Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Nesil Bilinçlendirme Kampı - Gizli Tehlikeler & Tehditler > Atatürk Köşesi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
anıları, atatürk

Atatürk Anıları..

Eski 10-07-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Atatürk Anıları..



İZMİR SUİKASTI

İzmir'de hazırlanan o alçakça suikastın sonuçsuz kalmasından sonra bir gün bize şu olayı anlatmıştı:

- "Ziya Hurşit'in beni öldürmeye memur ettiği iki zavallı vardı Sorguları yapıldıktan sonra bunların birisini yanıma çağırdım Odada kimse yoktu Kendisine sordum:

- Sen Mustafa Kemal'i öldürecekmişsin, öyle mi?

- Evet, dedi Ben yine sordum:

- Mustafa Kemal ne yapmıştı ki onu öldürecektin?

- Fena bir adammış o Memlekete çok fenalık yapmış Sonra bize onu öldürmek için para da vereceklerdi

- Sen Mustafa Kemal'i tanıyor musun?

- Hayır

- O halde tanımadığın bir adamı nasıl öldürecektin?

- Geçerken işaret edecekler, Mustafa Kemal işte budur, diyeceklerdi Biz de öldürecektik

O zaman cebimdeki tabancayı çıkararak kendisine uzattım:

- Mustafa Kemal benim, haydi al eline tabancayı, öldür, dedim

Herif benden bu karşılığı alınca yıldırımla vurulmuş gibi oldu Bir süre şaşkın şaşkın yüzüme baktıktan sonra diz üstü kapanarak hüngür hüngür ağlamaya başladı

ASKERLE GÜREŞ

Bir gezisinde, Kolordu binasının kapısında aslan yapılı bir Mehmetçik gördü Çağırdı ve güler yüzle sordu:

- Sen güreş bilir misin?

Yanındakilerden en kuvvetli görünenlerle Mehmetçiği güreştirdi Genç asker her zaman üstün geliyordu Çok neşelendi, ayağa fırladı

Ceketini çıkarıp Mehmet'e ense tuttu:

- Haydi, bir de benimle güreş!

Katıksız ve temiz Anadolu çocuğu Ata'sının yüzüne hayranlıkla baktı:

- "Atam," dedi "Senin sırtını yedi düvel yere getiremedi Bir Mehmet mi bu işi başarır?"

Gözleri doldu ve ağlamamak için gülmeye çalıştı

ALÇAKGÖNÜLLÜ

Atatürk'ü, 1938 Gençlik ve Spor Bayramı günü, son defa, 19 Mayıs Stadyumu'nda gördüm Şeref tribünü kapısında -o zaman küçük bir çocuk olan kızıma- o günün anısı olan rozetini taktırmayarak bir şeyler söylüyordu Zayıf ve yorgundu

Kızımdan Atatürk'ün kendisine neler söylediğini sordum:

? Rozette resmim varmış, nasıl takarım? dedi

Zeki ve alçakgönüllü Atatürk rozetteki resmi görmüştü

Bu, O'nun stadyuma ilk ve son gelişi, sanki gençliğe vedası oldu

BENİM ADIM ATA DEĞİL

Atatürk'ün sinirlendiği önemli bir nokta vardı Gazetelerde, kendisine "Ata" denildiğini okudukça şöyle dedi:

-Benim adım Ata değil, Atatürk'tür! Bazı gazeteler neden böyle yazarlar?

GÖMÜLECEĞİ YER

Atatürk'ün gömüleceği yer ve toprak:

O'nun kabri Ankara'da olacaktır Fakat bu şehrin neresinde? Çünkü O' nun en son kuvvetli isteği bir an önce Ankara'ya dönebilmekti Biri Büyük Millet Meclisi'nden İstasyon'a inen cadde üzerindeki yuvarlak yer, diğeri Çankaya'daki yeni köşkün mermer havuzu Bu yerler şu nedenle konuşulmuştur:

Bir akşam Atatürk'ün etrafında toplananlar arasında, O'nun ölümlü oluşu üzerinde durulmuş ve özellikle kendisi 1926 suikast girişiminden sonra söylediği cümleyi tekrar etmişti "Benim naçiz vücudum bir gün elbette toprak olacaktır Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır" dedikten sonra "Milletim beni istediği yerde yatırsın, yeter ki beni unutmasın," demişti Meclisin altındaki yuvarlak yeri ortaya atan kişiye ise, "iyi ve kalabalık bir yer, fakat ben böyle bir arzumu milletime vasiyet edemem" Ancak, gene o akşam ileri sürülen bir fikrin kendisini çok duygulandırdığını, bugün bile hatırlıyorum

