Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > ForumSinsi Sözlük Ağı

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
harfiosmanlıca, kelimeler, osmanlıca, sözlüğü, sözlük

Osmanlıca Sözlük (C Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (C Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



Osmanlıca Sözlük (C Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü
Osmanlıca Sözlük (C Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü

Osmanlıca Sözlük (C Harfi) C
Arabî ayların kısaltmalarında Cemaziyel Evvel ayının kısaltılmış hali


f Yer Mekân Mevki

CÂ-Yİ BEHİŞTÎ
Cennet gibi yer

CÂ-Yİ İŞTİBAH
Tereddüt edilecek nokta

CÂ-Yİ MÜLAHAZA
Düşünülecek nokta Mülahaza edilecek mes'ele

CÂ-Yİ PENAH
Sığınılacak yer

CÂ-Yİ RAHAT
Rahat edilecek yer

CA'AB
Bileyci

CAADET
Etli, semiz ve kıllı kişi * Su kenarında biter bir ot * Bir kabile adı

CAADET
Kıvırcıklık

CA'AM
Tama' etmek

CAAR
Sırtlan

CA'B
Kazmak * Atmak

CABE
Bir cevap

CA'BE
Ok torbası, sadak

CABECA
f Yer yer Ara sıra Yerden yere Bazı yerlerde

CA'BER(E)
(C: Ceâbir) Kısa boylu kimse

CABET
Cevap vermek

CÂBİ
(Cibâyet den) Eskiden Evkaf gelirlerini ve zekâtları toplayan tahsildar

CÂBİR
Cebredici, zorla yaptıran* Galib gelen * Şefkatsiz, merhametsiz * Tekebbür ve taazzüm eden * Aziz ve kavi olan * Tıb: Kırıkçı, çıkıkçı * Cebir ilminin ilk kurucusu olan müslüman âlimi

CÂBİR-ÜL-ENSARÎ
Câbir Bin Abdullah El-Ensarî (RA) da denir Meşhur sahabelerdendir Bizzat Resul-i Ekrem'den (ASM) ilim ve feyiz almış ve zamanında Medine-i Münevvere'nin müftüsü olmuştur En çok hadis rivayetiyle meşhur olan altı sahabeden biridir 1540 hadis rivayet etmiştir 19 gazada hazır bulunmuştur Hicri 73 tarihinde 94 yaşında Medine-i Münevvere'de vefât etmiştir Akabe biatinde bulunan 70 Ensar'dan Medine'de en son vefat eden bu zattır

CABİYE
(C: Cevâbi) Cemaat * İçinde su toplanan büyük havuz * Şam diyarında bir şehir adı

CABLUS
f Dalkavukluk, yaltaklanma * Dalkavukluk eden, yaltaklanan

CABLUSÎ
f Dalkavukluk, yaltaklanıcılık

CA'CA'
(C: Ceâci) Taşsız yer * Zindan

CA'CAA
Değirmen sesi * İsteklerde zorluk vermek * Devenin çökermesi * Çökmüş deveyi kaldırmak

CA'CERE
(C: Ceâcir) Hamurdan çeşitli şekiller yapıp, pekmez içinde pişirip yerler

CADD
(Câdde) Ciddi, çalışkan, azimliCA'D : Kıvırcık saç, şa're

CADDE
Geniş, işlek, büyük yol Anayol şah-rah

CADDE-İ KÜBRA
Büyük cadde * Mc: En selâmetli yol Kur'an yolu Sahabe ve Peygamber vârisi olan büyük zatların, müçtehidlerin yolu

CADI
Avrupa'da putperestlik çağından beri gelen bir inanca göre, şeytanın gücünü kullanarak büyü yolu ile insanlara kötülük eden, felâketler getiren kadın Bu bâtıl inanç yüzünden birçok yaşlı masum kadın, cadı diye Hristiyanların kurduğu Engizisyon mahkemeleri kararıyla yakılmıştır

CADİ
f Safran

CADİ
(C Cüdât) Sâil, dilenci

CADİB(E)
Kusur görücü Başkalarının noksan taraflarını gören

CADİL
Gürbüz, kuvvetli, kavi, metin

CADİS(E)
Viran, harap, yıkık * Çorak, kurak, işlenmemiş, ekilmemiş toprak, gelir getirmeyen boş arazi

CADU
f Büyücü, cadı * Hortlak, gulyabani * Acuze, çirkin kocakarı * Çok güzel söz

CADU-FENN
f Büyücü, sihirbaz

CADU-GER
f Büyücü, sihirbaz

CADU-SUHEN
f Sihirlercesine söz söyleyenCA'F : Atmak, yere vurmak

CAFCAF
f Ahlâksız, iffetsiz kadınCA'FER : Küçük akarsu, çayCA'FERÎ : Şiilerden İmam-ı Ca'fer-i Sâdık Hazretlerine bağlı olduklarını iddia edenlerBütün mânâsıyla İslâmiyet'e bağlı olup şeriatın emirlerine göre amel eden ve Âl-i Beyt'in büyük bir dinî şahsiyeti olan İmam-ı Ca'fer-i Sâdık Hazretlerine bağlılık iddiasının doğru olması için, o zat gibi olmağa ve Hz Muhammed'in (ASM) sünnetlerini yaşamağa gayret göstermek lâzımdır

CA'FER-İ SÂDIK
(Bak: İmam-ı Cafer-i Sâdık)CA'FERİYYE : Caferî tarikatı

CAFÎ
Cefa eden, eziyet veren

CAFİL
Yürürken çabuk olan kimse

CAFÛN
Karpuz

CAGER
f Kuş kursağı

CAH
(Câhe) f Makam, mansıb Kadr, itibar

CAHAN
Yediği fayda etmeyip geç büyüyen çocuk

CAHAR
Kuyunun içinin geniş olması

CAHB
(C: Echibe) Ebücehil karpuzu * Korkudan dolayı kederli olmak

CAHCAH
(C: Cehâcih) Ulu, şerif kişi

CAHCAHA
Gönlünde olan sırrını gizlemek * Çağırmak * Su sesi

CAHD
Bile bile inkâr etme

CAHD-I MUTLAK, CAHD-I MÜSTAĞRAK
Arab gramerinde menfî olan iki geniş zaman sigası Muzari fiillerinin başına (Lem; $ ) ve (Len $) getirilerek olur

CAHDEL
Semiz

CAHDEM
(C: Cehâdim) Ekin tarlası

CAHDER
Kısa boylu

CAHF
Tekebbürlenmek, kibirlenmek, gururlanmak

CAHF
Övünme, fahr * şeref

CAHFEL
Dudakları kalın olan kimse * Asker * Zenginlik

CAHFELE
(C: Cehâfil) At dudağı

CAHH
Ayakları uzun, yeşil çekirge* Adamın beli bükülüp eğilmek

CÂHIZ
Asıl ismi Amr İbn-ül Bahr olan ve gözünün hadekası çıkık olduğu için bu isimle anılan büyük bir Arab edibi * Patlak gözlü adam

CAHÎ
(Cahiye) Aşikar, aleni, açık, meydanda ve herkesin gözleri önünde olan

CAHİD
Mânen, kavlen, kalemen ve maddeten cihad eden Mücâhid olan Din düşmanı ile elinden geldiği kadar mânen, kavlen, kalemen ve maddeten cenkeden, vuruşan Mümkün olduğu kadar gayretle çalışan Kur'an ve İman hakikatlarının neşrinde çalışmak suretiyle mücahede eden

CAHİD
Bildiği halde inkâr eden Ayak direyen

CAHİF
Kişinin kendi yanında olan şeylerin çokluğundan fahirlenmesi

CAHİF
Uykusunda dişini öttürmek * Çok fazla hafiflik üzerine olmak * Nefis, ruh * İnsanın karnından çıkan ses * Kısa * Çok asker

CAHİL
Tecrübesiz Bilgisiz Genç Toy * Allah'ı unutmuş olan Gafil (Dünya ve kâinatta Allah'ın bunca eserleri sergilenip dururken bunların sanatkârını ve yaratıcısını tanımamak cahilliğin en akılsızcasıdır)

CAHİL-İ ANÛD
İnatçı cahil

CAHİLANE
f Câhillikle, câhilce, câhil kimseye yakışır şekilde

CAHİLE
(C: Cevâhil) Değirmen çarkı

CAHİLİYYET
Cahilliğe âit * İslâmiyet'ten önceki câhiliye devrine âit Cahiliyet sadece İslâmiyet öncesine ait değildir Bu gün "tabiatçılık, maddecilik" gibi çeşitli adlarla eski puta tapıcılık daha da yobazlaşarak devam ediyor Allah'ı inkâr ederken tabiatı ve maddeyi onun yerine koyarak kendilerine yeni putlar dikiyor ve kendi yaptıkları bu putlara kendileri tapıyor (Bak: Yobaz)

CAHİM
Çok sıcak yer

CAHİM
Şiddetli ve kat kat birbiri üzerine yanan ateş Çukur yerde yanan ateş * Cehennem'in bir tabakası

CAHİMÎ
Cehennem gibi

CAHİYEN
Aşikâr olarak, alenen

CAHİZ
Cesur, cesaretli, yiğit

CAHL
Çekirge gibi bir büyük arı * Büyük kırba * Ters yuvarlayan bir böcek

CAHMA'
Gözleri büyük ve çok kırmızı olan kadın

CAHME
Nazar değdiren göz * Kat kat ve şiddetli yanan ateş

CAHMERİŞ
(C: Cehâmir) Çok yaşlı kadın * Eşek sıpası

CAHRE
Şiddet ve kıtlık yılı * Yemek

CAHREME
Darlık * Kötü ahlâk

CAHSUK
f Orak

CAHŞ
(C: Cihaş-Cuhşâ) Eşek sıpası * Kolan eşeğinin erkeği

CAHŞE
Eşek sıpasının dişisi * Çobanın eline dolayıp eğerdiği ip

CAHÛD
(Cahd dan) İsrarla inkâr eden Muannidce, isnat edilen bir sözü kabul etmeyen * Yahudi

CAHÛF
Mağrur, kibirli, kendini beğenmiş

CAHZEM
Gözleri büyük olan kimse

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (C Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (C Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (C Harfi) CAİBE
(C: Cevâib) Halkın ağzında gezen haber

CAİL
Yapan, bir şey veren, kılan * Yaratıcı (Bak: Ca'l)

CAİL
Cevelân eden Yerinde durmayıp hareket eden

CAİR
Mâni, engel * Eğri * Çok, kesîr * Eziyet eden Cevreden Zulmeden

CAİZ
Mümkün, olur, olabilir * Fık: Yapılması sahih ve mübah olan herhangi bir fiil veya akit

CAİZE
(Cevaz dan) (C: Cevaiz) Azık, yol yiyeceği * Hediye, armağan, bahşiş * Edb: Eskiden takdim olunan medhiyeli bir şiire veya bir san'at eserine karşılık olarak verilen para, hediye ve bahşişler

CAKA
(Argo) Gösteriş, çalım Caka, mal mülk, giyim, kuşam, yahut hareket davranış yoluyla olabilir İslâm'da gösterişin her şekli haram ve günahtır Bugün bazı kimseler ve aileler gösteriş belâsı yüzünden maddî sıkıntılara düşmekte, israfa sürüklenmektedir İşledikleri günahın cezasını bu dünyada da çekiyorlar

CAL'
(Câli') Terbiyesiz Kötü konuşan

CÂL
Akıl * Rey * Kuyu duvarı

CA'L
Yaratmak, halk * Almak * İş işlemek Yapmak * Bu kelime Kur'ân-ı Kerim'de onüç vecihle kullanılmıştır:1- Tafak ve ahz (inşâ ve ikbal) mânasına; bir işi işlemeğe müteveccih olup başlamak ve işler olmak2- Halketmek, yaratmak3- Kavl ve irsal4- Tehiyye ve tesviye (tanzim ve düzeltme)5- Takdir6- Tebdil7- Bir şeyi bir şeye dâhil etmek8- Bir şeyi kalbe ilka ve İlhâm eylemek9- İtikat10- Tesmiye11- Bir şeyi diğer bir şeyden icad ve tekvin12- Bir şeyi bir sıfat ve hâletten diğer bir sıfat ve hâlete döndürmek, kılmak, tasyir13- Bir nesne üzerine hükmeylemek gerek hak ve gerek bâtıl olsun - vaz'eylemek bir hususu bir kimse ile bir vecih üzere şartlaşmak ve azv ve nisbet eylemek ve hükm-ü şer'i (LR)

CAL(İ)
f Tuzak, ağ * Misvak ağacı

CA'LE
(C: Cüul) Küçük hurma ağacı

CALE
f Nehrin bir kenarından diğer kenarına geçebilmek için ağaçtan, sazdan veya şişirilmiş tulumlardan yapılan sal

CA'LÎ
Uydurma, samimi olmayan, sahte, düzme ve taklid

CALİ'
Açık-saçık kadın Hayasız kadın * Utanmaz, utanması kıt olan adam

CALİB
Çekici Celbedici Kendi tarafına çekip getirici olan

CÂLİB-İ DİKKAT
Dikkat çeken

CÂLİB-İ MERHAMET
Merhamet çeken

CALİF
Deri soyan, kabuk soyan

CALİFE
Deri ile eti birlikte koparan yara

CALİNOS
(Kalinos) yun İlk devirlerde yaşamış olan bir Yunan Filozofunun adı

CALİS
(C: Cüllâs) Oturan, oturucu, cülûs eden Tahta çıkan

CA'LİYYAT
Yapmacık hareketler, sahte, düzme hâller

CA'LİYYET
Yapmacık (olmak)

CALİZ
f Sebze bahçesi, bostan Kavun karpuz tarlası

CALÛT
(Bak: Yûşâ AS)

CAM
f Cam, şişe, bardak, sırça

CAM-I GEVHERÎ
Billur kadeh

CAM-I MEMLÛ
Dolu kadeh

CAM-I SEHER
Güneş, şems

CAM-I SİM
Sevgilinin çenesi

CAM-I TEHÎ
Boş kadeh

CAM-I ZERRİN
f Altın kadeh * Tas: Allah âşıkının kalbi * Bir kasaba adı * Bir şarab adı

CA'MA
Yaşlı deve

CAME
f Evde giyilen bol elbise Elbise, çamaşır Sevb, libas

CAME-İ FENA
Kefen

CAME-İ HASSA
Tar: Osmanlı padişahlarının verdikleri elbiselik kumaşlar

CAME-İ HAYAT
Hayat elbisesi, ömür

CAME-İ ÎDÎ
Bahar çiçekleri Kırmızı renkli elbise * Bayram elbisesi

CAME-İ NEVRUZÎ
Rengârenk elbise * Bahar geldiğinde açan çeşitli çiçekler

CAMEDAR
f Elbiseyi muhafaza eden kimse * Vestiyer

CAME-DUZ
Terzi, elbise diken

CAME-GÎ
f Hâdim ve hizmetçilere verilen ücret ve elbise parası * Tüfek fitili * Elbiselik kumaş* Hizmetkâr, hademe, hâdim

CAMEHAB
f Yatak

CAMEKÂN
f Elbise soyunulacak yer * Camlık

CAMEŞUY
(C: Câmeşuyân) f Çamaşırcı, çamaşır yıkayan

CAMGER
f Cam yapan sanatkâr, camcı ustası

CAMGÛL
f Külhanbeyi

CAMHANE
f Cam fabrikası

CAMÎ
(Molla Camî) Hi: 817-898 Büyük bir İslâm müellifidir Asıl adı: Abdurrahman'dır Yüze yakın eser vermiştir

CAMİ
İslâm mâbedi İbadet yeri olan bina * Cem'edici, toplayıcı, içine alan * Cem'etmiş, toplamış bulunan, hâvi ve muhit olan * Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtu Vesselâm bütün evvel ve âhir güzel isim ve ahlâkı kendisinde cem'ettiğinden dolayı ona verilen bir isimdir * Ehl-i Hadis ıstılahınca da; Buhâri Hadis kitabları gibi, babların sekizini birden cem' eden büyük hadis kitablarına da Câmi denir veya Sünen ismi verilir

CAMİ-İ EMEVÎ
şam şehrinde büyük bir câmidir

CAMİ-İ KEBİR
Büyük cami

CAMİ-İ KUR'AN
Kur'an-ı Kerim'i toplayan mânâsında olup, Halife Hz Osman (RA) kasdedilir

CAMİ-ÜL MEHASİN
Güzel vasıfları huyları kendinde toplamış bulunan

CAMİA
Topluluk Birlik Kütle * Dâr-ül fünûn

CAMİD
(Câmide) Ruhsuz, sert, katı madde Cansız

CAMİH
Başı sert hayvan

CAMİİYYET
Câmi'lik, toplayıcılık * Çok şeylerle alâkalılık * Pek ziyâde mânâları ve şeyleri hâvi olmak(Evet hayatın öyle bir câmiiyyeti var; âdeta umum kâinata tecelli eden ekser Esmâ-i Hüsnâ'yı kendinde gösteren bir câmi âyine-i ehadiyyettir Bir cisme hayat girdiği vakit, küçük bir âlem hükmüne getirir; âdetâ kâinat şeceresinin bir nevi fihristesini taşıyan bir nevi çekirdeği hükmüne geçiyor Nasılki bir çekirdek, onun ağacını yapabilen bir kudretin eseri olabilir; öyle de en küçük bir zihayatı halkeden, elbette umum kâinatın Hâlikıdır L)

CAMİL
Çobanla olan deve sürüsü

CAMİS
Cansız, camid * Letâfeti gitmiş olan elbise

CAMİT
Eski ve Ortaçağlarda Giresun ile Samsun arasında kalan dağlık mıntıkaya verilen ad Osmanlılar zamanında bu kelime Canik olarak kullanılmıştır

CAMİ-ÜL EZHER
Mısır'daki en büyük üniversitenin adı

CAMİ-ÜL HURUF
Kitap te'lif eden, müellif, yazar

CAMİ-ÜL KELİM
Vecize Kısa olup çok mânaya gelen söz

CA'MUS
(C: Ceâmis) Pis, necis

CAMUS
Su sığırı Manda Kömüş

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (C Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (C Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (C Harfi) CAN
f Yaşayış Diride olan kudret, kuvvet Hayat cevheri Madde ilimleri, maddenin; hayat ilimleri (biyolojik ilimler) hayatın ne olduğunu açıklıyamamışlardır Aslında bunların konusu da madde, hayat ve ruhun kendisi değil, bunların tezahürleri yani olay haline gelen tesirleridir Deney ilimlerinin vazifesi bu olaylar arasındaki ilişkinin değişmeyen tarafını bulmaktır Bunun ötesinde ilmin söyleyeceği bir sözü yoktur Buna rağmen bazı kendini bilmez cahiller, ilim adını kötüye kullanarak ilmin sustuğu yerde kendileri konuşuyor ve hayat ve ruhu madde ile açıklamaya kalkışıyorlar Oysa maddenin de ne olduğunu biliyor değildirler Biz müslümanlar madde gibi hayat ve ruhun da Allah'ın kudretinin eserleri olduğunu biliyor, birini diğerinin yerine koymuyoruz Allah görünen ve görünmeyen âlemler yaratmıştır Onun kudretinin ve yaratmasının sınırı yoktur Madde, yarattıklarının sadece bir çeşitidir Varlığı maddeden ibaret sanmak aklı gözüne inmiş olan akılsızların batıl bir inancıdır * Mc: Sevgili, dost

CANA
f Ey sevgili! Ey can!

