KRDNZ
|
Medeniyetimizin Açık Formülü
Harbiye ve Tıbbiye’yi kuran Sultan II Mahmud, Tıbbiye’nin açılışında “Modern tıbbı Fransızca olarak öğrenin, sonra dilimize nakledin” demişti
Bugün yaşadığımız Türk veya Türkiye medeniyetinin (uygarlığının) formülü şöyledir: İslâm öncesi Türk medeniyeti+İslâm (Doğu Akdeniz) medeniyeti+Avrupa (Batı Akdeniz) medeniyeti=Türk medeniyeti Formül, Gökalp tilmizi olan 20 asrın en büyük Türk tarihçisi (bilhassa kültür tarihçisi) Fuad Köprülü’ye aittir Formül bugün de geçerlidir ve doğru olduğu için her zaman geçerli kalacaktır
19 asırda, Batı medeniyetine geç, fakat çok yoğun ve kesin geçiş yaptık Orijinal Türk ve sonraki Müslüman Türk medeniyetlerindeki kazanımlarımızı muhafaza ettik Batı’dan aldıklarımızı buna ekledik Pekiyi Batı kültür, teşkilât ve yenilikleri için modelimiz hangi ülke idi?
Fransa Modeli
Fransa’yı örnek aldık Devletçi olması bakımından ve başka sebeplerle de Fransa’yı seçtik Anglo-Sakson (İngiliz) modelini seçse idik geleceğimiz nasıl olurdu sorusu geçerli olsa da, geçmişi değiştirmek mümkün değildir Fransa’yı seçmemizin birinci sebebi devletçi bir model olmasıdır Hiç değilse 1789’dan sonra devletçi  
Batı veya Avrupa medeniyetinin formülünü de vermem doğru olur, şöyledir: Yunan kültürü+Roma hukuku ve devlet düzeni+Hristiyanlık+her Avrupa milletinin kendi millî kültürleri
Fransa ile münasebetlerimizin tarihi Orta Çağ’a çıkar Osmanlı dönemini ele alırsak, 16 asrı pas geçiyorum Kaanûnî’nin Kral Birinci François’ya (Fransua) yazdığı mektup okul kitaplarımıza girmişti Oğlu İkinci Henri (Anri) ise, Türkiye’den istikraz yapmak için Fransız donanmasını rehin göstermiştir Sonra devir değişti Bir iki çizgi vermekle yetinmek durumundayım
Batı’ya açılışta Harbiye ve Tıbbiye’mizin ağırlığı malûmdur İkisini de modern devletin kurucusu İkinci Sultan Mahmud (1807-1839, doğumu 1785) açtı: Hem de Tıbbiye’de öğrenim dili Fransızca olarak Açış nutkunda “modern tıbbı Fransızca olarak öğrenin, sonra dilimize nakledin” demeyi unutmadı Harbiye’yi 1835’te, Napolyon’un eseri ve o yıllarda dünyanın birinci harb akademisi olan Saint-Cyr (Sen Sir) örneğine göre başlattı Cumhuriyetimizi kuran bütün subaylar bu Harbiye’den çıktılar ama 1870’lerde öğrenim Fransız bırakılarak Prusya örneğine çevrilmişti Bâb-ı Âlî Terceme Odası’nın kurucusu da Sultan Mahmud’dur ki Siyasal Bilgiler’in çekirdeğidir Çok iyi Fransızca bilen diplomatlarımız buradan yetişti
Fransızca, 1945’e kadar dünyada diplomasi ve en büyük kültür dili idi Ne Şekspir, ne Britanya cihan devleti, İngilizce’yi birinci dereceye çıkaramazken, 1945’te Birleşik Amerika’nın zaferi, İngilizce’ye bugünkü durumunu kazandırdı 1945’e kadar her derecedeki okullarımızda Fransızca yüzde 90 oranında idi Geriye kalan %10’u önce Almanca, sonra İngilizce paylaşıyordu Ne kadar başka bir dünya değil mi?
Yenileşme Edebiyatımız
Edebiyatta yenileşme, müesseselerimizden çok daha geçtir 1860’ta Şinasi Efendi, Ziyâ Paşa, Nâmık Kemâl Bey’le başladı diyebiliriz Zira Türkçe, dünyanın çok köklü dillerinden biri idi ve Türkçe şiir, dünyanın en büyük birkaç şiirinden biridir Onun için roman, hikâye, tiyatro gibi klasik edebiyatımızda bulunmayan türleri de almamız gecikti Örneğimiz Fransa, Fransız edebiyatı oldu Yenileşme edebiyatımızın seçkin isimleri, Şekspir ve Göte’yi bile Fransızca’larından okudular
Batı dillerinde en büyük şiir Fransız’dır En büyük musiki ise kıyas kabûl etmez surette Almanlar’dadır, Fransız ve İtalyan musikileri bunu izler Bize Batı Musikisi, İtalyan yoluyla girdi Zira Türk Musikisi gibi çalgıdan fazla güzel sese (bel canto) dayanır
Osmanlı Hânedânı mensuplarına, 1830’lardan başlayarak çocukken Fransızca öğretildi Hânedânın düşmesine (1924) kadar çok az şehzâde ve sultan başka bir Batı dili öğrenmiştir ki istisnalardan biri son halîfe İkinci Abdülmecid’dir, Almanca ve İngilizce de biliyordu
Bugün kullandığımız Türkçe’de Fransızca asıllı birkaç bin kelime mevcuttur Başka hiçbir Batı dilinden bu kadar iktibasta bulunmadık İngilizce asıllı kelimeler gittikçe fazla girmeye başladı Ancak Fransızca kelimelerin oranına erişmesi mümkün görünmüyor (İngilizce’de de Fransızca’dan alınma kelimeler bizden çok fazla ve on binin üzerindedir)
Bu Dönem Geçicidir
Fransız etkileri, Fransa ile siyasî ilişkilerimizden uzak kaldı Fransa ile savaştığımız zamanlarda bile Fransızca konuşmaktan, okumaktan geri kalmadık Meselâ Fransızca öğrenerek Prusya sisteminde yetişen Atatürk, Prusya’dan hoşlanmazdı Fransız kültürüne sempatisi vardı
Danıştay, Yargıtay, Sayıştay, mülkî sistemimiz ve bugün süregelen sayısız kuruluş, Fransız örneğine göre kurulmuştur
Millî Mücadelemiz’de Fransızlar güneyimizde Ermeniler’i kullanarak ve onlara kanarak kötü şeyler yapmakla beraber, İngilizler gibi direnmedi, erken ayıldı Gerek Balkan Savaşı’nda, gerek Millî Mücadele’de bir kısım Fransız aydınları Türkiye’yi desteklediler Başta, Fransız edebiyatının çok büyük isimleri Pierre Loti ve Claude Farrère gelir İkisinin de adı, İstanbul’un mûtenâ caddelerine verilmiştir
Türkofobi (Türk korkusu, Türk husûmeti), Fransa’da da mevcut bir hastalıktır Ermeni diasporasınca sürekli körüklenmektedir Bugün Deveciyan ve Sarkozy ile, Türk-Fransız ilişkileri tarihinin asgarî çizgisine düştü Ama kültür ilişkilerimiz o derecede kuvvetli ki, bu dönem geçecektir NATO’da olduğu gibi Avrupa Birliği’nde de beraberiz, müttefikiz Sarkozy’siz, hattâ Beşinci Cumhuriyet rejimine geçmiş bir Fransa’ya az kaldı
Yılmaz Öztuna
__________________
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar, 'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?
Ey ŞaiR! Bana Yağmurdan bahsetme, yağdır
|