Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > ForumSinsi Sözlük Ağı

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
denir, hıyaneti, kanunu, neye, vataniye

Hıyaneti Vataniye Kanunu Neye Denir - Hıyaneti Vataniye Kanunu Nedir?

Eski 09-11-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hıyaneti Vataniye Kanunu Neye Denir - Hıyaneti Vataniye Kanunu Nedir?



Hıyaneti Vataniye Kanunu Neye Denir - Hıyaneti Vataniye Kanunu Nedir?
Hıyaneti Vataniye Kanunu Neye Denir - Hıyaneti Vataniye Kanunu Nedir?
Hıyaneti Vataniye Kanunu özetle; milli mücadele döneminde, TBMM'ye karşı ayaklananları cezalandırmak amacıyla 29 nisan 1920'de çıkarılan ve istiklal mahkemeleri'nin kuruluşu ile desteklenen kanun

Hıyanet-i Vataniye Kanunu ilk olarak 29 NiSAN 1920de "Dini kullanarak devletin şeklini değiştirmek ve bozmak isteyenler vatan haini sayılır saptamasıyla kabul edilmiş" Daha sonra yasada değişikliğe gidilerek milli egemenliğe, milli devlete, birlik ve bütünlüğüne, laikliğe karşı durmak vatana ihanet sayılır şeklinde son halini almıştır

istanbul, ingiliz istilası altındayken, Ferit paşa kabinesine karşı konan Hıyanet-i Vataniye Kanununun maddelerine, Türk milletinin namusunu ve şerefini korumak, mevcut bütün kuvvet ve vasıtalarımızı icabına göre kullanarak, bizi yok etmeye çalışan düşmanların, düşmanca emellerini kırmak, işgal altındaki istanbulda emperyalizme hizmet eden ve milli hakimiyete karşı duran, işgal ordularına katılan, bozgunculuk ve casusluk yapan, iç isyanları düzenleyen elebaşları ve yandaşlarının vatan hainliği ile cezalandırılacaktır şekliyle ilk halini almış ve kabul edilmiştir

1 KASIM 1922de Saltanatın kaldırılmasıyla kanunda ek değişikliğe gidilerek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin meşrutiyetine karşı davrananlar "vatan haini" sayılır Milli hakimiyetin temsilcisi milli devlete karşı durmak vatan hainliğidir saptaması ile kabulüne gidilmiş

4 MART 1924te Hilafetin kaldırılmasıyla yukarıda verilen son metne ek yapılarak,
25 ŞUBAT 1925te "Milli hakimiyete, milli devlete, birlik ve bütünlüğüne ve laikliğe karşı olanlar vatan hainidir" şeklinde son haline getirilmiş, fakat 1925te şeyh Sait ayaklanmaları sebebiyle kanunda yeniden bir ek düzenlenmeye gidilmiş Bu düzenlemede: "Dini ve dini mukaddesatı siyasi gayelere esas almak veya alet etmek amacıyla cemiyetler kurmak, bu cemiyetlere girmek, dini kullanarak devletin şeklini değiştirmek ve bozmak, fesat ve nifak sokmak, gerek tek tek ve gerek toplu olarak, sözlü veya yazılı veya fiili bir şekilde nutuk söylemek veyahut yayın suretiyle harekette bulunmak vatan hainliği sayılır" denmiştir

Evet görüldüğü üzere yapısı itibariyle istanbulun işgalinde, Ferit Paşa kabinesine karşı konan Vatana ihanet Yasası, daha sonra bazı dini ve bölücü ayaklanmalara karşı, milli devleti korumak maksadı ile konmuş ve ülke korunmasında bu yasa ta ki "12 NiSAN 1991e kadar bir emniyet supabı gibi hainlere karşı görevini yerine getirmiştir Turgut Özal hükümeti, "Terörle Mücadele Kanunuyla" ve yine Turgut Özalın talimatıyla yasa yürürlükten kaldırılmış, ülke bugünkü bulunduğu karanlık döneme itilmiştir

Vatana ihanet yasası iptali sonrasında, ülkenin durumuna bakacak olursak, dinin siyasete nasıl alet edildiğini, laikliğin nasıl zedelendiğini, tarikat ve cemiyetlerin nasıl çoğaldığını, dinin devlet kademelerine kadar girdiğini, devletin yapısının nasıl yıpratıldığını, fesat ve nifak ticaretinin nasıl yapıldığını, yazılı ve sözlü yıkıcı yayınların alenen yapıldığını görmekteyiz

