|
|
Konu Araçları |
nabız, nelerdir, olabilir, sebebi, yüksekliğinin, yüksekliğininnedenleri |
Nabız Yüksekliğinin Sebebi Ne Olabilir? Nabız Yüksekliğininnedenleri Nelerdir? |
09-11-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Nabız Yüksekliğinin Sebebi Ne Olabilir? Nabız Yüksekliğininnedenleri Nelerdir?Nabız Yüksekliğinin Sebebi Ne Olabilir? Nabız YüksekliğininNedenleri Nelerdir? Nabız Yüksekliğinin Sebebi Ne Olabilir? Nabız YüksekliğininNedenleri Nelerdir? Organik bileşikler, molekülleri karbon içeren kalabalık kimyasal bileşikler sınıfındandır Aşağıda sunulan tarihsel nedenlerden dolayı, bu bileşiklerin küçük bir kısmı, örneğin karbonatlar, basit karbon oksitleri ve siyanürlerin yanısıra, karbon allotropları inorganik kabul edilir "Organik" ve "inorganik" karbon bileşikleri arasındaki ayrım " kimyanın geniş alanını düzenlemek için yaralı olsa da çoğunlukla rastgeledir"[1] Organik kimya "organik bileşikler"in tüm yönleriyle ele alındığı bir bilimdir Organik sentez bunların hazırlanmasının metodolojisidir Tarihçe "Organik" ismi tarihseldir Organik bileşiklerin sadece canlı organizmalarda vis vitalis (yaşam gücü) yoluyla sentezlenebileceğine inanıldığı 19 yüzyıldan kalmadır Organik bileşiklerin "inorganik"lerden temelde farklı olduğu, yani yaşam gücü yoluyla sentezlenmediği teorisi, canlı organizmalarda görülen "organik" bir bileşik olan ürenin, Friedrich Wöhler'in the Wöhler sentezinde potasyum siyanat ve amonyum sülfatla elde etmesiyle çürütüldü Hala geleneksel olarak inorganik kabul edilen karbon bileşiklerinin türleri Wöhler'in zamanından önce cansız, yani inorganik kaynaklardan, örneğin minerallerden geldiği kabul edilenlerdir[1] Sınıflandırma Bakınız: Organik kimya Organik bileşikler, heteroatom da denilen, daha öte elementlerin atomlarını içerebilirler Organometalik bileşikler, organik karbon ve bir ametalin kovalent bağ kurmasıyla tanımlanır Bir de ayrıca, organik bileşiklerden farklı, büyük miktarda "inorganik" karbon bileşikleri de vardır Doğal bileşikler Organik bileşiklerin önemli bir alt kümesi, yapay yolla üretilmesi çok pahalı olduğundan, hala doğal kaynaklardan elde edilmektedir Çoğu şekerler, bazı alkaloidler ve terpenoidler, B12 vitamini gibi kimi besinler ve genel olarak önemli konsantrasyonlarda canlı organizmalarda bulunan, büyük ya da stereoizometrik olarak karmaşık moleküllerden oluşan doğal ürünler bunlara örnek olarak gösterilebilir Biyokimyada birincil öneme sahip bileşikler antijenler, karbonhidratlar, enzimler, hormonlar, lipidler ve yağ asitleri, nörotransmiterler, nükleik asitler, proteinler, peptidler ve amino asitler, vitaminler ile hayvansal yağlar ve bitkisel yağlardır Sentetik bileşikler Plastiklerin de içinde bulunduğu birçok polimer organik bileşiktir Terimlendirme [değiştir] IUPAC nomenclature of organic compounds[1], CAS[2] terimlendirmesinden biraz farklılık gösterir Veritabanları
KAYNAK:VİKİPEDİ |
Nabız Yüksekliğinin Sebebi Ne Olabilir? Nabız Yüksekliğininnedenleri Nelerdir? |