Memleketin bütün sınır boylarından getirilecek toprak üzerinde yatmak Recep Peker, hararetle bu fikrin sembolik savunmasını yapmıştı

Atatürk, böyle bir fikrin uygulanmasından ancak, ölümlü vücudu için hoşlanacağını ve gurur duyacağını anlatırken bana bakarak: "Bunu unutma!" demişti

SOKAK ÇOCUĞU

Atatürk'e, düşmanlarından bir bayan, bir yabancı gazetede (sokak çocuğu ve zalim) diye yazılar yazmak küçüklüğünü göstermişti

Bir gün Yat Kulüp'te Atatürk, arkadaşlarına bu yazıdan söz ederek demiştir ki:

- Bana sokak çocuğu diye yazmış Ben pek küçük yaşta yatılı bir öğrenci olarak okullara girmedim İdadi'den Harp Okulu'na, oradan da orduya hizmete gittim Sorarım sizlere, benim sokakta oynamaya vaktim mi vardı? Bana (zalim) diyormuş Ben eğer bu vatana ihanet eden birkaç adamı mahkemeye vererek, kanun çerçevesinde bu adamlar cezalarını buldularsa, benim onlara karşı sevgimden ziyade, Türk milletine sevgim daha büyüktür Bu nedenle Türk milletine onların zararlı vücutlarını feda ettim" demişlerdir

MUTSUZ LİDER

Bir akşam sofrasının hararetli bir döneminde Mustafa Kemal, kişisel özgürlüğünün birçok bölümlerinden yoksun bırakılması acısını hüzün dolu sözlerle şöyle anlattı:

- "Şimdi siz buradan ayrılır, istediğiniz yerde gezer dolaşırsınız Benim gözümde bunun ne büyük mutluluk olduğunu bilemezsiniz Halime bakın, sahip olduğunuz bu özgürlükten yoksunum, cumhurbaşkanıyım ama köşeye atılmış ve özgürlüğü sınırlı bir insanım Bütün eğlencem, akşamları soframa topladığım arkadaşlara ayrılmıştır Haydi şimdi buradan ayrılıp bol bol dolaşın, istediğiniz yerlere girip çıkın, arzu ettiğiniz gibi eğlenin Ben de bunun hayaliyle avunurum" dedi

O akşam hepimiz masadan erken ayrıldık

ABDÜLHAMİD

1937 yılında idi Yaz aylarından biri Doğrudan doğruya kendi kontrolündeki bir gazetede "Makedonya" adlı bir eserim tefrika ediliyordu Bir akşam üstü Başyaver Celâl (Üner) Bey beni telefonla aradı Dolmabahçe Sarayı'na davet edildim Ve Saraya gidince de, hemen hiç bekletilmeden, üst kata çıkarıldım Bir kapı açıldı, kendimi Büyük Adamın karşısında buldum Saygılarımı bildirince, belli bir iki nezaket cümlesi ile beni okşadı Sonra:

- Yazını okuyorum, dedi Hürriyetin ilân edildiği zaman küçük bir çocuk olman lâzım Fakat kutlarım, o günleri iyi canlandırıyorsun Yalnız Abdülhamid'i hiç sevmediğin belli

Biraz durdu Elindeki bir renkli kalemi, önünde açık duran kalın ciltli bir Fransızca kitaba dikine vurarak düşünür gibi oldu Ben susuyordum Bu hal bir iki dakika devam etti Sonra birdenbire şu sözler çıktı ağzından:

- Sevme Abdülhamid'i! Yine de sevme! Fakat sakın anısına hakaret edeyim deme Senin kuşağın biraz daha ölçülü kararlar vermeye alışmalı Bak çocuk! Kişisel kanımı kısaca söyleyeyim: Tecrübe göstermiştir ki, toprakları üstünde yaşayan insanların çoğunun durumu kuşkulu ve sınırları yalnız düşmanlarla çevrili bir büyük devlette, Abdülhamid'in yönetimi büyük hoşgörüdür Hele bu yönetim on dokuzuncu yüzyılın son yıllarında uygulanmış olursa

Bunun üzerine ayrılmama müsaade buyurmuşlardı Saygılarımı tekrarlayarak huzurundan uzaklaştım

YANINA ALDIĞI İLK ER

Atatürk, Samsun'a çıktığı zaman, üstü başı yırtık, postalları patlamış, silahsız bir er gördü Yüzünün rengi bakıra dönmüş, yağlan eriyip kemik ve sinir kalmış bu Türk askeri ağlıyordu O'na sordu:

- Asker ağlamaz arkadaş, sen ne ağlıyorsun?

