Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Genel Bilgiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ata, bilgi, hakkında, hangileridir, nelerdir, sporları, sporlarımız, sprorlarımız

Ata Sporlarımız Hangileridir? Ata Sprorlarımız Nelerdir? Ata Sporları Hakkında Bilgi

Eski 09-11-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ata Sporlarımız Hangileridir? Ata Sprorlarımız Nelerdir? Ata Sporları Hakkında Bilgi



Ata Sporlarımız Hangileridir? Ata Sprorlarımız Nelerdir? Ata Sporları Hakkında Bilgi
Ata Sporlarımız Hangileridir? Ata Sprorlarımız Nelerdir? Ata Sporları Hakkında Bilgi
[*]Cirit[*]Okçuluk[*]Atçılık-Binicilik[*]Güreş[*]Kılıç sporları[*]Yağlı güreş

Atçılık-Binicilik

Günümüzde de olduğu gibi,ulusal ve Türk Tarihinin her döneminde “At Murattır” sözcüklerine bağlı kalınarak,her Türk ata karşı sevgi,güven,ilgi duymuş ve onu kendisinden bir parça kabul etmiş,ona kutsallık tanımış,saygınlık kazandırmış,sanatında,edebiyatında,müziğind e eşsiz bir yer vermiştir
Nazmi Sevgen;”Türklerde at ve atçılık” adlı kitabında 1937 yılında Ankara da toplanan tarih kurultayında Avusturya lı tarih bilimcisi Hoopers atın ilk evcilleştirme hareketinin İç Asya da Türkler tarafından yapıldığını, Macar tarihçisi Allfoldin de,bu konudaki ilklerin Altay Türklerine ait olduğunu öne sürmüştürAlman tarih bilimcisi Portriatz ise “Eski çağlarda at” adlı eserinde atın MÖ6000 dolaylarında Türkler tarafından evcilleştirildiğini iddia etmiş ve iddiası için bazı bulguları kesin kanıt göstermiştir
Yaklaşık olarak MÖ4000 yılları dolaylarında Türkler tarafından bir çekim hayvanı olarak arabalara koşulan at,askeri amaçlarla savaş sınıfı oluşmasına sonuç olarak ta Asya’nın ve öteki kıtaların tarihi ve siyasal yaşamının oluşum ve değişiminde etkinlik kazanmıştırTürkler onunla uzaklıkları enmişler,derisinden giysi ve ayakkabı yapmışlar,lezzetli buldukları tayının etini yemişler,kısrakların sütünden mayalanma ile sağlanan “Kımız” adı verilen ve keyiflendirici içkiyi yapmışlardırAyrıca yele ve kuyruklarını da değerlendirmişlerdirkemiğinden kaymak için araç,kıllarından ağ,gözleri güneş ışığından koruyan bir tür gözlük örmüşlerdir
Eski Türklerde at kültürü ile ilgili çeşitli bulgular bir belge olarak,bu gün çeşitli ülkelerin müzelerine değer katmaktadırYenisey yörelerinde eski Türkler tarafından,kayalar üzerine yapılmış at resimleri ve çok eski dönemlere ait,Türk mezarından çıkan eşyaların üzerinde süsleme sanatı olarak at figürleri kullanıldığı görülmektedirEski Türk destanlarında ve efsanelerinde at baş tacı dır,ayrı bir yeri vardırOğuz destanı atla başlarDede Korkut ta ,Bamsı Beyrek öyküsünde atla kardeşleşmiştir
Eski Türklerin ilkel atları yakalayabilmek için Türlü yöntemler kullandıkları,kitabelerde yazılıdırKarluk han buzullar içinden ünlü bir atı alıp çıkardığı için ad almıştırEski Türklerdeki ”Türk atsız,kuş kanatsız” sözü çok şey anlatır
Tüm tarihi kaynaklar,atın vatanı olarak orta Asya bölgesini göstermektedirKırgız stepleri ile Gobi havalisinin atın vatanı olduğu konusunda görüş ve kanıt birliği vardırEski Türklerin “Yılkı” adını verdikleri at sürülerinin,ırk ve evcilleştirilmeleri ile ilgili bilgiler çok geniştir
Atsız Türkler sosyal yaşamda hor görülürdü,fakirlik nedeni ile ata sahip olamayanlar çalmak zorunda idiEski Türkler sadece at çalmayı olağan saymışlardırZira bu bir beceri olarak kabul ediliyor ve atını çaldıran kişi için bu hareket onur kırıcı olarak değerlendiriliyordu bu nedenle kabileler arasında sık sık çatışma çıkıyordu
Çalınan atları belirlemek amacıyla atları özel damgalama yöntemleri uygulanıyorduDamga yerine bazı kabileler atın kulaklarına özel işaretler işlemeyi yeğlerlerdikabile sembolleri olarak benimsenen biçimler mezar taşlarında da görülür
Eski Türklerde at yarışları ile eş seçiminde de kullanılıyordu
Bu yarışlar iki türlü oluyordu birisinde atlı kızlar bir grup halinde yarışa başlıyorlar ve arkalarından atlarını grup halinde koşturan erkekler içlerinden birini yakalayıp atlarının terkilerine alıyorlardıDaha sonra eş olarak seçtikleri bu kızlarla evleniyorlardı
Diğer türlü ise eğer kızın isteyeni çok olursa yarışa kız tek başına başlıyor,daha sonra ardından atlarını koşturan erkek grubundan kim kızı yakalarsa o evlenme hakkını elde ediyordu

