|
|
Konu Araçları |
büyük, çalışmalar, geliştirmek, için, nelerdir, selçuklularda, ticareti, yapılan |
Büyük Selçuklularda Ticareti Geliştirmek İçin Yapılan Çalışmalar Nelerdir? |
09-11-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Büyük Selçuklularda Ticareti Geliştirmek İçin Yapılan Çalışmalar Nelerdir?Büyük Selçuklularda Ticareti Geliştirmek İçin Yapılan Çalışmalar Nelerdir? Büyük Selçuklularda Ticareti Geliştirmek İçin Yapılan Çalışmalar Nelerdir? Büyük Selçuklular döneminde yapılan kervansarayların asıl amacı ticari yolları canlı tutmak ve ticareti geliştirmekti Kervansarayların en eski örneği 1019-1020 yıllarında, Gaznelilerin ünlü hükümdarı Sultan Mahmut tarafından Tus-Serahs yolu üzerinde yaptırılmış olan Ribat-ı Mahi'dir Eser, yaklaşık 7068 x 7192 metrelik bir ebattadır Yine Gazneli Sultan Mahmut, 1028 yılında Tus-Herat yolları kavşağında Sengbest Ribat'ı yaptırmıştır[11] Türk Tarihi'nde birçok ilklere imza atan Karahanlılar Devleti, kervansarayların inşası noktasında da önemli çalışmalar yapmışlardır Karahanlı Hükümdarı Nasr bin İbrahim (1068-1080) zamanında iki önemli kervansaray inşa edilmiştir Bu kervansaraylarda ker*** ve tuğla kullanılmıştır Karahanlılar'dan kalan diğer kervansaraylar, bunların çok zengin ve çok çeşitli tiplerinin etkilerini, daha sonra yapılan kervansaraylarda açıkça görmek mümkündür[12] Büyük Selçuklular, Karahanlılar ve Gaznelilerin geliştirdiği kervansaray mimarisini, daha da ileri götürerek âbidevî eserler meydana getirdiler Büyük Selçuklular döneminde, ilk kervansaray (Anuşirvan Kervansarayı) Tuğrul Bey zamanında taş ve tuğladan inşa edilmiştir[13] Diğer bir Selçuklu kervansarayı Ribat Zafrani, Nişabur-Sebzevar yolunda Melikşah tarafından inşa edilmiş olup, yapı malzemesi olarak ker*** kullanıldığı için çok harap durumdadır[14] Çoğu günümüzde harabe halinde olan bu kervansaraylar, barış zamanında kervanların konaklaması, savaş zamanında da askerî üs olarak kullanılırdı[15] Yine bu kervansaraylarda yabancı hükümdarların ağırlandığı, bu yapıların gerektiğinde hapishane ve sığınak olarakta kullanıldığı kaynaklardan anlaşılmaktadır[16] Selçuklu kervansarayları kesme taş kaplı ve destek kuleleriyle güçlendirilmiş yüksek duvarlarıyla bir kaleyi andırmaktadır Bu kervansarayların diğer bir adı da "darüz-ziyafe" dir Çünkü bu kervansaraylar yolcuların, tüccarların her türlü ihtiyacını karşılayacak şekilde düzenlenmiştir Buralarda zengin fakir, hür köle, Müslim gayrimüslim farkı gözetilmeden herkese eşit olarak hizmet veriyordu[17] Burada yolculara ücretsiz barınma, yemek yemek için aşevi, mescid, nalbant, ticari eşyalar için depolar, araba tamirhânesi, hastahane, kütüphane, hamam, ayakkabı tamircisi, eczane, hayvanlar için ücretsiz yem ve veteriner, fakir yolculara ücretsiz ayakkabı, hasta yolcular için ücretsiz tedavi ve ilaç, eşyası kaybolan yolcunun kaybolan eşyasının bedelinin ödenmesi, ölen fakir yolcunun defin masraflarının karşılanması gibi hizmetler veriliyordu Bu hizmetler vakıflar tarafından karşılanıyordu[18] Kervansaraylar