09-11-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Nabız Yüksekliğinin Sebebi Ne Olabilir? Nabız Yüksekliğininnedenleri Nelerdir?ORGANİK BİLEŞİKLER Yapısında C, H, O bulunduran biyomoleküllerdir Canlılık olayları ile ilgili olduklarından organik maddeler adını alırlar organik maddelerden bazıları enerji verici olarak, bazıları yapı maddesi olarak, bazıları da düzenleyici olarak görev yaparlar Biyolojik olarak önemli olan bazı organik bileşikler şunlardır: - Karbonhidratlar - Yağlar - Proteinler - Enzimler - Nükleikasitler - ATP - Vitaminler vb KARBONHİDRATLAR (C,H,O) Bitkiler de fotosentezle üretilir
5 C' li Şekerler (Pentoz) *riboz (RNA ve ATP'nin yapısına katılır) *deoksiriboz (DNA) 6C'lu şekerler (Hektoz) *Glikoz (üzüm şekeri) *Fruktoz (meyve şekeri) ---} C6H12O6 *Galaktoz (süt şekeri)
Not: Beyin hücreleri ancak glikoz ve oksijen varlığında çalışabilir Beyin hücreleri glikozu depo etmez DİSAKKARİTLER (ÇİFT ŞEKERLER) İki monosakkarittin birbirlerine glikozid bağı ile bağlanması ile oluşur Not : İki veya daha çok bileşiğin su açığa çıkarak birleşmesine dehidrasyon sentezi denir Büyük bir bileşiğin su alarak daha küçük bileşiklere ayrışmasına hidroliz denir Tüm sindirim olayları birer hidrolizdir POLİSAKKARİTLER Çok sayıda monosakkaritin birleşmesiyle oluşurEn önemlileri nişasta,glikojen,selülozHepsinin temel yapı birimi glikozdur Nişasta; bitkilerin depo ettiği en önemli besindirHayvan hücresinde bulunmazSindirim sisteminde nişastayı sindirecek enzim bulunur Glikojen; hayvansal hücrelerin hazır enerji deposuGlikozun fazlası hayvansal hücrelerde glikojen olarak depolanırHayvansal nişasta da denir Not : Glikozun fazlası karaciğerde yağa dönüştürülürYağların yapı taşları da karaciğerde glikoza dönüştürülebilir Selüloz; suda çözünmeyen çok sert bir maddedirBitki hücrelerindeki Çeperin ana yapı maddesidir Not : İnsan ve omurgalı hayvanların selülozu sindiren enzimleri yokturOt yiyen hayvanların sindirim sistemlerinde yaşayan bazı bakteriler ve bir hücreli canlılar selülozu sindirip glikoz açığa çıkararak glikozun kullanılmasını sağlarlar YAĞLAR Yapı Birimleri *Yağ asitleri Kısa zincirli : Suda çözünür Uzun zincirli : Polimer yapıdaSuda çözünmez *Temel yağ asitleri : Dışarıdan alınması gereken *Vücudun yaptığı yağ asitleri *Gliserol : 3 C'li alkol *Nötral (depo) yağlar:3 yağ asidinin 1 gliserinin (gliserolün) ester bağı ile birleşmesiyle oluşur *Fosfolipitler : Hücre zarına katılırlar *Steroidler : Hormon ya da vitamin olarak görev yaparlar
Yapı Birimi AminoasitlerdirSuda çözünürler20 çeşittir Aminoasitler ::: Vücudun kendisi ürettiği aminoasitler : 10 tanedir ::: Dışarıdan alınan aminoasitler : Temel aminoasitlerdir İki aminoasit aralarında peptid bağı ile bağlanarak dipeptidi oluştururlar
Hücreler, sürekli olarak kimyasal değişmelerin meydana geldiği canlı birimlerdir Metebolizma denilen bu hücresel olaylar sırasında birçok maddenin paraçalanması ve yeni maddelerin sentezlenmesi gerçekleşir Hücredeki kimyasal değişmeler vücud dışında gerçekleşme koşullarına göre hızlı, düşük sıcaklıkta ve dar bir pH aralığında olur Bu nedenle hücresel olaylar canlıya zarar vermeden, canlı koşullarında gerçekleşir hücresel olayların canlı koşullarında gerçekleşmesi, ENZİM denilen biyolojik katalizörlerle sağlanır Enzimler oldukça büyük moleküllü özel proteinlerdir Sadece proteinlerden oluşan bazı enzimler tek başına aktif olarak çalışır Canlının DNA larındaki bilgilere göre sentezlenen