Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
çakmak, fevzi, mareşal

Çakmak Mareşal Fevzi (1876-1950)

Eski 07-01-2009   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Çakmak Mareşal Fevzi (1876-1950)



Çakmak mareşal fevzi (1876-1950)



Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk genelkurmay başkanı olan Mareşal Fevzi Çakmak İstanbul'da doğdu
Babası da askerdi Ortaokuldan başlayarak askeri okullarda okudu 1896'da Harbiye Mektebi'ni (bugün Kara Harp Okulu), 1898'de Erkânı Harbiye Mektebi'ni (bugün Kara Harp Akademisi) bitirdi ve kurmay yüzbaşı olarak orduya katıldı Daha çok Osmanlı İmparatorluğu'nun Rumeli'deki topraklarında görev yaptı Kısa sürede albaylığa kadar yükseldi 1912'de başlayan Balkan Savaşı'na Garp (Batı) Ordusu Harekât Şubesi


başkanı olarak katıldı 1914'te mirliva (tuğgeneral) oldu i Dünya Savaşı'nda 5 Kolordu komutanı olarak Çanakkale Savaşları'nda görev aldı 1916'da 2 Kafkas Kolordusu komutanlığına getirildi 1917'de Filistin Cephesi'ndeki 7 Ordu'nun komutanlığına atandı Başarıları nedeniyle aynı yıl ferikliğe (korgeneral) yükseldi 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından sonra bir süre Osmanlı Devleti'nin Erkânı Harbiyei Umumiye Reisliği (Genelkurmay Başkanlığı) ile Harbiye Nazırlığı (Savaş Bakanlığı) görevlerini yürüttü Bu dönemde Mustafa Kemal'in Anadolu'da başlattığı bağımsızlık mücadelesine yakınlık göstermedi Ama 16 Mart 1920'de İstanbul'un işgali üzerine


görevinden istifaederek Anadolu'ya geçti Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne Kozan milletvekili olarak katıldı Mayıs 1920'de Müdafaai Milliye Vekilliği'ne (Milli Savunma Bakanlığı) getirildi Ocak 1921Temmuz 1922 arasında İcra Vekilleri Heyeti Reisliği (başbakanlık) görevini de yürüttü II İnönü Savaşı'ndan sonra Nisan 1921'de rütbesi birinci ferikliğe (orgeneral) yükseltildi Ağustos 1921'de Genelkurmay Başkanlığı'nı da üstlendi Büyük Taarruz'un başarıya ulaşmasının ardından 3 Eylül 1922'de mareşal oldu Cumhuriyet döneminde bu rütbeyi taşımış tek askerdir Genelkurmay Başkanlığı


görevini Cumhuriyet döneminde de aralıksız 23 yıl sürdürdükten sonra 1944'te yaş haddinden ötürü emekliye ayrıldı Türkiye'de 1946'da çok partili siyasal yaşam başlayınca Fevzi Çakmak da siyasete atıldı ve bağımsız aday olarak Demokrat Parti'den İstanbul milletvekili seçildi 1948'de Demokrat Parti'den ayrılarak Millet Partisi' nin kurucuları arasında yer aldı ve ölümüne kadar bu partinin onursal başkanı olarak kaldı

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Çakmak Mareşal Fevzi (1876-1950)

Eski 07-01-2009   #2
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Çakmak Mareşal Fevzi (1876-1950)



Mustafa Fevzi Çakmak
(1876 - 1950)
A - FEVZİ ÇAKMAK’IN YAŞAMI
1 - Doğumu ve Orta Öğretimi:
Büyük asker, büyük komutan, faziletli insan, Fevzi Çakmak ülkenin bunalımlı bir döneminde, 12 Ocak 1876’da İstanbul’da dünyaya gelmiştir
Babası Topçu Albayı, Çakmakoğullanndan Ali Sırrı Bey’dir
Mustafa Fevzi ilk öğretimine Rumeli kavağı Mahalle Mektebi’nde başlamış, oradan Sarıyer’deki Hayriye Okulu’na geçmiştir
On yaşında; Selanik Rüştiyesi’ne (ortaokuluna) gitmiş, buradan İstanbul’a (Soğukçeşme Askerî Rüştiyesi’ne) gelmiş, 1890’da Kuleli Askerî Lisesi’ne, 29 Nisan 1893’de Kara Harp Okulu’na geçmiştir


2 - Fevzi Çakmak’ın Askerî Yaşamı:


28 Ocak 1896’da Piyade subayı olarak Harp Okulu’ndan mezun olan Fevzi Efendi (1311-c-P7) başarı derecesi nedeniyle kurmay sınıflarına devam hakkını kazanmış, 16 Mart 1897’de üsteğmenliğe yükselmiş, 25 Aralık 1898’de de kurmay yüzbaşı olarak Harp Akademisi’ni bitirmiş ve Genelkurmay 4’üncü Şube’ye atanmıştır
O’nun başarılı öğrencilik yılları, Osmanlı İmparatorluğu’nda yönetimin en bozuk olduğu döneme rastlar Birbirini takip eden harpler, iç ayaklanmalar, ekonomik ve sosyal durumun her gün biraz daha kötüye gitmesine neden olmuş, güçsüz ve yeteneksiz bir idare elinde işlemez hale gelen sistem içerisinde millet perişan olmuştu
11 Nisan 1899’da 3’ncü Ordu Metroviçe Tümeni Kurmay Başkanlığı’na atanan bu değerli kurmay subay 6 Şubat 1901’de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) olmuş ve başarılı hizmetleri nedeniyle 23 Ocak 1900’de Gümüş İmtiyaz Nişanı, 22 Ağustos 1900’de de Beşinci Rütbeden Mecidi Nişanı ile ödüllendirilmiştir


1902’de Binbaşı olan Fevzi Bey, Taşlıca Mutasarrıflığı ve Komutanlığı’na atanmış ve burada da başarılı çalışmalar yapmıştır
1906’da Yarbaylığa yükseltilmiş ve 17 Temmuz 1906’da Dördüncü Rütbeden Osmanî Nişanı ile ödüllendirilmiştir


1907’de Albaylığa yükseltilen Fevzi Bey, 29 Aralık 1908’de, Taşlıca Mutasarrıf ve Komutanlığı uhdesinde bırakılarak, 35’nci Nizamiye Tugayı Komutanlığı’na atanmıştır
7 Ağustos 1909’da çıkartılan Tasfiye-i Rüteb Kanunu gereğince ve emsaline göre erken terfi ettiği gerekçesiyle rütbesi Binbaşılığa indirilmiş; 27 Temmuz 1910’da da Mürettep Kosova Kolordusu Kurmay Başkanlığı’na atanmıştır


29 Eylül 1910’da tekrar Yarbaylığa yükselmiş, 15 Ocak 1911’de Genelkurmay 5’nci Şube Müdürlüğü’ne atanmış, İşkodra Kolordusu ve çeşitli birliklerin kurmay başkanlıklarında bulunan Fevzi Bey, 3 Temmuz 1912’de Yakova Tümeni Komutanlığı’na, 6 Ağustos 1912’de Kosova Kuva-yi Umumiyesi Kurmay Başkanlığı’na, 29 Eylül 1912’de Vardar Ordusu Komutanlığı Hareket Şube Müdürlüğü’ne 6 Kasım 1913’de de 2’inci Nizamiye Tümeni Komutanlığı’na atanmış ve 24 Kasım 1913’de ikinci defa Albay olmuştur


22 Aralık 1914’de 5’nci Kolordu Komutanlığı’na getirilmiş ve 2 Mart 1915’te Mirliva (Tümgeneral) olmuştur
Fevzi Paşa tümen ve kolordu komutanlıklarındaki başarılı çalışmaları nedeniyle 2 Ekim 1915’de Harp Madalyası, 18 Kasım 1915’de de Muharebe Gümüş İmtiyaz Madalyası ile ödüllendirilmiş, 26 Aralık 1915’te kendisine Almanya’nın 2’nci Demir Salip Nişanı verilmiştir


6 Aralık 1915’de, Albay Mustafa Kemal Bey’in rahatsızlığı nedeniyle ayrıldığı Anafartalar Grubu Komutanlığı Vekâleti’ne getirilmiş
17 Ocak 1916’da Muharebe Altın Liyakat Madalyası ile ödüllendirilmiştir
7 Eylül 1916’da 2’nci Kafkas Kolordu Komutanlığı’na atanmış, bu güne kadarki başarılı hizmetleri nedeniyle, 21 Ekim 1916’da Alman Harp Madalyası verilmiş, 11 Kasım 1916’da Muharebe Altın İmtiyaz Madalyası ile ödüllendirilmiş, 3 Nisan 1917’de de Avusturya-Macaristan Devleti’nin İkinci Rütbeden Harp Alâmetli Askerî Liyakat Madalyası verilmiştir


