Prof. Dr. Sinsi
|
Edirne Yarışma Adayı
Edirne

Marmara Bölgesi’nin Trakya kesiminde il olan Edirne’nin doğusunda Kırklareli ve Tekirdağ, güneydoğusunda Çanakkale, kuzey ve kuzeybatısında Bulgaristan, batısında Yunanistan güneyinde de Ege Denizi bulunmaktadır Edirne’nin bir bölümü Bulgaristan ve Yunanistan toprakları içerisinde kalan Meriç Havzasının doğu kesiminde yer almaktadır Genellikle geniş ve alçak tepelerden oluşan arazisinin kuzey, kuzeydoğu, güney ve güneydoğu kesimleri alçak tepeler ve platolarla kaplıdır Bu iki engebeli bölge arasında akarsular yer almaktadır Istranca Dağlarının bulunduğu kuzey ve kuzeydoğu kesiminde dağlar, batıya ve güneye doğru alçalır, tamamen plato görünümünü alır Edirne’nin güney ve güneydoğu kesimlerinde çok yüksek olmayan Koru Dağları bulunmaktadır Bunlar kıyıya paralel biçimde uzanır, Saroz Körfezi’ne doğru da yamaçları dikleşir İpsala-Enez arasındaki Çandır Dağları ise ilin Uzunköprü yönünde güney kesimini kaplar
Edirne akarsu yönünden de oldukça zengindir Bulgaristan’ın Rodop Dağlarından çıkan ve Bulgaristan-Yunanistan-Türkiye sınırlarından Edirne’ye Meriç Nehri girmektedir Türkiye’nin Yunanistan’la olan doğal batı sınırını, 187 km boyunca güneye doğru akan Meriç Nehri oluşturur Bulgaristan’ın Rodop Dağlarından çıkan Arda Nehri ise, Yunanistan’ı geçtikten sonra Edirne sınırları içerisine girer ve Meriç ile birleşir Bu nehrin Türkiye sınırları içindeki uzunluğu da 1 km dir Ayrıca Meriç’in kollarından Tunca Irmağı yine Bulgaristan’daki Balkan Dağlarından çıkar, Edirne il merkezini geçtikten sonra da Meriç’e katılır Tunca’nın Edirne içerisindeki uzunluğu da 32 km dir

Edirne yöresindeki bir başka akarsu da Ergene Nehri’dir İlin en büyük akarsularından olan Ergene, Istranca Dağlarındaki Karatepe’den çıkar, güneybatı yönünde akarak Edirne’nin önemli bir bölümünü sular Ergene, aynı zamanda Meriç’i besleyen önemli bir akarsu koludur Bu büyük nehirlerin dışında il toprakları içerisinde irili ufaklı çay ve dereler vardır Keşan’ın kuzeydoğusundaki Keşan Deresi, Demircili yöresinden doğar ve Kavak Deresi ile birleşerek, Büyükdoğanca Deresine katılır Süleoğlu Deresi de il topraklarındaki bir başka akarsudur Edirne sınırları içerisinde özellikle Enez yöresinde küçük ölçüde göller de bulunmaktadır Dalyan, Taşaltı, Tuzla, Bücürmene, Sığırcık ve Pamuklu bunların başında gelir Bu göllerden en önemlisi Enez’in kuzeydoğusundaki Meriç Nehri ile bağlantılı Gala Gölü’dür Yaz aylarında suları azalan ilkbahar ve kış aylarında bütün Edirne vadisini kaplayan bu akarsular üzerinde su taşkınlarını önlemek ve arazi sulamak amacıyla Altınyazı, Kadıköy gibi barajlar da yapılmıştır



Selimiye Cami (Merkez)

Osmanlı padişahı ikinci Selim (1524-1574) adına Türk mimarisinin ölümsüz dehası Mimar Sinan tarafından altı yılda bitirilen ve kendisinin “ustalık eserim” diye iftihar ettiği Selimiye Camii bir çok manevi vasıfları sembolize etmektedir
Camii’nin, tek bir büyük kubbesi (43 28 m yüksekliğinde ve 31 28 m çapında) oluşu Allah’ın birliğini…
Pencerelerinin beş kademeli oluşunun İslam’ın beş şartını…
Bütün pencerelerinin 99 tane oluşunun Cenab-ı Hakk’ın 99 ismini…
Vaaz kürsülerinin 4 tane olması 4 hak mezhebi…
Mabedin bütün külliyesinde 32 kapının oluşunun İslam’ın 32 farzını…
Arka minarelerinde 6 yolun olmasının imanın 6 şartını…
Camii’nin minarelerinde 12 şerefenin olmasının da yaptıran padişahın Osmanlı Devleti’nin 12 padişahı olduğunu göstermektedir
DİĞER CAMİLER
Üç Şerefeli Cami (Merkez)

