|
|
Konu Araçları |
açılmasında, denizlere, karadenize, kıyısı, olan, rolü, türkiyenin, ülkelerin |
Karadenize Kıyısı Olan Ülkelerin Diğer Denizlere Açılmasında Türkiye'nin Rolü Nedir? |
09-11-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Karadenize Kıyısı Olan Ülkelerin Diğer Denizlere Açılmasında Türkiye'nin Rolü Nedir?Karadenize Kıyısı Olan Ülkelerin Diğer Denizlere Açılmasında Türkiye'nin Rolü Nedir? Karadenize Kıyısı Olan Ülkelerin Diğer Denizlere Açılmasında Türkiye'nin Rolü Nedir? SOVYET SONRASI DÖNEMDE RUSYA’NIN KARADENİZ POLİTİKASI da haliyle, kapsamlı ve çok taraflı bir bölgesel işbirliği sürecini etkin biçimde des- tekleyebilecek stratejilerden yoksundur Makale, Moskova’nın bölgede tepkisel politikalar izlemesinin Rusya’nın henüz 11 Eylül 2001 sonrası dönemin değişen uluslararası koşullarına cevap verebilecek kapsamlı bir alternatif Karadeniz strate- jisi geliştirememiş olması ile açıklanabileceğini öne sürmektedir Makalede, öncelikle, Sovyet-sonrası Rus dış politikasında Karadeniz bölgesinin yeri ve öneminin nasıl geliştiği incelenerek, Rusya’nın NATO ve AB’nin genişle- me süreçlerine tepkisi tartışılacaktır Ardından, Rusya’nın Karadeniz bölgesindeki “renkli devrimler” ve dondurulmuş çatışmalar karşısındaki tutumu incelenecek ve özellikle 11 Eylül 2001 sonrasında sonrasında Karadeniz’deki deniz güvenliği konusundaki gelişmelere yaklaşımı ele alınacaktır Makalenin sonuç bölümünden önce ise, Rusya’nın Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’na (KEİT - Organi- zation of the Black Sea Economic Cooperation) yönelik politikası incelenecektir Makale sonuç bölümünde yapılacak bir değerlendirme ile tamamlanmaktadır Sovyet-Sonrası Dönemi Rus Dış Politikasında Karadeniz Bölgesinin Yeri ve Önemi Tarihsel olarak bakıldığında, Karadeniz bölgesinin Moskova için daima önemli bir bölge olduğu görülmektedir 1 Karadeniz’in Rusya’nın sıcak denizlere önemli bir çıkış yolu olması itibarıyla, bu bölge Moskova’nın Çarlık ve Sovyet dönemle- rinde izlediği dış politikasında jeopolitik açıdan çok önemli olmuştur Avrasya’nın kuzeyi ile güneyini, doğusu ile batısını bağlayan Karadeniz, sadece ulaşım açı- sından değil, aynı zamanda jeopolitik, ekonomik ve sosyo-kültürel açılardan da Moskova’nın dikkatinin sürekli olarak odaklandığı bir bölge olagelmiştir Soğuk Savaş sonrası dönemde ise, Moskova’ya Sovyetler Birliği’nin dağılması- nın olumsuz etkilerini en şiddetli bir şekilde hissettiren bölge de yine Karadeniz olmuştur Karadeniz bölgesindeki eski Varşova Paktı üyelerinden Bulgaristan ve Romanya’nın Batılı kurum ve kuruluşlara tam üye olmak için attığı adımlar ka- dar, eski Sovyet cumhuriyetlerinden Moldova, Ukrayna, Azerbaycan, Ermenis- tan ve Gürcistan’ın da Sovyetler Birliği’nden bağımsızlıklarını ilan etmiş olmaları Moskova’yı çok güç bir durumda bırakmıştır Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılması Rusya için Karadeniz’de çok çetin bir ulus- lararası ortamın doğmasına neden olurken, Türkiye açısından ise, bölgesel etkinli- 1 Karadeniz bölgesinin kronolojik tarihsel gelişimi için, bkz Neil Ascherson, Black Sea, New York, Hill and Wang, 1995, ss277-284 ğini arttırabilmek için bazı önemli fırsatların kapısını aralamıştır 2 Karadeniz’deki askerî ve ekonomik gücü göreceli olarak artan Türkiye, diplomatik açıdan da et- kinliğini artırmıştır Bu nedenle Moskova, Sovyet-sonrası dönemde Karadeniz bölgesine dönük politikasında önceliğini, Türkiye’nin artan gücünü dengeleme- ye vermiştir Rus karar vericiler, Türkiye’nin bölgesel etkinliğinin artmasını, sı- fır-toplamlı bir oyun mantığı içinde net olarak Moskova’nın etkisinin azalması olarak görmüşlerdir Moskova, bir taraftan Türkiye’nin bölgedeki artan etkisini sınırlamaya yönelirken, diğer taraftan da bölgenin diğer ülkeleriyle ilişkilerini ola- bildiğince geliştirmeye çalışmıştır Rusya, Karadeniz bölgesindeki Türkiye, Bulgaristan ve Romanya dışındaki ülke- lere