protein yapılı kısım, enzimin hangi maddeye etki edeceğini belirler Bazı bazı enzimler ise bir başka etkileşerek aktifleşir Bazı enzimlerde KOENZİM veya KOFAKTÖR denilen yardımcı maddelere bağlanarak aktif duruma gelir Böyle protein yapılı kısmının yanında koenzim ya da kofaktör bulunduran enzimlere apoenzim denir Bazı enzimler, vücudun tüm hücrelerinde bulunur Örneğin solunum enzimlşeri Bazı enzimler ise belirli hücrelerde bulunur Örneğin: Karaciğer hücrelerindeki amonyağı üreye dönüştüren üreaz enzimi bunlardandır Bazı Özellikleri: farklı molekül yapısı ve şekli olan her enzim çeşidi ayrı genler tarafından sentezlenir bu nedenle enzim çeşitleri , molekül yapısı ve şekli kendine uygun maddeleri katalizler, yani reaksiyona girer Bir Enzimin reaksiyona girdiği kendine uygun maddeye substrat denir Bu özelliklerinden dolayı enzimler özgül maddelerdir Enzimleri katalizledikleri reaksiyonlarda harcanmayıp tekrar tekrar kullanabilir Çünkü enzimler, girdikleri reaksiyonlarda değişmeden çıkar Bu nedenle çok miktarda substrat, çok az enzimle reaksiyonun son maddesi olan ürünlere dönüştürebilirAncak belirli bir süre kullanılan enzimler yıkılıp yerine yenileri sentezlenir VİTAMİNLER Vitaminler, hücrelerin normal metobolizma faaliyetleri için gerekli olan organik maddelerdir Vitaminleri çoğu bitkiler tarafından yapılır Bazı vitaminler insan vücudunda bir kısım bileşiklerin değiştirilmesi ile yapılır İnsan vücudunda yapılan vitaminler vücuda işlendikten sonra vitamine dönüşecek provitaminin denilen ham madde şeklinde alınıp şeklinde alınıp vücutta vitaminlere dönüştürülür VİTAMİNLERİN ÇEŞİTLERİ: Vitaminlerin vücutta kullanılabilmeleri için bir çözücüde çözünmesi gerekir Bunlar vücutta depolanabilirler Yağada ve suda çözünen vitaminler olmak üzere iki grupta incelenirler Vitaminler iki grupta incelenebilir, bunlar yağda ve suda eriyenler olarak iki gruba ayrılırlar Yağda eriyen vitaminler: A, D, E ve K vitaminleridir Suda Eriyen Vitaminler: B grubu vitaminleri ve C vitaminidir Vitaminlerin önemleri; A vitaminiEnfeksiyonlara karşı direnci arttırır normal büyüme, üreme, kemik ve diş gelişimi, görme için gereklidir Cildin tırnakların ve saçların sağlıklı kalmasını sağlar Diş ve dişetleri için büyük önem taşır D vitaminiİnce bağırsaklardan kalsiyumun emilmesine yardımcı olur, kalsiyumun kemiklerde ve dişlerde tutulmasını sağlar E vitaminiAntioksidan etkilidir Alzheimer hastalığının ilerlemesini yavaşlatıyor Yaşlı kişilerde bağışıklık sistemini güçlendirir Hücrelerin daha uzun yaşamasını ve yenilenmesini sağlar K vitamini Karaciğere gelen Kvitamini burada üretilen bazı pıhtılaşma faktörlerinin yapımında rol alır Kvitamini takviyesi yanlızca kanamalı hastalarda verilir B1 vitamini Kasların ve sinir sisteminin faliyeti için gereklidirYetersizliğinde iştahsızlık, huzursuzluk, bellek zayıflığı ve dikkat azalması görülür B2 vitamini Eksikliğinde dilde kızarma, yanma hissi, ağız çevresi ve dudaklarda kızarma, tahriş, çatlaklar, gözlerde kaşıntı, yanma hissi, katarakt oluşumu, saçların dökülmesi, çocuklarda büyüme yavaşlaması, kilo kaybı, sindirim sorunları oluşur B3 vitamini Yetersiz beslenme sonucu deriyi sinir sistemini tutan pellegra adlı hastalık ortaya çıkar Hücrelerin oksijeni