müstahkem bir kale fonksiyonunu da icra ediyordu Bir Moğol komutanının Aksaray yakınında bulunan Sultan Hanı'na sığınmış Türk Beyini, 20 bin askeriyle kuşatıp, 2 ay geçmesine rağmen Türk Beyini esir alamaması buna iyi bir örnektir[19] Büyük Selçuklularda iktisadi ve ticari hayat "kervansaray"lar sayesinde çok canlı olmuştur Kervansarayların bu önemini bilen Büyük Selçuklu sultanları da kervansaray yapımına büyük önem vermişlerdir[20] Nitekim bu konuda Nizamülmülk, kervansaray inşa edilmesini; kanal açmak, köprü kurmak, köyleri imar etmek, şehir ve kaleler inşa etmek, medrese yapmak gibi işlerle birlikte Selçuklu Sultanlarının vazifeleri arasında sayar[21] Büyük Selçukluların; Türkistan, Harezm, İran, Azerbaycan, Horasan, Maveraünnehir, Irak, Bağdat, Suriye ve Anadolu'da yaptırdığı kervansaraylar neticesinde, birçok ülke ile ticari ve iktisadi ilişkileri artmıştır[22] Büyük Selçuklular ticari kervansaraylara askeri muhafızlar koyarak kervanların güvenliğini sağlarlardı Hatta zarara uğrayan bir kervancının zararı, devlet hazinesinden mevcut hukuka göre ödenirdi Bu bir sigorta sistemi idi Aynı durum yabancı tüccarlar için da geçerliydi Büyük Selçuklular, yabancı devletlerle imzalanan önemli ticari anlaşmalar sonucunda "devlet sigortası" denen sistemi geliştirmişlerdi[23] Ticari ve iktisadi faaliyetlerin kesintisiz devam edebilmesi için, kervansarayların güvenliği hususu büyük önem taşıyordu Herhangi bir kervan, saldırıya uğrarsa veya soyulursa sultan, zararı öderdi, kervanı soyanlar şiddetle cezalandırılırdı Hatta kervanı soyanlar üzerine askeri seferler düzenlenirdi[24] |
Büyük Selçuklularda Ticareti Geliştirmek İçin Yapılan Çalışmalar Nelerdir? |
09-11-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Büyük Selçuklularda Ticareti Geliştirmek İçin Yapılan Çalışmalar Nelerdir?yav bu hocalar saçma sapan ödevler veriyor insan bi ödevi tamamlayana kadar ölüyor resmen |
Büyük Selçuklularda Ticareti Geliştirmek İçin Yapılan Çalışmalar Nelerdir? |
09-11-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Büyük Selçuklularda Ticareti Geliştirmek İçin Yapılan Çalışmalar Nelerdir?doğru valaha çok ödev veriyor bazı ödevler internete kitaplarda yok ne yapacağını bilmiyor |
Büyük Selçuklularda Ticareti Geliştirmek İçin Yapılan Çalışmalar Nelerdir? |
09-11-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Büyük Selçuklularda Ticareti Geliştirmek İçin Yapılan Çalışmalar Nelerdir?Büyük Selçuklularda Ticareti Geliştirmek İçin Yapılan Çalışmalar |
Büyük Selçuklularda Ticareti Geliştirmek İçin Yapılan Çalışmalar Nelerdir? |
09-11-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Büyük Selçuklularda Ticareti Geliştirmek İçin Yapılan Çalışmalar Nelerdir?Büyük Türk Devletleri , Anadolu Selçukluları Hakkında Bilgi Anadolu (Türkiye) Selçuklu Devleti Oğuz Türkleri nin Üçoklu Kınık boyuna mensup Selçuklu hükümdar ailesinden Süleyman Şah tarafından, Anadolu'da kurulmuştur Malazgirt Zaferi'yle, Anadolu kapılarını Türklere açan Sultan Muhammed Alparslan, bu savaşa katılan kumandan