yaklaşımını, 1993’den itibaren uygulamaya koyduğu “yakın çevre” doktrini çerçevesinde şekillendirmiştir Bu kapsamda, Karadeniz bölgesindeki eski Sov- yet Cumhuriyetleri ile özel ilişkiler kurmaya çalışmıştır 3 1995’e kadar Rusya’nın Dışişleri Bakanı olan Andrei V Kozyrev, Moskova’nın “yakın çevre” doktrinini; Rusya’nın eski Sovyet cumhuriyetlerinde bölgesel istikrarı koruması, bu bölge- deki komşu devletlerin Moskova ile dostane ilişkiler kurmaya zorlanması ve Rus askerlerinin Bağımsız Devletler Topluluğu topraklarındaki varlığının devam etmesinin sağlanması şeklinde özetlemiştir 4 Bu doktrinle Moskova Karadeniz bölgesindeki eski Sovyet cumhuriyetlerini kendi etki alanı içinde gördüğünü ilan etmiş olmaktadır Bu durum ise, Batılı ülke ve kurumların bölgeye yönelik etkili bir strateji geliştirmesini oldukça güçleştirmiştir Aslında, Rusya’nın Karadeniz politikasını da şekillendiren “Yakın Çevre” dok- trini tüm eski Sovyet cumhuriyetlerini kapsayacak şekilde geliştirildiği için, Ka- radeniz bölgesinin özgün koşullarını çok dikkate almamıştır Ayrıca, Rusya’nın geçiş sürecinde bölgesel güç kaybına uğraması nedeniyle, Moskova bu hege- monik politikayı gerçek manasıyla uygulayabilecek bir devlet gücüne de henüz 2 Sovyet-sonrası dönemde Karadeniz bölgesinde Rusya’nın gücünün azalmasına karşın Türkiye ve Ukrayna’nın artan önemlerinin bölgesel politika üzerindeki etkisinin kapsamlı bir analizi için bkz Duygu Bazoğlu Sezer, ‘From Hegemony to Pluralism: The Changing Politics of the Black Sea’, SAIS Review, Cilt17, No1, 1997, ss 1-30 3 Rusya’nın Baltık Ülkeleri dışındaki eski Sovyet Cumhuriyetlerini etki alanı içinde tutmak için bu ülkelerle ‘özel ilişki’ kurmasına olanak veren Bağımsız Devletler Topluluğu kapsamındaki politi- kasının ana ilkeleri için, bkz Mark Webber, CIS Integration Trends: Russia and the Former Soviet South, Londra, Royal Institute of International Affairs, 1997 4 Andrei V Kozyrev, “Rossiya: god minuvshii i god nastupivshii”, Diplomaticheskii vestnik, No 1-2, 1993, ss 3-4 sahip değildi 5 Karadeniz bölgesindeki diğer eski Sovyet cumhuriyetlerinin coğ- rafi açıdan bölgedeki Türkiye, Romanya ve Bulgaristan gibi ülkelerle ilişkilerini geliştirebilecek kapasitede olmaları Rusya’nın izlediği politikanın diğer bir zayıf noktasını oluşturmuştur Zaten, Rus dış politika çevrelerinin Sovyet sonrası dönemde ilan edilen dok- trinlere her zaman sadık bir politika izlemek yerine, uluslararası politikadaki güçler dengesini ve Rusya’nın olanakları ile birlikte kısıtlılıklarını da dikkate alan pragmatik bir eğilim içinde olması da, “Yakın Çevre” doktrininin etkisi altında gelişen Rusya’nın Karadeniz politikasının başarı şansının çok olmadığını göstermekteydi Moskova doktrinlerle ifade edilen Rus dış politikasını uygular- ken karşı karşıya olduğu uluslararası ortamın koşullarını da dikkat etmesi gerek- tiğinden, çoğu kez doktrini göz ardı ederek pragmatik bir dış politika çizgisine yönelmiştir 6 Karadeniz bölgesini “Yakın Çevre” doktrini kapsamında ele alan Rus dış politi- kasını şekillendiren çevreler, bölgede Türkiye’nin etkinliğinin kontrol altına alın- ması halinde, Moskova’nın zamanla eski gücüne kavuşabileceğini varsaymıştır Ancak, özellikle 11 Eylül 2001 sonrası dönemde Karadeniz bölgesindeki stratejik dengeler ciddi biçimde değişmiştir Rusya’nın bu değişimleri dikkate almadan izlediği politikalar kendisini bölgede daha marjinal bir konuma iterken, tepkisel bir tavır sergilemesine de yolaçmıştır Aslında Rusya, Vladimir Putin’in 2000 yılında Cumhurbaşkanı olmasından sonra zaten siyasal açıdan daha “gerçekçi” bir dış politikaya yönelmiştir 7 Ancak, Putin’in izlediği bu “gerçekçi” dış politika çizgisi Rusya’nın Karadeniz bölgesin- deki devletleri işbirliği yapılabilecek aktörler olarak görmek yerine, duruma ve sorunun gerekliliklerine göre devletler arasında seçici bir politika izlenmesini öngörüyordu Bu “esnek” ve “gerçekçi” yaklaşım, Moskova’nın