Anlaşılıyor ki: Şu an için Cumhuriyetimizin hali bu gösterge ile bir vahametin içine sürüklenmiş ve ülke 1920lerden daha da geri zihniyetlerin eline geçmiştir Vatana ihanet yasasının kaldırılması ile asıl vatana ihanet burada yapılmış ve ülke tam bir milli devletten intikam alma sahnesine dönüştürülmüştür Yapılan bu siyasi hata Cumhuriyeti adeta şeyh Saitçi zihniyetlerin at koşturduğu siyasi arenada, değerli ordumuz da bir yıpratılma çabası içinde bırakılmış ve toplumun bazı kesimlerine laiklik düşmanlığı pompalanmıştır

TSKnin son yaptığı açıklamalara bakacak olursak, komutanların rahatsızlığı açıkça görülmektedir Ülkenin içinde bulunduğu durum şimdiye kadar içerden ve dışardan yapılan hainliğin en fazla dozla yapıldığı acı bir gerçektir ki TSK rahatsız olmuş ve tavrını ortaya koymuştur Tabi yapılan açıklamaların tesiri ne olacak onu da ilerleyen günlerde göreceğiz Gerçek olan da şudur ki TSKnin yaptığı son açıklamalar ülke savunmasında yer alan, Atatürk devrimlerinden yana olan bizler için büyük bir moral ve övünç kaynağı olmuştur Bu nedenle devletimizin en büyük ko ruyucusu olan ordumuz, en büyük dayanağımız olması sebebiyle sonuna kadar desteklenmelidir

Yapılması gerekende, birçok parçalara ayrılmış ve kendini Kemalizm ilkelerine adayanların tek bir siyasi çatıda toplanmasından geçmektedir Bu nasıl yapılır, nasıl işleve konur ve alt yapısı nasıl oluşturulur derhal buna eğilmek lazımdır Bu zorda olsa, zoru başarmada tüm güçler birleştirilmeli, genç bir potansiyele ve genç bir yapıya sahip ülke sonuna kadar korunmalı

Bu başarımda Ulu Önderimiz Atatürkün dediği gibi söylemimiz:

Ya istiklal Ya Ölüm Olmalıdır!


Alıntı Yaparak Cevapla

Hıyaneti Vataniye Kanunu Neye Denir - Hıyaneti Vataniye Kanunu Nedir?

Eski 09-11-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hıyaneti Vataniye Kanunu Neye Denir - Hıyaneti Vataniye Kanunu Nedir?



Hıyanet-i Vataniye Kanunu'nun Kabulü ve İstiklal Mahkemeleri -

TBMM'nin açıldığı tarihlerde Anadolu'nun iç ayaklanmaların etkisiyle nasıl olağanüstü bir tehlike içinde olduğunu görmüştük Asayişsizlik, eşkıya, sefalet Anadolu'yu sarsıyordu Yunan ordusunun ilerleyişi de moral çöküntü yaratmıştı Asker kaçaklarının yarattığı tehlike büyük boyutlara ulaşmıştıSilah altına çağrılanlar, İstanbul Fetvası'nın ve Padişah'ın askerliği kaldırıldığını bildiren ve TBMM'ni gayrı meşru ilan eden Ferman'ın etkisi altında kalarak ya askere gelmiyor veya şubelerden ve kıtalarından kaçıyorlardı açarken kendisine verilmiş olan silah ve cephanesini de götürüyorduBunlar iç ayaklanmaların insan gücünü oluşturuyorlardı Bu sebeple düşmanla savaşacak ordu bulamıyorduHatta cephanelikleri bile koruyacak nöbetçi bulmakta güçlük çekildiği durumlara rastlanıyordu Ayrıca casus, bozguncu, aleyhte propaganda ajanları, düşman ve İstanbul Hükümeti ile işbirliği yapanlar, düzenli ordu kurulmasını engelleyenlerin yarattığı tehlike de Ankara'yı sarmıştı

