Şengül Şirin
|
TURNER, Joseph Mallord William (1775-1851)
TURNER, Joseph Mallord William (1775-1851)
İngiliz ressamı ve gravürcüsü Bir süre belgesel resim ustalarından Thomas Malton'ın yanında çalışıp, çok geçmeden tablolanyla ün yapan Joseph Mallord William Turner, İngiltere'nin kırsal kesimlerini gezerek, manzara resimleri gerçekleştirdi

1802'de Krallık Akademisi'ne üye seçilip, Avrupa'ya yaptığı bir yolculukta Alpler bölgesini gezerek, İngiltere'ye dönünce büyük epik resmi başlatan çalışmalar yaptı 1810'dan sonra her yıl İtalya'ya (özellikle Venedik'e) gidip, 1820' den sonra günümüzde çok beğenilen ve "Venedik tarzı" diye nitelenen tablolarını yaptı Gerek 1867-1869 arasında İngiliz sanatını, gerek Fransız izlenimcilerini (özellikle Claude Monet'yi) önemli ölçüde etkiledi Başlıca yapıtları arasında Kilchurn Şatosundan-Görünüş, Fort Rock Savaşı, Baiae Körfezi, Annibal'in Alpleri Geçişi, Venedik'ten Görünüş, vb sayılabilir

İngiltere’de yağlıboya resim geleneğinin köklenip yaygınlaşması, kıta Avrupa’sından daha geç bir zaman dilimi içerisinde gerçekleşmiştir Ülkeyi 1526’da ziyaret eden ünlü Alman ressam Hans Holbein ve daha sonraki yüzyılda, 1620’de gelen Flaman ressam Van Dyck, bu anlamda önemli isimlerdir Ancak, İngiltere’de resim alanındaki canlanma 18 yüzyılın ikinci yarısında gerçekleşecektir

İngiltere’nin batı sanat tarihine kazandırdığı ilk önemli ressamlardan olan Reynolds ve Gainsborough, Holbein ve Van Dyck’in temelini attığı portre geleneğine yeni bir ivme kazandırmışlardır Gainsborough, aynı zamanda manzara resimleriyle tanınırken Reynolds, 1768’de kurulan Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi’nin ilk başkanı olmuştur Öte yandan, akademik anlayışa karşı olan ve hiciv ve eleştiri yüklü resimleriyle tanınan Hogarth da 18 yüzyılın bir diğer önemli İngiliz ressamıdır

Her biri resim sanatı tarihi açısından büyük önem taşıyan bu isimlerle birlikte, İngiltere’de 18 yüzyılda bir suluboya manzara geleneği yerleşmiştir Yayınevleri tarafından basılan albümlerde kullanılmak üzere hazırlanan gravürler için bir ön çalışma olan bu topografik manzaralarda, çoğunlukla İngiltere’nin çeşitli manzara, yapı ve yıkıntıları konu edilmiştir

Bu resimler, 18 yüzyılda İngiltere’de bir manzara geleneğinin yayılmasında etkili olmuştur Sandby ve J R Cozens gibi suluboya ressamlarının çalışmalarında, kimi zaman resmin konu sorununun ötesinde, ışık ve atmosfer koşullarına önem verildiği görülmektedir
İşte Turner, İngiliz resminin ilk gerçek anlamda atılım sürecine girdiği bir dönemde, 23 Nisan 1775 tarihinde Londra yakınında dünyaya gelmiştir Çoğu zaman bir sis perdesinin kuşattığı Thames nehrinin su ve ışıkla tamamlanan görünümleri, sanatçının erken dönemlerinden itibaren biçimlenen görsel belleğinin başlıca kaynaklarından birisi olmuştur

Turner’ın resme ilgisi, erken yaşlarında ortaya çıkmıştır Bulduğu her manzara baskısından kopya yaparak geliştirdiği bu ilgi, bir berber olan babası tarafından desteklenmiştir Babası, Turner’ın çizimlerini satılmak üzere dükkanının vitrininde sergilemiştir

Turner, 11 Aralık 1789’da Akademi’ye kabul edilmiş ve burada büyük olasılıkla Thomas Malton’un öğrencisi olmuştur Burada doğadan ve alçı heykellerden figür çalışarak akademik anlayışta bir eğitim almıştır 1790 yılında, Akademi’nin yıllık sergisine Lambeth Sarayı’nı gösteren bir deseni kabul edilmiştir Bu desen, Thomas Malton’un etkilerini yansıtmaktadır Eğitimi sırasında yeteneğini kanıtlayan Turner, yayıncılar tarafından ilki 1791 yılında olmak üzere çeşitli defalar zamanın modasına uygun kent, doğa ve yıkıntı görüntüleri yapması için siparişler almıştır

Bu siparişler, ülkenin her bölgesini görmesini sağlamış, orta kısımlara, Galler’e ve Yorkshire’a yaptığı gezintilere kaynaklık etmiştir Bu sırada doğayı dikkatle gözleme fırsatını bulmuş, yıkıntıları incelemiş ve çalışma pratiğini geliştirmiştir İlk gezisini yaptığı sırada henüz 16 yaşındadır ve konu seçimi giderek daha yabanıl ve dramatik sahnelerden etkilendiğini ortaya koymaktadır Yıkıntı halindeki gotik tarzdaki Tintern Manastırı, şelaleler ve çeşitli doğa görünümleri vazgeçilmez konular arasındadır