CAN-AFERİN
f Yaratıcı

CANAN
f Sevgili, güzel, sâhib-i cemâl * Canlar, ruhlar

CANAVAR
f Can alıcı, kahredici * Vahşi, yırtıcı hayvan Kurt

CAN-AVER
Zihayat, canlı, yaşayan Hayatdar * Domuz, canavar, hınzır * Zararlı hayvan

CAN-AZAR
f Can yakan, can inciten, eziyet veren Acı çektiren

CAN-BAHŞ
f Hayat bağışlayan, can veren Sevgili Cenâb-ı Hak Allah

CANBAZ
(C: Canbazan) Can ile oynayan, canını tehlikeye koyan, canbaz * Hayvan alış-verişi ile uğraşan kimse * Aldatan, hilekâr, hile yapan * Eskiden atlı fedai asker

CANBELEB
Ölecek halde, canı dudakta

CANDADE
f Bir şeye candan bağlanmış Can vermiş, candan bağlanan

CANDANE
f Tepe ile alın arasındaki yer, bıngıldak Beyin

CANDAR
f Diri, canlı, zihayat, ziruh * Silâhlı kimse * Muhafız, koruyucu, emniyet memuru * Yol yiyeceği, azık

CANE
f Silah

CAN-EFŞAN
f Bir dâvâ uğrunda canını veren, canını feda eden

CAN-FERSA
f Can dayanamıyacak derecede

CANFEZA
Gönüle ferahlık veren, can artıran * Ayın 23 gününe verilen adCAN-GÂH $_ : f Can evi * Can azaltıcı

CAN-GEZA
f Ruh sıkıcı, can sıkıcı Tehlikeli olan, öldürücü

CAN-GÎR
f Can sıkıcı, ruh sıkıcı

CAN-GÜZAR
f Cana dokunan, candan geçer olan

CANHIRAŞ
f Dayanamıyacak derecede acı ve keder veren

CANİ
Cinayet işlemiş olan Birisini öldürmüş veya yaralamış bulunan Caniler nasıl haksız yere insanı öldürüyorlar ve onların hayatlarına son veriyorlarsa; kâfirler, inkârcılar, dinsizler de birer cani sayılırlar Çünkü Allah'ın eserleri olan canlı ve cansız varlıklar onun sonsuz kudretini, ilmini, iradesini, rahmetini ilân edip dururlarken inkârcılar bunları tesadüfün, maddenin, tabiatın ve sebeplerin eseri sayıyor ve mânasız, gayesiz şeylermiş gibi göstererek onları mânen öldürüyor, sayısız cinayetler işliyorlar Demek ki inkârcıların bu cinayetlerinin hesabını verecekleri bir mahkeme var ve olacaktır (Bak: Ceza)

CANÎ
f Candan sevilen

CANİB
fYan, yön Cihet, taraf Yüksek taraf

CANİBEYN
İki taraf, iki cânib, iki yan

CANİH(A)
(Cünha dan) Suç işlemiş, mücrim, cinayet işleyen

CANİHA
Bir tarafa meyleden veya bir cenahı tutan * Göğüs altındaki iyeği

CANİŞİN
Birinin yerine geçen, birinin yerine vekâlet eden Vekil

CANKURTARAN
t Ölüm tehlikesinde olanları kurtarmak için kullanılan vasıta * Hasta ve yaralıları hastahaneye taşıyan otomobil Ambulans

CANN
Ateşten mahlûk cinlerin babası olan * Bir beyaz yılan cinsi * Cin taifesi İnsanlardan evvel yaratılan bir nevi mahlûklar, cinler (Bak: Cinn)

CAN-NİSAR
f Canını harcayan, canını fedâ eden

CANPERVER
f Kalbi ferahlandıran Ruha hoş gelen

CANRÜBA
f Gönül alan, gönül kapan dilber

CANSİPER
(Cansupâr): f Canını feda eden

CANSİPERANE
f Canını feda edercesine

CAN-SİTAN
f Can çıkarıcı, ruh alıcı İnsana bela olan Güzel

CANSUZ
f Can yakıcı, yürek tutuşturan

CANŞİKÂF
f Can yaralayıcı, can yırtıcı

CANŞİKÂR
f Öldürücü * Mc: Can avlayan veya öldüren Sevgili, mahbub

CAN-ŞİKEN
f Azrâil (AS)

CAR
Faydasız bağırıp çağırmayı ve gevezeliği ifade eder ve ekseriya mükerrer kullanılır

CA'R
Yırtıcı kuşların pisliği

CÂR
Kadınların, elbisenin üstünde örtündükleri çarşaf (Bak: Çarşaf)

CÂR
Çeken, sürükleyen * Komşu * Medet eden, yardımcı * Müşteri

CÂR-I ZİL KURBÂ
Yakın komşu

CÂR-ÜL CÜNÜB
Yabancı kimse Akrabadan olmayan

CARİ
Akan, akıcı * Geçmekte olan * İnsanlar arasında mer'i ve muteber ve mütedavil olan

CARİF
Yıkıp harap etmek

CARİH
Yaralayan Yara açan * Cerheden, çürüten * Avcı hayvan

CARİHA
(Müe) Yaralayan * Kol, ayak gibi her bir vücud azâsı

CARİM
Cürüm ve kabahat sahibi Suçlu * Ailesinin maişetini kazanan * Kesen * Hurma toplayan

CARİN
Aşınmış ve eskimiş bez* Belirsiz yol * Yılan yavrusu

CARİS
Yaygaracı, geveze, terbiyesiz, güldürücü Çala çaldıran

CARİYE
Geçer olan, akıcı olan Seyreden giden * Güneş, şems * Gemi * Cenab-ı Hakk'ın in'âm eylediği rızık ve nimet * Genç ve iyi hizmet eden kadın Muharebede İslâm düşmanlarından esir edilen kadın hizmetçi

CARR
Çeken, çekici Sürükleyici * Harf-ı cer

CARRE
Komşu kadını * Yularından çekilen deve

CARŞEB
f Çarşaf, cilbab

CARÛ(B)
f Süpürge

CÂRÛB-ZEN
f Süpürücü, çöpçü

CARUD
Nasrani rüesasından olup Şam'ın da reislerindendi Kitablarında Hz Peygamber'in (ASM) vasıflarını görüp imân edenlerdendir Asr-ı Saâdetten önce yaşamıştır

CARÛR
Sel arkı

CARÛRE
Kapı ökçesinin yeri

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (C Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (C Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (C Harfi) CA'S
Pis, necis

CASELİK
Katolik Başpiskopos, başpapaz, büyük papaz, patrik

CASİM
Şam diyarında bir köyün adı

CASİR
(Cesaret den) Cesaret eden, cesur, cesaretli

CASİYE
Diz çökmüş* Topluluk, cemaat * Yığın, taş yığını

CÂSİYE SURESİ
Kur'an-ı Kerim'in 45 sûresi olup Mekke-i Mükerreme'de nâzil olmuştur Şeriat, Dehir Suresi de denir

CASLİK
(Cesâlik) Nasrâniler hakîmi * Çokluk, kesret

CASS
Alçı taşı * Kireç

CASSAS
Sıvacı, kireççi

CAST
f Üzüm teknesi Üzümün sıkıldığı yer

CASÛM
Korkulu rü'ya, kâbus

CASUS
(C: Cevâsis) Hafiye Gizli sırları haber veren Kendi asıl şahsiyetini gizleyip, kendini iyi şahsiyet şeklinde göstererek ve gizli yollarla bir devletin askeri, siyasi ve mâli durumlarına dair haberleri başka bir devlet menfaatına olarak toplayıp bildiren kimse

CA'SÛS
(C: Ceâsis) Kötü huylu, kısa boylu

CASUS
Karpuz

CAŞİRİYYE
Kuşluk vakti yenen yemek Kuşluk yemeği

CAUB
Kısa adam

CA'V
Deve ve koyun tersini toplamak

CAVERS
Buğdaylar arasında biten bir cins sarı darı

CÂVİD
(Câvidân, câvidâne, câvidânî) f Sermedî, sonu olmayan, sonsuz, dâimî, lâyemut

CÂVİDÂNE
f Câvidân, ebedi, sonsuza âit, sonsuza müteallik

CÂY
f Yer, makam, mevki

CÂY-I DİKKAT
Dikkat edilecek nokta Dikkat edilecek yer veya şey

CÂY-I HAYRET
Hayret edilecek yer veya şey

CÂY-I KARAR
Dinlenme, durma yeri

CÂY-I MÜLÂHAZA
Düşünülecek nokta, düşünülecek yer

CAY-BAŞ
f İkâmet yeri, oda, ev Yurt, mekân, mesken

CAY-GÂH
f Mevki, makam, rütbe * Yer, mekân

CAY-GİR
f Yerleşen, yer tutan, yerleşmiş

CAYİ'
(C: Ciya') Aç, acıkmış; aç olan

CAYİD
Cömert, sahi

CAYÎFE
Karın içine geçmiş olan yara

CAYİHA
Şiddet * Kıtlık * Yemişe gelen âfet

CAYİR
Cevir ve cefâ eden Eziyet veren

CAYMAK
t Vazgeçmek Sözünden dönmek

CAY-MEND
f Yerinden kalkmayan, üşenen, tenbel Rahatını bozmayan

CAY-NİŞİN
f Yer tutan Birinin yerine geçen

CA'Z
Yoğun, kalın nesne

CA'ZERÎ
Kısa boylu, galiz, sitemkâr kimse

CAZGIR
Yağlı güreşlerde pehlivanları seyircilere takdim edip dualarını okuyarak onları meydana çıkaran kimse

CAZİ
Ayaklarını dikip parmakları üzerine oturan kişi

CAZİ'
Üzüm çardağının üzerinde enine konulan, üzerine de üzüm çubukları serilen ağaç

CAZİB
Çekici, cazibeli * Hoş görünüşlü olup dikkati çeken

CAZİBE
Çekme kuvveti * Mc: Letafet zamanı Hüsn-ü cemal(Hareket harareti, hararet kuvveti, kuvvet câzibeyi tevlid eder gibi bir âdet-i İlâhiyye, bir kanun-u Rabbanidir Mek)

CAZİBEDAR
f Çekici, câzibeli

CAZİBE KANUNU
Madde âleminde geçerli olan Cenab-ı Hakk'ın tekvini bir kanunudur Bu kanuna göre iki madde birbirini aralarındaki mesafe ile ters orantılı; kütle ve miktarlarıyla orantılı olarak çeker

CAZİM
Kat'i karar veren * Gr: Cezmedici, cezmeden Arabça bir kelimenin başına gelen bazı harfler o kelimenin sonunu sâkin okutur, o harfe de "câzim" denir Meselâ "Lem yezuk" aslında (Yezuku) idi Başına "lem" harfi geldiğinden " Yezuk" diye sâkin okundu)

CAZİYE
Doğurduktan sonra sütü azalmaya başlayan hayvan

CAZÛ
f Cadı Büyücü, sihirbaz

CAZZ
Semiz,iri gövdeli adam

CE'B
Kesbetmek, elde etmek, kazanmak * Yaban eşeğinin büyüğü * Kırmızı toprak boya * Göbek

CEB'
(C: Cebeât) Kızıl mantar* (C: Ecbu) Nakir dedikleri ağzı dar kap ki, içine su koyarlar * Tehir etmek, sonraya bırakmak

CEBABİRE
Cebrediciler Mütekebbirler Zâlimler

CEBAE
Üstünde birşey düzeltilen ağaç

CEBAN
Korkak, ürkek

CEBANET
Korkaklık, ürkeklik Korkulmayacak şeylerden bile korkmak (Bak: Sırat-ı müstakim)

CEBB
Bir kimsenin zekerini ve hayasını kesip hadım etmek * Devenin hörgücünü kesmek* Kökünden kesmek

CEBBAN
(C: Cebâbin) Peynirci

CEBBAN(E)
Sahrâ Bayram namazını kılacak yer * Mezarlık

CEBBAR
(Sıfat-ı İlahiyedendir) İstediğini mutlak yapan, dilediğine muktedir olan Büyüklük, azamet ve kudret sahibi İmar eden Cenab-ı Hak Kullarını ıslah edip tevbeye götüren Allah Teâlâ Hzleri (CC) * Zâlim, gaddar, müstebid, mütemerrid insanlar da bu sıfatla tavsif edilir Meselâ; Cengiz, cebbar ve gaddar bir devlet adamı idi * Koz: Gökyüzünün cenubunda bulunan bir yıldız kümesi

CEBBARANE
Cebbarcasına Cebbar olana yakışacak tarzda

CEBBARÎ
Cebbara mensub, cebbarlık, cebredicilik Cebbarlık eden

CEBCEB
Çok hasta deve yavrusu

CEBE'
Kuyu içinden çıkan toprak ki, etrafına öbek öbek dökerler

CEBE
Zincir veya halkadan örme zırh Cevşen

CEBECİ
f Eski Osmanlı İmparatorluğunun ordusunun zırhlı sınıfına mensub nefer

CEBEL
Dağ, yüksek tepe * Mc: Bir kavmin meşhuru ve büyüğü, âlim ve fâzıl kimse

CEBEL-İ ARAFAT
Arafat Dağı

CEBEL-ÜN NUR
Mekke dağlarından, Hira veya Hırra veya Harra Dağı Peygamberimize (ASM) ilk vahyin geldiği dağ

CEBELİSTAN
f Dağlık, dağlık yer

CEBE-PÛŞ
f Zırh giyen

CEBER (CEBERİYE)
(Ceberiyyun) Cüz'i iradeyi inkâr eden bir fırka-i dalle Hak yolundan çıkmış, dalâlete düşmüş bir fırka Bunların zıdları da Mu'tezile'dir

CEBERUT
Azametin daha dâimîsi ve bâtınîsi Büyüklük Hâkimlik Kudret, celadet Fart-ı kibir ve azamet

CEBHA'
Büyük alınlı kadın

CEBHANE
f Barut, kurşun, gülle, top, tüfek ve benzerleri gibi levazımat-ı harbiye ve bunların bulunduğu yer

CEBHE
Yüz, ön taraf Harp sahası Muharebe edilen yer * Alın * Bir binanın veya o cinsten bir şeyin ön tarafı * Gökteki ayın menzillerinden birisinin ismi olup arslan suretinin cephesidir, dört yıldız arslan alnına benzetilmiştir * Bir kavmin ve cemaatin seyyidi

CEBHE-SÂ
Yüz süren

CEBİN
(Cebân) Korkak Cesaretsiz * Alın

CEBİN-SÂ(Y)
f Alın sürücü, alın süren

CEBİR
Zabtetmek Zor Kuvvet * Bir şeyi ıslah ve tamir etmek, düzeltmek * Bâtıl bir fırka * Mat: Harflerle yapılan hesab * Tıb: Fevkalâde ameliyat, kırık kemiği sarıp bütünlemek Kırık veya çıkık uzva sarılan tahtalar

CEBR-İ MÂFAT
Kaybedilen bir şeyin yerine başka bir şey bularak, onunla avunma

CEBR-İ NOKSÂN
Noksanı tamamlama, eksiği ikmâl etme

CEBİRE
Çıkık veya kırık olan bir uzva sarılan tahtalar

CEBİRE
f Halkın bir işe hazırlık yapması

CEBL
İhtira, ibda Yoktan yaratma

CEBRAİL
(Cebril, Cibril) Cenab-ı Hakk'ın emirlerini Peygamberlere (AS) bildiren büyük melek Peygamberimiz Resul-i Ekrem'e (ASM) Kur'ân-ı Azimüşşân'ı vahiyle getiren melek (AS)

CEBRE
Kemik sarmakta kullanılan ağaç * Tahta parçaları

CEBREN
Zorla Cebir ve kuvvet istimali ile Kuvvet kullanarak

CEBRÎ
Zorla icra olunan, rızası olmadan zorla yaptırılan * Cebriye fırkasından olan

CEBRİYE
Cüz'i irâdeyi inkâr edenlerin bâtıl mezhebi

CEBUB
Sağlam yer Muhkem * Yeryüzü * Katı ve galiz yer

CEBZ
Çekmek, cezb

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (C Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (C Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (C Harfi) CE'CEE
Geri durdurmak * Deveyi suya çağırmak * Eşek boncuğu denilen bir boncuk

CED'
Burun, kulak, el kesmek * Hapsetmek

CED'A
Kestikten sonra geri kalan nesne * Hapsetmek

CEDA'
Kıtlık ve şiddet senesi

CEDA
Bol yağmur, rahmet * Hediye, ihsan İn'âm * Avantaj, kazanç

CEDALE(T)
Yer Arz Dünya * Hurma koruğu, ham hurma

CEDAVİ
f Hizmetçi aylığı

CEDAVİL
(Cedvel C) Cedveller * Su yolları * Listeler

CEDAYE
Geyik

CEDB
Kısırlık * Kusur

CEDCED
Pek düz yer

CEDD
Babanın babası veya ananın babası * Büyüklük, azimlik * Kat'edip geçmek * Tâli'li olmak * Kesmek

CEDD-İ EMCED
En büyük cedd En yaşlı, en büyük baba

CEDDA'
Küçük memeli kadın * Susuz çöl

CEDDAT
(Cedde C) Nineler Büyük anneler, anneanneler, babaanneler

CEDDE
(C: Ceddât) Büyük vâlide Annâne, nine * Yeni olmak

CEDDE-İ FÂSİDE
Ananın anası, anneanne

CEDDE-İ SAHİHA
Babanın anası, babaanne

CEDED
Yassı, düz yer

CEDEF
(C: Ecdâf) Makbere, kabir, mezar * Yemen diyarından gelir bir otun adı (Bir kimse bu otu yese su içmeye muhtaç olmaz)

CEDEL
Konuşmada kavga etme Niza Hakkı bulmak için olmayıp, galib görünmek için çekişme (Diyalektik) * Man: Meşhur veya müsellem mukaddemelerden terekküb eden kıyastır

CEDEL-GÂH
f Çekişme yeri * Mc: Dünya

CEDELÎ
Tartışmaya, münakaşaya ait Münakaşacı Tartışmacı

CEDEME
(C: Cüdem) Yaramaz dişi koyun * Kısa boylu erkek

CEDERÎ
Vücutta çıkan çiçek hastalığı

CEDES
Kabir, mezar

CEDGARE
f Reyler, tedbirler, çeşit çeşit yol

CEDH
Bir şeyi başka bir şeyle karıştırmak * Sütü su ile karıştırmak

CEDİ
Güneş medarının oniki burcundan birisi Oğlak burcu (Güneşin cenuba doğru inişinin en aşağı derecesini bildirir) * Keçinin erkek yavrusu, erkek oğlak