kullanabilmeleri için gereklidir Midede sindirimin temel taşları olan asitlerin üretimini sağlar B5 vitamini Doğada bol olduğu için eksikliğine rastlanmaz Ayrıca bir miktar bağırsaklarda da yapılmaktadır Eksikliği kan şekerinde düşme, ellerde titreme, kalp çarpıntıya neden olur B6 vitamini Sinir sistemi ve hormonların çalışmasını düzenlerVücudun savunmasında antikor ve akyuvar oluşumunda rol oynar Eksikliğinde migren tipi baş ağrısı, kansızlık, ciltte kuruluk, görme problemleri, uyuşukluk, adele zayıflığı ve krampları oluşur B11 vitamini Kırmızı kan hücreleri ve sinir dokularının oluşumunda aktif rol oynar Hücre bölünmesi için gereklidir Bu etkisi ile büyümeyi de sağlar Anne karnındaki bebeğin sinir sisteminin gelişimi için de gereklidir Eksikliğinde iştahsızlık, kilo kaybı, bulantı, kusma, ishal, baş ağrısı, unutkanlık, çarpıntı gibi bazı kalp sorunları oluşabilir B12 vitamini Besinlerle veya sigara gibi alışkanlıklarla vücuda giren siyanürü etkisiz hale getirir Eksikliğinde dilde hassasiyet, şişme, kızarma, hayal görme, depresyon, adalelerde kasılmalar, sinir iltihaplarına bağlı olarak el ve ayaklarda uyuşma, karıncalanma, yanma şikayetleri oluşur C vitamini Vücudumuz C vitaminini üretemez bitkiler ve bazı hayvanlar bu vitamini üretebilmektedir Besinlerle alınan vitamin 2 saat içersinde kullanılır 4 saat sonunda kandan uzaklaşır Yaraların iyileşmesini, damarların sağlıklı olamalarını sağlarVücudun savunma sistemini artırıcı etkisi vardır Histamin yapımını azaltarak allerjik olayların şiddetini düşürür Eksikliğinde diş eti kanamaları ve çekilmeleri olur NÜKLEİK ASİTLER •Bu moleküller ilk defa Friderich Miescher tarafından balık spermi ve akyuvar çekirdeğinde tespit edilmiştirEn çok çekirdekte bulundukları için nükleik asitler(çekirdek asitleri) diye isimlendirilmiştir •Asidik özelliğe sahiptirlerHücre yönetiminden sorumludurlar •DNA ve RNA olmak üzere 2 tiptirBunlar hücrenin en büyük dev moleküllerdir •Nükleotitlerden oluşmuşturOnun için DNA ve RNA birer polinükleotidtir •Bütün nükleotitlerde aynı fosforik asit (H3PO4) bulunur •Nükleotitlerin farklı yapıda olmasının sebebi yapısındaki şeker ve organik baz moleküllerinin farklı olmasındandır •Nükleotitler birbirlerine şeker-fosfat bağlarıyla bağlanırlar •Nükleotitler taşıdığı baza göre,nükleik asitler ise taşıdığı şekere göre isimlendirilir NOT: Fotosentezde ve kemosentezde ATP sentezlenir Bu enerji besinin yapısının oluşumunda kullanılır Başka hayatsal faaliyetlerde kullanılmaz |
Nabız Yüksekliğinin Sebebi Ne Olabilir? Nabız Yüksekliğininnedenleri Nelerdir? |
09-11-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Nabız Yüksekliğinin Sebebi Ne Olabilir? Nabız Yüksekliğininnedenleri Nelerdir?DNA ve RNA Nedir? DNA Deoksi Ribo Nükleik Asit isimli bir tür molekül grubunun kısaltılmış isimidir DNA'nın çift zincirli ip merdivene benzemektedirÇift zincirli yapıdaki DNA zinciri oldukça uzun bir zincirdirBu zincir hücre içindeki özel enzimler ve Proteinler aracılığı ile paketlenir •Çift nükleotid dizisinden meydana gelir(sarmal merdiven gibi) ve iki dizi birbirine zayıf hidrojen bağları ile bağlıdır Adenin ve Timin arasında 2, Guanin ve Sitozin arasında 3 hidrojen bağı vardır •Kendini eşler (yarı korunumlu