Eski Masallar - Eski Masal Örnekleri - Eski Masallara Örnekler | 
     
| 
	
			
			 | 
		#1 | 
| 
			
 
Prof. Dr. Sinsi
 
		
	
		
	
	 | 
	
	
	
	
		
		
			
			Eski Masallar - Eski Masal Örnekleri - Eski Masallara ÖrneklerEski Masallar - Eski Masal Örnekleri - Eski Masallara Örnekler Eski Masallar - Eski Masal Örnekleri - Eski Masallara Örnekler PADİŞAH İLE İHTİYAR ÇİFTÇİ Gülistan'dan Bir gün padişahlar padişahı av için şehirden uzaklaşmış   Yolda giderken pek  çok insanın çalıştığı bir tarla görmüş  Merak edip yanlarına yaklaşmış   Oradaki insanların arasında yaşı doksanı geçkin bir ihtiyar varmış   Bu ihtiyar toprağa bir şeyler ekiyormuş  Padişah: - Ne ekiyorsun ihtiyar? diye sormuş   İhtiyar çiftçi başını bile kaldırmadan cevap vermiş: - Baharda yeşermesi için ceviz dikiyorum   Padişah kahkahayla gülmüş   - Fakat sen çok ihtiyarsın   Şurada iki günlük ömrün kalmış  Neden uğraşırsın? demiş  Bunun üzerine ihtiyar başını kaldırmış: - İnsanlar ekip dikmekle zarar etmezler   Başkaları ektiler; biz yedik  Şimdi de biz ekelim; başkaları yesin, demiş  Padişah bu cevabı çok beğenmiş   Hemen yanındaki adamına dönerek: - Bu ihtiyara bir kese altın verin, diye emretmiş   İhtiyar altınları almış ve: - Gördünüz mü? demiş, benim ağacım daha büyümeden meyve verdi! ODUNCU İLE İHTİYAR ADAM ALAKARGA İLE KUŞLAR TARLA FARESİ İLE EV FARESİ Tarla faresi ile ev faresi arkadaş olmuşlar   Bir gün tarla faresi ev faresini  yemeğe çağırmış  Ev faresi gelmiş, ama bakmış ki sofrada biraz otla  biraz buğdaydan başka bir yiyecek yok, yüzünü buruşturmuş  Tarla faresine dönerek "Arkadaşım, bu senin yaşamana yaşamak denmez   Buna  yoksulluk denir  Bense, bolluk içinde yaşıyorum  Sen de benimle gel   Bizim evdekileri paylaşıp ikimiz de gül gibi geçiniriz " demiş  Hemen kalkıp yola koyulmuşlar   Ev faresi arkadaşına buğday çıkarmış, incir,  peynir, bal, yemiş çıkarmış  Tarla faresi ömründe hiç bu kadar yiyeceği  bir arada görmemiş  “Ben ne ettim de bugüne kadar tarlalarda kaldım?"  diyerek dövünmüş  Tam yemeğe oturacakları sırada bir adam gelmiş, kapıyı  çalmış  İki fare gürültüden korkup her biri bir deliğe girmiş  İncirden tadacaklarmış; bu sefer de başka biri odadan bir şey almaya gelmiş    Yine bir deliğe kaçmışlar  Bunun üzerine tarla faresi karnının açlığını  unutmuş  Arkadaşına dönerek "Arkadaşım, demiş, sen bolluk içinde yiyip  içiyorsun, ama türlü tehlikeler ve korkular geçiriyorsun  Ben gidip  buğdayla arpamı yiyeyim  Az da olsa, gönül rahatlığı ile yerim" demiş  Böylece tarla faresi tarlasına dönmüş   Bir daha da halinden hiç şikayet etmemiş  GRAMERCİ ILE GEMİCİ (Mesnevî'den) Bir gün bir dil bilgini gemiye binmiş   Kendini överek "Sen hiç gramer okudun mu?" demiş gemiciye  Gemici “Hayır " deyince, "Ömrünün yarısı boşa gitti!" demiş   Gemici bu söze biraz kızmış, ama susmuş ve cevap vermemiş   Derken sert bir rüzgar