CEDİB
Kıtlık olan yer

CEDİD
Yeni, kullanılmamış

CEDİDAN
Gece ile gündüz * Yenilenen iki şey Yenilenenler

CEDİL
Devenin boynuna taktıkları ip

CEDİLE
Kabile * Nâhiye * Kuş kafesi

CEDİR
Lâyık, münasib, uygun * Nihâyet, son * Etrafı duvarlı yer

CEDİYYE
(C: Cedâyâ) Gövdeye yapışan kan

CEDL
Yaratmak, halk * Kuvvet * Sağlam bükmek * Azâ, organ, uzuv

CEDR
(Cidr) Duvar Hâil, perde, zar * Bir ot adı

CEDÛD
(C: Cedâyid-Cüdüd) Sütü çekilmiş koyun

CEDVA
Bol yağmur, rahmet * Armağan hediye

CEDVAR
Nebâtattan zerâvende benzer bir ottur ve mâcun yapılır

CEDVEL
Liste * Su kanalı Kanal * Doğru, düz çizgiler çizmeğe mahsus âlet

CEDY
(C: Cidâ-Ecd) Oğlak * Burç adı

CEDYE
(C Cedâyât) Eyer altına konulan keçe

CEEY
Su içmesi için deveyi çağırmak

CEF'
Kenara çerçöp atmak * Zâyi ve bâtıl olmak * Koparmak * Bir kabı eğip içindekini dökmek

CE'F
Düşmek

CEFA
Eziyet Sıkıntı Zulüm * Bir şey yerinde durmayıp bir tarafa ayrılmak

CEFA-DİDE
f Cefa çekmiş, cefa görmüş

CEFA ENDER CEFA
Cefa içinde cefa Azab içinde azab veya ayrılık

CEFAF
Kuru olma, kuruma

CEFAKAR
f Eziyet eden, cefa eden * Halk arasında: Eziyet çeken, cefa çekmiş mânalarında da kullanılır

CEFA-KEŞ
f Eziyete dayanan, cefa çeken, acıya katlanan

CEFALE
İnsan topluluğu

CEFA-PİŞE
f Gaddar, cebbar, zâlim * Sevgili, mâşuk, sevilen

CEFASET
Hazımsızlık ıztırabı, sindirim zorluğu

CEFCAF
f Hayâsız, ahlâksız kadın

CEFCEF
Yüce, yüksek yer * Katı yel

CEFF
Kurumak

CEFFAH
Mütekebbir kimse, gururlu kişi

CEFFAR
(Cefr den) Cifirci Cifir yapan kimse

CEFFE
Kalabalık, kütle * Kalabalığın verdiği uğultu

CEFFE-L KALEM
Düşünmeksizin, birden, hemen * Kalemin yazısı kurumuş, silinmez * Kat'i olan şey

CEFFET
Cemaat, topluluk, çok adet

CEFH
Fahirlenmek, mütekebbirlenmek, gururlanmak, kibirlenmek

CEFİF
Kuru, kurumuş

CEFİR
Ok koyulan kap, mahfaza

CEFL
Yağmuru yağmış bulut

CEFLA
Umumi ziyafet

CEFN
Göz kapağı * Asma çubuğu * Bıçak ve kılıç kını

CEFNAK
Gözleri büyük, rengi sarıya yakın bir kuşun adı

CEFNE
(C: Cifân) Su kabı, tekne, teşt Büyük çanak

CEFR
Dört aylık keçi oğlağı * Geniş ve örülmemiş kuyu (Bak: Cifr)

CEFV
Kaba muâmele

CEFVE
Cefa, azar

CEFVET
Nezaketsizlik, kabalık, saygısızlık

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (C Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (C Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (C Harfi) CEHABİZE
Hakikatlerden, gerçeklerden haberi olanlar

CEHAD
Sağlam, katı yer

CEHAD
Nimet az olmak * Ot uzamayıp kalmak * Su az olmak

CEHADET
Tezlik, acelecilik

CEHALET
Bilmezlik, nâdanlık, ilimden ve her nevi müsbet mâlûmatdan habersiz olma Cahillik

CEHAM
Yağmur vermeyen bulut

CEHAMET (CÜHUMET)
Yüz pörtümek, donuk yüzlü olmak

CEHAN
f Cihân, dünya, küre-i arz, arz * Sıçrayan, fırlayan, acele ve çabuk hareket eden

CEHARET
Sesin yüksek olması Ses yüksekliği

CEHBEZ
(C: Cehâbize) Basiretli, ileri görüşlü kimse

CEHCEHE
Çağırmak * Irak etmek, uzaklaştırmak

CEHD
Fazla çalışma Güç ve kuvvetini sarfetme İnsanın nefsine hâkim olması * Azim, gayret, fedakârlık* Takat

CEHELE
(Cahil C) Câhiller İlimden mahrum olanlar Bilmeyenler Nâdanlar

CEHEMİYYE
Cebriye'den Cehm bin Safvan mezhebi üzere "Cennet ve Cehennem fânidir, iman mârifettir ve ikrar değildir" diyen bir tâife

CEHENDE
f Fırlıyan, sıçrayan * Sıçramış, fırlamış

CEHENDE-GÎ
f Fırlayış, sıçrayış

CEHENNEM
Allah yerine, tabiat, madde, sebepler vb yaratılmış şeyleri ilâh kabul eden; Allah'a kul olacaklarına, arzularına ve heveslerine, başka insanlara ve mahlukata kul olanların işledikleri cürüm ve suçtan dolayı İlâhi adaletle ceza görecekleri yer Cehennem'in varlığını bütün geçmiş peygamberler ve onların yolundan giden bütün âlimler ve evliyalar kesin bir bilgi olarak bildirmişlerdir Esasen Allah'ın adaleti cehennemi gerektirir Ezenlerle ezilenler, haklılarla haksızlar, zâlimlerle mazlumlar, iyilerle kötüler, inananlarla inanmıyanlar, Allah'a kul olanlarla kula kul olanlar eşit olamaz Allah'ın adaleti iyilere mükâfat, kötülere cezayı gerektirir İnkarcılar hayatı mânasız bulmakla, ölümü de kendilerini ve bütün sevdiklerini yok eden ebedî bir idam saymakla daha hayatta iken cehennemin müjdecisi olan ruh bunalımını yaşıyorlar İçki, kumar, zevk, eğlence, sefahet onları ruh bunalımından kurtaramıyor Çağımız insanının huzursuzluğu ve mutsuzluğu, inançsızlıktan kaynaklanıyor Onların bu halleri, inançsızlığın cezasının Cehennem olacağını gösteriyorCehennem'in yedi tabakasının isimleri: Sair, Sakar, Cahim, Hutame, Lâzı, Hâviye, Derk-i esfel(Cehennem, azab yeri olan ateşin ism-i alemidir ve müennestir Arabca "cehnam" kelimesinden me'huz, bu da cehm'den müştaktır Cehm, galiz ve müstekreh olmak; cehnam, dibi görünmez derin kuyu demektir ET)(Cehennem nerededir?Elcevap: $Cehennemin yeri, bâzı rivâyatla "Tahtel-Arz" denilmiştir Başka yerlerde beyan ettiğimiz gibi Küre-i Arz, hareket-i seneviyesiyle ileride mecma-ı haşir olacak bir meydanın etrafında bir daire çiziyor Cehennem ise, Arzın o medar-ı senevisi altındadır demektir Görünmemeleri ve hissedilmemeleri, perdeli ve nursuz ateş olduğu içindir Küre-i Arzın seyahat ettiği mesafe-i azimede pek çok mahlukat var ki, nursuz oldukları için görünmezler Kamer, nuru çekildikçe vücudunu kaybettiği gibi, nursuz çok küreler, mahluklar gözümüzün önünde olup göremiyoruzCehennem ikidir Biri suğra, biri kübrâdır İleride suğra, kübrâya inkılâb edeceği ve çekirdeği hükmünde olduğu gibi, ileride ondan bir menzil olur Cehennem-i Suğrâ, yerin altında, yâni merkezindedir Kürenin altı, merkezidir İlm-i Tabakat-ül-Arz'ca malûmdur ki: Ekseriya her otuzüç metre hafriyatta, bir derece-i hararet tezayüd eder Demek merkeze kadar nısf-ı kutr-u arz, altı bin küsur kilometre olduğundan, ikiyüz bin derece-i harareti câmi; yâni ikiyüz def'a ateş-i dünyeviden şedit ve rivayet-i hadise muvâfık bir ateş bulunuyor Şu Cehennem-i Suğrâ, Cehennem-i Kübrâya ait çok vezaifi, dünyada ve Alem-i Berzah'da görmüş ve ehâdislerle işaret edilmiştir Âlem-i Âhirette, Küre-i Arz nasılki sekenesini medar-ı senevisindeki meydân-ı haşre döker; öyle de: İçindeki Cehennem-i Suğrâ'yı dahi Cehennem-i Kübrâ'ya emr-i İlâhi ile teslim eder Ehl-i İtizâl'in bâzı imamları; "Cehennem sonradan halkedilecektir" demeleri, hâl-i hâzırda tamamiyle inbisat etmediğinden ve sekenelerine tam münasip bir tarzda inkişaf etmediğinden galattır ve gabavettir Hem perde-i gayb içindeki âlem-i âhirete ait menzilleri dünya gözümüzle görmek ve göstermek için, ya kâinatı küçültüp iki vilâyet derecesine getirmeli, veyahut gözümüzü büyütüp yıldızlar gibi gözlerimiz olmalı ki yerlerini görüp tâyin edelim $ Âhiret âlemi'ne ait menziller, bu dünyevi gözümüzle görülmez Fakat bâzı rivâyâtın işaretiyle âhiretteki Cehennem bu dünyamızla münasebetdardır Yazın şiddet-i hararetine $ denilmiştir Demek bu dünyevi küçücük ve sönük akıl gözüyle o büyük Cehennem görülmez Fakat İsm-i Hakim'in nuriyle bakabiliriz Şöyle ki: Arzın medâr-ı senevisi altında bulunan Cehennem-i Kübrâ, yerin merkezindeki Cehennem-i Suğrâyı güya tevkil ederek bâzı vazaifini gördürmüş Kadir-i Zülcelâl'in mülkü pek çok geniştir, hikmet-i İlâhiye nereyi göstermiş ise Cehennem-i Kübrâ oraya yerleşir Evet, bir Kadir-i Zülcelâl ve emr-i Künfeyekün'e mâlik bir Hâkim-i Zülkemal gözümüzün önünde kemâl-i hikmet ve intizam ile Kamer'i Arz'a bağlamış; azamet-i kudret ve intizam ile Arzı Güneş'e rabtetmiş ve Güneş'i seyyârâtiyle beraber arzın sür'at-i seneviyesine yakın bir sür'at ile ve haşmet-i rububiyetiyle, bir ihtimale göre Şems-üş Şümûs tarafına bir hareket vermiş ve donanma elektrik lâmbaları gibi yıldızları, saltanat-ı rububiyetine nurani şâhidler yapmış; onunla saltanat-ı rububiyetini ve azamet-i kudretini göstermiş bir Zât-ı Zülcelâl'in kemâl-i hikmetinden ve azamet-i kudretinden ve saltanat-ı rububiyetinden uzak değildir ki Cehennem-i Kübrâ'yı elektrik lâmbalarının fabrikasının kazanı hükmüne getirip âhirete bakan semânın yıldızlarını onunla iş'al etsin; hararet ve kuvvet versin Yâni, âlem-i nur olan Cennet'ten yıldızlara nur verip, Cehennem'den nar ve hararet göndersin Aynı halde o Cehennem'in bir kısmını ehl-i azâba mesken ve mahbes yapsın Hem bir Fâtır-ı Hakim ki: Dağ gibi koca bir ağacı, tırnak gibi bir çekirdekte saklar Elbette o Zât-ı Zülcelâl'in kudret ve hikmetinden uzak değildir ki, Küre-i Arz'ın kalbindeki Cehennem-i Suğrâ çekirdeğinde Cehennem-i Kübrâ'yı saklasınElhasıl: Cennet ve Cehennem, şecere-i hilkatten ebed tarafına uzanıp eğilerek giden bir dalın iki meyvesidir Meyvenin yeri ise, dalın müntehasındadır Hem şu silsile-i kâinatın iki neticesidir Neticelerin mahalleri, silsilenin iki tarafındadır Süflisi, sakili aşağı tarafında; nuranisi, ulvisi yukarı tarafındadır Hem şu seyl-i şuunatın ve mahsûlat-ı mâneviye-i arziyenin iki mahzenidir Mahzenin mekânı ise, mahsûlâtın nev'ine göre, fenası altında, iyisi üstündedir Hem ebede karşı cereyan eden ve dalgalanan mevcudat-ı seyyalenin iki havzıdır Havzın yeri ise, seylin durduğu ve tecemmu' ettiği yerdedir Yâni habisâtı ve muzahrefâtı esfelde, tayyibâtı ve sâfiyâtı âlâdadır Hem lütuf ve kahrın, rahmet ve azametin iki tecelligâhıdır Tecelligâhın yeri ise, heryerde olabilir Rahmân-ı Zülcemâl ve Kahhâr-ı Zülcelâl nerede isterse tecelligâhını açarAmma Cennet ve Cehennem'in vücudları ise, Onuncu ve Yirmisekizinci ve Yirmidokuzuncu Sözlerde gayet kat'i bir surette isbat edilmiştir Şurada yalnız bu kadar deriz ki: Meyvenin vücudu dal kadar ve neticenin silsile kadar ve mahzenin mahsulât kadar ve havzın ırmak kadar ve tecelligâhın, rahmet ve kahrın vücudları kadar kat'i ve yakîndir M)

CEHENNEM-İ SUĞRÂ
Küçük cehennem

CEHENNEM-NÜMUN
f Cehennem gibi çok azab verici

CEHER
Gündüzleyin bir şeyi görememek (O kimseye "echer" derler)

CEHİR
(Cehr den) (C: Cüherâ) Yüksek sesle, bağırarak ve açık olarak söylenen * Güzel, dikkate değer

CEHİR-ÜS SAVT
Çok ve kuvvetli ses

CEHİŞ
Halktan uzak olan

CEHİZ
Karnından çocuk düşüren

CEHL
Câhillik, bilmemezlik, ilimden mahrum olmaklık, nâdanlık, tecrübesizlik, gençlik

CEHL-İ BASİT
Bilmediğini bilmek sûretiyle olan câhillik

CEHL-İ MÜREKKEB
Bilmemekle beraber, bilmediğini de bilmemek

CEHLİSTAN
f Cehâlet âlemi Cahilliğin olduğu yer

CEHR
Görünmek, zâhir olmak * Açıktan ve yüksek sesle olan söylemek veya okumak * Tecvid'de: Harf hareke ile okunduğu zaman, mahreçte aralık kalmıgirsin bir tarafına !!! nefesin akmayıp, küllisi veya ekserisi hapsolmuş bir şekilde sesin çıkmasına denir

CEHRE
Açıkta ve belli olan şeyler * Pamuk ve ipek sarılan masura

CEHREN
Açıktan, alenen

CEHRET
Görünmek, zahir olmak

CEHRETEN
Aşikâr sûrette, aleni bir şekilde, açıktan açığa

CEHRÎ
Aleni ve yüksek sesle vâki olan şey

CEHŞ (CÜHÜŞ)
Medet edişmek Başka kimseye sığınıp arkalanmak

CEHÛD
Cıfıt, yahudi

CEHÛF
Kuyudan suyu alıp yukarı çekmeye mahsus kova

CEHÛL
Pek çok câhil (İnsan hayvanların aksine olarak hayata lâzım her şeye karşı câhildir Her şeyi öğrenmeğe mecburdur Hadsiz eşyaya muhtaç olduğu için sigayı mübalâğâ ile cehûldur M)

CEHÛLÂNE
Pek câhilcesine

CEHÛŞ
Oğlan, sabi

CEHVA'
Açık

CEHVE
İnsanın dübür yeri

CEHVERE
Zâhir olmak, görünmek

CEHYER
Dişi ayı

CEHZAM
Başı büyük, yuvarlak yüzlü kişi * Esed, arslan

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (C Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (C Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (C Harfi) CELÂ
Parlak, ruşen Zâhir, açık

CELÂ'
Gurbete düşmek, memleketinden ayrı olmak Şehrinden ve meskeninden çıkmak * Başkalarını çıkarmak * Açık haber * Ruşen olmak, parlamak

CELÂ-YI VATAN
Doğduğu yerden ayrılma

CEL'AB
Medine yakınında bir dağ * Gözü çok iyi görmek

CELAB
f Salkım küpe

CEL'ABE
Çok kuvvetli dişi deve

CELABİB
(Cilbâb C) Kadının bütün vücudunu örten ve dıştan giyilip bol olan çarşaf nevi Yaşmaklar Baş ve yüz örtüleri, ferâceler (Bak: Tesettür)

CELACİL
(Cülcül C) Küçük çanlar, ufak çıngıraklar

CEL'AD
Yoğun gövdeli şişman, kaba kimse

CELADET
Yiğitlik Bahadırlık Kuvvet ve şiddetlilik Muhkemlik Salâbet, metânet

CELAFET
Kabalık, yontulmamışlık

CELAH
Başın iki tarafından saçın dökülmesi * Devenin ağaç yemesi

CELAHİZ
Kaba, ağır

CELAİL
(Celile C) Celiller, büyük olanlar, yüceler

CELAL
(Celâlet) Nihâyet derecede büyüklük Azamet Hiddetlilik, hışım * İlm-i Kelâm'da: Cenâb-ı Hakk'ın kahrının ve azametinin tecellisi, Cenâb-ı Hakk'ın nev'deki tecellisi Cenâb-ı Hak, vahdaniyyetine delil olacak çok şeyler yarattığından veyâ ihâtadan âli ve celil olduğu veya hislerle idrâk edilmekten celil olduğundan Celâl denir(Arkadaş! Cenâb-ı Hakk'ın sıfât-ı ezeliyye âleminde biri celâlî, diğeri cemâlî iki türlü tecellisi vardır Celâl ile Cemâlin sıfât-ı ef'âl âleminde tecellisinden; lütuf ve kahr, hüsün ve heybet tezâhür eder Ef'âl âlemine tecelli edince; tahliye $ ile tahliye $ (tezyin ile tenzih) doğar Asar ve a'mal âleminden âlem-i âhirete intiba' edince; lütuf, cennet ve nur olarak; kahr da, cehennem ve nâr olarak tecelli eder Sonra âlem-i zikre inikâs edince; biri hamd, diğeri tesbih olmak üzere iki kısma ayrılır Sonra âlem-i kelâmda tecelli edince, kelâmın emir ve nehye taksimine sebep olur Sonra âlem-i irşada intikal edince; irşadı tergib ve terhib, tebşir ve inzâra taksim eder Sonra vicdana tecelli edince, recâ ve havf husule gelir Sonra irşâdın iktizâsındandır ki, havf ile recâ arasındaki muvâzene devamla muhafaza edilsin ki, recâ ile doğru yollara sülûk edilsin, havf ile de eğri yollara gidilmesin Ne Allah'ın (CC) rahmetinden me'yus, ne de azabından emin olunsun İİ)