Er irkildi, başını kaldırdı Bu sesi tanıyordu ve bu yüz ona yabancı değildi Hemen doğruldu ve Anafartalar'daki Komutanını çelik yay gibi selamladı

- Söyle niçin ağlıyorsun?

İç Anadolu'nun yanık yürekli çocuğu içini çekti:

- Düşman memleketi bastı, hükümet beni terhis etti Silahımızı elimizden aldı Toprağıma giren düşmanı ne ile öldüreceğim? Kemal Atatürk, er'in omzuna elini koydu:

- Üzülme çocuğum, dedi Gel benimle!

Ve Samsun deposunda giydirilip silahlandırarak yanına aldığı ilk er bu Mehmetçik oldu

KAHRAMAN TÜRK KADINI

1 Mart 1923 Tarsus:

Mustafa Kemal İstasyon'dan şehre doğru, bir süre yaya olarak yürüdü O'nu görmek için sabahtan itibaren yolları dolduran Tarsusluların arasından neşe ile selamlar vererek, ilerledi O sırada ansızın bir olayla karşılaştı

Milli Mücadele'deki çete giysili bir kadın, Atatürk'ün yolunu keserek ayağına kapandı Gözyaşlarıyla şöyle haykırıyordu:

- "Bastığın toprağa kurban olayım Paşam!"

Mustafa Kemal onu yerden kaldırmak için eğilirken kulağına bu kadının Kurtuluş Savaşında cephelerde çarpışmış olan (Adile Çavuş) olduğunu fısıldadılar

Gözlerinden iki damla yaş düşen Mustafa Kemal, bu güneşten yüzü yanmış kadının elinden tutup ayağa kaldırdı ve ona şöyle seslendi:

- "Kahraman Türk kadını! Sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın

İNANMAYANLAR DA HAKLIYDILAR

Mustafa Kemal realist bir liderdi Lekelemelerin politika kadrosunu nasıl daraltacağını ve kendisini bir avuç partizan takımı elinde bırakacağını düşünerek, açıkça bir suç işlemiş olanlar dışında yalnız kişisel değerlere saygı gösterdi Sicil yoklamalarına rağbet etmedi Bir gün bana:

- Kuva-yı Milliye'ye inanmayanlar da inananlar kadar haklı idiler, demişti

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI

Hastalığının ilerlemiş zamanında:

"Hatta bir gün, bizim önümüzde bazı siyasi sorunlara değinip Romanya' da yapılan hükümet değişmesinden söz ederken, bir patriğin işbaşına gelmiş olmasından hayret duyduğumu söyledim Bu nedenle İkinci Dünya Savaşı'nın da yaklaşmakta olduğunu anıştırarak dedi ki:

- "Bir savaş çıktığı takdirde, kanımca yansız kalmalıyız O zaman birçok fırtınalar kopacak Devlet gemisini gayet ustaca yöneterek işin içinden sıyrılmaya çalışılmalıdır" dedi

ELİF, LAM, MİM NE OLACAK?

Atatürk, Kur'an'ın Türkçe'ye çevrilmesine karar verdikten sonra Kâzım Karabekir Paşa kaygıya düşmüştü Büyük bir heyecan ve şaşkınlık içinde bir gün dayanamayarak Atatürk'e sordu:

- "Kur'an'ın Türkçe'ye çevirisini emretmişsiniz"

- "Evet"

- "Peki, o zaman elif, lam, mim ne olacak?"

Atatürk hayretle Karabekir'in yüzüne baktı ve en kolay bir şeyin cevabını verir gibi:

- "Ne olacak, elif, lam, mim yine elif, lam, mim olarak kalacak" dedi

DİL ALANINDAKİ ÇALIŞMALARI

Dil alanında bir kaynak sorununu ileri sürünce, ortaya, kâğıt kalem ve Atatürk'ün kendi eliyle açıklamalar yapılmış diksiyonerler getiriliyor Yunanca'dan getirilen kelimelerin, onları bir başka dile bağlayan daha eski bir etimolojisi aranıyor

- Ana kökü arayacağız, diyor

Ve dil hakkındaki kuramını anlatmaya başlıyor ve bir gülüşle:

- Uzun bir çalışmadan sonra, bunu bulduğum zaman, Sakarya savaşını kazandığım dakikadaki mutluluğu duydum, diyor

MEDRESELER

Rize gezilerinde medreselerin açılması için kendisine başvuran hocalara; öfke ve sertlikle ve herkesin önünde:

- "Para istiyorsanız size millet yetecek kadar verecektir Açsanız karnınızı doyuracaktır Medreseler bir daha açılmayacaktır, anladınız mı?" diye bağırdı

KÖYLÜ MİLLETİN EFENDİSİDİR

Bir gece beraber oturuyorduk Yanımızda Siirt milletvekili Mahmut Soydan, şimdiki Macaristan elçimiz Ruşen Eşref Onaydın, bir de Soysallı vardı Atatürk, ertesi günü Büyük Millet Meclisi'nde okuyacağı söylevi hazırlıyordu Mahmut'la Ruşen Eşref not tutuyorlardı Atatürk ara sıra bana da, "Ne dersin?" diye soruyordu Ben ne diyebilirim? Hiç Sonra Atatürk bana döndü ve dedi ki:

- Bu memleketin efendisi kimdir?

Düşündüm Karşılığı o verdi:

- Türk köylüsüdür, dedi Ve devam etti:

- Türk köylüsü "Efendi" yerine getirilmedikçe memleket ve millet yükselmez!

YENİ KELİMELER

Atatürk, yeni kelimeler için şöyle derdi:

"Onları ortaya atmak gerekir Millî duygumuz hangisinden hoşlanır ve onu kullanırsa, o zaman sözlüğümüze koyalım"

ÖĞRENCİ GÖZÜNDE ÖĞRETMEN

Çankaya'da bir ilkokul açılmıştı Köşkün çevresinde bulunan bu okulu bir gün Atatürk ziyaret etmiş

Öğretmen tahta başında öğrencilere ders veriyormuş Cumhurbaşkanı girer girmez saygı işaretini vermiş, çocuklar ayağa kalkmış ve oturunuz işaretini verdikten sonra yüzünü tahtaya çevirerek derse devam etmiş Atatürk, beş on dakika ayakta ders dinlemiş ve çıkarken öğretmen yine aynı ses, aynı eda ile çocukları ayağa kaldırmış ve oturunuz işareti verir vermez derse devam etmiş

Gazi kapıdan çıkarken yanındakilere:

- "Gördünüz mü öğretmeni? Cumhurbaşkanına önem vermedi" demiş ve ilave etmiş:

- "İlköğretmen vatanın en hayırlı elemanı Onlar vatan çocuklarıyla o kadar kaynaşmışlardır ki, adeta çocuklaşmalardır Onların gözünde en sevgili öğrencilerdir Bu öğretmen eğer dersini bırakıp saygısını göstermek için yanıma gelseydi ve çıkarken beni merdivenlere kadar geçirse idi, öğrencileri gözünde küçülür, belki prestijini kaybederdi Öğrenci gözünde en saygılı, en büyük adam öğretmendir" demişlerdir

ANADOLU'NUN MÜZİĞİ

Atatürk söylüyor:

- Montesquieu'nun, "Bir milletin musikicilikteki akışına önem verilmezse, o milleti ilerletmek mümkün olamaz" sözünü okudum, doğrularım Bunun için, musikiciliğe pek çok özen göstermekte olduğumu görüyorsunuz

- Biz Batılılara göre, doğu musikiciliğinin kulaklarımıza gelen tuhaflık yönünden söz ettim ve dedim ki; Doğunun tek anlayamadığımız bir tarafı varsa,o da onun musikiciliğidir

Gazi, itiraz ederek şöyle demiştir:

- Bunlar hep Bizans'tan kalma şeylerdir Bizim gerçek musikimiz Anadolu halkında işitilebilir

- Bu ezgilerin geliştirilmesi mümkün değil midir?

- Batı musikiciliği bugünkü durumuna gelinceye kadar, ne kadar zamanlar geçti?

- Dört yüz yıl kadar geçti

- Bizim bu kadar süre beklemeye zamanımız yoktur Bunun için, batı musikiciliğini almakta olduğumuzu görüyorsunuz

SEN NE OLACAKSIN Kİ?