çıkmış ve gemiyi girdaba düşürmüş   Denizci dil bilginine bağırarak "Yüzme bilir misin?" diye sormuş  Dil bilgini "Bilmiyorum" deyince denizci “İşte şimdi ömrünün hepsi gitti    Çünkü gemi birazdan girdaba dalacak ve batacak!" demiş  FARE İLE DEVE (Mesnevî'den) Bir fare bir devenin yularını eline almış; kibirle “Durma, yürü bakalım" demiş    Uysal deve yürümeye başlamış   Fare de kendini pehlivan sanmış   Deve farenin düşüncesini anlamış ve içinden "Sabret, şimdi ne olduğunu görürsün " demiş   Birlikte yürümüşler   Gide gide ancak bir filin geçebileceği büyük bir nehre gelmişler  Fare orada durakalmış  Deve "Ey şamatacı arkadaşım! Niye durdun? Neden şaşırdın? Hadi nehirde yürü bakalım   Sen benim kılavuzumsun  Hadi hızlı yürü " demiş  Fare "Ya nehrin suyu derinse, batıp boğulmaktan korkarım " diye cevap vermiş   Deve “Ben suyu bir kontrol edeyim " diyerek hemen suya yürümüş ve ayağını daldırmış   Sonra "Su dize kadar  Niçin böyle şaşırdın? Aklın başından  gitti! " diye sormuş  Fare "Bana ejderha olan sana karınca gibi gelir   İki diz arasındaki fark açıkça  belli  Su senin dizine kadarsa, benim başımı yüz arşın geçer " demiş  O zaman deve "Öyleyse bir daha böyle küstahlık etme   Yoksa çok sıkıntı çekersin  Kendin gibi farelere karşı kibirlen" demiş  Fare "Çok pişman oldum   Özür dilerim  Sudan geçmek için bana yol gösterir  misin ?" deyince deve acıyıp "Haydi hörgücüme sıçra " demiş  Fare devenin hörgücüne sıçramış ve birlikte nehrin karşı kıyısına geçmişler   ANADOLU VE ÇİN RESSAMLARI (Mesnevî'den) Bir gün Çinliler resimde daha usta olduklarını iddia etmişler   Anadolulular da “Bunda biz daha kuvvetliyiz " demişler   Devrin padişahı "Hanginizin daha usta olduğunu anlamak için imtihan etmek gerek  " demiş  Çinliler ve Anadolulular hazırlanmışlar   Anadolulular daha ustaymışlar  Çinliler "Birer odaya girip ayrı ayrı resim yapalım  " demişler  Arasında perde olan karşılıklı iki oda varmış   Birine Çinliler, diğerine de Anadolulular çalışmak üzere geçmişler  Çinliler padişahtan yüz renk boya istemişler   İstenilen boyalar verilmiş onlara  Anadolulu ressamlar "Ne boya ne renk ister   Bunlar pas gidermeye yarar "  demişler  Kapıyı kapayıp perde ötesinden odayı cilalamış, bir güzel  parlatmışlar  Çinliler işlerini bitirmişler   Artık açıkça övünüyorlarmış  Padişah gelip Çinlilerin yaptıklarını görünce aklı başından gitmiş; hayretler içinde kalmış   Sonra Anadoluluların tarafına dönmüş  Aradaki perdeyi  kaldırmışlar ki bir de ne görsünler? Karşı odadaki güzel resimler olduğu  gibi karşıdaki cilalı duvara yansımış  Resimler daha da güzel  görünüyormuş  Bunun üzerine padişah "Çinlilerin resimleri çok güzel, ama şu duvardaki resimler çok daha güzel!" demiş   AK BENEKLİ Çoban Ali her gün erkenden kalkar, koyunlarını otlatmaya giderdi   O sabah da  şafak sökmeden uyandı  Yatağının içinde iyice gerindi, uzun