5 Temmuz 1917’de Diyarbakır’daki 2’nci Ordu Komutanlığı’na, 9 Ekim 1917’de de Filistin’deki 7’nci Ordu Komutanlığı’na atanmıştır
Ordu Komutanlığı’ndaki başarılı hizmetleri nedeniyle, 23 Eylül 1917’de ikinci Rütbeden Kılıçlı Osmanî Nişanı, 8 Ocak 1918’de Birinci Rütbeden Kılıçlı Mecidi Nişanı ile ödüllendirilmiş, 19 Haziran 1918’de de kendisine Almanya’nın Birinci Rütbeden Kron dö Prus Nişanı verilmiştir


28 Temmuz 1918’de Ferik (Korgeneral) olmuş 24 Aralık 1918’de Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti’ne (Genelkurmay Başkanlığı’na) atanmıştır
14 Mayıs 1919’da 1’nci Ordu Müfettişliği’ne verilmiş, 3 Kasım 1919’da da Anadolu’ya gönderilecek Nasihat Heyeti’nde görevlendirilmiştir


3 Şubat 1920’de Harbiye Nazırlığı’na (Milli Savunma Bakanlığı’na) atanmış bu görevinde ve Gnkur Başkanlığı’nda halef, selef olduğu Cevat Paşa (Orgeneral Çobanlı) ile Anadolu’daki harekâtı bütün olanaklarıyla desteklediklerinden Cevat Paşa 16 Mart 1920’de Malta’ya sürülmüş, Fevzi Paşa’yı da makam odasına kadar gelen İngiliz subayları tehdit etmişlerdi Bu durumda İstanbul’da daha fazla kalamayacağını anlayan Fevzi Paşa 27 Nisan 1920’de Ankara’ya geldi ve 3 Mayıs 1920’de Kozan Milletvekili sıfatıyla Millî Savunma Bakanlığı’na ve Bakanlar Kurulu Başkan Vekilliği’ne seçildi
27 Mayıs 1920’de Kuva-yi Milliye’ye katıldığı için, İstanbul 1’nci İdare-i Örfiye Divan-ı Harbi tarafından gıyaben askerlikten tardına, nişan ve madalyalarının geri alınmasına ve idamına karar verildi


9 Kasım 1920’de Genelkurmay Başkanı Albay İsmet Bey’in Batı Cephesi Kuzey Kesimi Komutanlığı’na atanarak ayrılması nedeniyle Genelkurmay Başkan Vekilliği’ni de üstlendi


3 Nisan 1921’de Birinci Ferik (Orgeneral) lige yükselen Fevzi Paşa, 5 Ağustos 1921’de Millî Savunma Bakanlığı’ndan ayrıldı ve asaleten Genelkurmay Başkanı oldu 12 Temmuz 1922’de de Bakanlar Kurulu Başkanlığı’ndan ayrılarak Büyük Taarruz hazırlıklarıyla ilgilenmek üzere cepheye gitti
31 Ağustos 1922’de Büyük Taarruz’un hazırlanması ve icrasındaki hizmetleri nedeniyle rütbesi Mareşalliğe yükseltildi
27 Mart 1923’te Afganistan Emin Ala Hazret Gazi Amanullah Han tarafından İtrıâli Nişanı ile ödüllendirildi


Türkiye Büyük Millet Meclisince 14 Ağustos 1923’te 188 oyla tekrar Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Vekâleti’ne (Genelkurmay Başkanlığı’na) seçildi
21 Kasım 1923’te İstiklâl Harbi’ndeki üstün hizmetleri İstiklâl Madalyası ile ödüllendirildi ve kendisine bir de takdirname verildi
31 Ekim 1924’te milletvekilliğinden ayrıldı 1944 yılına kadar Genelkurmay Başkanı olarak hizmet etti Şerefle sürdürdüğü bu görevden, 12 Ocak 1944’te (yaş haddini tamamlayarak) emekliye ayrıldı


Mareşal Fevzi Çakmak, Atatürk’ün sevdiği, saydığı ve güvendiği askerlerdendi Arkadaşlıkları Çanakkale’de başlamış ve Atatürk’ün ölümüne kadar karşılıklı sevgi, saygı ve içten gelen bağlılıkla sürmüştür
Atatürk, Fevzi Paşa’yı, ordu yönetim ve komutasının rast gele bir kimseye verilmeyeceğini söyleyerek, Genelkurmay Başkanlığı’na getirmişti O da Silâhlı Kuvvetlerin en yüce katında, büyük hizmetlerde bulunmuş, özellikle orduyu daima politikadan uzak tutmuş, Atatürk İnkılâp ve İlkelerine bağlı genç askerler yetiştirerek Büyük Önder’in güvenine lâyık olduğunu kanıtlamıştır
Fevzi Çakmak, Fransızca, İngilizce, Almanca, Rusça, Farsça, Arapça, Arnavutça ve Sırpça bilirdi


Yazdığı Eserler:
Garbı Rumeli’nin Suret-i Ziyaı ve Balkan Harbi’nde Garp Cephesi Hakkındaki Konferanslar,
Büyük Harpte Şark Cephesi Hareketleri’


B - FEVZİ ÇAKMAK’IN KURMAYLIK VE KOMUTANLIK NİTELİKLERİ


Askerlerin tarihî kişilikleri, onların meslekî yetenekleri ve askerlik sanatındaki becerileriyle orantılıdır


1 - Fevzi Çakmak’ın Kurmaylık Niteliği:


Fevzi Çakmak, ciddi, çalışkan, doğru ve ileri görüşlü, bilgili, cesur, kesin karar sahibi, dürüst ve üstün ahlâklı, sekiz lisan bilen, eser vermiş bir kurmay subaydı
Tümen, kolordu, ordu ve genelkurmay karargâhlarındaki kurmay görevlerinde çok başarılı olmuştur O’nun kişilik ve karakteri astları üzerinde olumlu bir izlenim bırakmış onlara her zaman yardımcı olmuştur
Fevzi Çakmak, küçüklerinin sevgi ve saygılarını, büyüklerinin güvenini kazanmış örnek bir kişiydi


Gününün büyük kısmını çalışmakla geçiren, bin bir mesele ile durmadan ve yılmadan uğraşan yetenekli bir karargâh subayı idi Hazırladığı mükemmel plân ve emirlerle birliklerin hedeflerini süratle ele geçirmelerini sağlar, onların morallerini yükseltir, genç subaylara bu nitelikleriyle örnek olur, onların bilgi ve görgülerini artırıcı eğitim programları düzenlerdi


2 - Fevzi Çakmak’ın Komutanlık Nitelikleri:


Fevzi Paşa, Osmanlı - İtalyan Harbi’nde, Balkan Harbi’nde, Birinci Dünya Harbi’nde ve İstiklâl Harbi’nde büyük birliklerin kurmay başkanlıklarını yapmış, tugay, tümen, kolordu ve ordulara komuta etmiş, her iki dönemde de Genelkurmay Başkanlığı ve Millî Savunma Bakanlığı yapmış çok tecrübeli ve bilgili, kesin karar sahibi, cesur bir komutandı
Stratejik ve taktik kuralları, bilim ve tekniği yol gösterici olarak almış, bunları kişisel deneyimleriyle birleştirip, durum ve koşullara göre uygulamış ve uygulatmıştır
Komuta ettiği ve sorumluluğunu taşıdığı birlik ve karargâhlarda her zaman, her durumda astları üzerinde etkili olmuş, görevini en iyi bir şekilde yaparak amacın gerçekleşmesini sağlamıştır


Millî Mücadele’nin lider kadrosunda, zekâsı, çalışkanlığı, soğukkanlı oluşu, muhakeme kabiliyeti, ihtiyatlı, sabırlı ve gayretli oluşu ile çok başarılı görevler yapmış, Başkomutanın daima takdirlerini kazanmış ve mesleğinin en yüksek rütbe ve makamına erişmiştir