Eski Türklerde görülen atla bütünleşme", Osmanlı Türklerinde de sürmüştür At, Osmanlı,Türklerinde onur, saygı ve sevgi unsuru olarak kabul edilen bir yoldaş olmuştur Bunlarla başarıdan başarıya koşmuşlar; üç kıta üzerinde egemenliklerini sürdürmüşlerdir

Anadolu Selçuklularında 100 bin süvariden oluşan bir ordu bulunuyordu Osmanlı imparatorluğunda ise, 16yüzyılda bu sayı 250 bine yaklaştı Edirne, Filike Selánik Amasya, Yozgat, Merzifon, Eskişehir (çifteler çiftiği), Malatya (Sultan suyu), Veziriye, Adana (Cukurova)'daki hayvan ocaklarında, at yetiştiricilik düzeltilmesi için sürekli çalışmalar yapılıyordu Ancak, Osmanlı imparatorluğunun gerileme ve özellikle çöküş döneminde at yetiştiriciliği ve ırk düzenlenme çalışmaları öneminì tamamen yitirmiş, sürekli savaşlar nedeniyle ülke atçılığı adeta çökmüştür

Yaşama sevincini, atıyla paylaşan, onunla mutlu olan ve hattâ onunla birlikte gömülen at, Türk'ün kalbinde, ağıtlarında ,edebiyatında türkülerinde, atasözlerinde benzersiz bir yer almıştır Osmanlıların genişleme döneminde, Giritlilerin bir sözü çok yaygındı: "Adaya önce Türk'ün atı, sonra kendisi ayak basacak" Gerçekten de öyle olmuştur Aşık Paşa tarihinde, Osmanlı Padişahlarından Orhan Beyin, atlarını nalbanda kendisinin götürdüğü anlatılır Bu hareket, Türklerde, en büyüğünden en küçüğüne kadar, ata gösterilen ilgi ve sevgiyi yansıtır öyle ki, at sahiplerinden atlar için vergi alınmazdı

