Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
efes, ephesos

Efes (Ephesos)

Eski 02-14-2007   #1
virüs
Varsayılan

Efes (Ephesos)



Kentin Konumu

Ephesos Kenti’nin yerleşim yeri bir çok kez değişikliğe uğramıştır İon göçmenlerinin kurduğu ilk yerleşim yerinin nerede olabileceği konusunda birçok görüş ortaya konmuştur Bir grup bilim adamı eski kentin; Ayasuluk Tepesi’nde, JKeil ise, Panayır Dağı’nın kuzeyindeki Akropolis Tepesi’nde (Koressos) kurulduğunu düşünmektedir Koressos olarak bahsedilen tepe ise şimdiki stadionun batı yamacı olmalıydı Tepenin önemi denize hakim ve korunaklı bir yerde olmasındandır

Bir grup bilim adamına göre ise, Koressos olarak bahsedilen dağ, bugünkü Bülbül Dağı olmalıdır Bu durumda Koressos’un tam yeri hakkında bir belirsizlik bulunmaktadır Strabon’a göre Kroisos öncesi kent Athenaion, Hypelaion ve Koressos Dağı yamaçlarında kurulmuştur Ticaret Agora’sında yapılan kazılarda Geç Arkaik ve Klasik Dönem’e ait nekropolisin agora veya agoraya çok yakın bir kısımda olduğu tespit edilmiştir Bu durumda Arkaik öncesi ve sonrası yerleşimin limana yakın bir kısımda bulunduğu düşünülmektedir Herodotos, Athena tapınağı ile Kroisos’un kuşattığı kentin 7 stadia uzakta olduğunu (Herodotos I, 26) bildirmektedir Bu uzaklık makul kabul edilmektedir

Son yıllarda (Langmann 1989) agorada yapılan kazılarda Geç Geometrik Dönem’e ait “oval ev” temeli bulmuştur Bu ev MÖ 8 yüzyıla tarihlenmektedir Ticaret agorası altında bulunan bu köy yerleşimi “eski Smyrna” olarak adlandırılmaktadır Bu tabakanın bulunması liman çevresinde Geometrik Dönem’den itibaren yerleşimin varlığını ortaya koymaktadır

Kroisos Ephesos’u hükümdarlığının ilk yıllarında ele geçirmiştir Strabon’a göre kent, bu zamanda yerini değiştirmiş, yeni kent Artemision yakınlarında kurulmuş ve İskender Dönemi’ne kadar yerleşim burada devam etmiştir Bununla beraber, şehir her ne kadar Artemision civarında kurulmuş olsa da Ticari Agora’da ortaya çıkarılan nekropolis kronolojik olarak Artemision civarındaki yerleşime ait olmalıdır Kroisos, her nekadar kentin yerini Artemision civarına değiştirmek istese de, bütün kentin buraya taşınabilmesi onun kısa süren hükümdarlığı sırasında mümkün olmamıştır Bununla beraber, muhtemelen küçük bir grup Artemision civarına yerleşmiştir Fakat, Ephesos’un kendisi her zaman için liman çevresinde bulunmuştur Ticaret Agora’sında yapılan kazılar bu durumun varlığına işaret etmektedir

Önceleri Lelegler ve Karialılar’ın yaşadıkları bu bölgede inanışa göre efsanevi kral Kodros’un oğullarından biri olan Androklos Ephesos’u kurmuştur Kent, diğer İon yerleşmeleri gibi en geç MÖ 10 yüzyılda kolonize edilmiş olmalıdır Hellenler buraya geldiklerinde, Anadolu’nun hemen her yerinde görüldüğü üzere ana tanrıça Kybele’yi baş tanrı olarak buldular Yerli halkla anlaşmak için synkretizm yolu ile Artemis’i ana tanrıça ile bir tutarak aynı yerde tapınmaya başladılar

Ephesos başlangıçta krallar, sonra aristokrat oligarşi, daha sonra da tiranlarca yönetilmiştir Ephesos MÖ 7 yüzyılın ilk yarısında Kimmerler tarafından ele geçirildi ve ancak aynı yüzyılın ortalarından sonra gelişmeye başladı Altıncı yüzyılın ortasına doğru kent Lydia’nın egemenliği altına girmiştir Kroisos’un tapınağa hediye ettiği kabartmalı sütunlardan (columnae caelatae) anlaşıldığına göre Lydia ile Ephesos arasında sıkı bir ilişki vardır İskender’in ölümünden sonra bütün İonia ile birlikte kent, Lysimakhos’un eline geçmiştir Bülbül Dağı’nın (Koressos Dağı) güney ve batı etekleri üzerindeki 10 m yükseklikte ve 9 km uzunluğunda bir kent duvarı ile çevrelenmiş geniş bir alan içinde Ephesos’u yeniden kurmayı düşünmüştür

Bugün Panayır Dağı (Pion Dağı) sırtlarında yer alan güzel işçiliğe sahip duvar, bu orijinal kent surunun bir parçasıdır Lysimakhos, Kolophon ve Lebedos halkının bir bölümünü Ephesos’da oturmaya zorlayarak kent nüfusunun artmasını sağladı Gerçekten kısa bir süre içinde Ephesos, Anadolu’nun en kalabalık kenti haline geldi Hellenistik Dönem’de Ephesos, Seleukoslar tarafından yönetilmiş ve MÖ 190 tarihinden sonra da Bergama Krallığı’na bağlanmıştır MÖ 133 tarihinde Bergama Krallığı ile birlikte Romalılar’ın egemenliği giren Ephesos, Julius Caesar döneminde diğer Anadolu kentleri gibi ağır vergiler altında ezildi; ancak kent Augustus Devri’nden başlayarak iki yüzyıl süresince en parlak ve en mutlu günlerini yaşadı

MS 150 yıllarında yaşamış olan Aristeides’e göre Ephesos o dönemin en varlıklı ticaret merkezi olup, bütün Batı Anadolu’nun bankacılık işlerini yürütüyordu Ephesos halkı, kentlerini Asia’nın yani İonia’nın başkenti olarak kabul ediyordu Antik Çağ’ın MS 3 yüzyıl boyunca ve 4 yüzyıl ortalarına kadar süren çekişme ve karışıklık dolu döneminden sonraki sürede Ephesos, Justinianus zamanına değin, 3 altın çağını yaşamıştır Hıristiyanlığın burada hızla yayılması nedeniyle biçok önemli ve güzel yapı inşa edilmiştir Son parlak günlerini ise 14 yüzyılda Selçuklular Devri’nde sürdürmüştür Bu çağda kent, Ayasuluk Kalesi ile bugünkü Selçuk Kasabası’nın yerini kapsıyordu Osmanlılar Dönemi’nde ise kent önemini kaybetmiştir

Ephesos’da ilk kez 1869 tarihinde İngiliz arkeolog JT Wood kazıya başlamış ve Artemis Tapınağı’nı ortaya çıkarmıştır Arkasından Avusturyalı bilim adamları 1895’ten 1913’e değin Koressos Dağı (Bülbül Dağı) ile Pion Dağı’nın eteklerinde yaptıkları geniş araştırmalarla kentin Hellenistik ve Roma devirlerine ait kalıntılarını bulmuşlardır Avusturyalılar, Birinci Dünya Savaşı’nda sonra Josef Keil’in ve İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Franz Miltner ile Fritz Eichler’in yönetiminde yaptıkları kazılarla kenti gün ışığına çıkarmaya devam etmişlerdir Onların arkasından kazılar Profesör Hermann Vetters tarafından 1986 yılına değin sürmüştür Günümüzdeki çalışmalar ise, Profesör Langmann’dan sonra Profesör Karwiese tarafından sürdürülmektedir

Artemis Tapınağı

Hellen dünyasının en büyük yapısı, Antik Çağ’ın tamamı mermerden inşa edilmiş anıtsal ölçüdeki ilk mimarlık eseridir Her ne kadar bugün Artemision’un yerinde bazı temel kalıntılarından başka birşey kalmamışsa da, kazılar sırasında ele geçen parçaların yardımıyla bu çok önemli eserin bir rekonstüksiyonunu çizmek olanağı doğmuştur

İon kolonizasyonu öncesinde Artemis Tapınağı’nın yeri, yörenin sakinlerince tapınılan Anadolu’nun ana tanrıçası Kybele’ye ait kutsal bir alandır İngiliz arkeologlarınca yürütülen kazılarda Arkaik Artemision’un altında üç yapı evresinin varlığı saptanmıştır

Arkaik öncesi Artemision:

