Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > ForumSinsi Sözlük Ağı

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
harfi, kelimeler, osmanlıca, sözlüğü, sözlük

Osmanlıca Sözlük (B Harfi) Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (B Harfi) Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



Osmanlıca Sözlük (B Harfi) Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü
Osmanlıca Sözlük (B Harfi) Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü

Osmanlıca Sözlük (B Harfi) BAD-DAR
f Mağrur, kibirli * Divane, deli * İri vücut, şişman * Hiç bir işle alâkası bulunmayan kişi

BA'DE
Sonra

BÂDE
f şarap, içki Kadeh (İçkinin her çeşiti haramdır, büyük günahtır İnsan sağlığına zararları ilmî bir gerçektir Aile, cemiyet hayatı ve ahlâk için de yıkıcıdır İçkiden ve içenlerden uzak durmak gerekir)

BÂDE-İ İKBAL
İkbal şarabı Yüksek mevkide bulunmanın verdiği geçici neşe ve keyif

BA'DE BU'DİN
Hayli zaman geçtikten sonra, neden sonra

BAD-EFRA(H)
f Mücazât, ceza * Bir çeşit fırıldak

BA'DEHÂ, BA'DEHÛ
Bundan sonra Ondan sonra

BA'DE HARAB-İL BASRA
Basra harab olduktan sonra * Mc: İş işten geçtikten sonra

BA'DEHUM
Onlardan sonra

BÂDEKEŞ
İçki içen

BA'DEL EDA
(Ba'de-l edâ) Yapıldıktan sonra

BA'DEL HARB
(Ba'de-l harb) Muharebeden, harpten sonra

BA'DEL İFA
(Ba'de-l ifâ) Yapıldıktan, ifâ edildikten sonra

BA'DEL MEVT
(Ba'de-l mevt) Ölümden sonra

BA'DEL MİLAD
(Ba'de-l milâd) Milâddan sonra Tarih başlangıcı kabul ettikleri seneden sonra

BA'DEL MUSÂLAHA
(Ba'de-l musâlaha) Musâlahadan, barıştan sonra

BA'DEL MÜTÂLAA
(Ba'de-l mütâlaa) Mütâlaa ettikten sonra, okuduktan sonra

BA'DEL YEVM
(Ba'de-l yevm) Bugünden sonra

BA'DEMA
(Minba'd, fimâba'd) Ondan sonra Bundan sonra Bundan böyle

BADEMCİK
Tıb: Boğazın iki tarafında, badem biçimindeki bezler

BADEN
Semiz, iri gövdeli kimse

BA'DETTEŞEKKÜL
(Ba'de-t teşekkül) Teşekkül ettikten sonra, oluştuktan sonra

BA'DEZA
(Ba'dezin) Bundan sonra

BA'DEZZEVAL
(Ba'de-z zevâl) Zevalden sonra, sona erdikten sonra

BA'DEZZUHR
(Ba'de-z zuhr) Öğleden sonra

BAD-GÂN
f Bekçi, gözetici, gözeten * Hazinedar

BAD-GÂNE
f Kafesli pencere

BAD-GERD
f Kasırga

BAD-GÎR
f Vantilatör * Baca * Semaver ve nargilenin başlığı

BAD-HERZE
f Büyü, sihirbazlık * Letâfet, güzellik

BADİ'
Deniz içinde olan ada * Et * Deri

BADİ
f Geçici * Havaya veya rüzgâra âit

BADİ
Sebeb İllet Mûcib Vesile * Zâhir ve âşikâr olan * Halkeden Hâlık Yaratan

BADİA
Derisini ve etini yarıp kanatmış olan, fakat kanı çıkmayıp akmayan baş yarası

BADİH
(Bâdihe) Beklenmedik ziyaret * Erkek ziyaretçi * Birden bire gelen ilham * Ansızın, âniden

BADİLE
(C: Bâdil) Koltukla meme arasında olan et

BADİN
Şişman, bedeni büyük, iri vücutlu

BADİNC
f Hindistan cevizi

BADİNCAN
f Patlıcan

BADİR
Hemen yapmak isteyen * Birdenbire vuku bulan * Dolunay * Büyümüş (çocuk) * Olgun (meyva)

BADİRE
Birdenbire meydana gelen hâl Felâket Musibet * Kabahat * Birden, zahmetsizce söylenen söz * Kılıcın, namlunun veya her çeşit nebatın ucu * Zor geçit

BÂDİYE
f Kır Ova * Sahrâ Çöl

BÂDİYET-ÜŞ-ŞAM
Fırat ve Dicle nehirlerinin birleşip denize döküldükleri yerden, batıya doğru uzanan çöl

BADK
Tükürmek

BAD-NÜMA
f Rüzgârın esme istikametini gösteren âlet * Fırıldak

BAD-PA(Y)
f Ayağı çabuk olan (at ve sâire)

BAD-PER
f Kağıttan yapılmış olan uçurtma * Hodbin, kendini beğenen ve öven kimse * Kamçı topacı

BAD-PEYMA
f Başıboş, boş gezen, âvâre, serseri

BAD-REFTAR
f Rüzgâr gibi hızlı yürüyen Çabuk ve hızlı koşan, sür'atli

BAD-SENE
f Kibirli, mağrur Büyüklük taslıyan * Kötü niyetli

BAD-SER
f Mağrur, kibirli * Serkeş, isyânkar, âsi * Taassub ehli, mutaassıb

BAD-SEYR
f Hızlı yürüyen, rüzgâr gibi koşan, ayağına çabuk

BAD-SÜVAR
f Koşu atı, hızlı yürüyen at * Hızlı giden atlı

BAD-ZEHR
f Panzehir

BAD-ZEN
f Yelpâze

BÂF
f Dokuyan, dokuyucu mânâsına gelir ve birleşik kelimeler yapılır Meselâ:

BAĞ
f Büyük bahçe Bostan * Üzüm asmaları bulunan yer * Üzüm asması

BAGAJ
Fr Yolcu eşyası * Yolcu eşyası koymaya mahsus yer, yolcu eşyası vagonu

BAGAL
(C: Bigâl) Katır

BAGAL
f Koltuk

BAGAN
f Bahçeler Bostanlar

BAGAR
Bir yakıcı hastalıktır ki devede vâki olur; suyu içip kanmaz ve sonunda ondan helâk olur

BAGARE
Şiddetle yağan yağmur

BAGAT
(Bağ C) Bağlar, üzüm bağları

BAGAYA
(Bagiyy C) Fahişeler

BAGBAGA
Evmek, acele

BAG-BAN
f Bahçıvan, bağcı Bahçe bekçisi

BAG-BANÎ
f Bahçıvanlık, bağcılık Bağ bekçiliği

BAG-ÇE
f Bahçe

BAGDA'
şiddetli nefret, hiç sevmemek

BAĞDADÎ
Bağdad şehrine mensub Bağdad ahalisinden olan Bağdadlı * Dar, ensiz tahta pervazlarından yapılmış ve üstü sıvanmış bölme veya tavan

BAGEL
f Ilık su Sıcak ve soğuk olmayan, harareti ikisinin arasındaki bir ısıda olan su

BAGGAL
(Bagl dan) Katırcı

BAGİ
İsteyen * Zâlim * İsyan etmiş Asi Yoldan sapmış * Fık: İmâm-ı Adile âsi olan

BAGİLİK
Serkeşlik, âsilik

BAĞİSTAN
f Bağlık ve bahçelik yer

BAGİYANE
f Allah'a isyan edenlere ve âsilere yakışır surette * Zâlimlere yakışır şekilde

BAGİYY
(C: Begâyâ) Haddini tecavüz eden * Zina edici, zâni

BAGİZ
Adavet olunmuş, düşmanlık yapılmış

BAGİZ
(Bugz dan) Herkese nefret eden, buğzeden Hiç kimseyi sevmeyen Tiksinen

BAGL
Katır, ester

BAGLE
Dişi katır

BAGSA'
Tüyü siyahlı beyazlı olan ve yer yer de benler bulunan koyun

BAGŞE
(C: Buguş) Çisenti yağmurdan biraz fazlaca olan yağmur

BAGT
Ansızlık Ansızdan gafil iken gelmek

BAGTETEN
Ansızın Füc'eten Birdenbire Apansız

BAG-VAN
f Bahçıvan, bağcı

BAGY
Azgınlık Zulüm, İsyan * İstemek, talep etmek * Haddini tecâvüz etmek * Yaranın şişmesi * (Yağmur) şiddetle yağmak

BAGZA
şiddetli nefret, hiç sevmeme

BAG-ZAR
f Bağlık yer, bağ, bostan

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (B Harfi) Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (B Harfi) Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (B Harfi) BAH
şehvet

BAH'
Helâk etme

BÂHA
Ev ortası

BÂHÂ
Suyun derin yeri * Açık meydanlık Alan * Bir evin çevresindeki kapalı avlu veya bahçe

BAHÂ
f Kıymet Değer Bedel Pahâ

BAHÂ
Güzellik Zariflik * Zinet * İzzet * Bir şeye alışıp ünsiyet etmek

BÂ-HABER
Haberi olan, haberli * Zeki, akıllı * İhtiyatlı, tedbirli

BÂ-HABERAN
(Bâ-haber C) Haberliler, haberi olanlar Akıllı, zeki, ihtiyatlı kimseler

BAHA-DAR
f Pahalı değerli, kıymetli

BAHADIR
f Kahraman Cesur Yiğit Dilâver

BAHADIRANE
f Yiğitçesine, kahramana yakışır surette

BAHADIRÎ
f Yiğitlik, bahadırlık, kahramanlık

BAHAİM
(Bak: Bahayim)

BAHAK
Göz patlama veya patlatma

BAHAL
Malını kimseye vermeyip saklamak

BAHANDAT
Gövdeli, besili kadın

BAHANE
f Vesile Sebeb * Yalandan özür * Kusur Noksan * Garaz

BAHANE-CÛ
f Bahane arayan, fırsat kollayan

BAHAR
Güzellik * Güzel * Papatya * Ölçek * Put, sanem * Atılmış pamuk * Tarçın, karanfil ve karabiber gibi güzel kokulu ve ısıtıcı tohumlar ki, bazı yiyecek ve içeceklere de karıştırılır * Sığır gözü * İyi kokulu bir sarı çiçek

BAHAR
f Kış ile yaz arasındaki mevsim İlk bahar Rebi'

BAHAR-I HAYAT
Hayatın baharı olan gençlik çağı

BAHAR-I ÖMR
Ömrün baharı, gençlik

BAHAR
Ağız kokusu

BAHARAT
Karanfil, tarçın, karabiber gibi sert kokulu şeyler

BAHARET
Üstünlük, seçkinlik

BAHARET
Galip olmak

BAHARÎ
İlkbahara âit İlkbaharla ilgili

BAHARİSTAN
f İlkbaharın hüküm sürdüğü zaman * Yeşil ve çiçekli yer * Molla Câmi'nin eseri

BAHARİYYE
Edb: Birini övmek için yazılan ve bahar tasviriyle başlayan kaside * Tar : Yeniçeri ağasından itibaren padişah tarafından Yeniçeri kâtibiyle ocak ağalarına verilen baharlık

BAHAS
Deve tırnağı * Ayak eti * Parmak diplerinin ayak tarafındaki etleri * Gözün üstünde veya altında beliren yumruca et

BAHATİR
(Bühter C) Kısa boylu kadınlar, bodur kimseler

BAHAYİM
(Behaim) (Behime C) Suriye'de bir sıradağ ismi * Canavarlar * Dört ayaklı hayvanlar

BAHBAH
Şâdlık, şenlik

BAHBAH
İyi iyi demek

BAHBAHA
Boğazdan boğuk ses çıkartmak

BAHBAHA
Devenin kükreyip ses çıkarması * Çıtırdama Mışıldama * Deve çağırmak

BAHDELE
İşte çabukluk gösterme * Eğilme, kırılma (Kürek kemiği için)

BAHE
f Kaplumbağa

BAHEK
f İşkence, eziyet

BA-HEM
f Birlikte Beraber (Arabçadaki "Maa" mânasına)

BAHH
Ses kesilmek, boğaz kısılmak

BAHHA'
Sesi kesilmiş olan kadın (Müz: Ebahh)

BAHHAL
(Buhl dan) Çok bahil, çok tamahkâr, pek cimri Çok alçak adam

BAHHAR
(Bahr den) Gemici, denizci

BAHHAS
(Bahs den) Çok bahseden, bahsetmeyi seven

BAHÎ
şehvete dâir şehvetle ilgili

BAHİCE
Ses, savt, sadâ

BAHİK
Tek gözü kör olan adam

BAHİKA
Görmiyen, kör (göz)

BAHÎL
Hasis Cimri Tamahkâr Hayırlı işlere malını (varsa bile) harcamayan

BAHÎLÂN
f Bahiller, cimriler, tamâhkârlar

BAHİL
Avâre, başıboş, serseri * Yularsız deve Deyneği olmayan çoban

BAHİLE
Arap kabilelerinden birinin ismi * Dul kadın

BÂHİR
Yalancı Ahmak, serseri adam * Kırmızı kan

BAHİR
(Bak: Bahr)

BÂHİR
Aşikâr Açık Belirli Apaçık * Güzel * Meşhur, namdar * Galip

BAHÎRA
Süryâni rahiblerindendir Zamanın ilim ve fenlerine vâkıf ve bilhassa hey'et ve nücumda ihtisas sahibiydi Bu sebepten rahiblerin câhilleri kendisinden hoşlanmazlardı Hazret-i İsâ'nın ulûhiyetini ve Hz Meryem'in ümmullah olduğunu inkâr ve ilân ettiğinden, bulunduğu manastırın reisi tarafından kovulmuş ve Şam yolu üzerinde Busra civârında bir manastır edinmiştiİbn-i Hişam'ın siretinde İbn-i İshak'tan rivâyet olunarak: "Bahîra, kilise âleminde büyükten büyüğe intikal edip gelen bir kitaba malik bulunuyordu Resül-i Ekremin bütün ahvâl ve evsafı bu kitabda yazılıydı" deniliyor ki, bu kitab "El-Enbâ" ünvânıyla bıraktığı rivâyet olunan bir kitab olacaktır Kitabın başlıca bahisleri, yakında Arabistanda bir Nebi-i Zişân çıkacağı, tevhid itikadına dâvet edeceği ve putlara ibâdetten nehyedeceği mevzuu etrafında toplanıyordu(Meşhur Bahîra-yı Rahib'in meşhur kıssasıdır ki: Nübüvvetten evvel, Resül-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, amcası Ebu Tâlib ve bir kısım Kureyşî ile beraber, Şam tarafına ticarete gidiyorlar Bahira-yı Râhib'in Kilisesi civarına geldikleri vakit oturdular İnsanlar ile ihtilât etmiyen münzevi Bahira-yı Râhib birden çıka geldi Kafile içinde Muhammed-ül Emin'i (ASM) gördü Kafileye dedi: "Şu Seyyid-ül-Alemîndir ve Peygamber olacaktır" Kureyşîler dediler: "Neden biliyorsun?" Mübarek Râhib dedi ki: Siz gelirken baktım ki, havada üstünüzde bir parça bulut vardı Siz otururken, şu Muhammed-ül-Emin (ASM) tarafına bulut meyletti, gölge yaptı Hem görüyordum ki: Taş, ağaç ona secde eder gibi bir vaziyet gördüm Bu ise, nebilere yapılır M)

BÂHİRE
Dikenli ağaç * Çok koşan cins bir deve

BÂHİRE
Vapur Gemi

BAHİRE
Kulağı kesik deve

BÂ-HİRED
f Akıllı, zeki

BÂHİS
Anlatan Bahseden Araştıran Araştırıcı * Bir şeye dâir bilgileri içine alan Bir mes'eleye dair beyanatı ihtiva eden

BAHİT
Baht ve ikbalden vasıftır Tâlii yaver olan adama denir (Kamus'tan)

BÂHİZ
Güçsüz, âciz Meşakkatli

BÂHİZA
Musibet Belâ

BAHKA'
Gözü çıkmış

BAHL
Cimrilik

BAHR
(C: Bihâr - Ebhâr - Ebhur - Buhur) Deniz * Âlim Çok bilen * Büyük göl veya nehir * Yarmak, yırtmak * Çok yürüyen at * İyi kimse * Deve hastalığı * Aruzda aslî bir vezinle ondan tevellüd eden vezinler mecmuası Bunlardan Arap nazmı haricinde kullanılan bahirler şunlardır:1- Hezec (Neş'eyle şarkı söyleme):a) Mefâîlün, mefâîlün, mefâîlün, mefâîlünb) Mefâîlün, mefâîlün, feûlünc) Mefâîlün, feûlün, mefâîlün, feûlünd) Mef'ûlü, mefâîlün, mef'ûlü, mefâîlüne) Mef'ûlü, mefâîlü, mefâîlü, feûlüng) Mef'ûlü, mefâîlü, feûlün2- Recez (Titrek):a) Müstef'ilün, müstef'ilün, müstef'ilün, müstef'ilün b) Müfte'ilün, müfte'ilün, müfte'ilün, müfte'ilünc) Müfte'ilün mefâilün, müfte'ilün, mefâilünd) Müfte'ilün, müfte'ilün, fâilüne) Müstef'ilâtün, müstef'ilâtünf) Mefâilün, mefâilün, mefâilün, mefâilün3- Remel (Koşan):a) Fâilâtün, fâilâtün, fâilâtün, fâilünb) Fâilâtün, fâilâtün, fâilünc) Fâilâtün (feilâtün) feilâtün, feilâtün, feilün (fa'lün)d) Fâilâtün (feilâtün), feilâtün, feilün (fa'lün)4- Münserih (Akıcı):a) Müfte'ilün, fâilün, müfte'ilün, fâilünb) Müstef'ilün, feûlün, müstef'ilün, feûlün5- Muzari' (Benziyen):a) Mef'ûlü, fâilâtü, mefâîlü, fâilünb) Mef'ûlü, fâilâtün, mef'ûlü, fâilâtün6- Müctes (Kopmuş): a) Mefâilün, feilâtün, mefâilün, feilâtünb) Mefâilün, feilâtün, mefâilün, feilün (fa'lün)7- Seri' (Çabuk):a) Müfte'ilün, müfte'ilün, fâilün8- Hafif:a) Fâilâtün (feilâtün), mefâilün, feilün (fa'lün)9- Mütekarib (Yakın):a) Feûlün, feûlün, feûlün, feûlünb) Feûlün, feûlün, feûlün, feûl10 - Kâmil:a) Mütefâilün, mütefâilün, mütefâilün, mütefâilün b) Mütefâilün, feûlün, mütefâilün, feûlün

BAHR-İ AHDAR
Hint Okyanusu

BAHR-İ AHMER
Kızıl deniz, Şap Denizi

BAHR-İ BÎKERÂN
Hudutsuz, sınırsız deniz

BAHR-İ BÎPAYAN
Çok büyük sonsuz deniz

BAHR-İ EBYAZ
Beyaz Deniz İskandinavya Yarımadasının doğusunda Kanin Yarımadasına kadar olan deniz

BAHR-İ HAZER
Hazer Denizi

BAHR-İ LÛT
Filistinde seviyesi denizden aşağıda olan şaplı bir göl

BAHR-İ MUHİT-İ ATLASÎ
(Bahr-ı Muhit-i Garbî) Atlas Okyanusu

BAHR-İ MUHİT-İ HAVAÎ
Yıldızların, seyyarelerin içinde dolaştığı feza Büyük feza denizi

BAHR-İ MUHİT-İ HİNDÎ
(Bahr-i Muhit-i Şarkî) Hindistan Yarımadasının doğusunda kalan deniz

BAHR-İ MUHİT-İ KEBİR
(Bahr-i Muhit-i Mutedil) Büyük Okyanus Pasifik Okyanusu

BAHR-İ MUHİT-İ ŞİMALÎ
İskandinavya Yarımadasının batısından İngiliz Adalarına kadar uzanan deniz

BAHR-İ MUTAVASSIT
Akdeniz

BAHR-İ MÜNCEMİD-İ CENUBÎ
Güney kutbunu çeviren deniz Güney Buz Denizi

BAHR-İ MÜNCEMİD-İ ŞİMALÎ
Kuzey kutbunu çeviren deniz Kuzey Buz Denizi

BAHR-İ RECEZ
(Bak: Bahr)

BAHR-İ RUM
(Bahr-i Sefid) Akdeniz

BAHR-İ SİYAH
Karadeniz

BAHR-İ SÜKÛN
(Lût Denizi) Sularının kesif ve dalgasızlığından dolayı bu isim verilmiştir

BAHR-İ UMMAN
Arabistan ve İran'ın güneyinde kalan deniz

BAHRE
Arz, belde

BAHREN
Denizden Deniz yolu ile

BAHREYN
İki deniz (Basra Körfezi ile Hind Denizi veya Karadenizle Akdeniz Yahut da Akdenizle Hind Denizi) * Basra Körfezi'nde bulunan bir devlettir 1971 yılında İngilterenin körfezden çekilmesi üzerine istiklâliyetini ilân etmiştir Bahreyn, Manama ve Muharrak Adalarından müteşekkildir Halkı, Arap ve Acemlerdir (Yüzolçümü 662 km2, nüfusu 1972'de 216 078) * İki büyük esas ve temel şey

BAHRÎ
Denize âit, denize mensup, denizle alâkalı

BAHRİYE
Donanma ile ilgili işler Devletin donanma ve deniz askerleri

BAHRİYYUN
Gemiciler ve kaptanlar gibi deniz işlerini bilen kimseler

BAHS
Kazmak * Ayırmak * Saçmak * Birşey hakkında etrafiyle söz söyleyip hakikatı araştırma Konuşulan şey * Teftiş * Söz münazarası, muaraza, mübahese * Bir mevzû hakkında tafsilât, açıklama * İddialaşma

BAHS
Noksanlık Azlık Nâkıs Az * Akarsu ile sulanmayıp yağmur suyu ile mahsül alınabilen tarla* Zulüm İşkence * Uzaklık * Gümrük almak * Göz çıkarmak

BAHSAN
f Bozuk, soluk * Salına salına yürüyen * Kıyafeti bozuk, pejmürde

BAHSERE
Dağıtma * Gizli bir şeyi aşikâr yapma, meydana çıkarma * Kesilerek tane tane olma

BAHSET
f Uykuda ağırlık basma * Uyurken olan horultu

BAHSÎ
(Bahs den) Bahisle ilgili, bahse ait

BAHŞ
f Bağış Verme İhsan

BAHŞ-I KALENDERÎ
Cömertçe ihsan yapma, dağıtma

BAHŞAYENDE
f Bağışlayıcı, afvedici

BAHŞAYİŞ
f Bağışlayış İhsan İhsan etmek Afv Atiyye

BAHŞENDE
f Bağışlayan, ihsan eden Afveden

BAHŞİŞ
f Lütfedip verilen para Fazladan, iyilik olsun diye verilen İhsan Hediye, mükâfat

BAHŞÛDE
f Bağışlanmış, verilmiş * Afvedilmiş

BAHT
Öz Hâlis Saf Sade

BAHT
f Kader Tâli Uğur Alın yazısı Kısmet İkbal * Saadet Lezzet

BAHT-I BÎDÂD
Kötü şans, insafsız tâlih

BAHTAK
f Evvelce savaşlarda başa giyilen demirden yapılmış başlık Miğfer

BAHT-AVER
f Talihli, şanslı, bahtlı

BAHTE
Semiz, besili koyun * Burulmuş üç yaşında koç

BAHTEK
f Uykuda iken ağırlık basma * Fena tâlih, küçük şans

BAHTERÎ
Salına salına yürüyen, yürüyüşü güzel olan adam * Mağrur, kibirli Kendini beğenmiş