olarak) ve kalıtımı sağlar •Her nükleotid Fosfat, Deoksiriboz ve Azotlu organik bazdan oluşur •Toplam pürin miktarı toplam primidin miktarına eşittir(A+G=T+C) Adenin miktarı Timine(A=T), Guanin miktarı Sitozine(G=C) eşittir •Adenin Timin ile Guanin Sitozin ile eş yapar(pürin ~ primidin ile) DNA Eşlenmesi(sentezi) DNA sentezi hücre bölünmesi öncesinde yani interfazda kromozomların uzayıp gözden kaybolduğu evrede meydana gelir DNA kendini eşleyeceği zaman ortadaki zayıf hidrojen bağları fermuar gibi açılır Hücrede daha önce hazırlanmış serbest nükleotidler, açılan ipliklerin karşısında uygun yerlere yerleşirler Bu nükleotidler TTP, GTP gibi yüksek enerjili nükleotidlerdir İki yüksek enerjili fosfat bağı çözülür Bırakılan enerji ile monofosfatlı nükleotidler uygun yerlere yerleştirilirler DNA sentezi enerji harcamayı gerektiren bir olaydır DNA ya ait bir ipliğin yeni oluşan ipliğe kalıp teşkil etmesi Yarı Korumalı Eşleme olarak isimlendirilir RİBONÜKLEİK ASİT (RNA) RNA'lar ribonukleotitlerinbirbirlerine bağlanması ile meydana gelen tek zincirli nukleik asitlerdir DNA molekülleri ile kıyaslandığı zaman boyları daha kısadır Hemen hemen bütün hücrelerde bol olarak bulunmaktadırlar Gerek prokaryotik gerek ökaryotik hücrelerde genellikle üç ana sınıf RNA'ya rastlanmaktadır Bunlar mesencır RNA (mRNA), ribozomal RNA (rRNA) ve transfer RNA (tRNA) dır Bütün RNA'lar tek zincirli özel bir baz dizisine, karakteristik bir molekül ağırlığına sahip ve belirli bir biyolojik fonksiyonu yerine getirmektedir MESENCIR RNA (mRNA) DNA'da saklı bulunan genetik bilginin, protein yapısına aktarılmasında kalıplık görevi yapan aracı bir moleküldür mRNA ribozomlara tutunur ve DNA'dan aldığı genetik şifreye göre sentezlenecek proteinin amino asit sırasını tayin etmektedir Her mRNA molekülü, DNA üzerinde bulunan ve gen adı verilen belirli bir bölge ile komplementerlik göstermektedir Tek bir ökaryotik hücre yaklaşık 10000 farklı mRNA molekülü ihtiva etmekte ve bunların her birinden bir veya daha fazla polipeptid zinciri sentezlemektedir TRANSFER RNA (tRNA) tRNA'lar da ribonukleotidlerin polimeRize olması ile meydana gelmiş, çok kıvrımlar gösteren ve tek zincirli yapıya sahip bir RNA çeşididir tRNA'lar yonca yaprağına benzeyen üç boyutlu yapılarında yer yer çift sarmallı bir durum göstermektedir Zincirde yer alan ribonukleotid sayısı 70 ile 99 arasında, molekül ağırlığı ise 23000 ile30000 dalton arasında değişmektedir Doğada yer alan 20 aminoasitin her biri için en az bir tRNA molekülü bulunmaktadır tRNA'lar adaptörlük görevi yaparak bir uçlarına bağladıkları amino asiti, ribozoma tutunmuş mRNA'nın taşıdığı kodono göre polipeptid zincirine dizerler tRNA'lar üç bazdan meydana gelen antikodon adı verilen uçları ile yine mRNA üzerinde bulunan ve kodon adı verilen bölgeye geçici bağlanarak amino asitlerin mRNA üzerindeki şifreye göre doğru bir şekilde dizilmelerini temin etmektedir RİBOZOMAL RNA (rRNA) RNA'lar ribozomların ana yapısal elementi olup yaklaşık olarak ribozom ağırlığının % 65'ini teşkil ederler Prokaryotik hücrelerde 3 çeşit, ökaryotik hücrelerde ise 4 çeşit rRNA bulunmaktadır Ribozomal RNA'lar ribozomların yapı ve fonksiyonlarında önemli rpller oynamaktadır Bunlara ilave