Uzun bir süredir Prof Dr Anton Bammer tarafından yapılan kazılar Artemision ile ilgili önemli bilgileri ortaya koymuştur Ephesos’daki peripterosdan (Artemison) daha önce bir yapı kalıntısına rastlanılmamıştır Sütun sıraları ve alt yapının bölümlere ayrılarak genişletildiğini gösteren Yakın Doğu’dan karşılaştırma yapabileceğimiz bir örnek bulunmamaktadır Kıta Yunanistanı’nda Lefkandi’de ön cephesi sütun bölmeli, muhtemelen bir heroon olabilecek bir örnek bulunmaktadır Bu yapı MÖ 9 yüzyıla tarihlenmektedir MÖ 8 yüzyıla tarihlenen Naxos, Irea’daki tapınak peripteros planlıdır Peripteros’da dikkat çekecek bir husus mimari biçimidir

Ephesos’daki peripteros cephesinde dört sütun, yanlarda sekiz sütunlu bir koridor bulunmaktadır Cella içinde altı sütun korunmuştur Stratigrafik incelemelere göre hem iç sütunlar, hem de peristasis cellanın iç kısmı ile aynı taban üzerinde bulunmaktadır Bu nedenle aynı zamana ait olmaları gerekmektedir

Artemision’un kuzey tarafında bulunan dikdörtgen basis (kaide), olasılıkla kült heykelinin yer aldığı kısımdır Burada muhtemelen xoanon durmaktadır Aslında sunak ateşinin yine aynı yerde bulunma olasılığı vardır

MÖ 6 yüzyıldan sonra sunak ve kült heykelinin kaidesi Artemision’un batısında yer almıştır

Tapınak alanının daha alt kodlarında yapılan kazıları sırasında kemikler, ayı ve aslanlara ait kafatası parçaları, birkaç insan kemiği parçası ele geçmiştir Bu durumda insan elinin çok derinlere kadar uzandığı anlaşılmaktadır Veriler yardımıyla bu noktadaki yerleşimin mevcudiyetini kabul edebiliriz

Maalesef tapınağın yapımına ait pek az şey bilinmektedir Çatı, sütun başlıkları, taban girişleri hakkında hiçbir yorum yapılamamaktadır Fakat, sütun kaideleri ele geçmiştir Bunlar çok basit ve düz bir biçim göstermektedir Bazılarında torus, plinthos gibi basitleştirilmiş öğelere rastlanmaktadır Yeşil, yumuşak şist taşından yapılan malzeme güzel bir etki (dekoratif) yaratmaktadır Sütunlar ahşaptan ve duvar işçiliği sarı tonlu kireç taşından yapılmıştır ve çevrenin karakterine uyum göstermektedir Tapınak açık avlusu ve baldahini ile geç büyük İon tapınaklarından bir önceki evreyi göstermektedir

Bu özellikleri ve elde edilen arkeolojik veriler, Ephesos peripterosunun (Artemision) MÖ 8 yüzyıla ait olduğunu göstermektedir

İlk yapı (A evresi) bir sunak, ikinci ve üçüncü yapılar (B ve C evreleri) birer naiskosdan oluşmaktadır Tapınağın altında bulunmuş olan, (bugün İstanbul ve Efes Arkeoloji müzelerinde korunmaktadırlar) güzel fildişi ve altın sanat eserlerinin en eskileri MÖ 7 yüzyılın başlarına tarihlendirildiklerine göre ilk Hellen yapısı, A evresine ait olan sunak, yaklaşık olarak MÖ 700 yıllarında inşa edilmiş olmalıdır Arkaik Artemisyon’dan önceki naiskos, yani C evresine ait kült yapısı 14,63 x 28,20 m ölçüsündeki bir alanı kaplıyor ve bu yapıyı bir temenos duvarı çeviriyordu Wilhelm Alzinger’e göre bu tapınak Tiran Pythagoras zamanında yani, MÖ 6 yüzyılın başında inşa edilmiş olmalıdır

Arkaik Artemision:

İon dünyasının altın çağı MÖ 6 yüzyılın ikinci dörtlüğünde en üst düzeyine erişmiştir Bu nedenle küçük boyutlu en erken tapınak kent için yetersiz kalıyordu Bu arada MÖ 570 tarihlerinde ya da biraz daha önce Samos’da Rhoikos ve Theodoros adlı iki mimarın yönetiminde eski küçük Heraionun yerine stylobat ölçüleri 52,5x105 m olan büyük bir tapınağın yapımına başlanmıştır Efesliler rakip kentin arkasında kalamazlardı Hemen çok büyük ve görkemli bir tapınak inşa etmeleri için Girit’ten Knossoslu Khersiphron ile oğlu Metagenes’i çağırdılar Ayrıca, Sisam’dan mimar Theodoros da getirtilmiştir

Artemision Tapınağı, Samos’daki Hera Tapınağı gibi bataklık bir alan üzerine oturtulmak zorunda idi Bunun yanında Artemision birçok bakımdan Heraion’a benzemektedir Bununla beraber çok daha güzel ve olgun bir sanat eseri yaratılmıştır Giritli mimarların esinlendikleri Mısır, Assur ve Hitit mimarlığı ve heykeltraşlığı konusunda çok bilgili oldukları anlaşılmaktadır Artemision’un stylobat ölçüleri 55,10x115,14 mdir Dipteros planı uygulanmıştır Bu sayede iki sutun sırası ile çevrilmesi, tapınağı uzun bir yapı olmaktan kurtarıyor, yani ona genişlik kazandırıyordu

Bunun yanı sıra İoniali mimarların Mısır ve Urartu’da moda olan sütunlu tapınaklardan esinlenmeleri de olasıdır Plinius, bu tapınağın 220x425 ayak ölçülerinde ve 127 sütunlu olduğundan bahsetmektedir Bu bilgiye göre tapınağın rekonstrüksiyonu için birçok öneriler ileri sürülmüştür İlk olumlu öneriyi HDrerup ortaya koymuş, sonradan G Gruben ile W Alzinger aynı plan üzerinde küçük değişiklikler yaparak yeni birer öneri getirmişlerdir Drerup arkada üç önde dört sütun sırası, Gruben önde üç arkada iki, Alzinger ise her iki yönde de üçer sütun sırası olduğunu ileri sürmektedir

Hellenistik yapı, Plinius’un da belirttiği gibi eski plana kesin olarak uyduğundan, opisthodomoslu öneriler söz konusu olamaz; çünkü İon Sanatı’nda opisthodomos mimar Pytheos’dan önce yoktur Drerup’un önerisi, Plinius’un 127 sütun sayısına uygun olduğu kabul edilebilir gibi görünüyorsa da iki yönden yeterli değildir Plinius, tapınağın önünde 36 adet kabartmalı sutunun bulunduğunu söyler Drerup’un planı buna uymamaktadır Ayrıca, aynı planda öne bir dördüncü sıranın eklenmesi ile naos ince uzunluğunu yani, Arkaik özelliğini kaybetmektedir Alzinger kendi planında cella içinde Artemis heykelinin üzerinde dört sutunla desteklene bir naiskosun bulunduğunu düşünmekte ve böylece hem 127 sutun elde etmekte hem de önde 36 adet kabartmalı sutun için yer kazanmaktadır

Plinius, yeni Artemision’u herhalde görmüştü Bununla beraber Hellenistik yapı Arkaik tapınağın temelleri üzerine inşa edildiği için onun bu gözlemleri aynı zamanda Arkaik yapı içinde geçerlidir İki tapınak arasındaki tek ayrım Arkaik yapının alçak basamaklı bir krepis üzerine inşaa edilmişken yeni Artemision’un 13 basamklı bir podium üzerine yapılmış olması ve önünde (batı kısmında) merdivenli bir girişin bulunmasıdır Bu düşünceler kesin bir şekilde Plinius’un verdiği bilgilere dayanmaktadır Eğer biz Plinius’un verdiği sutun sayısının doğru olmadığını düşünürsek yeni Artemision’un bir takım değişiklikler gösterdiğini kabul etmeliyiz

Arkaik Artemision’un yapımı sırasında naiskos ve onu çeviren temenos yeni yapının içinde kaldı ve böylece Artemis heykeli önceki kült heykelinin yerine dikildi Cellanın arkası yani adyton kapalıdır Opistodomosu bulunmaz Pronaos uzun tutulmuştur

Plan olarak Samos örneğinin büyük etkisi altında kalan Artemision birçok bakımdan yenilikler ve gelişim görtermektedir Örneğin sutun kaideleri en altta bir plinthos ile başlar, bunu üç torus ve iki trochilosdan oluşan bir spira izler ve geniş bir torusla sona erer Bu kaide III ve IV Heraion’daki örneklerle karşılaştırıldığında, çok daha tektonik ve kullanışlı olduğundan İon sanatının standart bir mimarlık öğesi haline gelmiş ve iki yüzyıl süre ile kullanılmıştır Sutunların yüksekliğinin 19 m olduğu kabul edilmektedir Oluklar değişik sayıdadır ve 40, 44 ve 48 yivi olan sütun gövdeleri vardır Plinius’a göre tapınakta 36 columnae caelatae yani, kabartmalı sutun bulunmaktadır Bunlardan bazıları parçalar halinde ele geçmiş olup, bir tanesinde görülen “Kral Kroisos sunmuştur” yazıtı, Herodotos’un bu konuda bahsettiklerini doğrulamıştır Kabartmalı sutunların Asur ve Hitit sanatı etkisinde yapıldığı düşünülmektedir

