Prof. Dr. Sinsi
|
Bin Bir Yüzlü.....Gökçeada
Gökçeada denince aklınıza ne geliyor? Yanıtları duyar gibiyim “Çanakkale'ye bağlı çok sessiz bir ada Gezilecek, görülecek birçok Rum köyü var Kumsalları eşsiz güzellikte”  Madamın ünlü dibek kahvesi ile Zeytinliköy'deki Barba Yorgo da ilk akla gelenler arasında
Adanın tarihi bundan 5 bin yıl öncesine kadar uzanıyor Yapılan kazı çalışmaları gösteriyor ki, adaya ilk ayak basan kavim Akalar Gökçeada, Çanakkale Boğazı girişinde kilit bir noktada olmasından dolayı, her zaman cazip bir yer olmuş uygarlıklar için Deniz savaşları yapılmış uğruna Mikenler, Persler, Rosenelar, Atinalılar, Spartalılar, Romalılar, Bizanslar, Venedikliler, Cenevizliler ve son olarak Türkler hakim olmuş adaya
OKSİJENİ BOL, PLAJLARI TERTEMİZ
İmroz olarak da bilinen Gökçeada hakkında söylenecek çok şey var  Lodos, poyraz, kıble ve yıldız rüzgârlarının yarış ettiği, dünyanın en bol oksijenli bölgesi  Meyveleri iğde ile kızılcık arası olan hünnap ağacının tek yetiştiği yer  Çam, sedir, gürgen gibi ağaçlarla kuşatılmış yemyeşil bir cennet  Türkiye'nin en büyük adası, dünyanın en sulak dördüncü adası  Roma mezarlarından geçmişi tam olarak bilinmeyen kalelere, modern binalardan tunç çağına ait bir höyüğe kadar birçok ilginçliği içinde barındıran bir hazine  Büyük kentlerin bunalımından sıkılanların sığındıkları bir liman olan Gökçeada'da birbirinden güzel tertemiz plajlar var Kuzey Ege'nin Patara'sı olarak kabul edilen Aydıncık kıyısı, adanın güneyinde bulunuyor Kuzeybatıdaki Marmaros Plajı da denize girmek için çok ideal bir yer İnsanların denizle buluşabileceği bir başka cennetse Kaleköy'ün bitişiğindeki Yıldız Koyu ve Mavi Koy Laz Koyu ile Türkiye'nin en batı ucu olan İnce Burun'un bulunduğu Gizli Liman'da da denize girmek ayrı bir keyif 

POSEİDON ATLARINI DİNLENDİRİYOR
Zeytin ve zeytinyağı adanın yemek kültürünün vazgeçilmezi Ada ; kekik balı, şarapları, bademi, çeşit çeşit balıkları ile ünlü Rum mezeleri ve geleneksel Türk yemeklerinin hakim olduğu Gökçeada'da, insanın iştahının kabarmaması mümkün değil Mitoloji ve destanlarda da adı sıkça anılır Gökçeada'nın Homeros, İlyada'nın 13 bölümünde bakın nasıl söz ediyor adadan: “Denizin diplerinde, uçurumlarda, / Tenados'la kayalık İmroz arasında / Bir mağara vardır; geniş kocaman / Dinlendirirdi orada atlarını Poseidon; / yeri sarsan” 
ÇAMURA BULANMIŞ VÜCUTLAR
Sıra, Gökçeada'nın bilinmeyen yerlerinde  “Her gün denize girmekten, güneşlenmekten sıkılırım” diyorsanız ve yürümeyi de seviyorsanız eğer , ada tüm gizli kalmış özellikleriyle sizleri bekliyor Atlayın arabaya Aydıncık'a gidin Eğer yaz sıcak geçiyorsa Aydıncık göleti kuruyarak bir tuz gölü haline gelmiştir
Buraya geldiğinizde gölün kenarındaki organik çamuru vücutlarına sürmüş simsiyah insanlarla karşılaşırsınız Buradaki çamurun teni yumuşattığına inanılıyor
Aydıncık'tan Jandarma Karakolu'na doğru giderken, yolun yüz metre kadar dışında iki adet Roma mezarı vardır Buraya ulaşmak için biraz yürümeniz gerekecek Bir gün Gökçeada merkezden Kuzu Limanı'na giderken Çamlıbel Restoran'dan sonra, aracınızı soldaki dereye bırakıp yürümeye başlayın Kuru olan dere, yukarı doğru çıktıkça yavaş yavaş akmaya başlayacak ve bir süre sonra hayli eski bir değirmenin 30-40 basamaklı taş merdiveni ile karşılaşacaksınız Basamaklarından çıktıktan kısa bir süre sonra yaklaşık 20 metreden dökülen bir şelale göreceksiniz Şelalenin yanından tırmanarak yolunuza devam edebilirsiniz ama, biraz riskli olduğu için dikkatli davranmanız gerek