olarak ökaryotik hücrelerde iki çeşit RNA daha bulunmaktadır Bunlardan birincisi heterojen nuklear RNA (hnRNA)'lardır Bunlar ökaryotik hücrede sentezlenen ve prosese uğramamış öncül mRNA molekülleridir İkincisi ise küçük nuklear (snRNA)'dır ve yine öncül mRNA moleküllerinin prosese uğraması esnasında ortaya çıkmaktadırlar DEOKSİRİBONÜKLEİK ASİT (DNA) Genetik olayların hücrede moleküler düzeydeki temeli genetik materyal görevini üstlenen nükleik asitlerin yapı ve özelliklerine dayanır Nükleik asitlerin iki türü olan deoksiribonükleik asit DNA ve ribonükleik asit RNA temelde aynı yapısal özelliklere sahiptir Genler DNA daki bazı kimyasal dizilimler olan nükleotidlerden meydana gelmiştir Çoğunluk kromozomların içersinde bulunurlar Ayrıca DNA molekülü prokaryotlarda (Bakteriler) kromozom dışı genetik sistem, olan plazmidlerde, Ökaryotik hücrelerde genetik materyalin kromozomlar (Nukleus) dışında temel olarak (hayvan ve bitkilerde) mitokondri ve (sadece bitkilerde ve alglerde) kloroplastlarda bulunduğu bilinmektedir 1953 yılında Watson ve Crick DNA molekülünün kendine has özelliklere sahip bir çift sarmal yapı halinde bulunduğunu ileri sürdüler Bu araştırıcıların önerdikleri DNA yapısı o tarihlerde başka araştırıcılar tarafından ortaya konulan DNA ya ilişkin önemli bulgulara dayanmaktadır Bunlardan biri, Wilkins ve Franklin tarafından, izole edilmiş DNA fibrillerinin X-ray ışınlarını kırma özelliklerinin açıklanmasıdır Elde edilen X ışını fotoğrafları, DNA nın zincirlerindeki bazların diziliş sırasına bağlı olmaksızın, çok düzenli biçimde dönümler yapan bir molekül olduğunu göstermektedir Ayrıca TMV (tütün Mozaik Virusu) üzerinde yapılan çalışmalar da DNA ile ilgili çalışmalarda ışık tutmuştur Bir başka önemli bulguda Chargaff tarafından saptanmıştır Herhangi bir türe ait DNA nın nükleotidlerine parçalandığında serbest kalan nukleotidlerde adenin miktarının timine, guanin miktarının da sitozine daima eşit olduğunun saptanmasıdır Yani Chargaff kuralı‘na göre doğal DNA moleküllerinde adeninin timine veya guaninin sitozine oranı daima 1’e eşittir (A/T=1 ve G/C=1) İşte Watson ve Crick bu bulguları değerlendirerek böyle özelliklere sahip DNA makro molekülünün sekonder yapısına ait bir model geliştirdiler Bu modele göre, bir çok sorunun açıklanması yapılabildiğinden dolayı 1962 yılında bu iki bilim adamına Nobel Ödülü verildi Bu modele göre DNA molekülü, heliks (=sarmal) şeklinde kıvrılmış, iki kollu merdiven şeklindedir Kollarını, yani merdivenin kenarlarını, şeker (deoksiriboz) ve fosfat molekülleri meydana getirir Deoksiriboz ile fosfat grupları ester bağlarıyla birbirlerine bağlanmıştır İki kolun arasındaki merdiven basamaklarında gelişigüzel bir sıralanma yoktur; her zaman Guanin , Sitozin’in (C ya da S); Adenin , Timin’in karşısına gelir Hem pürin (yani adenin ve guanin) ile pirimidin (yani sitozin ile timin) arasındaki hidrojen bağları, hemde diğer bağlar, meydana gelen heliksin düzgün olmasını sağlar Pürin ve pirimidin bazları, yandaki şekerlere (Riboz), glikozidik bağlarla bağlanmıştır Baz, şeker ve fosfat kombinasyonu, çekirdek asitlerinin temel birimleri olan nükleotidleri meydana getirmiştir Dört çeşit nükleotid vardır Bunlar taşıdıkları bazlara göre