3 - Fevzi Çakmak’ın Askerî Niteliklerini ve Kişiliğini Yansıtan Bir Kaç Anı:


a - Yunanlıların İzmir’e çıkmalarını önleme çabaları:
1919 yılı Mayıs ayı başlarında Yunanlıların İzmir’e çıkarma yapma hazırlıkları sürerken Harbiye Nazırı Şakir Paşa, Yunanlıların bu tutum ve davranışlarını mütareke şartlanna uygun görüyor ve ilgililere bu yolda emirler veriyordu Harbiye Nazırı’nın makamında bulunmadığı kısa bir süreden yararlanan Fevzi Paşa İzmir’deki Kolordu Komutan Vekili (sonradan şehit edilen) Alb Süleyman Fethi Bey’e şu telgrafı çektirmişti
“Çıkarılan devriyelerin peyderpey miktarlarının artırılarak Yunanlıların İzmir’i işgal etmeleri ve bir oldu bitti yaratmaları muhtemeldir Bunun için derhal Averof zırhlısı komutanına, badema devriye çıkarılırsa, bunları Türk birliklerinin silâh ile karşılayacağını tebliğ ediniz “Süleyman Fethi Bey’in” Dinlemeyip çıktıkları takdirde bu emir yerine getirilecek midir?” sorusuna da “Evet! Tereddüt edilmeden ateş edilecektir!” diyordu Bu tebliğ etkisini göstermiş işgal gününe kadar bir daha Yunan devriyeleri İzmir’e ayak basmamışlardı
İtilâf devletlerinin baskısı ile Fevzi Paşa Genelkurmay Başkanlığı’ndan uzaklaştırılmış, Yunanlılar da 15 Mayıs 1919 günü İzmir’e çıkmışlardı


Sonraları bir süre Harbiye Nazırlığı’nda da bulunan Fevzi Paşa ile Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa (Org Çobanlı) çok miktarda silâh ve cephanenin Anadolu’da toplanmasını sağladılar ve millî kuvvetleri her yönden desteklediler
İngilizlerin İstanbul’u resmen işgalleri ve tutukladıkları Kuva-yı Milliyecileri Malta’ya sürmeleri üzerine Fevzi Paşa da Anadolu’ya geçti


b - O’nun soğukkanlılığını, vefakârlığını ve inançlı kişiliğini yansıtan olaylar:
Asi Ethem olayından sonra Meclis’te sakin ve kendinden gayet emin bir tavırla “İşte, millî müdafaa vekili olarak söz veriyorum Bir hafta sonra size yine bu kürsüden zafer müjdesini de kendim vereceğim” şeklindeki konuşması ve bu süre zarfında zaferin kazanılması, Meclis Başkanı Mustafa Kemal Paşa’yı huzura kavuşturmuş ve İkinci İnönü Muharebesi’nde memleketin makûs talihi yenilmişti


Kütahya-Eskişehir Muharebesi’nden sonra da Büyük Millet Meclisi’ndeki konuşmalarda Cephe Komutanına saldıranları “Karan kendisinin de tasvip ettiğini” söyleyerek susturmuştur


c - Kendisini Mustafa Kemal Paşa’nın yerine geçirmek isteyenlere karşı tepkisi:
Büyük Millet Meclisi’ndeki muhalefet grubu içerisinde, Mustafa Kemal Paşa’nın yakın silâh arkadaşları da vardı Bunlar onun yavaş yavaş diktatörlük idaresi kuracağı endişesi içindeydiler ve yerine Fevzi Paşa’yı geçirmeyi düşünüyorlardı Bu konuyu kendisine açtıklarında Fevzi Paşa onlara:


“Bana böyle bir mevkii lâyık gördüğünüz için teşekkür ederim Fakat bu teklifinizi kabul edemeyeceğim Bu dediğiniz şey hiçbir zaman olamaz Sizin de bu yolda çalışmaktan vazgeçmenizi tavsiye ederim Hepimiz bulunduğumuz mevkilere rıza gösterecek ve elbirliği ile memleketin yükselmesi için çalışacağız; yapılacak o kadar çok işimiz var ki hepimize bol bol yeter Eğer bu yolu bırakarak birtakım siyasî entrikalara kapılacak olursak bu memleketi batırırız Buna da hakkımız yoktur Hele ordunun politikaya karışmasına hiçbir şekilde razı olamam Ben bugün ordunun en sorumlu bir yerinde bulunuyorum Teklifinizi kabul edecek olursam yarın benim yerime geçecek olan bir paşa da ordunun kendisine bağlı olduğuna güvenerek beni devirir ve yerime geçer Onu da çok geçmeden bir üçüncü paşa taklit eder Memleket asıl o zaman askerî





diktatörlüğe doğru kayar ve memleketin bizden beklediği hizmetlerin hiçbirisi yapılamaz” demiştir Fakat muhalifler bu büyük insanın sözünü dinlememişler ve Terakki- Perver Cumhuriyet Partisi’ni kurarak muhalefet dozunu, Mustafa Kemal Paşa’ya İzmir suikastini düzenlemeye kadar götürmüşler O da bunlara karşı sert bir tavır takınmış suikastle hiçbir ilgisi bulunmayan Kâzım Karabekir Paşa bile İstiklâl Mahkemesi’ne verilmişti Kâzım Karabekir Paşa ile bazılarının kurtulmasında Fevzi Paşa’nın da rolü vardır


Mustafa Kemal Paşa, yapılan yukarıdaki teklifi her nasılsa öğrenmiş ama hiç renk vermemiş, fakat bu büyük insana saygısı ve güveni bir kat daha artmıştır
d - Atatürk’ün vefatından sonra da Fevzi Çakmak’a Cumhurbaşkanlığı teklif edilmişti:
Ali Sait Paşa, Meclis’te ve orduda çoğunluk sizi Cumhurbaşkanı görmek istiyor



deyince, O, “Arkadaşlarımızın bu duygularına teşekkür ederim Fakat ben sadece Genelkurmay Başkanıyım Anayasaya göre Cumhurbaşkanı ancak Meclis’in içinden seçilebilir” demiş “Peki bize aday gösterebilir misiniz?” sorusuna da “Sadece kendi düşüncemi söyleyebilirim Bana kalırsa bugünkü durumda Atatürk’ün yerine geçmeye en lâyık olan şahıs İsmet İnönü’dür” cevabını vermiş, “Bu benim sadece kendi düşüncemdir Fakat Büyük Millet Meclisi kimi lâyık görür de seçerse o benim de Cumhurbaşkanım olur Yeter ki bu seçilme kanuna ve anayasaya uygun olsun!” sözlerini ilâve etmiş, nedenlerini de açıklamıştır
e - Türkiye’yi İkinci Dünya Harbi dışında tutma gayretleri:


İkinci Dünya Harbi başlayınca, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye her fırsatta: “Savaş şu anda sınırlarımızın uzağındadır Ama ne şekilde gelişeceği belli olmaz Ordumuz bugünkü modern ordularla savaşacak güçte değildir Zaten bir toprak isteğimiz de yoktur Biz Atatürk’ün “Yurtta sulh cihanda sulh” prensibine sıkı sıkı sarılmalıyız Savaşın ondan galip çıkan devletleri de ne derece perişan ettiğini bilirsiniz O nedenle ne yapıp yapacak, ordumuzu kuvvetlendirecek fakat, savaşın dışında kalmak için çalışacağız
İsmet İnönü de her zaman bu siyaseti yürütmeye çalışacağını söylemiş ve bu sözünü tutmuştur (Türk Büyükleri İsmet İnönü adlı cep kitabında bu konuya geniş yer verilmiştir)2


C - FEVZİ ÇAKMAK’IN KATILDIĞI HARPLER VE MUHAREBELER


1911-1912 Osmanlı - İtalyan Harbi sırasında kolordu kurmay başkanlıklarında bulunmuş, fakat harekât bölgesi dışında görev yapmıştır


1 - 1912-1913 Balkan Harbi:


Balkan devletleri yıllarca yaşattıkları ülkülerini dış kışkırtmalarla geliştirmiş, yer yer kanlı kaynaşmalar olmuş ve 1908 Meşrutiyeti’nden sonraki gelişmeler nedeniyle aralarındaki anlaşmazlıkları ve toprak davalarını bir yana bırakıp Osmanlı Devleti’ni parçalamak ve mirasını paylaşmak üzere birleşmişlerdi
14 Ekim 1912’de bir nota verilmiş, Sırp ve Bulgar birlikleri sınırlarımızı tecavüze başlamış, 16 Ekim 1912’de de Türk orduları harekete geçmişti




Karadağ, Sırbistan ve Yunanistan büyüme amacıyla, Bulgaristan ise Balkanlarda yaşayan bütün milletlerin özünü Bulgarların teşkil ettiği inancı ile Osmanlı İmparatorluğu aleyhinde birleşmişler ve Balkanlarda dinsel ve siyasal bir birlik kurmak çabası göstermişlerdi Bu amaç ve inançlarını gerçekleştirmek için başlattıkları Balkan Harbi, Osmanlı İmparatorluğu’nun Batı Rumeli’yi boşaltmalarına neden oldu
Fevzi Bey’in Harekât Şubesi Müdürlüğü’nü ve Kurmay Başkan Vekilliği’ni yaptığı Vardar Ordusu da Batı Rumeli’yi boşaltan birliklerdendi ve çok kötü koşullarda bu boşaltma harekâtını gerçekleştirmişti Fakat görevini aksatmamış, 19 Haziran 1913’te Seman iskelesinden hareket ederek İstanbul’a gelmişti Fevzi Çakmak şöyle diyordu: “Batı Rumeli’de 500 yıllık Türk egemenliğine veda ettik


