Prof. Dr. Sinsi
|
Doğal Kaynaklar Ve Tüketimle İlgili Kompozisyon
İNSANLIĞI TEHDİT EDEN BAZI OLAYLAR
1 Dünya’mızda Bazı Canlı Türlerinin Yok Olmasının Doğal Dengeye Etkisi:
Yeryüzünde çok sayıda canlı yaşamaktadır Canlılar, yaşamlarını çevreleriyle sürekli bir etkileşim içinde sürdürürler Beslenme, barınma ve çoğalma gibi temel gereksinimlerini yaşadıkları bu doğal ortamdan karşılarlar Doğal ortamda canlılarla cansızlar arasındaki sürekli ilişkiye doğal denge denir Doğal ortamın zarar görmesi, doğal dengenin bozulmasına neden olur Bu da o çevrede yaşayan canlıların, yok olması veya türlerinin azalması anlamına gelir
Canlılar arasında, bulunduğu çevreyi en çok etkileyen ve ona zarar veren insandır Günümüzde dünya nüfusu hızla artmaktadır Artan nüfusun beslenme, barınma vb gereksinimlerini karşılayabilmek için doğal ortam, insanların bilinçsiz davranışları sonucunda bozulur Ormanlar; tarla açmak, bina yapmak amacıyla veya yangınlarla yok edilir Oysa ki ormanlar, doğal dengeyi sağlayan çok sayıda canlının barınma ve beslenme ortamıdır Ayrıca çevreyi canlı tutan, güzelleştiren, erozyonu önleyen, toprak kaymalarını engelleyen ve insanlara pek çok ürün sağlayan doğal varlıklar yine ormanlardır Bunların yok edilmesi, orada yaşayan canlıların da tükenmesine, insanların bu ürünlerden yoksun kalmasına ve doğal ortamın bozulmasına neden olur
Aynı şekilde sanayi atıkları ve daha başka maddelerle suların (deniz, göl ve akarsu) kirletilmesi de pek çok canlı türünün azalmasına veya yok olmasına neden olur Av yasağına uymama ve aşırı avlanma da canlı türlerini yok eden bir başka etmendir Görülüyor ki, doğal ortamın bozulmasının kaynağında her insan vardır İnsanın doğal ortama bu şekilde müdahalesi dünyanın zenginliğini büyük çapta yitirmesine neden olur Sonuçta, yaşamak için birbirlerine doğrudan veya dolaylı olarak muhtaç olan canlılardan birinin yok olması, doğada düzeltilemeyecek bozulmalara yol açar Bu bakımdan doğal çevreyi korumak önemlidir Çevrenin korunması biz insanların çevreye karşı duyarlı olmasıyla mümkündür
Hepimize büyük yarar sağlayan doğal çevremize karşı görevimiz, onu yok etmek değil, korumak, geliştirmek ve ondan bilinçli olarak yararlanmaktır Bu nedenle tüm canlıları sevmeli ve doğayla dost olmalıyız
Son yıllarda, doğal dengenin bozulmasının doğuracağı sonuçların ne kadar önemli olduğunu anlayan ülkeler, çevre korumasına büyük önem vermeye başlamışlardır Yurdumuzda da doğal yaşamı korumak amacıyla pek çok milli park oluşturulmuştur Kuşcenneti, Yedigöller, Kovada Gölü ve Uludağ milli parkları bunlara örnektir
2 Doğal Kaynakların Bilinçsizce Tüketilmesi:
Yaşamımızı sürdürmek için doğal kaynaklardan yararlanırız Hava, su, toprak, bitki örtüsü, hayvanlar ve madenler doğal kaynaklarımızı oluşturur Bitmeyecekmiş gibi görünen bu kaynaklar, insanların bilinçsizce davranışları sonucu hızla azalmaktadır Oysa görevimiz, bunları yok etmek değil, korumaktır
Bitkiler ve hayvanlar, yaşamları için gerekli oksijeni havadan alırlar Havanın çeşitli şekillerde kirletilmesi, bu kirliliğin yağmur suları ile yeryüzüne inerek akarsu, yer altı suları ve toprağa karışması, orada yaşayan canlıları olumsuz yönde etkiler Onların türlerinin azalmasına veya yok olmasına neden olur Çünkü doğadaki canlıların zenginliği, sağlıklı bir çevrenin var olmasına bağlıdır
Su, sağlıklı bir hayatın devamı için canlıların gereksinim duyduğu en önemli doğal kaynaklardandır Yeryüzünün yaklaşık dörtte üçünü ve canlı vücudunun önemli bir kısmını su oluşturur İnsanlar birçok alanda (temizlik işlerinde, elektrik enerjisinin elde edilmesinde, bahçe ve tarlaların sulanmasında, deniz ulaşımında vb ) sudan yararlanır Su, içinde yaşayan birçok canlıya da yaşama ortamı sağlar Burada yaşayan balıkların beslenmemiz açısından önemi büyüktür