BAHTİYAR
f Bahtlı, talihli, mes'ud, mutlu, şanslı(Elbette en bahtiyar odur ki: Dünya için âhireti unutmasın Âhiretini dünyaya feda etmesin, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın, mâlâyâni şeylerle ömrünü telef etmesin Kendini misafir telâkki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin Selâmetle kabir kapısını açıp saadet-i ebediyeye girsin M)(Bahtiyar odur ki: Kevser-i Kur'anîden süzülen tatlı, büyük bir havuzu kazanmak için bir buz parçası nev'indeki şahsiyetini ve enaniyetini o havuz içine atıp eritendir L)

BAHTİYARANE
f Bahtiyarcasına, mutlucasına, mesut olana yakışacak şekilde

BAHTİYARÎ
f Bahtiyarlık, saadetlilik, mutluluk * İran'da bulunan şöhretli bir kavim

BAHUR
Çok sıcak Çok sıcaklık

BAHÛR
Sıcakta yerden yükselen buhar * Tütsü Yakılarak güzel kokular elde edilen ot ve sâir şey

BAHÛRDÂN
f İçinde tütsü yakılan kap

BAHUSUS
Hususiyle En çok Hele

BAHUZÛR
Huzur ile Huzuru ile

BAHV
Hurmanın yaş olanı

BAHYE
f Dikiş, teyel

BAHYE-ZEN
f Terzi, dikiş diken, dikişçi

BAHZ
Sıkıntılı olma, can sıkma * Yük ağır gelip hayvanı çökertme * Bir adamı çenesinden, sakalından tutup çekme

BAHZEC
Yaban sığırının buzağısı

BAİD
(Bu'd dan) Uzak Irak * Umulmadık

BAİD-ÜL İHTİMÂL
İhtimalden uzak

BAİKA
(C: Bevâik) Belâ, felâket, musibet

BAİM
Heykel, put, sanem * Bön adam, câhil kimse

BAİN
Dibi geniş olan bostan kuyusu Geniş dipli kuyu (Bak: Bâyin)

BAİR
Erkek deve

BAİR
Şaşkın, şaşırmış Perişan durumlu

BAİRE
Sürülmemiş, ekilmemiş, sert toprak

BAİS
Fakir * Şiddet ve zahmete uğramış kimse

BAİS
(Ba's dan) Gönderen Sebeb olan İcab ettiren * Yeniden yaratan Ölüleri tekrar dirilten * Peygamber gönderen (Allah CC)

BAİS-İ MESERRET
Sevinmeye sebep olan, sevinç sebebi

BAİS-İ SÜR'AT
Hızlı gitmesine, sür'atli olmasına sebeb olan

BAJ
f Haraç Gümrük parası

BAJ-BÂN
f Haraççı, gümrükçü

BA-JURNAL
Zabıt varakası ile

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (B Harfi) Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (B Harfi) Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (B Harfi) BÂK
f Korku, havf, çekinme, sakınma

BAK'
Geniş olmak, büyük olmak

BÂKA
Tutam, demet, deste * Tere ve sebzevat destesi

BAK'Â
Siyah beyaz alacalı koyun * Belde ismi * Ucuzluk ve biraz kıtlık olan yıl

BAKALORYA
Fr Lise tahsilinden sonra imtihan neticesi kazanılan olgunluk Olgunluk imtihanı ve diploması

BAKAN
(Bak: Nâzır)

BAKAR
(C: Bukur-Bikar) Öküz Dana Sığır(Bakr, yarmak demek olduğundan, bu hayvan dahi toprağı sürüp yarmak için kullanılması itibariyle bu isim verilmiştir ET)

BAKARA
İnek Dişi sığır

BAKARA SÛRESİ
Kur'an-ı Kerim'in 2 Sûresi olup Medine-i Münevvere'de nâzil olmuştur (Bu sûre, Mûsâ Aleyhisselâm'ın risâleti ile o milletin seciyelerine girmiş olan bakarperestlik mefküresini kesip öldürdüğünü, bir bakarın zebhi ile anlatır ve şu cüz'i hadise ile beşerin dünyevî menfaatlarına en çok vesile olan şeylere perestiş etmesi gibi, gaflet ve dalâletin köklerini kesecek bir külli düsturu, her vakit hem herkese gayet lüzumlu bir ders-i hikmet olarak ulvi bir icaz ile beyan eder Asrımızda hâlâ ineğe tapanların mevcudiyyeti ve bu sureye El-Bakara isminin verilmesi ne kadar mânidâr olduğunu akıl sahiplerine bildirir, ihtar eder)

BAKAR-PEREST
f Öküzü mâbut yapan Öküz ve emsalini put yapıp ona ibâdet eden sapkınlar Ehl-i dalâlet

BAKAYA
Artıklar, fazlalıklar * Ask: Son yoklamaları yapıldıktan sonra istenildiklerinde gelmeyen veya gelip de kıtalarına varmadan savuşanlar (Bakayadan sayılmak suçtur)

BAKBAK
Çok söyleyici Çok konuşan

BAKBAKA
Desti ve bardaktan çıkan ses

BAKIA
Dert, belâ, musibet

BAKIL
Sakalı belirmiş kişi

BAKIR
Çobanları ile beraber olan sığır sürüsü * Geniş * Aslan* Göz damarı * Hz Hüseyn'in (RA) torunu İmâm-ı Bâkır'ın bir lâkabı

BÂKİ
Ebedî, dâimî Sonu gelmez Ölmez * Sonsuz * Cenab-ı Hak * Artan Geri kalan * Bundan başka(Madem beka, Bâki-i Zülcelâl'e mahsustur ve mâdem Bâki'nin esması bâkiyedir ve mâdem Bâki'nin âyineleri Bâki'nin rengini, hükmünü alır ve bir nevi bekaya mazhar olur L)

BÂKÎ
Ağlayan

BÂKİ'
Geniş, vâsi

BAKÎ'
(C: Buk'ân) Medine şehrinde bir makbere yeri

BÂKİR
Tâze El sürülmemiş Bozulmamış * Erken

BAKÎR
Yensiz gömlek * Sığır sürüsü * Karnı yavrusundan dolayı yarılan deve

BÂKİRE
Kız Kızlığı izale edilmemiş * El sürülmemiş

BÂKİYÂNE
f Ağlayarak

BÂKİYÂNE
f Bâki olana yakışır surette Ebediyyete yakışır şekilde Sonsuzca

BÂKİYÂT
Bakiler Devam edenler Geri kalanlar

BÂKİYÂT-I SÂLİHÂT
İnd-i İlahîde ecr-i sâliha Bâki olan sâlih ameller * Elhamdülillah, Sübhanallah ve Allahuekber gibi kudsî kelâmlar

BAKİYYE
Artık Geri kalan Artan

BAKİYYE-İ ÂSÂR
Eserlere âit geri kalan izler Eserlerin geri kalanı

BAKİYYET-ÜS-SÜYÛF
Kılıçtan kurtulan kimseler * Mc: Arta kalan kişiler

BAKKA
Sivrisinek * Tahtabiti

BAKKAL
Sebzevât satıcı

BAKKAR
Sığır çobanı, sığırtmaç

BAKL
(C: Bükûl) Tere ve sebzevatın her birisi * Sakal bitmek ve diş çıkmak mânâsına mastardır

BAKLA'
Bakla * şahtere dedikleri ota " baklat-ül melik" derler * Semizotu denilen bitki

BAKR
Açmak * Genişletmek

BAKTERİ
Fr Basit, çekirdeksiz, bölünerek çoğalan tek hücreli canlılara verilen addır Çeşitli şekilleri vardır: Kürevî (coccus), çubuk şeklinde (basil), virgül şeklinde (vibriyon), burmalı (spiril)Bakteriler ya tek tek, ya da birkaçı bir arada bulunmalarına göre de ayrı adları vardır Havanın oksijeni ile yaşayabilenleri olduğu gibi havasız yaşayanları da vardır Faydalı enzimler çıkaranlar olduğu gibi, boya maddeleri, gaz ve toksin (zehir) çıkaranları da vardır

BAKTERİ TEDAVİSİ
Bazı hastalıkların tedavisinde ölü veya canlı bakterilerin kullanılması ile yapılan tedavi

BAKTERİYOLOJİ
yun Bakterilerin ve umumiyetle mikropların biçimlerini, hususiyetlerini inceleyen bilim

BAKÛRE
Sığır sürüsü * Budala Fayda ile zararı birbirinden ayırt edemeyen

BAKÛRE
Turfanda yemiş * Evvel yetişen

BAKVA
Bâkilik, ebedilik, sonsuzluk

BAKY
Bakmak, nazar * Muntazır olup yol gözlemek

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (B Harfi) Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (B Harfi) Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (B Harfi) BA'L
(C: Buûl) Cahiliyet devrine mahsus bir put Güneş Tanrısı * Karıkocadan herbiri * Yılda bir kez yağmur yağan yüksek yer * Hayret * Zaaf, zayıflık

BÂL
f Kanat * Kol, pazu * Kol, cenah* Üst, yukarı * Boybos, endam

BÂLÂ
f Yüksek Yukarı Yüce Yüksek kat

BÂLÂ-YI BÜLEND
Uzun boy

BÂLÂ-BÜLEND
f Uzun boylu

BÂLÂDEST
f Galip, eli üstün

BÂLÂDESTÎ
f El üstünlüğü, galibiyet * Zulüm

BÂLÂHÂN
f Birşeyi ifrat derecede yüksek gösteren

BÂLÂHÂNE
f Çatı, evin en üst tarafı Tavan arası

BÂLÂHÂNÎ
f Bir şeyi aşırı derecede yüksek gösterme, abartma, şişirme

BÂLÂHİMMET
f Himmeti fazla olan kimse

BÂLÂKAMET
f Yüksek boy * Yüksek şeref

BALAM
Sığır

BALANİŞİN
f Üstte, yukarıda oturan

BALAPERVAZ
Yüksekten uçan * Kendini olduğundan yüksek makamda gösterip gururlanan

BALAPERVAZANE
Yüksekten uçar gibi * Çok yüksek rütbelilere yakışır şekilde

BALAPÛŞ
f Palto, pardesü, manto gibi üste giyilen eşya

BALAREV
f Yüksekten giden

BALAST
ing Demir yollarında traverslerin altına; şoselerde ise düzeltilmiş toprak üzerine döşenen taş parçaları

BALATER
f Pek yüksek, daha yüksek

BA'LE
Erkeğin karısı, zevce

BALGAM
Solunum yolları tarafından salgılanan ve ağızdan dışarı atılan sümük, irin ve kan karışımı maddedir * Eskiden bedende bulunduğu sanılan dört unsurdan biri (Bak: Ahlât)

BALGAM-I CİSSÎ
Beyaz ve yoğun balgam

BAL-GÜŞÂ
f Kanat açan, uçan

BALIKHANE KAPISI
Topkapı Sarayı'nın Marmara kıyısındadır Padişahlarca cezandırılan vezirler burada idam edilir, sürgün edileceklerse buradan gemilere bindirilirlerdi

BALİ
Eski, köhne

BALİDE
f Gelişmiş, uzamış, büyümüş

BÂLİĞ
(Bâliğa) Yetişmiş Olgun yaşına gelmiş Aklı kemal bulmuş, erişmiş, varmış

BÂLİĞ
f Boynuzdan yapılan kadeh

BÂLİGA
Koyun ve keçi ayağı

BALİMEZ
16 ve 17 yy larda Osmanlılar tarafından kara ve deniz savaşlarında kullanılan uzun menzilli top (Bak: Balyemez)

BALİN
f Yastık Koltuk İskemle yerine kullanılan yuvarlak yastık

BALİNA
Denizde yaşıyan ve yaklaşık olarak 20 ilâ 35 metre kadar uzunlukta olan memeli hayvan

BALİN-PEREST
Hizmetçi, hâdim, hademe * Tenbel, uykucu

BALİSTİK
yun Merminin ateşlendikten sonra hedefe varıncaya kadar uğradığı te'sirleri tedkik edip inceleyen ilim dalı

BALİŞ
f Yastık * Altın * Nakit

BALİYE
Zayıf ve çürümüş olan şey

BALKAN
Doğu Avrupada batıdan doğuya uzanan dağ sırası

BALKANLAR
(Balkan Yarımadası) Yugoslavya'nın büyük kısmı ile Arnavutluk, Bulgaristan, Yunanistan ve Trakya'yı içine alan yarımada

BALKAR
Kafkasya Türkleri'nin Kıpçak kolundan olan bir boy

BALON
Fr Hava veya hafif gazlarla doldurulan küre Bugünkü uçaklar balonculuğun geliştirilmesiyle elde edilmiştir Zeplin adı verilen güdümlü balonlar hava ulaşımında ve savaşta kullanılmıştır

BALOTAJ
Fr Bir seçimde herhangi bir adayın, oyların ekseriyetini alamaması hali

BAL-ŞİKESTE
f Kanadı kırık

BÂLÛ
f Ana baba bir olan kardeş * Siğil, sivilce

BÂLÛAT
Su dökecek çukur * Lağım kuyusu

BALÛDE
f Boy atmış, büyümüş

BALVANE
f Dağ kırlangıcı * Darı kuşu

BALYEMEZ
Osmanlıların bir zamanlar kullandıkları uzun menzilli toplar

BALYOZ
Fr Vaktiyle Avrupa devletlerinin büyükelçi ve büyük konsoloslarıyla, general ve amiral gibi kişilerine verilen bir ünvandır * (Yunancadan) Kazık çakmak, büyük taşları kırmak için kullanılan uzun saplı, iri ve ağır çekiç

BALZEN
f Kanat vuran Uçan

BAM
Dam * Çatı * Kubbe * Kemer * Sakf * Sabah vakti * Telli sazlarda en kalın tel

BAM-I BÜLEND
Yüksek çatı * Gökyüzü, sema

BAM-I ÇEŞM
Gözkapağı

BAMDAD(AN)
f Sabah, sabahleyin, seher vakti Tan yeri

BAMDADÎ
f Seher vakti, erken

BAME
f Sakalı gür olan * Sık, uzun ve kaba olan sakal

BAM-GAH
f Seher vakti * Seher vaktinde

BAN
Dam, çatı * Sorgun ağacı Bey söğüdü * yun Sevgilinin boyu Farsçada kelime sonuna gelerek, Türkçedeki "ci, cu" ekleri yerini tutan mânâda kullanılır Meselâ: Bağban: Bağcı

BANBU
(Malezya dilinden) Sıcak ve yağışlı bölgelerde yaşıyan bir bitki cinsi Buğday ailesinden olup ikiyüzden fazla çeşiti vardır

BANDIRA
İtl Geminin hangi devlete ait olduğnu gösteren bayrak

BANDO
Askeri mızıka takımı

BANEVA
f Zengin, mal, mülk sahibi * Meşhur, şöhret bulmuş, ünlü, namdar

BANG
f Ses, sadâ, haykırma, bir ağızdan alkış

BANG-İ NEMAZ
f Ezan

BANİ
Kurucu Yapan Yapıcı Yaptırıcı Binâ eden

BANKA
İtl Faizle para alıp veren, kredi, iskonto, kambiyo işlerini gören ticari kuruluşFaiz dinimizde günahtır Bankalar dar gelirlilerin paralarını faiz karşılığı toplar, zenginlere daha yüksek faizle verir Bunlar dar gelirlilerin tasarruf ettikleri paralarla bir iş yeri açar, bir mal üretir ve bu malın fiatına, ödedikleri faizi de ekliyerek paranın asıl sahibine satarlar Böylece bankada faiz karşılığı para yatıran dar gelirliler, kendi paralarıyla üretilen bu malları satın almakla kendi aldıkları faizden daha fazlasını yani zenginin bankaya ödediği faizi ödemiş olurlar Hem bankacıyı, hem banka ile iş yapan ticaret erbabını kendi paralarıyla çalışmadan zengin etmiş, fiatlarını yükseltmesine ve dar gelirlilerin zulme uğramasına âlet olmuş olurlarİslâma uygun olan; iş ortaklığıdır İş adamı paralarını kullandığı insanları, paraları ölçüsünde işine ortak yapmalı, kârını da zararını da buna göre bölüşmelidir Böyle olursa hem fiatlar yükselmez, hem de bir kısım insanlar zenginleşirken, diğerleri fakirleşmez

BANKER
Fr Çok zengin kimse Büyük sarraf

BANKET
Bir otomobili uçtan uca kaplayan ve tek parçadan ibaret olan oturacak yer * Karayollarında asfaltın her iki yanındaki balastlı kısım

BANKINOT
(Banknot) ing Kâğıt para

BANKİZ
Kutub bölgelerinde deniz suyunun donmasıyla meydana gelen buzların tamamı Bunlar ençok Kuzey Buz Denizinde görülürler

BANLİYÖ
Fr Bir şehrin yakın çevresinde bulunan mahalle ve yerleşme yerleri

BANT
(Band) Fr Ensiz, uzun zarf

BÂNÛ
f Kadın, hatun, hanım * Gelin * Gülsuyu gibi şeylerin şişeleri

BÂNÛ-Yİ MISIR
Zeliha

BANÛC
f Salıncak

BANYOL
Bu kelime; zindan, hapishâne mânâlarında kullanılırdı Buraya katiller, hırsızlar ve beylik esirlerin satışa yaramıyanları konurdu

BÂ-POSTA
Posta ederek, posta ile

BÂR
f Ek olup "saçan, yağdıran, döken, ışık veren" gibi mânâda kelimeler teşkil edilir Meselâ: Ateşbâr : Ateş saçan Ateş yağdıran

BÂR
f Yük Zahmet Eziyet Sıkıntı * Def'a Kerre * Yemiş, meyve * Sebeb-i masraf ve ıztırab olan şey Kale duvarı * İzin

BÂR-I DİL
Gönül yükü, elem, keder, gam, hüzün

BÂR-I GİRÂN
Ağır yük

BÂR-I MİHNET
Eziyet * Elem yükü

BÂR-I SAKİL
Ağır yük

BARAJ
Fr Bir akarsuyun akışına mâni olmak için yapılan set

BARAKA
İtl Temelsiz küçük yapı

BARAKLİT
(Bak: Faraklit)

BÂRÂN
f Yağmur Rahmet

BÂRÂNÎ
f Çivit mavisi renginde, Osmanlılar zamanında Selânik'te dokunan bir cins çuha Yeniçeri ve Acemi oğlanlarına aralık ve ocak (erbain) aylarında verilen yağmurluk bârâniden yapılırdı Yağmurluk, yağmurdan muhafaza eden şey * Yağmurla ilgili

BÂRÂN-RİZ
f Yağmur saçan, yağmur döken

BARAS
Tedavi edilmesi mümkün olmayan ve vücutta beyaz lekeler meydana getiren bir hastalık

BARBAKAN
Fr Emniyetle ateş etmek için sur duvarlarında açılan dar mazgal deliği Kale kapılarının savunması için yapılan tahkimat

BARBAR
Lât Eski Yunan, Roma ve daha sonra Hristiyanlara göre kendi kavimleri dışında kalan herkes * Vahşi, ilkel

BARBARLIK
Medeniyetsizlik, vahşilik

BARBAROS
Hayreddin Paşa: (Mi: 1466-1546) Tarihin en büyük Denizcisi Hayreddin Paşa, kardeşleri ile İslâm âlemini birleştirmek, tek bir bayrak altında muhteşem imparatorluğumuzun himayesinde toplamak için çalıştı Sonunda müstakil devleti ile, Osmanlı Devletine iltihak etti Kaptan-ı Derya olarak Akdenizi bir göl halinde devlete kazandırdı Preveze'de, Haçlı donanmasını perişan etti Dinin hayırlı evlâdı Hayreddin Paşa bir korsan değil, din yolunda muharebe eden mücâhid gazi idi Beşiktaş'taki evinde vefat etti ve oradaki türbesine defnedildi

BAR-BER
f Hamal, yük taşıyan kimse

BAR-BERDAR
f Sabırlı, tahammüllü * Yük kaldıran * Hamal

BARBUT ALTINI
Tanzimattan önce Osmanlılarda kullanılan bir çeşit altın sikke Yüzlük Mecidiye altını kıymetinde ve ayarında, iki kırat ağırlığında idi

BAR-DAR
f Yüklenmiş, yüklü * Gebe olan

BARE
f At * Zülf * Kal'a, kale * Def'a, kerre

BAREKALLAH
Allah mübarek etti Allah mübarek etsin Hayırlı ve bereketli olsun

BAREKTE
Sen mübarek ve bereketli eyledin (meâlinde dua)

BAREM
Fr Devlet memurlarının aylıklarını tasnif ve tanzim eden, miktarlarını gösteren sistem veya cetvel

BARENDE
f Yağdıran, yağdırıcı

BA-RENG
f Renkli

BARGÂH
f İzinle girilecek yer Padişah divanhanesi * Huzur-u Rabb-il Âlemin Dua edilen yer

BARGAM
Levreğe benzer bir cins balık

BARGİR
Yük taşıyan * Beygir

BARHA
f Def'alarca, zaman zaman, sık sık, devamlı olarak

BAR-HANE
f Yük yeri, yüklük * Yolcu eşyası indirilecek ve saklanacak yer

BARI
(Farsça: Bârû) Etrafı surlarla çevrilmiş yer

BARİ'
Bir kalıptan döker gibi, düzgün, tertipli ve güzel yaratan Aza ve cihâzatları birbirine mütenasip ve kâinattaki umumî nizama ve gayelere uygun ve münasebettar olarak halkeden Cenâb-ı Hak (CC)

BARİ
f Hususu ile Hele Hiç olmazsa Bir def'a

BARİ'
Tam üstün Mükemmel

BARİA
Yakınlarından üstün vasıflı Emsalinden üstün Tam ve mükemmel

BARİD
Soğuk, bürudetli * Mc: Hoş olmayan

BARİDANE
f Soğukça

BARİH
(C: Bevârih) Samyeli adı verilen sıcak ve şiddetli bir çeşit rüzgâr

BARİHA
Dünkü gece, evvelki günün gecesi * Dünkü gün, dün

BARİK
Şimşek Işık Şimşekli bulut Yıldırım parıltısı

BARÎK
f İnce Nârin Dakik

BÂRİKA
(C: Berâik) Üzerine biraz yağ dökülmüş olan süt * (C: Bevârık) Parıltı Parıldayan

BÂRİKA-İ HAKİKAT
Hakikatın parıltısı ve parlaklığı Hakikat nuru

BÂRİKA-ÂSÂ
şimşek gibi

BARİKAT
Fr Bir yolu kapamak üzere, ele geçirilen her türlü eşyadan faydalanılarak meydana getirilen engel

BARİK-BÎN
f İnce gören, dikkatle inceleyen, bir şeyi iyice gözden geçiren

BARİK-NÜMA
f Işıklı Parlak

BARİMETRE
Fr Gürültünün şiddetini ölçmeğe yarıyan âlet

BARİMETRİ
Fr Beden ölçümü yardımıyla hayvanların ağırlığını tayin etme

BÂRİŞ
f Yağmur * Sağnak

BARİYA
(C: Bevâri) Hasır

BARİYY
(C: Bevâri) Kaba hasır

BARİZ
Doğan Zâhir ve âşikar Meydanda olan Belli Açıkça

BAR-KEŞ
f Hamal, yük taşıyan * Mütehammil, tahammül eden, sabırlı

BAR-MEND
f Yemiş veren, yemişli ağaç

BAR-NAME
f Eşya, yük pusulası

BAROGRAF
yun Hava basıncını ölçen bir alet (Bu alet vasıtasıyla bir yerin yüksekliği de ölçülür)