Karadeniz böl- gesinde daha kapsamlı bir strateji geliştirmesini de kaçınılmaz kılıyordu Ancak, ihtiyaç duyulan bu kapsamlı strateji Moskova tarafından henüz geliştirilebilin- miş değildir 5 S Neil Macfarlane, “Russian Policy in the CIS Under Putin”, Gabriel Gorodetsky (der), Russia Between East and West: Rusian Foreign Policy on the Threshold of the Twenty-First Century, , Londra, Frank Cass Publishers, 2003, s130 6 Ludmilla Selezneva, “Post-Soviet Russian Foreign Policy: Between Doctrine and Pragmatism”, European Secu- rity, Cilt11, No4, 2003, ss10-28 7 Vladimir Putin’in izlediği pragmatik dış politikanın ana ilkeleri için, bkz Bobo Lo, Vladimir Putin and the Evolution of Russian Foreign Policy, Londra: Royal Institute of International Affairs, 2003 Zamanla ortaya çıkmıştır ki, Moskova’nın bölgesel gerçeklerle uyumlu olma- yan ve bölgede hegemonya kurmayı öngören pozisyonunun başarılı olması çok da olanaklı değildi Rusya’nın politikalarını etkisizleştiren en büyük gelişme, 11 Eylül 2001’deki saldırılardan sonra Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) uluslararası terörizm ile mücadele gerekçesiyle Karadeniz bölgesinde de askeri ve siyasi etkinliğini artırmaya yönelmesi olmuştur 11 Eylül sonrasında bölge ülkelerinin neredeyse tamamının, ABD ile daha yakın bir ilişki kurmaya yönel- melerini engelleyemeyen Moskova, henüz 11 Eylül 2001 sonrası dönemin de- ğişen uluslararası koşullarına cevap verebilecek kapsamlı bir Karadeniz stratejisi geliştirememiştir Rusya’nın Karadeniz politikasını ciddi düzeyde etkisizleştiren ve daha da tepki- sel olmaya yönelten ABD’nin (ABD) 11 Eylül sonrası dönemde bölgeye yönelik artan ilgisi Moskova tarafından ilk başta olumlu karşılanmıştır ABD, Karade- niz bölgesini dünyanın diğer bölgeleri gibi uluslararası teröristlerle bir mücadele alanı olarak gördüğünü ifade ettiğinden, bu tutum Vladimir Putin’in iktidara gelmesinden sonra Çeçenistan sorunu ekseninde başlattığı uluslararası terörizmle mücadele politikası ile de çok uyumlu görünüyordu 8 Ancak, daha sonraki dö- nemde Rus karar-alıcılar, ABD’nin Karadeniz bölgesindeki politikalarını ulusla- rarası terörizmle mücadeleyi değil de, Rusya’yı bölgeden dışlamayı ve ABD yanlısı ülkelerle çevrelemeyi amaçladığı şeklinde algılamıştır Soğuk Savaş sonrası dönemin ilk yıllarında, Rusya’nın Karadeniz bölgesindeki tek başat güç olabileceği varsayımına dayanan Moskova’nın Karadeniz politika- sı, bölgedeki ülkelerin özellikle 11 Eylül 2001 sonrası dönemde Avrupalılaşma süreçlerine ağırlık vermeleriyle diğer büyük darbeyi almıştır Sözkonusu Avrupa- lılaşma süreci Avrupa Birliği’ni bölgede daha da güçlendirdiğinden, bu durum Moskova’nın Karadeniz politikasını ciddi bir şekilde zora sokmuştur Ayrıca, Ka- radeniz bölgesindeki ülkelerin özellikle 2000 yılından sonra Rusya’ya ekonomik bağımlılıklarını azaltırken, giderek artan şekilde Avrupa Birliği ülkeleriyle ticarete başlamaları da bölgesel dengeleri önemli ölçüde etkilemiştir 11 Eylül sonrası dönemde Avrupa Birliği’nin kendi enerji güvenliğini sağlanmak için attığı adım- lar da Karadeniz bölgesinin stratejik konumunda Moskova aleyhine bir bölgesel tablo ortaya çıkarmıştır 8 Alex Pravda, “Putin’s Foreign Policy After 11 September: Radical or Revolutionary?”, Gabriel Goro- detsky (der), Russia Between East and West: Rusian Foreign Policy on the Threshold of the Twenty-First Century, Londra, Frank Cass Publishers, 2003, s47 Sözkonusu Avrupalılaşma sürecinde, Rusya’dan alınan doğal gaz ve petrole ba- ğımlılığı çok yüksek olan bölge ülkeleri de Rusya’nın enerji alanındaki bölgesel etkinliğini azaltacak AB girişimlerine verdikleri desteği artırmaya başlamıştır Bu bağlamda Rusya’nın Karadeniz politikasının başlıca unsurlarından birisinin de Hazar bölgesindeki enerji kaynakları ve bunların nakil yollarını kontrol altında tutmak olduğu düşünülürse, Hazar kaynaklarının Avrupa’ya Rusya’yı dışlayan al- ternatif