ve Türkmen reislerine, Anadolu'yu Türkleştirme ve İslamlaştırma görevini verdi Bunlardan, Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Selçuk Bey'in oğlu Arslan Yabgu'nun torunu olup, Anadolu'daki fetih harekâtından sonra Antakya'dan Anadolu'ya girdi 1074 yılında Konya ve havalisini mahallî Rum despotlarından alarak, fetihlere devamla İznik önlerine geldi 1075 senesinde İznik'i fethederek, emrindeki kuvvetlerin merkezi yaptı Böylece Türkiye Selçuklu Devletinin temeli atılmış oldu Süleyman Şah, Bizans'ın mahallî ve merkezî tekfurlukları arasındaki çekişmelerden faydalanarak, bölgede hakimiyetini güçlendirdi İznik'te yeni bir Türk devletinin kurulması, Anadolu'ya gelen Türkmenlerin birleşmesini temin edip, doğudaki Müslüman Türklerin büyük topluluklar halinde bölgeye gelmelerine sebep oldu Bölgede Türk nüfusunun artarak devletin güçlenmesiyle; Bizans'ın kötü idaresi, bitmek bilmeyen iç savaşlar ve isyanlar sebebiyle perişan olan yerli halk da, Süleyman Şah'ın idaresinde huzur ve sükûna kavuştu Bu sayede Anadolu Selçuklu Devleti, sağlam bir temele oturdu Hürriyet ve adalete kavuşan yerli halk, kısa zamanda seve seve Müslüman oldu Çeşitli gayelerle bölgeye gelen Türkmenleri emrinde birleştiren Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Anadolu'da birlik ve hakimiyetini güçlendirmek, Fırat boylarında ve Kilikya taraflarında toplanmaya çalışan Ermeni gruplarına mani olmak için harekete geçti 1082 yılında Çukurova'ya giden Süleyman Şah, Adana, Tarsus ve Misis dahil tüm bölgeyi zaptetti 1084'te Hıristiyanlardan Antakya'yı aldı 1086'da Suriye Selçuklu meliki Tutuş'la yaptığı savaşta yenildi ve savaş meydanında vefat etti Oğulları, Selçuklu Sultanı Melikşah'ın yanına gönderildi Devlet bir süre Süleyman Şah'ın İznik'te vekil bıraktığı Ebü'l-Kasım tarafından yönetildi Selçuklu Sultanı Melikşah'ın 1092'de vefatından sonra, İran'dan kaçarak gelen Kılıç Arslan, İznik'te merasimle karşılanıp, Türkiye Selçuklu tahtına çıkarıldı I Kılıç Arslan , tahta çıkar çıkmaz, devleti yeniden teşkilatlandırdı İznik'i mamur bir duruma getirdi İçte otoriteyi sağladıktan sonra, hemen gazâ ve akınlara başladı Marmara sahillerine yerleşmeye çalışan Bizanslıları bu bölgeden çıkardı Batıyı emniyete aldıktan sonra doğuya yöneldi ve 1096 yılında Malatya'yı kuşattı Fakat, bu sırada Haçlıların Batı Anadolu'ya girmesi üzerine, I Kılıç Arslan, kuşatmayı kaldırıp hızla geri döndü Avrupa'daki meşhur imparator, kral, prens, derebeyi ve şövalyelerin büyük bir taassupla katıldıkları Haçlı Seferlerinin ilki 1096-1099 yılları arasında yapıldı I Kılıç Arslan, Haçlıları, vur-kaç taktiğiyle imha etti Ancak, İznik elden çıktığı için, Konya'yı payitaht (başkent) yaptı Bizans imparatoruyla antlaşma imzaladıktan sonra, doğu fetihlerine başladı 1103 senesinde Malatya'yı ele geçirdi Daha sonra Musul'u da topraklarına kattı Emir Çavlı, Ar tukoğlu İlgazi ve Suriye meliki Rıdvan'ın kuvvetleriyle Habur Nehri kenarında yaptığı muharebede yenilerek, nehre düşüp boğuldu Kılıç Arslan'ın büyük oğlu, Musul valisi