Mustafa Kemal, Selanik'te yine bir akşam o zaman Sağlık Müfettişi olan eski Dışişleri Bakanı Dr Tevfik Rüştü Araş, Nuri Conker, Salih Bozok beylerle birlikte Olimpiyos birahanesinde oturmuşlar içerlerken, devletin dış siyaseti söz konusu oluyormuş Bu arada Mustafa Kemal Bey birtakım acı eleştiriler yaptıktan sonra işi şakaya dökmüş ve Tevfik Rüştü Bey'i göstererek:

- "Bu yanlış siyaseti bir gün doktor aracılığı ile düzelttireceğim" Deyince, yakın ve teklifsiz arkadaşı olan Nuri Conker:

- "Ne? Ne Sen mi düzelttireceksin?"

Diye küçümseme ile sormuş Bunun üzerine Nuri (Conker) Bey'le aralarında şöyle bir konuşma geçmiş:

- "Evet, ben doktoru Dışişleri Bakanı yapacağım Bütün yanlışlıkları ona düzelttireceğim"

Nuri Bey şaka ile sormuş:

- "Demek sen doktoru Dışişleri Bakanı yapacaksın O halde ya beni?"

- "Seni de vali ve komutan yaparım!"

Bu konuşmaya, hazır bulunan Salih Bozok da karışıyor:

- "Herhalde bu arada beni de bir şey yaparsınız?"

Mustafa Kemal Bey Salih'in bu sorusuna, biraz düşündükten sonra:

- "Salih, seni yaver yapacağım ve yanımdan ayırmayacağım" Cevabını verince Nuri Bey yine dayanamamış, tekrar atılarak:

- "Allahını seversen, sen ne olacaksın ki, hepimize şimdiden böyle birtakım onurlar veriyorsun?" demiş

Mustafa Kemal Bey, Nuri Bey'in bu sorduğu soruya gülerek:

- "Bu memuriyetleri, bu onurları veren ne olursa işte ben o olacağım"

Diye karşılık vermiş

TÜRK ORDULARI BAŞKUMANDANIYIM

Afyonkarahisar'ın hatlarının çözülmesi sonunda birkaç Yunanlı tutsak, geceleyin Mustafa Kemal'in çadırına getirilmişti Bunlardan birisi, Muzaffer Generalin doğup büyümüş olduğu Selanik'ten gelmişti Yüz, kendisine yabancı gelmediğinden ve üniformasında da hiçbir bellilik görmediğinden kim olduklarını ve rütbelerini sormaya başlamıştı

- Binbaşı mısınız?

- Hayır

- Albay mı?

- Hayır

- Korgeneral mi?

- Hayır

- Peki nesiniz?

- Ben Mareşal ve Türk Orduları Başkomutanıyım! Şaşkınlıktan ağzı açık kalan Yunanlı kekeledi:

- Bir başkomutanın savaş hattına bu kadar yakın yerlerde dolaşması işitilmiş değil de!

--------------------------------------------------------

Mustafa Kemal Birinci Dünya Savaşı?nda Viyana?dadır Generaldir Bir otelde kalmaktadır Birçok ecnebi generaller ve diplomatlar da bu otelde kalmaktadır Mustafa Kemal, yemek salonuna indikçe Avusturyalı bir diplomat ailenin kendisine küçümseyerek baktığını hissediyor Bir kolayını bulup bu aile ile tanışıyor İlk fırsatta Mustafa Kemal?e askerlikten bahis açarak bu mesleğin bilgi ile beraber tecrübeye de ihtiyacı olduğunu söylüyorlar ve hemen arkasından da: ?Türk Ordusu?nda sizin gibi genç generaller çok mudur?? diyorlar Mustafa Kemal bunlara unutamayacakları bir ders vermek istiyor Ve iki gün sonra aynı aileyle birlikte yemek yiyorlar Mustafa Kemal, Avusturyalıların genç general Napolyon?a karşı kaybettikleri meşhur Olm Meydan Muharebesi?ni anlatmaya başlıyor ve sözü şöyle bitiriyor: ?Evet muhterem baylar; Fransız Orduları?nı sevk ve idare eden Napolyon da Olm Meydan Muharebesi?ni kazandığı zaman çok genç bir generaldi? Avusturyalılar bundan sonra ne Mustafa Kemal ile yemek yemişler ve ne de Türk generallerinden ve tarihten konu açmışlardır

---------------------

Atatürk?e hakaretten sanık bir köylü hakkında takibat yapılıyordu Durumu Atatürk?e arz ettiler ?Mahkemeye veriyoruz? dediler ?Size küfür etmiş? Atatürk sordu: ?Ben ne yapmışım ki ona?? Evrakı tetkik edenler açıkladılar: ?Gazete kâğıdı ile sardığı sigarayı yakarken kâğıt tutuşmuş da ondan? Atatürk bunu söyleyen bir milletvekilidir Atatürk sormuş: ?Siz hiç gazete kâğıdı ile sigara içtiniz mi?? ?Hayır? ?Ben Trablus?tayken içmiştim, bilirim Pek berbat şey Köylü bana az küfretmiş Siz bunun için onu mahkemeye vereceğinize, ona insan gibi sigara içmeyi sağlayınız!?