yollardan taşınması girişimlerinin Moskova’nın Karadeniz politikasının etkisini nasıl azaltacağı daha rahat görülebilir Bu nedenle Moskova, Hazar enerji kaynaklarının Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattıyla uluslararası pazarlara açılması- nı uzun süre engellemeye çalışmıştır Rusya’nın ana petrol boru hattının kendi ülkesinden geçmesinde ısrar etmesi ise, Türkiye ile arasında ciddi bir rekabetin ortaya çıkmasına yol açmıştır Ancak, Rusya ile Türkiye arasında gerçekleştirilen Mavi Akım projesi aşağıda da belirtildiği gibi iki ülke arasındaki rekabetin yerini işbirliğine bırakmasında önemli bir rol oynamıştır Rusya’nın Karadeniz politikasının giderek daha tepkisel ve etkisiz olmasında, takip eden bölümde incelenecek bazı konuların büyük etkisi olmuştur Belki de bunlardan en önemlisi; AB, ABD ve NATO’nun özellikle 11 Eylül 2001 sonrası dönemde bölgeye yönelik artan ilgisidir Diğer önemli konular da, böl- genin siyasi dönüşümü sürecinde ortaya çıkan “renkli devrimler”, dondurulmuş çatışmalar, deniz güvenliği ve bölgesel ekonomik işbirliği gibi meselelerdir Rus- ya bu çerçevede sözkonusu alanlarda uygulamaya konulmak istenen AB, ABD ve NATO destekli projeleri başarısızlığa uğratmaya odaklanmıştır Ancak, bu durum Moskova’nın bölgesel sorunların çözümü için kapsamlı bir alternatif strateji ortaya koyamamasına da yolaçmaktadır AB ve NATO’nun Karadeniz Bölgesindeki Genişlemeleri Genel olarak, AB’nin Karadeniz’deki bölge ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmesi, NATO’nun bölgede artan etkinliği ile karşılaştırıldığında Rusya için daha kabul edilebilir bir durum olarak görülmüştür Çünkü, AB’nin ilişkilerini geliştirmesi bir taraftan dünyanın en önemli ticaret bölgelerinden birisini Rusya sınırlarına daha da yaklaştırırken, diğer taraftan da, bölge ülkelerinin AB ile entegrasyon sürecinde karşılaşabileceği sorunlar Moskova’ya kullanabileceği yeni olanaklar su- nabilirdi Yine Moskova’nın varsayımlarına göre AB, Bulgaristan ve Romanya’yı tam üyeliğe kabul etse dahi, diğer bölge ülkelerini AB’ye kabul etmeyecekti Bunun sonucunda da, hayal kırıklığına uğrayan bölge ülkeleri yönlerini tekrar Moskova’ya çevirebilirdi Ancak, Moskova’nın yaklaşımının çok da gerçekçi olmadığı özellikle 1999 AB Sovyet Sonrası Dönemde Rusya’nın Karadeniz Politikası Helsinki Zirvesi kararlarından sonraki dönemde daha net bir hâl almıştır Zirve kararları ile Türkiye’ye Avrupa Birliği tam üyeliği için aday ülke statüsü veren Brüksel, Bulgaristan ve Romanya’nın tam üyelik müzakarelerinin de önünü aç- mıştır Rusya ile ilişkiler de Kuzey Boyutu (Northern Dimension) politikası ile tanımlamıştır Bu ilişkide Rusya daha çok Baltık ülkelerinin AB’ye katılmaları sonrasında AB içinde kalan Rusya’nın Kaliningrad bölgesinin sorunlarına odak- lanırken, Brüksel de ilişkilere yeni bir ivme kazandırmak için “Rusya Hakkındaki Ortak Strateji” belgesi ile bu ülkeye dönük bazı ekonomik açılımları da içeren yeni politikasını yürürlülüğe koymuştur 9 Ancak, Rusya’nın Avrupa Birliği ile ku- rumsal düzeydeki bu işbirliği Kuzey bölgesi ile sınırlı kalmış olup, Moskova’ya Karadeniz bölgesinde yeni açılımlar yapmak için olanaklar sunmamıştır Rusya’nın AB’nin önde gelen ülkelerinden olan Almanya ve Fransa ile olan iki- li ilişkilerine bakıldığında da görülmektedir ki, bu ilişkiler Moskova açısından tatmin edici bir düzeydedir Almanya ve Fransa ABD’nin Karadeniz politika- larını destekleyerek Rusya’yı dışlamaktansa, Rusya ile kendi çıkarları doğrultu- sunda ilişkiler geliştirmeyi tercih etmektedir Bu isteksizlik kendisini, AB’nin bölgeyle ilgili uzlaşıya dayalı bir strateji geliştirememesinde de göstermektedir Avrupa Komisyonu’nun bölgeye dönük son zamanlarda artan bir ilgisinin oldu- ğu düşünülse de, bu ilgiyi kısa dönemde somut olarak hayata geçirebilecek bir politikasının olmadığı anlaşılmaktadır 10 Esasen, AB’nin Karadeniz bölgesinde başat bir aktör olmak