CELA'LA'
Kirpi

CELALEDDİN-İ HARZEMŞAH
(Vefâtı M: 1231) Mengü berdi (Allah verdi) ismi de verilir Harzemşah soyunun 7nci ve son hükümdarıdır Tarihte cesaret ve irfanı ile tanınmıştır O zamanın deccalı olan Cengiz'in kahır ve şiddeti karşısında İrân ve Turân korku ve zillete düştüğünde Celâleddin, Cengiz'in ordularını müteaddit defalar mağlub etmiştir Kendisine pederinden şehzadelikten başka bir şey kalmadığı halde Harzem'de, Hind'de, Irak'ta, Azerbeycan'da dört devletin meydana gelmesine muvaffak oldu Küçük küçük kuvvetlerle üç milyon askere sâhib Tatar devletine karşı yirmiden ziyade zafer kazandı Moğol taarruzlarından birisinde bir dağa çekildiği sırada bir çapulcu taifesi tarafından sırtından hançerlenerek şehid edildi (R Aleyh)(Meşhurdur ki: Bir zaman İslâm kahramanlarından ve Cengiz'in ordusunu müteaddit defa mağlub eden Celaleddin-i Harzemşah harbe giderken vüzerâsı ve etbaı ona demişler: "Sen muzaffer olacaksın; Cenab-ı Hak seni galip edecek" O demiş: "Ben Allah'ın emriyle, cihad yolunda hareket etmeye vazifedarım, Cenab-ı Hakk'ın vazifesine karışmam, muzaffer etmek veya mağlub etmek onun vazifesidir" İşte o zât bu sırr-ı teslimiyeti anlamasıyla hârika bir surette çok defa muzaffer olmuştur MN)

CELALEDDİN-İ SÜYÛTÎ
(Hi: 849 - 911) Abdurrahman bin Ebu Bekir Muhammed adı ile de anılır Hadis imamı ve müctehid bir zattır Mısırlıdır Süyût şehrinde doğdu Mısır'da vefat etti Zamanının büyük İslâm allâmelerindendir Asıl adı: Ebû Bekir oğlu Abdurrahman'dır Tefsir, fıkıh, hadis ilmine dair eserleri vardır Celaleddin Muhammed bin Ahmed Mısrî'nin, İsrâ Sûresine kadar yaptığı (Hi: 864'de vefat edince yarıda bıraktığı) tefsiri tamamlamıştır ve Celaleyn Tefsiri denmiştir

CELALÎ
Celal ismine dâir İlâhi ve celale müteallik Celal adlı kimselerle alâkalı olan * Hicri XI Asırdan önce Anadolu'da baş gösteren eşkiyaya verilen ad * Sultan Celaleddin Melikşah tarafından hazırlanan ve Hicri 471 tarihinde başlayan bir güneş takvimi

CELALLİ
Çok çabuk kızan kimse

CELAZE
Sazların perdeleri

CELB
Kendi tarafına çekmek Çekmek, götürmek

CELB-İ KULÛB
Kalbleri çekme, kalbleri kazanma

CELB-İ SURET
Uzakta olan bir şeyin sûretini resmini yanına getirmek( Hz Süleyman (AS) taht-ı Belkıs'ı yanına celbetmek için vezirlerinden bir âlim-i ilm-i celb dedi: "Gözünü açıp kapayıncaya kadar sizin yanınızda o tahtı hazır ederim" olan hâdise-i hârikaya delalet eden şu âyet: $İlâahir işaret ediyor ki: Uzak mesafelerden eşyayı aynen veya sûreten ihzar etmek mümkündür Hem vakidir ki: Risaletiyle beraber saltanatla müşerref olan Hz Süleyman (AS) hem masumiyetine, hem de adaletine medar olmak için pek geniş olan aktar-ı memleketine bizzat zahmetsiz muttali olmak için ve raiyyetinin ahvâlini görmek ve dertlerini işitmek, bir mu'cize suretinde Cenab-ı Hak ihsan etmiştir Demek, Cenab-ı Hakk'a itimad edip, Süleyman'ın (AS) lisan-ı ismetiyle istediği gibi o da lisan-ı istidadıyla Cenab-ı Hak'dan istese ve kavanin-i adetine ve inayetine tevfik-i hareket etse, ona dünya bir şehir hükmüne geçebilir Demek, taht-ı Belkıs Yemende iken, Şamda aynıyla veyahut suretiyle hazır olmuştur, görülmüştür Elbette taht etrafındaki adamların suretleriyle beraber sesleri de işitilmiştir İşte, uzak mesafede celb-i surete ve savta haşmetli bir sûrette işaret ediyor ve mânen diyor: Ey ehl-i Saltanat! Adalet-i tâmme yapmak isterseniz Süleymanvâri, ruy-i zemini etrafıyla görmeye ve anlamaya çalışınız Çünki; Bir hakim-i adalet-pişe, bir padişah-ı raiyetperver, aktar-ı memleketine her istediği vakit muttali olmak derecesine çıkmakla mes'uliyet-i mâneviyeden kurtulur veya tam adalet yapabilir Cenab-ı Hak, şu ayetin lisan-ı remziyle mânen diyor ki: Ey beni-adem! Bir abdime geniş bir mülk ve o geniş mülkünde adalet-i tâmme yapmak için, ahvâl ve vukuat-ı zemine bizzat ıttıla veriyorum Ve madem herbir insana, fıtraten zemine bir halife olmak kabiliyetini vermişim Elbette o kabiliyete göre ruy-i zemini görecek ve bakacak, anlayacak istidadını dahi vermesini, hikmetim iktiza ettiğinden vermişim Şahsen o noktaya yetişmezse de, nev'en yetişebilir Maddeten erişemezse de, ehl-i velâyet misillû manen erişebilir Öyle ise, şu azim nimetten istifade edebilirsiniz Haydi göreyim sizi, vazife-i ubudiyetinizi unutmamak şartıyla öyle çalışınız ki: Ruy-i zemini, her tarafı, herbirinize görülen ve her köşesindeki sesleri size işittiren bir bahçeye çeviriniz S)

CELBİZ
f Kement, ilmik * Gammâz, koğucu, ara bozucu

CELBNAME
f Mahkemeye çağırma kağıdı, celb kağıdı

CELBÛ
f Nâneye benzer bir ot, sebze

CELBÛB
f Sarmaşık (bitkisi)

CELCA'
Boynuzsuz koyun

CELCELE
Çan sesi * Gök gürültüsü * Depretmek * Gitmek

CELCELUTİYE
Peygamberimizin Resul-i Ekremin (ASM) derslerine istinâden, aslı cifir ve ebced hesâbı ile alâkalı olarak Hz Ali (RA) tarafından te'lif edilen Süryânice bir kasidedir Esas mânası; bedi' demektir

CELD
Lügat mânası, deri üzerine vurmaktır * Fık: Muhsen olmayan mükellef zâni veya zâniyenin muayyen uzuvlarına vech-i mahsus üzere değnek veya kamçı ile vurmaktır Bu ceza, mücrimin cildi yani derisi üzerine tatbik edildiği cihetle "celde" adını almıştır

CELDA
Sür'at Çabukluk * şecaat

CELDE
Fık: Suç işleyen birisine kamçı veya değnekle bir vuruş

CELE
Başın ön tarafının saçı dökülmek

CELEB
Kesilecek hayvanları ve bilhassa koyun sürüsünü celbederek kasaplara satan tacir * Tar: İstanbul sarayında ilk işe başlamış olan acemi

CELEB
f KÜFÜR YASAK!!! **** * Çan

CELECE
(C: Cülec) Kafa, baş

CELED
Sütü ve yavrusu olmayan büyük deve * Muhkem yer * Samanla doldurulup anası önüne koyulan buzağı derisi

CELEF
Yerden balçık küremek ve gidermek

CELEM
Koyun kırkmakta kullanılan büyük makasın herbir yüzü

CELENFEA
Şişman karınlı büyük deve

CELENZA
Arkası üstüne yatıp ayaklarını kaldıran kişi

CELESAT
(Celse C) Meclisler, celseler

CELEVAT
(Cilve C) Cilveler Hüsn-ü zuhûrlar

CELEVLA'
Mekân ismi

CELH
Doldurmak, dolu olmak

CELHE
(C: Cülâhet) Gidermek Yerinden ayırmak * Nâhiye

CELİ
Parlak, açık, âşikâr, meydanda * Kur'an harfleri ile yazılan bir çeşit yazı

CELİB
Satmak için bir yerden toplanılan şeyler * Esir, köle, cariye Satılık esir

CELİD
Fazla celâdetli, bahadır * Rutûbetli, kırağı, çiğ * Buz

CELİL
Celâlet ve celâdet sâhibi Azîm, mertebesi yüksek

CELİL-ÜŞ-ŞÂN
şan ve şerefi pek büyük

CELİS
Galiz, kaba nesne Büyük ve sağlam olan şey

CELİS
Ekseri bir yerde oturan Arkadaş Birlikte oturan

CELİYYAT
(Celi C) Aşikâr, açık, aleni, meydandaki şeyler

CELL
(C: Cülûl) Yerden birşey toplamak * Gemi yelkeni* Yaşlı olmak * Kadr ve mertebesi büyük olmak * Celil, büyük, ulu

CELLAD
İdama mahkûm olanları idam etmeğe vazifeli olan adam * Mc: Merhametsiz

CELLALE
Necaset yiyen sığır

CELLE
Deve ve koyun tersi * Az olarak insan pisliğinden kinâye olur

CELLE
Celil oldu, celil olsun meâlinde ve Celle Celâluhu diye, Allah İsm-i Celali işitildiği veya anıldığı anda, tâzim makamında söylenir

CELM
Kesmek, kat'etmek * Ululuk, büyüklük

CELMED
Kaya Taş

CELSE
Bir meclis veya mahkeme hey'etinin toplanmalarından tâtile kadar olan müzakere müddeti * Bir def'a akd-i meclis etmek Oturuş, bir def'a oturmak * Fık: İki secde arasında bir def'a $ diyecek kadar oturmak

CELSE-İ ALENİYYE
Açık oturum

CELU
f Şakacı, lâtifeci kimse * Kebap şişi

CELVET
Yerini, yurdunu terketme * Tas: Abdin fenâfillah olup halvetten ayrılması

CELVETİYE
Eskiden mevcud bir tarikat ismi

CELZ
Seyretmek

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (C Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (C Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (C Harfi) CEM
Hükümdar, melik, şah * HzSüleyman'ın (AS) nâmı * İskender'in bir ismi

CEM'
(C: Cümu) Hurmanın iyi olmayanı Farklı şeyleri bir yere getirmek mânasına mastar * Az olarak cemaat için isim olur * Toplama Bir yere getirme, biriktirme Yığma * Gr: Arabçada (ve tesniye olmayan dillerde) ikiden çok olan şeylere delâlet eden kelime (Kitabın başındaki cemi' hakkındaki izahata bakınız) * Tas: Bütün eşyayı Cenab-ı Hak ile görerek kendi havl ve kuvvetinden teberri etmek

CEM-ÜL CEM
Gr: Bir defa cemi'olan kelimenin tekrar bir defa daha cemi olması (Evliya; Evliyalar gibi) * Tas: Vahdet-i vücuda dalmak Bekabillah, Cenab-ı Hak'ta fâni olmak

CEM-İ MÜENNES
Gr: Müfredinin şeklini bozmadan sonundaki müennes alâmeti olan (e "t") kaldırılıp yerine (ât) getirilir Müslime(t) : Müslimât gibi

CEM-İ MÜENNES-İ SÂLİM
Gr: Sonu ( $ ât) eki ile biten cemi'ler Meselâ: Müminât: (Kadın mü'minler, mümineler) Sâdıkât, Hafiyyât, Sâlihât gibi

CEM-İ MÜKESSER
Gr: Cemi yapılacağı zaman müfredinin şekli bozularak yapılan cemi Kaide dışı yapılan, kaideye uymadan yapılan cemi Kitab; kütüb, gibi

CEM-İ MÜZEKKER
Gr: Müfredinin şeklini bozmadan sonuna (în, ûn) getirilerek yapılan cemi: Müslimîn, müslimûn gibi

CEM-İ SAHİH (SÂLİM)
Gr: Bu cemi yapıldığı zaman müfredinin şekli bozulmaz İki türlüdür Cem-i müzekker, Cem-i müennes * Mat: Toplama

CEM-İ ZIDDEYN
İki zıddın birlikte bulunması (Bak: İçtima-ı zıddeyn)

CEMAAT
Topluluk Bir yere toplanmış insanlar Takım, bölük * Fık: Bir imama uyup namaz kılan müslümanların heyeti Bir mezhebe tâbi bir heyet teşkil eden ahali * Aralarındaki münasebetleri din, örf ve âdetlere göre tanzim eden, akrabalık, komşuluk, hemşehrilik gibi rabıtalarla birbirine bağlı insan topluluğu

CEMAAT-İ ÇİLİNGİRÂN-I HÂSSA
Tar: Saraydaki çilingirlik işlerini yapmakla muvazzaf sanatkârlar zümresi

CEMAAT-İ HADEME-İ EHL-İ HİREF
Tar: Saray işlerini yapmakla vazifelendirilmiş sanatkârlar zümresi

CEMAAT-I MÜCELLİDÂN-I HÂSSA
Tar: Saraydaki kitabları ciltlemekle vazifeli sanatkârlar

CEMAD
Cansız ve kurumuş olmak * Yağmur yağmayan yer * Sütü olmayan deve * Donmuş, katı cisim

CEMADAT
Katı cisimler, cansızlar

CEMADÎ
f Ruhu olmayan, cansız madde Câmid cisim

CEMAET
Her nesnenin şahsı ve cüssesi

CEMAHİR
(Cumhur C) Cumhuriyetler

CEMAHİR-İ MÜTTEFİKA
Birbiriyle anlaşmış, ittifak etmiş devletler Müttefik cumhuriyetler

CEMAHİR-İ MÜTTEHİDE
Birleşmiş devletler Müttehid cumhuriyetler

CEMAL
Yüz güzelliği Fertteki güzellik * Cenâb-ı Hakk'ın lütuf ve ihsânı ile tecellisi * Hak ile söylenen doğru söz * Hüsün ( Bir cemal sâhibi, dâima hüsn ü cemalini görmek ve göstermek ister Bu ise, âhiretin vücudunu ister Çünkü dâimi bir cemâl, zâil ve muvakkat bir müştaka razı olmaz Onun da devamını ister Bu da âhireti ister MN)

CEMAL-İ BÎ-MİSAL
Misâli, benzeri olmayan güzellik (Bak: Celâl)

CEMALULLAH
Allah'ın cemâliCEMAM : Rahat olmak Dinlenip yorgunluğu gidermek İstirahat etmek

CEMAMİH (CEMÛH)
Başı sert, yavuz at

CEM'AN
Bir yere toplamak suretiyle, toplanmış olarak

CEM'ARE
Galiz, kaba nesne Yüksek taşlar * Kabile ismi * Küçük kuş

CEMAŞ
Kadın ile oynaşan kişi

CEMAZİYEL AHİR
Arabi ayların altıncısıdır (Arabi aylar: Muharrem, Safer, Rabiyy-ül-evvel, Rabiyy-ül-âhir, Cemaziyel-evvel, Cemaziyel-ahir, Receb, şaban, Ramazan, şevval, Zilkade, Zilhicce'dir)

CEMAZİYEL EVVEL
Arabi ayların beşincisidir * Bir kişinin mazisi, geçmişi

CEMCEME
Sözü gizli söyleme, harfleri tâne tâne söyleyip açık beyan edememe

CEMD
Donmak

CEMDER
f Bir cins bıçak veya kama

CEMED
Dondurmak * Buz, kar

CEMEDÎ
(Cemed den) Buz gibi, çok soğuk, bârid

CEMEL
Erkek deve İbil

CEMEL VAK'ASI
Müslümanlar arasında vuku bulan elem verici ilk muharebedir Peygamber Efendimizin (ASM) Zevcesi Hz Aişe (RA) ile Aşere-i Mübeşşereden Talha ve Zübeyr'in (RA) Hz Ali'ye (RA) karşı kıyamlarından doğmuştur Bu harpte Hz Aişe ile Talha ve Zübeyr'in maiyetinde otuzbin; ve Hz Ali'nin refakatinde yirmibin kişi olduğu hâlde karşı karşıya gelinmiş ve muhârebe sonunda her iki taraftan içlerinde sahabeden birçok zatla beraber onbin kişi şehid edilmiştir Bu muharebede Hz Talha ve Zübeyr de şehâdete nâil olmuşlardır Bu muhârebeye Cemel Vak'ası denilmesinin sebebi: Hz Aişe'nin mahfelini bir deve üzerine koydurarak ve kendisi ve bu mahfelde gayet mestûre bir şekilde oturup harp yerine maiyetindeki sahabelerle beraber gittiği için ve harbin en şiddetlisi bu devenin etrafında meydana geldiği içindir (Bak: Sahabe)(Hazret-i Ali (RA) zamanında başlayan muharebelerin mâhiyeti nedir? Muhariblere ve o harpte ölen ve öldürenlere ne nam verebiliriz?Elcevap: Cemel Vak'ası denilen Hazret-i Ali ile Hazret-i Talha ve Hazret-i Zübeyr ve Aişe-i Sıddıka (Radıyallahü Teâlâ Aleyhim Ecmain) arasında olan muharebe; adâlet-i mahzâ ile, adâlet-i izâfiyenin mücadelesidir Şöyle ki:Hazret-i Ali, adâlet-i mahzâyı esas edip, Şeyheyn zamanındaki gibi o esas üzerine gitmek için içtihad etmiş Muârızları ise: Şeyheyn zamanındaki safvet-i İslâmiye adâlet-i mahzâya müsaid idi, fakat mürur-u zamanla İslâmiyetleri zaif muhtelif akvam hayat-ı içtimaiye-i İslâmiye'ye girdikleri için adâlet-i mahzânın tatbikatı çok müşkil olduğundan, "ehvenüşşerri ihtiyar" denilen adâlet-i nisbiye esası üzerine içtihad ettiler Münâkaşa-i içtihadiye siyasete girdiği için, muharebeyi intaç etmiştir Mâdem sırf "Lillâh" için ve İslâmiyet'in menâfii için içtihad edilmiş ve içtihaddan muharebe tevellüd etmiş; elbette hem katil, hem maktûl ikisi de ehl-i Cennettir İkisi de ehl-i sevaptır diyebiliriz Her ne kadar Hz Ali'nin içtihadı musib ve mukabilindekilerin hata ise de, yine azâba müstahak değiller Çünki: İçtihad eden hakkı bulsa iki sevab var Bulmazsa, bir nevi ibadet olan içtihad sevabı olarak bir sevab alır Hatâsından mâzurdur Bizde gayet meşhur ve sözü hüccet bir zât-ı muhakkik Kürdçe demiş ki: $Yâni: Sahabelerin muharebesinde kıyl ü kal etme Çünki hem katil ve hem maktûl ikisi de ehl-i CennettirAdâlet-i mahzâ ile adâlet-i izafiyenin izâhı şudur ki: $Âyetin mâna-yı işârisiyle; bir masumun hakkı, bütün halk için dahi ibtal edilmez Bir ferd dahi, umumun selâmeti için fedâ edilmez Cenâb-ı Hakk'ın nazar-ı merhametinde hak haktır, küçüğüne büyüğüne bakılmaz Küçük, büyük için ibtal edilmez Bir cemaatin selâmeti için bir ferdin rızâsı bulunmadan hayatı ve hakkı fedâ edilmez Hamiyet namına rızasıyla olsa, o başka mes'eledirAdâlet-i izâfiye ise, küllün selâmeti için, cüz'ü feda eder Cemaat için, ferdin hakkını nazara almaz Ehven-üş-şer diye bir nevi adâlet-i izafiyeyi yapmağa çalışır Fakat, adâlet-i mahzâ kabil-i tatbik ise, adâlet-i izâfiyeye gidilmez, gidilse zulümdürİşte İmam-ı Ali Radiyallahü Anh, adâlet-i mahzâyı şeyheyn zamanındaki gibi kabil-i tatbiktir deyip, hilâfet-i İslâmiyeyi o esas üzerine bina ediyordu Mukabilleri ve muârızları ise, "Kabil-i tatbik değil, çok müşkilâtı var" diye adâlet-i izâfiye üzerine içtihad etmişler Tarihin gösterdiği sâir esbab ise, hakiki sebep değiller, bahanelerdir M)