Bütün bu sorunları çözmek, Ankara'nın BMM irade ve otoritesini bütün Türkiye'de egemen kılması gerekiyordu Yunan ordusu, önünde savaşacak düzenli bir askeri kuvvet olmadığı için kolayca ilerliyordu Kuva-yı Milliye ise düşmanı oyalamaktan başka bir şey yapamıyordu Meşru olmayan ve merkezi otoriteden yoksun, sorumsuz kuvvetlerle devletin gücünü kurmak olanaksızdı Yunan cephesi, yalnızca Aydın, Manisa ve Bursa cepheleri değil, işgale uğramış, uğramamış bütün vatan topraklarının kurtuluşu için, ulusun tüm varını ortaya koyup savaşması gerektiği bir vatan cephesiydi Bu sebeple bütün ulusun inanç birliği içinde ve bir otorite altında bütünleşmesi gerekiyordu M Kemal Paşa daha Kasım 1919'da ulusal güçlerin örgütlenmesini bildirmişti Fakat Meclis'in açıldığı tarihte ulusal otorite bir türlü sağlanamıyordu Padişah ve Hükümetin yarattıkları anarşi olağanüstü boyutlara ulaşmıştı

Ayaklanmalar, soygun ve askerden firar olayları karşısında, Müdafaa-i Hukuk Dernekleri, Kuva-yı Milliye ve askeri birliklerin komutanları kendi güçlerine ve M Kemal'in 17 Mart 1920'de yayınladığı "Vatanın çıkarlarına aykırı, memleketin huzur ve asayişini bozanların din ve millet farkı gözetmeksizin kanunen şiddetle cezalandırılmalarını" ve 21 Nisan'da Feke Kaymakamı'na gönderdiği "Ulusal harekatı fırsat bilip çapulculuğa kalkışanlara karşı Kuva-yı Milliye komutanlarıyla irtibat kurarak en şiddetli cezaların verilmesi"ni bildiren emirlerine dayanarak, suçluları asmaya kadar varan cezalar uygulanıyor, askerden kaçanların mallarına el konuyor ve evleri yıkılıyordu

Ancak bu yöntem Meclis açıldıktan sonra M Kemal Paşa tarafından istenmiyordu Çünkü kanuni yöntemlerden ayrılanlar bulunuyordu Oysa M Kemal, mutlaka yasaların üstün olmasını istiyordu Bazen casus, bozguncu, propagandacı ve kaçaklar için, 1914'de çıkarılmış bulunan "Esrar-ı Askeriyeyi İfşa ve Casusluk ve Hiyanet-i Harbiye Hakkında Kanun" uygulanıyordu Ancak bu kanun Osmanlı kanunu olduğu için, Ferit Paşa ve Padişah aleyhine davrananların vatan haini olacağı anlamı çıkıyordu

Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nun Kabulü

Ülkede iç güvenliği sağlamak, ulusal amaç çevresinde birleşmek ve TBMM'nin otoritesini egemen kılmak, huzur ve güvenliği sağlamak, kaçak olaylarının önüne geçip, düzenli orduyu kurmak için merkezi otoriteyi gerçekleştirecek bir yönteme ihtiyaç vardı Özellikle Fransız Devrimi'nde devrim rejiminin, olağanüstü yöntemlerle ve yetkilerle donatılmış kuruluşlarca başarılı olduğu görülmüştü 25 Nisan 1920'de Mehmet Şükrü Bey TBMM'nin otoritesine bütün "Osmanlı tebaasının" uyması için, Ulusal Meclis'in kararları aleyhinde bulunanlar veya uymayanlar ancak vatan haini olabilirler ve bu gibilerin de vatana ihanetle suçlandırılmaları gerekçesiyle bir önerge verdi Osmanlı Kanunlarıyla işlerin yürütülmesini isteyenlerin karşı koymalarına rağmen Meclis 29 Nisan 1920'de "Hıyanet-i Vataniye Kanunu"nu kabul etti:

Madde 1- Makam-ı mualla-yı hilafet ve saltanatı ve memalik-i mahrusa-i şahaeyi yed-i ecanipten tahlis ve taarruzatı def-i maksadına m'atuf olarak teşekkül eden Büyük Millet Meclisi'nin meşruiyetine isyanı mutazammın kavlen veya fiilen veya tahriren muhalefet veya ifsadatta bulunan kesan, hain-i vatan addolunur