Emrullah Efendi "'Memalik-i şahane"de, at vergisi asla vaz'edilmediği cihetle, bizde at vergisinden bahse mahal yoktur demektedir Osmanlı Türk illerinde atlar, görevlerine göre şöyle adlandırılırdı: önemli haber götüren süvarilerin bindikleri dayanıklı "Ilgar atı", posta süvarilerinin bindiği "Menzil atı", akıncı ve süvarilerin bindikleri "Cenk atı", yarışlara katılanlara "Koşu atı", süvarilerin yedeklerinde bulundurdukları "Yedek atı", yük taşıyan "Semer atı", damızlık olarak yararlanılan "Aşı atı", törenlerde komutan ve subayların bindikleri "Alay atı", arabalar koşulanlara "Araba atı" ve avlarda kullanılanlara "Av atı" Osmanlılarda, eğer, murassa ve sorguçlu başlıklar, altın ve gümüş üzengiler, gemler, at koşum takımları, saray arabalarının koşum takımları birer sanat eseri idi
Sultan Abdülaziz dönemi sonrasında ülkedeki at kalitesi değerini gittikçe yitirirken, tersine olarak at yarışları da daha düzenlilik kazanmıştır Ancak, ilk düzenli at yarışları l9ncu yüzyılın son yılarında belirginleşir Sultan Abdülaziz döneminde Kağıthane'de, "Kağıthane Yarışları" adı altında bir süre at yarışları düzenlenmiştir Bunlar bir tür ilkel yarışçılık düzenlemeleri olmuştur Zira pist gelişigüzel düzenlenmiş bir güzergah biçimindedir Sonraki yıllarda ünlü mirasyedilerden Veli efendizade, bugün Veli efendi Tesislerinin bulunduğu yerde, birkaç arkadaşı ile birlikte sistemsiz olarak düz bir toprak üzerinde at yarışları yaptırdıkları görülür Bu yarışlara ilgi duyanların sayısı 15-20 kadardı öte yandan yine aynı yıllarda Manisa'da Bekir Ağa'nın bireysel çabalarıyla, düzensiz bazı yarışlar yapılmıştır