Atalarımızın asırlarca kanlarıyla suladığı ve eski yeni bir çok şehitlerimizin gömüldüğü vatan parçasının bırakılması gönüllerimizde giderilmesi imkânsız acılar ve hasretler yaratıyordu Cehalet ve politika kurbanı olan Batı Rumeli hâlâ pek elim buhranlar içinde çırpınıp duruyor
Türk Şark (Doğu) Ordusu, Pınarhisar-Lüleburgaz genel hattına çekilmişti Bu hattı başarıyla savunurken birçok nedenlere dayanan Başkomutanlığın emirleriyle 2 Kasım 1912’de Çatalca mevzii gerisine alındı Burada başarılı muharebeler verdi
Garp (Batı) Ordusu, Komanova’da yapılan muharebeyi kaybetmişti
29 Eylül 1913’te yapılan İstanbul Antlaşmasıyla Balkan Harbi sona erdi


2 - 1914-1918 Birinci Dünya Harbi


Balkan Harbi, iki dönemliydi Birinci dönem, Osmanlı İmparatorluğu ile, bağlaşık devletler (Bulgaristan, Sırbistan ve Karadağ) arasında, ikinci dönem ise Bulgaristan’la diğer devletler arasında cereyan etmişti Türk ordusu bu savaştan büyük kayıplarla çıkmış, ordunun elindeki silâh, araç ve gereçlerin büyük bir kısmı yok olmuştu Kazancımız, Edirne’nin geri alınmasından ibaretti Elden çıkan silâh, araç ve gereç, Birinci Dünya Harbi’ne kadar yerine konulamamıştı Dolayısıyla Türk ordusu, seferberliğini tamamlamadan % 20 noksan silâh ve cephane, çok eksik araç ve gereçle Birinci Dünya Harbi’ne girme durumuna düşmüştü


Avrupa’nın büyük devletlerinin oluşturduğu siyasî grupların güçlülüğü karşısında Osmanlı devletinin durumu son derece kritik ve karanlıktı
3 Ağustos 1914’te harp bütün Avrupa’yı sarmıştı 29 Ekim 1914’te Karadeniz Olayı adıyla tarihe geçen trajik oyunla biz de harbe katıldık İlkin Ruslar Kafkas sınırına tecavüz ettiler 3 Kasım 1914’te bütün Üçlü Anlaşma Devletleriyle harbe tutuştuk ve sırayla cepheler açılmaya başladı


a - Çanakkale Muharebeleri (3 Şubat 1915 - 9 Ocak 1916)


Anlaşma devletlerinin Çanakkale Boğazı’nı deniz yoluyla aşarak Rusya’ya yardım plânları hedefine ulaşamayınca boğazları kara harekâtıyla düşürmek maksadıyla 25 Nisan 1915’te Gelibolu yarımadasına çıkarma yaptılar

Seddülbahir’e çıkanlar kuzey istikametine (Alçıtepe-Maydos), Arıburnu bölgesine çıkanlar doğu istikametine (Conkbayırı-Maydos) ilerlemeye başladılar Yarımadayı bir iki gün içinde ele geçirmeyi planlamışlardı Fakat kuzeydeki başarısızlıklarına Kirte’de özellikle 6 Mayıs 1915 günü 2’nci Kirte Muharebesi’nde verdikleri ağır zayiat da eklenince 300-500 metre ilerleyerek varabildikleri yerde toprağı kazıp gömüldüler Akıtılan İngiliz kanı elde edilen kazançla orantılı değildi Kıyı başlarında tutunup tutunamayacakları da şüpheliydi


Amiral De Robeck’in yeni takviye kuvvetleri gelinceye kadar, donanmanın bir kez daha boğazı zorlama önerisi kabul edilmeyip, ordunun Kilitbahir platosunu ele geçirmesine kadar, boğazı geçme girişiminin durdurulmasından sonra yapılacak şey, orduyu yeterince takviye etmek ve Çanakkale Boğazı’nın açılmasını bu yolla sağlamaktı Bu takdirde, Çanakkale sorunu başarı ile sonuçlanır, Türklerin yenilmesi, Rus Kafkas Ordusu’nun serbest kalması ve bu kuvvetleri başka alanlarda kullanma olanağı elde edilebilirdi Fakat Lord Kitchener, Batı Cephesi’nin ısrarla takviye ve cephane istekleri, İngiltere’ye yöneltilecek bir Alman çıkarması endişesiyle, Çanakkale Cephesi için vadettiği birliklerden ancak 52’nci tümeni yola çıkarabilmişti3


Anlaşma devletleri üç hafta boyunca Çanakkale sorununa çözüm yolu ararken, 5’nci Ordu da bu zamanı değerlendirmiş ve savunma düzenini pekiştirmişti

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Çakmak Mareşal Fevzi (1876-1950)

Eski 07-01-2009   #3
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Çakmak Mareşal Fevzi (1876-1950)



c - Büyük Taarruz (Afyon-Dumlupınar Meydan Muharebesi) ve Takip Harekâtı (26 Ağustos - 9 Eylül 1922)


Taarruz plânının hazırlanmasında ve taarruzun icraasında Başkomutan’a yardımları; gelişen durumlara göre cepheden cepheye koşması, 4 Ekim 1922 günü yapılan Büyük Millet Meclisi toplantısında, Mustafa Kemal Paşa tarafından şöyle değerlendiriliyordu:
“Ordumuzun kudreti, kabiliyeti ve hazırlık derecesi hakkında güvenimiz tamdı Fakat bir defa daha Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Fevzi Paşa Hazretleri ile cepheye gittik ve baştan sona kadar ordumuzu tekrar gözden geçirdik Düşman mevzileri ve düşman ordusu da tetkik edildi Bu son teftişimizin neticesi mevcut olan kanaat ve imanımızı kuvvetlendirdi O, zaman kesin olarak taarruz hazırlığı için emir verdim


Efendiler! Taarruz öteden beri Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Fevzi Paşa Hazretlerinin pek derin ilme vukufa, pek derin feyz ve tecrübelere dayanarak hazırladığı plân dahilinde vukubulacaktı Bu plân dahilinde hazırlık emri verildikten sonra tabiatıyla maksatlarımızı gizlemekte fayda buluyorduk Buna uygun olarak da Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi ile cepheden Ankara’ya ayrı ayrı döndük”7


d - Mareşal Fevzi Çakmak’ın Eserlerinden Alınan Dersler


Mareşal Fevzi Çakmak’ın Harp Akademilerinde verdiği konferanslar o dönemin genç kurmayları için yararlı olduğu kadar bugün de elden ele dolaşmakta, Harp Tarihi değeri yanında, “Ordunun Politikaya Karışmasının Sevk ve İdare Üzerindeki Etkileri”; “Stratejinin Politikayla İlişkisi, Harp Yönetiminin Ana Kuralları ve Stratejide Amaç’ın Önemi” gibi dersler ve Vardar Ordusu Kurmay Başkan Vekili olarak verdiği bilgiler çok değerlidir


1 - 1927 yılında Harp Akademilerinde Verdiği “Garbı Rumeli’nin Suret-i Ziyaı ve Balkan Harbi’nde Garp Cephesi” Konulu Konferanslarından Çıkartılan Dersler:


Bu konferanslarda beş ilin (Selanik, Kosova, Manastır, İşkodra, Yanya) elden çıkmasından söz edilmekte ve bir iki meydan muharebesiyle kalınmayarak bir memleketin savunması ele alınmaktadır Büyük asker, “Bulgaristan Birinci Dünya Harbi’ne girmiş ve bir çok yenilgiye uğramış fakat mevcudiyetini korumuş, halbuki bizim Rumeli’deki yenilgimiz doğrudan doğruya Avrupa’daki varlığımıza yönelmiş kesin bir çöküştü
Bu çöküş nedenlerini iç, dış ilişkiler ve harekât olmak üzere üç bölümde arayabiliriz” diyor ve şöyle açıklıyor:


İç İlişkiler: Barışta milleti belli hedeflere yöneltecek bir programa ihtiyaç vardı Osmanlı İmparatorluğu’nun düşüncesi ve politikası “Anane-i İslâmiye” idi
1908 inkılâbıyla gelen Meşrutiyet idaresinin de bir hedefi yoktu Halbuki İstiklâl Harbi’nde gaye, erden başkomutanına kadar herkes tarafından pek derin hissedilmiş ve idrak olunmuştu Mondros Mütarekesi bütün milletin gönlünde istiklâl ateşini alevlendirmişti Balkan Harbi’nde bunlar yoktu Türklük düşüncesi gelişmemişti Birlik yoktu