Şehinşah, Emir Çavlı tarafından esir alınarak İsfahan'a götürüldü I Kılıç Arslan'ın ölümü ve oğlunun esir düşmesi, Türkiye Selçuklularını çok sarstı Düşmanları bunu fırsat bilerek, ülke topraklarına saldırdı Bizanslılar, Batı Anadolu sahillerini işgale başladılar Bu durum karşısında Türkler, İç Anadolu'ya doğru çekilmek zorunda kaldılar 1110 yılında esaretten kurtulan Şehinşah, Konya'ya gelerek tahta geçti Şehinşah'ın ve Kayseri emîri Hasan Beyin büyük gayretlerine rağmen, Bizanslıların zulmünden kaçan Batı Anadolu'daki Türklerin, Orta Anadolu yaylalarına çekilmesi durdurulamadı 1116 yılında Danişmendliler, Sultan Şehinşah'ı tahttan indirip, Şehzade Mesud'u sultan ilan ettiler Sultan Mesud, Danişmendli tahakkümünden kurtulmaya, Bizanslıları Anadolu'dan atmaya ve birliği sağlamaya çalıştı 1182 yılında, Batı seferine çıktı Sonra doğuya seferler düzenledi Bizanslılar, Türklerin Batı Anadolu'da ilerlemelerini durdurmak için, İmparator Manuel komutasında bir orduyla Konya üzerine yürüdüler Bu tehlikeli durum üzerine, Sultan Mesud'un oğlu II Kılıç Arslan, Aksaray'da bir ordu hazırlayarak, Konya önündeki Bizans ordusunun karşısına çıktı Bizans ordusunu, pusu ve taarruzlarla 1145 senesinde ağır bir yenilgiye uğrattı Bu sırada İkinci Haçlı Seferiyle Anadolu'ya giren Avrupalılar da, Türk kılıçları önünde duramadı Selçuklu ordusu, Haçlılar karşısında büyük başarılar elde etti Bu zaferler, istikrar ve yükselme devrini tekrar başlattı Halka adaletle muamele etmesi sebebiyle, Hıristiyanların bir çoğu, Bizans yerine Türk idaresine bağlandı Bir çok eser inşa ettiren Sultan Mesud, kırk yıl saltanatta kaldıktan sonra, 1115 senesinde vefat etti Yerine oğlu II Kılıç Arslan tahta çıktı O da babasının yolunda giderek, büyük hamleler yaptı Anadolu'nun siyasî birliğini kurmaya, ekonomik ve kültürel yükselişini sağlamaya çalıştı Doğu seferine çıkarak, devletin hudutlarını Fırat nehrine kadar genişletti Bizanslılar ve yardımcı kuvvetlere karşı, 1176 Miryokefalon (Düzbel/Karamukbeli) Meydan Savaşı'nı kazanarak, Anadolu'yu yurt edinen Türklerin bölgeden atılamayacağını ispatladı Akıncılarını, Batı Anadolu'nun fethiyle görevlendirdi 1182 yılında, Uluborlu, Kütahya ve Eskişehir havalileri fethedildi Denizli ve Antalya kuşatıldı Danişmend arazisi ve Çukurova zaptedildi Kazanılan zafer ve başarılarla siyasî birlik ve sınır emniyeti sağlandı Ekonomik ve kültürel yükselme başladı Bir süre sonra II Kılıç Arslan, mücadeleyle geçen uzun saltanat yıllarındaki yorgunluğu ve ihtiyarlığını mazeret gösterip istirahata çekildi Sahip olduğu toprakların idaresini onbir oğlu arasında taksim etti Kendisi Konya'da büyük sultan olarak kaldı Oğullarının her biri bir vilayette yönetimi ele aldı Bu sırada Selahaddin Eyyubî'nin Kudüs'ü zaptetmesi, Üçüncü Haçlı Seferinin başlamasına sebep oldu Anadolu'dan geçmeye çalışan kalabalık Haçlı ordusu, şehzadelerin direnişiyle karşılaştı Yaptıkları çete harpleriyle Haçlı ordusuna büyük kayıp verdirdiler Fakat çok kalabalık olan Haçlıların bir kısmı, Filistin'e ulaştı II Kılıç