Cirit

Cirit; Türklerin yüzyıllardan beri oynadıkları bir Ata sporudur
Türkler bu Atlı oyunu Orta Asya dan günümüze taşımışlardır 16 yüzyılda bir savaş oyunu olarak kabul edilmişti 19 yüzyılda Osmanlı ülkesi ve sarayının en büyük gösteri sporu ve oyunu oldu Cirit aynı zamanda tehlikeli bir oyun olması sebebi ile 1826 yılında II Mahmut tarafından yasaklanmıştır Daha sonraları tekrar popüler bir gösteri oyunu olarak yaygınlaştı
Tarihin eski çağlarında insan topluluklarının ulaşım ve savaş vasıtalarından olan at sürüler halinde beslenmiş,günün şartlarına göre eğitilmiş savaş zamanlarında savaş vasıtası,sulh zamanlarında da spor ve eğlence vasıtası olmuştur Savaşı spor haline getiren,sporu en güzel eğitim aracı bilen Türk kahramanlarının çağlar boyu kazandıkları zaferlerde canları kadar aziz bildikleri atlarının büyük hissesi vardır Bunun için atlı cirit,Türklerin en eski milli sporlarından olup,canlılardan yapma ve konuşma özelliği olan insanla taşıma ve his gücü olan atın ve cansız 110 cm’ lik cirit sopasının en güzel uyum sağladığı insanla aklın bütünleştiği eski savaş kurallarının uygulandığı bir oyundur Atlı ciritte erlik yaşar, mertlik yaşar, sportmenlik yaşar ama her şeyden önce bir tarih yaşar
Atalarımız barış zamanlarında at ve askerlerini zinde ve kuvvetli tutabilmek için atlı cirit sporunu tesis etmiş, insanları ruh ve bedenen eğiterek yarınlara hazırlamışlardırAtlı ciritte hiçbir spor müsabakasında bulunmayan rakibi bağışlama ,affetme şeklinde bir davranış vardır Hasmının önünü kesip,ona ciritle vurma imkanı varken vurmayıp bağışlayan sporcu puan kazanmaktadırVurma imkanı yüzde yüz mevcut iken,o anda zayıf düsene vurmayı zul kabul ederek bağışlama yolunun seçilmesi, Bu yönüyle spor ve erdemin birlikte anıldığı asil bir yapıya sahiptir
Cirit oyunu kendisi de iyi bir oyuncu olan II Mahmut'un Tanzimat tan sonra bu oyunu bütün ülkede yasaklamasına değin İstanbul hayatının renkli bir parçasıydı Başlıca oyun alanı tabiî ki Atmeydanıydı Burada her zaman cirit talimi yapan atlılara rastlamak mümkündü, fakat asıl müsabakalar Cuma günleri Cuma namazından sonra yapılır, o zaman meydanı yüzlerce atlı doldururdu Şehir içindeki ikinci önemli cirit alanı Küçük Ayasofya ile Kadırga arasındaki Cündi (Arapça süvari anlamında Zamanla bozularak Cindi ve Cinci olmuştur) Meydanıydı Evliya Çelebi Kağıthane yolunda da bir cirit meydanı olduğunu yazıyor Topkapı Sarayında da Gülhane Bahçesine doğru büyük bir cirit meydanı bulunur, Cuma namazından sonra burada cirit oynayan saray halkına çoğu zaman padişah da katılırdı cirit oyununda saray halkı geleneksel olarak bamyacılar ve lahanacılar adlı iki takıma ayrılırlar, padişahlar da bu iki takımdan birine dahil olurdu Saraydaki cirit meydanında bu iki takımı simgeleyen, birinin tepesinde bir bamya, diğerinin tepesinde bir lahana heykeli bulunan iki mermer sütun bugün de durmaktadır
Ciritçi karşı taraf oyuncusundan kendisini sakınmak için çeşitli hareketler yapar, atın sağına soluna, karnının altına, boynuna yatarBazı ciritçiler rakibi kaçış dizisine ulaşana kadar üç-dört cirit savurarak isabet ettirmek suretiyle sayı toplar Bu arada başına, gözüne, kulağına cirit isabet eden bazı oyuncuların yaralandığı olur Bu türlü isabetler neticesinde ölenlerin olduğu bile vakidir Bu durumda ölen, er meydanında ölmüş sayılır, yakınları şikâyetçi ve dâvacı olmaz Babaları ölen çocuklarıyla öğünürler
Öte yandan cirit oyununda ölüm olmaması için, daha evvelleri hurma ve meşe ağacından 70-100 santim uzunluğunda, 2-3 cm kutrunda yapılan ciritler, daha sonraları kavak ağacından yapılmaya başlanmıştır Sopaların uçları silindir şeklinde kesilerek yuvarlatılır Kabukları yontulur Bu isabet halinde bir yara açılmasını ve ölüm tehlikesini yok etmek için alınan bir tedbirdir
ilk ihtisas kulübü Erzurum’da 1957 de Erzurum Atlı spor Kulübü kurulmuş daha sonraları Erzurum’da 11,Erzincan’da 1,Bayburt’ta 1,Ankara ‘da 1,Uşak ‘da 4,Manisa ‘da 1,Malatya’da 1 kulüp kurulmuştur
Cirit Oyunu, daha 40-50 yıl öncesine değin Anadolu'da yaygın bir oyun olduğu halde son yıllarda sadece ERZURUM ERZİNCAN UŞAK BAYBURT ANKARA MANİSA KARS yörelerinde yaşamaya devam etti 20-25 yıldan beri Konya ve Balıkesir'de tarihe karıştı ERZURUM ilimiz 23 kulübü ile bu oyunun ayakta kalabilmesi için elinden gelen uğraşı vermektedirher yıl mayıs ayında yapılan Erzurum grup eleme maçları bir aydan fazla sürmektedirBu durum son yıllarda Türkiye şampiyonası heyecanını bile geride bırakır hale gelmiştir
Buna rağmen halen Anadolu'nun hemen her köşesinde düğünlerde ve bayramlarda köy delikanlıları ve kasaba halkı Cirit Oyunu'nu oynamaktadır Büyük şehirlere karşı köy ve kasabalarda yaşamaktadır Sinop köylerinden Gaziantep'e, Bursa'dan Antalya'ya kadar Doğu, Batı, Güney ve Kuzey Anadolu'da köylerimizin güreşle beraber başlıca yiğitlik ve savaş oyununu teşkil etmektedir Halkın ilgisini çekmek için cirit meydanında davullar ve zurnalar çalınır Ayrıca yurtdışında İran, Afganistan ve Türkistan Türkleri ile Türklerle meskûn diğer Asya yörelerinde de hâlâ canlılığını ve geleneğini sürdürmektedir
Her yıl Ertuğrul Gazi Törenleri dolayısıyla eylül aylarının ikinci Pazar günleri Söğüt'te, çeşitli şenlikler vesilesiyle de Erzurum, Kars ve Bayburt dolaylarında oynanmaktadır


Alıntı Yaparak Cevapla

Ata Sporlarımız Hangileridir? Ata Sprorlarımız Nelerdir? Ata Sporları Hakkında Bilgi

