Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Genel Bilgiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
adları, hakkında, kimlerdir, nelerdir, simyacılar, simyacıların, türk

Türk Simyacılar Kimlerdir? Türk Simyacıların Adları Nelerdir Türk Simyacılar Hakkında

Eski 09-11-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Simyacılar Kimlerdir? Türk Simyacıların Adları Nelerdir Türk Simyacılar Hakkında



Türk Simyacılar Kimlerdir? Türk Simyacıların Adları Nelerdir Türk Simyacılar Hakkında
Türk Simyacılar Kimlerdir? Türk Simyacıların Adları Nelerdir Türk Simyacılar Hakkında

Kayıtlara göre simya ile uğraşmış Türk bilimadamı mevcut değil, ancak simya ile ilgilenen İslam bilimadamları var Onlar da:
  • Ebubekir el-Razi
  • Cabir İbn Hayyan
  • İbn Haldun


Alıntı Yaparak Cevapla

Türk Simyacılar Kimlerdir? Türk Simyacıların Adları Nelerdir Türk Simyacılar Hakkında

Eski 09-11-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Simyacılar Kimlerdir? Türk Simyacıların Adları Nelerdir Türk Simyacılar Hakkında



Bazı ünlü simyacılar ve çalışmaları

MÖ Yedinci yüzyılda yaşayan Thales , doğanın akıl ile anlaşılabileceğini savunmuş ve suyun dünyanın ana prensibi olduğunu iddia etmiştir MÖ 610-545 yılları arasında yaşadığı düşünülen Anaximandros,apeiron diye adlandırdığı amorf bir prensibi ortaya atmıştır Anaximenes ise her şeyin kökeninde hava olduğunu söylemiştir Heraklit’e göre ise bu prensip ateştir

MÖ 540–450 yılları arasında yaşayan Parmenides ise daha ilginç bir görüş geliştirmiş ve evrenin aslında Tek olduğunu ve farklı görüntüler aldığını savunmuştur En büyük karakteristiği hareketli olması, devamlı form değiştirmesidir

MÖ 485–425 yılları arasında yaşayan Empedokles için ise ateş, hava, su ve toprak maddeyi oluşturan dört elementtir ve aşk adı verilen çekim kuvveti ile Parmenides’in evrenine benzeyen evreni oluştururlar Ancak Nefret adı verilen itim kuvveti ile itildiklerinde çözülmeler olur

Dört element düşüncesinin Orta Çağlar boyunca varolan şekli kuşkusuz Platon’un ve özellikle de Aristo’nun eseridir Platon elementleri geometrik formları ile ortaya koymaya çalışmıştır Ancak simyadaki teori büyük ölçüde Aristo’nun teorisidir MÖ 384–424 yılları arasında yaşayan Aristo, birçok konuda olduğu gibi dört element teorisi ile de Orta Çağ boyunca tek otorite olarak kalmıştır Aristo’ya göre ilk madde çeşitli formlar alabilmektedir Bu alınan formlar da bazı temel özelliklere bağlıdır Bu özellikler dört tanedir: Sıcak, soğuk, kuru, ıslak Buna göre
Ateş: Sıcak – Kuru
Hava: Sıcak – Islak
Su: Soğuk – Islak
Toprak: Soğuk – Kuru olarak özellik gösterirler Bu da simyada kullanılmıştır

Aristo ile olgunluğa ulaşan elementler teorisi ve Mısır kaynaklı simya İskender’in fetihleri ile beraber karşılaşma olanağı bulmuş ve bir senteze ulaşmıştır Bu senteze doğu kökenli okültizm, Yahudi ve Hristiyan mistisizmi de karışarak, Orta Çağdan itibaren simyacıların temel teorilerini oluşturmuşlardır Yunan-Mısır sentezi simya ile ilgili en önemli belge MS 3’üncü yüzyıldan kaldığı sanılan Leyden papirüsüdür Dördüncü yüzyıldan itibaren ise simya eğitimi yaygınlaşmıştır Özellikle Panopolis’li Zosimus simyayı daha ritüelik bir hale getirmiştir Bu dönemde, özellikle İskenderiye’de simya üzerine birçok eser ortaya çıkmıştır Bu eserler arasında Hermes, İsis gibi tanrısal kişiliklerin yazdığı varsayılan eserlerin yanı sıra Keops gibi hükümdarların, Platon, Pythagoras, Tahles gibi filozofların ya da Zosimus gibi simyacıların yazdıkları söylenen eserler de vardı Bunlar Felsefe taşından ve ölümsüzlükten de söz etmekte, aynı zamanda simyanın ezoterik yanını da ortaya koymaktaydılar Simya daha sonra Bizans’ta da varlığını sürdürmüştür İmparator Heraklius Simyayı desteklemiştir Ancak Bizans’ta simya çok gelişememiş, daha sonra da Batıya geçmiştir