Arslan, 1192 senesinde Konya'da vefat etti Yerine büyük oğlu Gıyaseddin Keyhüsrev geçti Fakat, kardeşleri onun iktidarını kabul etmeyince, aralarında saltanat mücadelesi başladı Tokat meliki Rükneddin Süleyman Şah, 1196 yılında Konya'yı zaptetti ve saltanatını ilan etti Birliği sağladıktan sonra Bizans'ı tekrar senelik vergiye bağladı İç mücadelelerden yararlanarak hudut tecavüzlerine başlayan Ermenileri cezalandırdı Gürcüler, Saltukluların zayıflamasından istifade ederek, Erzurum'a kadar gelince, Doğu Seferine çıktı 1201 yılında, Saltuklu Devletine son verdi Ar tuklular ve Mengücüklerden aldığı yardımla, Erzurum'dan Gürcistan üzerine sefere çıktı Sarıkamış yakınlarında, Gürcü-Kıpçak ordusunun baskınına uğradı ve mağlup oldu Tekrar Gürcistan seferine çıktıysa da, yolda hastalanarak 6 Temmuz 1204 tarihinde vefat etti Konya'da Künbedhane'ye defnedildi Yerine oğlu III Kılıç Arslan geçti Fakat çok geçmeden Gıyaseddin Keyhüsrev, Türkmen beylerinin davetiyle, küçük yaştaki yeğeni Kılıç Arslan'ın yerine, tekrar Türkiye Selçukluları sultanı oldu Gıyaseddin Keyhüsrev, devletin hudutlarını emniyete almak için, Bizanslılar ve Ermenilerle mücadele etti Dördüncü Haçlı Seferiyle (1204) İstanbul, Latin hakimiyetine girdi Bizans hanedanı Anadolu'ya kaçıp, İznik ve Trabzon'da iki devlet kurdu Bizanslılar, Karadeniz kıyılarına yerleşerek ticaret yollarını kapattılar Gıyaseddin Keyhüsrev, ticaret yolunu açmak için, 1206 yılında sefere çıktı Bizanslıları bu bölgeden atarak, Karadeniz yolunu açtı Ertesi sene Akdeniz sahillerine inerek Antalya'yı fethetti Bu sırada akıncı beyleri, Batı Anadolu'da bir çok yeri aldı Bu fetihler, İznik Bizanslılarını telaşlandırdı Bizans ordusu ile, 1211 senesinde Alaşehir'de yapılan muharebede Selçuklu ordusu büyük zafer kazandı Savaş bittikten sonra, Gıyaseddin Keyhüsrev, meydanı dolaşırken bir düşman askeri tarafından şehit edildi Yerine oğlu İzzeddin Keykavus geçti İzzeddin Keykavus, saltanatının ilk yıllarında taht mücadelesini halletti Daha çok iktisadî meselelere, ülkenin imarına ve kültür faaliyetlerine önem verdi Kervansaray, cami ve medreseler inşa ettirdi Verem hastalığına yakalanan İzzeddin Keykavus, 1220 yılında Viranşehir'de vefat etti Sivas'ta yaptırdığı darüşşifanın yanındaki türbesine defnedildi Yerine kardeşi Alâeddin Keykubad geçti Sultan Alâeddin Keykubad zamanı, Türkiye Selçuklularının en kudretli, en müreffeh ve en parlak devri olarak geçti Anadolu'nun emniyeti içi başta Konya, Kayseri ve Sivas olmak üzere, şehirleri surlarla tahkim ettirdi Moğol tehlikesine karşı hudutlarda tedbir aldı Bu işleri sırasında fetihlere de devam etti Askerî ve ticarî önemi büyük olan Kolonoras kalesini muhasara altına aldı 1221 senesinde kaleyi fethetti Buraya, sultanın ismine nispetle Alâiye denildi Moğol tehlikesine karşı tahkim ve askerî tedbirler yanında diplomatik yola da başvuruldu Moğol Ögedey Kağan'a elçi gönderip barış yaptı Alâeddin Keykubad, saltanatı zamanında Türkiye Selçuklu Devletini, Moğol istilâ ve zulmünden korudu Alâeddin Keykubad, 1 