Eski 09-11-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ata Sporlarımız Hangileridir? Ata Sprorlarımız Nelerdir? Ata Sporları Hakkında Bilgi



Cirit

Cirit, bir diğer deyimle Çavgan, Türklerin yüzyıllardan beri oynadıkları bir ata oyunudur Türkler, Orta Asya'dan Anadolu'ya bu atlı oyunu da dolu dizgin beraberlerinde getirmişlerdir Türkler için at, mukaddes ve vazgeçilmez bir unsurdur At sırtında doğar, at sırtında büyür, at sırtında savaşır, at sırtında ölürlerdi At sütü kımız Türklerin yegâne içkisi idi Cirit Oyunu, Türklerin en büyük tören ve sportif oyunu idi Daha sonra 16 yüzyılda Osmanlı Türkleri tarafından bir Savaş Oyunu olarak kabul edildi 19 yüzyılda bütün Osmanlı ülkesi ve saraylarının en büyük gösteri sporu ve oyunu oldu Cirit, aynı zaman tehlikeli bir oyun olduğundan 1826 yılında II Mahmut tarafından yasak edildi Fakat daha sonra yine Osmanlı Ülkesi'nin başta gelen meydan ve savaş oyunu olarak her tarafa yayıldı
Cirit Oyunu, daha 40-50 yıl öncesine değin Anadolu'da yaygın bir oyun olduğu halde son yıllarda sadece Balıkesir, Söğüt, Konya, Kars, Erzurum ve Bayburt yörelerinde yaşamaya devam etti 20-25 yıldan beri Konya ve Balıkesir'de tarihe karıştı
Buna rağmen halen Anadolu'nun hemen her köşesinde düğünlerde ve bayramlarda köy delikanlıları ve kasaba halkı Cirit Oyunu'nu oynamaktadır Büyük şehirlerimize karşı köy ve kasabalarımızda yaşamaktadır Sinop köylerinden Gaziantep'e, Bursa'dan Antalya'ya kadar Doğu, Batı, Güney ve Kuzey Anadolu'da köylerimizin güreşle beraber başlıca yiğitlik ve savaş oyununu teşkil etmektedir Halkın ilgisini çekmek için cirit meydanında davullar ve zurnalar çalınır Ayrıca Yurtdışı İran, Afganistan ve Türkistan Türkleri ile Türklerle meskûn diğer Asya yörelerinde de hâlâ canlılığını ve geleneğini sürdürmektedir
Her yıl Ertuğrul Gazi Törenleri dolayısıyla eylül aylarının ikinci Pazar günleri Söğüt'te, çeşitli şenlikler vesilesiyle de Erzurum, Kars ve Bayburt dolaylarında oynanmaktadır
1972 yılı eylül ayında Konya Turizm Derneği'nin teşebbüsüyle Konya'da bir Cirit Oyunları Şenliği düzenlenmiş, bu şenliğe Erzurum ve Bayburt Cirit Takımları katılmış ve büyük başarı sağlanmıştır Cirit Oyunu Konya'da yeniden geleneksel olarak canlandırılmaya çalışılmaktadır
Cirit Oyunu'nda iki takım bulunur Bu takımlar 70 ilâ 120 metre genişliğindeki bir alanda karşılıklı olarak alanın en gerisinde 6'şar, 8'er veya 12'şer kişi olarak dizilirler Ciritçiler bölgesel giyimleriyle atlarına biner Sağ ellerine atacakları ilk ciriti, diğer ellerine de yedek ve yetecek miktarda cirit alırlar İki tarafın birinden bir atlı öne fırlar, karşı dizinin önüne 30-40 metre kadar yaklaşır Karşı tarafın oyuncularından birisinin adını seslenerek meydana davet eder Sağ elindeki ciriti ona doğru savurur, sonra geri döner, atını kendi dizisine doğru mahmuzlar Karşı tarafın davet edilen oyuncusu hızla onu takip eder, elindeki ciriti geri dönüp kaçan karşı taraf elemanına fırlatır Bu kez ilk oyuncunun çıktığı sıradan diğer bir ciritçi onu karşılar İkinci diziden çıkan, sırasındaki yerini almak için süratle yerine dönmeye çalışır Bu defa rakibi onu kovalar ve ciritini atar
Oyun böylece sürer Cirit isabet ettiren ciritçi takımına bir sayı kazandırır Eğer ciritçi attığı çavganı rakibine değil de ata isabet ettirmişse bir sayı kaybeder
Ciritçi karşı taraf oyuncusundan kendisini sakınmak için çeşitli hareketler yapar, atın sağına soluna, karnının altına, boynuna ağar Bazı ciritçiler rakibi kaçıp dizisine ulaşana kadar üç-dört cirit savurarak isabet ettirmek suretiyle sayı toplar Bu arada başına, gözüne, kulağına cirit isabet eden bazı oyuncuların yaralandığı olur Bu türlü isabetler neticesinde ölenlerin olduğu bile vakidir Bu durumda ölen, er meydanında ölmüş sayılır, yakınları şikâyetçi ve dâvacı olmaz Babaları ölen çocuklarıyla öğünürler
Öte yandan cirit oyununda ölüm olmaması için, daha evvelleri hurma ve meşe ağacından 70-100 santim uzunluğunda, 2-3 cm kutrunda yapılan ciritler, daha sonraları kavak ağacından yapılmaya başlanmıştır Sopaların uçları silindir şeklinde kesilerek yuvarlatılır Kabukları yontulur Bu isabet halinde bir yara açılmasını ve ölüm tehlikesini yok etmek için alınan bir tedbirdir
Seyredenler ciritçileri ve atları teşvik için çeşitli şekilde bağırır, onları heyecana getirirler
Ciritçiler arasında birbirine hasım olanlar varsa, bunların karşı tarafta yer almamasına dikkat edilir, aynı dizi içine dahil edilirler Gençler büyüklerinin bu görüşüne boyun eğer Büyükler de bu töreye uyarlar Eski ciritçilerden bir kurul, oyunun sonucunu ilân eder
Cirit sona erince, cirit oyununu düzenleyenler başarılı olanlara ödüller, ziyafetler verir
Cirit Oyunu Alpaslan'la beraber Anadolu'ya girmiş daha sonra Avrupa'ya ve Arabistan ülkelerine sıçramıştır 17 yüzyılda Fransa'da, Almanya'da ve diğer ülkelerde de Cirit Oyunu yayılmıştır
Konya Turizm Derneği'nin 1972 eylülünde düzenlediği Cirit Oyunları Şenliği dikkatleri tekrar bu ulusal sportif savaş oyunumuzun üstüne çekmiş bulunmaktadır Bütün Yurt'da ilgi görmesi ve canlanması bu tür oyunlarımız için bir kazanç olacaktır