Madde 2- Bil-fiil hiyanet-i vataniyye'de bulunanlar salben idam olunur Bunun anlamı şuydu: Yüce hilafet ve saltanat makamını ve Padişah'ın topraklarını düşman elinden kurtarmak için kurulmuş bulunan TBMM nin meşruiyyetine fiilen veya yazı veya sözle karşı koyanlar vatan hainidirler Bunların cezası idamdır Bu kanun, Meclis'in otoritesinin sağlanması ve birliğin kurulmasında çok önemli bir adımdı Devrim kanunu idi Hilafet ve saltanat makamının kurtuluşu sözleri ise, ulusun Padişah'a olan dinsel ve geleneksel bağlarının etkisi ve Meclisteki saltanatçıların isteği ile konmuştu Ancak kanunun uygulaması için olağan mahkemeler görevlendirildi Bu sebeple dört aylık uygulama sonucunda istenilen başarı elde edilemedi Diğer yandan Kuva-yı Milliye'nin kendi uygulamaları sürüyordu Kitle halinde idamlar halkı Meclise karşı tepkiye itiyordu Af dileyerek, Ulusal Mücadele'ye katılmak isteyenlere fırsat verilmiyordu

Diğer yandan asker kaçaklarına hapis cezası verilmesi sebebiyle, birçok kişi cephede çarpışmaktansa, hapis yatmayı göze alarak firarı yeğliyorlardı Asker kaçağına yardım edenlere ise bu kanunda bir ceza getirilmemişti Hiyanet-i Vataniye Kanunu'nu uygulayan mahkemeler Osmanlı döneminin yöntemleriyle çalışıyorlardı Ulusal Mücadele'nin koşullarına cevap veremiyorlardı Mahkeme kararına itiraz bir üst mahkemeye başvurma, temyiz, olağan dönemlerin uygulamaları, davaların hızını düşürüyor, cezanın ibret yönünü ortadan kaldırıyordu Ulusal otoritenin sağlanabilmesi için devrim yöntemlerine başvurulması zorunlu duruma geldi18 Ağustos 1920'de Dr Tevfik Rüştü ve Mustafa Necati Beyler Meclis'te, "Telkin ve Tedhiş Kanunu" için bir öneri verdiler Bu önerinin 3,4,5 inci maddeleri

"Madde 3- Seferberlik emrine icabet etmeyenlerin emvali müsadere, hanesi ihrak (yakılır), ailesi tehcir (göç) edilir ve tevrüd (karşı koyma) edenler de derdestlerinde (ele geçirildiklerinde idam olunur" çok ağır hükümler taşıyordu Bu öneri tehlikenin olağanüstü boyutlarını ortaya koyması bakımından önemliydi Cezalar ağır bulunduğu için red edildi Fakat olağanüstü, devrim yöntemleri aranıyordu Dr Tevfik Rüştü Bey, çeteler ve kaçakların yarattığı tehlike karşısında, M Kemal'e, "İhtilal Mahkemeleri" kurulması için bir öneri verdi Fakat sonra isim "İstiklal Mahkemeleri" olarak değiştirildi

2 Eylül 1920'de, Milli Savunma Bakanlığı'nca hazırlanan "Firar Ceraimini İrtikap Edenler Hakkında Kanun Tasarısı" Meclis tarafından Millî Savunma Encümenine gönderildi, 8 Eylül'de M Kemal'in önerisiyle gündeme alındı Milli Savunma Bakanı Fevzi (Çakmak) Paşa, olağanüstü ihtiyaca dayanarak, savaş zamanına ait olmak üzere "Firariler Hakkında Kanun"un kabulünü istedi Asker kaçakları olaylarının çokluğunun vatanın kurtuluş ve bağımsızlığını tehlikeye düşürecek duruma geldiğini, bunun önüne ancak sert önlemlerle geçilebileceğini, eski kanunun etkili olmadığını belirten Milli Savunma önergesi ile konu tartışmaya açıldı Bu önerge ile Meclis'te iki düşünce doğdu Birincisi, "Kanunun bir zaruret olduğu ve cephe gerisinin tutulabileceği, asayişin bu sayede sağlanabileceği" ikincisi, "Memleketi ve halkı korkuya düşüreceği, Ulusal Mücadeleyi arkadan vuracak kuvvetleri çoğaltacağı ve halkı paniğe götüreceği" idi Muhalif olanların bireysel haklardan söz etmeleri çok ilginçti Ulusun ve vatanın varlığı için savaşıldığı, bütün ülke kaynaklarının seferber edilmesi gerektiği, ayaklanmalar, firari, casus, bozguncu, eşkıya tehlikesinin ülkeyi ve ulusu esir edecek boyutlara ulaştığı bir sırada bireyin özgürlüğünden söz etmek düşünülemezdi Bu sebeple Meclis'te radikal grup ile tutucular arasında tartışmalar genişledi 11 Eylül'de kanun oy çokluğu ile kabul edildi

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.