Arkaik Artemision’da sutun başlığı volütleri kanonik bir şekil almıştır Arkaik tapınağın üst yapısının üç fascialı (bölümlü) bir arşitrav, altı ve üstü birer İon kymationu ile bezenmiş bir diş sırası ve bunun üzerinde yer alan bir korniş ile simadan oluştuğu kabul edilmektedir Diş sırası parçası bulunmamış, buna karşılık 28 cm yüksekliğindeki İon kymationunun varlığı saptanmıştır Simanın ele geçmiş olan parçaları da 28 cm yüksekliğindedir ve aslan başlı çörtenlerin yanında savaşçılar ve savaş arabaları sahneleri ile bezenmiştir Sikkeler üzerindeki tasvirlerden, ikinci Artemision’un çatısının semerdam şeklinde alınlı olduğunu görmekteyiz Ancak Arkaik Artemision’un ne şekilde örtülü olduğu konusunda bizi aydınlatacak hiçbir parça bulunmamıştır Muhtemelen çatı ahşap malzeme ile yapılmıştır

Son yıllarda yapılan kazılar, tapınağın tarihlendirilmesi ve burada kültün başlama zamanı bakımından önemli sonuçlar ortaya koymaktadır Tapınağın temelleri arasından Miken Dönemi’ne ait bronz çifte balta ve pişmiş toprak kadın başının bulunması burada en azından Miken Dönemi’nden beri bir yerleşimin varlığını ortaya koymuştur Yine tapınağın temel taşları arasından, MÖ 8 yüzyıla tarihlenen bronz hayvan figürleri ile MÖ 7 yüzyıla tarihlenen altın tanrıça heykelciği, plastik kadın başlı iğne, MÖ 7 veya 6 yüzyıla tarihlenen altın takılar, fayans figürinler, fildişi insan ve hayvan figürinleri ve MÖ 6 yüzyıla tarihlenen alabastronar Artemision’da Miken Dönemi’nden itibaren kesintisiz süregelen bir tapınımın varlığını ortaya koymaktadır

Yeni Artemision:

Herostratos adlı bir şöhret düşkünü Büyük İskender’in doğduğu yılda MÖ 356’da tapınağı ateşe vermiştir Ahşap çatı kısmı böylece yanmıştır İskender MÖ 334 yılında Persler’in üzerine yürümeden önce Artemision’un yıkıntısının ortasında kurban sunmuş ve tapınağı tekrar inşa ettirmek istediğini belirtmiştir Strabon’a göre Ephesoslular, onun bu önerisine övgü dolu sözlerle karşı çıkmışlar; “ bir tanrının tapınağını inşa ettirmek bir tanrıya yakışmazdı” Bunun üzerine Ephesos halkı Artemision’un yeniden eski plana göre inşaasına karar vermiştir Yeni yapının eskisine göre en önemli ayrıcalıklarından biri 2,68 m yüksekliğinde 13 basamaklı bir podium üzerinde yer almasıdır Tabanının bataklık oluşu böyle yüksek bir kaidenin yapılmasını zorunlu kılmıştır

Bu konuda mimar herhalde Pytheos’un Maussoleion yapısından etkilenmiş olmalıdır Ayrıca yeni Artemision’da bir opithodomosun bulunduğunu varsayarsak, bu eleman da Pytheos’un etkisini ortaya koyacaktır Sutunların ölçü ve oranları da Priene’deki Athena Tapınağı’nın sütunlarına uymaktadır Plinius yeni Artemision’daki sutunların 60 ayak, 17,65 m boyunda olduğunu belirtmektedir ki bu, sütun alt çapının 9,6 katı idi Böylece bunlar Arkaik Artemision’un sütunlarından daha dolgun ve daha basıktırlar

Her ne kadar sutun kaideleri Arkaik örneklerinin kopyaları iseler de yeni columna caelataların üzerindeki kabartmaların stili Klasik dönem sanatındaki en son eğilimleri göstermektedir Tapınağın üst yapısı Arkaik Dönem yapısındakinin bir benzeridir Ancak yeni tapınağın simasında aslan başlı çörtenler dışında, figürlü kabartmaların yerine sadece anthemion bezemeleri görülmektedir Paralar üzerindeki tasvirlerden anlaşıldığına göre, yeni Artemision’un dar yüzlerinde birer alınlığı vardı ve yapı semerdam şeklinde örtülü idi Alınlıklar üzerinde ortada birer büyük kapı ile iki yanda büyük birer pencere görülmektedir Bu boşluklar alınlığın yükünü hafiletmek amacı ile açılmışlardır Yapı, MÖ 3 yüzyılın ilk yarısında tamamlanmış durumda idi ve görkemli sütun sıraları etkileyici bir görünüm vermekte idi

1965 yılında Artemision’da yapılan çalışmalar sunağın varlığını ortaya koymuştur Sunak plan itibariyle at nalı şeklindedir Sunağın çevresinde birçok su kanalı bulunmaktadır Kazılar sırasında 33 cm yüksekliğinde bir korniş parçası ele geçmiştir Bu parça yardımı ile 1901 yılında Efes tiyatrosunun yanındaki caddenin mermer kaldırımları arasında bulunan ve halen Viyana Müzesi’nde korunan Berlin-Lansdown-Sciarra tipindeki Amazon kabartmasının Artemision’un sunağına ait olduğu anlaşılmıştır A Bammer, tiyatroda ve İsa Bey Camii’nde kullanılmış olan meander motifi ile bezenmiş mermer firizlerin de sunağa ait olduğunu saptamıştır Bununla birlikte burada yapılan kazılardan bir at heykelinin gövdesi ile daha birçok heykel parçaları da ele geçmiştir Böylece, sunağın kabartma ve heykellerle süslenmiş olduğu anlaşılmaktadır

Ticaret Agorası

Ephesos Kenti’nin Ticaret Agora’sı Hellenistik Dönem’de kurulmuştur Agoranın İon düzenindeki batı kapısından ele geçen mimari parçalar, Hellenistik Dönem stil özelliği göstermektedirler Bununla birlikte 110x110 m ölçüsündeki dört kenarı stoalar ile çevrili agoranın, Augustus ve Neron zamanında yapılan eklerle genişletildiği, ayrıca Karakalla Dönemi’nde de büyük ölçülerde restore edildiği anlaşılmaktadır Agoranın doğusunu oluşturan Dor düzenindeki iki katlı çift katlı stoa, Neron’un (MS 54-68) imparatorluğu zamanında inşa edilmiştir Pazar yerinin güney doğu kapısı ise MÖ 4 ya da 3 yılında yapılmıştır Yanyana üç kemerli geçit biçimindeki kapının attikasında Latince ve Grekçe yazıt bulunmaktadır Yazıtlarda Agrippa’nın özgür kıldığı iki kölesi, Mazaeus Mithridates tarafından yapılankapının, Augustus, karısı Livia, o tarihte ölmüş damadı Agrippa ve kızı Julia adına sunulduğu yazılıdır 2,52 m yüksekliğindeki attikanın üzerine yazıtlar altın yaldızlı bronz harfler ile yazılmıştı

Agoranın ortasında bir horologion yani, bir su ve güneş saati ve bunun çevresinde de yüzlerce heykel bulunmakta idi Bugün bu heykellerin yalnız kaideleri ele geçmiştir

Agoranın batısında yapılan sondaj mahiyetindeki kazılar çok önemli bilgiler vermektedir Bu kazı sonucunda burada yaklaşık olarak -0,20 m kodunda oval planlı bir ev ile karşılaşılmıştır Bu yapı Geometrik Dönem’e (MÖ 8 yüzyıl) tarihlenmektedir Bu tabaka eski Smyrna olarak adlandırılmaktadır Bunun üzerindeki katman Erken Arkaik Dönem (MÖ 6 yüzyıl) yapılarından oluşmakta ve Geç Arkaik Dönem ile sonuçlanmaktadır Bunun üzerinde ise Geç klasik ve Hellenistik Dönem yapı katları yer almaktadır Bu veriler agoranın bulunduğu alanın Geometrik Dönem’den Roma Dönemi’ne kadar kesintisiz yerleşime uğradığını göstermektedir