CİRİT OYUNUNDA KULLANILAN TERİMLER
Değnek; Diğnek, Deynek: Çeşitli yörelerde cirit oyununa verilen ad
Cirit Havası: Cirit oynanırken davul ve zurna ile özel ritmlerde çalınan ezgilerin tümü ya da bir tanesi
At Oyunu: Ciritin Tunceli ve Muş yöresindeki adı
At Oynatma Havası: Tunceli ve Muş yörelerinde ciritten önce at oynatma için özel ritmlerde çalınan ezgi ve ritmlere verilen ad
Rahvan: Atın iki ayakla koşar gibi aynı yanda bulunan ayaklarını aynı anda atarak yaptığı, biniciyi sarsmayan bir yürüyüş şeklidir
Rahvan At: Biniciyi sarsmadan yürüyen at
Tırısa Kalkmak: Atın çaprazlama ayak atarak hızlı ve sarsıntılı yürüyüşüne denir
Dörtnal: Atın en hızlı koşuşu
Hücum Dörtnal: Atın en hızlı koşuşunun daha ilerisinde bir süratle hedefe at sürme
Adeta: Atın düz yürüyüşü
Aheste: Atın ağır ağır, arka kalçalara yüklenerek yürüyüşü
At Başı: İki atın bir hizada oluşu
At Cambazı: Ciritte at üzerinde beceri ve hüner gösteren binici
At Oynatmak: Ciritte hüner göstermek
Sipahi, Sipah, İspahi: Eskiden Yeniçeriler zamanında bir sınıf atlı askere denirdi Fakat iyi at binen kişilere de at oyunlarında becerisi olan oyunculara da çeşitli yörelerde bu adlar kullanılmaktadır
Seymen Olmak: Ulusal giysilerin yöreye ait olanlarının düğün nedeni ile Ankara dolaylarında giyilmesine denir
Osmanlı: Atlı, suvari, anlamında kullanılmaktadır
Menzil: Ciritte at üzerinde sıra biçiminde duranlara verilen ad
Alan: Cirit meydanına verilen ad Cirit oynanan yer
Şehit: Ciritte isabet alıp ölenlere verilen ad
Acemi: Savurduğu ciriti ata değen oyuncuya denir

