Prof. Dr. Sinsi
|
Tulumbacılar Geliyor.........
Yıl 1509, yer İstanbul Hadise; “küçük kıyamet” de denilen büyük deprem  Depremin ardından taştan evler ahşaptan yapılmaya başlandı Fakat sokaklar daracıktı ve o daracık sokaklarda sağlı sollu sıralanan ahşap evler, bu kez yeni bir tehdite dem vuruyordu: Yangın  Tehdit tez vakitte hayata geçti ve İstanbul bu kez yangın felaketlerine sahne oldu
Yangınlar genellikle Cibali'de başlardı Birçok yanıcı maddenin gemilere yüklendiği ya da indirildiği iskeleler vardı çünkü Cibali'de  Rüzgârın yönü, yangının yayılacağı semtleri belirliyordu adeta Unkapanı, Fatih, Aksaray yönünde ya da Kapalıçarşı'yı da yakarak Sultanahmet'e doğru yönelerek ilerleyen yangın, hızlı ve kolay yayılırken, güzelim Osmanlı mahalleleri, alevlerin ardından şehirden silinirdi 

MEŞHUR YANGINLARIN MEŞHUR TULUMBACILARI
İstanbul'un meşhur yangınları arasında tarihi şöyle bir gözden geçirdiğinizde, Adliye Binası, Bâb-ı Ali, Kapalıçarşı, Haliç, Aksaray ve Kurtuluş yangınlarını saymamak olmuyor Bu yangınların çıkış sebebine bakıldığında, ısıtma ve aydınlatma esnasında meydana çıktıkları anlaşılıyor
Tulumbacılar her an hazırlıklıydı Yangın haberi mi geldi; sırtlarına su sıktıkları tulumbalarını atar, koşar adımlarla yangın mahalline ulaşırdı Kendilerine özgü kıyafetleri, kabadayı tavırları ile halk arasında özel bir
figür halini alan tulumbacılar, kullandıkları deyimleri ve kelimeleri ile de başka bir edebiyatın satırlarını yazmaktadır o zamanlar  Manilerini bilmeyen kalmaz Evet, tulumbayı taşıyan, yangını söndüren kişilerdir tulumbacılar  Ve her mahallenin ayrı bir tulumbacıları olurdu
GERÇEK DAVUT adını alarak Müslüman olan bir Fransız mühendis, 1715 yılında ilk yangın tulumbasını yapar 1718 yılında “ TÜFEKHANE “ ve “ TOPHANE “ de çıkan yangınlarda, yapılan tulumbanın çok büyük yararı görülür Bunun üzerine padişah “ III AHMET “ ve sadrazam DAMAT İBRAHİM PAŞA’ nın emirleriyle, 1720 yılında GERÇEK DAVUT’ un idaresinde Yeniçeri Ocağına bağlı “ TULUMBACI OCAĞI “ kurulur Bu ocak, günümüz modern İtfaiyesinin çekirdeğini oluşturur
1720 senesine kadar İstanbul’da inşa edilen yanyana, bitişik ahşap evlerde çıkan yangınları, yeniçeriler kanca, balta, su kovası vesaire gibi o zamanın itfâiye âletleriyle söndürürlerdi Gerektiğinde yeniçerilere acemi ocağı efradı da yardım ederdi Yangın söndüren yeniçerilerle acemilerin gayretlerine mükâfat olarak ikrâmiye verilir; içlerinde iyi hizmeti görülenler terfi ettirilirdi Yangın söndürme levazımâtı ilk zamanlarda bedesten dellalında durur ve yangın olduğu vakit gelişi güzel kim isterse bunları alıp, yangın söndürmeye giderdi Zaman zaman kargaşalık ve çapulculuğa sebep olan bu hizmet, Yavuz Sultan Selim Han zamânında kaldırılarak tamâmen yeniçeri ocağına verildi Bu usûl tulumbacı ocağının kuruluşuna kadar devam etti
