Anestezi |
06-24-2009 | #1 |
Şengül Şirin
|
AnesteziAnestezi Doktorlar, ameliyat sırasında ağrı duymaması için, ameliyattan önce hastaya bir iğne yapar ya da solunum yoluyla bir gaz verirler Hastanın bilincini yitirerek uykuya geçmesine narkoz, böylece vücudundaki ağrıları duyamayacak duruma gelmesine anestezi, bu duyu yitimine yol açan maddelere de anestezik denir 19 yüzyılda anesteziklerin bulunması tıp tarihinin en büyük gelişmelerinden biridir Bu maddelerin bulunmasından önce, çok zorunlu olmadıkça ameliyat yapılamıyordu Çünkü ameliyat edilecek kişiye, ağrı duymaması için, bitki özlerinden elde edilen çeşitli ilaçlar ya da alkol verilse bile ameliyatlar çok ağrılı oluyor ve genellikle şok nedeniyle ölümle sonuçlanıyordu Oysa bugün güçlü anestezikler sayesinde hastanın bilinci ve ağrı duyumu tümüyle yok edilebildiği için, cerrahlar saatlerce süren en karmaşık ameliyatları gerçekleştirerek hastanın yaşamını kurtarabiliyorlar Genel anestezi, omurilik anestezisi ve bölgesel (lokal) anestezi olmak üzere üç tip anestezi vardır Uzun süren büyük ameliyatlarda, hastaya bilinçsiz bir uyku veren genel anesteziye başvurulur Omurilik anestezisi ise genellikle doğumda, karın ve bacak ameliyatlarında uygulanır Omurilik kanalına şınnga edilen bu anestezikler vücudun belden aşağı bölümündeki ağrı duyumunu ortadan kaldırır; ama ameliyat süresince hasta uyanık ve tümüyle bilinçlidir Çok kısa süreli ameliyatlarda bir sinirin çevresine şırınga edilerek ya da deri yüzeyine püskürtülerek kullanılan bölgesel anestezikler vücudun neresine uygulanırsa yalnızca o bölgeyi duyarsızlaştınr Bu yüzden diş hekimleri diş çekiminden ya da dolgudan önce, doktorlar da ufak kesiklere dikiş atmak ya da apse açmak gibi basit işlemlerde bölgesel anestezi uygularlar İlk Gelişmeler Anesteziklerin bulunmasında birçok kişinin emeği geçmiştir 1799'da İngiliz kimyacı Sir Humphry Davy, diazot monoksit buharlarını içine çektiğinde bilincini yitirdiğini ve garip düşler gördüğünü fark etti Aynı gaz başkalarında hafif bir sarhoşluk duygusu ve gülme isteği yarattığından, diazot monoksit daha çok güldürücü gaz adıyla bilinir Birkaç yıl sonra Davy'nin öğrencilerinden Michael Faraday, ağrı duyumunu yok etmek için eter kullanılabileceğini öne sürdü Ama bu ilk buluşların uygulama alanına geçmesi uzun yıllar aldı 1842'de ABD'li doktor Crawford Long, eter koklatarak uyuttuğu bir hastayı ameliyat etti ABD'li diş hekimi Horace Wells ise, diazot monoksit buharlarını soluyarak bilincini yitirdikten sonra bir meslektaşına dişini çektirdi 1846'da gene ABD'li diş hekimlerinden William Thomas Morton, çenesinde ur olan bir hastayı Massachusetts'deki bir hastanede doktorların gözü önünde eterle uyutarak, bu maddenin ameliyatlarda genel anestezi amacıyla kullanılabileceğini ilk kez kanıtladı Çok geçmeden ABD ve İngiltere'deki doktorlar bütün ameliyatlarda anestezi uygulamaya başladılar Doğum sancılarını hafifletmek için eter kullanan ilk doktor İskoçyalı Sir James Young Simpson oldu Aynı doktor 1847'de, dostları üzerinde denediği kloroform buharlarının da etkili bir anestezik olduğunu buldu (Ama sonradan kloroformun tehlikeli olduğu anlaşılınca kullanımından vazgeçildi) Anesteziklerin Kullanımı Anesteziklerin kullanımında uzmanlaşmış olan doktorlara anestezi uzmanı ya da narkozitor denir Büyük bir ameliyattan önce, hastayı uyutmak için kol damarına anestezik bir madde şırınga edilir Daha sonra hastanın anestezik gazı soluyabilmesi için ağzına özel bir maske takan anestezi uzmanı, bir makinenin başına geçerek hastanın soluduğu gaz miktarını ayarlar Aynca, ameliyat bitinceye kadar hastanın solunumunu izler ve genel durumunu denetler Hasta, anestezik gazı soluduğu sürece uyur ve hiç ağrı duymaz Ama diazot monoksit, siklopropan ya da halotan gibi anestezik gazlar uzun süre solunduğunda ölüme yol açabileceği için, hastaya bu gazlarla birlikte oksijen de vermek gerekir
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Cevap : Anestezi |
12-19-2010 | #2 |