Haziran 1237 tarihinde Kayseri'de vefat etti Yerine İzzeddin Kılıç Arslan'ı veliaht tayin etmesine rağmen, büyük oğlu Gıyaseddin Keyhüsrev tahta geçti II Gıyaseddin Keyhüsrev (1237-1246), Moğollara Kösedağ'da yenilince (Temmuz-1243), devletin yıkımı başladı Kösedağ bozgunundan, Anadolu Selçuklu Devletinin yıkılışına kadar olan devrede (1243-1308), Selçukluları büsbütün sindirmek için, Moğol faaliyet ve zulmü devam etti 1259'da, Kızılırmak hudut olmak üzere devletin ikiye ayrılması, 1262'de Karamanlılar'ın isyan ederek Konya üzerine yürümeleri, 1276'da Moğollara karşı Hatıroğlu İsyanı, 1277'de Mısır Memlûk Sultanı Baybars'ın, Hatıroğlu'nu desteklemek için Anadolu'ya girip Kayseri'ye kadar gelmesi, Karamanoğlu Mehmet Bey'in 1277'de Konya'da yeni bir sultanı tahta çıkartma girişimiyle, Cimri hadisesi gibi çeşitli siyasî, ekonomik ve sosyal çalkantılar meydana geldi Anadolu Selçuklu Devletinin çöküşü başlayınca, Moğol zorbalığının önüne geçmek için Türk beyleri ve Anadolu halkının yer yer mücadelesi görüldü Çökmekte olan devletin yıkıntıları üzerinde çeşitli Oğuz boyları, Türkmen ve kumandanlar, beylikler kurmaya başladı Bu beyliklerden, Bizans hududunda kurulan Osmanlı Beyliği'nin, Batı Hıristiyan âlemine açık fütuhat cephesiyle diğerlerinden farklı stratejik mevkide bulunması; o yönde sürekli genişleme imkânı bulduğu gibi, dar ve sıkışık beyliklerin reislerine yerine göre dostça, bazen de baskı yaparak, bütün Anadolu'yu kendi idaresinde toplamasını, 20 yüzyılın başlarına kadar üç kıtaya hakim olmasını sağladı Anadolu Selçuklu Devleti toprakları üzerinde Moğollar, Haçlı istila hareketi neticesi gibi korkunç katliam, yıkım ve dehşet saçıcı hadiselerle bölgeyi işgal ettiler Moğol istilasıyla, Anadolu Selçuklu Devleti, 14 yüzyılın başında yıkıldı Anadolu, Moğol kontrolüne girdiyse de, 14 yüzyıldan sonra bölgede Osmanlı hakimiyeti başlayıp, Haçlıların ve Moğolların açtığı yaraları kapamaya çalıştı Türkiye Selçuklularını, Oğuzların Üç Oklar kolunun Kınık boyuna mensup Selçuklular kurup yönettiler Devlet teşkilatı, sağlam bir esasa sahipti Türkiye Selçukluları; Karahanlı, Büyük Selçuklu ve Abbasîlerin yanında diğer Türk ve İslam devletlerinin teşkilatlarından da büyük ölçüde faydalandılar Bunları mükemmel bir şekilde kendi bünyelerine uydurdular Sultanlar, devletin idaresinde hissedilen ihtiyaçlara göre teşkilatlarını genişlettiler ve zaman zaman da yenileme yoluna gittiler Devletin, hanedan mensupları arasında bölüşülmesinin; bölünmeye ve saltanat mücadelesine sebep olduğu görüldü II Kılıç Arslan'dan sonra merkeziyetçilik geliştirildi Devlet, önceki Türk hakimiyetlerinde olduğu gibi, hanedanın ortak sorumluluğu altındaydı Devleti idare eden hükümdarın ise, hanedan mensubu olması şarttı İsimleri Türkçe ve İslamî idi Ayrıca, halife ve âlimler tarafından künye ve lakaplar verilirdi Tahta yeni çıkan sultanlar, halifeye hükümdarlıklarını tasdik ettirirler, adlarına hutbe okutur ve para bastırırlardı Savaşlarda veya herhangi bir gezide, hakimiyet alâmeti olarak, sultanların