Serapis Tapınağı

Tapınak muhtemelen Mısırlı kolonistler tarafından yaptırılmıştır Ticaret Agorası’nın batı kapısı doğrultusunda, 24 m genişliğinde ve 160 m uzunluğunda bir çeşit stoa biçiminde uzantısı bulunmaktadır Buradan Serapis Tapınağı’na ulaşılmaktadır Tapınak üç yanı stoalar ile çevrili bir alanın güney kesimine bitişik, çevreye egemen durumda inşa edilmiştir Cellanın üzeri taş tonozla örtülmüştür ve önünde 8 Korinth tarzı sütunlu bir portiko bulunmaktadır 29 m genişliğindeki cellayı örten ağır tonozu taşıyabilmek için duvarlar çok kalın yapılmıştır Alt çapları 1,5 m, uzunlukları 14 m olan monolith taşlardan oluşan sütunlar 57 ton ağırlığındadır

İki kanatlı kapı aralığı 6 mdir Yerde yatan üst yapı parçalarındaki derin oyulmuş mimari süsler, Antoninler Dönemi (MS 138-192) Barok stil özelliklerini göstermektedir Yıkıntılar arasında Mısır granitinden yapılmış bir heykel parçasının bulunması, ayrıca ele geçen bir yazıtın da Serapis dinine girmiş olanlara sunulması nedeniyle, anıtsal ölçüleri ile göze çarpan bu yapının bir Serapis Tapınağı olduğu kabul edilmektedir Hıristiyanlık Dönemi’nde Serapis Tapınağı bir kilise haline dönüştürülmüştür Günümüzde, tapınağın doğu köşesinde bir baptisteriumun kalıntıları görülmektedir

Tiyatro

Ephesos’un iyi korunmuş yapılarının en büyüğü ve en etkileyicisi tiyatrodur Yaklaşık 100 yıl önce kazısı yapılan tiyatronun kazı ve onarım çalışmalarına bir proje kapsamında 1993 yılında tekrar başlanmıştır Ephesos tiyatrosu, Bergama ve Miletos gibi batıya bakışımlı tiyatrolardandır Bu özelliği, oturduğu arazinin topografik yapısından kaynaklanmaktadır Arazi, auditoriumun oturabileceği bütün özelliklere sahip olup Bergama Tiyatrosu gibi çok dik olmasa da, oldukça meyilli bir strüktüre sahiptir Ancak, kuzey ve güney analemma duvarının üst cavealara ulaşabilmesi için yapay bir dolguya gereksinim olmuştur Çünkü, arazi uçlarda hemen hemen sıfırlanmaktadır Bundan başka caveada yer yer ana kayanın varlığına dair izler korunagelmiştir Böylece, auditoriumun orta kesiminde sağlam bir zemin oturduğu kolayca anlaşılmaktadır

Ephesos Tiyatrosu’nun auditoriumu, az rastlanan bir şekilde üç bölümden oluşmaktadır Bunlar ima, media ve summa cavealardır Auditorium bütünüyle içbükey bir kesite sahiptir Bu durum, antik kaynaklar tarafından da bildirilmekte olup amaç, akustik ve optik kusurları gidermektir

Auditoriumda her birim, daha alt gruplara bölünerek sistematik bir şema oluşturulmuştur Cavea aralarında iki tane diazoma bulunmakta olup bütün auditorium on iki kerkides, yani basamakla on bir cuneus ya da dilime ayrılmıştır Ima caveadan sonra, media ve summa caveada kerkideslerin miktarı orantılı olarak artmaktadır; ima caveadaki on iki kerkides’e karşılık, media ve summa cavea da yirmi üç kerkides bulunmaktadır Tiyatro kendi bünyesi içinde sadece auditoriumda bulunan elli beş bölüme ayrılmıştır Böyle bir sistemin bir anda yerleşmiş olması beklenmese de tiyatronun, dönemler boyunca yeni isteklere karşılık verecek bir mimari gelişme izlemiş olduğu ortaya çıkmaktadır

Ephesos Tiyatrosu’nda Hellenistik Dönem özelliği gösteren bu kaplama yöntemi, tiyatronun daha sonraki kullanımlarında da orijinale sadık kalınarak devam etmiştir Bunula beraber bu kaplama bloklarına in-situ olarak rastlanılmamıştır Böyle bir sistemin olabileceği, sadece kazı sırasında ele geçirilen kaplama bloklarının parçalarından sanılmaktadır

Tiyatroda önceden beri bilinen kuzey analemma duvarı üzerinde yer alan bir yazıt önemli bilgiler vermektedir Bu yazıt yardımıyla, Roma Dönemi’nde auditorium üzerinde bir velum, yani çadır bezinden yapılmış bir güneşlik bulunduğu öğrenilmektedir

Geç dönemde summa caveanın oturduğu yamacın üzerine bir Bizans kalesinin inşa edildiğine dair önemli kalıntılar bulunmaktadır

Hellenistik Dönem’de yapımına başlanan tiyatronun sahne binası, ilk dönemlerde Priene ve Assos tiyatrolarının sahne binasına (scenae) benzeyen basit bir yapıya sahiptir Bu dönemde sahne binası auditoriumdan bağımsız olarak orkestra dairesine neredeyse teğet olacak biçimde batıya doğru inşa edilmiştir Roma Dönemi’nde ise yapı, yeni gereksinmelere cevap verecek şekilde tekrar ele alınmıştır Ancak tiyatro’da Roma Dönemi’ne ait iki farklı inşaat evresi bulunmaktadır Böylece ince uzun bir yapı gösteren Hellenistik sahne binası, önden ve arkadan yapılan eklemelerle daha geniş bir form kazanmıştır

Orkestra Hellenistik Dönem’de atnalı biçiminde bir plana sahiptir Orkestranın tabanı ise ince taneli sıkıştırılmış bir toprak katı ile örtülüdür Roma Dönemi’nde ise orkestra at nalı şeklini yitirerek yarım daire biçimini almıştır

Stadium

Vedius Gymnasiumu’nun güneyinde bulunan stadium, her çeşit törenin, atletik yarışmaların, araba koşularının ve gladyatör dövüşlerinin yapıldığı yerdir Güneydeki oturma yerleri Pion, yani bugünkü Panayır Dağı etekleri üzerinde bulunmaktadır Kuzeydeki oturma yerleri ise tonozlu ayaklar üzerine inşa edilmiştir Oturma yerleri Erken Hıristiyanlık Dönemi’nde Ayasuluk surunun yapılmasında kullanıldıkları için stadium çok tahrip görmüştür Stadiumun batı yönü girişi, kuzey tonozlu galerileri ve stadiuma girişi sağlayan tüneller, güney-doğuda bulunan oturma yerlerinin kazıları devam etmektedir Stadiumun doğu ucu daha sonradan gladyatör döğüşler için kapatılmıştır

Kültür Bakanlığı’nın isteği doğrultusunda, 80 yıl aradan sonra stadiumdaki arkeolojik kazılar S Karwiese tarafından 1993 yaz sezonunda tekrar başlatılmıştır

Stadiumda kazılar, stadiumun batısında, yarışların başlangıç yeri olan yerin (aphesis), kuzey-güney doğrultusundaki alanda başlamıştır Stadiumun bu kısımında ilk evreye ait aphesis çok iyi korunmuş olarak bulunmuştur İkinci evreye ait sütunlarla desteklenen bir üst yapının postamentleri ve üst yapı elemanları ele geçmiştir Stadiumun güney batı köşesinde mermer oturma sıralarından bir grup in-situ olarak ortaya çıkarılmıştır Yine bu kısımda geç dönemde yapılmış bir aquadukt (üstü tonozlu ve kapalı) stadiumun batı analemma tabanı boyunca korunmuş olarak izlenebilmiştir Kuzey-batı köşede ise stadiumun korunabilen tonozlu galerileri önünde yapılan çalışmalarda ise peristilli bir kilise yapısının temelleri bulunmuştur Bu yapı, spolie malzeme ile inşa edilmiştir

Burada MS 6 yüzyıla ait monogramlı sikkeler bulunmuştur Stadiumun kuzeyindeki galerilerin dışında yapılan çalışmalarda, stadiumun kuzeyinde ve tribünlere ulaşımı sağlayan merdivenler ve galerilerin kazıları yapılmıştır Bu alanların dışında daha sonraki yıllarda stadiumun sphendonesine yakın kısımlarda, güney-doğu köşede, oturma sıralarının bulunduğu kısımda araştırma mahiyetinde çalışmalar yürütülmüştür Bu kısımda stadiumun yaslandığı doğal kaya üzerinde oturma sıralarının yataklarının varlığı görülmüştür Ayrıca, sphendonenin galerilerinde çalışmalar yapılmaktadır Arkeolojik kazıların yanında kazısı ve temizliği yapılan tribün ve galerilerde sağlamlaştırma ve restorasyon çalışmaları sürdürülmektedir