CEMEN
f Çardak

CEMERAT
(Cemre C) Cemreler Şubat ayında azar azar artan sıcaklıklar

CEMH
Sür'at yapmak, hız yapmak * Huruç etmek, çıkmak

CEMH
Gururlanmak, kibirlenmek

CEMİ'
Cümle, hep, bütün * Gr: Çokluk bildiren kelime Çoğul

CEM'Î
(Cem' den) Cemiyete mahsus, cemiyetle alâkalı

CEMİAN
Bütün, hep

CEM-İ EZDAD
Birbirine zıd şeylerin bir arada bulunması

CEMİL
Güzel * Cenab-ı Hakk'ın isimlerinden biri

CEMİL-İ ALE-L ITLAK
(Cemil-i alelıtlak) Her cihetle çok güzel ve mükemmel

CEMİL-İ ZÜLCELAL
Celal sâhibi, cemil olan Cenab-ı Allah (CC)

CEMİLE
Hoşa gitmek için yapılan hareket

CEMİLEKÂR
f İyilik sever, güzel ahlâk ve huy sâhibi olan

CEMİR
Zaman, dehr

CEMİŞ
Saçı yolunmuş * Ot bitmeyen yer

CEM'İYYAT
(Cemiyet C) Cemiyetler

CEM'İYYET
(Cemiyet) Topluluk, birlik Hey'et * Bir yere cem' olma * Mânevi birlik teşkil eden cemaat * Huk: Kazanç paylaşmaktan başka bir maksadla, ikiden ziyade şahsın ilim ve mâlumâtlarını ve faaliyetlerini devamlı bir şekilde birleştirmek suretiyle bir esas nizamnameye müsteniden ve hükmî şahsiyyeti hâiz olarak kurdukları teşekkül (THL) * Tas: Zihnin yalnız Cenab-ı Hak ile meşguliyet hali * Edb: Tenasübü veya tezadı dolayısıyla birbirine uyan kelimeleri veya zıd olan kelimeleri beraber aynı ifade içinde bulundurmak (Edebiyat Lügatı'ndan bir misal:Bir tâir-i kudsîyi uçurdun yuvasındanBir lâne-i sevdayı tebah eyledin ey mevtBir tûde türaba çevirip cism-i latifinBir haclegehi hâk-i siyah eyledin ey mevt"Tair, uçurdun, lâne, tûde, türab, hâk" lâfızları arasında tenasüb vardır"Bir tûde türab" ile "Cism-i latif" "haclegeh" ile "hâk-i siyah" arasında tezad vardır Buna, sözün cem'iyyetli olması denilir

CEM'İYYET-İ AKVÂM
(Milletler Cemiyeti) Birinci Dünya Savaşından sonra kurulan ilk Birleşmiş Milletler Cemiyetinin bizdeki adıdır

CEM'İYYET-İ HATIR
Zihin ve fikrin dağınık olmayıp toplu bulunması Hasr-ı fikir etmek

CEM'İYYET-İ KELÂM
Kelâmın câmi olması Müteaddid mânası bulunan kelâm, söz

CEM'İYET-İ MUHAMMEDÎ
(Bak: İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti)

CEM'İYYETGÂH
f Toplantı yeri, toplanılacak yer

CEML
Yağ eritmek

CEMM
Çokluk Mecmu * Kuyuda biriken su * Hırs ve tama ile mal biriktirmek

CEMM-İ GAFİR
Büyük cemâat, insan kalabalığı Ekseriyet * Muhâfızlar

CEMMA
Boynuzsuz koyun

CEMMAL
Deveci, deve süren, deve sürücüsü

CEMMAZ
Hızlı giden

CEMMAZ-SÜVAR
f Hızlı giden bineğe binen kimse

CEMR
İnsanların bir araya toplanması * Atın sıçrayarak yürümesi * Ateş ve küçük taş vermek * Bir kimseyi def etmek, kovmak

CEMRA
Kuvvetli dişi deve

CEMRE
(C: Cimâr) Şiddetli karanlık * Ateşli kömür parçası, kor * İlkbaharda suya, yere, havaya düştüğü söylenen sıcaklık * Hacıların Mina Vâdisinde şeytan taşlamaları

CEMRE-İ SÂLİSE
Üçüncü cemre ki, toprağa düşer

CEMRE-İ SÂNİYE
İkinci cemre ki, suya düşer

CEMRE-İ ULÂ
Birinci cemre ki, havaya düşer

CEMREVİYYE
Divân şairleri tarafından bayramlar, baharlar gibi cemre sebebiyle, muasır olan büyük makamlı ve rütbeli kişiler için yazılan şiirler

CEMR-ÜL GADA
Ateşi çok devam eden ağacın ateşinin koru

CEMŞ
Saçı yolmak veya traş etmek * Gizli ses * Parmaklarının uçları ile çekmek * Gazel söylemek * Oynaşmak

CEMŞASB
f Hz Süleyman Peygamber (AS)

CEMUM
Yorga at * Yürürken eşinen at

CEM-UL CEVAMİ'
Eski medreselerde okutulan Dört Hak Mezhebin fıkıh usûlünü içine alan, Usûl-i Fıkh'ın en son kitabı Müellifi Şâfiî âlimlerinden İbn-üs Sübkî'dir

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (C Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (C Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (C Harfi) CENA'
Arka yumruluğu Kamburluk

CENA
Yemiş toplamak * Cem'etmek, toplamak

CENAB
(C: Ecnibe) Evin etrafı, çevresi * Cânib * Nâhiye

CENAB
Büyüklük ifade etmek için, hürmet maksadı ile söylenir Cenab-ı Hak, Cenab-ı Resül-i Kibriya (ASM) gibi

CENAB-I HAKK
Allah

CENABET
Pis Gusletmesi lâzım gelen kimse * Uzaklık

CENADİF
Şişman, kısa boylu kimse

CENAH
Kanat, taraf, kısım (Vicdanın ziyası ulum-u diniyyedir Aklın nuru, fünun-u medeniyedir İkisinin imtizacı ile hakikat tecelli eder O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassub, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder Mün)

CENAH-I TÂİR
Kuş kanadı

CENAH-I ZÜBAB
Sinek kanadı

CENAHEYN
(Cenah dan) İki kanat, iki yan, iki cenah * İki hususiyetli

CENAİB
(Cenayib) (Cenibe C) Yedek hayvanlar, yedek binekler

CENAN
Gönül Ruh Kalb Can

CENANÎ
Kalbe âit ve müteallik olan Kalben duyulan (Arabça müfred, birinci şahıs sigası ile "kalbim" mânasınadır)

CENAZE
(C: Cenâiz) İnsan ölüsü

CENB
Yan taraf Koltuk altının aşağısı * Def'etmek, kovmak * Müştak olmak * Bir yere gitmek için bir yere inmek * Birisinin sevdiğinden dolayı kararsız ve muztarib bulunmak * Büyük ve çok olan * Engin taraf * Şetmetmek, söğmek (LR)

CENBÎ
Yan tarafa âit

CENBİYYE
Arapların kullandıkları bir cins eğri kamadır ki, yan taraflarına takarlar

CENCENE
Sözü burun içinden söylemek, genizden konuşmak

CENDEL
Nehirlerde bulunan ve büyükçe olan kaya

CENDERE
yun Tazyik Baskı, basınç * Dar dere, boğaz * Kalın oklava * Çamaşır ütülemeye mahsus iki ağaç üstüvaneden ibaret alet * Mc: Sıkı ve dar yer

CENEB
Susuzluktan böğrü ciğere yapışmak

CENEDİL
(C: Cenâdil) Taşlı yer * Yuvarlak taş

CENEF
Hata ve cehilden dolayı haktan meyletmek * Zulmetmek

CENEN
Mezar, kabirCENG $ (CENK) : f Top, tüfek ile harbetmek Muharebe Kavga Harb Savaş

CENGAVER
(C: Cengâverân ) f Cenkçi Yiğit olan Kahraman İyi harbeden

CENG-AZMÜDE
f Savaş tecrübesi olan kişi

CENG-CÛ
f Kavgacı, dövüşçü, cenkçi

CENGEL
f Orman Ağaç topluluğu

CENGELİSTAN
f Sık ağaçlık, orman, sazlık yer

CENGİZ
(Temuçin) Moğol Devleti'nin hükümdarlığını yapmıştır İslâmî medeniyetleri ve kıymetleri tahribeden zâlim ve müstebid bir hükümdar olarak tarihe geçen bir kimsedir Milâdi 1229'da ölmüştür Asrının deccalıdır (Bak: Celaleddin-i Harzemşah)

CENGİZİYAN
f Cengiz soyundan gelenler, bunlara tâbi olan kimseler

CENH
Kuşun kanadını vurması

CENÎ
Devşirilmiş, koparılmış olan Meyve toplanması ve alınması

CENİB
Garip * Hurmanın iyisi

CENİBE
(C: Cenâib) Yedek hayvanı

CENİN
(Cenne den) Ana karnındaki harekete başlıyan çocuk * Gizli ve mestur, saklı olan şey

CENİVER
f Sırat köprüsü

CENK
(Bak: Ceng)

CENN
(Cünün) Bir şeyi setretmek, gizlemek * Ana karnındaki cenin, gizli olmak

CENNÂN
Bahçıvan

CENNÂT
(Cennet C) Cennetler

CENNÂT-I ADN
Adn cennetleri Hulûd üzere ikamet ve temekkün edilen cennetler (Kamus Tercümesi)

CENNET
Allah'a (CC) inanan ve O'na ibadet ve itaat edenlerin, iman ve İslâmiyyet'e ihlâs ve sadâkatle hizmet edenlerin, Kur'ana bir hizb-ül Kur'ân olarak mücâhidâne bir sûrette hizmetkâr olan mücâhidlerin, cihâd-ı diniyye erlerinin âhirette fazl-i İlâhi ile gidip ebediyyen içinde kalacakları mekân ve mesken Cennet'in varlığını bütün peygamberler, onların yolundan giden âlimler ve ermiş kişiler, evliyalar ittifakla haber vermişlerdir Esasen Allah'ın adaleti, Cehennem gibi Cennet'in de varlığını gerektirir İnananlar, ölümün; ebedî bir hiçlik değil, ölümsüzlüğe geçiş, sevdikleriyle buluşacakları âhiret âlemine bir yolculuk olduğuna inanıyorlar ve bunalım içinde değil; mutluluk içindedirler İnananların ve iyilerin bu hâlleri Cennet'in varlığını gösteren hayattaki belirtilerinden biridirCennetin tabakaları : Dâr-ül-Celâl, Dâr-üs-Selâm, Cennet-ül Me'va, Cennet-ül Huld, Cennet-ün Naim, Cennet-ül Firdevs, Cennet-ül Adn, Cennet-ül Vesile (Bak: Âhiret)(Mühim bir taraftan ehemmiyetli bir sual: Rivayette gelmiş ki; Cennet'te bir adama beş yüz senelik bir Cennet verilir Bu hakikat akl-ı dünyeviyenin havsalasında nasıl yerleşir?Elcevap: Nasılki bu dünyada herkesin dünya kadar hususi ve muvakkat bir dünyası var Ve o dünyanın direği onun hayatıdır Ve zâhirî ve batınî duygulariyle o dünyasından istifade eder Güneş bir lâmbam, yıldızlar mumlarımdır der Başka mahlukat ve zîruhlar bulunmaları o adamın mâlikiyetine mani olmadıkları gibi bilâkis onun hususî dünyasını şenlendiriyorlar, ziynetlendiriyorlar Aynen öyle de fakat binler derece yüksek herbir mü'min için binler kasır ve hurileri ihtivâ eden has bahçesinden başka, umumî Cennet'ten beşyüz sene genişliğinde birer hususî Cennet'i vardır Derecesi nisbetinde inkişaf eden hissiyatıyla, duygularıyla Cennet'e ve ebediyete lâyık bir surette istifade eder Başkaların iştiraki onun mâlikiyetine ve istifadesine noksan vermedikleri gibi, kuvvet verirler Ve hususî ve geniş Cennetini ziynetlendiriyorlar Evet bu dünyada bir adam, bir saatlik bir bahçeden ve bir günlük bir seyrangâhtan ve bir aylık bir memleketten ve bir senelik bir mesiregâhta seyahatından; ağzıyla, kulağıyla, gözüyle, zevkiyle, zâikasıyla, sair duygularıyla istifade ettiği gibi; aynen öyle de, fakat bir saatlik bir bahçeden ancak istifade eden bu fâni memleketteki kuvve-i şâmme ve kuvve-i zâika o baki memlekette bir senelik bahçeden aynı istifadeyi eder Ve burada bir senelik mesiregâhtan ancak istifade edebilen bir kuvve-i basıra ve kuvve-i sâmia orada, beşyüz senelik mesiregâhındaki seyahattan; o haşmetli, baştan başa ziynetli memlekete lâyık bir tarzda istifade eder Her mü'min derecesine ve dünyada kazandığı sevablar, haseneler nisbetinde inbisat ve inkişaf eden duygularıyla zevk alır, telezzüz eder, müstefid olur L)

CENNETMEKÂN
Yeri cennet olası, makamı cennet olan meâlinde olup, vefat eden makbul ve sâlih kimselere hürmeten söylenir

CENNUR
Arpa ve buğday döğdükleri yer

CENTİLMEN
ing Kibar erkek, çelebi, görgülü kişi

CENUB
Güney Şimalin zıddı olan taraf

CENUBÎ
Cenuba âit, güney tarafında, cenûba dair ve müteallik

CEPHANE
(Aslı: Cebehane'dir) Barut vesair yanıcı maddelerin konulup, muhafaza edildiği yer * Yanıcı maddeler levazımı

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (C Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (C Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (C Harfi) CE'R (CUÂR)
Tazarru etmek, yalvarmak * Çağırmak

CER'
Suyu yudumlayarak içme

CER
f Yarık, çatlak

CER'A
Kumlu, otsuz yer

CERA'
Suyu sora sora içmek

CERAB
Torba, dağarcık

CERAD
Çekirge * Mc: Yağmacılar gürûhu

CERADE
(C: Cerâd) Çekirge

CERAHAT
Yaradan akan irin Yaralı vücudda toplanan kandaki küreyvât-ı beyzâdan (ak yuvarlardan) mürekkeb kan Yaradan akan beyaz akıcı cisim

CERAHOR
Tar: Osmanlılarda ordu hizmetlerinde kullanılan Hıristiyanlara verilen isim

CERAİD
(Ceride C) Cerideler Gazeteler

CERAİD-İ YEVMİYYE
Günlük gazeteler

CERAİM
(Cerime C) Cerimler, suçlar, kabahatlar, cinayetler

CERAİM-İ MÜŞTEREKE
Müşterek işlenen suçlar Ortak kabahatlar

CERA'KUK (CERA'KİK)
Ekşi yoğurt

CERAM
Hurma çekirdeği * Kuru hurma

CERAME
Gövdeli olmak Vücudu iri olmak * Cesâmet

CERAMİKA
Musul yakınında Acem asıllı bir kavmin adı

CERAYE
Vakıf tarafından verilen erzak ve yiyecek

CERAYET
Câriyelik hâli

CERAZET
Oburluk

CERBA
Uyuz kadın

CERBAN
Uyuz hastalığına tutulmuş olan, uyuz

CERBEYA
Mağrib ile şimâl arasında esen yel

CERBEZE
Aldatıcı sözlerle kurnazlık etme Fazla sözlerle aldatıcılık Haklı ve haksız sözlerle hakikatı gizleme * Beceriklilik, fetânet ile temyiz ve cesaret-i mutedile ve kuvvet-i idareden ibâret olan sıfat-ı zihniye(Bu kelime, Arabçada: Hilekârlık, kurnazlık gibi aşağılayıcı bir mânâda kullanıldığı halde; Türkçede: Beceriklilik ve konuşma kabiliyeti gibi medhedilir bir sûrette geçmektedir)( Kuvve-i akliyenin tefrit mertebesi, gabâvettir ki, hiç bir şeyden haberi olmaz İfrat mertebesi, cerbezedir ki; hakkı bâtıl, bâtılı hak suretinde gösterecek kadar aldatıcı bir zekâya malik olur Vasat mertebesi ise, hikmettir ki hakkı hak bilir, imtisal eder; bâtılı bâtıl bilir, içtinab eder İİ)( Cerbeze nedir?C- Müteferrik büyük işlerde, yalnız kusurları görmek cerbezeliktir; aldanır ve aldatır Cerbezenin şe'ni, bir seyyieyi sümbüllendirerek hasenata galib etmektirMeselâ: Bir aşiretin herbir ferdi, bir günde attığı balgamı, cerbeze ile vehmen tayy-ı mekân ederek birden bir şahısta o muhassalı temsil edip, başka efradı ona kıyas ederek, o nazar ile baksaVeyahut bir sene zarfında birisinden gelen rayiha-i keriheyi, cerbeze ile tayy-i zaman ederek, bir dakika-i vâhidede, o şahs-ı hâzırda sudurunu tasavvur etse acaba, evvelki adam ne derece mustakzer; ikinci adam ne derece müteaffin Hattâ hayal, gözünü kapasa, vehim dahi burnunu tutsa mağaralarından kaçsalar, akıl onları tevbih etmeğe hakkı olmayacaktırİşte şu cerbezenin tavr-ı acibi; zaman ve mekânda müteferrik şeyleri toplar, bir yapar O siyah perde ile herşeyi temaşa der Hakikaten cerbeze, envaiyle garâibin makinesidirGörülmüyor mu ki, cerbeze-âlûd bir âşıkın nazarında, umum kâinat, birbirine muhabbet ile müncezib, rakkasane hareket edip gülüşüyor veyahut, çocuğunun vefatıyla matem tutan bir validenin cerbeze-âlûd me'yusiyeti nazarında umum kâinat, hüzün-engizâne ağlaşıyor Tuluât)