başları üstünde, atlastan veya altın işlemeli kadifeden yapılmış bir çetr (şemsiye) tutulur, daima yanında hazır bulunan kös, sultanın kapısında günde beş kez nevbet çalardı Vilayetlerdeki meliklerin, günde üç nevbet çaldırma hakları vardı Sultanlar, haftanın belli günlerinde devlet erkânını ve emîrleri huzurlarına kabul eder ve onların görüşlerini alırlardı Sultan iktaların dağıtılması, kadıların (hakim) tayini, devlete bağlı beylik ve sultanlıkların başına geçenlerin tayinlerini onaylar, hükümete karşı işlenen cürümlerle uğraşan yüksek mahkemeye de başkanlık ederdi Devletin idaresi, birinci derecede sultana ait olmakla birlikte, bizzat kendisi mevcut kanunlara uyardı Sultan, adalet mekanizmasının sağlıklı olması için, haftada iki gün halkın derdini dinlerdi Sultanlar, sarayda otururdu Sarayda Hacibü'l-Hüccab, Üstadüddâr, Silahdar, Emîr-i Alem, Câmedâr, Taştâr veya Âbdâr, Emîr-i Çaşnigîr, Emîr-i Ahur, Emîr-i Şikâr, Emîr-i Devât, Emîr-i Mahfil, Serheng-i Nedîm, musahip görev yapardı Bunlar, sultanın en emniyetli adamları arasından seçilir ve her birinin emrinde askerî kıtalar bulunurdu Ordu; Gulamân-ı Saray, hassa ordusu, hânedâna mensup meliklerin kuvvetleri, Türkmen kuvvetleri, tâbi kuvvetler, ücretli askerler ve donanmadan oluşurdu Ordunun ve idarenin esasını, mahallinde çiftçilerin ödediği vergilerle beslenen Türk iktâ askerleri teşkil ederdi Orduda, dinî vazifeleri görmek ve gazâ ruhunu canlı tutmak maksadıyla âlim, derviş ve mutasavvıflar bulunurdu Silah olarak, ok, yay, kılıç, kargı, çomak, gürz, mızrak, topuz, nacak, mancınık, merdiven, seyyar kule kullanılırdı Ordudaki birlikler, çeşitli bayrak, tuğ ve alem taşırlardı Adlî Teşkilat: Türkiye Selçuklularında, şer'î davalara her şehirde bulunan kadılar bakardı Konya'da oturan baş kadıya Kâdı'l-kudât denirdi Bu kadılar, tereke (miras), hayrat işleri ve vakıfların idaresine bakarlardı Selçuklularda örfî davalara bakan mahkemeler de bulunurdu Bu mahkemeler, asayiş, devlet âmirlerine itaatsizlik ve siyasî suçlar gibi davalara bakarlardı Bu örfî mahkemelerin başında, emîr-i dâd bulunurdu Kadıların verdikleri hükme itiraz edilemezdi Ancak yanlış verilen bir hüküm olursa, diğer kadılar tarafından altı imzalanarak, sultana arz edilirdi Kadıların yüksek medrese tahsili görmüş, İslam ahlakıyla ahlâklanmış kimseler olması şarttı Müftîler, Hanefî mezhebine göre fetva verirlerdi Eğitim, Kültür ve Edebiyat: Anadolu Selçuklu sultanları, kültür ve medeniyet hizmeti için, ilme ve âlimlere değer verdiler Bir ilim ocağı olan medreselerde eğitim ve öğretim ücretsizdi Vakıf gelirleri, onların geçimini temin ederdi Medreselerde İslam ilimlerinden; tefsir, hadîs, hadîs usulü, kelâm, kelâm usulü, fıkıh, fıkıh usulü ve tasavvuf yanında, matematik, astronomi, tıp ve felsefe gibi bilimler de öğretilirdi Genellikle, medresenin yanında, dârüşşifa denilen hastane, cami, kütüphane, zâviye, kervansaray, imaret de bulunurdu Bunlar da birer ilim irfan yuvasıydı İslam ülkelerinden bir çok âlim, Anadolu'daki ilim yuvalarına gelip ders verdiler Başta