İnsanların yıllarca deniz, göl ve akarsulara bıraktığı atık maddeler, buralarda yaşayan canlı türlerinin azalmasına, bazılarının da yok olmasına neden olmuştur Ayrıca buna bağlı olarak birçok önemli turizm merkezi de özelliğini yitirmiştir Örneğin, bugün yurdumuzda Haliç ve İzmit Körfezi’nin çeşitli şekillerde kirletilmesi, çevre ve orada yaşayan canlılar için önemli bir tehlike oluşturmaktadır Sanayinin hızla gelişmesi de su kaynağının tüketimini etkilemektedir Ancak ülkelerin kalkınmasında ve iş olanaklarının oluşturulmasında sanayi kuruluşlarına da gereksinim vardır Burada dikkat edilmesi gereken konu, suyun tutumlu bir şekilde ve kirletilmeden kullanılmasıdır
Aynı şekilde doğal kaynaklarımızdan olan ormanların da sayılamayacak kadar yararları vardır Bunlardan, gelecek kuşakların da yararlanmasını sağlamak için onları korumalıyız Nüfus artışına paralel olarak giderek artan bir biçimde kullanılan bu kaynaklar korunmadığı takdirde zamanla tükenme noktasına gelir Bu durum, doğa için bir felaket oluşturur
Yaşamın doğal kaynağı olan toprağa bırakılan zararlı katı ve sıvı atıklar, zamanla toprağın özelliğini kaybetmesine neden olur Verimliliğini yitiren toprak, üzerinde yaşayanları besleyemez duruma gelir Bitki örtüsünden yoksun kalan toprak, sularla taşınarak gölleri doldurur ve oradaki canlıların yok olmasına neden olur
Doğal kaynaklarımızdan olan yer altı zenginlikleri (madenler) de insanlar tarafından bilinçsizce tüketilmesi sayesinde her geçen gün azalmaktadır Madenlerden; sanayi alanında, enerji elde etmede ve başka alanlarda yararlanmaktayız Yapılan araştırmalara göre çok önemli birer enerji kaynağı olan petrol, kömür ve doğal gaz, yeni yataklar bulunmazsa, aşırı kullanılmaları nedeniyle çok kısa bir zaman sonra tükenecekleri belirtilmektedir Bu bakımdan gerek enerji kaynaklarımızı, gerekse diğer yer altı kaynaklarımızı bilinçli kullanarak onlardan daha uzun bir süre yararlanmayı sağlamalıyız
Şu halde yaşamımız için vazgeçilmez birer kaynak olan doğal kaynaklarımızı bilinçli kullanmak, en başta gelen görevlerimiz içerisinde olmalıdır Günlük yaşantımızda, okulda ve evde bilinçli birer tüketici olmak durumundayız Su, elektrik, yakıt ve besin maddelerini israfa kaçmadan gerektiği kadar kullanmalıyız
3 Savaş, Açlık ve İsraf :
Savaşlar, insanlar üzerinde uzun yıllar silinemeyecek olumsuz etkiler bırakan felaketlerdir Savaşların pek çok nedeni olabilir Ancak bazen gerçek nedenleri yerine basit bir nedenden dolayı da savaş çıkmaktadır Çok sayıda insanın hayatını kaybetmesine neden olan savaşlar, pek çok kişinin de sakat kalmasına neden olmaktadır Teknolojinin gelişmesiyle birlikte savaşlarda kullanılan silahlarda büyük gelişme olmuştur Özellikle kitle imha silahlarından olan nükleer (atom bombası), biyolojik ve kimyasal silahların savaşlarda kullanılması halinde büyük çapta ölümlerin, acıların yaşanacağı bir gerçektir Nitekim İkinci Dünya Savaşı’nda Japonya’nın Nagazaki ve Hiroşima kentlerine atılan atom bombaları çok sayıda insanın ölmesine, sakat kalmasına ve hastalanmasına neden olmuştur Bombaların etkisi günümüzde de devam etmektedir Bu durum ülkeleri savaş yapmamak için önlem almaya zorlamıştır Bu amaçla Birleşmiş Milletler Teşkilatı kurulmuş, birçok anlaşma ve sözleşme yapılmış ve bu tür silahların yapımı, kullanılması yasaklanmıştır