Şengül Şirin
|
Cevap : AnesteziANESTEZİ İlk kez Yunanlılar tarafından kullanılan bu terim;ağrı duyusunun bilinç ile birlikte geçici olarak kalkması anlamına gelmektedir Yaradılışından itibaren insanoğlu ağrı ile savaşmış ve bunun geçirilmesi için çeşitli yollara başvurmuştur Ancak cerrahi girişimlerdeki ağrının önlenebilmesi için geliştirilen uygulamaların tarihi çok eskilere dayanmamaktadır Anesteziden evvelki devrede cerrahi girişim ancak hastanın büyük ızdırabına, hatta ölümü pahasına yapılıyordu 1800 yılında İngiliz kimyager Humphry Davy dişinin ağrısını nitrözoksit koklamak suretiyle geçirdiğini bildirirken 1842de Dr Crawford W Long hastalarını ameliyat ederken ağrı duymamaları için eter koklatmayı denemiştir 1946da ise Bostonda Massachussetts General Hospitalde inhalasyon yolu ile uygulanan anestezi altında ilk ameliyat gerçekleştirilmiştir Türkiye’de ise 1850 li yıllardan itibaren gelişimi başlayan anestezi uygulamaları, 1950 li yıllardan sonra tıpta uzmanlık dalı haline getirilmiş ve bu uygulamanın yalnızca bu işle ilgili uzman hekimler tarafından yapılması yasal olarak düzenlenmiştir Ülkemizde uzmanlık dalındaki bu eğitim, tıp doktorluğundan sonra tıp fakülteleriyle, bakanlık eğitim hastanelerinde 4 yıllık eğitim alarak ilgiliye uzmanlık belgesi verilerek sağlanmaktadır Anestezinin gelişmesi ile hasta cerrahi girişimin bütün zararlı etkilerinden korunduğu gibi, cerrah da uzun ve ayrıntılı ameliyatlar yapma imkanına kavuşmuştur ANESTEZİDE KULLANILAN GAZLAR VE GENEL ÖZELLİKLERİ AZOT PROTOKSİT: Tatlı bir lezzeti olan, renksiz, kokusuz bir gazdır Yanıcı ve patlayıcı değildir Oksijen gibi yanmayı kolaylaştır Organizmada bir değişikliğe uğramaz Yalnız plazmada eriyik bir şekilde beyin hücrelerine gider Solunum merkezine özel bir etkisi yoktur Kalp üzerinde hiçbir etkisi yoktur, kalp durması görülmez, karaciğer hücrelerini tahriş etmez, böbrekte hiçbir harabiyet yapmaz Anestezi başlangıcında tükrük ifrazatında biraz artma yapar Azot protoksit yüksek dozlarda verildiğinde anestezi yapar Kafa içi basıncı yüksek olan hastalarda basıncı daha da yükseltir, bu yüzden verilmemelidir Bu gaz organizmada hava ile dolu boşluklara süratle geçer ve bu boşluklarda basıncı arttırır ETER: Sıvı halde bulunan, renksiz, kendine has keskin kokulu, uçucu bir gazdır Suda ve yağlı maddelerde erir Kolayca tutuşur Hava ve oksijenle karışınca patlayıcı özellik gösterir Alkol, kloroform ve benzidin ile her oranda karışır Anestezide kullanılacak eterin tamamen dondurulmuş, kapalı şişelerde ve serin bir yerde saklanması gerekir Eter vücutta parçalanmaz%85-90 gibi büyük bir kısmı değişmemiş olarak akciğerler ile atılır ve geri kalan ise idrar yolu ile, deri ile ve vücut salgıları ile atılır Eterin vücuttan tamamen atılması için 8 saat gerekir Eter bronş ve bronşiolleri genişlettiğinden, astım ve bronş spazmı olan hastalarda rahatlıkla kullanılır Eter anestezisinde görülecek sorunlar: • Öksürük • Kusma ve bulantı • Fazla sekresyon (balgam) • Larenks spazmı • Konvülsüyonlar • Üst solunum yolu tıkanması • Solunum depresyon HALOTAN: Renksiz, berrak ve tatlımsıdır Alev alıcı ve patlayıcı değildir Kuvvetli bir inhalasyon anesteziki olduğu için buharlaştırıcı ile iyi doze edilerek verilmesi gerekir Halotanın çok geniş kullanım alanları nardır Yanıcı olmaması, iyi doze edilebilir olması, ameliyat sonrası kusma ve bulantıya sebep olmaması büyük avantaj sağlayan taraflarıdır Karın ameliyatlarında kas gevşeticiler ile beraber kullanılması ile operatörün rahat çalışmasını sağlar ETRAN: Hafif renkli, berrak ve hoş kokulu bir anestezik maddedir Oda ısısında ve atmosfer basıncında sıvı haldedir Cam şişelerde uzun süre saklanabilir Derin kas gevşemesi yapması niteliği vardır Analjezik etkisi kısa ve zayıftır Küçük ve büyük ameliyatlarda, endoskopik muayenelerde, toraks içi ameliyatlarında, kulak, burun, boğaz, göz ameliyatlarında alev alma ve patlama tehlikesi olmadığı için elektrikli cihazların kullanılacağı yöntemdir |
|