|  | Beyin Acıyı Kabul Etmiyor! |  | 
|  10-07-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Beyin Acıyı Kabul Etmiyor! Beyin acıyı kabul etmiyor! Hayatımız boyunca acıya kaç kez maruz kalırız? Sayısı belli midir? Acı çekilmeyen bir hayat olabilir mi? Daha dünyaya geldiğimiz anda bebek; en güvenli ve rahat ettiği mekanından yani anne karnındaki sıcacık yuvasından ayrılması ile ilk acıyı tatmıyor mu? Hayatımız boyunca mutluluğa olduğu kadar acıya da endeksliyiz  Ayrılık,  başarısızlık, kayıp, hastalık, aşk,  ihanet, ölüm bize acıyı tattırır  “Dibine kadar acıya bulandım  ”,  “Acının içinden geçtim  ”, “Acıya gark  oldum  ”, “Acı ile yoğruldum  ” gibi  acı ile kurulan ilişkiden türemiş ve  acıya bir değer atfeden sözler  vardır  Acının bir erdem olduğunu söyleyen düşünürler de var, acının hiçbir işe yaramadığını söyleyen de… Viktor Hugo; “Öğrendikten, sevdikten sonra daha çok acı çekeceksiniz  ”   demiş  Bilmek, bilgi acı verir mi? Bilgiye ulaştıkça acı çekiyorsak   niye öğrenmeye bu kadar meraklıyız ya da çabalıyoruz? Bilgi alma   ihtiyacı sosyal bir varlık olan insanın, acıkınca yemek yemek zorunda   olması gibi bir zorunluluktur  Bildikçe, öğrendikçe aydınlanırız  Bilimsel merak da, birinden hoşlandığımızda onu tanıma isteğine ilişkin   merak da kaynağını buradan alır  Birşeyin ne olduğunu yada nasıl olduğunu merak edip peşine düştüğünüzde sonuç her zaman yüz güldürücü olmayabilir  Sonucu bırakın, sonuca  giden yolda acı bize yüzünü  gösterebilir  Ama yine de düşeriz peşine  Aşkın ilk kıpırtıları başlarken nedenini bilmediğimiz bir korku, endişe, kıskançlık, paranoya, v  b  hissetmemiz bundandır  Aslında  canımızın acıyabileceğini,  kırılabileceğimizi, çok bağlanırsak çok da  üzülebileceğimiz duygusu bize  rahat vermez  Bu yüzdendir aşığın  huzursuzluğu… Hugo da bunu demek  istemiş herhalde; “Sevdikten sonra acı  çekersin  ” diye  Ama insan olmak da böyle birşey değil mi? Acı çekmekten korkup sevmemek olabilir mi? Kaçanlar yok mu? var  “Birine bağlanırsam acı çekerim  ”  diyenler yani “Bağlanma kaygısı” olanlar hayata karşı sürekli tedirgin,  depresif ve derin yalnızlık duygusu içindedirler  Acı ile yüzleşmemek için hayatı kontrol etmeye çalışanlar, bir bakıyorsunuz terapi odalarına hastalık hastası, kanser korkusu veya “Panik atak” problemi ile geliyor  Yüzleşmekten kaçtıkça korkular büyür  çünkü büyüme ve güçlenme  olmaz  Kişi hayata karşı giderek alan  küçültür ve kendini köşeye  sıkışmış gibi hisseder  Tabii ki günümüzün yapay acıları var bir de…Kafaya takılmayacak şeyleri takan, kuruntu üreten, takıntılı, herşeyden şikayet eden kimseler  Bizim konumuz bu değil  Toplumların tüm zamanlar boyunca yaşamak zorunda kaldığı acılara tanıklık eden, diğer topluluklar olmuş  Bugün de kendi yaşadığı  topraklarda zulüm görenlerin acısı var bir de  Ya buna tanık olan  bizlerin hiç mi canı acımıyor? Acıyla kurulan ilişki, insani yolculuğumuzun önemli bir gösterenidir  Önemli olan acıya nasıl tepki  verdiğimizdir  Duygularımızı anlamak,  ifade etmek, paylaşmak, içimize  yolculuk yapmak, sevdiklerimizin ve  yakınımızdakilerin tekrar farkına  varmak, hayatın anlamını yeniden  farketmek yani sağlıklı bir yas süreci  yaşamak… Mevlana’ nın; “Hamdım, piştim, yandım  ” sözleri de acıdan geçmek ve acının bizi zenginleştirdiği durumlar için söylenmiş  Her acı kendi içimize yaptığımız bir yolculuktur; Bazen içimize dönüp sessiz kalmak, bazen Zülfü Livaneli’ nin bir kitabında ifade ettiği gibi “”İnsan insanın zehirini alır  ”  deyip biriyle paylaşmak, bazen  ağlamak, bazen tekrar tekrar üzerinde  düşünmek ve alacağımız dersi alıp  sırtımıza yük etmemek… Ama asla acının  çığırtkanlığını yapmamak,  öfkesiyle etrafındakileri hezimete  uğratmamak, sürekli kendi acısıyla  çevresini meşgul edip bunaltmamak… En  önemlisi dağılmamak! Uzm  Psikolog, Psikoterapist Ruşen Nur A | 
|   | 
|  | 
|  |