isimlendirilirler (Adenin, Guanin, Sitozin,Timin) DNA molekülü kendini oluşturan nukleotidlerin sayısına bağlı olarak, büyüklüğü türden türe değişen, uzun zincir şeklinde bir yapı gösterir İnsanda bu zincirin uzunluğu açıldığında 2 metreye kadar varabilir Bütün halinde eldesi zincirin hassas ve kırılgan yapısından ötürü çok güçtür İki polinükleotid zincirin şeker fosfat omurgaları, ortak bir eksen çevresinde eşit çaplı ve sağ yöne doğru dönümler meydana getirir Nükleotidlerin bazları molekülün omurgasının iç kısmında bulunur Bazların konumları sarmalın eksenine 90 derece açı yapacak şekilde konumlanmıştır Birbirine komşu baz çiftlerinin dönümleri arasındaki uzaklık 3,4A dür Ayrıca her baz çifti komşusuna 36 derecelik açı yapacak şekilde yerleşmiştir Buna göre, yaklaşık 10 baz çifti 360 derecelik tam bir dönümü tamamlayacağından, her dönümün boyu 34A dür İki polinükleotid zincirdeki nukleotidler karşılıklı olarak birbirlerine hidrojen bagları ile bağlanmıştır Bu bağ fosfor bağları kadar kuvvetli olmadığı için pH değişikliği, sıcaklık basınç gibi faktörlerde kolaylıkla birbirlerinden ayrılabilmektedir DNA nın kendi kopyasını yapması ve gen anlatımı, nukleotidler arasındaki hidrojen bağlarının ayrılması ile gerçekleşmektedir Nükleotidler birbirlerine fosfat bağlarıyla bağlanarak, şeker ve fosfat kısımlarının birbirlerini izlediği serilerden oluşan bir omurgaya sahip uzun ve dallanmış polinükleotid zincirlerini meydana getirmiştir Kovalent ester bağları veya fosfodiester bağları olarak da bilinen bu bağlar son derece kuvvetlidir Fosfodiester bağlarının varlığı DNA molekülünün tek zincirli yapı halinde iken bile dayanıklı ve stabil yapıda olmasını sağlar Genetik mühendisliğinin hedeflerinden biri olan klonlama çalışmaları, doğal yolla gerçekleşmesi mümkün olmayan kovalent bağ kırılmalarını gerçekleştirerek yeni türler oluşturma çabalarını içerir Nukleotidlerin yapısı bazik olmasına karşın oımurgadaki PO4(fosforik asit) grubunun varlığı polinükleotid zincirlerin asit özellikte olmalarına yol açar ve nükleik asit terimi de bu özellikten kaynaklanır Hidrojen bağları daima bir pürin(A,G) ile bir pirimidin (T,C) bazı arasından meydana gelir A-T baz çiftinde 2 hidrojen bağı, G-C baz çiftleri arasında ise 3 hidrojen bağı bulunmaktadır Hidrojen bağlarının özelleşmesi; anahtar kilit modelinini andıran, uygun nukleotid moleküllerinin karşılıklı gelerek birbirlerine yine uygun sayıda hidrojen bağları ile bağlanmasını sağlar Böylece zincirin bir kolunda bulunan nukleotidlerin dizilişi,karşı kolda bulunan nukleotidlerin dizilişini bir çeşit dikte ve kontrol eder Tesadüfe bırakmayan bir titizlikle molekül yapısı oluşturulur ve kontrol edilir DNA molekülünün en önemli özellik iki polinükleotid zincirin birbirinin tamamlayıcısı olmasıdır Pozitif (+) ve negatif (–) iki polinukleotid zincirlerinin tamamlayıcılık özelliği,genetik materyalin işlevlerini doğru biçimde nasıl yapabildiğinin açıklanması açısından DNA’nın en önemli temel özelliklerinin başında gelir DNA çift sarmalının dikkate değer ve önemli bir özelliği, molekülü oluşturan zincirlerin birbirlerinden kolaylıkla ayrılabilmesi ve yeniden birleşebilmesidir Protein sentezi ve DNA replikasyonu (kendi kopyasını