CERBEZE-ÂLÛD
Cerbezeli Cerbeze ile olan faaliyet

CERBİYYE
Uyuz böcekleri

CERCAR
Yaban maydanozu

CERCER
(C: Cerâcir) Kağnı

CERCERE
Deve sesi

CERCİS
(AS) : (Circis) Taberi tarihine göre: İsâ Aleyhisselâmdan sonra gelmiş ve Filistinde yaşamış ve onun şeriatı ile amel etmiş olan bir peygamberdir Yedi sene içersinde tebliğde bulunarak çok işkencelere maruz kalmış, müteaddid defalar öldürülmüş ve mu'cize ile dirilerek tekrar tebliğ vazifesine devam etmiştir Kendisine düşmanlık eden kavim ateşle helâk edilmiştir En sonunda yine Cercis Aleyhisselâm şehid edilmiştir

CERD
Elbisesini çıkarma, elbisesinden soyma, çıplak hâle getirme * Ot ve ağaç yetişmeyen yer

CERDA
Mahrum, çıplak * Tüysüz, dazlak * Çorak, verimsiz toprak, arazi * Karıştırılmamış

CERDAHL
Büyük gövdeli deve * İnsanların her işine itiraz eden

CERDAK(A)
(C: Cerâdik) Yufka ekmeği

CEREA
(C: Cere') Ot bitmeyen kumlu yer

CEREB
Uyuz hastalığı, uyuzluk

CEREB-NAK
f Uyuz hastalığına tutulmuş kimse, uyuz kişi

CEREC
Yüzüğün, parmağa geniş olması * Taşlı, sert yer * Muztarib Iztırab ve acı çeken

CERECE
Büyük, geniş yol * Ulu yol

CERED
f Yaralı, mecrûh

CERED
Çıplak olma

CEREF
Bir kimsenin, kederden dolayı tükrüğünü yutkunup durması

CEREM
Ayrılmak * Günâh Cinâyet * Hurma toplarken yere düşenleri yemek

CERENFEŞ
Yanları etli ve büyük olan kişi

CERENG
f Kılıç veya topuzun çarpmasından çıkan ses Zil veya çan sesi

CERES
Çan * Zindan, hapis yeri * Hayvanın boynuna asılan çıngırak

CERES-DAR
f Çıngırak taşıyan, çıngıraklı

CEREŞ
Bir şeyi iri dövme, iri öğütme

CEREVHAK
İplik yumağı

CEREYÂN
Akma, akış, gidiş Hareket Akıntı Gezme Mürûr Vuku, vâki olma * Mc: Aynı fikir ve gaye etrafında toplananların meydana getirdikleri faaliyet ve hareket Bu hareket; dinî, fikrî veya siyasî hareketler gibi birbirlerinden farklı sahalarda olabilir

CEREYÂN-I HEVÂ
Hava akımı

CEREZ (CÜRÜZ)
Suyu kesik olan * Otsuz yer

CEREZ
Davarın art sinirinde olan bir hastalık

CERF
Ahzetmek, almak * Yıkmak, harap etmek * Yerden bel veya kürekle bir şey atmak

CERGAND
f Bumbar dolması denen bir yemek çeşiti * Işık Işık konacak yer

CERGE
f Bir mevki'de bulunan insan topluluğu

CERH
Yara * Baş ve yüzden başka uzuvlardan birisini yaralamak * Bir kimseye söğmek Taan etmek Sözle gönül incitmek * Birisinin fikrini çürütüp kabul etmemek * Şahid, yalancı ve fâsık olduğundan dolayı mahkemede hâkimin şâhidin şehâdetini reddetmesi * Kesb u kâr eylemek Kazanmak

CERH-İ AMÛD
Bir kimseyi her ne ile olursa olsun, haksız olarak kasden yaralamak

CERHA
Yaralı, yaralanmış

CERHETMEK
Yaralamak Herhangi bir meseleyi hak ve hakikatle çürütmek Yanlış veya yalanını bulup hurafe ve bâtıl olduğunu isbât edip herhangi bir kimsenin veya cereyanın fikrini kabul etmemek

CERİ'
(Cür'et den) Cesur, yiğit, delikanlı, gözü pek, cesaretli, yılmayan

CERİ'-ÜL LİSÂN
Sözünü esirgemiyen, çekinmeden söyliyen

CERİB
Uyuz hastalığına tutulan Uyuz marazına tutulmuş olan Uyuz

CERİB
İmparatorluk zamanında Arabistan ülkelerinde kullanılan takriben 216 litrelik bir hacim ölçüsü * Dönüm * Eni ve boyu 60 arşın olan arazi ölçüsü

CERİD
(C: Cerâyid) Hurma budağı * Yaprağı dökülmüş olan hurma ağacı

CERİD(E)
Çorak ve verimsiz yer

CERİDE
f Yalnız, tenhâ

CERİDE
Gazete * Resmi dâirenin büyük hesablarının kaydedildiği defter

CERİDE-İ HAVÂDİS
1840'da Çörçil ismindeki bir İngiliz tarafından çıkarılan ilk hususî gazete

CERİH
(Cerh den) Mecruh Yaralanmış, yaralı

CERİHA
Yara Çürüklük

CERİHA-DÂR
f Cerihalı, yaralı

CERİM
Kabahatli, câni, suç işlemiş * (C: Cirâm) Kuru hurma * Hurma çekirdeği

CERİME
Suçludan alınan para cezası, cereme * Günah, zenb, suç

CERİN
(C: Ecrân-Ecrine-Cürün) Hurma kurutma yeri

CERİR
(C: Cürür) Devenin boynuna taktıkları ip

CERİRE
Kabahat, suç

CERİR-İ TABERÎ
(Bak: Taberî)

CERİŞ
İri bulgur * İri dövülmüş tuz

CERİZ
Tasalı kimse Hüzünlü, kederli olan kişi

CERM
(C: Cürüm) Bir cins Arap sandalı * Kat' Kesme * Günahkâr olma, günah işleme * Koyun kırkma * Sıcak, sıcaklık

CERMEN
Germen, Alman

CERMÜZE
f Sefer ve misafirlik

CERR
Kendine doğru çekmek Çekmek Cezb * Para almak * Uçurum * Kale hendeği

CERR-İ MAGNEM
Menfaat celbetmek

CERRAH
Yarayı açıp tedavi eden, ameliyat yapan Operatör

CERRAHHÂNE
Osmanlılarda ordu için cerrah yetiştiren müessese Yüksek dereceli okul

CERRAHHÂNE-İ ÂMİRE
Geçen asırda yeni usullerle cerrahlık yapılan Osmanlı tıp müessesesi, cerrahhânesi

CERRAHÎ
Tıpta operatörlük * Ameliyatla ilgili

CERRAR
Cer yapan, para toplayan * Yavaş yavaş giden asker alayı veya ordusu Harp âletleri ile cihazlanmış ordu * Desti satıcısı * Ağır ağır giden * Traktör

CERRARE
Sarı renkte küçük ve zehirli akrep

CERRE
(C: Cürr-Cirar) Topraktan yapılan desti ve bardak * Ağaçtan yaptıkları su kabı

CERRE ÇIKMA
Eski zamanda medrese talebelerinin, mübarek üç aylar olan Receb, Şaban ve Ramazanda köylere dağılıp halka, ahaliye dini nasihatlarda bulunmak, namaz kıldırmak veya müezzinlik etmek suretiyle para ve erzak toplamaları

CERS (CİRS)
Gizli ses * Arının ağaçtan ve çiçeklerden emmesi * Bir miktar zaman

CERŞ
Bir şeyin kabuğunu soyma, bir şeyi kazıma

CERUR
Çok miktar yemek

CERUZ
Obur, çok yiyen

CERV
Küçük meyve * Vahşi hayvan yavrusu Enik

CERVEL
Taş

CERY
Suyun ve diğer sıvıların akması Cereyan

CERZ
Kat', kesme * Yok etme, mevcudiyetini kaldırma * Katletme, öldürme

CERZE
(C: Cürüz) Yaş ot bağı

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (C Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #11
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (C Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (C Harfi) CE'S
Korkutmak, tahvif

CESA
Bir kimsenin elinin, çalışmaktan dolayı iri ve katı olması

CESALE
Çokluk, kesret

CESAMET
İrilik Büyük olma, cesim olma

CESARET
Cesurluk, yiğitlik, korkusuzluk

CESARET-İ MEDENİYE
Her türlü baskılara karşı çekinmeden hakikatı söylemek Müsbet harekette korkmamak Haklı olduğu bir mes'elede korku göstermemek İçtimai münasebetlerde girişkenlik

CESASET
Tecessüs, casusluk Merak

CESCAS
Kılı çok olan * Bir otun adı

CESED
Ten, gövde, vücut, beden Ruhsuz vücud

CESED-İ MİSALÎ
Misalî ve lâtif bir cesed Varlığı maddî olmayan fakat cinsinin cesedine benzeyen beden

CESİM
İri vücudlu * Kebir Ehemmiyetli Büyük

CESİS(E)
Hurma ağacının yeni çıkan budağı (Fesîl-ün-nahl derler)

CESK
f Mihnet, keder, elem, gam, tasa * Musibet, belâ, âfet, felâket

CESL
Kıllı kimse * Çok nesne, kesir

CESLE
Kara karınca

CESM
Devam etmek, mülâzemet

CESR(E)
Büyük deve

CESS
Koparmak * Bal mumu * İçinde arının kanadı ve gövdesi karışmış olan şey

CESS
Araştırma, tahkik etme, soruşturma * El ile yoklama * Yapışmak

CESSAME
Sefer yapmamış kişi Seyahat etmemiş kimse

CESSAS
Gizli şeyleri araştıran, gizli şeylere merak eden Tecessüs sâhibi

CESSAS
Kireç ile bina yapan Badanacı

CESSASE
Kruvazör, harp gemisi

CEST
f Sıçrayış, atlayış

CESTAN
f Atlıyan, sıçrayan

CESTE
f Azar azar, bir parça * Sıçrayış, atlayış Hatve

CESTE CESTE
Azar azar, parça parça, kısım kısım

CESTEN
f Atlamak, sıçramak Kaçmak, kurtulmak Atılmak

CESUR(E)
(Cesâret den) Cesaretli, yiğit

CESURÂNE
f Yiğitçesine, cesaretli olarak, yüreklice, cesaretle

CEŞ
f Mavi boncuk

CEŞA'
Çok hırslı olmak

CEŞER
Davarı otlamaya çıkarmak

CEŞİB
Kaba ve galiz nesne

CEŞİR
Kir

CEŞİR
Büyük çuval * Ev önünde davar yürüyecek yer

CEŞİŞ
Bulgur

CEŞİŞE
Bulgur yemeği

CEŞM
Meşakkatli iş buyurmak, zor bir iş söylemek

CEŞN
f Ziyafet, şölen * Îd, bayram

CEŞŞ
Dövmek * Kırmak * Vurmak, darp * Bir nesneyi pâk etmek, temizlemek

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (C Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #12
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (C Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (C Harfi) CEV
f Arpa

CEVA'
Geniş * Hasta * Kokmuş su * Aşktan, gamdan veya tasadan dolayı kalbin yanması

CEV'A
Bir kere acıkmak

CEVAB
Sorulan şeye söz veya yazıyla verilen karşılık * Kabul etmemek Reddetmek * (Câbiye C) Havuzlar

CEVAB-I KAT'Î
Kesin ve kat'i söz, kesin cevap

CEVAB-I NÂ-SAVAB
Doğru olmayan karşılık Yanlış cevab

CEVAB-I RED
Red cevâbı verip kabul etmemek Reddetmek Kabul etmemek yolunda söylenen söz

CEVABAT
(Cevâb C) Cevablar Sorulan sorulara verilen karşılıklar Mukabil sözler

CEVABEN
Karşılık ve cevap olarak

CEVABÎ
Karşılık, cevap * (Câbi C) Tahsildarlar, câbiler

CEVAD
(Cevvad) Çok çok ihsan eden Çok cömert

CEVADD
(Câdde C) Caddeler, büyük ve işler yollar, tarikler

CEVAHİR
(Cevher C) Cevherler Çok kıymet verilen ve az bulunan şeyler, çok kıymetli mâden veya taşlar * Mc: Çok kıymetli söz veya faydalı yazılar

CEVAHİR-İ FERD
(Cevher-i ferd C) Cevher-i ferdler Zerreler, atomlar

CEVAHİR-ÜL-KELİMAT
Şemsi adındaki bir zat tarafından Arapçadan Türkçeye kaleme alınan 108 sahifelik bir lügat kitabının adı

CEVAİB
Halk arasında gezen haberler

CEVAİZ
(Câize C) Câizeler, verilen bahşişler, armağanlar

CEVÂMİ'
Toplu olan şeyler * Câmi'ler Mescidler

CEVÂMİ-ÜL KELİM
Lâfızları az, mânâsı çok kelâmlar, sözler, ibâreler, fıkralar (Bak: Câmi-ül kelim)

CEVAMİD
(Câmid C) Cansız, donmuş şeyler

CEVAMİS
(Câmus C) Camuslar, mandalar, kömüşler, su sığırları

CEV'AN
(Cu' dan) Acıkmış, aç, midesi boş

CEVANİB
(Cânib C) Cânibler, yanlar, taraflar

CEVANİB-İ ERBAA
Dört taraf

CEVARİ
(Câriye C) Akıcı ve câri olanlar * Hizmetçi kızlar * Câriyeler, kadınlar

CEVARİH
El, ayak gibi vücud azaları(Cevârih, cârihanın cem'idir ki, esasen cerhden me'huz olup te'sir mânası mülâhazasıyla kâsibe mânasına isim olmuştur Cevarih, kevasib demektir Bunun için el, ayak ve ağız gibi yaralayıcı âlet olan azaya cevarih denildiği gibi, av tutan yırtıcı hayvanlara ve kuşlara dahi kevasib ve cevarih denilir ki, burada murad budur ET)

CEVAR-ÜL KÜNNES
Seyyar yıldızlar (Ütarid, Zühre, Merih, Müşteri, Zuhal) (Bak: Hunnes)

CEVASİS
(Casus C) Casuslar Gizli şeyleri araştıranlar Gizlilikleri öğrenip bilenler

CEVAZ
Müsaadeli Ruhsat, izin Câiz olma * Yol, tarik ve meslek

CEVAZ-I ŞER'Î
Şer'an câiz olma Şeriatça yasak olmayan husus

CEVAZİNC
Nilüfer çiçeği

CEVB
Kesmek * Yırtmak * Mesafe almak

CEV-BE-CEV
f Azar azar

CEVCA'
Uzun ayaklı adam

CEVCEM
Kızıl gül, verd-i ahmer

CEVDER
f Öküz

CEVDET
İyilik Güzellik Kusursuzluk * Bir kimsenin, başkasının işini güzelce ve kusursuz olarak yapması * Cömertlik * Susuz olma

CEVDET-İ FEHM
Fehm ve anlayış üstünlük ve iyiliği

CE'VE
(C: Cââ-Cevâ) Çömlek * Örtü

CEVEBE
(C: Cüveb) Bulut aralığı * Dağ aralığı

CEVEF
Bolluk

CEVELÂN
Dolaşma Kaynama Yerinde durmayıp gezme

CEVELÂN-I DEM
Kanın vücudda dolaşması

CEVELÂNGÂH
Gezip dolaşılan yer Cevelân yeri Tâlim meydanı

CE'VET
Kıtlık * Bir şeyin üzerine örtülen * Üzerine tencere konulan örtü * Çömlek

CEVF
Boşluk Oyuk Çukur İç boşluğu * Orta, yarı * Kof

CEVF-İ LEYL
Gece yarısı

CEVH
Akmak * Koparmak

CEVH
Ulaşmak * Bittih-i şamî denilen karpuz

CEVHAN
Hurma kuruttukları yer

CEVHER
Bir şeyin özü, esası * Kıymetli taş * Çelik üzerindeki nakış * Edb: Noktalı harf * Yalnız noktalı harflerin ebcedîsi hesab edilerek yazılan manzum tarih * Harflerin noktası * Fls: Varlığı kendinden olan, var olmak için kendi dışında başka birşeye muhtaç olmayan varlık Allah'a inanan filozoflar iki çeşit cevher kabul etmişlerdir Yaratıcı cevher, Allah Yaratılmış cevher, madde, ruh Allah'ı cevher olarak vasıflandırmak noksan bir anlayıştır Çünkü cevher Allah'ın sıfatlarından "kıyam-ı binefsihi: varlığı kendinden olan" sıfatını belirtebilir Allah'ı sıfatları ve isimleriyle tanımak icab eder Maddeci filozoflar cevher olarak yalnız maddeyi kubul ederler Oysa madde Allah'ın yarattığı âlemlerden sadece biridir Fizik ilmi maddenin enerjiye ve enerjinin maddeye dönüştüğünü göstermiştir Madde de enerji de belli kanunlara bağlıdır Kanun varsa kanun koyucu da vardır Madde ve enerjiye hakim olan ve kanunları koyan, madde ve enerjiyi yaratan Allah'dır

CEVHER-İ FERD
Zerre, en küçük cisim Atom

CEVHER-İ ULVÎ
Ateş, nâr * En yüksek cevher * Ruh

CEVHER-DÂR
f Elmaslı * Noktalı harf Meselâ: Cim, şın harfleri gibi * Eskiden kullanılmış tüfeklerden birinin ismi * Siyah ve beyaz dalgalı, benekli kılıç

CEVHERE
Bir, tek cevher

CEVİ
Aşk galebesinden gelen şiddet ve hiddet, gam ve gussadan, müzahemeden gelen bir hastalık, maraz * Kokmuş su

CEVİ
f Akarsu, nehir, dere, çay

CEVİN(E)
f Arpadan yapılmış şey Arpa unu

CEVİR
(Cevr) Cefa, eziyet, sıkıntı, üzüntü Zulüm * Tas: Tarikat adamının ruhen ilerlemesine mâni olan şey

CEVL
Tavaf etme

CEVLAN
Şam'da bir dağ

CEVLE
Dönmek

CEVN
Ak, ebyaz, beyaz * Kara, esved (Ezdattandır)

CEVREB
(C: Cevârib, Cevâribe) Çorap

CEVS
Kaba, büyük nesne

CEVS
Bir şeyi arayıp istemek

CEVSAK
Kasr, köşk, konak

CEVSE
Köşk, kasr, konak

CEVSEK
f Düğme

CEVŞ
(C: Cevâşin) Demir gömlek * Göğüs * Orta

CEVŞEN
Zırh

CEVŞEN-İ KEBÎR
Büyük zırh Peygamberimiz Hz Muhammed'e (ASM) vahiyle gelen en azîm ve en mühim bir münâcâtın ismidir Bu harika münâcât, mârifetullahda terakki eden bütün âriflerin münâcâtının fevkindedir Bin hâsiyeti olan ve bin Esmâ-i Hüsnâ'yı içine alan emsalsiz bir münâcât-ı Peygamberiyedir

CEVŞEN-PÛŞ
f Zırhlı, zırh giyen

CEVŞİR(E)
f Arpa çorbası * Çulha

CEVV
Yer ile gök arası Gök boşluğu Fezâ * Ev veya odanın içi

CEVV-İ HEVÂ
Hava boşluğu

CEVV-İ SEMÂ
Gökyüzü Gök boşluğu Fezâ (Cevv-i âsuman da denir)