Savaş ve açlık kavramları arasında doğrudan bir bağ bulunmaktadır Doğal çevreye de zarar veren savaşlar, açlığa da neden olan ekonomik ve sosyal etkenlerin başında gelir Ülkelerin silahlanmaya ayırdıkları büyük paralar, o ülkedeki toplumun açlık felaketi ile karşı karşıya kalması sonucunu doğurabilir
Dünyadaki besin kaynaklarının dağılımında büyük farklılıklar vardır Bu kaynaklar, bazı ülkelerde çok bol iken, bazılarında azdır Kaynakların az olması, ülkelerde açlığa neden olmaktadır Dünyada açlığa karşı mücadele etmek amacıyla kurulan Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Teşkilatı (FAO) ‘na göre 450 milyon insan açlık tehlikesiyle karşı karşıya bulunmaktadır Bu tehlikede çoğunluğu çocuklar oluşturmaktadır Birleşmiş Milletler Uluslar Arası Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), her yıl bu şekilde 15 milyon çocuğun öldüğünü belirtmektedir
Açlıkla karşı karşıya olan insanların çoğunluğunu Afrika ve Asya kıtalarındaki bazı ülkeler oluşturmaktadır Gelişmiş ve bol miktarda besin maddesine sahip ülkeler, açlıkla karşı karşıya bulunan ülkelere, gıda ve parasal yardımda bulunmaktadır Ayrıca FAO ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı gibi uluslararası kuruluşlar da bunlara yardım elini uzatmaktadır Ancak bu ülkelerde nüfus artışının hızlı olması, yapılan yardımlarla açlığın önlenmesinde başarıya ulaşılmasını güçleştirmektedir
Yurdumuz, kendi gereksinimi olan tarım ürünlerini kendi topraklarındım sağlayabilen çok az ülkeden biridir Bu özelliği ile beslenme sorunu bulunmayan ender ülkelerdendir Bununla birlikte ülkemizde, yanlış beslenme alışkanlığından kaynaklanan dengesiz bir beslenme sorunundan söz etmek mümkündür Dengesiz ve yetersiz beslenme birçok hastalığı beraberinde getirmektedir
Bazı ülkelerde her yıl çok sayıda insan açlıktan ölürken, bazı ülkelerde büyük bir savurganlık ve israf yaşanmaktadır İsraf, ülkelerin ekonomilerini çökerten bir faktördür Bu bakımdan her konuda tasarrufa dikkat etmeli, israftan kaçınılmalıdır
İsraf yalnızca besin maddelerinin bilinçsizce tüketiminde yaşanmaz Aynı zamanda insan gücü ve beyin gücünün de uygun alanlarda kullanılmamasıyla da gerçekleşir Bu alanlardaki israf nedeniyle Türkiye, dünya ülkeleri içerisinde ön sıralarda yer almaktadır İsrafın önüne geçebilmek için her alanda tutumlu olmak gerekir Gereksinimimiz olan maddeleri, zamanımızı ve gücümüzü tasarruflu kullanmak zorundayız, Ülkemize olan sevgimizi, bu şekilde davranarak gösterebiliriz
4 Nükleer, Biyolojik ve Kimyasal Silahlar ile Mayınların Kullanımı :
Kısaca, kitle imha silahları (KİS) olarak bilinen nükleer, biyolojik ve kimyasal (NBC) silahlar, insanlığın geleceği için büyük bir tehdit oluşturmaktadır
Son yıllarda özellikle Orta Doğu ülkelerinin bir kısmında giderek artan bir silahlanma yarışı gözlenmektedir Endişe verici en önemli gelişmeler, çok sayıda insanın birden ölümünü ve stratejik tesislerin yok olmasını hedefleyen nükleer, biyolojik ve kimyasal silahlar alanında olmaktadır Bu silahların fırlatılmalarını sağlayan füzelerin 600-1000 km arasındaki uzaklıklara kadar etkili olmaları, kullanılmaları halinde insanlığa büyük zararlar verecektir
Yurdumuzun çevresinde bulunan bazı komşu ülkelerin, söz konusu silahları geliştirme yönündeki çalışmaları, Türkiye ve dünya tarafından yakından ve kaygıyla izlenmektedir Bu çerçevede ülkemiz ve daha pek çok ülke, bu silahların yapılmasının, kullanılmasının ve yayılmasının önlenmesine ilişkin uluslar arası anlaşmalara üye olmuştur Ancak bu silahların yapımı, yayılması, kullanılması ve denenmesi çeşitli antlaşmalarla yasaklanmasına rağmen, bazı ülkelerin bu silahlarla ilgili gizli çalışmaları olduğu belirtilmektedir Bu durumda nükleer silahlar insanlığın geleceğini tehdit etmeye devam etmektedir İnsanlık için bir felaket oluşturan bu silahların yapılması ve kullanılması mutlaka engellenmelidir Bu konuda, Dünya devletlerine önemli görevler düşmektedir