Eski Cami (Merkez)

Muradiye Cami (Merkez)

Sultan II Bayezid Külliyesi (Merkez)

Daha birçok cami bulunmaktadır 
Edirne Bedesteni

Edirne Eski Cami yanında, Rüstem Paşa Kervansarayının da karşısında olan bedesteni Osmanlı Padişahı Çelebi Sultan Mehmet 1418’de yaptırmıştır Bedesten Eski Cami’ye vakıf olarak yapılmıştır Kitabesi bulunmamaktadır Mimarı Konyalı Hacı Alaaddin’dir Bedesten XVIII yüzyıla kadar önemli bir alış veriş merkezi olma özelliğini korumuştur Bedesten 1965 yılında restore edilmiş, günümüzde de kapalı çarşı olarak kullanılmaktadır
Evliya Çelebi bedestendeki elmas ve takıların Mısır hazinelerinden daha fazla değerde olduğunu ve bunları 60 gece bekçisinin koruduğunu yazmaktadır
Bedestenin duvarları, kırmızı ve beyaz iki renkli kesme taş ve tuğladan yapılmıştır Bedestenin her köşesinde birer kapısı bulunmaktadır Dikdörtgen planlı olup, 40 54x74 94 m ölçüsünde olan bedestenin içerisinde dört köşeli altı sütun bulunmaktadır Bedestenin uzun kenarlarında tonoz örtülü on dörder, kısa kenarlarında da dörder hücre bulunmaktadır Üzeri 14 kubbe ile örtülmüştür Kubbeler bedestenin orta mekanının üzerinde bulunmakta, bunun dışında kalan alanlar da eğimli kurşun çatı ile örtülmüştür Bu kubbelerin altında sivri kemerli pencereler sıralanmıştır Bedestenin dış cephelerine dükkanlar yapılmıştır
Edirne Arastaları
Selimiye Arastası (Merkez)

Edirne Selimiye Camisi yapı topluluğunun bir bölümünü oluşturan Arastayı Sultan III Murat (1574-1595) camiye gelir getirmesi için Mimar Davut Ağa’ya yaptırmıştır Yapı topluluğunun dış avlusunun batı kenarı boyunca uzanan arasta, arazinin batıya doğru eğimli olduğundan ötürü avlu zemininden 5 metre daha aşağıdadır Avludan buraya iki merdivenle inilmektedir
Evliya Çelebi arastadan Kavaflar Çarşısı olarak söz etmiştir Halk ta buraya Meyve Kapanı ismini vermiştir Osmanlı döneminde en sağlam ve en güzel pabuçların burada yapılıp satıldığı kaynaklara geçmiştir Arasta içerisinde bulunan dua kubbesinde ise çarşı esnafı her sabah toplanır, işlerinin iyi gitmesi için topluca dua ederlermiş Dua kubbesinin yakınında bulunan ve dışarıya doğru taşkın mekanı bazı sanat tarihçiler sıbyan mektebi bazıları da darülhadis olarak tanımlamıştır
Selimiye Arastası 255 m uzunluğunda bir orta yol ile bunların arkasındaki dükkanlardan meydana gelmiştir Bu dükkanlar kemerlerle birbirine bağlanmış olup üzerleri 73 kemerden oluşan tonozlarla örtülmüştür Arastanın orta yolunun üzeride beşik tonozla örtülüdür Bu koridorunun çevresinde karşılıklı 124 dükkan bulunmaktadır Kesme taş, moloz taş ve tuğladan yapılmış olan Arastanın Selimiye Camisi avlusundan inilen iki ayrı merdiveni dışında üç girişi daha bulunmaktadır
XIX yüzyılda yapılan onarım ile Arastanın kurşun örtüsünün üzeri kiremitle kaplanmıştır Balkan Savaşı sırasında top mermilerinden ötürü yıkılmış ardından da onarılmıştır Yakın tarihlerde Arasta Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yeniden onarılmıştır
Ali Paşa Çarşısı (Merkez)