CEVVAD
(Bak: Cevâd)

CEVVAL
Dâim hareket hâlinde olan

CEVVAZ
Malı toplayıp hayır ve tasadduk etmeyen kimse

CEVVÎ
Gök boşluğuna âit Cevve dâir

CEVZ
(C: Ecvâz-Cevzât) Ceviz * Her nesnenin ortası

CEVZ-İ BEVVÂ
Hindistan cevizi

CEVZ (CEVZÂN)
Malı toplayıp kimseye hayır ve sadaka etmemek * Sallana sallana yürümek

CEVZA
Astr: İkizler burcu Gökyüzünün kuzey yarım küresinde yer alan iki tane parlak yıldızlı bir burcdur Güneş, mayıs ayında bu burca girer

CEVZAK
f Kederlenme, elemlenme

CEVZEKA
(C: Cevzek-Cevâzik) Pamuk kozağı

CEVZEKÎ
Koza satıcısı

CEVZEL
(C: Cevâzil) Güvercin yavrusu * İğne deliği

CEVZENİC
Cevizli helva

CEVZİNE
Cevizli helva

CE'Y
Isırmak

CEYA'
Yağmur

CEYAR
Gadaptan ve açlıktan dolayı göğüste olan hararet

CEYB
(C: Cüyûb) Cep Gömleğin (yarığı) açıklığı * Yaka * Kalb* Geo: Sinüs

CEYD
(C: Ecyed) Uzun boylu olmak

CEYDER
Kısa boylu

CEY'E
Gelmek

CEYEŞAN
Kaynamak * Hışm etmek

CEYL
(C: Ecyâl) İnsan topluluğu, zümre, kavim * Nesil, batın, kuşak * Yengeç

CEYLAN
Geyik çeşidinden küçük, ince bacaklı, pek hafif ve çok koşucu bir kara hayvanı, gazâl

CEYŞ
Asker, ordu En az dörtyüz nefer süvari ve piyadeden müteşekkil bir askeri kıt'a * Dolup taşmak * Ses, sadâ

CEYŞ-ÜL AZÎM
Büyük ordu Binikiyüz kişilik askeri kuvvet

CEYVAD
f İttika', günahtan sakınma

CEYYİD
İyi, güzel, hoş Saf

CEYZ
Döndürmek * Dar etmek

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (C Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #13
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (C Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (C Harfi) CEZ'
Dereyi enine kesmek

CEZ'
Ağaç kökü, ağaçların alt kısımları

CEZ
f Cezire, ada Her tarafı su ile çevrilmiş olan kara parçası

CEZ'(A)
Damarlı akik Göz boncuğu adı verilen, kara alaca ve kıymetli bir süs taşıdır

CEZA'
Hüzünle ağlayıp sızlanmak Sabırsızlık yüzünden telâş ve teessür göstermek

CEZA
Karşılık, mukabil, ivaz Cürüm veya günâh işleyenlere verilen azab * Gr: Şart cümlelerinde ikinci kısım (Bak: Şart)

CEZA-YI AMEL
Yapılan işin karşılığı

CEZA-ÜŞ ŞART
Şartın cevabı Meselâ: Zeyd ayağa kalkarsa, ben de kalkarım cümlesindeki, "ben de kalkarım" ifadesi, birinci cümlenin cevabıdır

CEZA'
(C: Cezeân-Cizâ') Altı veya dokuz aylık koyun (Kurban olması caizdir) * İki yaşına girmiş koyun * Arslan, esed * Hayvana yulaf vermeyip hapsetmek

CEZ'A
Az nesne

CEZAEN
Cezâ olarak

CEZAİR
(Cezâyir) (Cezire C) Cezireler, adalar * Kuzey Afrikada Fas ile Tunus arasında olan ülke ve bu ülkenin merkezi olan şehir

CEZÂİR-İ İSNÂ AŞER
Ege Denizindeki oniki adalar

CEZALET
Rekâketsiz ifade * Güzellik * Müdebbirlik, akıllılık * Azim, büyük * Edb: Kelimeler, ince veya sert söylenişlerine göre; elfâz-ı cezle veya elfâz-ı rakika diye ikiye ayrılır Elfâz-ı cezle: Söylenişte tatlılığı bulunan veya heybet, ululuk, çarpışma, korkutma, yıldırma ifâde etmeğe uygun kelimeler olarak ayrılır Celâdet, sadme, kazanfer, çekâçek, dırahşân gibi Bu çeşit kelimelerle, söylenen ve yazılan ifâdelerde cezâlet var, denir (Edb S)

CEZALET-İ BEYANİYE
Beyan ilmine ait ve beyan sahasındaki cezâlet

CEZALET-İ NAZMİYE
Kur'an-ı Kerim'deki kelime ve harflerin harika bir ahenk ve münâsebet ile nazm ve tertibindeki cezâlet

CEZAZE
Ekin biçmek * Hurma kesmek * Kıl ve yün kırkmak

CEZB
Kendine doğru çekme * İçme

CEZBE
Tas: Meczubiyet, istiğrak Allah'ı hatırlayıp Allah sevgisi ile kendinden geçer bir hale gelme

CEZBEDAR
f Cezbeli, çekici

CEZBE-EDA
f Cezbeli olmak Çekici olmak

CEZBETMEK
Çekmek, ikna etmek, sevdirmek

CEZEA
(C: Cezaât-Cizâ) Beş yaşına girmiş deve * İki yaşına girmiş koyun * Üç yaşına girmiş sığır ve at

CEZEB
Adamın ağzında tükrüğü kesilmek * Hayvanın sütü az olmak

CEZEBAT
(Cezbe C) Cezbeler (Bak: Cezbe)

CEZEL
Yoğun ve kuru odun ağacı * Kesmek, kat'

CEZEL
(C: Cezlan) şâd olmak

CEZER
Havuç * Aslanın yediği et

CEZF (CÜZÂF)
Bir şeyi ölçmeden tartmadan almak

CEZF
Kesmek * Sürmek * Evmek

CEZH
Hediye, atâ, bahşiş vermek

CEZİA
(C: Cezâyi) Koyun sürüsü

CEZİL
Bol Çok * Edb: Peltek ve bozuk olmayan kelime

CEZİM
(Bak: Cezm)

CEZİR
(Bak: Cezr)

CEZİRE
Ada Dört tarafı su ile çevrilmiş toprak parçası(Üç tarafı su ile çevrili kara parçasına yarımada denir)

CEZİRET-ÜL ARAB
Arabistan yarımadası

CEZL
Kalın odun Tomruk * Sağlam Metin * Güzel ve muhkem fikir * Rekik olmayıp doğru ve dürüst olan söz veya kelime * Kâmil, dirayet sahibi, akıllı ve olgun adam

CEZLAN
Saadetli, mutlu, sevinçli

CEZM (CİZM)
Her nesnenin aslı * Ağacın kökü * Kesmek, kat'

CEZM
(Cezim) Kat'î karar Yemin Kararlaştırmak * Kesmek * Niyet Tahmin Takdir * İlzam * İcâbe * Gr: Arabçada kelime sonundaki harfi sâkin okumak Kur'ân-ı Kerim okurken harfleri yerlerine vaz'edip mahrecinden çıkarırken tâne tâne, fesahat, beyan ve teenni ve sükûnet üzere okumak

CEZMA
Kulağı kesik koyun * Kulağı delik koyun

CEZME
Bir kere yemek

CEZME
Kamçı * Ağaç parçası * İp parçası

CEZMEN
Kestirip atmak sûretiyle

CEZMÎ
Kat'î niyet ve karara ait Cezm

CEZR
Kök, asıl, temel Bünyâd * Kesmek * Mat: Kendi misline darbolunmakla (çarpılmakla) bir sayı meydana getiren rakam (Kare kök) Üç, dokuzun cezri'dir Dokuz, üçün meczuru'dur (Bak: Meczur) * Derya, deniz * Arı kovanından bal almak * Ay ve güneşin câzibesi te'siri ile deniz ve ırmak sularının çekilip kabarması Buna "med ve cezir" hâdisesi denir

CEZR-İ VETEDÎ
Kazık kök Kazık gibi yere derinliğine giden kök (Havuç gibi)

CEZRE
Kasaplık koyun, keçi gibi davar * Semiz koyun

CEZRÎ
Köklü Kat'î Köke âit ve müteallik

CEZU'
Çok sızlanan, kıvranan, feryad eden Allah'tan gayrısından imdad bekleyen

CEZUR
(C: Cüzür) Boğazlanacak deve Hem erkeğe hem dişiye denir (Boğazlanacak yere meczer derler Boğazlayan kimseye cezzar derler)

CEZZ
Kesmek, biçmek

CEZZAB
Fazla çekici olan Cezub Çok cezbeden

CEZZAF
Ağ ile balık tutan balıkçı

CEZZAR
Zâlim Gaddar Kanlı * Deve kasabı

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (C Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #14
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (C Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (C Harfi) CIHRE
(C: Cihar-Echâr) Bir kimseye sığınmak

CIRANTA
yun Poliçeyi, senedi devir ve havale eden şahıs

CIVATA
Arkası iri başlı ve ucu somun geçmek üzere yivli vida Başlıca potrelleri, demir ve tahtaları birbirine bağlamaya yarar

CİAL
(C: Cüul) Ocaktan çömlek ve tencere gibi sıcak şeyleri tutup indirmekte kullanılan bez

CİALE (CA'YİLE)
Rüşvet

CİAR
Ucunu bir kazığa bağlayıp bir ucunu da beline bağlayıp kuyuya inilen ip

CİBA
f Odun

CİBA
Toplanmış, birikmiş su

CİBAB
Car dedikleri kaftan * Ağaç aşılamak (Ekseri hurma ağacında kullanılır)

CİBAH
(Cebhe C) Cebheler, alınlar

CİBAL
(Cebel C) Dağlar

CİBAL-İ MÜBÂHA
Huk: Hiç bir kimsenin mülkiyeti altında bulunmayan dağlar

CİBAL-İ ŞÂHİKA
Yüksek dağlar

CİBAVE
Toplamak Cem'etmek

CİBAYAT
(Cibâyet C) Vergi, câbilikler, gelir toplamalar

CİBAYET
Vergilerin, devlet gelirlerinin tahsili * Büyük vakıfların ayrı vazifeliler tarafından idare edilen kısımları

CİBİLL
(C: Cibillât) Yaratılmak * İnsanlardan bir grup

CİBİLLEN KESİRA
Çok insanlar

CİBİLLET
Huy, fıtrat, yaradılış, tabiat, cibilliyet

CİBİLLÎ
Cibilliyet Yaratılıştan olan Asıl maya, huy, tabiat, tıynet

CİBLET
Yaratılmak

CİBR
Az-çok, zorla olgunlaşmak, kemal bulmak

CİBRÎL
Cebrâil, Ruhül Kudüs Cenâb-ı Hakdan (CC) Peygamberimize (ASM) vahiy getiren melek

CİBS
Kansız, hissiz Hayırsız, alçak kimse * Alçı taşı, kireç

CİBT
Put, sanem, salib

CİBVE
Toplamak Cem'etmek

CİD
Gerdan Süslemeye lâyık boyun Güzel boyun

CİDAD
Hurma kesecek vakit

CİDAL
Sözle mücadele Ateşli konuşma Niza * Muharebe Cenk Kavga

CİDALCU
f Harpçi Kavgacı

CİDALE
(Bak: Cedalet)

CİDAR
Duvar * İki yeri birbirinden ayıran zar, perde

CİDD
Çalışmak Ciddiyetle yapmak

CİDDEN
Şaka olmayarak Gerçekten Ciddi olarak

CİDDÎ
Gerçek Hakikat * Ağırbaşlı, hâlleri sakin olan kişi * Mühim

CİDDİYAT
Hakiki sözler Ciddiyetler

CİDDİYET
Ciddîlik * Ağırbaşlılık, sakin hâllilik * Ehemmiyet(Ahlâk-ı âliyeyi ve yüksek huyları hakikata yapıştıran ve o ahlâkı daima yaşattıran, ciddiyet ile sıdktır Eğer sıdk kalkıp araya kizb girerse, rüzgârlara oyuncak olan yapraklar gibi, o adam da insanlara oyuncak olur İİ)

CİDE
Batı Karadeniz bölgesinde Kastamonu vilâyetine bağlı bir ilçeCİF : ing Bir malın fiyatına, nakliye ve sigorta ücretinin de katılmış olduğunu gösteren bir kısaltma

CİFAN
(Cefne C) Çanaklar

CİFAR
(Cefr C) Geniş kuyular

CİFE
Kokmuş et, ölü hayvan, leş

CİFE-GÂH
f Leş ile, lâşe ile dolu olan yer* Mc: Dünya

CİFNE
(C: Cifnân) On kişi doyabilecek kadar büyük çanak ve büyük tas * Bağ çubuğu

CİFR
(Cefr) Harflere verilen sayı kıymeti ile, geleceğe veya geçen hâdiselere, ibarelerden tarih veya isme dâir işaretler çıkarmak ilmidir (Bak: Ebced, İlm-i Cifir)