Alıntı Yaparak Cevapla

Ata Sporlarımız Hangileridir? Ata Sprorlarımız Nelerdir? Ata Sporları Hakkında Bilgi

Eski 09-11-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ata Sporlarımız Hangileridir? Ata Sprorlarımız Nelerdir? Ata Sporları Hakkında Bilgi



Okçuluk Tarihi Tarihin Derinliklerinde Ok ve Yay

Ok ve yayı elinize aldığınız an, zaman içinde neredeyse 20 bin yıl öncesine uzanan bir yolculuğa çıkıyorsunuz demektir Ok ve yay, ilkel insan topluluklarının hayatta kalma mücadelesinde önemli bir rol üstlenmekteydi Bazı araştırmacılar yayın ilk kez 15000 yıl önce Afrika�da kullanıldığını düşünmektedirler Bu süreyi 50000 yıla kadar çıkaran yazarlar varsa da, genel kabul gören düşünce bunun çok abartılı olduğudur

İslam geleneğine göre ok ve yay Cebrail tarafından Hz Adem'e, ekinlerini kargalara karşı koruyabilmesi için getirilmiştir Ancak bilimsel veriler, "İlk İnsan"ın daha ilkel silahlar kullanmış olduğunu ispatlamaktadır

Yayın ilk kez nerede ve ne zaman kullanıldığını belirlemek güçtür, çünkü yayın ana malzemesi ağaçtır ve zamanın aşındırıcı etkisine karşı koyamamaktadır Mağara duvarlarındaki resimler ipucu vermekten öteye geçmemektedir Çünkü bu resimlerde arkası tüylerle donatılmış görülen okların, atlatl adı verilen bir tür mızrak fırlatıcısına ait dartlar olması olasılığı yüksektir Avrupa�da arkeolojik buluntu olarak kayda geçmiş en eski yaylar 1930�da Almanya�nın kuzeyinde bulunmuş olan Stellmoor kalıntıları ve Danimarka�daki Holmegaards kalıntılarıdır Bu iki buluntu, sırasıyla 10000 ve 8000 yıl öncesine tarihlenmektedir Holmegaards�da bulunan tipte yaylar başka arkeolojik buluntularda da ele geçmiş, en genç kalıntılar 4800 yıl öncesine tarihlendirilmiştir Her iki yay da Taş Devri�ne ait silahlardır

Zaman içinde yay, önemli bir savaş aracı haline gelmiştir Ateşli silahlar yayın tahtını sarsana kadar av için de etkili ve aranan silah olma özelliğini korumuştur

Okçuluğun Spor Dalı Olarak Gelişmesi

Ateşli silahların gelişmesi ve yaygınlaşmasıyla yay hem Doğuda hem Batıda savaş alanlarından silinmiş, ancak okçuluk zor ve eğlenceli bir spor dalı olarak varlığını korumuş, günümüze kadar çeşitli kollardan gelişimini sürdürmüştür

Okçuluğun Batıda bir spor dalına dönüşmesi, başlangıcı 16 yüzyıla dayanan bir süreçtir İngiliz kralı VIII Henry okçuluğun bir spor dalı olarak gelişmesi için girişimde bulunmuş, ilk okçuluk derneği, �Guild of St George�, 1537�de, kralın emriyle kurulmuştur Okçuluk ile ilgili bilginin korunması ve Ingilizler arasında okçuluğa ilginin arttırılması amacıyla, 1545�de Roger Ascham tarafından Toxophillus adlı kitap yayınlanmıştır 1600�ler boyunca okçuluk dernekleri kurulmuş ve düzenledikleri turnuvalar ile okçuluk bir müsabaka sporu haline getirilmiştir