Vedius Gymnasiumu

Efes’in önde gelen varlıklı kişilerinden olan Publius Vedius Antoninus’un MÖ 150 tarihinde yaptırdığı, dostu ve hamisi İmparator Antoninus Pius ile tanrıça Artemis’e sunduğu gymnasium, kentin en iyi korunmuş eserlerinden biridir Hamam ve gymnasium kısımlarından oluşmaktadır Yapı topluluğunun doğusunda yer alan palaestranın propylonu güneydedir Propylonun batısındaki uzun oda tuvalet olup, buraya hem güneyden hem de batıdan yani, sokaktan girilebiliyordu

Palaestranın batısında günümüze değin bir bölümü korunmuş önü açık büyük odanın tören ya da imparator salonu olması gerekir Salonun batı duvarının ortasındaki nişte bir zamanlar yer alan, muhtemelen imparatora sunulmuş heykel bulunmakta idi Burada yaklaşık MS 200 yıllarına tarihlenen bir sofist heykeli bulunmuştur Nişin önünde bir sunak bulunmaktadır Planda III numara ile gösterilen ve yapının genişliğince uzanan büyük salon, spor ve jimnastik hareketlerinin yapıldığı yerdir

Ortadaki V numaralı salon, frigidarium yani soğukluk bölümü idi Odanın kuzeyinde ve güneyinde soğuk su ile yıkanmak için birer banyo teknesi, ortasında ise fıskiyeli küçük bir havuz bulunuyordu IV numaralı salonun içinde yüzme havuzu bulunmaktadır XI numaralı odaya künklerle sıcak su gelmektedir Muhtemelen ılıklık bölümü olmalıdır X ve XI numaralı odalara yer altından geçilebiliyordu Döşeme altındaki bu odalarda küçük kubbeli fırınlar (külhanlar) bulunmaktadır Bu fırınlarda, geceli gündüzlü yakılan ateşle sürekli olarak sıcak hava sağlanıyordu Sıcak hava kanallarla XV-XIX numaralı caldarium yani sıcaklık adını alan odaların döşeme altlarına ve içi boş tuğladan tuğladan yapılmış duvarlarına gönderiliyordu Ayrıca, külhanlarda ısıtılan sıcak su, caldarium odalarındaki sıcak banyo teknelerine gönderiliyordu

Ephesos’da Roma Çağı boyunca, ayrıca Liman Hamamları, Tiyatro Gymnasionu, Varius Hamamı ve Doğu Gymnasionu adları ile anılan yıkanma ve spor yapıları bulunmaktadır Erken Hıristiyanlık Dönemi’nde bunlara Skolastikia Hamamları ile Bizans Hamamı eklenmiştir

Liman Gymnasıumu

Kentin en büyük mimari topluluğu olan bu yapıların bugüne değin küçük bir bölümünü kazılmıştır Gymnasiumun biri 90x90 m, ötekisi 200x240 m ölçüsünde olmak üzere iki palaestrası vardır Yapının uzunluğunun tamamı 360 mdir Büyük gymnasiumun inşaası İmparator Domitian zamanında başlamış ve muhtemelen onun zamanında büyük bir kısmı tamamlanmıştır

Büyük palaestra Hadrian Dönemi’nde (MS 117-138), Asia’nın baş rahibi Claudius Verulanus tarafından baştan aşağı mermer plakalarla kapatılmıştır MÖ 4 yüzyılda yapılmış bronz bir atlet heykelinin bir Roma kopyası güney salonda bulunmuştur Bu heykel halen Viyana Müzesi’nde sergilenmektedir Yapı topluluğunun hamam kısımları dabüyük boyutlarda kalıntılar halinde ayakta durmaktadır

Arkadiane

İmparator Arkadius’a (MS 395-408) atfedilen ve bir yazıtta da onun adı ile anılan sütunlu cadde aslında Hellenistik Dönem’den beri kullanılmaktadır Arkadiane’nin batı ucunda, onun tam ekseni üzerinde liman kapısı olarak bilinen propylon Geç Hellenistik Dönem’e aittir Oldukça iyi korunmuş durumdaki Arkadiane, 11m genişliğinde ve 600 m uzunluğunda sütunlu bir caddedir Caddenin her iki tarafındaki 5 m genişliğindeki stoanın tabanı mozaik döşenmiştir İç kesimlerinde bir sıra dükkan uzanmaktadır Arkadius tarafından yaptırılan bir yazıt yardımıyla caddenin geceleri de aydınlatıldığını bilmekteyiz

Caddenin her iki ucunda sağda ve solda birer sütundan oluşan, dört anıt yükselmektedir Bu sütunlu anıtlar muhtemelen dört Apostol’ün heykellerini taşıyorlardı Yuvarlak kaidelerin nişleri ve ayrıntıları, Erken Bizans Dönemi’nin stil özelliklerini göstermektedir Bu nedenle bu anıtlar, İmparator Justinianus (MS 527-565) zamanında yapılmış olmalıdır

Celsus Kütüphanesi

Birçok mimari parçanın iyi korunmuş olarak ele geçtiği kütüphanenin onarım çalışmalarına 1970 yılında arkeolog W M Strocka ve yüksek mimar F Hueber tarafından başlanılmış ve bu çalışma 1978 yılı Eylül ayında, kütüphanenin görkemli ön yüzünün ayağa kaldırılması ile tamamlanmıştır Ön yüzü iki kattan, ancak içi 10,92x16,72 m ölçüsünde bir tek büyük ve yüksek salondan oluşan bina, 21 m genişliğinde dokuz basamaklı bir merdivenle çıkılan ve tonozlu bir alt yapının oluşturduğu bir platform üzerinde yükselmektedir

Ayrıca yapı dıştan ikinci bir duvarla çevrildiği için kütüphane, alttan ve bir yandan rutubete karşı çok iyi korunmuş durumdadır Arka ve yan duvarların içlerinde bir sıra altta ve bir sıra üstte olmak üzere dörtgen nişlerin var olduğu görülmektedir Yapıda üçüncü bir nişin varlığı kütüphanenin üç katlı olduğunu düşündürmektedir Bu nişlerde bulunan dolaplarda ya da raflarda, rulolar ve ayrıca ciltler halinde bir araya konmuş el yazmaları saklanmakta idi

Kütüphane çok zengin mimari süslemeli bir ön yüze sahiptir Ön yüzde mimari elemanlar dört çift sütunla taşınmaktadır Her çift sütunun arkasında birer niş, arasında ise birer kapı ve birer pencere bulunmaktadır Dış cephede ilk katta bulunan üç kapı ve üstlerindeki birer pencereden sonra ikinci katta da aşağıdakilerle aynı eksendeolmak üzere üç pencere daha yer almaktadır

Merdiven korkuluklarındaki yazıtlardan anlaşıldığına göre MS 110 yılında konsül olan Gaius Julius Aquila kütüphaneyi babası Gaius Celsus Polemaeanos heroonu olarak inşa ettirmiş ve yapının bakımı ve kitap alımı için 25000 dinar miras bırakmıştır Aquila’nın varisleri eseri tamamlamışlardır (yaklaşık MS 135) Celsus’un mermerden yapılmış olan lahiti, büyük orta nişin altındaki tonozlu alt yapıda halen durmaktadır Lahitin içindeki bir kurşun sanduka içinde ölünün kemikleri bulunmuştur

MS 400 yıllarında yapının önü bir havuz haline getirilmiştir Kazı sırasında havuzun içinde, merdivenlerin önünde bulunan ve Markus Aurelius ile Lucius Verus’un Partlar üzerindeki zaferi nedeniyle dikilmiş olan bir anıta ait büyük kabartmalar, günümüzde Viyana Müzesi’nde korunmaktadır

Skolastika Hamamları

Ana caddenin Panayır Dağı’nın güneybatı eteğinde oluşturduğu köşedeki büyük hamam yapısı, MS 1 yüzyılın ikinci yarısında ya da 2 yüzyılın başında inşa edilmiş sonradan, MS 400 yıllarında Skolastikia adlı Hıristiyan bir kadın tarafından geniş ölçüde restore edilmiştir Bir yazıttan aşk evi olduğu bölüm ile büyük bir tuvalet, bu yapı topluluğunun ilk inşa evresine yani MS 1 yüzyıla tarihlenir

Franz Miltner,kızlara ait odaların üst katta olduğunu, alt kat salonlarının da konuklara ayrıldığını düşünmektedir Aşk evinin baş salonunu mozaik döşemeli yemek odası (tablinium) oluşturmaktadır Yerde odanın her dört köşesinde, dört mevsimin simgeleri bulunmaktadır Araştırmacılar, Roma Çağı yapı grubunda Skolastikia tarafından yapılan büyük ölçüdeki değişikliğin MS 400 tarihlerine rastladığını ve bu iş için birçok Roma yapısından, özellikle prytanaeumun malzemesinden faydalanılmış olduğunu kaydetmektedir