BAROK
Klâsik Rönesans devrinden sonra başlayan bir mimari ve süsleme tarzı

BAROMETRE
Fr Hava basıncını gösterir âlet

BAROSKOP
Fr Cisimler üzerine havanın yaptığı basıncı gösteren âlet

BAROTAKSİ
Fr Bazı tek hücreli canlıların basınca göre hareketleri

BAROTERAPİ
Fr Bazı hastalıkların basınçlı hava ile tedavisi

BARR
(C: Berere) İyilik ve ihsan edici, muhsin

BAR-SENC
f Yük tartan, dirhem

BÂRÛ
f Kale duvarı, tabyanın gezinti yeri, hisar burnu, sur * Sığınak, siper

BARUT
yun Güherçile ile kükürt ve kömürden mürekkeb, alev alıcı bir maddedir ki, toz halinde olup, umumiyetle ateşli silahlarda ve taş kırmak gibi işlerde kullanılır * Mc: Çabuk kızan, şiddet ve hiddete kapılan

BAR-VER
f Yemiş veren, meyvedar, verimli, meyve verici * Mc: Faydalı, faydayı mucib, iyi netice veren Yararlı

BARYUM
yun Kim: "Ba" sembolü ile gösterilen bir element

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (B Harfi) Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (B Harfi) Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (B Harfi) BAS'
Cem' etmek, toplamak

BA'S
Gönderme, gönderilme * Cenab-ı Hakk'ın peygamber göndermesi * Diriliş Yeniden diriltme İhyâ * Uykudan uyandırma

BA'S-UL EMVAT
Ölmüşlerin dirilmesi

BA'S-İ ENBİYA
f Peygamberlerin gönderilmesi

BA-SAFA
Safalı Safa ile

BASAİR
(Basiret C) Basiretler İbretli görüşler Deliller İbretler Hüccet ve bürhanlar Gözler * Kalb duyguları

BASAL
Bot: Soğan ve benzeri gibi kökler

BASAL-İ HARİF
Acı soğan

BASALA
Tıb: Vücudun her hangi bir yerinde yaradılıştan olan kabartı

BA-SAMAN
f Varlıklı, zengin * Düzenli, tertipli, düzgün

BASAR
(C: Ebsâr) Görme duygusu * Kalble hissetme Kalb gözü * Gözün görmesi * İdrak Fikir * İlm-i Kelâm'da: Kendi şânına lâyık bir vecih ile Cenab-ı Hakk'ın "görme sıfatı"dır Kâinatta hiçbir şey O'nun görmesinden hâriçte kalamaz

BASARET
(Bak: Besaret)

BASARIK
Çulha tezgâhının ayaklığı * Piyano ayaklığı gibi çifte ayaklık

BASARÎ
(Basar dan) Görüşle ilgili olan, görmeye ait

BA-SAVAB
Doğruca, doğrulukla

BASBASA
Dalkavukların nefret edilecek hâlleri, tabasbusları, yaltaklanması * Köpeğin, kuyruğunu sallayarak sokulması

BA'SERET
Dikkatle teftiş etme * Keşif ve istihrac etme * Perâkende edip dağıtma * İnkılâb Karıştırma Bulandırma * Meydana çıkma * Kirli leke

BASIK
Yükselmiş Uzamış Çıkmış

BASIK
Eli açık Cömert Dolup taşan

BASIKA
Beyaz ve sâfi bulut * Âfet, dâhiye * Makbul bir cins sarı hurma

BASIM
(Uydurma bir kelimedir) Matbaacılık Tab'etme sanatı

BASIN
Uydurma bir kelime olup "matbuat" yerine kullanılır Gazete, mecmua gibi belli zamanlarda çıkan matbuatın hepsi

BASINÇ
(Bak: Tazyik)

BÂSIR
Gören Dikkatli ve göz kuvveti ile gören

BÂSIT
Açan Yayan Serici * Ferahlık veren * Dilediği kulunun rızkını genişlendiren Allah (C C) * Mücerred olup, mürekkep ve müellef olmayan * Tıb: Bir uzvu uzatıp açan adele

BÂSIT-ÜR-RIZK
Allah

BASİ'
(C: Busu') Ter

BASİA
Çok kırmızı dudak

BASİK
Gövde damarı (Dirsek içinde bulunan üç damarın aşağısında olandır)

BASİKA
Su ile tamamen dolu olan kuyu

BASİL
Kahraman, cesur, yiğit kimse * Fena, sert, kırıcı, kötü söz * Haram olan şey * Güzel olmayan, çirkin kimse

BASİL
Fr İnce, uzun bir bakteri çeşidi

BASİLE
Bir nevi soğan Bir soğan çeşidi

BASİM
(Besm den) Güleryüzlü, şen kimse

BASİNE
Ekincilerin sabanı * Sanat ehlinin âletleri * Kaba çuval

BASİR
Basiret sâhibi ve anlayışlı olan Hakikatları anlayan En iyi ve en çok anlayışlı Kalb gözü ile gören * İt, köpek, kelp

BASİR
Kararmış * Ekşi yüzlü ve katı yürekli kimse

BASİRANE
f Görerek Bilerek Basiret sahibine yakışır halde

BASİRET
Hakikatı kalbiyle hissedip anlama Kalbde eşyanın hakikatlarını bilen kuvve-i kudsiyye Ferâset İm'ân-ı dikkat * İbret alınacak hidâyet sebepleri Beyyine Hüccet * Bir evin iki tarafının arası * Yer üstündeki kan (Bak: Süveydâ-i kalb)

BASİRET-İ KALB
Gönül uyanıklığı Kalb basireti

BASİRET-KÂR
f Basiretli, ferâsetli, önceden gören

BASİRET-KÂRÎ
Basiretlilik, önceden görmeklik

BASİT
Kıymetsiz * Geniş * Yaygın olan * Mücerred ve münferid olup, mürekkeb ve müellef olmayan * Neş'eli Güleryüzlü Düz, arızasız, engelsiz * Edb: Aruz vezinlerinden biri

BASİT KESİR
Sûreti (payı), mahrecinden (paydasından) küçük kesir 2/5 gibi

BASİTA
Uzak yer

BASİTE
Yükseklik ölçen yayvan güneş saati * Döşeme minder * Düz yer

BASKI
t Basıp sıkacak, tazyik edecek şey Sıkı tazyik * Basan, ağırlık veren şey * Kalıp, damga * Bir eserin yeni basılışlarının her seferi * Bir basmanın bir def'ada basılan miktarının tamamı Meselâ: Bu lügatın baskısı 25000 dir

BASKIN
t Ağır, sakil * Basıp geçen, galip, üstün * Ansızın, birdenbire hücum

BASKÜL
Fr Büyük ağırlıkları, küçük bir ağırlık yardımıyla tartmayı sağlamak üzere birkaç kaldıracın uygun bir tarzda birleştirilmesiyle meydana getirilmiş âlet

BASRA
Yumuşak küfki taşı (Bu sebepten Basra şehri, "Basra" diye isimlendirilmiştir)

BASRİYYUN
Milâdi 8 yy da Basra'da yaşamış lisaniyat âlimlerinden bir grup

BAST
Genişlemek, açmak, yaymak * Bir şeye el uzatmak * Sevindirmek * Bir mecliste haya sebebiyle olan sıkılmanın gitmesiyle açılmak * Özür kabul etmek * Kaplamak * Tas: Allahın cemâl tecellisiyle kalbin sükûn ve huzur içinde ferahlaması (Mukabili: "Kabz"dır)( Teellümât-ı ruhaniye ise; sabra, mücahedeye alıştırmak için Rabbani bir kamçıdır Çünki emn ve ye'sin vartasına düşmemek hikmetiyle havf ve reca müvazenesinde sabır ve şükürde bulunmak için kabz-bast haletleri, Celâl ve Cemâl tecellisinden intibah ehline gelmesi, ehl-i hakikatça medar-ı terakki bir düstur-u meşhurdur KL)

BAST-I DÂVÂ
Dâvâ açma

BAST-I MAKAL
Söz açma

BAST-I MUKADDEMAT
Asıl maksada girmeden önce bir şeyler söyleme

BAST-I ÖZÜR ETMEK
Bir hata işleyerek başkalarına da nümune olmak, aynı hatayı işlemelerine zemin hazırlamak

BAST-I YED
Elini bir şeye uzatmak * Mc: Tasallut ve istilâ manasındadır

BAST-I ZAMAN
Az zamanda çok uzun bir zaman yaşamış olmak(Bu hakikata işareten Leyle-i Kadir gibi bir tek gece seksen küsur seneden ibaret olan bin ay hükmünde olduğunu nass-ı Kur'ân gösteriyor Hem bu hakikata işaret eden ehl-i velâyet ve hakikat beyninde bir düstur-u muhakkak olan "bast-ı zaman" sırrı ile çok seneler hükmünde olan birkaç dakikalık zaman-ı mirac, bu hakikatın vücudunu isbat eder ve bilfiil vukuunu gösteriyor Mirâcın birkaç saat müddeti, binler seneler hükmünde vüs'atı ve ihâtası ve uzunluğu vardır Çünkü o mirac yolu ile, beka âlemine girdi, beka âleminin birkaç dakikası, şu dünyanın binler senesini tazammun etmiştir Hem şu hakikata bina edilen beyn-el evliyâ kesretle vuku bulmuş olan bast-ı zaman hâdiseleridir Bâzı evliya bir dakikada bir günlük işi görmüş Bâzıları bir saatte bir sene vazifesini yapmış Bazıları bir dakikada bir hatme-i Kur'âniyeyi okumuş olduklarını rivâyet edip ihbar ediyorlar Böyle ehl-i hak ve sıdk, bilerek kizbe elbette tenezzül etmezler Hem o derece hadsiz ve kesretli bir tevatürle bast-ı zaman hakikatını aynen müşâhede ettikleri medar-ı şüphe olamaz Şu bast-ı zaman herkesçe musaddak bir nevi rüyada görünüyor Bazan bir dakikada insanın gördüğü rüyayı, geçirdiği ahvali, konuştuğu sözleri, gördüğü lezzetleri veya çektiği elemleri görmek için yakaza âleminde bir gün, belki günler lâzımdır L)

BASTÂN
f Tarih * Mazi, geçmiş zaman * Eski

BASTÂN-ŞİNÂS
f Geçmiş zaman, tarih

BAST FÎ MAKAM-İL-KALB
Nefis makamında ricâ mesabesindedir Lütuf ve rahmeti, kurb ve ünsü kabule işarettir

BA'S-Ü BA'D-EL MEVT
Öldükten sonra tekrar dirilmek, diriltmek (Bak: Ahiret)

BÂSÛR
(C: Bevâsir) Tıb: Mayasıl Kalın bağırsakta ve makadın etrafındaki siyah kan damarlarının şişmesi ve bazen iltihablanması sebebiyle, makadın içinde ve dışında meydana gelen memeler yüzünden makaddan kan ve cerahat gelmesi hastalığı

BAŞ
t Reis, birinci, evvel Başlıca, en mühim

BAŞALTI
t Gemilerin baş tarafında tayfa ve er koğuşları * Yağlı güreşlerde baş'ın altındaki derece

BAŞAM
f Perde, örtü

BAŞAME
f Kadınların örtündükleri yaşmak Tülbent, başörtüsü

BAŞBUĞ
t Osmanlı devrinde başıbozuk veya akıncı kuvvetlerinin kumandanı * Lider

BAŞE
f Atmaca kuşu

BÂŞE-İ FELEK
Nesr-i Tâir ve Vâki adı verilen iki yıldız

BAŞED
f Olur, ola

BAŞENG
f Tohumluk olmak için saklanan sarı, iri hıyar, salatalık * Asma üzerindeki üzüm salkımı

BAŞGÛN
f Uğursuz * Ters, başaşağı

BAŞIBOZUK
t Bir harp çıktığında orduya süvari veya piyade olarak katılan gönüllü asker Başıbozuk tâbiri, gelişigüzel ve intizamsız idare tarzına da alem olmuştur Bir zamanlar bu tâbir, asker olmayan siviller için de kullanılmıştır

BAŞİK
(C: Bevâşık) Atmaca denilen kuş

BAŞİR
Müjdeci, müjde veren * Mutlu, mesut

BAŞKENT
t Başşehir Bir devletin idare merkezi olan şehir Devlet merkezi Payitaht

BAŞKIRDİSTAN
Rusya'da halkı Türk olan bir bölge

BAŞMAK
Eskiden kullanılan bir çeşit ayakkabı

BAŞTİNA
Osmanlı İmparatorluğu zamanında Balkanların bazı yerlerinde devlet arazisinden tapu ve miras suretiyle geçen tarla

BÂŞÛRE
(C: Bevâşir) Yeni yetişmiş, turfanda olan nesne

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (B Harfi) Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (B Harfi) Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (B Harfi) BATAET
Tenbellik, yavaşlık Ağırlık

BATALESE
Ptolemeos soyundan gelen hükümdarlar

BATALET
Avarelik İşsizlik * Boş şeyler söylemek * Bahadırlık Cesurluk Cesâret

BATANET
Oburluk, çok yiyicilik * Şişmanlık

BATAR
Çok kibirlenme, gururlanma * Haksızlık etme Başkasının hakkını çiğneme * Çok sevinme

BATARİKA
(Batrik C) Patrikler

BATARYA
İtl Elektrik elde etmek için hazırlanmış şişeler takımı * Ask: Bir subayın emrine verilen belli sayıdaki ağır silâhlarla bunların hizmetinde bulunan insan, hayvan ve malzemenin hepsine birden verilen isim

BATERE
f Tef

BATH
(C: Bitah) İçinde kum ve çakıl taşları olan geniş su akıntısı* Yüz üzeri düşme * Serilip yatan adamın boyu * Bırakma

BATHA
Çakıllı, taşlı büyük dere * Dağ arasındaki dere * Mekke-i Mükerreme'nin eski bir ismi * Kamışlık ve sazlık yer

BATIL
Hakikatsız, hurafe Hak ve doğru olmayan, yalan Şartlarını yapmamakla kabul olmayan ibadet ve muâmele Meselâ: Bir özür bulunmaksızın taharetsiz kılınan namaz gibi (Bak: Fasid)(Bir bayram akşamı, gökte ay ve hilâli arıyanlar içinde, ihtiyar bir zat da bulunur Bu zat, gökteki hilâli görmek için bütün kasıd ve dikkatiyle nazarını göğe tevcih edip, hilâli araştırmakla meşgul iken, gözünün kirpiklerinden uzanan ve gözünün hadakası üzerine eğilen beyaz bir kıl, nasılsa gözüne ilişir O zat, derhâl : "Hilâli gördüm"der, "İşte bu gördüğüm aydır" diye hükmederİşte sathî ve dikkatsiz nazarlar bu gibi hatalara düştükleri gibi, yüksek bir cevhere ve mükerrem bir mahiyete mâlik olan insan, kasdı ve dikkati ile daima hak ve hakikatı ararken, bazan sathî ve dikkatsiz bir nazarla bâtıla bakar O bâtıl da; ihtiyarsız, talebsiz, davetsiz fikrine gelir Fikri de, çâr nâçâr alır saklar; yavaş yavaş kabul ve tasdikine mazhar olur Fakat onun o bâtılı kabul ve tasdiki, bütün hikmetlerin mercii olan nizam-ı âlemden gaflet etmesinden ve madde ile hareketinin ezeliyete zıd olduğuna körlük gösterdiğinden ileri gelmiştir ki, şu garip nakışları ve acib san'at eserlerini esbab-ı câmideye isnad etmek mecburiyetiyle o dalâletlere düşmüşlerdir İİ)

BÂTIN
İç, dâhilî Gizli İçyüz Sır, esrar Künh ve zâtı itibarı ile gizli (Zıddı: Zâhir'dir) (Bak: Batn)

BÂTIN-I KALB
Kalbin içi Kalbdeki hisler(Dünyayı ve ondaki mahlûkatı mâna-yı harfiyle sev Mâna-yı ismiyle sevme "Ne kadar güzel yapılmış" de "Ne kadar güzeldir" deme Ve kalbin bâtınına, başka muhabbetlerin girmesine meydan verme Çünki: Bâtın-ı kalb, âyine-i Samed'dir ve O'na mahsustur S)

BÂTIN-I UMÛR
İşlerin, hâdiselerin ve eşyanın içyüzü ve mahiyeti Yani: Beş duygu ile bilinemiyen melekûtiyet ve kanuniyet cihetleri

BÂTINEN
İçinden olarak Dâhilen, içyüzünde

BATINÎ
İçe ait olan Dış görünüşe ve zâhire dâir olmayan Bâtına mensub ve müteallik Dâhili ve manevi meselelere âit * Tas: Bâtiniyyeden olan

BATINİYYE
Kur'an-ı Kerim'deki âyetlerin ve hadis-i şeriflerin zâhir ve âşikâr mânalarından ayrılarak, usûlsüz ve yanlış te'viller ile âyet ve hadislerin gizli ve sırlı mânalarını bulmak iddiasında olan sapık bir tarikat ve buna bağlı olanlarEsasen âyet ve hadislerin ince, derin ve küllî mânalarını tefsir ve te'vil ile keşfedip bulmak vardır Fakat zâhir mânaları ve bunlardan çıkan kat'i hükümleri esas almak ve bunlara aykırı olmamak ve şeriattaki ve tefsir ilmindeki usûle uygun olmak gibi şartlara riâyet etmekle makbul olurOTD Sözlüğünde bu hususta şu malûmat verilmiştir: Bâtınîlere, muhtelif vesileler ile verilmiş olan isimler şunlardır : 1- Karamıta, 2- Saibiye, 3- İsmailiye, 4- Mübarekiye, 5- BâbekiyeBunlardan başka Bâtınîlere; hakikatın, yalnız Mâsum İmamın talimi ile öğrenilebileceği iddialarından dolayı Talimiye; dini mahremata riayet etmedikleri için İbahiye vs isimleri de verilmiştir Tohumu İbni Sebe tarafından atılmış olup Abbasilerden Mutasım zamanında yaşıyan Ehvaz'lı Meymun tarafından filizlendirilen Bâtıniye mezhebine en evvel, takiyyeyi terk ile alenen davet eden Muhammed Ali Berkaî'dir (Hicri : 255)

BATÎ
Ağır hareketli Ağır Yavaştan

BATÎ-ÜL HAREKE
Davranış ve hareketi ağır

BATÎ-ÜL HAZM
Sindirimi güç, hazmi zor

BATİH
Zengin Gani Mâldâr * Geniş yer

BATİHA
(C: Batâyih) Kamışlı ve sazlı dere

BATİK
Keskin

BATİN
Uzak yer * Şişman

BATİR
Hayvanları nallayan kimse

BATİR
f Turna kuşu

BATİR(E)
(C: Bevâtir) Keskin kılıç

BATİŞ
(Batş dan) Sertlikle, şiddetle hareket eden Güçlü

BATİYE
Büyük çanak

BATMAN
Eski ağırlık ölçülerinden olup, iki okkadan sekiz okkaya kadar yeryer değişir Ekseriya altı okkadır Bu, hâlen kullanılan sekiz kilo kadardır

BATN
İç, karın, insanın içi Mide * Soy, nesil * Birbirlerine hısımlığı pek yakın olmayan küçük kabile

BATNEN BA'DE BATNİN
Nesilden nesile, soydan soya

BATŞ
Şiddetle tutup kapma Kuvvet Şiddet * Hastalık geçtikten sonraki zayıflık

BATT
Kaz * Kaz şeklinde yapılmış olan sürahi, su kabı

BATTAL
Boş Hükümsüz * İşsiz * Metrûk Kullanılmaz olan * Bâtıl Mensuh ve mefsuh * Faydasız * Pek büyük Hantal

BATTALİYE
(Battal dan) Eskiden, işi bitmiş olan resmi kağıtların konduğu torbaya denirdi

BAÛDA
(Baûza) Sivrisinek Sinek

BA-VEHİM
Vehim ile, şüphe ile

BA-VEKAR
Ciddi, vakarlı, ağırbaşlı

BAVER
f Sağlam Pek doğru * Tasdik, inanma Razı olma

BÂ-VÜCUD Kİ
f Bununla beraber, böyle iken

BAY
f Bey Mir Emir Zengin

BAYESTE
f Lüzumlu, gerekli, zaruri

BAYEZİD-İ BİSTAMÎ
(Hi: 188-261) Ehl-i Sünnet ve Cemâatın büyük âlimlerinden ve büyük evliyadandır İran'ın Bistam şehrinde doğmuştur Künyesi, Ebu Yezid Tayfur bin İsa El-Bistamî'dir Cafer-i Sâdık Radıyallahü Anhu'dan kırk sene sonra dünyaya gelmiş ve ondan üveysî olarak feyz almıştır Mücerret bir hayat geçirmiştir (KSırruhu)

BAYGAN
f Muhafız, koruyucu, bekçi

BAYINDIR
Mamur, şenlikli * Bir Oğuz oymağının ve Akkoyunlu hanedânının ismi

BAYIR
Az inişli yer Fazla yokuş olmayan yer

BAYIZ
(Beyzâ dan) Yumurtlayıcı, yumurtlayan

BAYİ'
Satıcı Mal satan

BAYİCE
(C: Bevâyic) Belâ, mihnet, zahmet, âfet, dâhiye

BÂYİİYYE
Eskiden pazar kurulan yerlere gönderilen mevad ve eşyadan gümrük ihtisab vergisinin haricinde alınan ikinci vergi

BÂYİKA
(C: Bevâyık) Belâ ve şer olan şey, dâhiye

BAYİN
(Beyn den) Aralayıcı Ayıran Ayırıcı

BAYİR
Sürülmemiş, açılmamış, sert, ham toprak

BÂYİSTE
f Zaruri, lâzım, gerekli

BAYKAL
Asya Türk ülkelerinde bulunan yaban kısrağı

BAYKAR
Çulha, bez ve kumaş dokuyan

BAYKARA
Helâk olma, mahvolma * Böbürlene böbürlene sallanarak yürüme * Malı çok olma * Yırtıcı bir kuş

BAYRAK
Devletin belirli alâmetlerini hâvi ve belirli renklerde kare veya dikdörtgen şeklinde yapılmış olan bez Sancak, alem

BAYRAKDAR
f Alemdar, bayrak taşıyan asker * Bir kabile veya cemaatın başı, reisi

BAYRAM
Bir dinde mübarek addolunan gün

BAYRAMİYYE
Hacı Bayram-ı Veli tarafından 14 yüzyılın sonlarında Ankara'da kurulan bir tarikattır

BAYSUNGUR
Şahin cinsinden olan yırtıcı bir kuş

BAYTAR
Hayvan tedavicisi, veteriner

BAYTARA
Hayvan hekimliği, baytarlık

BAY U GEDA
Zengin ve fakir

BAYZAR
Sövme, sövüp sayma * Rahmin başlangıcındaki et parçası

BÂZ
f Doğan Yırtıcı kuş Av kuşu * Açık * Ayırma Temyiz etme * İniş

BÂZ-UL EŞHEB
Akdoğan * Abdulkadir-i Geylâni Hazretlerinin bir nâmı

BAZ
f Yeniden, tekrar oynatan, oynayan, geri ve arka tarafa doğru gibi manalara gelir Kelimenin sonuna veya baş tarafına getirilerek kullanılan bir "ek" dir Meselâ: Ateşbâz : Ateşle oynayan

BA'Z
Bir şeyin bir kısmı Bir parça Bâzısı Biraz

BAZAK
Üzüm sıkıntısı (Kaynatıp koyarlar ve köpüklenir)

BAZAR
f Alış-veriş Ahz ü itâ * Alış-veriş yeri Pazar Üstü açık yer ki, hergün veya belirli günlerde herkes satacağını oraya çıkarıp pazarlıkla veya açık artırmayla satar * Fiat kararlaştırılıp alış-verişte uyuşmak için yapılan konuşma veya çekişme, pazarlık

BÂZ-BAN
f Kuşçu Doğancı

BÂZ-DÂR
f Kuşçu, avcı, doğancı

BÂZEK
f Küçük doğan (kuş)

BAZENDE
f Oynıyan, oynayıcı

BAZENDE-ZEBAN
f Boş boğaz, geveze, çok konuşan

BÂZERGÂN
f Tüccar, alış veriş eden esnaf * Bezirgan* Ağa makamındaki yahudilere verilen isim