Edirne’nin merkezinde, saraçlar Caddesi ile Kapıkule’ye giden yolun köşesinde bulunan Ali paşa Çarşısını Hersekli Semiz Ali Paşa 1560 yılında yaptırmıştır Bu çarşı Kanuni Sultan Süleyman’ın Babaeski’de yaptırdığı caminin vakfıdır Mimar Sinan’ın eseridir
İstanbul Kapalı Çarşısının küçük ölçüdeki bir benzeridir Kesme taştan kalın duvarlı kütlevi bir yapı olup, etrafını çeviren sokaklardan altı kapı ile içerisine girilmektedir Bu kapılardan üçü doğuya, biri batıya, biri kuzeye, biri de güneye açılmaktadır Bunlara Ali Paşa Üst Kapısı, Ali Paşa Alt Kapısı, karşılıklı iki caddeye açılan Ali Paşa Orta Kapısı isimleri verilmiştir Bunlardan Orta Kapı çarşıyı ikiye bölmektedir 300 m uzunluğunda olan çarşıda 130 dükkan bulunmaktadır Bu dükkanlar uzun bir koridorun iki yanında sıralanmışlardır Bu koridorun üzeri kemerlerle birbirlerine bağlanmıştır Çarşı duvarların üst noktasındaki pencerelerle aydınlatılmıştır
Ali Paşa Çarşısının Edirne’de yaygın bir ünü vardır Edirneliler bir esnafı kötülemek için; “O zaten Ali Paşa’lı değildir” derler İyi bir esnafı överken de “O zaten Ali Paşa’lıdır” sözünü söylerler Edirne’de Ali Paşa esnafının dededen babaya ve oğla geçmesi gelenekselleşmiştir Bu çarşı iyi ve ünlü esnaf yetiştiren bir okul niteliğindedir Edirne’de yaygın bir teamüle göre, burada bir dükkan kiralamak için zengin olmak yetmemekte, iyi ahlâklı olmak da gerekmektedir
Ali Paşa Çarşısı 1948 yılında onarılmış, 1992 yılında bir yangın geçirmiş ve kullanılamaz hale gelmiştir Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1997 yılında onarımı tamamlanarak eski sahiplerine kiralanmıştır Çarşının mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne aittir
Edirne Kervansaray ve Hanları
Rüstem Paşa Kervansarayı (Merkez)

Edirne'de Kırkpınar

Edirne’de Kırkpınar Güreşlerinin yapıldığı yer hakkında çeşitli görüşler ortaya atılmıştır Edirne Vilayeti Salnamesine göre (1901) Kırkpınar’ın asıl yeri olarak Simavna ile Sarıhızır bölgeleri arasında çayırlık alan gösterilmektedir Bir başka görüşe göre de Kırkpınar Edirne il merkezine 16 km uzaklıktaki Görmutlu ile Seymenli köyleri arasındadır Kırkpınar’ın Ahırköy yakınında olduğu da iddia edilmektedir Bütün bunlar gösteriyor ki tarihi Kırkpınar Çayırı Balkan Savaşı’ndan sonra Türkiye sınırları dışında kalmıştır
Sultan I Murad Edirne’yi aldığı zaman güreş sporuna önem vermiş ve bir pehlivanlar tekkesi kurdurmuştur Bu tekkeden de güçlü Türk pehlivanları yetişmiştir Kırkpınar ile ilgili olarak bir de efsane vardır Buna göre; iki pehlivan güreşirler ve yenişemezler Gece de güreşlerini sürdürürler ve her ikisi de yorgunluktan orada ölürler Güreştikleri yere bu pehlivanlar gömülür Daha sonra bu yerden kırk tane pınar fışkırır ve bu yere de bundan ötürü Kırkpınar ismi verilmiştir Bir başka söylentiye göre de, Türklerin Anadolu’dan Rumeli’ye geçişleri sırasında kırk Türk akıncısı Balkanlar’da bir mola sırasında aralarında güreş tutmuşlar ve aralarından ikisi güreşirken yorgunluktan ölmüştür Arkadaşları tarafından buradaki ağaçlık bir yere gömülmüşlerdir Akıncılar geriye döndüklerinde, aynı yerden geçerlerken arkadaşlarını gömdükleri ağaçların altından buz gibi bir pınarın kaynadığını görmüşlerdir Halk arasında Kırkların Pınarı diye isimlendirilen bu pınarlı çayır daha sonra Kırkpınar’a dönüşmüştür
Edirne Çocuk esirgeme Kurumu’ndan Rasim, Kavaf Recep, Terzi Şevket, Bedestenli Mehmet, Çubukçu Rasim, Kıyıkçı Rıza Efendiler Kırkpınar’ı Sarayiçi’nde canlandırmış ve bugünlere ulaşmasını sağlamışlardır Cumhuriyetin ilanından sonra da Kırkpınar Güreşleri Edirne’nin Sarayiçi bölgesinde her yıl yapılmaya başlanmıştır
Edirne’nin en önemli iç turizmi olan Kırkpınar’ı Edirne Belediyesi yönetmektedir Her yıl Edirne’de bir Kırkpınar Komitesi kurulur, komite önce Kırkpınar Güreşlerinin başlayacağı günü çeşitli yayın organlarında ilan eder ve katılacakları davet eder Kırkpınar Güreşlerinde deste, küçük orta, büyük orta, baş altı ve baş pehlivanlara verilecek ödüller belirlenir ve bunlar ilan edilir
MİS SABUNU
Sabundan yapılmış misk sabunları tarihte hem süs eşyası hem de temizlikte kullanılırdı Elma, armut, üzüm, şeftali, muz, çilek, kayısı, portakal, karpuz dilimi, ayva, incir,erik vs her birine has kokusuyla üretilen meyve sabunları, 19 yy da Edirne'nin ticaret unsurlarından biridir Üretilen bu sabunların hepsi piyasada satılmaz, büyük kısmı padişahın isteği üzerine İstanbul'a, Topkapı Sarayı'na gönderilirmiş