uzun esnedi   Kuzu postundan yapılmış tüylü yeleğini giydi  Alelacele yalınayak  kulübesinden dışarı çıktı  Ağılın kapısını açtı  Sopasıyla birer birer  hepsinin kuyruğundan dürttü  - Hadi bakalım tembeller! Düşün yola! Koyunlar, kuzular Ali'yi görünce sevindiler, meleştiler   Ak benekli olanı Ali'nin  kucağına atladı, yanaklarını yalamaya başladı  Ali Ak Benekli'yi çok şımartmıştı   Ak Benekli doğduktan iki gün sonra  ayağını taşa çarpmış, yaralanmıştı  Zavallı pek minik olduğu için bir  türlü iyileşememişti  Ali gece gündüz onun yanından ayrılmamış, aşağı  köyde oturan Senem Nine'nin otlardan yaptığı merhemleri süre süre iyi  etmişti Ak Benekli'yi  İşte o gün bu gündür Ak Benekli'yi diğerlerinden  bir başka tutar, bir başka severdi Çoban Ali  Düştüler yola   Çoban Ali Ak Benekli kucağında, elinde sopa , arkada diğerleri çıngırak sesleriyle kah koştular, kah durdular   Dere boyuna geldiler  Güneş yükseldi; parladı   Çoban Ali “Ah bir ağaç olsaydı sırtımı yaslayacak, gölgesinde serinleyecek! " dedi   Böyle derken Ak Benekli'yi kucağından indirdi  Cebinden kavalını  çıkarıp başladı çalmaya  Yere, kuru toprağa çömelmiş, çalıyor da  çalıyordu Çoban Ali yanık yanık  Dere boyunda az ilerde Senem Nine'nin kulübesi vardı   Kimsesizdi zavallı  kadıncağız  Bir zamanlar Çoban Ali kadar bir torunu olduğunu söylerler  köylüler  Kimse bilmez Senem Nine'nin torununa ne olduğunu  Kimi "Öldü; öldü   Ben biliyorum", kimi de "Kayboldu; kaybolmuş galiba " der, ama kimse sormaya cesaret edemez Nine'ye  Bir gün biri soracak olmuş; Nineciğin gözlerinden seller gibi yaşlar akmış akmış da hiçbir şey söylememiş   Yalnız Çoban Ali onun “Ah onlar gelmeden her şey ne kadar güzeldi! Herkes ne kadar mutluydu!" dediğini duymuştu çoğu kez   "Kimler nine? Kimler geldi buraya?" diyecek olsa Çoban Ali, “Hiç, hiç kimse    Sen bana bakma oğulcuğum  Kendi kendine konuşan bir ihtiyarım işte ben "  der, geçiştirirdi Senem Nine  Çoban Ali bir yandan kavalını çaldı, bir yandan bunları geçirdi aklından   "Zavallı Senem Nine!" diye mırıldandı  Ak Benekli Çoban Ali'nin üzüldüğünü anladı   Yanına gelip başını onun dizlerine dayadı  Çoban Ali sevdi, okşadı Ak Benekli'yi  Güneş iyice yükseldi   Öğle oldu  Çoban Ali'nin karnı acıktı  Yerinden  doğruldu  İki elinin işaret parmaklarını ağzına götürdü, keskin bir  ıslık çaldı  Bunun üzerine bütün koyunlar toplaştılar, meleştiler   Çıngırak sesleri birbirine karıştı  Senem Nine kulübesinden çıktı   Elini salladı  - Çoban Ali; gel; taze çörek yaptım   Çoban Ali sevincinden iki kez takla attı   - Yaşşaa nineciğim! Nine iki büklüm, Çoban Ali'ye hizmet ediyordu   Çörekler getirdi, ayran yaptı  Ali ağzını çöreklerle doldurdu   Ak Benekli'yi de yanına çağırdı  Senem Nine onların karşısına geçti, oturdu   Gözlerinden iki damla yaş aktı  - Hey Çoban Ali! Oğulcuğum   Torunum da yaşasaydı, senin kadar