Hadrian Tapınağı

Korinth düzeninde inşa edilmiş Hadrian Tapınağı, bir cella ve bir portikodan oluşmaktadır Cella üstü taş tonoz ile örtülüdür Portikonun ön yüzünde ortada iki sütun, yanlarda da dörtköşe birer anta yer almaktadır Tonozlu bir alınlığı bulunmaktadır Kemerin kilit taşında Tykhe kabartması bulunmaktadır Cella kapısının üstündeki kemer şekilli tympanonda, bir akanthus bezemesi içinden yükselmekte olan bir kız figürü tasvir edilmiştir Arşitrav üzerinde bulunan yazıtta, tapınağın P Quintilius adlı biri tarafından İmparator Hadrian’a (MS 117-138) sunulduğu yazılıdır

Tapınak, MS 4 yüzyılda kısmen yıkıldığı için restore edilmiş ve bu sırada portikonun iç duvarlarının üstünü süsleyen dört kabartma eklenmiştir Kabartmaların asılları müzede olup, yerlerine alçı kalıpları konmuştur Kabartmalar MS 4 yüzyıla tarihlendirilir Bunlar, efsanevi kuruluşuna ilişkin tasvirlerdir

Burada; Ephesos’un kurucusu mitolojik kral Androklos’un yaban domuzunu öldürüşü; Herakles’in Theseus ile savaşı; Amazonlar ve tanrılar toplantısı; Dionysos ve alayı, öyle ki bunların içinde bir fil üstündeki satyr çift flüt çalmaktadır Cella içinde Hadrian’ın heykeli bulunmaktadır Tapınağın önünde duran ve dörtköşe sütunlara dayanan dört kaide üzerinde, Roma imparatorları Galeius, Maximianus, Diokletianus ve Constantius Chlorus’un bronz heykelleri bulunmakta idi

Evler

Ephesos’da “Yamaç Saray” olarak adlandırılan yapı gruplarının oluşumu, Lysimakhos’un şehirde ızgara planını uyguladığı zamana kadar uzanmaktadır Fakat, arazinin topografyasından dolayı Kuretler Caddesi’nin izlediği kıvrımlardan ve Bülbül Dağı’nın yamaçlarındaki eğimden dolayı ızgara planı kentin bu kısmında az da olsa değişikliğe uğramış ve arazinin şartlarına göre düzenlenmiştir Bülbül Dağı’nın eteklerindeki eğimden dolayı trapez biçiminde değişik parseller oluşmaktadır Adalar arasında ise dar ve dik merdivenler bulunmaktadır

Kuretler Caddesi’ndeki yapıların inşaası (burada yer alan anıtlar, çeşmeler, heroon lar, vb) büyük bir tahminle MÖ 2 yüzyıl, daha kesin olaraksa MÖ 1 yüzyılda başlamıştır Yapıların temelleri genellikle kayalık alanda kurulduğu ve burada yapılaşma devamlılık gösterdiği için, ilk dönemlere ait yapıların izleri fazla korunamamıştır Bundan dolayı erken dönemlere ait yapıların tam bir planını çıkartmak mümkün değildir Hellenistik Dönem’den itibaren 700 yıl süren yapılaşmada yapıların planları çok değişmiştir Bununla birlikte Hellenistik Dönem’e ait yapılaşma izlerine bazı adalarda rastlanmaktadır

Roma’nın en parlak çağını yaşadığı dönemlerde domus olarak adlandırılan birimin yanında başka oturma birimleri de oluşmuştur Bu oturma birimleri küçük, alttan ısıtılabilir odalardan oluşmaktadır Evlerin duvarları zengin işçilik gösteren fresklerle süslenmiştir Bu durumda bu evlerin zenginlere ait olduğu anlaşılmaktadır MS 262’de yaşanan bir deprem ile bu kısımdaki evler yıkılmış ve bu olaydan sonra buradaki yerleşim şekli eski refah düzeyine ulaşamamıştır Daha sonra, bu kısımlar düşük gelirli insanların oturduğuyerler olmuş ve evler daha küçük birimlere dönüştürülmüştür Bu yapı birimleri, taverna, elişi atölyeleri, dükkanlar olarak da kullanılmıştır Atrium’larda yer alan kuyuların kazılarından ele geçen kemik buluntularına göre bu yapı birimlerinde refah döneminde beslenen ev hayvanlarının yerine, son dönemlerde yaralanmaya dönük küçük baş hayvanlar bile yetiştirilmiştir

Adaların Kuretler Caddesi’ne bakan kısımları stoa şeklinde yapılmıştır Stoanın gerisinde tek sıra dükkanlar bulunmaktadır Bütün evlerin doğrudan doğruya caddeye açılan kapıları vardır Dükkanların bulunduğu kısımda yer alan döşeme MS 5 yüzyılın başına tarihlenen geometrik desenlerden oluşan mozaik ile kaplıdır Burada yer alan iki dükkanda bulunan merdivenler zemin katın üzerinde ikincibir katın varlığına da işaret etmektedir Evlerin çoğu peristillidir ve merkezde bir atrium bulunmaktadır Evlerin hepsinde akarsu bulunmaktadır ve buna bağlı olarak da bazı evlerde özel banyolar vardır

Trajan Çeşmesi

Kuretler Caddesi’nin kuzeyinde Skolastikia hamamlarının sonundaki yan sokaktan 40 m sonra yer alan bu yapı, 5,20x11,90 m ölçüsündeki büyük havuzu üç yanından çeviren iki katlı bir çeşmedir Alt katta kompozit, üst katta ise Korinth düzenindeki sütun başlıkları kullanılmıştır Yapının ortadaki bölümünde, suyun havuza aktığı yerde, imparator Trajan’ın çeşmenin iki katı boyunca yükselen büyük heykeli durmaktadır

Trajan Çeşmesi’ni geçtikten sonra Herakles kabartmaları ile bezeli kaide kalıntıları, MS 4 veya 5 yüzyılda inşa edilmiş bir giriş kapısına aittir Kuretler Caddesi’nin kuzeyinde Sulla’nın torunlarından biri olan Memmius adına, Geç Hellenistik Dönem’de dikilmiş bir anıt bulunmaktadır Memmius Anıtı’nın kuzeybatısındaki bitişik yapı, bir yazıta göre hydreon yani çeşmedir

Çeşme, Domitian Tapınağı’nın sokağında Marnas su kemerini inşa etmiş olan C Sextilius Pollio onuruna dikilmiştir Yazıtına göre anıt, C Ofillius Proculos adlı biri tarafından Augustus Dönemi’nde diktirilmiş ve MS 93 yılında da apsisli bir çeşme ve heykeller ile zenginleştirilmiştir Çeşmenin alınlığında Polyphemos Grubu’na ait heykeller yer almaktadır

St John Kilisesi

Aziz Ioannes Kilisesi ilk olarak MS 4 yüzyılda, Ioannes’in mezarı üzerine ahşap çatılı bir bazilika olarak inşa edilmiştir Semavi Eyice, Aziz Ioannes’in mezarı üzerine yapılmış olan kilisenin kiborium planlı olduğunu belirterek, bunun daha sonra serbest haç şeklindeki büyük bir bazilikanın içine alındığını ileri sürmektedir Söz konusu bu son yapı, İmparator I Iustinianus (527-565) döneminde üzeri kubbelerle örtülü altı bölmeden oluşan “serbest Latin haçı” şeklindedir Bu kilise dıştan bir çevre duvarı ile korunaklı hale getirilmiştir Çevre duvarlarında değişik planlarda 20 kule ve üç kapı bulunmaktadır Kapıların içinde bugün en görkemlisi olan ve kilise önündeki otoparka açılan “Takip Kapısı” olarak da adlandırılan kapıdır Doğuda ve batıda iki kapı daha mevcuttur

Serbest Latin haçı planlı olan yapı, 110x40 m boyutlarındadır ve üç neflidir Bu kilisenin altı büyük kulesi vardır Yan nefler ise tonozlarla örtülüdür Kubbeler mermer ve tuğladan yapılmış kalın ayaklar tarafından taşınmaktaydı

Orta nef sonunda, apsis önündeki mezar mekanının zemini naos zemininden yükseltilerek önemi vurgulanmıştır

Kilisenin batı ucunda 34x47 m ölçülerinde atrium vardır Atrium eğimli bir arazi üzerindedir Bu yüzden eğim, bu kısımda zeminin yükseltilmesi ile giderilmiştir Sütunların taşıdığı revaklı atriumun dış taraflarında korkuluklu gezinme yerleri bulunmaktadır