BÂZERGANÎ
f Tüccarlık, tâcirlik

BAZ-GEŞT
f Geri dönme * Pişmanlık, pişman olma, nedamet * Gerileme Çöküş

BAZGÛN(E)
f Uğursuz * Ters, başaşağı

BAZ-GÜŞA
f İnsandaki ayırdetme kuvveti

BAZIA
Tıb: Derisi kopmak üzere olan yara

BAZIK
Zeki Anlayışlı * Üzümün sıkılmış suyu

BÂZİ
f Oyun Eğlence

BÂZİ
Beğenmeyen, ehemmiyet vermeyen * Küfürbaz

BÂZİÇE
f Oyuncak, eğlence Mel'abe

BÂZİG
Ortak, şerik

BAZİGÂH
f Eğlence yeri, oyun yeri

BAZİGEDE
f Oyun yeri, eğlence yeri

BAZİGER
f Oynayan, rakseden, köçek

BAZİGÛŞ
f Lâtifeci, şakacı, şen kimse

BAZİH
Büyük Âli Yüce

BAZİHANE
f Oyun yeri, eğlence yeri

BAZİL
(C: Büzül-Bevâzil) Sekiz dokuz yaşında olan deve * Devenin, önce biten dişi * Şey * Kan akan baş yarığına "şecce-i bâzile" denir

BAZİL
(Bezil den) Bol bol veren, dağıtan Cömert

BAZİLE
Tıb: Göğüs veya karnın içinde husule gelen gaz veya su şişlerinin mahfazasını delmeye mahsus ve boru içinde mahfuz bir mil

BAZİR
Ekici, eken* Dedikodu yapan, laf taşıyan Geveze

BAZİRGÂN
Eskiden Musevi tüccarlar hakkında kullanılan bir tabirdi

BA'ZİYET
Bazılarına âit oluş Herkese âit olmama Herkesle alâkalı olmama Bir şeyin bir kısmı ve bir miktarı

BAZMANDE
f Kafasız, ahmak, kabiliyetsiz * Durmuş, geri kalmış

BAZOKA
(Bazuka) Tanklara karşı kullanılan bir çeşit silâhtır Soba borusuna benzer, omuza konarak nişan alınıp ateşlenir

BAZPES
f Tekrar, yeniden * Geri

BÂZU
f Kolun omuz ile dirsek arasında kalan kısmı, pazu Adud * Mc: Güç, kuvvet ve istidat

BÂZUBEND
f Pazvand Kola bağlanan duâlı kağıt

BÂZUDİRÂZ
f Kolu uzun olan * Nüfuzlu, sözü geçer * Müdahaleci * Zâlim, zulmeden

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (B Harfi) Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (B Harfi) Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (B Harfi) BE
f Kelime başına getirilerek, Türkçedeki: "de, da, den, dan, ile, için" mânalarında kullanılır

BE-CÂ
f Yerinde Yerine Uygun Münâsib

BE-ZİYARET
(Berâ-yı ziyâret) Ziyaret için Ziyaret maksadı ile

BEBAN
Tarz, yol, üslup, metod

BEBGA
Papağan

BEBR
f Kaplana benzer, ondan daha büyükçe ve pek yırtıcı bir canavar ki, Hindistanda ve Afrikada bulunur Saldırdığı zaman derisindeki tüyleri kabarıp korkunç bir manzara arzeder Arslanı bile korkutur bir hayvandır

BECA'
Geniş, bol

BECÂ
f Yerinde, münasip, lâyık, uygun, şâyeste

BECÂ NÂ-BECÂ
f Yerli yersiz

BECAYİŞ
f Değişme Trampa Birini verip ötekini alma

BECAYİŞ-İ MEKÂNÎ
f Yer değiştirme Mekân değişikliği

BECBAC
Semiz, besili * Zayıf kimse

BECBECE
Çocuk avutmak için yapılan tuhaf hareketler, gürültü

BECC
Yarmak * Vurmak

BECE
Çıban, arpacık, sivilce

BECEL
Şaşma, tuhafına gitme * Yalan, iftira

BECER
Göbeğin çıkıp şişmesi * Suyu içip kanmayan koyun

BECİDD
f Ciddi, gerçek, hakikat * Cidden, gerçekten

BECİL
Büyük, itibarlı, muhterem, hatırı sayılan kimse * Şişman

BECİR
Birçok

BECRA'
Yüksek yer, yüksek tepe * Göbeği çıkmış kadın

BECREC
Sığır buzağısı

BECREM
(C: Becârim) Belâ ve zahmet, dâhiye

BEÇE
(C: Beçegân) f İnsan veya hayvan yavrusu

BEÇE-İ HUNİN
Kanlı yavru * Mc: Acı gözyaşları

BEÇE-İ TAVUS-U ULVÎ
Gökteki tavusun yavrusu * Kamer, ay * Güneş, şems * Ateş, nar* Gündüz* Yâkut

BEÇE-DAR
f Yavrusu olan, çocuğu olan * Gebe, hâmile

BEÇE-GÂN
(Beçe C) f Çocuklar, yavrular

BEÇEK
f Bir nevi kesici alet * Küçük silah

BED'
(C: Ebdâ-Büdü') İslâm içinde kazılan kuyu * Evvel, ibtidâ, başlangıç * Hisse, nasip * Başlama, başlayış, ilk

BED
f Fenâ Kötü Çirkin Yaramaz şer şeni'

BEDA'
Fikir, rey * Çöle çıkmak

BEDA
(Bedâat) Hayret verici, yenilik ve iyiliklerde üstünlük Acib ve garib olma Yeni zuhur etme

BEDÂD
Gözükme, zahir olmak * Sayış, sayma * Fırka * Savaşacak akran * Nasib, hisse, pay

BEDÂDÂN
Eyerin iki yanı

BED-AGAZ
f Başlangıcı fena, kötü Kötü bir şekilde başlanmış

BEDAH
(C: Büduh) Geniş yer

BEDAHAT
(Bedihî C) Delil ve isbata ihtiyacı olmayan şekilde âşikâr olan şeyler

BED-AHD
f Ahdinde, sözünde durmayan, vefasız

BEDAHET
Açıklık Zâhir delil Belli, açık, aşikâr * Birdenbire, hazırlıksız söz söyleme * Atın yürümesi * Her şeyin evveli, öncesi

BEDAHETEN
Birdenbire, aniden, ansızın Düşünmeksizin Açık ve zâhir olarak

BED-AHLAK
f Ahlâkı ve huyu kötü olan kimse

BED-ÂHÛ
f Karakteri bozuk, huyu kötü

BEDAL
Değişme, değiştirme, mübadele Trampa

BED-AMEL
f Hareketi ve işi fenâ olan

BED-ÂMUZ
f Kötülük, fenalık öğrenmiş * Fenalık, kötülük öğreten

BEDAN
(Bed C) Kötüler, fenalar Yaramazlar * Çirkinler

BEDANET
Yağlı, besili olma Semizlik

BEDARF
Muayyen bir gayenin gerçekleşmesi için zaruri olan veyâ zaruri görülen muayyen kalitede bir mal veya miktarıdır

BED-ASL
f Aslı kötü, soyu fena

BEDAVA
f Parasız, meccanen, karşılıksız * Mc: Çok ucuz (Meselâ: Bunu bu fiata bedava almışsın, cümlesinde olduğu gibi)

BEDAVE(T)
Çölde oturmak, Bedevilik (Bak: Bedeviyet)

BEDAYİ'
(Bedi'-Bedia C) Yeni ihdâs olunmuş, görülmedik şeyler Bedi'alar

BEDAYİ'
(Bidâa C) Sermayeler, anamallar

BEDBAHT
f Bahtsız, talihsiz, bahtı kara

BEDBİN
f Kötü görüşlü Ümidsiz Her şeyin fena cihetini görmek isteyen Bed ve fena görüp, beğenmez, istihsan etmez olan $ sırriyle $ kaidesinin sırriyle $ gayet kısacık bir meâli: "Sözleri dinleyip en güzeline tâbi olup fenasına bakmayanlar, hidâyet-i İlâhiyeye mazhar akıl sahibi onlardır" meâlinde Bizler için şimdi herşey'in iyi tarafına ve güzel cihetine ve ferah verecek vechine bakmak lâzımdır ki mânasız, lüzumsuz, zararlı, sıkıntılı, çirkin, geçici hâller nazar-ı dikkatimizi celbedip kalbimizi meşgul etmesin Sekizinci Söz'de, bir bahçeye iki adam, biri çıkar biri giriyor Bahtiyarı bahçedeki çiçeklere, güzel şeylere bakar, safa ile istirahat eder Diğer bedbaht, temizlemek elinden gelmediği hâlde çirkin, pis şeylere hasr-ı nazar eder, midesini bulandırır İstirahata bedel sıkıntı çeker, çıkar gider Şimdi hayat-ı içtimaiye-i beşeriyenin safhaları hususan Yusufiye Medresesi bir bahçe hükmündedir Hem çirkin, hem güzel, hem kederli, hem ferahlı şeyler beraber bulunur Âkıl odur ki; ferahlı ve güzel şeylerle meşgul olup çirkin, sıkıntılı şeylere ehemmiyet vermez, şekva ve merak yerinde şükreder, sevinir ş)

BEDBİNÂNE
f Kötümser şekilde Ümitsizce, bedbincesine

BEDBİNÎ
f Bedbinlik, kötümserlik, ümitsizlik, fenâ görürlük

BED-BU
f Fena kokulu, pis kokan

BED-BUK
f Hâin, korkak

BED-CİNS
f Cinsi bozuk

BED-CU
f Kötülük arayan Kötülük düşünen

BED-ÇEŞM
f Nazarı değen, haset kimse

BEDDA'
Gövdeli, şişman kadın

BEDDAL
Bakkal

BEDDE
Derman, takat, güç, kuvvet

BED-DİL
f Korkak, yüreksiz

BED-DUA
(Bedduâ) f Bir kimsenin kötülüğü için duâ Kötü duâ

BEDE'
Başlayış Başlama Bir şeyi başkasından evvel işlemek

BEDED
İki uyluk arasının geniş olması

BED-EDA
f Terbiyesiz, nezâketsiz ve kaba olan kimse

BEDEL
(C: Bedelât) Elde ve ayakta olan zahmet ve ağrı * Karşılık Bir şeyin yerine verilen ve yerini tutan şey İvaz * Başkasının adına hacca giden * Gr: Söz esnâsında bir şeyi sıfatı veya vasfı ile beraber söylersek ve fakat kasdımız o şeyin vasfı veya sıfatı değil de zâtı olursa, zikredilen sıfat veya vasfa " bedel" denir" Kardeşin Ahmedi gördüm" derken, kasdedilen kardeşin değil Ahmet'in kendisidir İşte bu sözde "kardeşin" kelimesi "Ahmet"in" bedel'i olur

BEDEL-İ FERAG
Huk: Arazi-i emiriye ve icareteynli vakıf gayr-i menkullerinin tasarruf haklarının devredilmesi karşılığı alınan bedeldir

BEDEL-İ İCAR
Huk: Arazi hukukunda tasarruf hakkı mukabilinde verilen emsâline uygun peşin para

BEDEL-İ MÜSEMMA
Huk: Akidde belirlenen bedel

BEDEL-İ NAKDÎ
Eskiden fiili askerlik hizmeti yerine belli bir miktarda para verilmesi usülü idi

BEDEL-İ NÜZÛL
Tar: Osmanlı İmparatorluğu devrinde askerlerin bir yere konaklamasında yapılacak olan masraflar için alınan vergi

BEDEL-İ ÖŞR
Huk: Arazi-i emiriye üzerinde bina yaparak veya meyvesiz ağaç dikerek koru haline koyma sebebiyle öşre bedel alınan kira

BEDEL-İ RAKABE
Huk: Kölenin sahibi tarafından azad edilmesi için, şahsı yerine geçen kıymeti veya nefsi karşılığında vermeyi kabullendiği ıtk veya kitabet akçesi

BEDELEN
Mukabilinde, karşılığında, yerine

BEDELEYN
İvazlı akidlerde iki tarafın yüklendikleri karşılık

BED'EN
Başlangıçta İlk önce, ilkin

BEDEN
(C: Ebdân) Gövde, vücut, ten* Vücudun kol, bacak ve baş gibi ayrıca kısımlarından başka diğer merkezi kısmı * Ağacın dal ve budaktan başka olan kısmı, kütük * Kale bedeni

BED-ENDAM
f Endâmı bozuk, biçimsiz, çarpık

BED-ENDİŞ
f Kötü fikir sahibi, fena düşünen

BEDENE
(C: Büdün) Kurbanlık deve

BEDENEN
Vücutça Beden ile

BEDER
f Hariç Dışarı Taşra

BEDERGAH
f Kapıya çıkma * Tar: Çeşitli hizmetlerde kullanılmak üzere, acemi ocağına ve ocak dışına verilen acemilerin, Yeniçeri Ocağı'na kayıt edilmeleri

BEDESTAN
f Değerli, kıymetli kumaşlar, silâhlar ve mücevherler vs alış-verişine mahsus üstü örtülü ve mahfuz çarşı

BED'ET
Başlangıç

BEDEVÎ
Çölde yaşayan Göçebe Medeni olmayan ve şehir hayatı yaşamıyan * Seyyid Ahmed-i Bedevî nâmındaki büyük bir zâtın tarikatı ve onun mensubu olan (Bak: Ahmed-i Bedevî)

BEDEVİYANE
f Bedevilere uygun şekilde, çölde yaşayanlar gibi

BEDEVİYET
(Bedâvet) Göçer hayatı yaşayış Göçebelik Bedevilik

BED-FERCAM
f Sonu kötü Sonu korkulu ve lânetlenmiş olan Akibeti fena

BED-FİAL
f Yaptığı işleri kötü olan

BEDG
Bulaşmak

BED-GÛ
f Fitnekâr, dedikoducu

BEDH
Vurmak, darp * Âcizlik * Aşikâre olmak, aleniyyet, açıklık

BEDH
Ansızdan olmak

BED-HAH
f Fenalık isteyen Herkesin kötülüğünü isteyen Kötülük isteyen

BED-HAL
f Kötü ahlâklı Kötü huylu Hâli düşkün Fakir olan

BED-HİSAL
Hasletleri kötü, fena huylu

BED-HU(Y)
f Huysuz Bed huylu, kötü huylu * Kötü huy

BEDİ'
(Bedia) Eşi, benzeri olmayan Hayret verici güzellikte olan * Garib Acib * Benzeri olmayan şeyleri vücuda getiren Kimseye benzemeyen İcad edici olan * Hâlık ve Hallak-ı Cihan olan * Beğenilen * Yeni bulunmuş ve görülmedik tarzda olan * Edb: Sözün garib ve güzel olması hâli

BEDİ-İ PÜR-MAÂNÎ
Çok mânâları bulunup bedi' olan Çok mânaların bedi' ve güzel oluşu

BEDİ-ÜL BEYAN
İfadesi ve beyanı görülmedik güzellik ve gariplikte olan

BEDİ-ÜZ ZAMAN
(Bak: Bediüzzaman)

BEDİA
Nâdide ve güzel, yeni icad edilmiş şey Beğenilen ve takdir edilen çok yeni şey

BEDİA-İ HAYALİYE
İdeal, ülkü, gaye, mefkûre

BEDİD
Büyük sahra, geniş çöl

BEDİD
Su az az akmak

BE-DİDAR
f Görünür olmak, kendini göstermek Meşhur Namdar

BEDİH
Şanı, şerefi yüce, yüksek ve büyük olan

BEDİHE
Birdenbire ve düşünmeden söylenilen güzel söz Hazırcevaplık * Başlangıç

BEDİHE-GÛ
f Güzel ve hoş söz söyleyen Tatlı söz söylemeye alışık olan kimse

BEDİHÎ
Aşikâr, belli ve açık olma * Ansızın zuhur eden * Delil ve isbata muhtaç olmayacak derecede açıklık

BEDİHİYYAT
(Bedihî C) Delil ve isbatına lüzum olmayan sarih ve açık şeyler(Mister Karlayl yine diyor: "En evvel kulak verilecek sözlerin en lâyıkı Muhammedin (ASM) sözüdür Çünkü: Hakiki söz onun sözleridir" Hem yine diyor ki: "Eğer hakikat-ı İslâmiyede şüphe etsen, bedihiyat ve zaruriyat-ı kat'iyyede iştibah edersin Çünki, en bedihî ve zarurî bir hakikat ise İslâmiyettir"İşte bu meşhur feylesof, İslâmiyet hakkında bu şehadetini eserinde müteferrik yerde yazmış H)

BEDİHİYYET
Açıklık Kolayca anlaşılır ve görülür olmak

BEDİH-ÜL BUTLAN
Bâtıl olduğu âşikar surette belli Bâtıl, haksız bir hüküm veya görüş olduğu herkesçe bilinen

BEDÎÎ
Bedi' ve güzel olan Ebedî ve güzel olan İlahî ve güzel eserlere müteallik bulunan

BEDÎÎ KIRAET
Mantıki kıraet şartlarına riâyet ettikten başka rikkat mevkiinde sesini indirmek, şiddet makamında yükseltmek -acemi aktör tavrı takınmaksızın- mevzuu ses ve işaretle canlandırmaktır

BEDİL
Bir şeyin mukabili, karşılığı * Tutuşulan bir bahiste yenilen veya aldananın vereceği şey * (C: Ebdâl) Sâlih kişi

BEDİÜZZAMAN
Zamanın bedi'i olan Zamanında kendisi gibi görülmedik olan Kimseye benzemiyen ve zamanın garib ve acibi bulunan (Bak: Said Nursî)Bediüzzaman hakkında Said Nursî kelimesinde bir derece izahat verildiği için burada sadece kronolojik hayat safhalarına ait bir liste ile sonunda ibretamiz bir vakayı koymakla iktifa edildiBilinmeyen taraflariyle Bediüzzaman Said Nursî isimli eserin kronolojik fihristinden seçmeler:1894 - 1895- Müsbet ilimleri tetkik ve kısa zamanda her birisine vâkıf olması- "Bediüzzaman" lâkabının verilmesi- 80-90 cild kitabı üç ayda bir defa ezberden tekrarlaması1907- İstanbul'a üniversite açtırmak niyetiyle gelmesi - Şekerci Hanı'nın kapısına " Her suale cevap verilir" levhasını asıp âlimleri sual sormaya dâveti- Sultan Abdülhamid'e Şarkta üniversite açılması için müracaatı1909 - 31 Mart'ta Bediüzzaman'ın yatıştırıcılığı- İsyan etmiş olan sekiz taburu itaate getirmesi - Bediüzzaman'ın Divan-ı Harb'e verilişi- Divan-ı Harb'de beraet edişi ve serbest bırakılması1911 - 1914- şam'a gelişi ve Câmi-i Emeviye'de muhteşem bir hutbe irad etmesi- Sultan Reşad'la beraber Rumeli seyahatine çıkması - Van'a gitmesi ve Şark Üniversitesinin temelini attırması1915 - 1916- Milis Kumandanı Bediüzzaman, Pasinler cephesinde Ruslarla çarpışıyor- Bediüzzaman'ın Ruslara esir düşmesi1918-Bir bahar günü Bediüzzaman'ın Kosturma'dan firar edişi-17 Haziran 1918 : Bediüzzaman'ın Varşova, Viyana ve Sofya tarikıyla İstanbul'a avdeti- Enver Paşa'nın vazife teklifini kabul etmeyen Bediüzzaman'a Harbiye Nezareti ikramiye ve harb madalyası veriyor-13 Ağustos 1918 : Ordu-yu Hümayun'un tavsiyesiyle Dâr-ül Hikmet'e âzâ oluşu1920- İngiliz işgaline karşı "Hutuvât-ı Sitte" yi neşrederek mücadele etmesi1922- Bediüzzaman güz mevsiminde İstanbul'dan Ankara'ya geliyor-9 Kasım 1922: Bediüzzaman'a Meclis'te hoşâmedî yapılması1923 -19 Ocak 1923 : Bediüzzaman Meclis'te mebuslara hitaben bir beyanname neşrediyor-17 Nisan 1923 : Ankara'da umduğunu bulamayan Bediüzzaman'ın Van'a gitmek üzere yola çıkması1925 - 1927-Bediüzzaman'ın Van'dan nefyi - Isparta'da bir müddet kalan Bediüzzaman önce Eğridir oradan da Barla'ya getiriliyor- Risale-i Nur'lar te'lif edilmeye başlanıyor1934 -Yaz ortalarında Barla'dan alınan Bediüzzaman'ın Isparta'ya getirilişi- 27 Nisan 1935 : Dahiliye Vekili Şükrü Kaya ve Jandarma Umum Kumandanı askerî bir kıt'a ile Isparta'ya geliyor ve Bediüzzaman tevkif olunuyor- Tevkif edilen Bediüzzaman ve talebeleri, muhakeme edilmek üzere Eskişehir'e götürülüyor1936 -27 Mart 1936 : Tahliye edilen Bediüzzaman, Kastamonu'da ikamete mecbur ediliyor1943-20 Eylül 1943 : Bediüzzaman'ın tevkif edilerek Çankırı yoluyla Ankara'ya getirilmesi 1944 - Denizli mahkemesinin başlaması- 15 Haziran 1944 : Denizli Ağır Ceza Mahkemesi Bediüzzaman'ın beraetini ilân ediyor- Ağustos 1944 sonlarında Ankara'dan gelen emirle Bediüzzaman Emirdağ'da ikamete mecbur ediliyor1948-23 Ocak 1948 : Emirdağ'da kış ortasında Bediüzzaman ve talebelerinin tevkif edilişi ve Afyon mahkemesine sevki- 6 Aralık 1948 : Afyon Mahkemesinin mevhum ve mesnedsiz iddialarla Bediüzzaman ve talebelerine mahkûmiyet kararı verişi ve temyiz1952- Ocak 1952 de İstanbul'da mahkeme için gelen Bediüzzaman Sirkeci'de Akşehir Palas Oteline yerleşti- 5 Mart 1952 Salı: Bediüzzaman'ın Gençlik Rehberi dâvasından beraeti1958- Nur Risalelerinin ve bu arada Tarihçe-i Hayat'ın matbaalarda neşredilmesi- 23 Mart 1960 Çarşamba : Bediüzzaman Ramazan'ın 25 günü gece saat 0300 civarı Urfa'da bu fani âleme veda etti(Bediüzzaman'ın akıllara hayret veren bir seciyesi)(Ehl-i Sünnet Mecmuasının 15 Teşrin-i evvel 1948 tarihli nüshasında neşredilmiştir Ehl-i Sünnet Gazetesi sahibi avukat bir zâtın makalesidir)Ben, Birinci Cihan Harbinde Bitlis mevkiinde yaralı olarak esir olurken, Bediüzzaman da o gün esir düşmüştü O Sibirya'ya gönderilmiş, en büyük esirler kampında idi Ben Bakü'nün Nangün Adasında idim Günün birinde esirleri teftişe gelen ve kampı gezerken Bediüzzaman'ın önünden geçen Nikola Nikolaviç'e o hiç ehemmiyet vermiyor ve yerinden kımıldanmıyor Baş kumandanın nazar-ı dikkatini çekiyor Tekrar bir bahâne ile önünden geçiyor Yine kımıldanmıyor Üçüncü def'asında önünde duruyor, tercüman vasıtasıyla aralarında şöyle bir muhâvere geçiyor:- "Beni tanımadılar mı?- "Evet tanıdım Nikola Nikolaviç, Çar'ın dayısıdır, Kafkas Cephesi başkumandanıdır"- "O halde ne için hakaret ettiler?"- "Hayır, afvetsinler ben kendilerine hakaret etmiş değilim Ben mukaddesatımın emrettiğini yaptım"- "Mukaddesat ne emrediyormuş?"- "Ben müslüman âlimiyim Kalbimde iman vardır Kendisinde iman olan bir şahıs, imanı olmayan şahıstan efdaldir Ben ona kıyam etseydim, mukaddesatıma hürmetsizlik yapmış olurdum Onun için ben kıyam etmedim"- "Şu halde, bana imansız demekle benim şahsımı, hem ordumu, hem de milletimi ve çarı tahkir etmiş oluyor Derhal divan-ı harb kurulunda isticvab edilsin"Bu emir üzerine divan-ı harb kuruluyor, karargâhtaki Türk, Alman ve Avusturya zabitleri, ayrı ayrı Bediüzzaman'a rica ederek başkumandana tarziye vermesi için ısrar ediyorlar Verdiği cevab bu oluyor:- "Ben âhiret diyarına göçmek ve huzur-u Resülullah'a varmak istiyorum Bana bir pasaport lâzımdır Ben imanıma muhalif hareket edemem"Buna karşı kimse sesini çıkarmıyor, neticeyi bekliyor İsticvab bitiyor Rus çarını ve Rus ordusunu tahkir maddesinden idam kararını veriyorlar Kararı infaz için gelen bir manga askerin başındaki subaya kemâl-i şetaretle: "Müsaade ediniz, onbeş dakika vazifemi ifa edeyim" diye abdest alıp iki rek'at namaz kılarken, Nikola Nikolaviç geliyor, kendisine hitaben:- " Beni affediniz! Sizin beni tahkir için bu hareketi yaptığınızı zannediyordum Hakkınızda kanuni muamele yaptım Fakat şimdi anlıyorum ki, siz bu hareketinizi imanınızdan alıyorsunuz Hükmünüz iptal edilmiş, dini salâhatinizden (sâlihliğinizden) dolayı şâyân-ı takdirsiniz; sizi rahatsız ettim; tekrar tekrar rica ediyorum beni afvediniz"Bütün müslümanlar için şâyân-ı misâl olan bu salâbet-i diniye ve yüksek seciyeyi, arkadaşlarından bir yüzbaşı, müşahedesine müsteniden anlatıyordu Bunu duydukça, ihtiyarsız olarak gözlerim yaşla doldu Abdurrahim) (ş)