5 Başlıca Bulaşıcı Hastalıklar:
Her hastalık önemlidir Ancak sık görülen ve birçok kişinin ölümüne veya sakat kalmasına yol açan hastalıkların toplum açısından ayrı önemi vardır Böyle hastalıklara önemli hastalıklar denir Bulaşıcı hastalıklar da tarih boyunca önemli hastalıkların başında gelmiştir, Günümüzde de bazı bulaşıcı hastalıklar hala önemini korumaktadır Her yıl binlerce kişi bu hastalıklara yakalanmakta ve yaşamını yitirmektedir
Kızamık, kızamıkçık, kabakulak, suçiçeği, boğmaca gibi hastalıklar Özellikle çocuklar için büyük önem taşımaktadır Tifo, dizanteri, kolera, bulaşıcı sarılık (hepatit), AİDS, trahom, sıtma ve kuduz gibi hastalıklar da insanların ölümüne neden olabilen önemli bulaşıcı hastalıklardır Bu hastalıklar hasta kişiyle doğrudan temas yoluyla bulaşabildiği gibi, su, besin, kan ve havayla da bulaşabilir Ayrıca bazı sineklerin sokması, bazı hasta hayvanların ısırması ve tırmalaması yoluyla da bulaşması mümkündür
Bunlardan; özellikle çocuklar için önemli olan hastalıklar, hasta kişinin öksürük ve hapşırmasıyla çevreye yaydığı mikroplar aracılığıyla bulaşır Tifo, dizanteri, kolera, bulaşıcı sarılık ve AİDS gibi hastalıklar ise daha çok su, besin ve kan yoluyla bulaşan hastalıklardır Sıtma (sivrisinekle) ve trahom (karasinekle) sineklerin sokması, kuduz da hasta hayvanların (köpek, kedi gibi) ısırması ile bulaşır
Çağımızda insanlığı tehdit eden en önemli hastalıklardan biri de AİDS’tir Bu hastalık vücudun başka hastalıklara karşı direncini azaltarak ölüme yol açar Etkeni bir virüstür Hem kan yoluyla hem de cinsel ilişki ile bulaşan bu hastalığın henüz tedavisi ve aşısı yoktur AİDS hastalığına yakalanma riskinin en çok olduğu gruplar; güvenli cinsel ilişkisi olmayanlar, kan ürünleri kullanması gerekenler, uyuşturucu bağımlıları ve sağlık personelidir Bu hastalıktan korunmak için; kan ürünleri kullanması gerekenler, mutlaka gerekli tahlilleri yapılmış kan ürünlerini tercih etmelidirler Ayrıca kullanılan birtakım aletlerin (cerrahi, diş fırçası, manikür aletleri vb ) sterilize edilerek kullanılması gerekmektedir Bunun yanında sağlıklı cinsel ilişki kurallarına uyulmalıdır
Çağımızda henüz tedavisi olmayan bir diğer önemli bulaşıcı hastalık da HEPATİT B (sarılık)’dir Bu hastalık da kan yoluyla ve cinsel ilişki ile bulaşmaktadır Bu hastalığa yakalananlarda, karaciğer yetmezliği ve karaciğer kanseri oluşma ihtimali yüksektir
Hepatit B’den korunmak için aşı yaptırmalı, test edilmemiş kan kullanılmamalı, tıbbi aletler sterilize edilerek kullanılmalıdır Ayrıca bir defa kullanılan enjektörler atılmalı, güvenli cinsel ilişki ve tek eşlilik kurallarına uyulmalıdır
6 Eğitimsiz Nüfus ve İşsizlik :
Eğitim, insanların en temel hakkıdır Ülkelerin gelişmişlik düzeyi ile eğitim sistemleri arasında çok sıkı bir bağ vardır Ancak dünya ülkeleri arasında okuryazar oranı konusunda çok büyük ayrılıklar vardır Gelişmiş ülkelerde okuryazar oranı %95′i aşarken pek çok ülkede bu oran oldukça düşüktür Okuryazar olmayanların oranı özellikle Afrika ülkelerinde fazladır Bu ülkelerde okuryazar olmayanlar, nüfusun %60′ından daha fazlasını oluşturuyor Okuryazar oranının düşük olduğu ülkeler; dünyada nüfus artışının en yoğun olduğu ülkelerdir İllimi karşılık yoksulluk nedeniyle bu ülkelerin eğitime ayırabildiği ödenek oldukça azdır Oysa zengin ülkeler, eğitim için çok büyük harcamalar yapmaktadır Örneğin, Fransa’da milli eğitimin bütçesi, devletin en önemli harcaması haline gelmiştir