Atrium ve naos arasında yer alan narteks ince uzun bir plan göstermektedir Kilise ile atrium alan bağlantısı mermer bloklarla yapılmış olan lentolu üçer kapı ile kurulmuştur Geç dönemde atrium ile narteks arasına duvar ve kapıların eklenmesi ile eksonarteks oluşturulmuştur Narteksin üzeri ise beş küçük kubbe ile örtülüdür

Kuzey transept nefi tarafında şapel yer almaktadır Üzeri geçici olarak ahşap çatı ile örtülmüştür Önceleri arkadaki hazine dairesinin bir parçası iken, 10 yüzyılda şapele dönüştürülmüştür

Vaftizhaneye Hazine Dairesi’nin önündeki dar holden ulaşılmaktadır Kuzey nef ve kilise arasında uzanan dar bir koridor vardır Vaftizhanede ortada sekizgen planlı vaftiz salonu, çevresinde bir koridor ve iki yanında apsisli iki salon vardır Vaftizhane salonunun tam ortasında iki yönden merdiven ile inilen yuvarlak vaftiz havuzu bulunmaktadır Vaftizhanenin sekizgen planı nişlerle genişletilmiştir

Meryem Ana Kilisesi ve Evi

Ephesos’daki en önemli Hıristiyanlık eseri olan Meryem Ana Kilisesi, bir Roma yapısının içinde yer almaktadır Roma yapısı, MS 2 yüzyılın ilk yarısında inşa edilmiş olup, 30 m genişliğinde, 260 m uzunluğunda, iki sütun sırası ve bir orta nef ile iki yan nefe ayrılmış, dar yönlerinde apsis biçimli birer eksedrası bulunan ve Roma agoralarının bazilika adı verilen yapı tipine girmektedir Yan nefler sonradan, ancak yine MS 2 yüzyılın birinci yarısında birçok küçük bölümlere ayrılmıştır

MS 2 yüzyılın ortalarında yaşayan hatip Aristeides’in Ephesos’u Asia’nın bankası ve devrinin en önemli ticaret merkezi olarak tanımladığı göz önüne alınırsa, bu büyük Roma yapısının bir tahıl ve para borsası olduğu düşüncesi akla gelmektedir MS 3 yüzyılda, o zamanki dünyanın geçirdiği bunalımlardan sonra bu borsa olasılıkla çalışmasını durdurmuştur Bu sıralarda yöredeki Hıristiyan topluluğu, MS 4 yüzyılın hemen başlarında, söz konusu yapının batı ucunda ilk kiliselerini yapmışlardır

Roma bazilikasının apsisli batı eksedrasını biraz genişleterek onun doğusuna dörtgen bir atrium ile mozaik tabanlı bir narteks inşa ettiler Daha sonraki dönemlerde de arka arkaya iki tane daha kilise ekleyerek bazilikanın yarıdan çoğunu kiliseye dönüştürdüler Doğuda kalan bölüm, piskoposun ve diğer dinle ilgili büyüklerin oturma yerlerine ayrılmıştır Atriumun kuzeyine yapılan baptisterium MS 4 yüzyıla aittir

MS 431 yılında toplanan üçüncü “Eukumenik Meclis”, Meryem Ana’nın oğlu İsa’yı, tanrının oğlu olarak doğurduğu doktrinini onaylamıştır İlk Meryem kilisesinin Efes’de inşa edilmesi ve söz konusu meclis kararının bu kilisede alınması büyük bir olasılıkla MS 1 yüzyılın ikinci dörtlüğünde, Meryem Ana’nın gerçekten bu kentte oturmuş olmasından gelmektedir Muhtemelen ölümünden sonrada buraya gömülmüştür

Meryem Ana’nın yaşadığı yer olarak, Bülbül Dağı’nın zirvesinde, koruluklar içindeki bir yapı kalıntısı kabul edilmektedir Yapılan araştırmalar yapının MS 4 yüzyıldan daha sonraya ait olduğunu göstermektedir Bu yapı daha sonra kiliseye dönüştürülmüştür

Ephesos Yöresindeki Mağaralar

1970 yılında keşfedilen Kuşini Mağarası, Selçuk’tan İzmir’e giden asfalt yolun 7 kilometresinden sağ tarafta çok uzaklardan görülebilmektedir Ephesoslular tarafından Romalılar zamanında mermer ocağı olarak kullanılmış Kuşini Mağarası’nın önünde, mermer artıkları üç ayrı yığın oluşturmaktadır Mağara, içerisinden tonlarca mermerin alınması sonucunda insan emeği ile meydana getirilmiştir Girişte bulunan görkemli bloklar, mağara önünü kısmen kapatmaktadır Mağaranın içinin genişliği 100 m, derinliği 40 m, yüksekliği girişte 40 m kadardır

Tavanın çökmemesi için, mağara girişinde sütun görevi yapan çok büyük bloklar oluşturulmuştur Kuşini Mağarası’nın tarihlemesi, yarı kesilmiş bloklara, tahta çivilerin çakılması için açılan yarıklara, duvarlardaki çalışma izlerine dayanılarak yapılmaktadır Büyük bir olasılıkla Romalılar zamanında, Ephesos kentinin en yüksek düzeye eriştiği MS 2 yüzyılda buradan mermer alındığı anlaşılmaktadır

Kuşini Mağarası ile Selçuk Kenti arasındaki bölgede yer alan Kurudağ’ın güney yamacında doğal bir oluşum gösteren Damlataş Mağarası bulunmaktadır Mağaranın girişi oldukça küçük olduğu için içerisi karanlıktır Uzun yıllardan beri damlayan su taneciklerinin oluşturduğu sarkıt ve dikitler çoktur Mağaranın genişliği 60 m, derinliği 40 m, kadardır Tabanda yapılan yüzey araştırmasında bol sayıda keramik ile Hellenistik ve Roma yağ kandilleri ele geçmiştir

Kurudağ Damlataş Mağarası, elde edilen buluntulardan anlaşıldığına göre Grek ve Romalılar zamanında MÖ 400 yıllarından MS 400 yıllarına kadar kült yeri olarak kullanılmıştır

1977 yılında yapılan bir yüzey araştırmasında ise, Selçuk- Şirince Köy yolu kenarında bir mağaranın varlığı anlaşılmıştır Sütini veya Sütkaya adıyla tanınan bu mağara Selçuk merkezinden itibaren Şirince Köyü yolunda 2 km kadar ilerleyince yolun sol tarafındaki Ahmet Ak’a ait bağ evinin arkasındaki tepenin üzerinde yer almaktadır Evden mağara ağzına kadar olan uzaklık yaklaşık olarak 700 m kadar olup, kayalık olan bu bölge uzaklardan görülebilmektedir

Sütini’nin girişi yanyana iki delikten meydana gelmektedir Mağaranın içine bilimsel anlamda araştırma yapabilmek için 1982 yılında girilmiştir Mağara girişinin hemen 5 m üzerinde bir kaya mezarlığının olduğu tespit edilmiştir Mezar daha önceden soyulmuş olup, 2 m yüksekliğinde 1,9 m genişliğinde ve 3,3 m uzunluğundadır

Sütini Mağarası’na girebilmek için girişte gittikçe daralan bir deliğe doğru 2 - 3 m ilerledikten sonra birkaç metre sürünmek, daha sonrada büyük taş bloklara tırmanmak gerekmektedir Bu engeller aşıldıktan sonra birden genişleyen bir bölme ile karşılaşılmaktadır Bu holün duvarlarında kayalar üzerine yazılmış yazıtlar bulunmaktadır Arkaya doğru bir set şeklinde yükselen bu holün sonunda bulunan dar bir delikten 15 - 20 m aşağıya doğru inildiğinde küçük bir bölmeye ve buradan daha aşağıya doğru inildiğinde de tekrar yine genişleyen bir hol ile karşılaşılmaktadır Burada da yine yazıtlar bulunmaktadır Bu holün devamında yine kısmen genişleyen yazıtları bulunan diğer bir bölme daha bulunmaktadır Bu bölmeden itibaren mağara derinlere doğru devam etmektedir

Mağaranın girişinde renkli fresk kalıntıları bulunmaktadır Tahrip olmuş figürlerin başlarına ait kalıntılardan anlaşıldığına göre, bunlar Hıristiyanlık Dini ile ilgili olup azizleri temsil ettikleri düşünülmektedir İlk belirlemelere göre Bizans yazıtlarının çoğu graffiti biçimindedir Ayrıca, haç işaretleri ve monogramlar görülmektedir Yazıtlar, alt alta yazılmış adlar (Sotirikhos, Nikolaos, Mikhael Sergios, Theodosios gibi) ve tanrıya yakarış olarak belirlenmiştir Bir yazıtta “Tanrının kölesi Sotirikhos” okunmaktadır Bir başka yazıtta ise, “Ey İsa! yardım et” ifadesi kullanılmıştır Bir yerde de “amen” kelimesi yazılmıştır

