizle, yukarıda başka bir mavi açan gökyüzü, bende derin bir hayranlık hissi uyandırıyordu ‘İstanbul, dünyanın en güzel yeridir,’diyenler hiç de mübalağa etmiyorlar” 17 Yüzyıl Fransız gezginlerinden Jean de Chevenot ise: “Türkler yıkanmayı sevdikleri için hem temiz hem de sağlıklıdırlar Bu gelenek dolayısıyla İstanbul’da çok güzel hamamlar var Hatta en uzak kasabalarda bile hamam bulunur Zengin yoksul, tüm hamamlar aynı biçimde yapılır Aralarındaki fark, yalnızca süslemededir” der Yüzyılların pencereleri İstanbul’u böyle anlatıyor Gezilip görülecek öyle çok yer, İstanbul üzerine okunacak o kadar çok kitap, dökülmesi gereken öyle çok harf, hafızalarınız için çekilecek öyle çok fotoğraf vardır ki… Zaman zaman gözünüz ve gönlünüz çöp yığınlarına, soğuk betonlara takılsa da, İstanbul’dan tat almak için “güzel görmek penceresini” seçin Fatma Beyza Tütüncüoğlu
__________________
Bıçak soksan gölgeme, Sıcacık kanım damlar Girde bak bir ülkeme: Başsız başsız adamlar NFK GaLiBa Bu GeCe YaĞMuRDa GöKKuŞaĞı MiSali GüLeRKeN aĞLaMaNıN ZaMaNı
|
|