sultan olmak üzere devlet adamlarından ve halktan iyi muamele gördüler Türkiye Selçuklu Devletini, ilim ve irfan yuvası haline getiren değerli âlimlerin arasında; Şihabüddin-i Sühreverdî, Necmeddîn-i Râzî, Muhyiddîn-i Arabî, Ahmed Fakîh, Mevlânâ Celaleddîn-i Rumî, Hacı Bektaş-ı Velî, Sadreddîn-i Konevî, Safiyyüddîn Muhammed Urmevî, Siracüddîn Mahmud Urmevî, İzzeddîn Urmevî, Celaleddîn Habîb, Sadeddîn-i Ferganî, Fahreddin Irakî, Kadı Burhaneddin, Kutbeddîn-i Şirazî, Ahî Evran, Ebu Hamid Kirmanî, Şems-i Tebrizî, Muhammed Behaüddîn Veled, Seyyid Burhaneddin Muhakkık Tirmizî, Şeyh Hüsameddin Çelebi, Mevlanâ Muhyiddîn Kayserî, Şeyh Edebâlî, İbn-i Türkmanî, İbrahim-i Hemedanî, Cemaleddin-i Aksarayî gibi devrin en seçkin âlimleri vardı Anadolu'da Türkmenler, Türkçe konuşup, sözlü ve yazılı edebiyat eserleri meydana getirdiler Dinî ve bazı edebî eserlerde Arapça ve Farsça kullanıldı Halkın büyük çoğunluğu Türkçe konuşurdu Daha sonraları Türkçe, edebiyat dili haline geldi Ahmed Fakîh, Hoca Dehhanî, Hoca Mesud, Yunus Emre, Türkçe şiirler söyleyip yazdılar Yunus Emre, şiirdeki büyük kudreti ve tasavvuf aşkıyla, Türkçe'nin en güzel, en iyi örneklerini verdi Göçebeler arasında, Oğuznâme ve Dede Korkut destanlarıyla gâziler arasında çok rağbet bulan Danişmendnâme ve Battalnâme, bu dönemde sözlü edebiyattan yazılı edebiyata intikal etti Mevlanâ Celaleddin-i Rumî ve oğlu Sultan Veled, insanlara doğru yolu gösteren ve nasihat veren eserlerini Farsça yanında Türkçe'yle de yazdılar Ticaret: Türkiye Selçukluları, Anadolu'yu Müslüman ve gayrimüslim kavimler arasında bir köprü haline getirdiler Dünya ticaret yollarını açıp, tedbirler aldılar Ticarî ilişkileri zorlaştıran engelleri kaldırıp, ülkenin bir çok yerinde kervansaraylar yaptırdılar Yolcuların, buralarda hayvanları ile birlikte üç gün ücretsiz kalma ve yemek yeme hakları vardı Buralara gelen Müslüman ve gayrimüslim, zengin-fakir, hür-köle bütün misafirlere aynı yemeğin verilmesi ve eşit muamele yapılması esastı Kervansaraylar ve hanlar külliye halinde olup, hepsinin cami ve kütüphanesi vardı Anadolu Selçuklu Sultanlarının Tahta Çıkış Tarihleri Kutalmışoğlu Süleyman Şah / 1076 Ebü'l-Kasım'ın nâibliği / 1086 Birinci Kılıç Arslan / 1092 Fetret Devri / 1107-1110 Şehinşah (Melikşah) / 1110 Birinci Rükneddin Mesud / 1116 İkinci Kılıç Arslan / 1155 Birinci Gıyaseddin Keyhüsrev (Birinci Hükümdarlığı) / 1192 Rükneddin Süleyman Şah / 1196 Üçüncü Kılıç Arslan / 1204 Birinci Gıyaseddin Keyhüsrev (İkinci hük) / 1205 Birinci İzzeddin Keykavus / 1211 Birinci Alâeddin Keykubad / 1220 İkinci Gıyaseddin Keyhüsrev / 1237 İkinci İzzeddin Keykavus / 1246 Ortak İktidar / 1249-1254 Birinci Keykavus / 1254 Dördüncü Kılıç Arslan (Ülkenin bir bölümünde) / 1257 Üçüncü Gıyaseddin Keyhüsrev / 1266 İkinci Gıyaseddin Mesud (Birinci hük) / 1284 Saltanat Mücadelesi / 1296-1298 Üçüncü Alâeddin Keykubad / 1298 İkinci Gıyaseddin Mesud (İkinci hük) / 1302 Beşinci Kılıç Arslan / 1310 Moğol Valisi Timurtaş'ın Türkiye Selçukluları saltanatına son vermesi / 1318 |
|