CİĞER
f Ciğer Bağır * Keder, sıkıntı, elem * Avaz

CİĞER-DÂR
f Yürekli, ciğerli, cesâretli

CİĞER-DER
f Ciğer söken, ciğer parçalıyan

CİĞER-DÛZ
f Ciğeri delip geçen

CİĞER-FÜRÛŞ
f Ciğerci, ciğer satan

CİĞER-GÛŞE
f Evlât, yavru * Sevgili Mâşuk

CİĞER-HÛN
f Ciğeri kanlı Çok acıklı

CİĞER-PÂRE
f Sevgili yavru, evlâd

CİĞER-SÛZ
f Çok acı Ciğer yakar derecesindeki teessür

CİĞER-ŞÜKÂF
f Ciğer parçalayan Çok acı veren

CİHAD
(Cehd den) Düşman ile muharebe İlim ve imanla, sözle, fiile, mal ve canla bütün kuvvetini sarf etmek Allah (CC) yolunda muharebe Din için çalışmak Erkân-ı imâniye ve esasât-ı diniyeyi muhafaza ve imânı takviye için cehd ve gayret etmek Şeriat-ı Garrâ'nın ahkâmını muhafaza, Kelimetullah'ı i'lâ, küfr-ü mutlakın ve küffarın (süfyan ve deccalın) fitnelerini def ile hâkimiyet-i Hakkı te'min eylemek (Bu mücahede, zamanımızda kılıçla değildir Kılıçla olan cihad, din hükümlerinin câri olduğu dar-ı İslâmın hâricinde yapılabilir Bununla berâber bu mezkur maddî ve mânevî cihad, değişen şartlara bağlıdır)Kur'an-ı Kerim'de 9 sûrenin 24 âyetinin çok kısa bir meâli şöyledir:"De ki: Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, zevceleriniz, akraba ve kabileniz, elinize geçirdiğiniz mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve hoşunuza giden meskenleriniz, evleriniz size Allah ve Resulünden ve Allah yolunda cihaddan daha sevgili ise, artık Allahın emri (lâyık olduğunuz cezası ve felâketi) gelinceye kadar bekleyin Allah öyle fâsıklar güruhunu hidâyete erdirmez"Cihada dair pekçok âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler vardır(Cihâd-ı diniye farzdır; bu zamanda muzaaf farz-ı ayndır M)(Cihad, mertebe-i şehadetin merdivenidir Lemeât)(Bütün ümmet için ve bilhassa, İslâm ve Kur'an hizmetinde fedakâr ve sebatkâr çalışan mücâhidler için dâima tazeliğini koruyan Tebük Seferindeki bir hâdiseyi, bazı kısımlarını aynen alıyoruzBu hâdisede, çok çeşitli ders ve ibretler vardır Ezcümle: Maddi ve manevi cihadda, bir tekâsül ve ihmâlin bilhassa kendi şahsi hayatına temâyül gösterip özürsüz olarak cihaddan geri kalmakla, mücâhid cemaatin cihad ruhuna ve fedakârâne sebatına fütur getirmek ve kuvve-i mâneviyeyi kırmağa sebep olmak gibi büyük mes'uliyetler bulunduğundan, cihad ruhuna zararlı düşen bu gibi fiil ve hareketler, cemaatça ve bilhassa ileri gelen kimseler tarafından takbih edilerek, bu tarz hissiyatların inkişafına meydan vermemekHem ihlâs ile ve sadece Allah rızası için çalışmanın şiddetli imtihanlarından geçmekle azami sadakat dersini vermek gibi ehemmiyetli çok hikmetleri ihtivâ eder:(Resulullah ile müslümanlar, gaza hazırlığıyla meşgul oldular Ben de onlarla beraber yola hazırlanmak için sabahleyin evden çıkıp dolaşırdım Hiçbir iş görmeden akşam üzeri döner gelirdim Ve kendi kendime: "Hazırlanmağa kudretim, vaktim müsaittir" derdim Bu ihmâlcilik bende durmayıp devam etmiştiResulüllah gazaya gittikten sonra çarşıya, pazara çıktığım ve halk arasında dolaştığım sıra beni en fazla mahzun ve mükedder eden bir şey vardı O da halk arasında (imanı yerinde, vücudu zinde kimse) görmemekliğim; ancak ya nasiyesine nifak damgası vurulmuş kimselerden bir kişi yahut da mâlül olup da Allah Teâlâ'nın mazur gördüğü bir mü'min görürdümSonra Resulüllah bir sabah Medine'ye teşrif buyurdu Resulüllah bir seferden geldiğinde ilk iş olarak mescide girmek ve orada iki rekât namaz kılmak, sonra halkın: Hoş geldiniz temennilerini kabul etmek için oturmak itiyadında idi Bu defa da bu âdetini yerine getirip mescidde oturunca Tebük Seferi'ne gitmeyip arda kalanlar Resulüllah'a gelerek özür dilemeye ve yemin ile özürlerini te'yid etmeğe başladılar Bunlar seksen kadar er kişiydiler Resulüllah bunların hallerine göre özürlerini ve biatlerini kabul ve onlar için istiğfar buyurdu Ve bunların iç yüzünü ve hakikatını Allah Tealâ'ya havale eyledi Bu arada ben de huzura geldim Ve Resulüllah'a selâm verince gazablı bir tebessümle gülümsedi Sonra bana: Gel dedi Ben de yürüyüp vardım, tâ önünde oturdum Bana: "Seni nasıl bir mâni geri bıraktı? Sen Akabe'de arkana biat almış değil mi idin?" buyurdu Ben de şöyle cevap verdim: "Evet, vallahi, Ya Resulüllah! Size nusret etmeğe söz verdim Vallahi benim seferden tahallüfüm hakkında arzedecek hiç özrüm yoktur Vallahi ben sizden geri kaldığım zamanki kadar hiçbir vakit daha kuvvetli ve daha suhûletli değildim" Bu maruzatım üzerine Resulüllah (ASM) "Hakikaten bu, doğru söyledi Ey Ka'b! Haydi kalk; Allah hakkında hükmedinceye kadar bekle!" buyurduResulüllah, kendisinden seferde geri kalanlardan bizim işte şu üçümüzle konuşmaktan müslümanları nehyetti Halk da bizden çekindiler ve bize yüzlerini ekşittiler Hatta bana yeryüzü yabancılaştı, bu hakidan benim bildiğim toprak değildi Bu hâl üzere elli gün kaldık İki arkadaşım halktan çekildiler ve evlerinde oturup ağlamakla vakit geçirdiler Fakat, ben onların daha genci ve daha salâbetlisi idim Bu cihetle ben evimden çıkardım Ve mescide gidip müslümanlarla beraber namazda hazır bulunurdum Ve sokaklarda, çarşıda dolaşırdım Halbuki hiçbir kimse bana söz söylemezdi Namazdan sonra Resulüllah'ın meclisine varır ve kendine selâm verirdim Ve içimden: Acaba Resulüllah selâmıma mukabele ederek dudaklarını oynattı mı, yoksa oynatmadı mı? derdim Sonra namazı Resulüllah'ın yakınında kılardım da gizlice onu gözetlerdim Namazıma yöneldiğim sıra o bana doğru dönerdi Fakat ben onun tarafına bakınca da yüzünü çevirirdi Nihayet halkın cefasından ıztırab çektiğim bu hâl uzayınca bir gün gittim Tâ Ebu Katâde'nin bahçe duvarından aştım Ebu Katâde, amcam oğlu ve halk arasında beni en çok seven bir zat idi Vardım, ona selâm verdim Vallahi selâmımı almadı Ben: "Ey Ebu Katâde! Allah adına and vererek sana sorarım: Benim Allah'ı ve Resulüllah'ı sevdiğimi bilir misin?" dedim Sustu, cevap vermedi Tekrar and verdim Allah aşkına sordum Yine sükut etti Üçüncü bir daha Allah adına and verdim Bu defa: "Allah ve Resulü daha iyi bilir!" dedi Bunun üzerine gözlerimden yaş boşandı Artık döndüm, duvardan aştımKâ'b bin Mâlik rivayetine devam ederek der ki: Birgün Medine çarşısında gidiyordum Medine'ye zahire satmağa gelen Şam ahalisinden nebeti bir fellâh, bir ekinci: "Ka'b bin Malik'i bulmağa bana kim delâlet eder?" diye soruyordu Bunun üzerine halk ona beni göstermeğe başladılar Nihayet nebeti kişi bana geldi Ve Gassan Meliki'nden bir mektup verdi Bakınca: (Emma ba'dü) den sonra bu mektupta şöyle yazıldığını gördüm: Haber aldığıma göre sahibin (Peygamber), sana cefa ve eza ediyormuş Allah seni hakaret görecek ve hakkın zayi olacak bir mevkide tahkir ve tezlil için yaratmamıştır Orada durma, bize gel! Sana şânına lâyık bir surette hürmet ve ihsanda bulunuruz Bu mektubu okuyunca, bu da öbürüsü gibi bir belâdır, dedim Hemen bu sayfayı ocağa attım, ocakta yaktımNihayet bu elemli elli günden kırk günü geçtiğinde bir gün baktım ki Resulüllah'ın gönderdiği bir zat, (Huzeyme bin Sâbit) bana geliyor Huzeyme gelip, bana: "Resülullah sana kadınından ayrılmanı emrediyor!" dedi Ben de: "Kadınımı boşayacak mıyım, yoksa ne yapacağım?" dedim O da: "Hayır, boşama, yalnız ondan ayrı bulun, kadınına yaklaşma" dediResulüllah, Huzeyme ile iki arkadaşım Murar ile Hilâl'e de bunun gibi emir göndermişti Bu emir üzerine kadınıma, haydi ehline (baban ailesi yanına) git, Allah bu iş hakkında hükmedinceye kadar, onların yanında bulun! dedimBundan sonra on gün daha durdum Tâ ki Resulüllah'ın bizimle halkı görüşmekten menettiği tarihten itibaren elli günümüz dolmuştu Vakta ki ellinci günün sabahında sabah namazını kıldım Ve evlerimizden birinin damı üzerinde bulunuyordum Öyle bir hâlde bulunuyordum ki, Allah Telâlanın (Tevbe sûresinde) zikrettiği vechile hayatım bana güçleşmişti Ve yeryüzü bütün genişliği ile başıma dar gelmişti İşte bu sırada Sili dağı üzerinde en yüksek sesiyle: "Ey Ka'b bin Mâlik, müjde!" diye olanca kuvvetiyle bağıran birisinin sesini işittim Hemen secdeye kapandım Ve anladım ki darlık gitmiş, genişlik gelmiştir Ve Resulüllah sabah namazını kıldığı zaman Allah'ın bizim üzerimize tevbesini (nedametlerimizin kabulünü) ilân etmiştir de, halk bize müjdelemeğe koşmuştur Arkadaşlarım tarafına da bir takım müjdeciler gitmişlerdi Bana da bir kişi (Zübeyr bin Avvam) müjdelemek üzere atını sürmüştü Ve Eslem kabilesinden bir müjdeci (Hamza bin Amr) da koşup Sili dağının üstüne çıkmıştı Bunun sesi attan sür'atli idi Sevimli sesini işittiğim bu müjdeci bana gelince üzerimdeki iki kat elbisemi hemen çıkarıp müjdelik olarak ona giydirdim Vallahi o gün bundan başka elbisem yoktu (Ebu Katade'den) iğreti iki kat elbise alıp giydim Hemen Resulüllah'a (ASM) koştum Ashab, beni takım takım karşıladılar Tevbemin kabulünü (günahtan beraatimi) tebrik ediyorlar ve: Allahın, tevbeni kabul buyurması sana kutlu olsun! diyorlardıKa'b rivayetine devam ederek der ki: Nihayet mescide girdim Resulüllah oturmuştu Etrafında ashab çevrelenmişti Hem Talha bin Ubeydullah kalktı, koşarak geldi, musafaha etti, elimi sıktı ve beni tebrik etti Vallahi muhacirlerden Talhadan başka kimse bana ayağa kalkmadı Talha'nın bu lütfunu unutmamKa'b der ki: Vaktaki Resulüllah'a (ASM) selâm verdim Mübârek yüzü meserretten şimşek çakar gibi şakır bir hâlde bana: "Bir günün hayır ve saâdeti ile müjde sana ey Ka'b ki, annen doğurduğu günden beri yaşadığın günlerin en hayırlısı!" buyurdu Ben: "Yâ Resulallah! Bu tebşir, tarafınızdan mı, yoksa Allah tarafından mı?" dedim Resulullah: Hayır, benim tarafımdan değil, doğrudan Allah tarafından! buyurdu Esasen Resul-ü Ekrem, taraf-ı İlâhiden tesrir buyurulduğu zaman mübarek yüzü parlardı, hatta o, bir ay parçasına benzerdi Biz de meserretli bir vahiy geldiğini onun bu sevimli simasından anlardıkVaktaki Resulüllah'ın huzurunda oturdum - Ya Resulallah, Allah ve Resulullah'ın rızası için halis sadaka olmak üzere malımdan sıyrılıp çıkmak ve malımın hepsini fukaraya dağıtmak istiyorum Bu istek, tevbemin kabulü icabındandır dedim Resulullah (ASM): "Hayır, malının bir kısmını kendine alıkoy Bu senin için daha hayırlıdır!" buyurdu Ben de "Şu Hayber'deki hissemi alıkorum" dedim) (SBM)

CİHAD-I ASGAR
Küçük savaş İslâm müdâfaası için silahla savaşma

CİHAD-I EKBER
Nefis ile mücadele

CİHAD-I MANEVÎ
İlim, fikir, istiğfar gibi manevi unsurlarla din düşmanlarına karşı koymak

CİHADÎ
(Cihadiyye) Cihada mensub, savaş işleriyle alâkalı * II Sultan Mahmud devrinde harp masraflarına mukabil olmak üzere kesilmiş olan sikke

CİHAN
f Dünya, kâinat, âlem

CİHAN-ÂRÂ
f Cihanı süsliyen, dünyayı bezeyen

CİHAN-BÂN
f Cihanın bekçisi, dünyanın koruyucusu olan Allah Hükümdar

CİHAN-BİN
f Dünyayı, cihanı gören Allah * Göz

CİHAN-CU(Y)
f Dünyaya hâkim olmaya çalışan sultan, hükümdar

CİHAN-DEĞER
f Cihan kıymetinde Çok kıymetli

CİHAN-DİDE
f Cihanı görmüş Tecrübeli * Meşhur, nâmdar

CİHAN-EFRUZ
f Cihanı, dünyayı aydınlatan

CİHAN-FÜRUZ
Cihanı aydınlatan

CİHAN-GERD
f Dünyayı dolaşan, cihanı gezen

CİHAN-GİR
f Meşhur, cihanı zabteden, fâtih

CİHAN-NEVRED
f Cihanı gezen, dünyayı dolaşan

CİHAN-NÜMA
f Dünyayı gösteren harita veya coğrafya * Çatının üzerinde her tarafa nezareti olan açık taraça * Meşhur Türk Âlimi Kâtib Çelebi'nin 1654 (Hicri: 1065) tarihinde çizdiği Asya Kıt'asının haritası

CİHAN-PENAH
Cihanın koruyucusu olan

CİHAN-PESEND
f Cihana meydan okuyan

CİHAN-SÂLÂR
f Cihanın başkanı, büyüğü ve kumandanı olan, padişah

CİHAN-SİTAN
f Cihanı zapteden Padişah, hükümdar

CİHAN-SÛZ
f Cihanı yakan, güneş * Mc: Çok zulmeden

CİHAN-ŞÜMÛL
f Cihan vüs'atinde, dünya çapında, cihanı alâkadar eden Dünyayı kaplayan

CİHANİYAN
f Dünya ahalisi olan insanlar

CİHAR
f (Bak: Çâr)

CİHAR
(Cehr den) Sesle, sadâ ile ve alenen söyleme ve okuma

CİHAREN
(Cehr den) Alenen, açık olarak

CİHAR-I YAR-I GÜZİN
f Dört halife: Hz Ebu Bekir, Hz Ömer, Hz Osman ve Hz Ali (RAnhüm)

CİHAS
Kalabalık, müzâhame

CİHÂT
(Cihet C) Cihetler, taraflar, yönler

CİHÂT-I ERBAA
Dört cihet

CİHÂT-I SELASE
Üç uzunluk: En, boy, yükseklik

CİHÂT-I SİTTE
Altı cihet Altı taraf (İleri, geri, sağ, sol, yukarı, aşağı taraflar)

CİHAZ
Âlet ve edevat* Gelinin lüzumlu şeyleri Çeyiz * Cenazenin kaldırılması için lâzım olan eşya

CİHAZAT
(Cehâzât) (Cihâz C) Cihazlar, maddî manevî âletler, lüzumlu edevat

CİHET
(C: Cihât) Yan, yön, taraf * Sebeb, mucib * Vesile, bahane * Evkafça olan vazife, maaş * Yer, mahâl, semt

CİHET-İ RÜCHANİYET
Üstünlük ciheti

CİHET-ÜL VAHDET
Birlik ciheti

CİHET-ÜL VAHDET-İ İTTİHAD
Birleşmenin birlik ciheti Yani birleştiren temel unsur Birleştiren ve birleşilen esas

CİHNAM
Derin kuyu

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (C Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #15
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (C Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (C Harfi) CİL
Cemaat, insan güruhu Millet Boy, aşiret, kuşak

CİLÂ
Parlaklık, parlatma, perdaht, lostura

CİLÂ-BAHŞ
Parlaklık veren, parlatan

CİLAHİK
Eskiden kemankere ile ve şimdi de tüfek ile atılan yuvarlak nesne

CİLANGER
f Çilingir

CİLAS
Beraber oturma

CİLAZ
Kamçının ucuna bağlanan kayış

CİLAZ
Toz, gubâr

CİLBAB
Kadın feracesi Çarşaf (Bak: Celâbib, Tesettür)

CİLBEND
Büyük cüzdan Evrak koymaya mahsus birçok gözlere ayrılmış cüzdan şeklinde çanta ki, koltuk altına alınır

CİLD
Deri * Meşin * Kitab kabı * (Masdar olarak) Kitabın dikilip kap geçirilmesi * Bir büyük kitabın bölündüğü kısımların her biri

CİLD-GER
f Ciltçi, mücellit

CİLDİYYE
Cilt hastalıkları bölümü

CİLEN BA'DE CİLİN
Devirden devire, asırdan asıra

CİLF
Boş küp* Kırılmış, ufanmış köpek esfeli Arı kovanı * Kuru ekmek parçası Kuru ekmek kenarı * Yüzülüp karnı çıkmış ve başı ile ayağı kesilmiş koyun * Her nesnenin parçası * Hoyrat, kaba Ayak takımından

CENK-ÂVER
Harpçi, fedakâr

CİRİS
Sazan balığı

CİRİŞ
Ceset

CİRİT
Düşmana atılmak üzere yapılmış ucu demirli, sert tahtadan kısa mızrak Sulh zamanlarında talim mahiyetinde yapılan karşılaşmalara cirit oyunu denirdi Türklerin makbul bir sporu idi

CİRİYYA
Tabiat, mizac, fıtrat, yaradılış * Huy, hasletAdet, alışkanlık

CİRM
Vücud, ten, cüsse, hacim, büyüklük * Cansız cisim * Yıldız

CİRMAN
Organlarla birlikte vücut

CİRO
ing Bir senet veya havalenin alacaklı tarafından diğeri namına çevrilmesiyle üzerine buna dair şerh verilmesi

CİRRE
Devenin karnından çıkarıp çiğnediği geviş * Yapağı denilen yün

CİRRİYYE
Kursak

CİRS
Temel, kök, menşe, kaynak, menba

CİRSAM
Divanelik, delilik * Öldürücü zehir * Zatülcenb

CİRŞAB
Hasta olduktan sonra zayıflayıp gövdede çıban çıkmak

CİRYAL
Altının kırmızılığı * Bir cins kırmızı boya * Temiz renk * Şarap

CİRYE
Suyun akması ve şırıldaması * Cereyan

CİSAD
Kan Safran

CİSİM
(Cism) Varlığı bilinen, hayyiz olan, mekânı, ciheti, uzunluğu, genişliği ve derinliği olan şey

CİSM-İ NÂTIK
Söz söyleyen cisim Konuşan cisim İnsan

CİSM-İ NİZÂR
Zayıf vücud

CİSMANÎ
(Cismaniye) Bedene mensub, vücutla alâkalı * Mânevi ve ruhani karşılığı Maddi ve cisimli olmak

CİSMANİYET
Cismânilik Maddi beden sahibi olmak hâli(Sual : Kusurlu, noksaniyetli, mütegayyir, kararsız, elemli cismaniyetin, ebediyetle ve cennetle ne alâkası var? Madem, ruhun âli lezâizi vardır; ona kâfidir Lezaiz-i cismaniye için bir haşr-i cismâni neden icab ediyor?Elcevab : Çünki, nasıl toprak suya, havaya, ziyaya nisbeten kesafetli, karanlıklıdır Fakat, masnuat-ı İlâhiyenin bütün envaına menşe ve medar olduğundan bütün anâsır-ı sâirenin mânen fevkine çıktığı gibi; hem kesafetli olan nefs-i insaniye, sırr-ı camiiyet itibariyle, tezekki etmek şartıyla bütün letâif-i insaniyenin fevkine çıktığı gibi öyle de cismaniyet, en câmi, en muhit, en zengin bir ayine-i tecelliyât-ı esmâ-i İlâhiyedir Bütün hazain-i rahmetin müddeharatını tartacak ve mizana çekecek âletler, cismaniyettedir Meselâ: Dildeki kuvve-i zaika, rızk zevkinde, enva-ı mat'umat adedince mizanlara menşe olmasaydı, herbirini ayrı ayrı hissedip tanımazdı; tadıp tartamazdı Hem ekser esmâ-i İlâhiyenin tecelliyatını hissedip bilmek, zevk edip tanımak cihazatı, yine cismaniyettedir Hem gayet mütenevvi ve nihayet derecede ayrı ayrı lezzetleri hissedecek istidatlar, yine cismaniyyettedir S)( $ âyetinin sarahat-ı kat'iyesiyle: İnsan, en ziyade ünsiyet ettiği ve dünyada numunesini tatmış olduğu cismani lezzetleri cennete lâyık bir tarzda görecek, tadacak Ve lisan, göz ve kulak gibi âzaların ettikleri hâlis şükürler ve hususi ibadetlerin mükâfatları, o uzuvlara mahsus cismani lezzetler ile verilecektir Kur'ân-ı Mu'ciz-ül Beyan o derece cismani lezzetleri sarih bir surette beyan eder ki, başka te'viller ile mâna-yı zâhiriyi kabul etmemek imkân hâricindedir ş)

CİSMEN
Cisim itibariyle, cisim olarak Vücutça, bedence

CİSR
(C: Cüsûr-Ecsür) Köprü Ağaçtan olan köprü

CİSR-İ MUALLÂK
Asma köprü

CİVAN
f Cevan Taze Genç

CİVANAN
(Civân C) f Gençler

CİVANÎ
f Gençlik

CİVANMERD
Sözünde sağlam İyilik sever Kahraman

CİVAR
Çevre, yöre, etraf * Yakın yer, yakın komşu

CİVARİYYET
Komşuluk, yakınlık, aynı civarda oluş

CİVE
f Civa (Hg)

CİVELEK
Tar: Yeniçeri Ocağı'nda bulunan ve aşçıbaşı maiyetinde yaver gibi kullanılan gençler * Canlı, hareketli ve neş'eli deve yavrusu veya genç

CİYA'
(Câyi' C) Karınları acıkmış olanlar, açlar

CİYADET
Tazelik, yenilik * İyilik, güzellik

CİYEF
(Cife C) Lâşeler, leşler Cifeler

CİYET
Bozulmuş, değişmiş olan su Bir yere toplanıp birikmiş olan su

CİZ'
Ağaç kütüğü Ağaç kökü Kuru direk Hurma ağacının kökü Hurma ağacı * Çatı örtüsünde kullanılan ağaçlar (Bak: Hanin-i ciz')

CİZ'-UN NAHL
Hurma ağacının kökü, kütüğü

CİZ'
Derenin dar ve kısık yeri

CİZAL
Hurma toplama

Cİ'ZARE
Kısa boylu tıknaz kimse

CİZARET
Deve kasaplığı

CİZE
Dere kenarı

CİZFE
Küçük sürü

CİZİRMAN
Hurma yaprağının aslı; yâni dibi ki, yaprağı dökülünce ağaçta kalır

CİZL
(C: Cüzul-Eczâl) Büyük odun ağacının kökü, tomruk

CİZLE
Bir büyük yığın hurma

CİZME
Deve sürüsü * Koyun sürüsü

CİZMİR
Ağaç kütüğü

CİZN
Kök * Ağaç kütüğü

CİZYE
Vergi Haraç Müslümanların fethettikleri yerlerde, müslüman olmayanlardan alınan ve devlet teminatı altında bulunmanın karşılığı olan vergi (Bak: Haraç)

CİZYEDÂR
f Cizye adı verilen vergiyi toplıyan memur, cizyeci

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.