Bir millette birlik olmazsa teşkil edeceği ordunun manevi gücü de zayıf olur
Dış İlişkiler: Avrupa dengesi için Fransızlar bir İtilâf-ı Müselles yapmışlardı Büyük Millet Meclisi Hükümeti de ülküsünü yürütmek için bir doğu politikası izledi Ruslarla, Afganlılarla antlaşmalar yapıldı İranlılarla iyi ilişkiler kuruldu Halbuki Osmanlı Devleti’nin, Meşrutiyet döneminde dahi esaslı bir politikası yoktu Biri Başbakan olur Alman siyaseti izler, diğeri gelir İngiliz siyaseti güderdi Alman siyaseti izlediği sırada da İttifak Devletleri bize zarar verdi Avusturya; Bosna-Hersek’ i ilhak, İtalya Trablusgarb’ı işgal etti


Hükümetin Balkanların aleyhimizdeki birleşmelerinden bile haberi yoktu
Ruslar harp olmayacağını garanti ederek hükümeti kandırıyor ve askerin terhisini sağlıyorlardı Bunu Anadolu harekâtı sırasında “Lloyd George” da yaptı Londra’da Bekir Sami Bey heyetiyle Barış Antlaşması yapılırken Yunanlılar taarruza hazırlanıyorlardı Fakat inanmadık, aldanmadık İkinci İnönü Zaferiyle onlara gerekli cevabı verdik
Harekât: Ordu teşkilinde, savunma veya taarruz amacından hangisinin uygulanacağı önceden açık olarak belirtilmelidir Almanlar taarruzî, Fransızlar tedafüi bir plânla amaçlarına ulaşacaklarını düşünüyorlardı İstilâ siyaseti gütmediğimiz aksine haris hükümetlerin saldırgan tutumlarıyla karşı karşıya bulunduğumuz için askerî teşkilâtımız savunma amacına uygun bir şekilde düzenleniyordu Rumeli’nin hemen her tarafı şüphesiz savunulacaktı Cephenin bu durumuna göre irtibatların yapılması ve korunması ve kuvvet çoğunluğunun doğuda mı, merkezdi mi toplanacağının esaslı bir surette incelenmesi ve kararlaştırılması önemliydi


Batı Rumeli’de üç kolordu ile müstakil üç tümen vardı Seferberlikten önce Trakya ve Makedonya’daki askerî gücümüz düşmanlarımızın iki katı idi Seferberlikte de tabii ki üstünlüğümüzü koruyacaktık Halbuki Rusların harp olmayacak sözlerine kanarak 70000 er terhis edilmişti Bulgaristan ise bu sırada manevra bahanesiyle ordusunu takviye ediyordu


Ordunun bir de manevî cephesi vardır Avrupa, maneviyatı sarsılmış milyonlarca Türk’ün 1-2 milyon Ermeni veya Rum tarafından idare edilebileceği kanısına varmış ve bizim imhamızı kararlaştırmıştı
Balkan Harbi öncesi ve harp süresince Batı Ordusu’nda hizmet etmiş olan Mareşal Fevzi Çakmak’ın görüşlerini yansıtan bu eserinden genç subaylara ışık tutacak ve ders alınacak konular aşağıya çıkartılmıştır


a - Orduya Politikanın Sokulmasının Sevk ve İdare Üzerindeki Etkileri:


“1912 yılında İstanbul’dan Arnavutluğa gelen 1’nci Tümen’in eğitimi ve bütün hizmetleri çok düzenliydi Ne yazık ki, her bakımdan örnek olan bu tümen de kendini partizanlığa kaptırdı ve birkaç subayın kışkırtması ile her türlü niteliğini ve yeteneğini kaybetti Öyle ki erler subaylarını, subaylar komutanlarını tanımaz oldular …Günden güne artan keşmekeş içinde devletin nüfuz ve itibarı zedelendi …panik başladı Doğu ve Batı Ordularımız hemen aynı zamanda çöktü Bozguna uğrayan bu birliklerden bazı subaylar çekilirken bile siyaset kavgası yapıyor, muhalifler birbirlerini kurşunlayabiliyordu Çok gariptir; esir olanlar da aralarında bu tür kavgaları sürdürüyorlardı
Mareşal Fevzi Çakmak; bu günleri hiç unutmamış ve Gnkur Başkanlığı süresince orduyu daima politikanın dışında tutmuştur8


b - Strateji - Politika ilişkisi; Harp Yönetiminin Ana Kuralları ve Stratejide Amaç:


Balkan Harbi’nde Osmanlı Başkomutanlığının uygulayacağı stratejinin amacı düşmanı, güttüğü maksadı bırakmaya sürüklemek suretiyle tehdidi ortadan kaldırmak, müttefiklerin en güçlüsü olan Bulgarların karşısında, eldeki gücü yoğunlaştırarak, kuvvet çoğunluğu sağlamak olmalıydı Başkomutanlık böyle bir amaç gütmediği gibi Batı Ordusu’nun verdiği emirlerde de stratejik bir amaç güdülmüyordu


Batı Ordusu’nun 25 Ekim 1912’deki verdiği emre göre üç kolordu Manastır’da, iki kolordu Selanik’te, bir kolordu İpek-Manastır arasında, birer kolordu da İşkodra ve Yanya’da savunmada bulunacaktı Bu düzende hiçbir stratejik amaç olmadıktan başka âdeta kuvvetlerin parça parça yenilmesi için düşmanlara fırsat verilmiş oluyordu Hele Selânik’teki kuvvetin iki düşman arasında bırakılması büyük bir hatadır Özellikle, sefer plânına da aykırıdır Bu yüzden 40000 kişilik bir kuvvet, oldukça çok mühimmat ve gereç Selanik’le Serez arasında dökülüp kalmıştı Bu amaçsız tertiplenme ile son başarı umudu da yitirilmişti Altı kolorduyu bütün araç ve gereçleriyle Manastır’da toplamak bize 100000 kişilik bir Türk Ordusu kazandırırdı ki bununla, düşmanın yapacağı hatalardan da yararlanarak başarı sağlanabilirdi


Batı Ordusu Komutanı’nın orduyu Vardar hattında toplamak istemesi yerindeydi Ancak birliklerin perişan bir durumda bulunuşları, özellikle redif ve ikmal erlerinin tümünün memleketlerine savuşmuş bulunmaları, Üsküp’te, subayların bile savunmayı kabul etmeyecek kadar disiplinden yoksun oluşları çok feci bir durum yaratmıştır
Batı Ordusu’nun bu amaçsız ve kararsız tutum ve durumu, askerin davranışı Koçan ve Pirlepe’de de sürdü Pirlepe’de toplandıktan sonra düşmanın Kalkandelen yönünde belirmesi üzerine Kırçova’ya tekrar kuvvet göndermek zorunda kalınması Batı Ordusu komutanının ileri görüşten de yoksun olduğunu kanıtlar Nitekim 6’ncı Kolordu,



zamanında Soroviç’e gönderilseydi 18’nci Tümen bozulmamış belki de Selanik kurtarılmış olurdu Kısacası, Batı Ordusu bir amaç doğrultusunda atılganlık ve cesaretle sevk ve idare edilmiş olsaydı başarı sağlanabilirdi Şu halde durumu önceden görüp olaylara yön vermenin, durum üstünlüğü sağlayıcı önlemleri zamanında almanın; aracı amaca göre geliştirmenin bir strateji ilkesi olduğu hatırdan çıkarılmamalıdır


Batı Ordusu Yunanlıların güneyden Kayalar istikametinde ilerlediğini dikkate alarak Manastır Muharebelerinin alacağı duruma göre Soroviç bölgesine kuvvet ayrılmasını Rahmanlı dolaylarındaki eşkıyanın tenkilini, 1150 rakımlı tepenin geri alınmasını; Resne yolunun açık bulundurulmasını emretti ve karargâhıyla 16/17 Kasım gecesi Manastır’dan Filorina’ya geldi9


c- 18 Kasım 1912 Sırp Harekâtı:


General N Meyer “Türkler sol yanlarındaki bütün kuvvetleri ve genel ihtiyatının bir kısmını (25000 - 30000 kişi) ile batıya doğru Ohri yolunu tekrar açmak üzere 2’nci Ban Morova Tümeni üzerine bir karşı taarruz yaptılar, bu tümen çok zor duruma girdi, 1’nci Ban Morova ve hatta 1 ‘nci Ban Drina Tümenleri tarafından desteklendi” diyor
Aynı yazar, 6’ncı Cavit Paşa Kolordusunun açılan Resne yolundan geçerek geldiğini Sırpların orada gerilediklerini, yukarda adı geçen Sırp tümenlerinin 18 Kasım’da Manastır’a giremediklerini de yazıyor