için girişimlerde bulunmasının başlıca sebebi, Romanya ve Bulgaristan’ın 2007’de tam üye olmaları sonrasında Karadeniz kıyılarının da Bir- liğe dahil olmasıdır 11 Böylelikle, AB bölgeye olan ilgisini artırmaya zorlanmıştır Moskova açısından bakıldığında AB’nin bölgeyle ilgili politikalarında en fazla kaygı yaratan gelişme AB’nin 2003 yılında Avrupa Komşuluk Politikası’nı (ENP) hayata geçirmesi olmuştur Bu politikanın, hukuki çerçeve olarak tam üyelik pers- pektifi içinde ele alınan Bulgaristan, Romanya ve Türkiye dışındaki diğer Karade- niz ülkelerini de kapsaması ve AB’nin bölge devletleriyle imzaladığı Ortaklık ve İşbirliği Anlaşmaları çerçevesinde öngörülenden daha derin ve kapsamlı bir ilişki modeli sunması, Moskova’da endişeyle karşılanmıştır Esasen Brüksel, Rusya’yı 9 Bkz Graham Timmins, ‘Strategic or Pragmatic Partnership? The European Union’s Policy towards Russia since the End of the Cold War’, European Security, Cilt11, No4, 2002, ss78-95 10 Fabrizio Tassinari, ‘A Synergy for Black Sea Regional Cooperation: Guidelines for an EU Initiative’, CEPS Policy Brief, No 105, 2006, s13, CEPS - The Centre for European Policy Studies Book Store 11 Mustafa Aydın, “Europe’s New Region: The Black Sea in the Wider Europe Neighbourhood”, Southeast European and Black Sea Studies, Cilt 5, No 2, 2005, s 257 Avrupa Komşuluk Politikası kapsamında kendisiyle işbirliğine davet etmişse de, Rusya bu teklifi hemen reddetmiştir 12 Rusya’nın AB’nin Avrupa Komşuluk Politikası’na (ENP) olumsuz bakmasının en büyük nedeni, Birliğin tanımladığı “yakın çevre” ile Rusya’nın ilan ettiği “yakın çevre”nin çakışmasıdır AB ile bölge ülkeleri arasında teknik işbirliğinin yanısı- ra siyasi diyaloğu da artırmayı amaçlayan Avrupa Komşuluk Politikası’nın kısa vadede zararlı herhangi bir etkisi beklenmese de, orta vadede Rusya’nın bölge ülkeleri üzerindeki siyasi etkisini azaltacak bir potansiyele sahip olduğu düşünül- müştür Moldova, Ukrayna ve Kafkasya ülkeleri, ENP kapsamında AB ile ilişki kurmuşlardır Bu ülkeler coğrafi ve siyasi nedenlerle Rusya’nın kendi içişlerine karışmasını durdurmaya çalışırken, Moskova’ya olan bağımlılıklarını da azaltma- ya çalışmaktadır Rusya’nın NATO genişlemesine karşı daha olumsuz bir tavır içinde olmasının te- melinde, bu ülkede NATO’ya karşı duyulan güvensizlik yatmaktadır NATO’yu ABD’nin bir güvenlik politikası aracı olarak gören Rus karar alıcılar, NATO ge- nişlemesini de Rusya’yı çevreleme politikasının bir parçası olarak algılamaktadır Karadeniz bölgesinde Rusya’ya komşu olan ülkelerden Ukrayna ve Gürcistan dı- şındakiler, NATO ile ilişkileri geliştirme konusunda ilgili fakat daha çekimser görünmektedir 13 Bölge ülkelerinden Ermenistan, Rusya’yı kendi ulusal güvenli- ğinin garantisi olarak görürken, Azerbaycan ise, Rusya’dan silah satın alarak askeri kapasitesini geliştirmeye çalışmaktadır Soğuk Savaş yıllarında Karadeniz ülkelerinden sadece Türkiye NATO üyesiydi Ancak Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle Türkiye dışındaki ülkeler de NATO ile iliş- kilerini arttırmaya yönelmiştir Bu ülkelerden Romanya ve Bulgaristan’nın 2004 yılında NATO üyesi olmaları, diğer devletleri de bu yönde cesaretlendirmiştir GUAM grubu üyesi ülkeler olarak da bilinen Gürcistan, Ukrayna, Azerbaycan ve Moldova’daki siyasi çevrelerin yavaş yavaş NATO üyeliği olasılığını gündemlerine almaları, Moskova’yı çok rahatsız etmiş olup, tepkisel politikalara sevketmiştir Rusya’yı 11 Eylül 2001 sonrası dönemde en çok endişelendiren konu, Karadenize kıyıdaş ülkelerin ABD ile özellikle askeri alandaki işbirliklerini artırmasıdır Böl- gesel aktörlerden Bulgaristan ve Romanya’nın 2004 yılında NATO, 2007 yılında 12 Karen E Smith, “The Outsiders: The European Neighbourhood Policy”, International Affairs, Cilt 81, No 4, 2005, s759 13 Tuomas Forsberg, “Russia’s Relationship with NATO: A Qualitative Change or Old Wine in New Bott- les?”, Journal of