Prof. Dr. Sinsi
|
Abdülhak Hamit Tarhan ( 05.02.1851)- (12.04.1937)
şair, tiyatro yazarı, büyükelçi
5 Şubat 1851’de İstanbul’da doğdu Babası, dedesi ve soyu ilim aleminde isim yapmış şahsiyetlerdi Dedesi Abdülhak Molla, İkinci Mahmud ile Abdülmecid Han'ın hekimliğini yapmış, şiir ve tarihle uğraşmıştı Babası Hayrullah Efendi ise, meşhur bir tarihçi ve diplomattı
Abdülhak Hamid ilk tahsiline Evliya Hoca, Behaeddin ve Hoca Tahsin Efendi gibi özel hocaların huzurunda başladı Özellikle Hoca Tahsin Efendi'nin Abdülhak Hamid üzerindeki etkisi büyüktür Daha sonra Bebek Köşk Kapısındaki mahalle mektebi ile Rumelihisar Rüşdiyesine kısa süre devam etti Ailesi tarafından Paris’te eğitim yapması uygun görülünce ağabeyi Nasuhi Bey ile 1863 Ağustosunda Paris’e gitti Orada özel bir koleje başladı Kısa zamanda Fransızcasını ilerletti 1,5 sene tahsilden sonra, yanlarına gelen babası ile İstanbul’a döndü İstanbul’da Fransız mektebine başladı ve Fransızcasını ilerletmek için Babıali’de tercüme odasına girdi On dört yaşlarındayken, Tahran büyükelçiliğine tayin edilen babasıyla birlikte İran’a gitti, 1,5 sene özel olarak Farsça dersleri aldı Babasının 1867’de vefatı üzerine İstanbul’a döndü
İstanbul’a döndükten sonra, önce Maliye mektubi, daha sonra sadaret kaleminde vazife yapan Abdülhak Hamid, buralarda Ebüzziya Tevfik ve Recaizade Mahmud Ekrem'le tanıştı Sami Paşa’dan Hafız Divanı’nı okudu Bu arada Tahran hatıralarını anlatan Macera-yı Aşk adlı ilk eserini yazdı ve meşhur Makber mersiyesini yazmasına sebeb olan Fatma Hanım'la evlendi 1876 senesinde, hariciye mesleğini seçti Paris Sefareti ikinci katibliğine tayin edildi ve iki buçuk sene vazife yaptı Bu arada Fransız edebiyatını yakından tanıma fırsatı buldu Paris dönüşü bir süre açıkta kaldı 1881’de Poti, 1882’de Golos, bir sene sonra da Bombay başşehbenderliklerine (konsolosluk) tayin edildi Bombay’da üç sene kaldı Eşi Fatma Hanım'ın rahatsızlığının artması üzerine, İstanbul’a dönmek için yola çıktı Fatma Hanım Beyrut’ta vefat etti
Bombay dönüşünde Londra elçiliği başkatipliğine tayin edildi Fakat Zeynep isimli manzum piyesi yüzünden, vazifeden alındı Bir süre boşta gezdikten sonra edebiyatla uğraşmayacağına söz vermesi üzerine, tekrar Londra’daki eski görevine gönderildi Bu gidişinde İngiliz olan Nelly Hanım ile evlendi 1895 senesinde Lahey büyükelçiliğine iki sene sonra tekrar Londra elçiliği müsteşarlığına tayin edildi Hanımının rahatsızlanması üzerine, 1900’de İstanbul’a döndü 1906’ya kadar İstanbul’da kaldı 1906’da Brüksel büyükelçiliğine tayin edildi 1911’de hanımı Nelly’nin ölümü üzerine Belçikalı Lüsyen Lucienne Hanım ile evlendi Balkan savaşları sırasında kabine tarafından azledilince, İstanbul’a döndü Maarif Nezareti teklif edildi ise de kabul etmedi Bir süre açıkta kaldıktan sonra ayan üyeliğinde bulundu Mütareke yıllarında Viyana’ya gitti Burada sıkıntılı günler geçirdi Cumhuriyetin ilanından sonra anavatana döndü 1928 senesinde İstanbul milletvekili seçildi ve ölünceye kadar milletvekili olarak kaldı Kendisine vatana üstün hizmet fonundan maaş bağlandı Ayrıca belediye de, dayalı döşeli bir apartman dairesi verdi 12 Nisan 1937’de İstanbul’da öldü Mezarı Zincirlikuyu’dadır
Abdülhak Hamid, Tanzimat sonrası bütün edebi ve siyasi devirleri yaşamış bir şairdir Tanzimatı, meşrutiyetleri ve cumhuriyeti görmüştür Bu devirlerdeki Tanzimat, Servet-i Fünun, Edebiyat-ı Cedide, Milli Edebiyat ve Cumhuriyet devri edebiyatlarını yakından tanıdı Ayrıca uzun seneler doğuda ve batıda diplomat olarak bulunması her iki edebiyatı tanımasına sebep oldu Bu sebeple Türk şiirine batıdan yeni konular, serbest düşünce ve şekiller getirdi İlk başlarda Tanzimat ekolünün tesirinde kalmış sonra batıyı tanıyınca, klasik edebiyattan ayrılarak batı tekniği ile eser vermiştir Edebiyatımızın yeni bir çehre kazanmasında Recaizade Ekrem daha çok teorik yönünü işlerken, Hamid yazdıklarıyla bunu uygulamıştır Eserlerinde batı edebiyatından bilhassa Shakespeare ve Victor Hugo’nun tesirleri açıkça görülür Şiirlerindeki başlıca konu romantik ve felsefi düşünceler, ölüm duyguları ve insan kaderi hakkındadır Şiirlerinde pekçok yabancı kelime vardır Batı yazarlarından etkilenerek yazdığı dramalar Türk tiyatrosuna felsefi düşünceyi sokmuştur Kendisine son zamanlarda Şair-i azam (en büyük şair) ünvanı verilmiştir
ESERLERİ
Abdülhak Hamid’in eserleri iki grupta toplanmaktadır:
Şiirleri: Makber, Ölü (1885), Kahpe (1885), Bala’dan Bir Ses (1911), Validem (1913), Yadigar-ı Harb (1913), İlham-ı Vatan (1918), Tayflar Geçidi (1919), Garam (1919), Yabancı Dostlar (1924)
Tiyatroları: Hamid’in tiyatroları mensur ve manzum olmak üzere iki kısımdır Mensur tiyatroları: Macera-ı Aşk (1873), Sabrü Sebat (1875), İçli Kız (1875), Duhter-i Hindu (1876), Tarık yahut Endülüs’ün Fethi (1879), İbn-i Musa (1880), Finten (1898) Manzum tiyatroları: Nesteren (1878), Tezer (1880), Eşber (1880), Sardanapal (1908), Liberte (1913)
MAKBER’den
Eyvah! Ne yer ne yar kaldı
Gönlüm dolu ah u zar kaldı
Şimdi buradaydı gitti elden,
Gitti ebede, gelip ezelden,
Ben gittim, o hak-sar kaldı
Bir guşede tarumar kaldı
Baki o enis-i dilden eyvah,
Beyrut’ta bir mezar kaldı
|