Bukay da, Vardar Ordusu’nun iki yanından kuşatılarak imha edilecek duruma geldiğini, bununla beraber Sırpların da 8000 kadar zayiat verdiklerini söylüyor Sırp askeri çok yorgun ve bitkindi
Bizim kaybımız da 1000’i şehit olmak üzere 3000’e yaklaşıyordu, diyor Bu belgelerden zaferin Türklerde olduğu, ama farkında olamadıkları anlaşılıyor10


d - Vardar Ordusu Kurmay Başkan Vekili Yarbay Fevzi (Mareşal Çakmak) Bey ‘e Göre Tarafların Gücü:


Vardar Ordusu’nun mevcudu 38768 olup muharip er toplamı 33000 idi (78 tabur) kısmen Hıristiyan olan yerli erler Manastır çekilmesinden sonra dağılmışlardı
Sırpların, 5 Tümeni ve bir bağımsız tugayları (80 tabur), Yunanlıların, 4 tümenleri vardı (36 tabur) tüfek mevcutları Türklerin iki katı kadardı


Manastır Bölgesi’ndeki Genel Kaybımız: Yunanlılarla yapılan muharebedeki zayiat dahil 3500 er idi Manastır ve Florina’da bir hayli piyade cephanesi düşman eline geçmişti Esir sayısı hasta ve yaralılar dahil 3000 kadar olup 50 top düşmana terk edilmişti
Vardar Ordusu Kurmay Başkanı Albay Halil’in hava değişimini geçirmek üzere İstanbul’a gitmesiyle 10 Mayıs 1913’ten beri Kurmay Başkanlığına vekâlet etmekte olan Yarbay Fevzi (Mareşal Çakmak) Nisan 1913 olaylarını da şöyle anlatıyor


“Altı aydan beri devam eden Balkan Harbi Çatalca, İşkodra ve Fiyer dolaylarında birbirinden habersiz muharebe eden üç grupta da artık harbe son vermek lüzum ve ihtiyacını aynı zamanda hissettirmişti Nisan ortalarında Çatalca’da ikinci mütarekenin yapıldığından Batı Ordusu habersizdi Arnavutların Resneli Niyazi Bey’i iki arkadaşıyla birlikte şehit etmelerine benzer suikast, hırsızlık ve tecavüz hareketleri devam ettiği için yeni bir bindirme yeri yapılmasına teşebbüs edilmişti İşkodra müdafilerinin





Karadağlılarla anlaşarak silâhlarıyla kaleden çıkmalarına dair İstanbul’un ve Avrupa devletlerinin bilgisi olmadığı için, Batı ordusunun Draç üzerine yürüdüğünü sanarak mütarekeye aykırı bir durum çıkaracak bu hareketin acele durdurulması Başkomutanlık Vekâleti’nden emrediliyordu Avrupa büyük devletleri de Batı Ordusu’nun o bölgeden (Bulgarların barış suretiyle çıkarılmasına itirazına rağmen) bir an önce ve barş suretiyle çıkarılmasını istiyorlardı Mayıs’tan itibaren İstanbul’a nakliyat başladı11
Haziran 1913’ün ilk yansında Batı Ordusu’nun genel kuvvesi şöyle idi12



Subay
Er
Hayvan
Top
Makineli Tüfek Vardar Ordusu
1252
20201
2500
18
28 İşkodra’dan Çıkanlar
348
7953
1100
26
15 Toplam
1600
28154
3600
44
43

2 - 7936 Yılında Yine Harp Akademilerinde Verdiği “Büyük Harpte Şark Cephesi Hareketlen” Başlıklı Konferansından Çıkarılan Dersler:


Büyük Harp’te Türkiye altı büyük cephe açmıştı
1 — Doğu Cephesi
2 — Çanakkale Cephesi
3 — Suriye Cephesi
4 — Irak Cephesi
5 — Yemen-Asir-Hicaz Cephesi
6 — Avrupa’daki Cepheler


Bunlardan, Çanakkale Cephesi Gelibolu Yarımadası burnuna tıkanmış, Suriye Cephesi Akdeniz’de Şeria Nehri doğusuna kadar dayanmış, Irak Cephesi Dicle’nin iki tarafında kalmıştı Yemen-Asir-Hicaz tali bir cephe olup, Avrupa’daki cepheler millî yararlar düşünülmeden Enver Paşa tarafından Almanlar’ın yükünü hafifletmek için açılmış cephelerdi

Doğu Cephesi ise, takriben Karadeniz’den Hemadan’a kadar 1000 kilometrelik cephe üzerinde gerçek bir stratejik harekât olarak cereyan etmiş ve her iki taraf da bu cephede büyük birlikler görevlendirmiştir (16 kolordu, 10 süvari tümeni gibi) 13
3’ncü Ordu: 161762 er, 168 top (92094’ü muharip idi Top ve Mt olmayan ve talim

terbiyeden yoksun birlikler düşülünce gerçek muharip 66000)


Rus 3’ncü Kafkas Ordusu 120000 piyade, 12000 süvari, 432 toptan oluşuyordu (Avrupa cephesine gönderdikleri iki kolordu yerine yeni birlikler kurmuşlardı)
Alman Amirali Şoson’un idaresindeki Osmanlı donanmasının 29 Ekim 1914’te Sivastapol ve Odesa’ya yaptığı baskın sonucu 1 Kasım 1914’te Ruslar Doğu sınırlarımızı geçerek muharebeyi başlattılar Biz de 11 Kasım 1914’te resmen harp ilân ettik 14


a - Birinci Dünya Harbi’ne Girmemizin Doğurduğu Sonuçlar: Harbe girmemiz şu sonucu doğurdu:


Muharebeyi iki yıl uzatmakla her iki taraf da bitap düştü ve Almanya’yı ezmek hırsı yerine milletlerden sulh isteği belirdi
Doğu’da Bolşeviklik çıktı ve sosyal düzeni sarstı Harp sürseydi Fransa, İngiltere ve Almanya’da da aynı şey olacaktı
Avrupa emperyalizmine karşı Amerikalılar, Wilson’un 14 maddelik prensipleri ile karşı çıktılar İstilâ politikasını manda düşünceleriyle örtmeye zorunluluk görüldü ve bu suretle Alman toprakları büyük bir istilâ görmeksizin harbe son verildi
Biz bu harbe girmeseydik boğazları açınca Rusya daha önce güçlenecekti Bize ayrılan Rus ve İngiliz kara kuvvetleri ve donanması Almanlara gönderilecekti Bulgaristan belki bu harbe katılmayacak ve Avusturya ise Sırbistan ve müttefikleri tarafından bir yılda yıkılacaktı
Bütün bunlara karşın dökülen Türk kanları Almanları kurtardığı kadar Türkleri de kurtarmış yeni bir Türkiye kurulmuştur 15


b - Doğu Cephesindeki Harekât ve Muharebeler Hakkında 0 Cephede 2’nci Ordu Komutanı Olarak Çarpışmış Fevzi Paşa (Mareşal Çakmak) ‘in Görüşleri:


Köprüköy muharebesi dediğimiz tesadüf muharebesinde 9 ve 11 ‘nci Kolordular arasında cepheyi mailen kesen bir yola paralel arahattı verilmesinden dolayı eğri şeritler oluşturmuş ve yan ateşlerine ve yorgunluklara ve birliklerin ileri geri dalgalanmalarına neden olmuştur Savunma ve çekilmede birliklere bu şekilde arahattı verilebilir Fakat taarruz ve takipte düşmanın çekilme yollarına dikey şeritler verilmelidir ki kesin sonuç alınabilsin Görülüyor ki 3’ncü Ordu’nun sevk ve idaresinde ana fikir yoktur Bir tesadüfi muharebe, keşif taarruzu ve büyük karargâhın baskısı sonucu ilerleme vardır Sırf komutanların ve askerlerin kahramanlığı ile bu hareket gelişmiştir




Azap muharebesine gelince, Maslofski’nin eserinden anlaşılıyor ki Azap muharebesini biz kazanmışız Ruslar panik yapmışlar 20, 21 Kasım’ da Rus cephesi sıkışık bir durumdadır Düşmanın kol ve katarları 21 Kasım’da panik yaptığından 1’nci Kolordu Komutanı Berhman ve kurmay başkanı Sarıkamış’a kaçmış ve muharebeyi Türkler’ in kazandığını Tiflis’e bildirmiştir Tiflis’ten durumu incelemek için Ordu Kurmay Başkanı Yüdeniç geliyor O, birlikleri durdurmaya çalışırken garip bir tesadüf eseri olarak 3’ncü Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa da o gece çekilme kararı veriyor (Nedeni çok mermi sarfolunması, İd ve Narman’da Rus Tugayı’nın ufak bir başarısının büyütülmesidir