Diğer Yapılar

Hellenistik Çeşme

Tiyatronun teras duvarının kuzeybatı bölümünde inşa edilmiştir Cephede yer alan İon düzenindeki iki sütunla batıya bakmaktadır Çeşme yapısı mimari düzenleri bakımından Hellenistik Dönem’e tarihlendirilmektedir


Tiyatro Gymnasiumu

Roma İmparatorluğu Dönemi’nde, olasılıkla MS 2 yüzyılın başında inşa edilen bu yapının ancak palaestra kısmı ortaya çıkarılmıştır 30x70 m ölçüsündeki palaestranın kuzeyinde baştan başa uzanan basamaklar şeklinde oturma yerleri görülmektedir Böylece burası, palaestranın yanı sıra küçük bir stadium olarak işlev görüyordu


Bizans Çeşmesi

Vedius Gymnasiumu ile stadiumun önünden geçen tören yolunun batısında bulunmaktadır


Mermer Yol

Ephesos Artemis Tapınağı’ndan başlayan önce Vedius Gymnasionu’nu ve stadiumu geçerek tiyatronun batısı ile agoranın doğusundan ilerleyen ve kütüphanenin önünden doğuya kıvrılarak Devlet Agora’sına çıkan, arkasından da Magnesia Kapısı’ndan itibaren kuzeye yönelip tekrar Artemis Tapınağı’na varan kutsal bir yol bulunuyordu

Bu yol, aynı zamanda kentin ana caddesidir Yol çeşitli dönemlerde birçok bölümlerinde onarım ve değişiklik geçirmiştir Caddenin doğusunda, Geç Roma Dönemi’ne ait bir stoanın kalıntıları, batıda ise Neron Dönemi’nde inşa edilen ve agoranın Dor düzeninde ve rustika tarzındaki stoası ile 1,70 m yüksekliğinde kaide duvarı uzanmaktadır


Domitian Tapınağı

Devlet Agorası’nın hemen karşısında, Bülbül Dağı’nın kuzey eteklerinde 50x100 m ölçülerinde, tonozlu alt yapılar üstünde yükselen bir teras üzerinde inşa edilmiştir Önde dört sütunu bulunan küçük bir prostylos ile 8x13 sütunlu peristasis görünümündedir Cella ölçüleri 9x17 m olan tapınağın stylobat ölçüleri 24x34 mdir Tapınak 8 basamaklı bir krepis üzerinde yükselmektedir Tapınağın içinde bügün Efes Müzesi’nde sergilenen kolosal ölçülerdeki Domitianus Heykeli’ne ait parçalar bulunmuştur


Devlet Agorası

Devlet Agorası’nın kuzey ve doğu stoaları gün ışığına çıkarılmıştır Bulunan bir arşitrav parçasında kuzey stoa, bazilika olarak tanımlanmaktadır Bu stoa, iki sütun sırası ile bir orta ve iki yan nefe ayrılmıştır Orta nef, iki yan nefden 2/3 oranında daha yüksek yapılmıştır Güneyde yan nefin agoraya bakan yüzünde de bir sıra sütun bulunmaktadır Bazilika, Augustus Dönemi sonlarında İon düzeninde inşa edilmiş olup, iki yanlarında boğa başları ile süslenmiştir Roma İmparatorlu’nun geç bir döneminde, taşıma gücünü artırmak amacı ile orta nefteki boğa başlı sütunların arasına Korinth başlıklı sütunlar yerleştirilmiştir Kazılar sırasında bazilikanın 1,30 m altında tek bölümlü bir Hellenistik stoanın varlığı saptanmıştır Agoranın bazilika yapısında bazı kent işlerinin, muhtemelen mahkeme toplantılarının yapıldığı olasıdır


Prytaneion

Augustus Dönemi’nde inşa edilmiştir Muhtemelen aynı yerde Lysimakhos Dönemi’ne ait prytaneion bulunmaktadır Yapının avlusu mozaik taban döşemesi ile süslenmiştir Büyük salonda bulunan kompozit başlıklı sütunlar yapının MS 3 yüzyılda değişikliğe uğradığını göstermektedir MS 400 yıllarında Skolastikia adlı Hıristiyan bir kadının yaptırdığı hamam için, özellikle prytaneionu yıktırarak taş ve mermerlerini yapı malzemesi olarak kullanmıştır Bununla birlikte Skolastikia, burada duran iki Artemis Ephesia heykeline dokunmamış ve bu heykeller kazı sırasında ele geçirilmiştir Bu heykeller Domitianus Dönemi’nde (MS 81-96) yapılmış ve o dönemde muhtemelen yapının büyük salonu önündeki avlunun önünde durmakta idi


Odeion

Yapının yanında prytaneion ve önünde ise, Devlet Agorası bulunmaktadır Yapının üzeri muhtemelen örtülüdür Salonun 1400 kişilik kapasitesi bulunmaktadır Yazıt parçalarına göre Publius Vedius Antoninus’un MS 150 yılından hemen sonra inşa ettirdiği bu yapıyı bir bouleuterion olarak tanımlamak uygun olacaktır


Özel Hamamlar

Odeion un doğusunda, çok iyi korunmuş yapı kalıntıları, araştırmacılar tarafından bir hamam olarak tanımlanmıştır Söz konusu yapının, bir yazıtta belirtildiği gibi Ephesoslu ünlü sofist Flavius Damianus’un salonlarından birini yaptırttığı Varius Hamamı olduğu sanılmaktadır


Büyük Çeşme

Devlet Agorası’nın güneyinde, odeionun karşısında yer alan anıtsal çeşmenin suyu, bugünkü adı ile kentin 6 km doğusunda bulunan Marnas Nehri’nden gelmektedir Aydın Yolu’nda Kentten 5 km uzakta, dar bir vadide yer alan iki katlı aquadukt Marnas’tan su taşımaktadır Bu su kemeri MS 4 ile 14 yılları arasındaki bir tarihte Gaius Sextilius Pollio tarafından yaptırılmıştır


Doğu Gymnasionu


Kentin kenarındaki bu yapı oldukça iyi korunmuştur İmparator Salonu’nda sofist Flavius Damianus ve karısı Vedia Phaedrina’nın portre heykelleri bulunduğu için, palaestranın ikisi tarafından yaptırıldığı düşünülmektedir


Magnesia Kapısı

Kapı, büyük bir olasılıkla İmparator Vespasian (MS 69-79) tarafından inşa ettirilmiştir Kazılarda ele geçen bir yazıttan, Artemision’da başlayan tören yolunun, Magnesia Kapısı’ndan tiyatroya ve oradan stadiumun doğu ucundaki Pion Kapısı’ndan geçerek, yine Artemis Tapınağı’na ulaştığı anlaşılmaktadır Tören yolunun dışında, Magnesia Kapısı ile Artemision arasında sofist Damianus’un inşa ettirdiği, yaklaşık MS 2 yüzyılın ortalarına tarihlendirilen sütunlu bir yol bulunmaktadır


Ayasuluk Tepesi

Bu tepe erken Hıristiyan, Bizans ve Selçuklu devirleri boyunca iyi tahkim edilmiş bir kale ile savunulmuştur Halen ayakta duran sur, Erken Hıristiyanlık Devri’nde inşa edilmiş olup, sonradan Selçuklular zamanında büyük bir restorasyona uğramıştır Kale duvarlarındaki ana giriş kapısı Roma yapılarından, özellikle stadiumdan sökülerek alınmış taşlarla MS 6 yüzyılda yapılmıştır

Tepedeki iç kalenin dışında, güney-doğu kısımda yapılan kazılarda Prehistorik ve Myken Dönemi malzemesi bulunmuş olması önemlidir Kalenin alt kısmında, İzmir otoyolunun kenarında bir arsada, temel kazıları sırasında Roma Dönemi’ne ait bir mezar kopleksi bulunmuştur


İsa Bey Camii

Selçuklu Sanatı’nın en önemli eserlerinden biri, Aydınoğlu Beyliği’nin yöneticilerinden biri olan İsa Bey tarafından Ayasuluk Tepesi’nde inşa ettirilen camiidir Oldukça iyi korunmuş bu yapı bir yazıta göre, MS 1375’de tamamlanmıştır Hem avlulu Türk cami tipinin hem de transepti olan Anadolu sütunlu camilerinin bilinen en eski örneğidir Bu cami ayrıntıları ve güzel mermer işçiliği ile Milet’teki İlyas Bey Camii’nin bir benzeri olup, Selçuklu ve Osmanlı devirleri arasındaki Geçiş Devri Türk stilinin göz alıcı bir eseridir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.