![]() |
İnsan Ve Kâinat |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İnsan Ve KâinatİNSAN VE KÂİNAT BİR TARAFTA atomlarla yazılan hücreler, hücrelerden dokunan organlar, bunların birlikte çalışmalarıyla ortaya çıkan insan bedeni ![]() Öte yanda bakterilerle kaynaşan toprak, oksijen ve hidrojenin birlikteliğiyle meydana gelen su mucizesi, denizler, nehirler ![]() Tâ uzaklarda yıldızlarla bezenmiş gök yüzü, güneş ve ay… Atomundan güneşine kadar her şey aynı hedefe yönelmiş durumda ![]() O ruh, bedende misafir kaldığı gibi, kâinatta da misafir; biri evi, diğeri şehri gibi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İnsan ve kâinat… Biri ağaca diğeri meyveye benzetiliyor ![]() ![]() ![]() İnsan için küçük âlem, âlem için de büyük insan tabiri kullanılmış ![]() Kâinat-insan ilişkisinin en önemli göstergesi bütün varlık âleminin nur-u Muhammedîden yaratılmış olması ![]() O nurdan safha safha yaratılan bu muhteşem kâinat, ihtiva ettiği bütün âlemleriyle insan mahiyetinde temsil edilmiş bulunuyor ![]() ![]() ![]() “İnsan şu kâinatın hakaiklerine bir vâhid-i kıyasîdir, bir fihristedir, bir mikyastır ve bir mizandır ![]() ![]() ![]() GÖZLE güneş, gıdalarla mide, hava ile akciğer arasındaki yakın ilgiye dikkat ettiğimizde, meyvenin dala takılı olması gibi insanın da kâinat ağacına adeta bitişik olduğunu hisseder gibi oluruz ![]() İnsan-kâinat ilişkisini unutmak insana hem fikir hem de şükür kapısını kapatan büyük bir engeldir ![]() ![]() ![]() Halbuki, kendisini kâinat ağacının başında durmuş, yüzü ebedî âleme dönük ve ebedî saadete aday olarak gören insan, kâinatı çok gerilerde bırakan ulvî hedefleriyle çok yüce bir makama çıkar ![]() Nur Külliyatında, “iyyake na’büdü…” “ancak sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz” ayetleri tefsir edilirken önemli bir noktaya dikkat çekilir: İnsan tek başına da namaz kılsa, yine “ben” değil de “biz” diye hitap ediyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ve üçüncü cemaat: İnsan meyvesi veren şu kâinat ağacının tümü de görevinin başındadır ve bir ibadet üzeredir ![]() ![]() Demek oluyor ki, insan kâinat ağacının bir meyvesi olarak ağacının tüm ibadetlerini rabbine takdim edebilecek bir kabiliyette yaratılmıştır ![]() Bu görevi yerine getirenler büyük insanlardır ![]() ![]() Bunların hiçbirini dikkate almadan yaşayan ve yer yüzünün herhangi bir köşesindeki küçük bir makam, yahut cüz’i bir servetle oyalanan insan, ömür sermayesini zayi etmiş bir zavallıdan başkası değildir ![]() İnsanın kâinattan çok daha büyük bir varlık olduğunu ders veren bir ayet-i kerime: “Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular ![]() ![]() ![]() İman, marifet ve muhabbet vadisinde kâinatta hiçbir varlığa nasip olmayan istidat insan ruhuna takılmıştır ![]() İNSAN, göklerin, yerin, dağların yüklenmekten çekindiği bir yükü yüklenen değerli ve şerefli bir varlık ![]() ![]() ![]() ![]() İnsan-kâinat ilişkisinin bazı yönlerine kısaca değinelim: Kâinat bir kitaba benzetiliyor ![]() ![]() ![]() Bu güzel teşbih bize şu dersi veriyor: “Kâinat insan içindir, insan kâinat için değil ![]() Bir başka teşbih: “Kâinat bir saray insan ise misafir ![]() Misafirhanenin her şeyi misafir içindir ve ona göre ayarlanmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bedenden geçip ruh âlemimize şöyle bir nazar edelim: Kâinat kitabının mana ile kaynaşan varlıkları insan aklına hitap etmekte ve onu düşünmeye sevk etmekteler ![]() ![]() BÜTÜN güzellikler kalbimizi muhabbetle coşturur ![]() ![]() ![]() Kâinat bir tarla, insan ise onda ahireti namına ekip biçen bir çiftçi gibi ![]() “Dünya ahiretin mezraasıdır ![]() Bu hadis-i şerifte olduğu gibi birçok ayet-i kerimede de “dünya” kelimesi, arz küresi manasına değil, ahiretten bu tarafa olan her şey, yani topyekûn kâinat manasına kullanılmaktadır ![]() Dünya hayatının tümü bir tarla gibidir ![]() ![]() Gözünü varlıkların yüzlerinde ibretle gezdiren bir kişi cennet namına mahsuller almaktadır ![]() ![]() Diğer organları da aynı şekilde düşünebiliriz ![]() ![]() Bu ekim ve mahsul alma işlemi, belki daha ileri seviyesiyle ruh âlemimiz için de söz konusudur ![]() ![]() İnsan bütün bu mahsulleri kâinat içinde ve ondan yardım alarak verir ![]() Güneş olmasa, helal yahut haram neye bakabileceğiz? Hava olmasa, doğru veya yanlış neyi konuşabileceğiz? İnsan ve onu kuşatan şu muhteşem kâinat arasındaki bir başka ilgiden de kısaca söz edelim ![]() Tilki gibi kurnaz, serçe kadar ürkek, pars gibi parçalayıcı, bülbül gibi şakıyan, arı gibi bal veren, yılan gibi zehirleyen insanlar bulunduğu gibi, şu kâinattaki çok farklı özellikleri kendi ruh âlemlerinde yansıtan kişiler de mevcuttur ![]() Bazılarını görürsünüz, huyu pamuk gibi yumuşaktır, kalbi merhametle doludur; bazıları ise başkalarına karşı taş gibi sert ve hissizdir ![]() Bazıları insanların iç âlemini karartırken, bazıları insanlık âlemini güneş gibi aydınlatırlar ![]() Kış gibi soğuk ve donuk tiplere de rastlarsınız, bahar gibi gülen, yaz gibi sıcak kişilere de ![]() Necip Fazıl’ın şu mısraları bu gerçeği güzel ifade eder: Boşuna gezmişim yok tabiatta, / İçimdeki kadar iniş ve çıkış ![]() KÂİNATTA seyrettiğimiz, yüksek-alçak, büyük-küçük, âli- adi, parlak-sönük, uzak-yakın gibi nispetler âleminin küçük bir örneğini de insanların toplum hayatında görmemiz mümkün ![]() Kısacası, kâinat her şeyiyle insana göre ayarlanmış, ona hitap eden, onun ihtiyaçlarına cevap veren “büyük insan”… İnsan ise, kâinat sarayında yaşayan, her yönüyle onunla temas halinde bulunan ve ondaki çoğu özelliklerin küçük bir örneğini benliğinde taşıyan “küçük kâinat”… Bunlardan birini diğerinden koparamaz, ayrı düşünemezsiniz ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
|