Halbuki bu 30’ncu Tümen’le önlenebilirdi) Çekilme fırtınalı bir gecede yapıldı Bazı kolordu komutanları üzüldü Askerin güveni sarsıldı Gnkur 2’nci Başkanı Albay Hafız Hakkı cepheye gönderildi 2 Aralık’ta Köprüköy’e gelerek durumu inceledi Bir kolorduyla cepheden taarruz ederken iki kolorduyla düşmanın kuşatılmasını, Başkomutanlık Vekâleti’ne önerdi Enver Paşa da Aralık ortasında Doğu Cephesi’ne geldi Bu sırada Başkomutanlık karargâhında beraberinde getirdiği Poselt Paşa; Kars’ı kuşatmak için Erzurum’da hazırlık yapıyordu 16


c - Enver Paşa’nın Doğu Cephesi’nde Komutayı Alması ve Sarıkamış Felâketi:


Enver Paşa Doğu Cephesi’ne geldikten sonra, Kafkas hareketini yapan 3’ncü Ordu’nun uzağında 500, 600 ve hatta 1000 kilometre yarı çapıyla hareket yapacak tümenlere Rusları Dağıstan’da ve Türkistan’da tespit etmek görevini vermişti
İran’ı, Afganistan’ı Rus ve İngiliz nüfuzundan kurtarmak için buralara tümenler yerine, para ile bazı yetenekli kimseleri göndermek ve bu insanları yavaş yavaş kendi tarafına çekmek daha akıllıca bir davranış olurdu

Albay Hafız Hakkı Bey’in plânına gelince: “Düşman arkasında adam görünce kaçar, Rusların tabiatı budur Almanlar Tamenberg’de böyle yapmıştır” diyerek büyük çevirme hareketleri düşünülüyordu Almanlar bu görüşü destekliyorlardı Albay Hafız Hakkı, Ruslar kaçmadan onları ters cepheli bir muharebeye mecbur ve esir etmek ve Kars’ı baskın ile almak istiyor, “İlkbaharda barış olunca bizim elimize bir şey geçmiş bulunmalı” diyordu O da Enver Paşa’nın İran’daki kavislerinden daha küçük olmak üzere Ştanke Bey müfrezesini (2 tabur) bir kaç hudut taburu ve çetelerle takviye ederek Ardahan üzerinden Kars’a, 10’ncu Kolordu’yu Oltu üzerinden Novoselim’e, 9’ncu Kolordu’yu da Bardız üzerinden Sarıkamış’a gönderecekti ki, bu olanaksızdı Çünkü aralarındaki mesafe uzaktı Tam zamanında muharebe meydanında birleşemezdi Bu süre zarfında cepheden ilerleyecek 11’nci Kolordu’yu kendi haline bırakıyorlardı Top cinsleri harekâta uygun değildi




Gerçeği gören ve bu plâna karşı çıkan 3’ncü Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa, görevden alındı Enver Paşa komutayı aldı
Hasan İzzet Paşa pasif, Hafız Hakkı ve Enver Paşa çok aktif idiler İş başında ikisinin ortası normal bir komutan bulunamadığından Sarıkamış felâketi olmuştur
27-31 Aralık 1915 tarihleri arasında Novoselim hattı kesilmiş, telsizler bozulmuş, Rusya Sarıkamış’tan haber alamıyor Mişlayevski Tiflis’e gitmiş, bu sırada Rus ordularına komuta eden Grandük Nikola 2 Ocak 1915’te İngiltere’den Türk kuvvetlerinin tespitini istiyordu Bunun üzerine İngilizler Çanakkale harekâtı için görüşmelere başladılar İşte bu sırada Sarıkamış felâketi yaşanmış ve Rusların bu başarısı İngilizleri kuşkulandırmıştır Bu nedenle 19 Şubat 1915’te Çanakkale Cephesi’nin açılmasına karar verdiler 17


d - Sarıkamış Harekâtı Nasıl Yapılmalıydı?


İlk gün, 22 Aralık 1914’te kuzeyde Oltu taarruzu ve güneyde süvari tümenimizin harekâtı başlatılarak düşmanın iki yanı tehdit olunmalıydı
23 Aralık’ta 9’ncu Kolordu, Kızılkilise - Mihkâr hattına, 10’ncu Kolordu Oltu’dan Çitak-Çardaklı hattına, Mürettep Tümen Tuzla’dan Kop’a ilerlemeli ve 24 Aralık’ta bütün ordu erkenden düşmana her taraftan taarruz ederek kesin sonuç alınmalıydı


e - Sarıkamış Harekâtı ‘na Katılan Türk ve Rus Kuvvetleri ve Her İki Tarafın Zayiatı:


Sarıkamış harekâtına katılan Türk kuvveti 118000 kişi, 75000 tüfek, 170 toptur Rusların kuvveti de buna yakındır
Ruslar 7000 esir almışlardı Bunlar da yaralı ve hastalardı Zayiatın 40000 olduğu kabul ediliyor 78000 kişi ne oldu? 3’ncü Ordu Kurmay Başkanı Alman Albay Göze bile bunun hesabını veremiyor Sonradan 38000 kişinin hastanelere geldiği tespit edilmiş bunlardan da her ay 10000 kişinin öldüğü kayıtlara geçmiş Böylece ölü sayısı 60000’i bulmuş, tifüs (humma-yı racia), dizanteri, tifo… vb de askeri kırıp geçirmişti
Rus yazarları, Rusların zayiatını, 32000 olarak ifade ediyorlar
Bu felâketi hazırlayan, Paşalığa yükselen ve 3’ncü Ordu Komutanı olan Hafız Hakkı da tifüsten ölmüştür18


f- 2’nci Ordu’nun Doğu Cephesi’ne Gelişi:


1915 yılı sonuna kadar bu cephede çeşitli muharebeler verdik Çanakkale’den düşman çekildikten sonra Başkomutan Vekili Enver Paşa, iaşe güçlüğü nedeniyle Suriye çöllerine birlik göndermeyi düşünmüyordu Irak’ta Tavshend kuşatılmış yeni gelen İngiliz kuvvetleri de durdurulmuştu İran’da Kirmanşah elimizdeydi
Doğu Cephesi için kuvvet isteniyordu Enver Paşa “Rus baskısı karşısında Sivas’a kadar çekilebilirsiniz” diyerek bütün gayesini Avrupa’daki kesin sonuç yerinde kuvvet toplamaya hasretmişti Falkenhayn’a bu kuvvetin o yerde kullanılmasını teklif ediyordu Falkenhayn ise, sizin kuvvetleriniz dinlenmeye muhtaçtır Sınırlarınızı savununuz





diyordu Buna rağmen, Galiçya, Makedonya ve Romanya’ya birer kolordu gönderildi ve birçok memleket evlâdı bu ülkelerde toprağa verildi Nihayet Erzurum çekilmesinden sonra Başkomutan Vekili, memleketi düşmandan tahliye için 2’nci Ordu’nun Diyarbakır ve daha doğusundan Erzurum ve kuzeyindeki Rusların yan ve gerilerine taarruz etmek üzere 14 Nisan 1916’da yola çıkarılmasına karar verdi Birinci Ferik (Orgeneral) Ahmet İzzet Paşa’nın komutasındaki 2’nci Ordu, 2’nci, 3’ncü, 4’ncü ve 16’ncı Kolordulardan oluşuyordu Doğu Cephesi’nde 2’nci Ordu başarılı muharebeler verdi Özellikle Mustafa Kemal Paşa komutasındaki 16’ncı Kolordu 7 Ağustos 1916’da Bitlis ve Muş’u Ruslardan geri aldı
Doğu Cephesi komutanlığını da üstlenmiş olan Ahmet İzzet Paşa ile 3’ncü Ordu Komutanı Vehip Paşa arasında harekâtın sevk ve idaresi bakımından bazı anlaşmazlıklar çıktı ve Ahmet İzzet Paşa, 25 Kasım 1916’da görevinden ayrılarak İstanbul’a gitti


Bir süre 2’nci Ordu Komutanlığı’na vekâlet eden Mustafa Kemal Paşa, 7 Mart 1917’de 2’nci Ordu Komutanlığı’na asaleten atandı 5 Temmuz 1917’de Mustafa Kemal Paşa’nın 7’nci Ordu Komutanlığı’na atanması üzerine, bu sırada 3’ncü Ordu Komutanlığı’nda bulunan Fevzi Paşa 2’nci Ordu Komutanlığı’na verildi ve 27 Temmuz’da da yeni görevine başladı
Temmuz sonlarına doğru Almanlar Galiçya’da Rus cephesini yararak Kerenski hükümetini zayıf düşürdüler


