Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı Döneminin Gezici Esnafları
Osmanlı döneminin gezici esnafı yani sokak satıcıları, bağırışları ve renkli görüntüleriyle mahallelerin ayrılmaz bir parçasıydı
Osmanlılar özgün kurumlar, örgütler oluşturmada çok ustaydılar Esnaf loncaları da bunlardan biriydi Bütün esnaf loncalara ayrılır, her birinin başkanı, kâhyası, ustası, kalfası ve çırakları olurdu Kendi içinde yerleşmiş törelerine, göreneklerine, geleneklerine uyarak büyük bir disiplin içinde çalışırlardı Çırak almak, çırağın kalfalığa yükselişi, kalfalıktan ustalığa geçiş bazen bir hafta süren eriştirme törenleriyle yapılırdı İstanbul’un Kağıthâne, Veliefendi, Çırpıcı Çayırı gibi ünlü gezinti yerlerinde çeşitli oyunlar, gösterimler düzenlenirdi
Osmanlı döneminde şenliklerde, düğünlerde ya da ordu sefere çıkarken, soytarılar, dansçılar, maskeli oyuncular, dev boyutlu kuklalar çeşitli oyunlar gösterirlerdi Bu sırada tüm esnaf da iş yerlerini arabaların üzerine yükler, canlı bir biçimde uğraşlarını sergilerdi
Osmanlı’da esnaf, kendi içinde disiplinli çalıştığı gibi, dışarıdan da çok sıkı bir kamusal gözetim ve denetim altındaydı Eksik tartı ve ölçü kullananlar, bozuk mal satanlar teşhir cezasına çarptırılırdı
BİR KENTİN SESİ VE RENGİ
Evliya Çelebi, on büyük ciltten oluşan ‘Seyahatnâme’sinin birinci cildinde esnafa 200 sayfa ayırır; 57 kümede 1109 esnaf türü sayar Bunların içinde oyuncular, soytarılar, çeşitli hüner sahipleri, hatta toplumdışı ve suç sayılabilecek uğraşları bulunanlar da vardır Böylece her şey kayıt altındadır Evliya Çelebi esnafı, gezici esnaf ile dükkânı, işyeri olan esnaf diye de ikiye ayırır
Gezici esnaf diye tabir ettiğimiz sokak satıcıları, sesleri ve görüntüleri ile esnafların en renkli grubunu oluştururdu Bu yüzden hemen her kentte bir dizi resimleri yapılmıştır Öyle ki Paris’te ‘Cris de Paris’ (‘Paris Bağırtıları’) diye bir iskambil destesi hazırlanmış, her kağıdın üzerine bir sokak satıcısının resmi ve nasıl bağırdığı basılmıştır 1798-99 yıllarında Türkiye’de bulunan Viyanalı ressam Andreas Magnus Hunglinger da, ülkesine dönmeden önce İstanbul’daki gezici esnafın bir dizi gravürünü yapmış, bunları 1800 yılında yayımlamıştır Hunglinger, satıcıların bağırışlarını resimlerin altına kendi yazımıyla Türkçe olarak belirtmiştir Bu satıcıların arasında kimler yoktur ki  Kirazcı, Çilekçi, Karanfilci, Sütçü, Yoğurtçu, Kaşkaval Peynircisi, Kaymakçı, Baklacı, Muhallebici, Yelpazeci, Şerbetçi, Buzcu, Çiçek Suyu (gül suyu olabilir) Satıcısı, Ciğerci, Balıkçı, Şekerci, Şalcı, Salepçi, Bozacı, Tülbentçi, Tavukçu, Şekerci, Simitçi, Baca Temizleyicisi gibi…
Bugün artık sokak satıcıları yoklar Günümüzde sokakların sesleri ve renkleri hızla azaldı Küçük bir kısmı hâlâ işlerini sürdürüyorlar da, arada bir “Simitçiiii”, “Bozaaa”, “Esskicii” bağırışlarını duyabiliyoruz Gerisi ise resimlerde, gravürlerde, siyah beyaz fotoğraflarda, anılarda  
alıntı
|