Communist Studies and Transition Politics, Cilt 21, No3, Eylül 2005, s342 Sovyet Sonrası Dönemde Rusya’nın Karadeniz Politikası da AB üyesi olmaları küresel aktörlerin bu bölgesel aktörlerle ilişkilerini geliş- tirmelerine olanak sağlamaktadır ABD, Bulgaristan ve Romanya ile ilişkilerini geliştirirken, ikili askeri işbirliği anlaşmaları ile bu ülkelerde askerî üs kurma hak- kını elde etmiştir Askerî üs anlaşmaları ABD’nin Karadeniz’in güvenliğine ilişkin politikalarında büyük öneme sahiptir Karadeniz bölgesinde Rusya’ya karşı bir denge oluşturmak isteyen ABD, Gür- cistan ile de ikili askeri ilişkilerini ciddi bir biçimde geliştirmiştir Bu çerçevede, ABD Nisan 2002’de Gürcistan’ın sınır güvenliğinin sağlanması ve silahlı kuvvet- lerinin modernizasyonu için 64 milyon dolar bütçeli “Eğit ve Donat” programı- nı başlatmıştır 14 Gürcistan’ın ABD’yle giderek artan işbirliğinden cesaret alan Tiflis, NATO üyeliği için 2002 sonbaharında resmen başvuruda bulunmuştur Zaten ABD’nin Gürcistan’a verdiği destekten rahatsız olan Moskova, Tiflis ile NATO arasında gelişen ilişkilerden daha fazla endişelenmeye başlamıştır Bu nedenle, Rusya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Aleksander Yakovenko, “NATO ra- darlarının ve keşif uçaklarının (AWACS) Gürcistan’da konuşlandırılma ihtimali Rusya’nın ulusal çıkarlarına aykırıdır ve Moskova’yı koruyucu karşı önlemler almaya zorlar” diyerek, ülkesinin konuyla ilgili hassasiyetini vurgulamıştır 15 Bu gelişmeler de göstermektedir ki, Rusya, NATO ve AB’nin Karadeniz’deki genişlemelerini kendisine yönelik “çevreleme” politikasının parçası olarak gör- düğünden, tepkisel bir tavır içine girmektedir Ancak, bir karşılaştırma yapmak gerekirse, Moskova NATO genişlemesini AB’nin izlediği komşuluk politikası- na göre çok daha rahatsız edici bulmaktadır Çünkü, AB’ye göre daha etkin bir şekilde karar alarak uygulayabilen NATO’nun genişlemesi, ittifakın bölgedeki etkinliğini daha da artırma amacından kaynaklandığından, bu durum Rus ka- rar-alıcılarının manevra alanlarını daraltmakta ve kendilerini daha da çaresiz hissetmelerine yolaçmaktadır Oysa, AB’nin izlediği komşuluk politikası açık bir şekilde genişleme perspektifi içermediği gibi, şu anda yapılan tartışmalara göre uzun vadede bu ülkelere tam üyelik yerine en fazla özel bir statü verilmesini ön- görmektedir Bu nedenle Rus karar-alıcıları kendilerini AB’nin izlediği komşuluk politikası karşısında manevra yapabilecek konumda gördükleri gibi, bu politika- nın ilgili ülkelerde hayal kırıklığına yolaçması durumunda Rusya’nın bölgedeki etkisini tekrar artırabileceğini öngörmektedirler 14 Eric A Miller, “Morale of US-Trained Troops In Georgia Is High, But US Advisors Concerned About Sustainability”, Eurasia Insight, 5 Mayıs 2003 15 Jean-Christophe Peuch, “Russia: Moscow Concerned NATO Spy Planes May Use Georgian Airs- pace”, RFE/RL, 11 Temmuz 2003 Karadeniz Bölgesindeki “Renkli Devrimler” ve Dondurulmuş Çatışmaların Geleceği Rusya’nın Karadeniz bölgesine bakışında önemli rol oynayan diğer bir faktör de bölgede son yıllarda gerçekleşen “renkli devrimler”dir Rusya’nın sınır komşula- rı ve stratejik açıdan çok önemli konumları olan Gürcistan ve Ukrayna’da Batı yanlısı rejimlerin iş başına gelmesi, Rusya’yı ciddi biçimde rahatsız etmektedir 2003’te Gürcistan’da yaşanan “Gül Devrimi” ile 2004 yılında Ukrayna’da gerçek- leşen “Turuncu Devrim”in neden olduğu endişenin büyüklüğünde başlıca etken, bu ülkelerde iktidara gelen yeni kadroların söylemlerini Rusya karşıtlığı üzerine kurmalarıdır 16 Moskova’daki karar alıcıları endişelendiren diğer bir konu da “renkli devrim” sürecinin Karadeniz bölgesindeki diğer ülkelere olası etkileridir 2003 yılında Ermenistan’da ve 2005 yılında Moldova ile Azerbaycan’da yapılan parlamento se- çimleri bu açıdan dikkatle izlenmiştir Ancak, bu ülkelerde “renkli devrim” yanlısı grupların etkileri çok marjinal olduğundan, Rusya yeni sorunlarla