BEDİY
Çok âşikâr, göze çarpan * Çölde sahrada oturan

BED-KÂR
f Kötü iş yapan Fena hareketli kimse Fiil ve ameli kabih olan

BEDLİGAM
f Serkeş at, gem almaz at* İsyan eden, âsi, serkeş, söz dinlemiyen kimse * Bedevi, çöl adamı

BED-LİKA
f Çirkin yüzlü, kötü yüzlü

BEDMAYE
f Ahlâksız * Soysuz Sütü bozuk

BEDMEST
f Kendinden geçmiş derecede sarhoş

BED-MİHR
f İyilik etmiyen, insâniyetsiz

BEDNAM
f Kötü tanınmış, adı kötüye çıkmış olan

BED-NİGAH
f Kötü bakışlı

BEDNİHAD
f Kötü huylu

BEDPESEND
f Kötülüğü beğenen, kötülüğü öven, medheden * Güç beğenir, müşkülpesend

BEDPEYMAN
f Verdiği sözde durmayan Sözünün eri olmayan Sözünü tutmayan

BEDR
(Bedir) Dolunay Ayın en parlak olduğu hâli * Mekke-i Mükerreme ile Medine-i Münevvere arasında bir yer ismi * Bir şeyin tamam olması * Sibâk ve sür'ât etmek * Bir işin ansızın zâhir olması* Tam ve münasib olan âzâ * Dolu şey * İyi hizmet eden köle

BEDR MUHAREBESİ
Bedir, Mekke-i Mükerreme ile Medine-i Münevvere arasında bir yer olup; Hz Peygamber Efendimizin hicretinin ikinci senesi orada Kureyşîlere karşı kazandıkları muzafferiyetle meşhurdur Bedir, bir ovanın kenarında olup Mescid-ül Gamame isminde bir câmi ve Bedir muharebesinde şehid olan sahabelerden 13 zâtın türbeleri mevcuttur Bedir harbi, Ramazanda Cuma günü vuku bulup Peygamber Efendimizin (ASM) maiyetinde 320 kişi vardı Bunların sekseni muhacirînden, gerisi ensardandı Kureyş kervanı ile Şam'dan dönen Ebû Süfyan'ın önüne çıkılmış iken, Ebû Süfyan haber alarak Mekke'den yardım istemiş, Ebû Cehil'in maiyetinde Mekke'den gelenlerle beraber Kureyşliler 1000 kişi kadar olmuşlardı

BED-RAH
f Kötü yola sapan

BEDRAKA
f Delil Kılavuz Mürşid * Allah yolu

BEDRAKA-İ EFKÂR
Fikirlerin mürşid ve kılavuzu

BED-RAM
f Lâtif, hoş, yakışıklı, süslü * Sert başlı at * Dâima, devamlı

BEDRE
(C: Bider) Kuzu veya oğlak derisi * İçi altun dolu olan kese * Onbin dirhem

BED-REFTAR
f Gidişi ve hareketi fenâ olan

BED-REG
f Huysuz, aslı kötü olan hayvan veya insan

BEDREKA
(Bak: Bedraka)

BED-RENG
f Açıkla koyu arasında kirli bir renk

BEDRÎ
Bedr'e ait ve onunla alâkalı * Erkek ismidir (Müennesi: Bedriye)

BEDRUC
Bir ot cinsidir ve bazı yerlerde tere-i Horasani diye isimlendirilir

BED-SİGAL
f Kötü düşünceli, herkes hakkında kötü söyliyen

BED-SİYRET
f Ahlâksız Ahlâkı ve huyu kötü olan

BED-TER
f Çok kötü, daha kötü, beter

BED-TIYNET
f Yaradılışı, fıtratı, tabiatı fena ve kötü olan, soyu bozuk, bayağı adam

BEDUD
Suyu az olan kuyu

BEDUH
Eski yazıda mektub zarfları üzerine yazılması ve zarfa basılan mühüre kazdırılması mûtad ve aslı meçhul bir sözdür

BE-DUŞ
f Omuza, omuzda

BED-ÜSLÛB
f Üslûbu fena; tavrı, gidişi kötü

BEDV
Zihinde bir şeyin peyda olması Bir şey zâhir olma * Başlama * Sahraya çıkma

BED-ZEBAN
f Kötü söz söyliyen, hicveden Ağzı pis, ağzı bozuk * Kötü dil

BEDZEHRE
f Korkak, yüreksiz, ödlek kimse

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (B Harfi) Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (B Harfi) Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (B Harfi) BEFM
f Keder, tasa, iç sıkıntısı, üzüntü

BEFŞ
f Azamet, büyüklük, heybet, debdebe

BEFTERE
f Avcılar tarafından kullanılan ve hususi olarak alıştırılmış kuş

BEGAYA
Askerin ön karakol takımı

BEGAYE
Talep etmek, istemek

BEGAYET
f Son derece Pek ziyâde

BEGEND
f Yuva * Kümes, folluk

BEGNEK
f Kuyruğu kesik hayvan

BEGONYA
Fr Etli ve güzel renkli yaprakları olan bir süs bitkisi

BEGTER
f Eskiden kullanılan zırhlı elbise

BE-GÜN
f (Bak: Bikün tevbe)

BEHA
Gökçek olmak, şirin ve lâtif olmak

BEHA
(Bak: Bahâ)

BEHACET
Güzellik Güzel yüzlü olma

BEHAK
İnsanın derisinde pul pul beyazlık ve alaca bir renk peyda eden bir çeşik hastalık

BEHAMİN
f Bahar mevsimi

BEHANET
Nefesi iyi ve lâtif olan kadın

BEHAS
Susama

BEHATT
Sütlaç, süt lapası

BEHBEHAN
Papağan, tûti kuşu

BEHBEHÎ
Etli ve gövdeli, kişi Bahadır, yiğit, kahraman

BEHBUD
f Sağlık, sıhhat, sağlamlık, iyilik

BEHC
Her zaman neşeli olma Birisini şâd ve mesrur etme, sevindirme * Güzellik, hüsn

BEHCET
Sevinç Güleryüzlülük Güzellik, şirinlik

BEHDEL
Sırtlan yavrusu * Erkeğin memelerinin büyük olması

BE-HEM
f Hep Beraber Toplu Bir yerde Hep bir yere (Bak: Bâhem)

BEHEM-BER-ÂMEDEN
f Toplanmak, cem olmak, birikme * Mc: Kızmak, sinirlenmek, asabileşmek, müteessir olmak ("Behemâmeden" de denir)

BEHEMEHAL
f İster istemez Mutlaka Her halde

BEHEMZEDE
f Topluluğu dağıtmış, cemiyeti bozmuş

BEHER
f Her, her bir, herbirisine

BEHER-HAL
f Mutlaka, her hâlde

BEHET
f Sütlaç Süt lapası * Pirinç unu ile pişirilen ve Me'muniye adı verilen helva

BEHETTA
Pirinç çorbası * Sütlü pirinç yemeği

BEHİ
Şirin, lâtif, gökçek (Bak: Behiye)

BEHİC
Güleryüzlü Güzel Şen Şâduman olan

BEHİCE
Şen, güzel Güler yüzlü kadın

BEHİM
Düz siyah şey * Alacasız hayvan * Dik, pürüzsüz ses

BEHİM
(Behime) Dört ayaklı hayvan

BEHİMÂT
Hayvanlar

BEHİME
(Bak: Behim)

BEHİMÎ
Hayvanca, hayvana mahsus ve müteallik Hayvanlık

BEHİMİYYET
Hayvanlık, canlı olmakla beraber akılsız oluş

BEHİN
(Bak: Bihin)BEHİR(E) : Nefesi sıkışıp çok soluyan kimse Nefesdarlığı olan * Göğüsdarlığı hastalığı sebebiyle solumaktan yol yürüyemiyen kimse

BEHİŞT
f Cennet Ahirette iyi kulların gideceği mükâfat yeri Adn Firdevs

BEHİŞT-İ GINÂ
Cenab-ı Hak'tan başka hiç kimseye minnet etmeden hâsıl olan saadet, cennet Gına ve istiğnânın cenneti

BEHİŞT-HIRÂM
f Cennete gitmiş

BEHİŞTÎ
f Behiştle ilgili, cennetlik

BEHİŞT-NİŞİN
f Cennette oturan

BEHİŞT-ZÂR
f Cennet gibi yer

BEHİTE
İftira etmek * Kabile ismi

BEHİYE
Güzel

BEHKELE
Nârin vücutlu kız, sevgili

BEHKEN(E)
Nârin güzel ve gösterişli vücudu olan kimse

BEHKEŞE
Emir ve işde çabukluk, bir işi acele yapma

BEHL
Az şey; az su * Lânet, nefret, istememe

BEHLE
(Behli) f Yırtıcı kuşlarla uğraşanların giydiği eldiven

BEHLEL
Abes, boş boşuna Batıl, beyhude

BEHLÜL
Çok gülen, çok gülücü * Hayır sahibi, çok iyi adam * Hârun-ür Reşid'in kardeşinin adı olup meczûbâne ve hikmetli hareketleriyle meşhur olmuştur

BEHM
Çok siyah olan şey Rengi başka renkle karışık olmayan nesne

BEHMAN
f Filân, filânca

BEHMAR
f Çok, ziyade, fazla

BEHME
(C: Bühüm, bihâm; Cem'ul Cem: Bihâmât) Kuzu Oğlak Buzağı * Keçi otu

BEHNAN (E)
Güler yüzlü, iyi huylu ve devamlı olarak gülen kimse

BEHNANE
f Beyaz pide * Maymun

BEHNE
Yumuşak yer

BEHNEKE
Etli, büyük, şişman kadın

BEHNES
Çirkin, sakil ve kaba olan adam

BEHR
Nasip * Galip olmak * Nefesi tutulmak * Ümidin boşa çıkması * Felâket, musibet * Uzaklık, mesafe

BEHRA
f Ondan dolayı, ona binaen, onun için

BEHRAM
f Eskiden bir İran padişahının adı * Bir pehlivan ismi * Merih yıldızı

BEHRAME
f Yeşil elbise

BEHRAMEC
Çiçeği kokulu bir nevi söğüt ağacı * Her renkte olan leylâk çiçeği

BEHRAMEN
f Bir çeşit kırmızı yakut * Kadınların kullandıkları allık * İpekten dokunan güzel bir kumaş * Kırmızı gül, asfur çiçeği

BEHRE
f Nasib, pay, hisse * Tez tez solumak * Vasat, orta

BEHREBER
f şerik, ortak

BEHREBERÎ
f Ortaklık, şeriklik

BEHREC
Eksik veya ayarı bozulmuş para * Arzuya, isteğe bırakılmış şey, iş * Faydasız, işe yaramaz olan şey

BEHREDAR
Hisseli Nimetlenmiş Faydalanmış

BEHREK
f Yaralardan çıkan iltihap * Çok çalışmaktan dolayı el ve ayak derilerinin sertleşmesi, nasırlaşması

BEHREM
Kırmızı gül * Kısa boylu kimse

BEHREME
Saç ve sakalın kınayla boyanması * Çiçeğin göz alıcı ve câzib olan güzellik ve parlaklığı * Hindlilerin ibadeti

BEHREME
f Burgu, matkab

BEHREMEND
f Nasibi olan, hissedar * Bilen, anlayan

BEHREVER
f Hisse ve nasibini almış, payını zimmetine geçirmiş

BEHREYAB
f Nasibi olan, hissesi olan

BEHS
Neşe ve güleryüzle karşılama * Kahraman, yiğit, mert adam * Cür'etkârlık

BEHSALE
(C: Behâsile) Etli, kısa boylu, tıknaz kadın

BEHSUS
Az miktar, az şey

BEHŞ
Muki otunun yaşı * Kara yüz

BEHT
Yalan söylemek * Ansızın bir şeyi almak * Tenbellik galebe etmek * Şaşkınlık Hayranlık

BEHTERE
Yalan söyleme

BEHUR
Tütsü (Dilimizde buhur şeklinde kullanılır)

BEHUT
(C: Bühüt) İşitenleri şaşkına uğratan iftira, yalan

BE-HÜKM
Hükmiyle, hükmünce

BEHV
(Behve) Misafir odası * Yer altında hayvan ağılı (Bu iki mananın cem'i Ebhâ-Bühüvv şeklindedir) * Geniş meydan, yer * Göğüsün içi, boğazdan mideye kadar olan aralık * Rahim ile mahrecinin arası

BEHV
f Çardak * Köşk * Sofa Salon * Cumba

BEHVET
Sofa * Çardak * Odaların önüne yapılan oda

BEHZ
Benû Selim kavminden bir cemaatin adı * İleri itme * Şiddetle göğse vurma

BEHZERE
(C: Behâzere) Semiz davar

BEHZET
Ağırlaştırmak, meşakkatli yapmak * Zebûn etmek

BEİS
(Be's) Zarar Kuvvet ve şiddet Zahmet Zor Fenâ Bed

BEJENDÎ
f Geçim darlığı Maişet derdi

BEJMAN
f Yırtık, dökük, pejmürde, dağınık * Hüzünlü, kederli, üzgün, yaslı

BEK'
Birbiri ardınca şiddetle vurmak * Karşılayıp istikbâl etmek

BEK'
(C: Bilkâ) Sütü az olan davar

BEKA
Devamlılık Evvelki hâl üzere kalma Dâim ve sâbit olma * İlm-i Kelâm'da : Varlığının asla sonu olmayan Cenab-ı Hakk'ın bir sıfatıdır * Bâki olmak Ebedîlik( Beşer bu asırda harplerin ve fenlerin ve dehşetli hâdiselerin ikazatıyla uyanmış ve insaniyetin cevherini ve câmi istidâdını hissetmiş Ve insan, acib cemiyetli istidâdiyle yalnız bu kısacık, dağdağalı dünya hayatı için yaratılmamış Belki ebede meb'ustur ki, ebede uzanan arzular, mahiyetinde var Ve bu dar, fâni dünya insanın nihayetsiz emel ve arzularına kâfi gelmediğini herkes bir derece hissetmeğe başlamış Hattâ insaniyetin bir kuvâsı ve hâdimi olan kuvve-i hayâliyeye denilse : "Sana dünya saltanatı ile beraber bir milyon sene ömür olacak, fakat sonunda hiç dirilmeyecek bir sûrette bir idam senin başına gelecek" Elbette hakiki insaniyetini kaybetmiyen ve intibaha gelmiş o insanın hayâli, sevinç ve beşarete bedel, derinden derine teessüf ve eyvâhlarla saâdet-i ebediyenin bulunmamasına ağlayacak H)

BEKA-İ DÜNYEVÎ
Dünya hayatında devamlılık Uzun ömür

BEKA-İ NEV'
Nev'in devamı Meselâ: İnsan nev'inin, yani insanların devam edip bitmemesi, çocukların doğması ile olduğu gibi

BEKALE
Yağla karışmış keş * Karıştırmak

BEKAM
f İsteğine, meramına kavuşan, nail olan Arzu ettiğine erişen Mesut, bahtiyar

BEKAMET
Dilsizlik, dili olmamaklık

BEKÂR
Hiç evlenmemiş, zevcesi olmayan adam * Taşralı olup, büyük bir şehirde bir işle meşgul olarak, ailesiz yaşayan adam (Bak: Tecerrüd, Mücahede)

BEKÂRET
Kızlık Erkek görmemiş kızın hali

BE-KAVL
f Sözüne göre, dediğine göre

BEKAYA
Geride kalanlar, bakiyeler * Maliye işlerinde tahsil olunmayan gelir, meblağ

BEKBEKE
Depretmek, tahrik

BE-KEF
f Elde, avuçta olan

BEKİL
Yakışıklı delikanlı, genç

BEKİLE
Yağla karışmış keş

BEKİM
Dilsiz adam

BEKK
Bir şeyi kakmak

BEKKÂÎN
(Bükâ dan) Ağlayanlar

BEKKE
Mekke-i Mükerreme'nin eski ismi * Bir yerde toplanmak Bir yere cem'olmak * İzdihamlık, kalabalık

BEKL
Karıştırmak, halt

BEKR
Genç erkek deve (Müe: Bekre)

BEKRE
Kuyu ve benzerlerinde kullanılan makara, çıkrık, çark * Mafsallarda bulunan makara şeklindeki kemik

BEKRÎ
Erken Sabah * İçkiye çok düşkün Sarhoş

BEKTAŞ
f Akrân Arkadaş

BEKTAŞÎ
Hacı Bektaş-ı Veli tarikatına mensub olan kimse

BEKTAŞİYÂN
f Bektâşiler Yeniçeriler

BEKÛRÎ
İlk evlat, ilk doğan çocuk

BEKÛRİYYET
İlk evlâtlık

BEKÜSİSTE
f Kopuk, kopmuş Düşük, düşmüş Gevşek, çözük

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (B Harfi) Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (B Harfi) Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (B Harfi) BEL
Bilâkis, belki, katiyyetle, ihtimaldir, öyle, dahi kelimeleri mânasına tercüme edilir İ'rab edatıdır

BEL
f Ökçe Ayakkabı altının topuğa rastlayan yüksek kısmı

BEL
t Geminin orta kısmı * Bedenin ortası Göğüs ile karnın arası * Yüksek dağın iki zirvesi arasındaki kavisli kısmı veya alçakça olan geçit ve boğazı

BEL'
Yutma Emme * Belirsiz etme Ortadan kaldırma

BEL'-İ LOKMA
Lokmanın yutulması

BELÂ
(c: Belâyâ) Afet Sıkıntı Tasa, kaygı Musibet Mücazat İmtihan Dâhiye * Yaramaz nesne (Bak: Sadaka)(Ey insan! Mâdem canavar sûretinde bir hayvan, insanların hânesine misafir geldiği vakit berekete medar oluyor; öyle ise, mahlukatın en mükerremi olan insan; ve insanların en mükemmeli olan ehl-i iman; ve ehl-i imanın en ziyade hürmet ve merhamete şâyan aceze, alil ihtiyareler; ve alil ihtiyarların içinde şefkat ve hizmet ve muhabbete en ziyâde lâyık ve müstahak bulunan akrabalar; ve akrabaların içinde dahi en hakiki dost ve en sadık muhib olan peder ve valide, ihtiyarlık hâlinde bir hanede bulunsa, ne derece vesile-i bereket ve vasıta-i rahmet ve $ sırriyle yâni: "Beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasa idi belâlar sel gibi üstünüze dökülecekti" ne derece sebeb-i def'-i musibet olduklarını sen kıyas eyle M)

BELÂ-YI NÂGÂH
Ansızın gelen musibet Habersiz gelen belâ

BELÂ-YI SİYÂH
Kara belâ * Mc: Acı olan olaylar, kötü hâdiseler

BELA
Evet (Nefiyden sonra isbat için söylenir) Meselâ: Kur'ân-ı Kerim'de mezkûr; Cenab-ı Hakkın ruhlara karşı, "Ben Azîmüşşan sizin rabbiniz değil miyim?" diye sorduğunda, ruhlar $ Yâni: "Evet sen bizim Rabbimizsin" dediler (Bak: Bezm-i Elest) * Farsçada "Belî" diye söylenir

BELABİL
(Belbâl - Belbele C) Vesveseler Kederler Tasalar * (Bülbül C) Bülbüller Andelibler

BELÂ-CÛ
Belâ arayan Belâsını istiyen

BELAD(E)
Kötü kimse Müzevir, günahkâr Fena ve kötü şey

BELADET
Ahmaklık, sersemlik, kalınkafalılık Budalalık

BELÂ-DİDE
f Belâ görmüş, belâya çatmış

BELADİR
f Kadınların kullandıkları altun, gümüş, zümrüt, yakut, elmas gibi süs eşyası * Belâyı def etmek için verilen sadaka

BELÂ-ENDER-BELÂ
f Belâ üstüne belâ Zahmet içinde zahmet

BELÂG
Eriştirme, yetiştirme * Maksada uyan güzel ifâde Kâfi gelme, kifâyet

BELÂGAN MÂ-BELÂG
Bol bol Çok kâfi derecede

BELÂGAT
Hitâbettiği kimselere göre uygun, tam yerinde, düzgün ve hakikatlı güzel söz söyleme san'atı Muktezâ-yı hâle mutâbık söz söylemek * Belâgat, hem düzgün, hem yerinde söz söylemeyi öğreten ilmin de adı olur Ve maani, beyan, bedi' diye üç kısma ayrılır Bu gün Edebiyat denilen bilgiye, ilm-i belâğat denilir (Edb L)(Arkadaş! Kelâmların hüsnünü artıran ve güzelliğini fazlaca parlatan belâgatın esaslarından biri de şudur ki: Bir havuzu doldurmak için etrafından süzülen sular gibi, beliğ kelâmlarda da zikredilen kelimelerin, kayıtların, hey'etlerin tamamen o kelâmın takib ettiği esas maksada nâzır olmakla onun takviyesine hizmet etmeleri, belâgat mezhebinde lâzımdır Belâgat, muktezâ-yı hâle mutabakattan ibarettir Kur'anın muhatabları, muhtelif asırlarda mütefavit tabakalardır Bu tabakalara mürâaten, muhavere ve mükâlemeyi o asırlara teşmil etmek üzere, çok yerlerde ta'mim için hazf yapıyor; çok yerlerde, nazm-ı kelâmı mutlak bırakıyor ki; ehl-i belâgat ve ulûm-u Arabiyece güzel görünen vecihler, ihtimâller çoğalsın ki, her asırda her tabaka, fehimlerine göre hissesini alsın İİ)