Ayrıca padişahların yabancı devletlere gönderdiği hediyeler arasında
mutlaka misk sabunları bulunurmuş Boyut, koku ve görünümüyle gerçeğine şaşırtıcı biçimde benzeyen ferahlatıcı meyve sabunlarının estetik ve zevkine fazlasıyla düşkün olduğu bilinen Osmanlı sultanlarının gözde aksesuarları arasına girmesi, meyve sabunu üreticiliğinin hızlı bir gelişim içine girmesini de beraberinde getirmiştir
Bu dönemlerde zirveye çıkan üretim kalitesi, Edirne’de iyice yaygınlaşan meyve sabunculuğunun üst düzeyde kabul gören bir değer haline dönüşmesini ve eşsiz bir “el sanatı” haline gelmesini de beraberinde getirmiştir


AYNALI SÜPÜRGE
Edirne'ye özgü bir sanat ürünü olarak süpürge gelişen teknoloji karşısında temizlik aracı olarak önemini yitirmekte olup geleneksel bir sanat ürünü olarak değerini korumaktadır Geçmişte “Süpürgeciler hanı” denen hanlarda oluşan küçük dükkanlarda süpürge üreten esnafı bugün bu yerlerde görememekteyiz Gün geçtikçe de sayıları azalmaktadır Tarladan toplanan süpürge telleri süpürge yapımına uygun uzunlukta kesilir Tohumları ve yaprakları ayıklanıp demetler haline getirilerek üretici tarafından Borsada satışa çıkarılır Üreticinin belirlediği fiyatlar üzerinden açık arttırma ile süpürge yapımcıları tarafından satın alınan süpürge telleri, yumuşak olması ve kükürtün kolay ıslanması için su ile ıslatılır Islatılan teller küçük kapalı ve bir ocağı bulunan penceresiz bir odaya konarak kükürtle ağartılır Ağartılan bu süpürge telleri “ayıklayıcı” diye anılan kişi tarafından bıçakla ayıklanır Kalın, dolgun ve etli olanlar tepelik, ince ve cılız tellerde işlik olarak ayrılır Kısa, kırık, koyu renkte düzgün olmayan teller ayıklanarak küçük el süpürgeleri ve top süpürge yapımında kullanılır Teller “sarıcı”larca (taslakçı) temizlenir 4-9, ya da daha çoğu bir araya getirilip, yavru demetler yapılır Bunların ikisi birleştirilir, pamuk ipliğiyle bağlanarak, süpürge taslağı oluşturulur
“Bağlayıcı”larca (tepeci) bu taslağın sapına 4-5 tel yerleştirilerek, tepelik yapılır “Ayakcak” denilen ayak mengenesinden yararlanılarak sap, üç ya da daha çok yerinden galvanize telle bağlanır Süpürge taslağına “el mengenesi” (falaka) yardımıyla süpürge biçimi verilir Tokmakla vurularak bu biçim pekiştirilir Üç ya da daha çok yerinden çuvaldızla dikilir Gelenek çevresinde, özellikle Edirne'de evlenme geleneklerinde önemli yer tutan ve sapına kabara denilen iri başlı özel bir çivi çakıldığında kullanan bayanın kız olduğunun göstergesi; evin kapısı dışına asıldığında ise burada evlenecek çağda kız bulunduğunu belirten simge olan ve aynalı şekliyle evlenen kızın çeyiz eşyaları arasında vazgeçilemez konumdaki süpürge, yukarıda sözü edilen işlemlerden sonra kullanıma sunulmak üzere satışa çıkarılır Edirne’ye özgü olan süpürgeler bütün Türkiye’de ve turistik eşya olarak Avrupa’da da beğenilir ve tutulur En çok İstanbul’a gönderilir
Yarışma için adaydır
|