olacaktı  Ah onlar gelmeseydi, o adamlar! Her şey ne güzeldi! Çoban Ali yerinden ok gibi fırladı: - Söyle nineciğim   Söyle, kimler geldi? Hangi adamlar? Ne olur anlat nine! Torununa ne oldu? Ali böyle haykırırken Senem Nine'nin dizlerine kapanmış, sımsıkı onun ellerinden tutuyordu   Senem Nine ağlıyor, bir yandan da Çoban Ali'nin saçlarını okşuyordu   - Peki Çoban Ali   Anlatacağım oğulcuğum  Ali ninenin yanına çöktü   Ak Benekli sanki olağanüstü bir şeyler olduğunu  anlamış gibi bir nineye, bir Çoban Ali'ye bakıyordu  Çoban Ali Ak  Benekli'yi çekti, kucağına oturttu  Nine bir eliyle gözyaşlarını sildi   Başını kaldırdı  Dere boyunun iki yanını gözleriyle uzun uzun taradı  - Çoban Ali, şuraları görüyor musun? İşaret parmağıyla ta uzakları gösterdi   Yine devam etti: - İşte buraları bir zamanlar yemyeşil ormandı   Çamı, kavağı, meşesi; ne  ağaçlardı onlar! Dallarında cıvıl cıvıl kuşlar öterdi![]() ![]()   Gölgelerinde  köylüler serinlerdi  Mis gibi havasını ciğerlerimize doldururduk   Kuraklık nedir bilmezdik  Bereketli yağmurlar yağardı hep  Kışın kar  yağıp da ilkbaharda erimeye başlayınca dere dolup taşardı  Ama o güzelim  ağaçlar bizleri selden korurdu  Çoban Ali merakla sordu: - Eee nineciğim, ne oldu o güzelim ağaçlara? Senem Nine hırsla kalktı   Bir elini yukarı kaldırıp yumruğunu sıktı: - Onlar geldiler, o baltalı adamlar Çoban Ali   Yıktılar, devirdiler  ağaçlarımızı  Söktüler köklerinden  Sanki canlarımızı da aldılar  gittiler  O gün bu gündür bu toprak çorak, bu toprak kurak![]() ![]()   Çoban Ali yine sordu : - Torununa ne oldu nine? Senem Nine yine çöktü yere   Başını iki yana salladı  Kısık bir sesle: - O kış çok kar yağdı Ali buralara, dedi   İlkbahar geldi  Dağlardaki  tepelerdeki karlar başladı erimeye  Bu dere doldukça doldu  Doldu da  taştı  Sel bastı her yeri  İşte benim minik torunumu da o sel aldı  gitti![]() ![]()   Gidiş o gidiş![]() ![]()   Çoban Ali'nin gözleri kocaman açılmış, rengi sapsarı olmuştu   Sanki bir  şeylerden korumak istiyormuş gibi Ak Benekli'yi sımsıkı sardı, göğsüne  bastırdı  Göz pınarlarından damla damla yaşlar yanaklarına süzülüyordu   "Nineciğim, zavallı nineciğim benim!" dedi  Senem Nine çocuğu üzdüğünü anlayıp gülümsemeye çalıştı   "Hadi Çoban Ali,  kalk  Derle toparla sürünü  Seni üzdüm oğulcuğum " dedi  Çoban Ali bugünden sonra Senem Nine'nin anlattıklarını hiç unutmadı   Günler, geceler boyu hep düşündü durdu  Yaz bitti; sonbahar geçti; kış geldi   Lapa lapa kar yağdı  Öyle yağdı ki  Çoban Ali günlerce sürüsünü çıkarıp otlatamadı  Yalnızca Ak Benekli'yi  yanından hiç ayırmadı  Bazı geceler Çoban Ali neşelenir, ocağın karşısına geçer, kavalını çalardı    Ak Benekli o zaman zıplar da zıplar, onun neşesine katılırdı  Ali'nin  canı bir şeye sıkılacak olsa Ak Benekli de hüzünlenirdi  Böyle kuvvetli  bir dostluk vardı aralarında  Günler, geceler geçti   