karşılaşmamış- tır “Renkli devrimler”le oluşan rejimlerin orta ve uzun vadede başarılı olmaları, yeni kadroların kendi iç bütünlüklerini ne ölçüde koruyabileceklerine ve halkın eko- nomi ile siyasetteki isteklerine ne ölçüde cevap verebilecekleriyle yakından ilgili- dir Gürcistan’da biraz da Rus politikasının etkisi nedeniyle bütünleşmiş görünen elitler, Ukrayna’da yine Rusya’nın farklı bir politika izlemesi nedeniyle büyük bir bölünmüşlük sergilemektedir Ukrayna’da “Turuncu Devrim” devrimden önce de bu bölünmüş yapı özellikle medya ve güvenlik güçleri arasında vardı Rusya açısından bakıldığında “renkli devrim” süreci tek yönlü ve doğrusal bir süreç olarak görülmemektedir Karadeniz bölgesindeki siyasi çevrelerin bölünmüş yapıları ve iktidara gelen gruplara göre muhalefetin daha avantajlı ekonomik ola- naklara sahip olması, Moskova’ya siyasi etkisini artırma yönünde olanaklar sağla- yabilir Ayrıca; Azerbaycan, Gürcistan ve Moldova’daki dondurulmuş çatışmalar da bu açıdan Rusya’nın en önemli baskı araçları olarak ortaya çıkmaktadır Aslında, Sovyet-sonrası dönemde Azerbaycan içindeki Dağlık Karabağ, Gürcis- tan içindeki Güney Osetya ile Abhazya ve de Moldova içindeki Transdinyester bölgelerinde iktidarı elinde tutan gruplar ile bu bölgelerde egemenliklerini fiilen 16 Graeme P Herd, “Colorful Revolutions and the CIS: “Manufactured” Versus “Managed” Democracy?”, Prob- Sovyet Sonrası Dönemde Rusya’nın Karadeniz Politikası sağlayamayan merkezi otoriteler arasındaki ihtilafları kapsayan dondurulmuş ça- tışmalar, Karadeniz bölgesindeki siyasi istikrar ve bölgesel güvenlik açısından her zaman hayati önem taşımıştır 17 Ancak; tarihsel, siyasal ve uluslararası bazı neden- lerle bu çatışmaların çözümü halen çok güçtür Karadeniz bölgesindeki dondurulmuş çatışmaların tamamı, Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasından hemen bir kaç yıl önce ortaya çıkmış olup, dağılma süre- cinde tırmanışa geçerek askeri bir nitelik kazanmıştır 1990’lı yılların ilk yarısında gerçekleşen sıcak çatışmalar ateşkesle sonuçlandırılmış ise de, çatışmaların taraf- ları arasında henüz kalıcı bir barış sağlanamamıştır Şu anda bu sorunların kalıcı bir çözüme kavuşturulması olasılığı varsa da, tekrar sıcak çatışmalara dönüşme olasılıkları da aynı derecede güçlüdür Karadeniz bölgesindeki dondurulmuş çatışmaların artık kalıcı bir çözüme kavuş- turulmasını savunan ve çoğunluğu Batılı olan ülke ve kuruluşlar, bunların hali- hazırda çok ağır siyasi ve ekonomik sorunlar yaşayan bölge ülkelerinin şartlarını daha zor hale getirdiğine dikkat çekmektedir Dondurulmuş çatışmaların bölgesel işbirliği potansiyelini de ciddi olarak sınırlandırmasından yakınmakta olan bu çevreler, kalıcı çözüm arayışlarının artırılmasını istemektedirler Aynı çevreler, ayrılıkçı yönetimlerin toprak bütünlüklerini tehdit ettiği ülkelerle birlikte, çatış- malara uluslararası hukuka uygun bir çözüm bulunamamasını Rusya’nın ayrılıkçı bölgelere sağladığı etkin desteğe bağlamaktadır Buna karşılık Moskova önceliğin, dondurulmuş çatışmaların tekrar sıcak çatış- malara dönüşme olasılığının engellemesine verilmesi gerektiğini ileri sürmektedir Rusya, dondurulmuş çatışmaların kolayca çözümlenemeyeceğini savunmaktadır 18 Tarafsız bir açıdan bakıldığında, Rusya’nın ayrılıkçı yönetimlere ekonomik ve si- yasi desteğin yanısıra, askeri eğitim ve mühimmat desteği de verdiği net biçimde görülmektedir Bu çerçevede, sorunların çözümsüz kalmasının ardında, Rusya’nın çözümsüzlüğü pekiştiren çıkarlarının da bir rolünün olduğu söylenebilir Batılı ülke ve kurumların dondurulmuş çatışmaların artık çözüme kavuşturul- ması gerektiği yönündeki görüşleri son yıllarda daha ısrarcı bir şekilde ifade edil- meye başlanmıştır AB ve NATO’nun Karadeniz bölgesine yönelik komşuluk ve genişleme politikalarının bu sürece ivme kazandırdığı söylenebilir Batılı ülke ve 17 Dov Lynch, “Separatist States and Post-Soviet