-------------------------------

Olur sey degil

Muallimler ankara?da bir içtima yapmislar, içtimaa iki üç muallim hanim da istirak ederek salonda ayri bir yere oturmuslardi

Muallim hanimlarin içtimaa gitmelerini hos görmeyen meclis?in sariklilari gaziye sikayete gidiyorlar

Gazi kizarak :

- ?kimmis muallimler cemiyeti reisi ? Çagirin onu !?

Ve Mazhar Müfit birkaç dakika sonra içeri girinci gürleyen bir sesle çikisiyor :

-?siz muallimler içtimamda ne yapmissiniz ? Ne ayip sey bu ??

Mazhar Müfit sasakalir Gaziden bu hareket mi beklenirdi ? Sariklilar muzaffer bir besaretle gülüyor Sariklilar nes?e içinde gazinin sesi hep ayni tonda devam ediyor

- ?olur sey degil olur sey degil !?

Mazhar Müfit hala ayakta ve hala ne diyecegini sasirmis bir halde cevap vermeye çalisiyor :

-?efendim vallahi? ?

- ?birak birak ben hepsini biliyorum; içtimaa muallime hanimlarida çagirdiniz Fakat onlari niye ayri siralara oturttunuz ? Sizin kendinize mi itimadiniz yok, türk haniminin faziletine mi ? Bir daha öyle ayrilik gayrilik görmeyeyim, anladiniz mi ?

---------------------------

ATATÜRK?E BİR KÖYLÜNÜN CEVABI

Atatürk?e bir köylünün cevabı

Tarihimiz sayisiz savaslarla doludur Biz bu savaslardan baskaldirip ne memleketi imar edebilmisiz, ne de kendimiz refaha kavusmusuzdur Bunun sebebi, bizim suçumuzda oldugu kadar düsmanlarimizdadir da Çünkü basta moskoflar olmak üzere düsmanlarimiz hep söyle düsünürlerdi :

- Türklere rahat vermemeli ki, baska sahalarda ilerleyemesinler?

Bunun için de sik sik basimiza belalar çikarirlar, savaslar açarlar, Balkan milletlerini istiklal diye kiskirtirlardi

Biz böyle durmadan savasirken de o zamanlar askere alinmayan gayri müslimler durmadan zenginlesirlerdi

Onlarin neden zengin, bizim neden fakir kaldigimizi bir köylü, Atatürk?e verdigi kisa bir cevap ile gayet veciz olarak izah etmistir

Atatürk, Mersin?e yaptigi seyahatlerden birinde, sehirde gördügü büyük binalari isaret ederek sormus :

- bu kösk kimin ?

- kirkor?un?

- ya su koca bina ?

- yargo?nun

- ya su ?

- salomon?un?

Atatürk biraz sinirlenerek sormus :

- onlar bu binalari yaparken ya siz nerede idiniz ? Toplananlarin arkalarindan bir köylünün sesi duyulur :

- biz mi nerede idik ? Biz Yemen?de, Tuna boylarinda, Balkanlarda Arnavutluk daglarinda, Kafkaslar?da, Çanakkale?de, Sakarya?da savasiyorduk pasam?

Atatürk bu hatirasini naklederken :

- hayatimda cevap veremedigim yegane insan bu ak sakalli ihtiyar olmustur, der dururdu

-------------

Cumhuriyet

Atatürk, Mudanya yolu ile Bursa?ya gidiyordu Kalabalik bir halk kitlesi iskelede etrafini çevirmis bulunmakta idi Bir kadinin, elinde bir kagitla Atatürk?e yaklastigi görüldü Ihtiyar, zayif bir kadindi Ata?nin yolunu keserek titrek bir sesle:

- beni tanidin mi ogul? Dedi Ben sizin Selanik?te komsunuzdum Bir oglum var; devlet demiryollarina girmek istiyor Siz onu alsinlar dediniz Fakat müdür dinlemedi Oglumu yine ise almamisne olur bir kere de siz söyleseniz

Atatürk?ün çelik bakisli gözleri samimiyetle parladi? Elleriyle genis jestler yaparak ve yüksek sesle :

- oglunu almadilar mi? Dedi Ben tavsiye ettigim halde mi almalidar? Ne kadar iyi olmus? Çok iyi yapmislar? Iste Cumhuriyet böyle anlasilacak?