Kuzey Amerika�da ise ilk göçmenlerin gelmesi ile, Eski Dünya�nın yay yapımı ve okçuluk ile ilgili bilgileri de bu yeni kıtaya taşınmıştır Kısa zamanda hedef okçuluğu bu kıtada da sevilen bir uygulama haline gelmeye başlamış, 1828�de �United Bowmen of Philedelphia� adıyla ilk okçuluk derneği kurulmuştur Amerikan İç Savaşından sonra eski Konfederasyon askerlerinin ateşli silah bulundurmaları yasaklanınca, yay bir av silahı olarak ön plana çıkmıştır Maurice Thompson�ın �The Witchery of Archery� (Okçuluğun Büyüsü) adlı kitabı yazmasını takiben, okçuluğa olan ilgi ülkede hızla büyümüş, 1879�da National Archery Association (Milli Okçuluk Birliği) kurulmuş ve müsabakalar düzenlemeye başlamıştır �Field Archery� (�saha okçuluğu�) denilen ve avlanma koşullarını simule eden bir tür hedef okçuluğunun ortaya çıkması ve yay ile avlanmanın giderek yaygınlaşmasıyla, 1939�da National Field Archery Association (Milli Saha Okçuluğu Birliği) kurulmuştur

1904'ten itibaren Olimpiyat Oyunlarında bayanlar müsabakaları da eklendi Fotoğraf, 1908'deki karşılaşmalarda çekilmiştir

Okçuluk Olimpiyatlara resmi olarak ilk kez 1900 Paris Olimpiyat Oyunları ile girmiştir Bunu takiben 1904 St Louis ve 1908 İngiltere Olimpiyatlarında yer alan okçuluk, 1920�de Belçika�da düzenlenen Olimpiyatlara kadar bir daha görülmemiştir Bundan sonraki 52 yıl boyunca, ikinci bir ortadan kayboluş yaşanmıştır

Müsabakaya yönelik okçuluğu bir düzene oturtabilmek için, Polonyalı okçular 1930�larda uluslararası bir oluşum meydana getirmenin peşine düşmüşler, bu uğraşların sonunda Federation Internationale de Tir A L�Arc (Uluslararası Ok ve yay Federasyonu), bilinen kısaltmasıyla FITA kurulmuştur FITA evrensel kurallar tespit etmiş ve Olimpiyat Oyunları dahil olmak üzere bir çok spor organizasyonunda yer alacak okçuluk disiplinleri geliştirmiştir Okçuluk, 1972�de tekrar Olimpiyat Oyunlarına dahil olmuştur

Ok ve yay tasarım ve imalatında, kullanılan materyaldeki ve onu işleyen teknolojideki gelişmeler sonucunda, yayın atış hassasiyeti hatırı sayılır derecede artmıştır Bu da, okçuluğa duyulan ilginin artmasına sebep olmuştur Ancak bu gelişmeler, okçuluğun modern materyal ve teknolojiye bağımlı hale gelmesine sebep olmuştur Yine de, primitif malzemeye dayalı geleneksel okçuluk uygulamaları sınırlı bir kitle tarafından sürdürülmüştür Japonya, Kore, Moğolistan gibi ülkeler kültürlerinin birer parçası olan geleneksel okçuluk stillerini ve ilgili malzemenin yapılmasına yönelik bilgiyi korurlarken, �geleneksel� okçuluğun önemli bir ayağı da, ABD�nde ortaya çıkmıştır ve bütün dünyada hızla sempatizan bulmaktadır

Türk geleneksel okçuluğu ise maalesef tarihe karışmıştır ve bu konu ile ilgili bilginin korunması için acil entellektüel yardım ve çaba gerekmektedir Konu tamamen öksüz ve yetim bırakılmamışsa da, yapılan araştırma ve yayın çok azdır Yeni nesillerin konuya ilgisi azdır, ilgisi olanlar da maalesef yeterli bilgiye sahip değildir Günümüzde, yurdumuzda uygulanan okçuluk da stil, malzeme ve bilgi açısından tamamen Batılıdır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.