BELÂGAT-FÜRUŞ
f Belâgat taslıyan

BELÂGAT-PERDÂZ
f Düzgün konuşabilen, iyi söz söyliyebilen

BELÂGAT-PİRÂ
Belâgata süs veren Süslü ve belâgatlı konuşan

BELAH
Büyüklenmek, kibir

BELAHA
Yetişmemiş hurma koruğu * Kurumak, yebs * Yormak

BELAHET
Ahmaklık Düşüncesizlik Ne yaptığını iyi bilmemek

BEL'AK
Yaşlı, zayıf * Bir hurma cinsi

BELAK
Ayakları alacalı at

BELÂKEŞ
f Belâ çeken Sıkıntı içinde olan

BELAKİK
(Bülükka C) Sahralar, çöller Düzovalar

BELAL
Islaklık Islatış Su gibi ıslatan

BEL'AM
Terbiyesiz, açgözlü, obur * Hz Musa (AS) hakkında, yalan ve fena söyleyerek Beni-İsrail'i kandıran Bel'am bin Baura adında birinin adı

BEL'AME
Yutmak

BELAREK
f İyi su verilmiş kılıç, çelik * Ok temreni, ok mahfazası

BEL'AS
Büyük karınlı dişi deve

BELAT
Döşenmiş taş * Düzyer * Köy adı

BELAYA
(Belâ C) Musibetler Afetler Beliyyeler Belâlar

BELA-ZEDE
f Belaya uğramış, başına musibet gelmiş olan

BELBAL
(Belbele) Vesvese Tasa Telâş Yürek yanması Iztırab * Tehyic ve tahrik eylemek

BELBED
Akılsız ve ahmak kimse ki, ne ettiğini bilmez

BELBEL
Tasa, kaygı Yürek yanması

BELBELE
(C: Belâbil) Vesvese vermek, gamkin etmek, kuruntu vermek

BELBÛS
f Bir nevi haşhaş * Yabani soğan Dağ soğanı, sarmısak

BELCA'
Kaşları arası açık olan kadın (Müz: Eblec)

BELDAH
Kişinin kendini yere vurması

BELDARAN
Geçit yerleri muhafızlarının adı Tanzimattan sonra bunlara zaptiye denmiştir İkinci Meşrutiyetten beri jandarma olarak adlandırılırlar

BELDE
Memleket, şehir * Büyük köy * Yer, arz * Göğüs, sadır * İki kaş arasında kıl olmayıp açık olması

BELDE-İ TAYYİBE
Güzel ve hoş belde Medine-i Münevvere

BE-LEB
f Dudakta

BELEC
Zâhir ve rûşen olmak Gözükmek

BELED
(Belde C) Beldeler Memleketler

BELED SÛRESİ
(El-beled) Kur'an-ı Kerim'de 90 sure olup Mekke-i Mükerreme'de nazil olmuştur

BELEDÎ
(Beled den) şehir veya kasaba ahalisinden olan, şehirli * Şehir ve kasabaya ait * Belediye İdaresine mensub * Mahallî, yerli

BELEDİYE
Bir şehir veya kasabanın temizliği, bayındırlığı ve nizamiyle ilgilenen daire

BELEH
Sersemlik, bönlük, ahmaklık, budalalık

BELEL
Yaşlık, rutubet, ıslaklık * Zafer, galibiyet* Mihnet, keder, üzüntü * Mücadele, kavga * Hastalıkdan iyileşen * Düşkünlük

BELEM
Üzerinden yol geçen tepe

BELEMUN
Çakır dikeni

BELENDAH
Bodur, şişman kimse

BELENDÎ
Enli

BELENSEM
Katran

BELES
İncire benzer bir yemiştir ve Yemen'de çok olur

BELEŞ
(Arabça bilâşey'den galattır) Ücretsiz, bedava

BELET
Kesilmek, inkıtâ

BELGE
(Bak: Vesika)

BELGİN
Belâ, zahmet, dâhiye

BELH
Bazan, sivâ (gayri) manasını ifâde eder

BELHA'
Bir gözüne sürme çekip, diğer gözünü unutan ve gömleğini ters giyen akılsız kadın

BELHÂ
Gönlü kibirli olan kadın

BELHAM
Çiftçilikte kullanılan saban Çift sürmeğe yarayan âlet

BELHAM
Nalbant Baytar

BELİ
f Evet

BELİD
(Belâdet den) Ahmak, sersem, bön, budala

BELİĞ
Edb: Belâgatli kimse Meramını tamamen, noksansız ve güzel sözlerle anlatmağa muktedir olan * Kâfi derecede olan Yeter olan

BELİGANE
f Beliğcesine, düzgün ve fasih olarak

BELİL
Islanmış olan şey * Serin ve yağmurlu rüzgâr

BELİNOGRAF
Fr Telefon hatlarıyla fotoğraf, şekil ve yazıyı uzak mesafeye nakleden cihaz

BELİTA
Kamış kap

BELİYYAT
(Beliyye C) Felâketler * Gamlar Kederler

BELİYYE
(C: Beliyyât) Belâ Müşkilât Musibet Âfet Tasa Keder

BELK
Kapı açmak * Ak ile kara alaca olma * Büyük terazi

BELKA'
Tenha çöl Harap ve boş yer * Yazı * Yalan yere yemin etmek * Su, süt gibi boğaz ıslatan şeyler * Bir hurma cinsi

BELKA'
Alaca Alaca bacaklı olan at

BELKAA
Şam vilâyetinde bir yerin adı * Kara ile ak alaca nesne * Parlak nesne

BELKIS
Süleyman (AS) zamanında, Yemen'de Sebe şehrinde hükümet süren Himyerîlerden bir melikedir Süleyman (AS) bunu Filistin'e çağırdı, geldi ve iman etti (Bak: Taht-ı Belkıs)(Hz Süleyman (AS) Taht-ı Belkısı yanına celb etmek için, vezirlerinden bir âlim-i ilm-i celb dedi: "Gözünüzü açıp kapayıncaya kadar sizin yanınızda o tahtı hazır ederim" olan hâdise-i harikaya delalet eden şu âyet $ ilââhir İşaret ediyor ki: Uzak mesafelerden eşyayı aynen veya sûreten ihzar etmek mümkündür Hem vâki'dir ki; risaletiyle berâber saltanatla müşerref olan Hz Süleyman (AS) hem mâsumiyetine, hem de adaletine medar olmak için pek geniş olan aktar-ı memleketine bizzat zahmetsiz muttali olmak ve raiyetinin ahvalini görmek ve dertlerini işitmek, bir mu'cize sûretinde Cenab-ı Hak ihsan etmiştir Demek Cenab-ı Hakk'a itimad edip Süleyman'ın (AS) lisan-ı ismetiyle istediği gibi, o da lisan-ı istidadiyle Cenab-ı Hak'tan istese ve kavanin-i âdetine ve inayetine tevfik-i hareket etse; ona dünya bir şehir hükmüne geçebilir Demek taht-ı Belkıs Yemen'de iken Şam'da aynıyla veyahud sûretiyle hâzır olmuştur, görülmüştür Elbette taht etrafındaki adamların suretleriyle beraber sesleri de işitilmiştir İşte uzak mesafede, celb-i sûrete ve savta haşmetli bir sûrette işaret ediyor S)

BELKİ
Umulur, ihtimal, olabilir * Hattâ * Kat'iyyetle Dahi Şüphesiz

BELL
Yaş etmek Islatmak * Ulaştırmak * Hastanın sağlamlaşması

BELLET
(C: Bilel) Cisimlerin yüzeyinde olan yaşlık, ıslaklık

BELMA
f Faydasız, faydası olmayan İri ve kaba şey

BELSEK
Elbise değdiğinde yapışıp ayrılmayan bir ot

BELT
Kesmek

BELTA'
Her hususta hazakati ve feraseti olan

BELTAH
Kişi nefsini yere vurmak

BELTEM
Akılsız kimse * Peltek adam

BELÛ
(Bel' den) Çok yiyici, obur

BELUL
Kurtulma Hastalıkdan, marazdan kurtulma Halâs olma

BELÛS
f Tevazu, mahviyet Hileci Hile, yalan, dolan

BELÛT
Bot: Meşe ağacı * Meşe ağacının meyvesi olan palamut

BELV
(Belvâ) Dert, çile Musibet Zahmet * İmtihan, tecrübe

BELVAZ
f Çıkıntı Duvardan dışarı doğru çıkan direğin ucu

BELVE
Belâ

BELY
Mahvolmak * Belirsiz olmak

BELYAD
f Nakışsız, sade kostüm

BELZİ
Muhkem, güçlü, sağlam deve

BEM
Bazı sıfatlara katılarak mübalağa beyan eder

BEMBEYAZ
Her tarafı beyaz, çok beyaz

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (B Harfi) Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (B Harfi) Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (B Harfi) BEN
(Bak: Ene) t Psk: Şuurlu kişiliğimiz Başlangıçta çocuğun benliği şuurlu değildir Kendisini başkasından ayıramaz Fakat canlı olarak ihtiyaç ve istekleri vardır Benin bu şuursuz haline "alt ben" denir Kendisi ile başkası arasındaki farkı anlamaya, münasebetler kurmaya, düşünmeğe başlayınca şuurlu kişiliği, beni ortaya çıkar Ben, kendi menfaatına gördüğü, haz duyduğu herşeyi ister İsteklerine kendisi için tehlikeli, acı verici gördüğü yerde, yani yine kendisi için sınır koyar Başkalarını hesaba katmaz Ahlâk ve din terbiyesiyle ben, her istediğini yapmaması gerektiğini öğrenir Vicdan ve namus duygusuna sahip olur Böylece "üst ben" mertebesine ulaşır İsteklerini dizginlemesini öğrenir "Alt ben"in had, sınır tanımayan arzularıyla din ve ahlâkın benliğimizdeki sesi durumunda olan "üst ben" arasında bir zıddiyet ve çatışma vardır Ben, bu ikisi arasında ahenkle denge kurmaya çalışır Bir suç ve günah işlediğinde benlikte suçluluk duygusu uyanır Bundan kurtulmak için en küçük bahane ve şüphelere yapışır Ve ahlâk ve dinî esasları inkâra yönelir Bu sebeple her günahta küfre giden bir yol açılır İslâm terbiyesi alan bir insanın benliği meşru sınırlarda Allahın emir ve rızası dairesinde kalır Günah sınırlarına varmaz Benin mahiyeti hakkında felsefî ve psikolojik muhtelif görüşler vardır Henüz benliğin mahiyeti açıklanamamıştır İslâm açısından bu mevzuda yazılan en esaslı yazı Risale-i Nurlardan Ene ve Zerre Risalesi'dir

BENADIK
(Bunduk C) Yuvarlak kurşunlar * Fındıklar

BENADİR
(Bender C) Ticaret yerleri Ticareti işlek limanlar

BE-NAM
f Meşhur Namlı Mütemayiz Seçkin Mâlum bir isimle tesmiye edilen

BENAM
Parmak ucu

BENAN
Parmak uçları Parmaklar

BENANE
(C: Benân-Benânât) Parmak başı

BENÂT
(Bint C) Kızlar * Bebekler

BENÂT-I Bİ'SE
Musibetler, belâlar, felâketler, âfetler

BENÂT-ÜL ARZ
Pınarlar, ırmaklar

BENÂT-ÜR RÜŞDE
Nikâhlı kadından doğan evlat

BENÂT-ÜS SADR
Endişe * Hayal * Kederler

BENÂT-ÜD DEHR
Âfetler * Zahmetler

BENAVER
f İri, büyük çıban Kan çıbanı

BENBEL
f Ekşi şey * Ekşi elma

BENC
Türkçede "benek" adı verilen bir ot cinsidir ve tohumuna "bezr-ül benec" derler

BENCİL
t (Bak: Hodbin, Hodgâm)

BENCİLEYİN
t Benim gibi

BEND
f Bağlanan Bağlanmış * Bağ Boğum Mafsal * Su bendi Baraj * Gam Gussa * Mekir * Hile * Mülâhaza Fıkra Madde * Aldatmak* Birisini emri altına almak, bendetmek * Edb: Baştan sona kadar aynı vezinli bir çok parçalardan meydana gelen ve kısım kısım gazel tarzında kafiyeleri değişen manzûmelerin her bir parçası (Bak: Terkib-i bend)

BEND-İ ÂHENİN
Demir bağ Demirden mânia

BENDE
f Bağlanmış olan Köle Esir Hizmetçi Hizmetkâr Kul

BENDE-İ FERMÂN
Emir kulu, ferman kölesi

BENDE-İ HALKA-BEGÛŞ
Kulağı halkalı olan köle, esir * Mc: İtaatli, muti'

BENDEGÂNE
Hizmetçi gibi Bağlanmışçasına

BENDEGÎ
Kölelik Hizmetçilik * Ubudiyyet, kulluk

BENDE-HİRÎDE
Satın alınmış köle

BENDEKA
Hiddetle bakma, sert bakış * Bir şeyi fındık kadar ufak yapma

BENDENE
f Esvabın, giyilecek şeylerin bazı yerlerine dikilen düğme, kopça

BENDENÜVAZ
f Kölesini iltifatlandıran, adamını taltif eden

BENDEPERVER
f Köle besleyici, adam besleyici

BENDER
(C: Benâdir) Ticaret yeri, işlek ticaret iskelesi, büyük iskele

BENDEREK
f Küçük iskele * Boğaz ve liman ağızlarında yapılan küçük kale Mendirek

BENDERGÂH
f İşlek iskele, liman, şehir

BENDERZ
f Çuvaldız

BENDEYAN
Hizmetçiler Kullar * Mensuplar

BENDE-ZADE
f Köle çocuğu * Mc: Çocuğunu onun kölesi yerinde tutup mütevâzi muâmelede bulunan

BENDİDE
f Esir, köle * Bağlı, bağlanmış

BENDİME
f Elbise yakasına ve kollarına açılan küçük delik * Düğme, ilik

BENDİŞ
f Altın ve gümüş üzerine işlenilen nakış

BEND-RÛG
f Tarla ve bostan kenarlarına suyun akıntısını kesip havuz gibi birikmesi için yapılan setli çukur

BENE
f İnce urgan, ip

BENEFSEC
Menekşe

BENEFŞ(Î)
f Menekşe rengi, mor renk

BENEFŞE
f Menekşe denilen güzel kokulu, küçük çiçek * Mor

BENEFŞE-GÛN
f Menekşe renkli, mor renkli Gökyüzü

BENEFŞE-ZÂR
f Menekşe tarlası, menekşe bahçesi, menekşelik

BENEK
f Atlas zemin üzerine sırma işlemeli bir çeşit kumaş

BENES
Kötülükden, fenalıkdan ve iyi olmayan şeylerden çekinme ve kaçınma

BENEVRE
f Temel, esas, asıl

BENG
f Bir bitki ve tohumu ki, afyon gibi uyuşturan, keyf verici olarak da kullanılan bir madde Esrar * Atlas üzerine işlenmiş sırma işlemeli bir çeşit kumaş * Küçük çitlenbik

BENGAH
f Keçeden yapılmış olan Türkmen evi* Âmirlere ve büyük rütbeli şahıslara ait çadır

BENGERE
f Çocukları uyutmak için, çocuğu uyutan kişi tarafından söylenen ninni

BENGÎ
f Beng tiryakisi, esrarkeş

BENÎ
Oğullar, evlâtlar, çocuklar (Aslı: Benûn-Benîn)

BENÎ ÂDEM
Âdem oğlu İnsan Âdem oğulları

BENÎ BEŞER
İnsanlar

BENÎ İSRÂİL
İsrâil oğulları Yahudiler Yahudi

BENÎ ÜMEYYE
Emeviler

BENİKA
(C: Benâyık) Elbisenin koltukaltı parçası

BENİMSEMEK
t Sahip çıkmak, bir şey hakkında benimdir iddiasında bulunmak Kabullenmek

BENÎN
(İbn C) Oğullar, erkek çocuklar * Akıllı, temkinli, tedbirli kimse

BENİYYE
Kâbe-i Muazzama

BENK
Her nesnenin aslı

BENNA
Mimar, usta, kalfa Her türlü bina yapan Yapıcı

BENNA-GÛŞ
f Kulağın aşağı sarkan yumuşak kısmı ki, küpe asılan yerdir

BENNE
(C: Binân) Güzel, hoş koku

BENS
Tehir etmek, geciktirmek

BENŞ
Tenbellik İhmâl

BENÛ(H)
f Yığın, küme, demet

BENÛ
Oğullar

BENU-D DÜNYA
Beni Âdem, insanlar

BENU-L ALLAT
Baba bir kardeş

BENU-L A'YAN
Baba ve ana bir kardeş

BENU-L GABRA
Dervişler, uğrular

BENU-L ÜMM
Ana bir kardeş

BENÛN
(Benîn) (İbn C) Oğullar Zâdeler Veledler

BENU-S SEBİL
Misafirler

BEN-VAN
f Harman, tarla, ekin bekçisi

BENZOL
Benzin ve toluen karışımı bir akaryakıt

BEPGA
f Papağan

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (B Harfi) Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #11
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (B Harfi) Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (B Harfi) BER
f Üzere, üzerine, yukarı mânasına (ve Arabçadaki "Alâ" yerine edat-ı isti'lâdır) * Göğüs, sine, bağır, sadır * Fayda * Hamil * Hıfz * Yan * Taraf * Nâkil Götürücü * Meyve * Yaprak Varak * Meme* Genç kadın* Evin kapısı

BER
f (Burden) "Götürmek" mastarının emir köküdür Kelimenin sonuna getirilerek terkipler yapılır Emirber $ : Emir dinleyen, emir götüren Fermanber $ : Emir veren Emir dinleyen gibi

BE'R
Kuyu kazmakBER' : (Berâ, Bur', Bürü') Yaratmak Halketmek * Hastanın iyileşmesi Sağlamlık

BERA'
Her ayın ilk ve son günü

BERAA
(Beria, Berua) İlim ve fazilet ve cemalde üstünlük (manasına fiil kökü)

BERÂAT
Haşmet, metanet İlim ve şecaatta, güzel vasıflarda emsâlinden üstünlük Hüsn ve cemâlde tam olmak,emsâlinden üstün olmak

BERÂAT-ÜL İSTİHLÂL
Bir eserin içindekilerini güzel bir başlangıçla baş tarafında anlatmak İyi bir alâmet Güzel bir başlangıç * Bir ibarede müradif ve mukni birkaç kelime bulunması, hüsn ve insicamdaki ibarenin vech-i mergub üzere te'lif ve terkibi * Maaş, rütbe, nişan için hükümetçe bildirilen yazı gibi vesika

BERABER
f Birlikte bulunan * Müsavi, eşit * Bir hizada olan * Refakat, birlik

BERABERÎ
f Eşitlik, müsavilik, beraberlik

BERABER MÎ-ZENEND HER ŞEY
Herşey berâber söylüyor, çarpıyor, konuşuyor

BERACİM
(Bürcume C) Boğumlar, mafsallar

BERÂET
Temize çıkma Temizlik, münezzehiyet Bulaşık ve giriftâr olmama Âri olma * Huk: Bir davânın neticesinde suçsuz olduğu anlaşılma (Bak: Ber')

BERÂET-İ ZİMMET
Zimmetinde birşey olmayış, suçsuzluk

BERAGİS
(Bürgus C) Pireler

BERAH
şiddet Ezâ ve meşakkat

BERAH
Açık işlenmiş yer * Zâil olmak * Ağaçsız arazi

BERAHİDE
f Yola çıkarılmış, gönderilmiş

BERAHİHTE
f Daha ziyade silâh hakkında kullanılan bir tâbirdir Çıkarılmış, çekilmiş mânâlarına gelir

BERAHİME
Berehmenler Bâtıl ve sapkın Hind ve Mecûsi dinindekilerin reisleri

BERAHİN
(Bürhan C) Deliller Şâhidler Bürhanlar

BERAHİN-İ ALENİYYE
Meydanda ve açık olan deliller

BERAHİN-İ KATIA
Şeksiz ve şüphesiz olan kat'i deliller, bürhanlar

BERAHİN-İ KAVİYYE
Sağlam deliller, kuvvetli bürhanlar

BERAİL
Horozun, güvercinin ve diğer kuşların boynunda çarpık bitmiş olan yelek

BERAK
(C: Berkân) Göz kamaşmak * Bir yaşındaki kuzu

BER-AKİS
f Aksine, zıddına, tersine

BERARENDE
f Üste getiren, üzerine çıkaran

BERARİ
(Berriyye C) Sahralar, çöller Geniş kumluklar

BERAS
Leke hastalığı

BERASİN
(Bürsün C) Yırtıcı hayvanların pençeleri

BERAŞ
Ekseri yüzde olan küçük kara noktalar

BERAT
Nişân Rütbe İmtiyaz ve taltif için verilen resmi kâğıt

BERAT GECESİ
Arabi Şâban ayının onbeşinci gecesi Şâban ayı mübarek şuhur-u selâseden (üç aylardan) olup, onbeşinci gecesi mahlûkatın rızıklarına, ömürlerine, amellerine dâir taraf-ı İlâhîden meleklere tâlimat verildiği hususunda rivâyât-ı sahiha vardır(Bu gelen gece olan "Leyle-i Berât" bütün senede bir kudsî çekirdek hükmünde ve mukadderât-ı beşeriyenin programı nev'inden olması cihetiyle "Leyle-i Kadr"in kudsiyetindedir Herbir hasenenin Leyle-i Kadirde otuzbin olduğu gibi, bu Leyle-i Beratta herbir amel-i salihin ve herbir harf-i Kur'anın sevabı, yirmibine çıkar Sair vakitte on ise, şuhur-u selâsede yüze ve bine çıkar Ve bu kudsî leyâli-i meşhûrede, onbinler yirmibin veya otuzbinlere çıkar Bu geceler elli senelik bir ibadet hükmüne geçebilir Onun için elden geldiği kadar Kur'anla ve istiğfar ve salâvatla meşgul olmak büyük bir kârdır Ş)

BERAT-I CİBAYET
Vergi, icâre ve resim gibi vakfa veyahut da hazineye ait olan paraları toplamak salâhiyetini veren vesika

BERAT-I HÜMAYUN
Padişahlara mahsus ferman

BERATİL
(Birtîl C) Hediyeler, rüşvetler

BER-AVER
f Yemiş ağacı

BERAVERDE
f İltimas ile korunarak ileri çekilmiş adam * Seçilmiş, ayrılmış şey * Yükseğe kaldırılmış

BERÂY
f İçin, dolayı, binâen (Arabçadaki "Li, li ecli" yerinde bir tâbirdir)

BERÂY-I İSTİKBÂL
Karşılamak için

BERÂY-I MALÛMAT
Mâlûmat için

BERÂY-I TENEZZÜH
Tenezzüh için, gezinti için

BERÂY-I TİCÂRET
Ticâret için Ticâret maksadı ile

BERAYA
(Beriye C) Halk Bütün mahlûkat * Halkın kılıç kullanabilenleri ve vergi hârici tutulan müslüman kısmı

BERAZ
Az olan şey, kalil

BERAZİK
Bölük, cemaat

BERBAD
f Harap Kötü Virâne Bozuk Perişan Telef ve helâk olmuş

BERBAR(E)
f Evin dam kısmında bulunan oda * Çardak * Kemeriye * Tahtaboş Damın düz bir kısmı ki, en çok çamaşır sermeye yarar ve çinko ile döşelidir

BERBEKAN
Arapların giydiği bir elbise cinsi

BER-BELEND
f Çok yüksek yer veya rütbe

BER-BEND
f Ufak çocuğu annesinin sırtına bağlamağa yarıyan göğüs kuşağı

BERBER
f Tıraş eden, saç kesen * Afrika'nın kuzeyindeki bir kavim

BERBERE
Kızgınlık ânında söylenip çağırmak bağırmak

BER-CA
f Yerinde, münâsib

BERCED
Kalın kilim * Halı

BERCESTE
f Sağlam ve lâtif * Seçme * Edb: Zahmetsizce hatıra geliveren ve fakat çok kıymetli olan söz