İlkbahar geldi  Çoban Ali sevindi  Ak Benekli zıplayıp  dans etmeye başladı  Sürü indi dere boyuna  Meleştiler, otladılar  Senem  Nine onları gördü; seslendi : - Çoban Ali ![]() ![]()   Gel, çörek yaptım  Sarıldılar, nineyle öpüştüler   Nine "Ak Benekli görmeyeli ne kadar büyümüş! dedi   Güneş parlıyor, karları eritiyordu   Dere coştukça coşuyordu  Ertesi gün Çoban Ali yine sürüsünü otlatıyordu   Öğle vakti yaklaştı  Senem Nine'nin kulübesinin kapısı hala açılmamıştı  Çoban Ali merakla koştu   Kapıyı çaldı  - Nine; benim   Çoban Ali  Aç kapıyı  Biraz sonra nine kapıyı açtı   Yüzü solgun, sapsarıydı  Gözlerinde korku vardı  - Ne oldu nineciğim, hasta mısın? Nine Çoban Ali'nin üzerinden dereye doğru baktı   "Korkuyorum Çoban Ali; korkuyorum!" dedi  - Neden nine? - Dere hoşuma gitmiyor   Taşacak gibi  Yine felaket getirecek gibi  Çoban Ali geriye döndü   Dere gürültülü sesler çıkarıyor, taştıkça taşıyordu   Korkuyla yanına baktı  Ak Benekli yoktu  Koşarak sürünün yanına geldi   "Ak Benekli neredesin? " diye bağırdı  Zavallı hayvanlar derenin sesinden ürkmüşler, taşan sulardan korunmak için bir oraya bir buraya kaçışıyorlardı   Çoban Ali yine seslendi: Ak Benekli ! Ak Benekli! Kavalını çıkardı, çaldı Ak Benekli duyar da gelir diye   Ama ne gelen vardı ne  giden  Zaten suyun sesi yükselmiş, hiçbir şey duyulmaz olmuştu  Senem Nine de kulübesinden çıktı; Ali'nin yanına geldi   "Çoban Ali, durma  buralarda  Kaç, sürünü kurtar  Sel başladı " diyordu  Bir yandan da “Ah  yine o felaket!" diye ağlıyordu  Çoban Ali durmadı, koştu   Dere boyu sulara bata çıka koştu  Hem koşuyor hem sesleniyordu: - Ak Benekli, Ak Benekli! Ak Benekli! O da sulara daldı   Kayboldu gitti ta ki aşağı köylüler onu bulup kurtarana dek  Ak Benekli'yi sel alıp götürmüştü   O günden sonra Çoban Ali'nin yüzü hiç  gülmedi  Her gün dere boyuna inip "Ak Benekli! Ak Benekli!" diye ağladı   Yaz geldi, sular çekildi   Çoban Ali yine dere boyuna inmiş ağlıyordu  - Ak Benekli nerdesin? Omuzuna biri dokundu   Çoban Ali sıçradı, döndü  Senem Nine'yi gördü  Senem Nine "Yas tutmayı bırak Çoban Ali   Ağlamakla Ak Benekli'yi geri getiremezsin " dedi  "Ne yapabilirim nine ?" diye ağlamaya devam etti çocuk   - Çok şeyler yapabilirsin   Çok şeyler yapabiliriz Çoban Ali, diye bağırdı  nine  Ağaç dikeriz, yeniden ağaçlandırırız buraları  Yemyeşil orman  olur zamanla  Eskisi gibi cıvıl cıvıl kuşlar öter dallarında o güzelim  ağaçların  Ötmez mi Çoban Ali? Çoban Ali kalktı   Gözyaşlarını siliyor, bağırıyordu   "Öter nineciğim, öter nineciğim " diyordu  Şimdi aradan uzun yıllar geçti   Dere boyu yine eskisi gibi ağaçlık, yemyeşil orman oldu  Kuşlar cıvıl cıvıl  Havası mis gibi  Kimin yolu düşerse, gitsin baksın   Çoban Ali ile Senem Nine'nin kulübesi hâlâ orada duruyor  Hatta bazıları Aka Benekli'nin de meleyişini duyar gibi olduklarını söylüyorlar  | 
	