Arapların Mısır’ı işgal etmesi, simyanın İslam dünyasına da girmesini sağlamıştır Arap kültüründe İslam öncesinde simya hakkında yazılan eserler bilinmemekle birlikte, Mısır’ın işgalinden sonra bu konuda yazılan eserlerde bir patlama olmuştur Bütün İslam dünyasında Arapça tek resmi dil olduğu için, eski Mısır ve Yunan eserlerinin Arapça’ya yapılan tercümeleri de bütün İslam dünyasına yayılmış, bu konuda çalışmaların çoğalmasını sağlamıştır Müslüman simyacılar arasında en tanınmışı kuşkusuz Batıda Geber adıyla tanınan Abu Abdullah Cabir ibn Hayyan’dır Cabir’den kalan eserlerin bir bölümü Corpus Jabirianus adıyla toplanmıştır Çoğu kaybolan bu yazılarda simya kadar İslam’ın ezoterik açıklamalarının da varlığı bilinmektedir Cabir bu yazılarda ezoterik bilgi vermesine rağmen olabildiğince açıklama yapmıştır Simyanın Orta Çağ Avrupa’sına geçişi göreceli olarak daha geç olmuştur Özellikle Arap istilaları ve Haçlı seferleri sırasında bu kültürle tanışan Batı dünyası Orta Çağın sonlarına doğru simya ile ilgilenebilmiştir Simya anlamına gelen Alchemy/Alchimie sözcüğünün ve simyada kullanılan Alkol, Alambik, Elixir gibi sözcüklerin Arapça’dan gelmiş olması da bu kökeni ortaya koymaktadır On üçüncü yüzyılın ilk yarısından itibaren Fransisken manastırlarında simya yaygınlaşmaya başlamıştır Buradan Robert Grossetête tarafından Oxford’a da geçen simya, burada da popüler olmuş ve Robert Grossetête’in öğrencilerinden biri olan Roger Bacon da bu konuda oldukça sivrilmiştir Simya kadar astroloji ve okült bilimlerle de ilgilenen Bacon sonunda kilisenin de dikkatini çekmiş ve bu yüzden hapse girmiştir Daha sonra gizemli bir şekilde ortadan kaybolan Bacon, simyacıların ölümsüz olduğu konusunda rivayetlerin çıkmasına da neden olmuştur

1240 – 1311 yılları arasında yaşamış olan ve Rosarium Philosophorum adlı eserin de yazarı olan Arnaud ve Villeneuve de bu konuda zamanının tanınmış isimlerindendir Villeneuve simya kadar astroloji ve tıpla da uğraşmıştır Eserleri ise ölümünden sonra yakılmıştır Villeneuve’den etkilenen iki Fransisken de simya konusuyla ilgilenmişlerdir, bunlar Raymond Lulle ve Jean de Rupescissa’dır Fransiskenler kadar Dominikenler de simya ile ilgilenmişler ve 1193-1280 yılları arasında yaşayan ve Büyük Albert adıyla da anılan Albert de Bollstaedt Dominikenlerin arasından çıkmıştır Her şeye rağmen On üçüncü yüzyılın sonuna kadar simyacılar manastırlarda rahat rahat simya ile ilgilenebiliyorlardı Ancak zamanla simya kilisenin tepkisini çekmeye başlar Bu arada manastırlar dışında da simya ile ilgilenen kişiler türerler Artık Hermes’in bilimi ile kilise karşı karşıya gelmeye başlar Ancak Kilise önlemini almakta gecikmez; 1317’de Papa Jean XXII bir karar yayınlayarak (Spondent quas non exhibent) sahte altın yapanları ve simyacıları mahkûm eder Buna göre simyacılar fazlasıyla çoğalmışlardır

Bu sırada gizemli bir kişinin simyanın sırlarını bulduğu konusunda bir rivayet yayılmıştır Bu kişi Nicolas Flamel’dir 1330 – 1418 yılları arasında yaşadığı söylenen Flamel, söylentiye göre “Yahudi Abraham” isimli, simyanın sırlarını veren bir kitap bulmuş ve yıllarca karısı Pernelle ile uğraşarak buradaki şifreleri çözmüş ve bu sanatın sırrına vakıf olmuştur On beşinci yüzyılda gelişen simyada döneminin en önemli isimlerinden biri de Basil Valentin’dir Yaşamı hakkında tam bir bilgiye sahip olamadığımız Valentin özellikle “On iki Anahtar” isimli eseri ile ünlüdür Simya Rönesans ile birlikte en yüksek noktasına ulaşmış ve bu dönemde Kabala, büyü, Yeni Plantonculuk gibi diğer ezoterik doktrinler de simyaya katkıda bulunmuştur Bu dönem ayrıca Rose-Croix gibi gizli örgütlerin de ortaya çıktığı bir dönemdir Bu dönemde Denis Zachaire, John Dee gibi ünlü simyacılar da ortaya çıkmıştır

Dönemin en önemli ismi kuşkusuz 1493 doğumlu Paracelsus’dur Maceralı bir hayat yaşadıktan sonra 1541 yılında hayata gözlerini yuman Paracelsus, kariyerine önce doktor olarak başlamış, birçok maceradan sonra şifacılığı ile ün kazanmıştır Doktor olmasına rağmen, simyanın tıptan ayrılamayacağını söylemiş ve doğa ve insan üzerine çalışmıştır Macrocosmos ve microcosmos üzerine düşünce sistemini kuran Paracelsus, tuz, kükürt, cıva ile ruh, can, beden ilişkisini de savunmuştur Ezoterik düşüncenin ifadelerini iyi bir biçimde ortaya koyan Paracelsus , Rose-Croix örgütünü de büyük ölçüde etkilemiştir On yedinci yüzyılda simya ile ilgili çalışmaların büyük bölümü Rose-Croix tarafından yapılmıştır İngiltere’de de Robert Fludd bu düşünceyi sistematize etmiştir On yedinci yüzyıl sonundan itibaren ise okült bilimlere olan ilgi yavaş yavaş azalmış, materyalizm ön plana geçmiştir Eski öğretiyi savunan örgütlerin varlığını sürdürmesine rağmen simya artık popülerliğini yitirmiştir Günümüzde simya artık mistik/ezoterik anlamı ile sürmektedir Ezoterik düşünceler çağlara göre farklı şekillerde ortaya çıkabilir, simya da bunun özel bir türüdür Zamanın doldurmuş ancak ezoterik içeriği ve sembolizmi ile yaşayan, tarihçilerin ilgisini çeken bir düşüncedir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.