BERCİS
Müşteri denilen gezegen * Bol sütü olan deve

BERÇİDE
f Devşirilmiş, toplanmış

BERÇİN
f Toplayıcı

BERD
Soğuk Soğukluk Soğutmak Noksan hararet * Ölmek * Soğuk su ile gusletmek * Uyumak * Sabit olmak * Zayıf olmak * Bir şeyi eğelemek * Sürme çekmek * Söğmek * Tutya, çinko (LR)

BERD-İ BEYZÂ
(Bak: Nâr-ı beyzâ)

BERDAHT
f Pürüzünü giderme Pürüzsüz yapma * Cilâlama, parlatma * Düzleme, düzeltme

BERDAR
f Asılmış, yukarı kaldırılmış* Tutucu İtaat edici ve ettirici * Meyveli Meyve verici olan

BERDAŞTE
f Yükseğe kaldırılmış, yukarı çıkarılmış

BERDE
Tıb: Mide dolgunluğu

BERDEC
Sürmek (Farisîden muarrebtir)

BERDEGİ
f Esirlik, esaret, kölelik

BERDENG
f Çöl ortasında yer alan küçük dağ ve tepe

BERDEVAM
f Devam üzere Devamlı sürüp giden

BERDİ
Hasır yapımında kullanılan bir ot cinsi

BERDİS
Habis kişi, pis kimse

BERDİYY
Suriye'de bulunan iki nehrin, bir köyün ve Hicaz'da da bir dağın adı

BER-DÛŞ
f Omuzda, omuz üzerinde

BERD-ÜL ACÛZ
Kocakarı soğuğu (Rûmi şubatın 26'sında başlar ve 7 gün şiddetle devâm eder)

BERE
Fr Sipersiz ve yumuşak olan bir çeşit başlık

BERE
f Kuzu Koyun yavrusu

BERE
t Tıb: Ezilme veya kılcal damarların kopması sonunda kanın, dokular içinde birikmesi ve bundan dolayı meydana gelen morluk

BERED
Daha ziyade fırtınalı havalarda yağan dolu

BEREDE
Dolu * Çok yemekten midenin dolması

BEREHMEN
(Berhemen) f Puta tapan Ateşperestlerin bilginleri ile puta tapan kimselerin papazları

BEREHNE
f Çıplak

BEREHNEGÎ
f Çıplaklık

BEREHREHE
Güzel, nâzik kadın

BEREKÂT
(Bereket C) Bereketler Bolluklar

BEREKET
Bolluk Çokluk Feyiz Cenab-ı Hakk'ın lütfu, ihsanı Uğurluluk Meymenet, saadet( Kanaat-ı kat'iye verecek derecede tecrübeler vardır ki: Nasıl çocukların aczlerine binâen rahmet tarafından rızıkları hârika bir sûrette memeler musluklarından gönderiliyor ve akıttırılıyor Öyle de, mâsumiyet kesbeden imanlı ihtiyarların rızıkları da, bereket sûretinde gönderiliyor Hem bir hânenin bereket direği, o hanedeki ihtiyarlar olduğu; hem bir hâneyi belâlardan muhafaza edici, içindeki beli bükülmüş mâsum ihtiyarlar ve ihtiyareler bulunduğu, Hadis-i Şerifin bir parçası olan $ yani: "Beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasaydı, belâlar sel gibi üzerinize dökülecekti" diye ferman etmekle, bu hakikatı isbat ediyor L)

BEREM
(C: Ebrâm) Kumar oyununa dâhil olmayan

BEREM
f Asma ve kabak çardağı * Üzüm çubuklarının altına konulan çatal şeklindeki ağaç Herek

BERENCEN
f Kadın bileziği

BEREND
f Nakışı olmayan ipek kumaş * Keskin olan hançer, kılıç, pala vb âletler * Kılıcın suyu

BERENDAHTE
f Yükseğe çıkarılmış, üste çıkarılmış Yükseğe kaldırılmış

BER-ENDAZ
f Bir yana atan Yukarı kaldırıp atan

BERERE
(Bârr ve Berr C) Dindar ve temiz kimseler Takvâ ehli olan, her çeşit günahlardan sakınanlar Çok hayır sahibi kimseler

BERESTÛK
Kırlangıç denilen deniz balığı

BERE'TE
Sen yarattın (meâlinde fiil) (Bak: Ber')

BEREVÂT
(Berat C) Eskiden bir kimseye nişan, rütbe veya imtiyaz verildiğini bildiren fermanlar

BEREZE
(Bak: Bürüz)

BERF
f Kar

BERF-ÂB
f Karlı soğuk su Kar suyu

BERF-ÂLUD
f Kar içinde, kara batmış

BERF-DÂN
Buzhane, buzluk, karlık

BERF-DÂR
f Karlı

BERFEND
f Asker, nefer, er * Güzel ve hoş söz * Derin yer

BERFİN
f Kar ile ilgili, kardan

BERF-NAK
f Kış yaz devamlı karlı olan yer

BERFÛK
f Şeftali yemişi

BERFÛZ
f Ağzın dış kenarı, dudakların çevresi

BERG
f Sed, bendBERG : f Yaprak * Azık * Azm, kasd * Hazırlık Mal, mülk * İntizam-ı hal * Serencam

BERG-İ DİRAHT
Ağaç yaprağı

BERG-İ SEBZ
Hediye * Yeşil yaprak

BERGAB
f Su bendi Suyun biriktirildiği yer Baraj

BERGAL
(C: Beragil) Sırtlan eniği

BERGAMAN
f Ejder Büyük yılan

BERGAMOT
Turunçgillerden bir ağaç ve bu ağacın meyvesi Meyvenin kabuğundan güzel kokulu bir esans da çıkarılır

BERGAŞ
(C: Berâgiş) Sivrisinek * Tahta biti

BERGAŞTE
f Yüz çevirmiş

BERGERDE
f Hatırda tutulmuş, ezberlenmiş, hıfzedilmiş

BERGEŞİDE
f Sıyrılmış, çekilmiş * Tartılmış

BERGEŞTE
f Tersine dönmüş Yüz çevirmiş Mâkûs

BERGEŞTE-HÂL
f İşi bozulmuş, geçimi güçleşmiş, düşkün

BERGRİFTEN
f Ayırmak Kaldırmak Gidermek

BERG-RİZ
f Yaprak döken Sonbahar, güz

BERGÜZAR
f Hatırlatmak için armağan, hediye vermek

BERGÜZİDE
f Seçkin Seçilmiş

BERH
şiddet, eziyet, meşakkat, zorluk, zahmet

BERH
f Balık, semek * Parça, kısım, hisse, nasib * Su birikintisi * Şimşek, berk * Yaş olan odunun, yanarken çıkardığı yaşlık

BERHABE
Minder Döşek, yatak * Aynı döşek veya yatakda beraber yatılan kimse

BERHÂNE
f Eskiyip harap olmuş konak

BERHAST(E)
f Ayaklanmış, kalkmış

BERHAVA
(Berhevâ) f Boş, faydasız * Havaya uçurulmuş Havaya gitmiş

BERHAY
Yaramaz, haylaz

BERHAYAT
f Yaşayan Hayat üzere olan

BERHE
Müddet, an, zaman

BERHEM
f Karışık, çapraşık * Toplu, birlikte, berâber

BERHEME
Gözünü kıpırdatmadan bir şeye bakıp durmak

BERHEMEN
(C: Berhemûn) Hakîm * Efsun okuyucu

BERHEM-ZEDE
f Karmakarışık, altı üstüne getirilmiş

BERHEM-ZEN
f Karmakarışık eden, altını üstüne getiren

BERHEM-ZENED
f Birbirine çarpıyor Beraber çarpıyor Birlikte çalışıyor

BER-HEVA
f Kaybolmuş, havaya gitmiş

BERHİHTE
f Silâh çekilmiş, hamle edilmiş

BERHİZ
f Atılan, kalkan, sıçrayan Zorbalık eden

BERHÛD
f Saçmasapan söz, mânasız söz

BERHUDAR
f Selâmette Mükâfata erişen Nasibli

BERHÛH
f Sabun

BERHÛN
f Çember, daire, ortası boş olan yuvarlak nesne * Hisar, varoş, duvar veya bostan kenarlarına ve tarla aralarına çalıçırpı ve diken ile yapılan çit * Küçük ev, oda, hücre

BERHÛR
f Pay, nasib, hisse

BERHÛZ
f Torba, dağarcık

BERÎ
(Berâet den) Kurtulmuş Temiz Kayıt ve hüküm altında olmayan Zimmeti bulunmayan adam Hiçbir karışıklık, kusur ve noksanı olmayan Hastalıktan sâlim olan (Bak: Ber')

BERİA
Akılda güzellik, zekâda ve kıyasette emsalinden üstün olan (Bak: Beraa)

BERİBERİ
(Seylanca) Asya'nın güneydoğusu ile Okyanusya, Senegal ve Brezilya'nın yerli halklarında görülen ve B vitamini eksikliğinde vücuda gelen bir hastalık

BERİCEN
f İçerisinde ekmek pişirilen ocak veya fırın

BERİD
Postacı Haberci Elçi * Sürücü * Dört fersah mesâfe

BERİD-İ FELEK
Satürn (Zühal) gezegeni

BERİG
f Set, bent

BERİK
Yıldırayıcı, çok parlak nesne (Mübâlağası: Berrak) * Parıltı, ışık, ziya

BERİKE
Yırtmak Paralamak * Un helvası

BERİLYUM
yun Zümrüt gibi bazı taşların bileşiminde bulunan bir elementtir (Be) sembolü ile gösterilir

BERİM
Siyah ve beyaz ipliklerden meydana getirilen ip * Cemaat * Etsiz yemek

BERİN
f Pek yüksek, en yüce * Yarık, yırtık, delik

BERİSA'
Halk, insan topluluğu

BERİT
(C: Berâyıt) Halk, beriyye

BERİYYE
Halk Mahlûk İnsan * Sahra Çöl * Kır

BERJ
f Kuvvetli kasırga Su girdabı

BERK
t Katı Sert * Serin * Metin, sağlam

BERK
Şimşek çakması Parlama* Yıldırım * Zinetlenme, süslenme * Tas: Tecelli-i İlâhiye ile kurbiyyete mazhariyyet * Ahmak olmak

BERK-İ BASAR
Gözün şimşek çakması * Birdenbire tepesinde çakan şimşekten mâruz olduğu dehşet ve şiddet hâlinden mecaz olarak, ansızın başına gelen mühlik hâdisenin şiddetli âlâm ve ıztırabıyla dehşet ve hayret içinde duyulan keskin intibahı ifade eder (ET)

BERK-İ HÂTIF
Kapıp götüren veya göz kamaştıran şimşek

BERK-İ SÜYUF
Kılıçların şimşeği, kılıç korkusu

BERK
(C: Bürük) Göğüs, sadr * Çok çöken deve

BERK
f Yaprak

BERKA'
(C: Berkavât) Yüksek yer * Taşlı balçık

BERKA'
(Bak: Burku)

BERKAA
Dört ayak üstüne durmak

BERKAN
f Tüyü kıvırcık olan kuzu postu veya kürkü

BERKAN
Parıldama * Volkan

BERKARAR
Kararlı Yerleşmiş Devamlı

BERK-ASA
f şimşek gibi parlak

BERKAŞ(A)
Nakşetmek, nakışlamak

BERKATA
Birbirine yakın olan adım

BERK-EFŞAN
f şimşek saçan

BER-KEMAL
f Mükemmel

BERKENAR
f Hâşiye Kenara yazılan yazı Kenarda

BERK-ENDAZ
f Parlayıcı, parıldayıcıBERKENDE : f Koparılmış, sökülmüş, kökünden çıkarılıp atılmış

BERKEŞİDE
f Kınından çıkarılmış, sıyırılmış, çıkarılmış* Mc: İlerletilmiş, çekilip meydana getirilmiş BERKİYYE : Şimşek gibi Şimşeğe âit Elektrik Telgraf

BERKİ'
Yedinci kat gök

BERKU'
Yüz örtüsü Peçe

BERKUK
Şeftali, kayısı, zerdali

BERM
f Hıfzetme, hatırda tutma, ezberleme

BERMAH(E)
f Burgu, matkab

BERMAL
f Zirve, dağ tepesi Dağın üstü, en yüksek yeri

BER-MÛCİB
f Gereğince, icabına göre

BERMURAD
f Emeline kavuşan, arzusu yerine gelen, dileğine eren

BERMU'TAD
f Her zamanki gibi Âdet olduğu üzere, alışıldığı gibi

BERNA
f Delikanlı, yiğit, genç

BERNAME
f Mektub başlığı * Zarfın üzerindeki adres * Fihrist

BERNİK
Su aygırı

BERNİŞ
f Romatizma ağrısı, mafsal sancısı * Karın ağrısı, sancısı

BERNİYE
(C: Berâni) Büyük küp * Küçük horoz * Bir hurma cinsi

BERNÛN
f İnce tül Çok ince ipek kumaş

BERPA
f Ayakta, ayak üzerinde, dik

BERR
(C: Ebrâr) Va'dinde sâdık Sözünde duran Muhsin Keremkâr * Nimetleri herkese, umuma ihsan eden * Gerçeklik, sıdk * Susuz, kuru yerler * Toprak Yeryüzü, yer

BERR-İ ATİK
Eski karalar Asya, Avrupa ve Afrika

BERR-İ CEDİD
Yeni karalar Amerika ve Avusturalya

BERRADE
Suyu soğutmaya ait kap, buzdolabı, karlık * Bardak asacak yer

BERRAH
Sahra, çöl * Zeval, sona ermek * Gitmek, zehab

BERRAK
Nurlu, pek parlak * Bulanık olmayan, duru, açık, saf

BERRAN
f Kesen, kesici, keskin

BERRANÎ
(Berr den) Sahra ve kıra ait Yabani * Hâricî, zâhirî * Şer'î hükümlere uymayan

BERRAT
Bıçkı * Törpü

BERREN
Karadan, kara yoluyla

BERRÎ
Toprağa ait, kara ile ilgili

BERRİYE
Toprağa âit * Çöl Beyaban Sahra * Kara askeri Piyade

BERRÛD
Tül ağacı

BERRÜSTE
f Karpuz, kavun, kabak, çimen gibi dalbudak salıp da yükselmiyen nebat * Mc: Alçak, edepsiz, rezil kimse

BERS
(C: Bürâs-Ebrâs) Çukur, yumuşak yer

BER-SABIK
f Eskisi gibi

BERSAK
Sevinmek, sürur ve ferah

BERSER-ZEDEN
f Başa kakmak, azarlamak

BERŞ
f Afyon şurubu, keten yaprağı ile yapılan bir nevi sarhoş edici mâcun * Arzu, gönül isteği

BERŞA'
Uzun boylu, iri gövdeli ahmak kimse

BERŞAK
Ok atmak

BERŞAN
f Ümmet Bir peygamberin tebliğ ettiği dine ve kitaba iman eden cemaat

BERŞEM
f Kederin belli oluşu * Dikkatli nazar

BERTAL
Rüşvet almak

BERTAM
Dudağı kalın adam

BERTAME
Gadaptan müntefih olmak, hiddetlenmek

BERTARAF
f Bir tarafa atılan, bir yana atılmış, ortadan çıkmış, zâil olmuş

BERTARUM
f Kubbe üzerinde Dam üstünde

BERTER
f Daha yüksek, daha üstte, âlâ

BERTİH
Aşırma

BERTİL
(C: Beratil) Uzun taş * Uzun, sağlam demir

BERÛD
Soğutucu * Göze çekilen sürme

BERÛMEND
f Faydalı, verimli * Ter ü taze * Nasibli, hisseli

BERÛMENDÎ
f Faydalı, menfaatli olma

BERÛZ
Zâhir olmak, zuhur etmek, görünmek

BERÛZ
f Kavga, savaş, muhârebe

BERVAR(E)
f Sayfiye * Havadar köşk, mesken * Evin küçük, arka kapısı

BERVAZE
f Gezinti için hazırlanan yemek

BER-VECH
f Olduğu gibi, aynen

BER-VECH-İ ATİ
f Gelecek tarz üzere Aşağıdaki gibi

BER-VECH-İ BÂLÂ
Yukarıda olduğu gibi

BER-VECH-İ İŞTİRÂK
Ortaklıkla, iştirak ederek

BER-VECH-İ MAKTU'
Muayyen bir bedel karşılığı olarak

BER-VECH-İ MÛTAD
f Adet olduğu gibi

BER-VECH-İ YESİR
Kolaylıkla, kolayca

BER-VECH-İ ZİR
f Aşağıdaki gibi Gelecekte görüleceği üzere

BERZ
f Ziraat, ekim

BERZAH
İki âlemin arası Kabir Dünya ile âhiret arası * Perde * Sıkıntılı yer * İki yer arasındaki geçit * Mani'a, engel, (Bak: Sırat köprüsü) Ölen insanların ruhları kıyamete kadar berzah âleminde bulunurlar Berzah büyük ve mânevi bir âlemdir Dindar olup cennetlik olanlar, berzah âleminde sevdikleri kimselerle ve iyi insanlarla görüşürler ve çok zevkli yaşarlar Kıyamet kopunca Allah bütün ruhları haşir meydanında cesetleri ile diriltip toplayacaktır

BERZE
f İpekli kumaş * Yakışıklı, nâzik * Ekin, zirâat * Dal, budak * Letâfet, zerâfet

BERZEDE
f Toplanılmış, biriktirilmiş, bir araya getirilmiş

BERZE-GAV
f Tarla sürecek öküz, çift öküzü

BERZEN
f Sahra, çöl * Sokak, cadde Mahalle Köşebaşı

BERZ-GAR
f Ekinci

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (B Harfi) Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #12
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (B Harfi) Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (B Harfi) BES
f Kâfi Yeter Yetişir (Allah bes, gayri heves)

BE'S
Azab, şiddet Korku * Zarar, ziyan * Zorluk, meşakkat, zahmet * Fenalık (Arapçada: "Savaşta şiddetli harekette bulunmak veya sıkıntı ve fakirlikten fenâ durumda olmak" mânâlarına gelir)

BESA'
Yumuşak yer * Benî Selim vilayetinde bir yerin adı

BESÂ
f Pek çok, hayli miktarda, nice nice

BE'SA
Fakirlik, muhtaçlık ve benzerleri

BESA'
Ülfet, alışma, ünsiyet

BESA
(Arnavutça) Arnavut yemini * Kan güden hasımlar arasında yeminle akdolunan anlaşma

BESAİT
(Basit C) Basit şeyler Mürekkeb ve memzuç olmayanlar

BESALET
Yiğitlik Bahadırlık Yürek sağlamlığı

BESAMET
Güler yüzlülük Mütebessimiyet

BESARE
f Sofa, salon Divanhâne

BESÂRE-NİŞİN
f Sofada oturan, uşak, hâdim, hizmetçi

BESARET
Göz açıklığı Dikkatle bakış

BESASA
Göz, ayn

BESAT
(Bisât) Düz * Döşenmiş * Geniş * Yayvan kab * Düz açık yer

BESATET
Basitlik Düzgünlük Sadelik Düzlük * Dilde düzgünlük

BESATİN
(Bostan C) Bostanlar

BESATİN-İ CİNAN
Cennet bostanları Cennet bahçeleri

BESBAS
f Saçmasapan, manâsız söz

BESBASE
Bir ağaç adı

BESBELE
Bakla

BESBES
(C: Besâbis) Herze Mânasız, saçma sözler

BESBESE
Haberi yaymak * İşini halka bildirmek

BESBESE
Bir nesneyi yaş etmek, bir şeyi ıslatmak * Çok çabuk yürüme Hızlı yürüme

BESEK
(Besdek) f Esneme * Harman yerinde toplanılarak demet yapılan arpa ve buğdaylar

BESEN
şirin, lâtif, gökçek, hüsn

BESEND(E)
f Kâfi, kifayet eder, tamam, yeter, yetişir

BESFAYİC
Bir ot kökü ki, içinde fıstığa benzer bir yemişi olur

BE-SER
f Baş üzerine

BE-SER Ü ÇEŞM
f Başgöz üstüne

BE-SER Ü PÂ
f Baştan ayağa

BESGÛY
f Geveze Çok konuşan

BESÎ
f Çokluk, fazlalık, ziyadelik * Birçok

BESİC
f Hazırlık Sefer hazırlığı, yol hazırlığı * Yol ve sefer azığı, harçlığı

BESİL
Çirkin yüzlü

BESİLE
Kap içinde kalmış içki artığı

BESİM
(Besm den) Güleryüzlü kimse

BESİN
t Zihayat varlıkların yaşama, gelişme ve çalışmaları için gerekli olan çeşitli gıda maddeleri

BESİR
Ziyade, çok, birçok

BESİSE
Bir çeşit yemek * Yağ ve undan yapılan bir çeşit bulamaç * Ayrılık, nifak, iftira, ihtilaf

BESİT(A)
(C: Besâit) Döşenmiş nesne, yer yüzü * Yalnız tek * Geniş yer

BESK
Yırtmak * Yarmak ve ayırmak

BESK
Tükürmek * Uzamak * Büyümek

BESKELE
f Kapı sürgüsü, kapı mandalı

BESL
Helâk etmek * Men'etmek* Çirkin yüzlü olmak * Helâl ve haram

BESM
Tebessüm etmek

BESMAN
f Bir muahededen, bir anlaşmadan sonra rehin olarak bırakılan şey Kapora

BESMELE
$ in kısaltılmış ismi Müslüman her işine Bismillah ile başlar Yani her işi Allah adına ve Allah için yapar Atomlardan yıldızlara kadar her varlık da Allah adına ve Allah için hareket eder İnsan da Bismillah diyemiyeceği, yani Allah'ın emri ve izni olmayan bir işi ve hareketi yapmamak, onun emri dairesinde kalmakla gerçekten insan olur Aksi halde hayvanlardan aşağı dereceye iner

BESMELE-HÂN
f Besmele çeken

BESNE
Yumuşak yer

BESNİYYE
Alçak ve yumuşak yerde biten buğday * Şam diyarında belli bir yerde yetişen buğdaya da derler

BESR
Çok, kesir

BESR
Yüz ekşitmek * Talep etmek, istemek * Acele etmek Hamlık atmak

BESR
(Besere) (C: Besûr) Vücutta çıkan bir çeşit ufak sivilce

BESERE-İ HABİSE
Çıktığı yeri kangren eden ve adına da kara kabarcık denen öldürücü bir hastalık

BESRİK
(Bisrik) Hafif ve hızlı yürüyüşlü bir cins hecin devesi

BESS
İçindekini açığa vurmak * Neşretmek, yaymak * Ayırmak * Dert, keder * Merak

BESS
Parça parça olmak, dağılıp serpilmek

BESSAM
Güler yüzlü olan adam Çok gülen kimse

BESSASE
Mekke-i Mükerreme

BEST
Döşemek* Yaymak, neşr

BEST
f Düğüm

BESTA
Uzunluk, bolluk, genişlik Yaygın olmak

BESTAK
Hizmetçi, hâdim

BESTE
f Bağlanmış, bitiştirilmiş, bağlı * Kapalı Tutucu Donmuş * Bir nevi ipek kumaş * Gr: "Besten" fiilinin ism-i mef'ulüdür Kelimelerin başına veya sonuna getirilerek mürekkeb kelimeler (Birleşik kelimeler) yapılır * Müzikte: Şarkının makam ve âhengi

BESTE-DEHÂN
f Dili bağlı Ağzı kapalı, susan, sükût eden

BESTE-DEM
f Nefesi tutulmuş

BESTE-GÎ
f Bağlılık Kapalılık

BESTE-KÂR
Besteliyen Besteci

BESTE-LEB
f Dudağı kapalı

BESTE-RAHİM
f Çocuk doğuramayan, kısır kadın

BESÛR
(Besr C) Siğiller, sivilceler, küçük çıbanlar

BESÛS
Okşadıkça süt veren deve

BESV
Yüz ekşitmek

BEŞAAT
Kabahat, suç * Yiyecek ve içeceklerdeki acılık

BEŞAHE
Çirkinlik

BEŞALE
Harislik, hırslı olma

BEŞAM
Hicaz'da yetişen bir cins ağaçtır ki, hoş kokuludur ve dallarından misvak yapılır