Sanatçı, 1790’lı yılların ortasında bir suluboya ressamı olan Thomas Girtin ile tanışmış ve birlikte çalışmaya başlamışlardır Bu sırada, Dr Thomas Monro’nun evinde ünlü suluboya ressamı John Cozens’ı tanıma ve eserlerini inceleme fırsatını bulmuşlardır Yıllık Akademi sergilerine giderek daha fazla sayıda vermekte olduğu eserleri arasında, geziler sırasında yaptığı çizimlerden alınmış suluboyalar ağırlıktadır

Çalışmalarında giderek ışık etkileriyle daha fazla ilgilendiği görülmektedir Yüzyılın sonuna doğru yaptığı bazı iç mekan resimlerinde bu ışık ilgisi belirgindir Aynı şekilde, sanatçının 1796 yılında sergilenen Denizde Balıkçılar adlı resmi ışık ve atmosfer koşullarına yönelik arayışların bir göstergesidir ve bu resim sergilemiş olduğu ilk yağlıboyadır

Yeni yüzyılın gelişiyle birlikte, Turner eski ustaların eserleri üzerindeki çalışmalarını yoğunlaştırmıştır Van de Velde’nin deniz manzaraları, Lorrain tarzında İtalyan manzaraları ve Poussin tarzında tarihi konulu manzaralardan oluşan büyük resimler yapmaya başlamış ve zamanla kendi tarzını yerleştirmiştir

Geniş manzaralar içerisine mitolojik, tarihi ve dini sahnelerin yerleştirildiği bu resimleri; büyük oranda karakalem, kısmen suluboya ve hatta yağlıboya olarak doğadan yaptığı çalışmalar izlemektedir Turner, bir yandan üslupsal gelişimini sürdürürken, öte yandan finansal kaynağını, topografik manzaralar yaparak sağlamaktaydı; bunlar için gerçekleştirdiği geziler sırasında doğadan çalışma fırsatını buluyordu Ayrıca, 1807’de Thames nehrinde çalışarak ahşap malzeme üzerine yaptığı küçük yağlıboya taslaklar, sıra dışı örnekler olarak dikkat çekmektedir

Bu arada, 1807 yılında Akademi’de perspektif üzerine dersler vermeye başlamıştır 1807- 1819 yılları arasında, Claude Lorraine’in Liber Veritatis’inden yola çıkarak düzenlediği, baskı çalışmalarının bir derlemesi mahiyetindeki Liber Studiorum’u yayınlamıştır Burada; tarihsel, dağlık, pastoral, deniz ve mimari gibi türlere göre bir manzara sınıflandırması yapılmıştır

1815’de Kartaca İmparatorluğu’nun Yükselişi, 1819’da Kartaca İmparatorluğu’nun Çöküşü gibi Lorrain etkili manzaralarında, ışık ve atmosfer koşullarını tarihi bir konu içerisinde ele alan sanatçı, 1819’da ilk defa olarak İtalya’ya gitmiştir Venedik, Roma ve Napoli gibi şehirleri içeren ziyareti sırasında, İtalya’nın parlak ışığından ve renklerinden etkilenmiştir

Burada yaptığı karakalem ve suluboya taslaklarda büyük bir serbestlik göze çarpar Özellikle Venedik’te yaptığı suluboyalarında saf renklere ağırlık vermiştir 1823 yılında sergilenen Baiae Koyu, İtalya’nın ona kattığı yeni renk ve ışık duyarlılığını ortaya koymaktadır 1820’lerde aynı zamanda, neredeyse soyut bir anlatıma yaklaştığı Renk Başlangıçları’na yoğunlaşır İtalya’ya 1829 yılında yaptığı ikinci ziyaretinde, daha çok yağlıboyalar üretmiş ve bir kısmını Roma’da sergilemiştir

1828- 1837 yılları arasında Egremont kontunun misafiri olarak çeşitli defalar Pethword’da bulunan sanatçı, burada yaptığı ev içi sahnelerinde son derece serbest fırça kullanımı, canlı renk seçimi ve ışıklı yüzeylere yer vermesiyle dikkat çekmektedir

1834’de yaptığı Lordlar Kamarası ve Avam Kamarası Yangını adlı resim, onu çok etkileyen bir olayın çarpıcı bir sunumudur 1830’lı yılların sonlarından itibaren doğanın yıkıcı gücünü ortaya koyan hareketli kompozisyonlar daha fazla önem kazanmaya başlar Rüzgarın ve suyun gücü, hem açık, sert fırça vuruşları hem de bir çok örnekte dönen, helezoni kompozisyonlarla aktarılır Özellikle, Goethe’nin teorilerine göndermeler içeren ve 1842- 1844 yıllarında gerçekleştirdiği Gölge ve Karanlık- Su Baskının Akşamı, Işık ve Renk- Su Baskınından Sonraki Sabah, Kar Fırtınası, Yağmur- Buhar ve Hız- Büyük Batı Demiryolu gibi resimler, bu anlamda önemlidir

Işık ve Renk, 1843 yılında Goethe’ye özel bir referansla sergilenmiştir Turner’ın sanat üretiminin zirvesini oluşturan bu resimlerde, tuval yüzeyi bir ışık kaynağına dönüşmüş, biçimler ve renkler bu kaynağın içerisinde giderek soyutlaşan bir doğa görünümü tanımlamaya başlamıştır Çağdaş resmin öncüsü olarak değerlendirilen İngiliz sanatçının kapalı, insanlardan kaçan bir kişiliği vardı ve 1851 yılında Thames kıyılarında takma bir isim kullanarak tek başına yaşadığı bakımsız bir kulübede hayata veda etti Dr Mehmet Üstünipek (Lebriz)
  
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|