Fevzi Paşa 9 Ekim igi7’de 7’nci Ordu Komutanı oldu ve 13 Ekim de Halep’e geldi İngilizlerin Irak ve Suriye’deki gayretlerine rağmen Rusların genel durumlarının bozulması nedeniyle 2 Kasım 1917’de Lenin taraftarlarının Kerenski’yi devirmesiyle Rusya’ya Bolşevikler hâkim oldu ve barış istediler 7 Aralık’ta, Rusya, Almanya ve Avusturya arasında bir ateşkes anlaşması yapıldı 16 Aralık’ta da Kafkas Orduları Grubu lağvedildi 18 Aralık 1917’de Erzincan’da Ruslarla aramızda bir ateşkes anlaşması imzalandı
Bu sırada beş Ermeni taburu Van’da toplanıp teşkilâtlandı ve her tarafta Müslümanlara zulüm yapmaya başladılar Bolşevikler de banş görüşmelerini uzatarak propagandaya hız vermişlerdi Bunun üzerine Almanlar anlaşmayı bozarak taarruza geçtiler
Ermeni zulmünden Türkleri kurtarmak için 2’nci, 3’ncü Ordulara da ilerlemeleri için emir verildi 7 Şubat’ta Kelkit işgal edildi 3’ncü Ordu Erzincan’a, 2’nci Ordu Halep’e gitti Bunun üzerine Bolşevikler tekrar barış istediler 3 Mart 1918’de Brestlitovsk Antlaşması yapıldı 19


g - 3’ncü Ordunun İleri Harekâtı:


12 Şubat 1918’de 3’ncü Ordu, Erzincan-Bayburt istikametinde ileri harekete geçti Rus Ordusu ile aramızda bir çatışma yoktu artık Karşımıza çıkan kuvvetler Ermenilerden ibaretti Bunlar da Erzurum-Van genel istikametinde çekiliyorlardı Sansa boğazında Dersimlilerin taarruzuna uğrayarak Erzincan’da Türklere yaptıkları zulmün cezasını çektiler


3 Nisan’da Ardahan işgal olundu 8 Nisan’da 4’ncü Kolordu Van’ı Ermenilerden aldı Bu sırada 3’ncü Ordu’da 25000 muharip bulunuyordu
14 Nisan’da Batum, 25 Nisan’da Kars zaptedildi ve 589 top, 2525 tüfek, birkaç uçak, iki bin ton erzak ele geçirildi
15 Mayıs’ta Yakup Şevki Paşa grubu (Org Subaşı) Gümrü’yü aldı Ermeniler çekilmeye devam ediyorlardı


1’nci Kafkas Kolordusu, Erivan’a doğru harekete geçti 26 Mayıs’ta Karakilise’yi aldı 28 Mayıs’ta 15’nci Tümen Batum’a çıktı 31 Mayıs 1918’de Ermenilerle antlaşma yapıldı ve harekât durduruldu
4’ncü Kolordu’nun İran’daki harekâtı İngilizlerin ilerlemesini durdurmak için sürdü ve 8 Haziran’da Tebriz işgal edildi Bu sırada Ermeni kuvvetleri Şahtahtı-Tebriz hattımızı yararak Antranik kuvvetleriyle birleşmek ve İngilizleri Azerbaycan’a hâkim kılmak istiyorlardı Başaramadılar 31 Temmuz’da Rumiye’yi 15 Eylül’de Baku’yu aldık


h - Kafkasya ‘daki Türk Ordularının Çekilmesi:


Kafkasya, Azerbaycan ve Bakü’yü ele geçirmek Enver Paşa’nın öteden beri takip ettiği istilâ düşüncesinin sonucu idi Elviye-i selâse hakkımızdı Azerbaycan’da İslâm Ordusu kurulması bir sergüzeşt idi Bir yüzyıl kadar Rus tazyiki altında ezilmiş askerlikten hoşlanmayan bir kavimden arzu edilen ordu yapılamazdı
Kafkasya’da istilâ peşinde koşar ve İran üzerinden Bağdat’ın alınması için plânlar yapılırken ihmale uğrayan Filistin cephesi zayıf kaldı ve oradaki ordularımız yenildi Enver Paşa’nın hülyalarına da son darbeyi Ateşkes Anlaşması vurdu Kan dökerek aldığımız yerleri de geri vermek zorunda kaldık20


E - FEVZİ ÇAKMAK’IN POLİTİK YAŞAMI:
1 - Fevzi Çakmak, Demokratik Parti Listesinde Bağımsız Aday:


Demokratik Parti’nin kuruluşundan kısa bir süre geçtiği halde bu parti memleketin hemen her tarafında halk kitlelerince benimsenmişti Bu nedenle, Demokrat Parti’nin bir muvaza partisi olduğu hatta komünistler tarafından idare edildiği dedikoduları yayılmaktaydı Eğer Fevzi Paşa bu partiye girerse Demokrat Parti bu ağır suçlamalardan kurtulacaktı Bunu sağlamak için bizzat Celâl Bayar kendisiyle görüşerek, partilerine şeref vermesini rica etti




Fevzi Çakmak hiçbir siyasî partiye girmeyeceğini bildirince bu defa Tevfik Rüştü Aras’la birlikte Demokrat Parti listesinde bağımsız aday olması ricasında bulundular O da eski arkadaşlarını kıramayarak bu teklifi kabul etmiş ve 21 Temmuz 1946 seçimlerinde İstanbul ve Kastamonu’dan büyük oy farkıyla milletvekilliğine seçilmişti İstanbul Milletvekilliğini kabul etti ve bu şekilde politik yaşamı da başlamış oldu
Yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde de Demokratlar tüm oylarını Fevzi Çakmak’a verdiler O dönemde Halk Partisi çoğunlukta olduğu için Cumhurbaşkanlığı’na İsmet İnönü seçildi


2 - Fevzi Çakmak, Millet Partisi Fahrî Genel Başkanı:


Demokrat Parti içinde anlaşmazlıklar çıkmış beş milletvekili partiden çıkartılmış altı milletvekili de kendiliğinden ayrılmıştı Bunlar yeni bir parti kurmak ve başkanlığına da Fevzi Paşa’yı getirmek istiyorlardı
Demokrat Partililer gelecek seçimleri kazanmayı ve Cumhurbaşkanlığına Celal Bayar’ı, Başkanlığa da Adnan Menderes’i getirmeyi düşünüyorlardı Bu durumda Fevzi Paşa ne olacaktı İşte bu nedenle kendisine eski ilgiyi göstermiyorlardı Son İzmir seyahatinde Mareşal’e yapılan büyük sevgi gösterisi de iktidarı kızdırmış, muhalefeti ürkütmüştü Demokrat Parti kurucuları tarafından tenkit ediliyordu




Fevzi Çakmak, bu durumda daha samimî bulduğu Millet Partisi kurucularının teklifini kabul ederek bu partinin fahrî başkanı oldu ve halka bir beyanname neşretti Millet Partisi’nin kuruluş nedenlerini ve programını açıkladı Bu beyanname ve Millet Partisi’nin kuruluşu memlekette akisler yarattı Diğer partiler tarafından sürekli sataşılıyor, hatta Meclis’te yaptığı bir konuşma nedeniyle Millet Partisi Kütahya Milletvekili Ahmet Tahtakılıç, üç Halk Partili Milletvekilinin saldırısına uğrayarak dövülüyordu
Mareşal Fevzi Çakmak 10 Nisan 1950 Pazartesi sabahı saat 0730’da vefat etmiş ve Eyüp Mezarlığı’na defnedilmişti
14 Mayıs 1950 günü yapılan seçimlerde muhalefetin oyları ile Demokrat Parti de iktidara gelmişti 21


SONUÇ:


Fevzi Çakmak yaşamının büyük kısmını asker olarak geçirmiş politik yaşamı pek kısa sürmüştü
Asker olarak en elverişsiz koşullarda savaşmış, politikacı olarak iktidar ve muhalefetin saldırılarına göğüs germiş, ülkesinin İkinci Dünya Harbi’ne katılmamasında önemli rol oynamıştır
O, dürüstlüğü, önsezisi, bilgisi, muhakeme gücü, kesin kararlılığı, cesareti ve adaletiyle kitleleri peşinden sürüklemiş, fizikî güçlüklere katlanmış, nefsinden daima fedakârlıkta bulunmuş, çok çalışmış, birçok değerli subay ve komutan yetiştirmiş, eserlerinden bugün hâlâ yararlanılan, Atatürk inkılâp ve ilkelerine bağlı büyük bir asker ve çok saygın bir kişiydi

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.