		
		
		
		
			 
		
		
		
		
		
		
		
			
		
		
		
	 | 
Cevap : Eski Masallar - Eski Masal Örnekleri - Eski Masallara Örnekler | 
     
| 
	
			
			 | 
		#2 | 
| 
			
 
ceren olçum
 
		
	
		
	
	 | 
	
	
	
	
		
		
			
			Cevap : Eski Masallar - Eski Masal Örnekleri - Eski Masallara ÖrneklerHİÇ HAYALLERİNİZDEN SIFIR ALDINIZ MI? Bu öykü, çiftlikten çiftliğe, yarıştan yarışta koşarak atları terbiye etmeye çalışan gezgin bir at terbiyecisinin genç oğluna kadar uzanır   Babasının işi nedeniyle çocuğun orta öğretimi kesintilere uğramıştı  Orta ikideyken, büyüdüğü zaman ne olmak ve yapmak istediği konusunda bir kompozisyon yazmasını istedi hocası… Çocuk bütün gece oturup günün birinde at çiftliğine sahip olmayı hedeflediğini anlatan 7 sayfalık bir kompozisyon yazdı  Hayalini en ince ayrıntılarıyla anlattı  Hatta hayalindeki 200 dönümlük çiftliğin krokisini de çizdi  Binaların, ahırların ve koşu yollarının yerlerini gösterdi  Krokiye, 200 dönümlük arazinin üzerine oturacak 1000 metrekarelik evin ayrıntılı planını da ekledi  Ertesi gün hocasına sunduğu 7 sayfalık ödev, tam kalbinin sesiydi![]() ![]()   İki gün sonra ödevi geri aldı  Kâğıdın üzerinde kırmızı kalemle yazılmış kocaman bir  "0" ve "Dersten sonra beni gör" uyarısı vardı  "Neden "0" aldım?" diye merakla sordu hocasına, çocuk![]() ![]()   "Bu senin yaşında bir çocuk için gerçekçi olmayan bir hayal"dedi, hocası… "Paran yok   Gezginci bir aileden geliyorsun  Kaynağınız yok  At çiftliği kurmak büyük para gerektirir  Önce araziyi satın alman lazım  Damızlık hayvanlar da alman gerekiyor  Bunu başarman imkânsız " ve ekledi:"Eğer ödevini gerçekçi hedefler belirledikten sonra yeniden yazarsan, o zaman notunu yeniden gözden geçiririm " Çocuk evine döndü ve uzun uzun düşündü  Babasına danıştı  "Oğlum" dedi babası "Bu konuda kararını kendin vermelisin   Bu senin hayatın için oldukça önemli bir seçim!" Çocuk bir hafta kadar düşündükten sonra ödevini hiçbir değişiklik yapmadan geri götürdü hocasına![]() ![]()   "Siz verdiğiniz notu değiştirmeyin" dedi… "Ben de hayallerimi…" O orta 2 öğrencisi, bugün 200 dönümlük arazi üzerindeki 1000 metrekarelik evinde oturuyor   Yıllar önce yazdığı ödev şöminenin üzerinde çerçevelenmiş olarak asılı  Öykünün en can alıcı yanı şu: Aynı öğretmen, geçen yaz 30 öğrencisini bu çiftliğe kamp kurmaya getirdi   Çiftlikten ayrılırken eski öğrencisine "Bak" dedi, "Sana şimdi söyleyebilirim   Ben senin öğretmeninken, hayal hırsızıydım  O yıllarda öğrencilerimden pek çok hayal çaldım   Allah' tan ki, sen, hayalinden vazgeçmeyecek kadar inatçıydın "
 | 
	
		
		
		
		
			 
		
		
		
		
		
		
		
			
		
		
		
	 | 
| 
		 |