Kadin kalabaligin içinde kaybolmustu Ve Atatürk adeta vecd (çosku) dolu bir sesle:

- iste Cumhuriyetten bekledigimiz netice? Diyordu

----------------------------

Bayrağa saygı

Atatürk bu engin insanlik duygusu ile milletlerin istiklali prensibine olan gönülden saygi ve bagliligini izmir?e girdigi sirada da göstermisti? O?na İzmir?de Karsiyaka?da bir ev hazirlanmisti ki, bu evde isgal esnasinda Yunan krali Konstantin?de kalmisti? Evin sahibinin oglu ile hazirlikta çalisanlarin bazi yakin akrabasi Yunanistan?da esir bulunuyorlardi; isgal esnasinda, bütün Türkler gibi çok izdirap çekmislerdi; içlerinden yaraliydilar ve yunanlilardan öç almak atesiyle yanip tutusuyorlardi Bu duygularin etkisi altinda evin dis merdiveninin üzerine, muzaffer baskomuta?ninin basip geçmesi için, ipek bir düsman bayragi sermislerdi?

Atatürk yere serili bayragin önünde durmustu; etrafinda bulunan kadin-erkek izmirliler, kendisini içeriye girmeye davet ediyor, gözleri yaslarla dolu:

?buyurunuz, geçiniz, bizim öcümüzü yerine getiriniz Yabanci kral bu evden içeri, bizim bayragimiza basarak girmisti; siz lütfedin, bu karsilikla o lekeyi silin Burasi bizim sehrimizdir, bu ev sizin evinizdir, bu hak sizindir? diye yalvariyorlardi

Hiçbir durumda benligini ve sagduyusunu kaybetmeyen civanmert insan; kendilerine en tatli bakis ve sesi ile:

?o, geçmiste hata etmis; bir milletin iskitlalinin timsali olan bayrak çignenmez, ben onun hatasini tekrar edemem,? cevabini vermisti ve ancak bayragi yerden kaldirttiktan sonra beyaz mermerlere basarak içeri girmisti?

-----------------------

Devlet imkanlarını amacına uygun kullanma ?

Sivas kongresi sonrasi, heyeti temsiliye?nin Ankara?ya gelmesi kararlastirildiktan sonra Mustafa Kemal ve Hüseyin Rauf beraberlerindekilerle ankara?ya geldiklerinde keçiören yolu üzerindeki ziraat mektebi?ne misafir edilmislerdi Daha sonra Mustafa Kemal Ankara istasyonundaki gar müdürlügü binasina yerlesti Burasi hem evi, hem çalisma yeriydi

O tarihlerde ankara vilayetinin sehir merkezi kale ve onun hemen çevresi idi Keçiören, Etlik, Dikmen, Ayranci?da bag evleri vardi Bunlar arasinda Çankayada papazin bagi olarak adlandirilan iki katli ev Mustafa Kemal?e armagan edildi ve o da evi ordu?ya devrederek evin adi ordu köskü oldu Iki katli binaya 1924?de ilaveler yapildi fakat bina isitilamiyor idi Zafer, inkilaplar, cumhuriyet, dünyanin üzerimizde toplanan gözleri, Mustafa Kemal?in müstesna sahsiyeti, mütevazi de olsa yeni bir devlet baskanligi konutunu zorunlu kiliyordu

Mustafa Kemal yeri kendi seçti, kayalar düzenlendi, dis cephe pembe rengin hakimiyetinde, içerde yesilin her tonu ile ve planin esasi Mustafa Kemal?in olan yapi 1932?de tamamlandi ve ayni yilin haziran ayinda da tasinildi

Pembe köskün dösenmesi için bütçede pek mütevazi para vardi Gazi, gerekli olani sahsi imkanlari ile karsilama karari aldi ve kendisine tavsiye edilen o günlerde beyoglu istiklal caddesinde bir türk?ün açtigi dekorasyon magazasi sahibi Selahattin Refik beyi ankara?ya davet etti Binayi gezdirdi, arzularini açikladi ve kendisinden teklif istedi