Yoksul ülkelerde, temel bilgilerin verilmesinde bazı sorunlarla karşılaşılmaktadır Eğitimin dershane yerine açık havada yapılması, öğretmenlerin yeterince eğitilememiş ve sınıfların kalabalık olması (80-100 kişi), okul araç ve gereçlerinin yetersizliği vb bu sorunlara örnektir Bu ülkelerde çok sayıda çocuk ilköğretime devam edememekte veya hiç okula gidememektedir Çünkü bu çocukların büyük çoğunluğunu yoksul ve eğitimsiz ailelerin çocukları oluşturmaktadır Bu nedenle, ailelerine maddi katkıda bulunmak amacıyla küçük yaşta çalışmak zorunda kalan bu çocukların zamanla kötü alışkanlıklar kazanmaları kaçınılmaz olmaktadır
Gelişmemiş ülkelerde kız çocukları ile erkek çocukları arasında, okula gitme ve eğitilme konusunda oldukça belirgin bir eşitsizlik vardır Çünkü bu ülkelerde, kız çocuklarını daha çok aile çevresi içerisinde tutmaya yönelik bir anlayış hakimdir Bu durum kadınların ekonomik, sosyal ve siyasal hayatın dışında kalmasına neden olmaktadır Bu eşitsizliğe küçük oranda da olsa sanayileşmiş ülkelerde de rastlanmak mümkündür Oysa ki bir ülkenin eğitilmiş kadın nüfusu, ne kadar çok olursa o ülkenin sosyal durumu da o kadar yüksek olur Çünkü eğitilmiş kadın, çocuğunu da iyi eğiten kadındır Böylece toplumun sosyal, ekonomik ve kültürel yönlerden düzeyini yükseltmiş olmaktadır
Son yıllarda yoksul ülkelerde cehalete karşı büyük bir savaş açılmıştır 196O’lı yıllardan itibaren pek çok ülke, bu konuya öncelik vermeye başlamıştır Okul çağındaki çocukları eğitebilmek için çok büyük harcamalar yapılmaktadır Okuryazar olmayan yetişkinler için de bu konuda büyük gayretler sarf edilmekte ve olumlu sonuçlar alınmaktadır Buna rağmen dünyada okuma yazma bilmeyenlerin sayısı oldukça yüksektir Bu konuda ciddi çalışmaların yapılması gerekmektedir
Ülkemizde de devletimizin, her vatandaşın okuryazar olması konusunda büyük gayretleri vardır Bu amaçla en küçük yerleşim birimine kadar eğitim hizmetlerini götürmeye çalışmaktadır Bunun mümkün olmadığı yerlerde taşımalı sistemle çocuklarını eğitmektedir Ayrıca yatılı bölge okulları açmakta ve daha pek çok proje ile çocuklarına bu hizmeti sağlamaya çalışmaktadır
Devletimiz, eğitim hizmetlerini yalnızca okul çağında olan çocuklarına değil, ayrıca yetişkinlere de götürmeye çalışmaktadır Bu hizmetiyle okuma yazma bilmeyenler için açtığı kurslarla vatandaşlarına okuryazar duruma getirdiği gibi, onlara beceri kursları ile meslek de kazandırmaktadır Etkin bir temel eğitim, ekonomik kalkınmanın da temel öğesidir Çünkü eğitim, ekonomik büyümenin ve işsizliği önlemenin de ön koşuludur Eğitim; çocuklara, gençlere, hatta yetişkinlere temel beceriler kazandırır Onların topluma etkin bir biçimde katılmalarını sağlar Bu durum ekonomik gelişmeyi hızlandırır Toplumsal ilişkileri geliştirir Bunun böyle olmaması halinde toplumda bunalımlar olur, yoksulluk ve işsizlik başlar
İşsiz insan, çalışabilir durumda olduğu halde işten yoksun olan ve karşılığında para kazanacağı bir iş arayan kimsedir Günümüzde işsizlik, ekonomik özelliklerine bağlı olarak gelişmiş ülkelerin bile sorunu olmaktadır Bu sorun gelişmekte olan ve gelişmemiş ülkelerde hızlı nüfus artışına paralel olarak kendini daha çok belli eder
Ülkemizde de bir yandan hızlı nüfus artışı, öte yandan tarım topraklarının daha çok insan tarafından bölüşülmek zorunda kalınması, kırdan kente göç hareketleri ile işsizlik sorunu yaşanmaktadır…
|