SERİNLETEN VADİ
Vaktiniz varsa bir başka gün de Şahinkaya köyünün yanındaki vadiye girin  Bu vadi, insanı başka dünyalara taşıyan sürprizler saklar derinliklerinde Önce doğal bir aquapark ile karşılaşırsınız Sonra da 4-5 metre çapında, suların taşıdığı taş parçalarının oyarak derinleştirdiği bir dev kazanına (dökülme çukuru)  Yaz sıcağında müthiş bir serinlik veren bu vadiyi kolay kolay terk edemeyeceksiniz Tepeköy'den aşağılara inen patikalardan birine vurdunuz mu kendinizi, önce adada bol miktarda bulunan ayazmalardan biri ile karşılaşırsınız Eğer ayazmanın biraz altından geçen yolu takip ederseniz, 15-20 dakika sonra iki büyük dut ağacı karşılar sizi Daha sonra da evlerin büyük bir çoğunluğunun yıkıldığı Çavuşlu Mahallesi'ne varırsınız Mahalle terk edilmiş olmasına rağmen hâlâ tüm güzelliğini koruyor Tipik Gökçeada mimarisinin en güzel örneklerini burada görmek mümkün  
AĞAÇLARIN ARASINDA SAKLI HÖYÜK
Kaleköy'den Gökçeada'ya doğru giderken, yaklaşık 1 5 kilometre sonra sağa dönün 250-300 metre ilerleyince ağaçların arasında saklanmış olan ve bir kısmı gün ışığına çıkarılmış bir Tunç Çağı Höyüğü'ne rastlayacaksınız Gökçeada'nın en yeni buluntularından bu höyük 3 bin 500 yıl öncesine tarihlenen höyükten çıkarılan parçalar, yakında Gökçeada'da sergilenmeye başlanacak Bir zamanlar 1900 hanesiyle Türkiye'nin en büyük ve en zengin köyü olduğu söylenen Dereköyü'ndeyiz Oysa şimdi terkedilmiş durumda Köyün etrafında bir günde atacağınız tur, eski yel değirmenlerini ve bir kısmı hâlâ ayakta duran kaleyi keşfetmenizi sağlayacak Çamaşırhanesi ve içinde birçok dükkânın bulunduğu çarşısı tarihî bir anıt gibi ayakta duruyor Dereköy'den Marmaros yoluna girdiğinizde ise, kısa bir süre sonra sağa giden patikamsı bir yol göreceksiniz Bu yola girdikten yirmi dakika sonra yaklaşık 30 metreden dökülen Marmaros Şelalesi, hiç beklemediğiniz bir anda beliriverecek karşınızda
Uğurlu köyünün sahili sayılan ‘Gizli Liman'a gitmek içinse, araba şart İki tepenin arasında kalan ve bu yüzden de Gizli Liman adını alan sahil, Gökçeada'nın en güzel kumsalı Sahilin bitimindeki kireçtaşları ise neredeyse fosillerden oluşuyor Plankton fosillerinin yanı sıra, çeşitli deniz kabuklularının ve deniz kestanelerinin fosillerini görmek olası Her köyünde konaklamak için uygun pansiyonlar bulunan, gürültüden henüz nasibini almamış Gökçeada, kimi saklı kimi tanıdık güzellikleriyle konuklarını bekliyor


|