Kisa süre sonra kendisine sunulan tasariyi inceledi, muhatabi konuyu gerçekten biliyordu ve anladi ki, kendisini taniyanlarca da uyarilmisti Buna ragmen teklifleri hazirlayanlari kirmadan ülkenin mütevazi imkanlarini izah edebilmis olmanin rahatligi içinde feragatlar istedi O sirada ata?nin yaninda olan Ankara belediye baskani asaf İlbay bey Ata?nin su açiklamasini kaydeder

?biliyorsunuz burasi cumhurbaskanligi köskü? Mülkiyeti devletin? Benden sonra buraya meclisin veya belki milletin dogrudan seçecegi zatlar gelecek Bu esyalarin parasini benim sahsen verdigimi sizler biliyorsunuz ama, yarin bunu bilmeyenler içinde yanlis hükümler veren olmaz mi? Memlekete en zaruri hizmetlerin yapilamadigi bütçe darligi içinde israf yapildigini düsünenler bulunmaz mi? Bir endisem de karar mevkinde olanlarin sahsi arzularini devlete yükleme mevzuunda beni emsal göstermelidir Bunu hiç istemem?

Sonra Selahattin Refik bey?e döner:

?sahsi imkanlarin olsa bile, böyle mekânlara asgari masraflarla rahat ve zevkli tefrisi tercih etme tercihindeyim Beni anliyorsunuz zannederim? Der

---------------------

Bu milletvekilliği ayrıcalığını hiç beğenmedim

Atatürk bir sabah florya?dan dolmabahçe sarayina dönüyor Yesilköy istasyonunun önünden geçerken birdenbire otomobili durduruyor ve basyaver?e:

- sorunuz, tren var mi? Diye emir veriyor

O sirada tren hemen hareket etmek üzeredir, hep birlikte otomobilden inip yanindakilerle trene biniyor Karar ani verildigi ve tatbik edildigi için bu trene binis hemen kimsenin nazari dikkatini çekmiyor Bir müddet sonra, her seyden habersiz olan kondüktör ata?nin bulundugu kompartimana geliyor Kafileyi görünce çekilmek istiyor Ata hemen sesleniyor;

- vazifeni yap! (yanindakileri göstererek) bu efendilere niçin bilet sormuyorsun?

Yanindakiler cevap verirler

- pasam biz mebusuz Tren bileti almayiz Parasiz seyehat ederiz

Ata hayretle:

- bu imtiyazi hiç begenmedim, der Çok ayip ve acayip bir kaide Çok güzel halkçilik!

---------------------------

BENİM ADIM ATA DEĞİL

Atatürk?ün sinirlendiği önemli bir nokta vardı Gazetelerde, kendisine ?Ata? denildiğini okudukça şöyle dedi:

? Benim adım Ata değil, Atatürk?tür! Bazı gazeteler neden böyle yazarlar?

--------------

GÖMÜLECEĞİ YER

Atatürk?ün gömüleceği yer ve toprak:

O?nun kabri Ankara?da olacaktır Fakat bu şehrin neresinde? Çünkü O? nun en son kuvvetli isteği bir an önce Ankara?ya dönebilmekti Biri Büyük Millet Meclisi?nden İstasyon?a inen cadde üzerindeki yuvarlak yer, diğeri Çankaya?daki yeni köşkün mermer havuzu Bu yerler şu nedenle konuşulmuştur:

Bir akşam Atatürk?ün etrafında toplananlar arasında, O?nun ölümlü oluşu üzerinde durulmuş ve özellikle kendisi 1926 suikast girişiminden sonra söylediği cümleyi tekrar etmişti ?Benim naçiz vücudum bir gün elbette toprak olacaktır Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır? dedikten sonra ?Milletim beni istediği yerde yatırsın, yeter ki beni unutmasın,? demişti Meclisin altındaki yuvarlak yeri ortaya atan kişiye ise, ?iyi ve kalabalık bir yer, fakat ben böyle bir arzumu milletime vasiyet edemem? Ancak, gene o akşam ileri sürülen bir fikrin kendisini çok duygulandırdığını, bugün bile hatırlıyorum

Memleketin bütün sınır boylarından getirilecek toprak üzerinde yatmak Recep Peker, hararetle bu fikrin sembolik savunmasını yapmıştı

Atatürk, böyle bir fikrin uygulanmasından ancak, ölümlü vücudu için hoşlanacağını ve gurur duyacağını anlatırken bana bakarak: ?Bunu unutma!? demişti

alıntıdır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.