Conflicts”, International Affairs, Cilt 78, No4, 2002, s 831 18 Vladimir Socor, “Frozen Conflicts: AChallenge to Euro-Atlantic Interests”, Ronald D Asmus, Konstantin Dimitrov ve Joerg Forbrig (der), A New Euro-Atlantic Strategy For The Black Sea Region, Vaşington, The German Marshall Fund of the United States, 2004, ss127-137 kurumlar bu yöndeki çabalarını -genellikle dondurulmuş çatışmaların yarattığı statükonun yolaçtığı öne sürülen- özellikle yumuşak güvenlik alanında karşılaşı- lan yasadışı göç ve organize suçla mücadele gibi alanlarda yoğunlaştırmaktadır Dondurulmuş çatışmalar konusunda önde gelen uzmanlardan olan Vladimir Socor’a göre, Batılı çevreler dondurulmuş çatışma bölgelerinin askerden arın- dırılarak, 1999 AGİT İstanbul Zirve Kararları uyarınca Rusya’nın Gürcistan ve Moldova’daki askeri üslerini tamamen kapatmasını beklemektedir Buna ek ola- rak, Batılı ülke ve kurumlar, askeri olmayan ve daha çok demokratik süreçlere ağırlık veren çözümlerin öne çıkarılması gerektiği düşüncesindedir 19 Rusya’nın son yıllarda özellikle ABD ile olan ilişkilerinde yaşadığı gerilim dikkate alındığında, bu beklentilere olumlu cevap vermesi çok gerçekçi görünmemektedir Rusya’nın Temmuz 2007’de Avrupa’da Konvansiyonel Kuvvetler Antlaşması’nı (Conventional Forces in Europe – CFE) askıya almasından sonra, Rusya’nın don- durulmuş çatışmalar konusunda NATO ülkelerine karşı daha uzlaşmaz bir poli- tikaya yönelmesi beklenebilir Karadeniz’de Deniz Güveniliği için Bölgesel İşbirliği Deniz güvenliği açısından bakıldığında da, Rusya açısından Karadeniz’in büyük önem kazandığı görülmektedir Rusya, Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında Karadeniz’deki deniz güvenliği alanındaki etkinliğini sürdürmekte oldukça zor- lanmaktadır Bu noktada, Karadeniz’de deniz güveniliğinin daha etkin biçimde sağlanmasına yönelik bölgesel işbirliği arayışları Moskova için daha kabul edile- bilir bir hâl almıştır Bu çerçevede, en önemli bölgesel işbirliği arayışlarından biri olan ve Türkiye’nin öncülüğünde Karadeniz’e kıyıdaş ülkeler tarafından 2001’de İstanbul’da kuru- lan BLACKSEAFOR’un durumu önemlidir Türkiye’nin önderliğinde gelişen ve Karadeniz bölgesinde arama-kurtarma operasyonlarını, Karadeniz’in mayınlar- dan arındırılmasını ve iyi niyet ziyaretlerini içeren bu oluşum Rusya tarafından da kabul görmüştür Çok-uluslu gücün görevinin esnek biçimde tanımlanması, bölge ülkeleri gibi Rusya’nın da katılmını kolaylaştırmıştır Böylesine önemli bir oluşumun dışında kalmak istemeyen Rusya, NATO ülkeleriyle yakın işbirliği içeren bu oluşuma çok şaşırtıcı bir şekilde olumlu yaklaşmıştır Sovyet Sonrası Dönemde Rusya’nın Karadeniz Politikası mektedir ve Moskova bu çabalara da çok olumlu bir gözle bakmaktadır Ancak Rusya, NATO’nun Akdeniz’deki Aktif Çaba Harekatı’na (Operation Active Endeavor) destek verirken, bu operasyonun görev alanının Karadeniz’e genişletil- mesine Türkiye gibi açıkça karşı çıkmıştır Öte yandan, NATO’nun Akdeniz’deki Aktif Çaba Harekatı’na benzer bir misyonu olan ve Türkiye’nin öncülüğünü yap- tığı Karadeniz Uyum Harekatı’na (Operation Black Sea Harmony) 2006 sonu iti- barıyla dahil olmuştur Burada belirtmek gerekir ki, Türk Deniz Kuvvetleri tara- fından 2004 yılında hayata geçirilen Karadeniz Uyum Harekatı, NATO ve ABD tarafından da tanınmaktadır 21 Rusya, Türkiye’nin BLACKSEAFOR ve Karadeniz Uyumu Harekatları’na Ka- radenize kıyıdaş olan tüm bölge ülkelerinin daha aktif katılımlarını sağlama po- litikasının bölgesel güvenliğe çok büyük katkıda bulunacağını ilkesel anlamda kabul etmektedir Türk Boğazlarından geçişe ilişkin kuralları düzenleyen 1936 tarihli Montrö Sözlemesi, Karadeniz bölgesindeki denizcilik güvenliğinin en te- mel unsurudur Montrö Sözleşmesi çerçevesinde oluşturulan rejimin korunarak güçlendirilmesi sadece Türkiye ve Rusya’nın ulusal çıkarları açısından değil, aynı zamanda bölgesel güvenliğin korunması açısından da çok önemlidir |
|