oluşturması) bu özellik sayesinde meydana gelebilir DNA’nın iki zinciri, birbirine sadece H bağları ve hidrofobik etkileşimlerle bağlı olmaları nedeni ile, nükleotidleri arasındaki kovalent bağlardaki herhangi bir kopma olmaksızın çözülebilir (denatürasyon) Aynı şekilde çözülmüş molekülün zincirleri tamamlayıcı bazları arasında H bağlarının oluşumu ile birleşip sarmal yapıyı yeniden oluşturabilir (renatürasyon) Nükleotidler arasındaki fosfor bağlarının kopması nedeniyle nükleotidlerin yerine başka nukleotid veya nukleotid dizisinin geçmesi mutasyonlara yol açarBu mutasyonların tek zincirli RNA molekülünde oluşma olasılığı çift zincirli DNA molekülüne göre daha fazladırMutasyonların neticeleri ölümcül olabilir Evrimsel gelişim içinde mutasyonların menfi yada müspet etkileri gözardı edilemeyecek noktadadır Günümüzde viral hastalıkların başında gelen AIDS’in önüne geçilememesinin en geçerli nedeni genomu tek zincirli RNA olan virusun sürekli mutasyonlar geçirerek kendini sürekli yenilemesi gösterilebilir Deoksiribonükleik asit DNA Dünya üzerindeki bütün canlı organizmaların özelliklerini belirleyen olağanüstü bir kimyasal MaddedirBir ağacın yapraklarının rengini, bir kurdun azı dişlerininin büyüklüğünü, bir zürafanın boyunu veya ayak parmaklarımızın şeklini DNA belirler DNA hücre çekirdeklerinin hepsinde bulunan kromozomları oluştururHer bir kromozonda, tek,uzun bir DNA molekülü vardır Bir DNA molekülü insanın tek bir saç telinden binlerce kere daha ince olduğu halde yüzlerce ciltlik ansiklopedinin bilgilerini içerirmektedirBir DNA molekülünün belirli bir genetik özellik İçeren kesitine GEN adı verilir DNA bir organzimanın oluşuma ilişkin bilgileri taşır DNA molekülleri, hücre çekirdeğinde bulunurlar ve vucudumuzda bulunan tüm proteinleri oluşumu sırasındaki kodlamış bilgileri içerir DNA’nın protein yapma işlemi ,inanılmayacak derecede kusursuzdur DNA molekülü bükülmüş bir merdivene benzerHer bir hücrenin DNA merdiveni hem anneden hem babadan gelen genleri içerirMerdivenin basamakları,timin , adenin , sitozin , ve guanin ( G),adı verilen bazların kusursuz düzenlenmesiyle oluşurHer bir aşamanın tamamlanması için bir baz çifti, belirli bir kombinasyonla eşleşir T her zaman A ile, A da her zaman G ile eşleşir Buna karşılık, C herzaman G ile ve G de her zaman C ile eşleşir BU eşleşme, DNA’nın kendini kopyala işleminde önemli rol oynar Kopyalama işlemi başladığında DNA dizeleri çözülür ve baz çiftleri birbirinden ayrılır Bu aşamada molekül, açılmakta olan bir fermuara benzerDaha sonra serbest halde bulunan timin , adenin ( A), guanin , ve sitozin ( C),içeren nükleotidler, dizideki eşeleşmemiş bazlara katılırlar Serbest halde bulunan A’lar T’lerle, serbest halde bulunan T’lerle A’ lar eşleşirAynı şekilde serbast halde bulunan G’ler C’lerle,ve C’ler G’lerle eşleşir Dizideki eşleşmemiş moleküllerin her biri, yalnızca belirli bazlarla eşleşeceği için DNA kendisinin mükemmel bir kopyasını üretebilirBöylece eskiden tek bir DNA molekülün bulunduğu yerde kısa bir süre içinde iki özdeş DNA molekülü ortaya çıkar DNA’nın içerdiği bilgiler bu şekilde kopya edilirken, bir hücre bölününebilir ve bir organizmanın nasıl oluşacağı hakkındaki bilgilerde nesilden nesile geçmiş olur |
|