On sekizinci asrın başlarında Müslüman olup, Dâvûd adını alan bir Fransız teknisyen, yangın söndürmek için tulumba yaptı 1714’te Tüfekhâne ve Tophâne yangınlarında denenen bu tulumbaların yerine daha kullanışlı ve hafifleri yapıldı 1720 yılında ise yangın tulumbalarının ilk nümunesini yapan Gerçek Dâvûd Ağanın nezâreti altında acemi ocağına yamak olmak üzere ayrıca Dergâh-ı âli Tulumbacı Ocağı ihdas edildi Gerçek Dâvûd Ağanın maiyetinde bir kethüda, bir kâtip, bir çavuş yamağı, bir odabaşı, elli tulumbacı ve saka vardı Tulumbacı neferlerin, üzerlerinde numaraları bulunan miğfer denilen bakırdan başlıkları mevcuttu Zamanla ocaktaki görevlilerin sayıları artarak 1804 senesinde 531 kişiye ulaştı Ayrıca Gerçek Davud Ağa'nın kabir taşı gayet uzun olup ilk tulumbacılık teşkilatının tahriçesi gibidir
Ancak yeniçeriliğin 1826’da kaldırılmasıyla bu ocak da lağv edildi 1827 yılında yarı askerî bir İtfâiye Teşkilâtı kuruldu 1869’da belediye dâire ve merkezlerine, mahallelere tulumbalar verilerek semt tulumbacı ocakları kuruldu Bu yıllarda çıkan İstanbul yangınından sonra Macaristan’dan getirilen Kont Secini’ye, Askerî İtfâiye Teşkilatı kurduruldu (1874) 1923’ten sonra itfaiye teşkilatı belediyelere devredildi
Tulumbacılar, şehrin yüksek yerlerinde inşâ edilen yangın kulelerindeki (örneğin istanbul üniv içindeki beyazıt kulesi) gözcüleri vâsıtasıyla yangınları haber alırlar, başta reisleri, omuzlarında su tulumbaları ve yangın söndürme âletleriyle yangın yerine koşarlardı Yangına koşar adım gidildiğinden neferlerin yorulmaması ve gidiş hızının azalmaması için uygun yerlerde takım değiştirilirdi Her semtin tulumbacıları, kendi ekibinin daha faydalı olması, daha önce varıp hizmete ulaşması için yarışır, zamânın imkânları nispetinde yangını söndürmeye çalışırdı Yangın yerine koşan tulumbacılara yaptıkları hizmete göre fenerci, borucu, kökenci ve hortumcu gibi isimler verilirdi Tulumbayı yangın yerlerine sırtlarında koşar adım taşıyanlara ise uşak adı verilirdi Fenerci, tulumba takımının ağası ve yol göstericisi olup yangına en önde giderdi
Uşaklar arasında bir anlaşmazlık çıkarsa bunu halletmek de fenercinin göreviydi Borucu su sıkılan boruyu taşır ve alevlere su sıkardı Kökenci borucunun kullandığı boruyu tutarak düşmemesini sağlar hortumcu da hortumları kullanırdı
Yangını söndüren tulumbacılar dönerken hangi sınıf veya mahallenin tulumba ocağından olduklarını belirtmek için halkın kalabalık olduğu yerlerde “Haaayt  karada aslan, denizde kaplan, yetmiş iki buçuk millete duman attıran, yaman gelir yaman gider Kasımpaşa’nın yiğitleri bunlar!” gibi naralar atarlardı Yangın söndüren tulumba takımına kurtardıkları evin sâhibi tarafından genellikle kurbanlık bir koyun olmak üzere hisse denilen hediye verilirdi Hisse, reis tarafından tulumba takımındakilere bölüştürülürdü

meşhur naraları:
Haaayt  karada aslan, denizde kaplan, yetmiş iki buçuk millete duman attıran, yaman gelir yaman gider Kasımpaşa’nın yiğitleri bunlar!
“Karada aslan, denizde kaplan, var mı bize yan bakan”!
Rahmetlik Ayhan Işığın bir filmi vardı "yangın var"sanırım ismi buydu tabi yanlış haırlamıyorsam bir tulumbacı ve aynı zamanda kabadayı olan kahramanımızın tulumbacılar ve o dönem istanbulunda tulumbacılar arasındaki kavgalarını çok güzel anlatıyordu tulumbacılar yangına ilk kim müdahale ederse evden yangın sonrası ödülü almaya hak kazanıyordu tabi bu bazen kavgalara neden oluyordu bu yangınların bile önüne geçiyordu ilk müdahale hakkı
"havada uçan karada kaçan varmı bize yan bakan,annamı kesen ben, babamı kesen ben,anasının koynundan kız kaçıran yine ben "
çeşili sitelerden derlenmiştir
|