Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıyı Tanımak Ve Sevmek
Osmanlıda herkes bolluk ve refah içerisinde yaşıyordu Zenginleri, zekat verecek fakir bulmakta güçlük çekiyorlardı Öyle ki, Osmanlı ülkesinde, dağdaki kurtlar bile açlıktan ölmemeliydi Bunun için dağlardaki aç kurtları doyurma vakfı kurmuşlardı Her köşe başında içi oyuk, mermerden yapılmış sadaka taşları vardı Sabahın alaca karanlığında mescidin yolunu tutan bir vatandaş, elini kesesine daldırarak 3-5 akçeyi bu taşın oyuğuna bırakırdı İhtiyacı olan alsın ve ihtiyacını gidersin diye İhtiyaç sahibi kişi gece gelir, bu taşın oyuğundan ihtiyacı kadarını alır, fazlasını bir başka ihtiyaçlıya bırakırdı Ancak, ihtiyaçlı sayısı giderek azaldığından taşların oyukları akçelerle dolup taşmış, yanında oynayan çocuklar bile akçelere iltifat etmemişlerdir
İnsanların refahı için hanlar, hamamlar, yollar, köprüler, imaretler, mabedler, kervansaraylar, medreseler, rasathaneler, hastaneler, çeşmeler, şadırvanlar vs yaparak, gece gündüz durmadan çalışmışlardır Bugün onların diktiği ağaçların meyvelerini yerken, gölgelerinde de dinleniyoruz
Onlar ise, bugün bile akıllara durgunluk veren Sina çölünün kavurucu sıcaklığını geçerek Mısıra gerçek adaleti götürmeyi, rahat yataklarına tercih etmişlerdi Zevk, sefa düşkünü insanlar değil Sinanın kavurucu sıcaklığına girmeyi, saraylarından dışarı bir adım bile atmayı akıllarının ucundan bile geçirmezlerdi
Adaletin uygulanmasında gösterdikleri hassasiyet, bir hükümdarı yargılayan kadının (hakimin), suçsuzluğu ispatlanmamış hükümdarı ayakta bekleterek ve oturmasına müsaade etmemesi, Osmanlıdaki adalet ölçüsünün kemale ermiş ve takdire şayan bir tezahürüdür
Osmanlıda Devlet adamı olabilmek, yani padişah olabilmek, sadece babadan oğula geçen bir meslek değildi Bir şehzadenin Devlet adamlığı, Padişahlığı daha bebekliğinde iyi ahlak ve terbiye ile yetiştirecek dadısıyla, onu harp sanatının bütün inceliklerinde ve zamanının bütün fen bilgilerinde yetiştirecek, din bilgilerinde en üst seviyeye ulaşmasını sağlayacak, bir siyasi deha olmasına rehberlik edecek hocalarıyla başlıyordu
Onların diskotekleri, barları, pavyonları, gazinoları yoktu Onların en büyük eğlencesi ata binmek, güreş tutmak, ok ve mızrak atmak, edebiyat, hat sanatı ve motif gibi çalışmalarla dinlenmekti Kahvehanelerinde de oyun yerine kitap okumak vardı
Bütün bunları yazarak Osmanlıyı tanıtmaya çalışmıyorum, ya da onları tanıyabilmek için mukaddime yapmıyorum Haddimi biliyorum ve onları tanıtmağa bendenizin gücünün yetmeyeceğini de iyi biliyorum Sadece, geçmişini bilmeyenin geleceği olmaz düşüncesinden hareket ile onları iyi tanımak için doğru kaynakları okuyup, el alemin yanlışları ile doğruyu bulamayacağımızı acizane hatırlatmağa çalışıyorum
Saygılarımla  
Yılmaz Garip
Gazeteci-Yazar
|