BEŞANİKA
Boşnaklar

BEŞARAT
(Beşaret C) Beşaretler (Bak: Beşaret)

BEŞARE
(C: Beşâir) Hüsn, güzellik, cemâl

BEŞARET
(Doğrusu Bişârettir) Müjde Sevindirici haber Hayırlı haber * Müjdeye verilen ihsan * Yeni çıkan acib şey

BEŞARET-ÂVER
Beşaret veren, müjdeci

BE-ŞART-I ANKİ
f Bu şartla ki Şu şartla ki

BEŞAŞ
(Beşeş, beşüş) Açık yüzlü Güler yüzlü

BEŞÂŞET
Güler yüzlülük * Tazelik

BEŞE
f Atmaca kuşu

BEŞEL
Hırslı kişi Haris kimse

BEŞEL
f İki kimsenin birbiriyle tutuşması İki şeyin birbirine sarılması * Beşelîden masdarından emir ki; asıl, sarıl, mânâlarına gelir

BEŞEM
f Kederli, hüzünlü, yaslı * Hazmı güç olan şey

BEŞEN
f Uzun boy * Beden, cisim * Taraf, uç, kenar

BEŞENC
f Yüz güzelliği, parlaklığı

BEŞER
(Beşere) İnsan derisinin dış yüzleri * İnsan Âdem(Hem istikrâ-i tâmme ile ve fenlerin tahkikatıyla sabit olmuş ki; mahlûkat içinde en mükerrem, en ehemmiyetli beşerdir Çünki beşer, hilkat-ı kâinattaki zâhiri esbab ve neticelerinin mabeynindeki basamakları ve teselsül eden illetlerin ve sebeplerin münâsebetlerini aklıyla keşfedip san'at-ı İlâhiyeyi ve muntazam hikmetli icadât-ı Rabbaniyenin taklidini san'atcığıyla yapmak ve ef'âl-i İlâhiyeyi anlamak için ve san'at-ı İlahiyeyi bilmek ve cüz'î ilmiyle ve san'atlarıyla anlamak için bir mizan bir mikyas, kendi cüz-i ihtiyariyle işlediği maddelerle Hâlık-ı Zülcelâl'in küllî, muhit ef'al ve sıfatlarını bilerek kâinatın en eşref ve ekrem mahlûku olduğunu isbat ediyorHem İslâmiyetin kâinata ve beşere ait hakikatlarının şehadetiyle, mükerrem beşer içinde, en eşref ve en âlâsı ehl-i hak ve hakikat olan ehl-i İslâmiyet, hem istikrâ-i tâmme ile, tarihlerin şehadetiyle, en mükerrem beşer içindeki en müşerref olan ehl-i hakkın içinde dahi bin mu'cizâtı ve çok yüksek ahlâkının ve İslâmiyet ve Kur'an hakikatlarının şehadetiyle en efdal, en yüksek olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'dır H)

BEŞERÎ
İnsana ve insanın fıtrî hallerine mensub ve müteallik İnsanla ilgili

BEŞERİYYET
İnsanın tab' ve hilkati ve fıtrî halleri İnsanlık

BEŞG
f Dolu; kar; çiy, şebnem * Naz, cilve, işve

BEŞGEN
(Bak: Muhammes)

BEŞİ'
Tadı fena olan çirkin şey; acı, ekşi

BEŞİR
Müjdeli haber veren Müjde getiren * Güler yüzlü Hub Cemil * Peygamberimiz Hz Muhammed'in (ASM) bir vasfı(İşte o Zât bir saadet-i ebediyenin muhbiri, müjdecisi; bir rahmet-i binihayenin kâşifi ve ilâncısı; ve Saltanat-ı Rububiyetin mehasininin dellalı, seyircisi; ve künûz-u Esma-i İlâhiyenin keşşafı, göstericisi olduğundan S)

BEŞİŞE
Açık yüzlü olmak

BEŞK
Yalan söylemek * İşleri yaramaz olmak * Deve, sür'atle gitmek * Elbise dikmek

BEŞM
Çok yemekten dolayı midenin dolması

BEŞM
f Kırağı; çiy Şebnem * Taberistan ile Rey arasında havası çok soğuk olan bir mevki * Dinsiz, mezhebsiz

BEŞME
f Her çubuğu ayrı ayrı beş renkte olan yollu kumaş * İşlenmemiş ham deri * Göz ilâcı

BEŞR
Eski fetva metinlerinde erkeği temsil eden isimlerden biri (Bak: Zeyd)

BEŞŞ
Açık yüzlü olmak

BEŞŞAK
Yalancı, kezzab

BEŞTEK
(Beştük) f Zarf Vazo Kap Kâse Çiniden yapılmış saksı

BEŞÛŞ
(Bak: Beşaş)

BEŞÛŞÂNE
f Güler yüzlüce Hoş olarak

BEŞYÛN
f Semiz, besili, yağlı

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (B Harfi) Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #13
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (B Harfi) Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (B Harfi) BET'
Boynu uzun olmak * Aşikâre ve zâhir olmak Açık ve görünür olmak

BET
Çehre rengi, beniz

BET
f (Bak: Bed)

BETA'
İkamet Bir yerde oturma

BE-TAHSİS
Hele, hususiyle

BETAİN
Astarlar* Yatak yüzleri

BETAL(E)
Bahâdır, yiğit, kahraman

BETALET
(Bak: Batalet)

BETAN
(C: Bitnân) Çukur yer

BETANE
Büyük karınlı olmak

BETAR
Çok fazla sevinmek * Hayret * Dehşet * Tekebbürlenmek, gururlanmak

BETARE
Eksiklik, noksanlık

BETAT
Azık Bir yolculukta gereken öteberi * Ev eşyası * Kesin, kat'i

BETATRON
yun Fiz: Elektronları hızlandıran elektromanyetik bir âlet

BE-TEKRAR
f Tekrar ile

BETER
(Bed-ter'in muhaffefi) Daha kötü, daha fena

BETİ'
Eğlenici, eğlenen

BETİHA
(C: Bitâh-Betâyih) Ufak taşlı büyük dere * Kamışlık ve sazlık yer

BETİK
Kat'etmek, kesmek * Yapışıp bir şeyi çekmek

BETİL
Hz İsa'nın (AS) anası olan Hz Meryem'in lâkabı * Salkımları sarkmış ağaç * Nehirlerdeki akıntılar * Ağacın gövdesinden veya ana ağaçdan ayrılıp başka kök salan fidan

BETİLE
(C: Betâil) Hurma fidanı

BETİN
Yalnız midesini düşünen kimse

BETİN
Büyük karınlı Şişman * Irak, baid, uzak

BETK
Kesmek, kat'etmek * Yapışıp bir şeyi çekmek

BETKİŞ
f Atılacak okların içine konulup omuza asılan mahfaza Ok mahfazası, okluk

BETL
Kesmek, kat'etmek

BETLE
Kesilmiş, maktû

BETONARME
Fr İskeleti demir çubuklardan yapılmış olan beton

BETR
Kat', kesme * Hatalı, eksik bırakma

BETRA
(Müz: Ebter) Çocuğu olmayan Kısır * Kuyruğu kesik dişi hayvan

BETRE
Dişi eşek

BETT
(C: Betût) Kesmek, kat' * Kilim

BETTÂR
Çok kesen, fazla keskin

BETTAT
Kilim satıcı * Kesici

BETTE
Kat'i * Kesilmiş, ayrılmış, maktu' * Tiftikten şal

BETTER
f (Bed-ter) Daha kötü Çok fena

BETÛK
f Yuvarlak tabla, bakkal tablası ve sepeti

BETÛK
Çok keskin

BETÛL
(Betâl) Erkekten kaçınan nâmuslu kadın * Hz Fatımatüzzehra ve Hz Meryem'in sıfatı

BETV
Durmak, ikamet

BETYAB
f Mihnet, keder, dert, gam, kaygı, elem

BETYAR(E)
f şeytan, ifrit * Düşman, adüvv * Görülmesi istenilmeyen şeyBE'V : Fahirlenmek, büyüklenmek, kibirlenmek

BEV
Deve yavrusunun derisi (Bunu samanla doldurup anasına gösterirler tâ ki sağılmaktan kaçmasın diye) BEV : Geri çekmek * Lâyık olmak * İkrar etmek

BEV'
Kulaç, kulaçlama * Sataşma, musallat olma * Kuytu yer

BEVA'
Benzer, beraber, eş, denk * Hazır etmek * Doğrulanmak * Nüzul etmek, inmek

BEVABET
Kapıcılık, kapı bekçiliği

BEVABÎ
Kapıcılık, kapı bekçiliği

BEVADİ
(Bâdiye C) Bâdiyeler, sahralar, çöller

BEVADİR
(Bâdire C) Bâdireler, olagelen hâdiseler

BEVAH
Aşikâr, meydanda, belli Herkesin gözleri önünde

BEVAHE
(Bûhe C) Dişi baykuşlar * Çakır doğan kuşları * Ahmak, ebleh adamlar

BEVAHEN
Belli olarak, âşikar

BEVAHİD
Musibetler, felâketler, âfetler, belâlar

BEVAİK
(Bâika C) Belâlar, musibetler, felâketler, âfetler

BEVAKİ
(Bâki, Bâkiye C) Bâkiler, kalanlar, daim olanlar

BEVANİ
Kaburga kemikleri * Deve ayakları

BEVAR
Mahvolma, çürüme, yok olma * Kadının kocaya varmayıp evde kalması

BEVARİ
(Bâriyye C) Hasırlar, ince kumaştan örülmüş hasırlar

BEVARİD
(Bârid C) Soğutulmuş yemekler * Omuzlarda boyun arasında, gerdanın yanında veya kulaklar arasında ve ensede olan etler * Sakat şeyler

BEVARİH
(Bârih C) Şiddetli sıcaklar ve şiddetli rüzgârlar ki, adına Samyeli denir

BEVARİK
(Bârika C) Şimşek ve yıldırım parıltıları * Parıltılar, gözleri kamaştırıcı olan şeyler

BEVÂRİK-İ SÜYUF
Kılıçların parıltıları

BEVAS
f Sıkıntı, keder, mihnet, elem, dert, kaygı, gam * Yokluk

BEVASİR
(Bâsur C) Mayasıllar, basurlar

BEVAŞE
Çiftçilerin harman savurmakda kullandıkları çatal şeklindeki tahta kürek, yaba

BEVATIL
(Bâtıl C) Batıllar, hurafeler Hak olmayanlar, sahteler

BEVATIN
(Bâtın C) Gizli ve kapalı şeyler Aşikâr olmayan şeyler (Zıddı: Zevahir'dir)

BEVATİR
(Bâtire C) Keskin, çok kesen kılıçlar

BEVB
Menetmek

BEVBAT
Sahra, çöl, geniş kumluk araziler

BEVC
Berk, şimşek * Yorulma * Bağırma, haykırma

BEVÇ
Azamet, büyüklük, heybet Gösteriş, ihtişam * Zinet, süs, debdebe

BEVD
Kuyu

BEVE'
Geri çekmek * İkrar etmek * Lâyık olmak

BEVG
Üstünlük, galibiyet, galib gelme

BEVGA
Yumuşak toprak

BEVH
Musibete, belâya uğrama; felâket gelmesi Kederlenme * Gizli şeyin, sırrın açığa çıkması

BEVH
Kızgınlık ve hiddetin geçmesi * Ateşin sönmesi

BEVH
Lânet etme, beddua etme, söğme * Haberli olma * Düşünme

BEVİŞ
f Tahmin, farzetme

BEVJ
f Şiddetli kasırga, su çevrintisi, girdap

BEVK
Fenalık, düşmanlık, keder ve belâ meydana getirme * Musibet, felâket * İzinsiz ve habersiz olarak bir yere aniden çıkagelme * Çalıp çırpma * Yalan söz * Boşboğaz (adam) * Şiddetli yağmur

BEVK
Sıçrayıp binme * Toplanma Bir araya gelme * Karışma, karmakarışık olma * Su kaynağını karıştırarak açma

BEVKA'
Kargaşalık, karışıklık

BEVL
Sidik, idrar

BEVLE
Çok işeyen adam * Kız çocuğu

BEVLİYE
Tıb: İdrar yolları ve böbrek hastalıkları Bu hastalıkların teşhis ve tedavisiyle uğraşan tıp dalı (Üroloji)

BEVN
f Nasib, pay, hisse

BEVN
İki şey arasındaki mesafe Uzaklık * Fazilet, meziyet

BEVN-İ BAİD
Çok açıklık, uzak mesafe

BEVNE
Küçük kız çocuğu

BEVR
Helâk olma Yok olma * Sınama, deneme * Alış-veriş sıkıntısı * Sürülmemiş yer

BEVS
Acele, ileri geçme, ileri gitme * Bıktırıncaya kadar israr etme * Bir kimseden kaçıp gizlenme * Bir şeyin rengi

BEVS
Bahsetmek

BEVS
Öpmek (Farisîden muarrebdir)

BEVŞ
Her biri bir yerden gelmiş olan bir bölük cemaat

BEVŞ
f Çalım, gösteriş, debdebe, ihtişam

BEVT
Zengin iken fakir düşme Düşkünlük

BEVVA
Hindistan cevizi

BEVVAB
Kapıcı * Menedici

BEVVAB-I Mİ'DE
Mide kapısı

BEVVABAN
(Bevvâb C) Kapıcılar

BEVVABÎN
(Bevvâb C) Kapıcılar

BEVVAL
Çok bevl eden, aşırı derecede işeyen

BEVVÂL-İ ÇEH-İ ZEMZEM
Zemzem kuyusuna işeyen * Mc: Yalnız şöhret kazanmak ve adı anılmak için uygunsuz iş yapan

BEVVAN
(C: Büven-Ebvine) Çadır direği

BEVVEE
Hazırladı, yerleştirdi, sâhib kıldı (meâlinde fiil)

BEVZ
Devamlı oturuş Daimi oturma * Çillerin kaybolmasından sonra yüzün güzelleşmesi

BEVZ(EK)
f Rutubetten dolayı yiyecek ve giyeceklerde meydana gelen yeşil renkte küf * Ağacın, kök kısmına yakın olan yerleri * Eşek arısı

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (B Harfi) Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #14
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (B Harfi) Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (B Harfi) BEY'
Satmak * Fık: Bir malı diğer bir mal ile değiştirmek

BEY'-İ BÂT
Kat'i satış

BEY' U ŞİRÂ
Alım-satım Alış-veriş

BEYA
f Dolu, dolmuş * Kapı, girilecek yer

BEYABAN
f Çöl Sahra * İmar olunmamış arazi * Kır

BEYAD
Mahvolma, yok olma, hiç olma

BEYADIKA
(Beyâzıka) (Beydak ve Beyzak C) Küçük yapılı, bodur boylu ve çabuk yürüşlü adamlar, paytaklar * Satranç oyununda paytaklar, piyadeler

BEYADİR
Harmanlar

BEYAH
(C: Büyâh) Küçük balık

BEYAN
İzah Açıklama Anlatma Açık söyleme * Öğretme * Fesahat ve belâgat * Edb: Belâgat ilminin hakikat, mecaz, kinâye, teşbih, istiâre gibi bahislerini öğreten kısmı (Bak: Belâgat) * Söz olsun, iş olsun; vukû' bulan şeyden murad ne olduğunu o şey ile alâkası ve münâsebeti bulunan bir sözle veya bir fiil ile açıklamaktır

BEYAN-I EFKÂR
Fikirleri beyan etme, fikirleri söyleme

BEYAN-I HÂL
Halini anlatma, durumunu bildirme

BEYAN-I İFHAMİYE
Bildirmek ve anlatabilmek için yapılan açıklama

BEYAN-I TEFSİR
Huk: Mücmel ve mübhem bir sözden maksadın ne olduğunu açıklayan beyan

BEYAN-I ZARURET
Huk: Zaruri beyandır Susmak suretiyle ifade edilen mâna, beyan-ı zaruret kabilindendir

BEYANAT
(Beyan C) Nutuklar, izahlar, açıklamalar, beyanlar

BEYANNAME
f Durumu yazı ile bildiren açıklama

BEYARE
f Kısa boylu ve bodur olarak yerde yetişen nebat, meyve ve sebze Kavun, karpuz, kabakgibi

BEYARİŞ
f Çare Tedbir Deva, derman İlâç, tiryak

BEYAT
Geceleyin çalışma, geceyi işle geçirme

BEY'AT
(Bak: Biat)

BEYAVAR
f Meşguliyet, meşgul olma, uğraşma, iş

BEYAZ
Aklık, beyazlık * Aydınlık * Yumurta akı * Müsveddenin temize çekilmesi(Aynada saçıma baktıkça, beyaz kıllar bana diyorlar: "Dikkat et!" İşte o beyaz kılların ihtariyle vaziyet tavazzuh etti Baktım ki; çok güvendiğim ve ezvakına meftun olduğum gençlik elveda diyor ve muhabbetiyle pek çok alâkadar olduğum hayat-ı dünyeviye sönmeğe başlıyor ve pekçok alâkadar ve âdeta âşık olduğum dünya, bana "Uğurlar olsun" deyip, misafirhâneden gideceğimi ihtar ediyor L)

BEYAZÎ
Aklık, beyazlık * Uzunluğuna açılan yazma kitap * Sığır dili

BEYD
Helâk olmak * Gayr, diğer

BEYDA
Tehlikeli mevki * Sahra, çöl * Medine ile Mekke arasında bulunan düz bir yer

BEYDAH
f Sert başlı, haşarı at

BEYDAHA
İri ve şişmanca kadın

BEYDAK
Piyade dedikleri nesne (Satranç âletlerindendir)

BEYDANE
(C: Beydânât) Yabani dişi eşek

BEYDE
Gr: "Enne" lâfzı gibi, "şu kadar var ki, lâkin" mânâsında istisna edatlarındandır

BEYDER
f Ekin harmanı * Doğru lügat

BEYDERÎ
Harmancı

BEYDÛDET
Mahviyet, hiçlik, yok olma

BEY-GÂH
f Pazar yeri, pazar

BEYGAR(E)
f Tekdir, azarlama, çıkışma Sövme

BEYHAKÎ
(Hi: 384-458) Büyük hadis ve fıkıh âlimlerinden olup asıl adı Ebubekir Ahmed bin Hüseyn'dir İmam-ı Şâfii mezhebinde sözü sened yerine geçen büyük bir hadis âlimidir Kendisi gibi daha birçok faziletli âlimler yetiştiren Beyhak bölgesinin Hüsrevcurd köyündendir "Kitab-ün Nusus-uş-Şafiî" ile "Kitab-üs-Sünen Vel'âsar" ve "Essünen-ül-Kebir" ve bir de "Delâil-ün-Nübüvve"gibi eserleri vardır (KS)

BEYHAN
Sır saklamıyan, aklında ve kalbinde olanları söyleyen kimse Boşboğaz

BEYHOŞ
f (Bihûş) Şaşkın Akılsız Deli Serseri

BEYHÛC
Höyük (Tarlada ve bostanda dikerler)

BEYHÛDE
f Boşuna Boş yere Faydasız

BEYHUŞT
f Kökünden çıkarılmış, dibinden koparılmış olan şey

BEYİN
t Kafatasının en büyük kısmını kaplayan, kalınca ve dayanıklı üç zarla örtülmüş olan bir sinir merkezidir Yumuşak ve beyazımsı bir kitle olan beyin, duygu ve bilgi merkezidir Ak ve boz maddeden yapılmıştır ve iki yarım küre olarak yaratılmıştır Yarım kürelerden birinde bir arıza sebebiyle bu merkezin vazifesini yapamaması hâlinde diğer yarım küre o vazifeyi yapmağa devam etmek ve ârızayı telâfi etmek özelliğinde yaratılmıştır Meselâ: Bir yarım küredeki görme merkezi bozulsa insan kör olmaz Diğer yarım küredeki merkez, bu vazifeyi devam ettirir

BEYİNCİK
Art kafa çukurunda beyin kökünün üst arka kısmında bulunan merkezi sinir sisteminin bir organıdır Mühim bir görevi, hareketlerimizin âhenk içinde olmasını sağlamaktır

BEYİT
(Bak: Beyt)

BEYKARA
Kişinin başını sallayarak sür'atle gitmesi

BEYKEM
f Oda, salon, sofa * Kasr, köşk

BEYKUR
Sığır

BEYLEK
f Ferman, emir Hüccet, vesika

BEYLEM
Rende * Kazma* Açılmamış pamuk kozası

BEYLERBEYİ
Tar: Sancak beylerinin başı Osmanlı eyalet umumi valisi

BEYN
Arası, arasında, aralık İki şeyin arası İkisinin ortası Firkat Ayrılık * Burnu ve ayakları uzun karga

BEYN-EL AHALİ
Halk arasında, ahali arasında

BEYN-EL AKRÂN
Akranlar arasında

BEYN-EL GUZÂT
Gaziler arasında

BEYN-EL MİLEL
Milletler arası (International)

BEYN-EL ULEMÂ
Âlimler arasında

BEYN-NAS
İnsanlar arasında, halk beyninde

BEYN-ES SEMÂ VE-L ARZ
Yer ile gök arasında Arz ile sema arasında

BEYN-EZ ZEVCEYN
Karı-koca arasında

BEYNAMAZ
(Bak: Bînamaz)

BEYNE BEYNE
İkisinin ortası İkisinin arasında Mücerred Ne iyi, ne kötü

BEYNEHÜMA
İkisi arasında

BEYNELMİLEL
(Beyn-el milel) Milletler arası Milletler arasında International

BEYNİYE
Tecvidde: Harfler okunurken sesin mükemmelen akıp akmama arasında olması, kalın ile yumuşak arası okunması Bu durumda okunan harfler şunlardır: (Râ, mim, ayn, nun, lâm)

BEYNÛNET
Fâsıla, iki şey arasındaki mesafe, aralık * Fark, ihtilaf, muhalefet Zıddiyet, anlaşmazlık, terslik * Ayrılmak, firkat

BEYR
Helâk olmak * Bâtıl olmak

BEYREM
(C: Beyârim) Marangoz rendesi * Uzun ve sert taş* Bir yeri kazmakta kullanılan kazma âleti

BEYSAN
Şam hududunda bir yerin adı

BEYT
Ev, oda,hane * Geceyi bir işle geçirmek * Edb: İki satırlık manzume

BEYT-ÜL ANKEBÛT
Örümcek yuvası * Mc: Derme çatma yapılmış ev * Dayanıksız ve kuvvetsiz şey(İnkılâb-ı siyasî cihetiyle dininden havf eden adamın dinde hissesi; beyt-ül ankebût gibi zayıf düşmüş cehalettir, onu korkutur Takliddir, onu telâşa düşürttürür Zira itimad-ı nefsin fıkdanı ve aczin vücudu cihetiyle, saadetini yalnız hükümetin cebinden zannettiğinden; kalbini, aklını da hükümetin kesesinden tahayyül eder, korkar MN)

BEYT-İ ATİK
Kâbe-i Muazzama (Çok eskiden beri Cenab-ı Hak tarafından her türlü tehlikelerden korunduğu ve kurtarıldığı ve hiçbir kimsenin ona mâlik olmayıp aslının hür olduğundan kinaye olarak bu isim verilmiştir)

BEYT-ÜL ARUS
Gelin odası

BEYT-ÜL KASİD
Edb: Kasidenin seçilmiş en güzel beyti

BEYT-ÜL MAKDİS
Mukaddes ev Beyt-ül Mukaddes de denir Çok eskiden Peygamberlerin inşâ ettikleri kudsî mâbet Bir ismi de Mescid-ül Aksâdır * İnsanın, Cenab-ı Hak'tan başka kimse ile tatmin olmayan kalbine de aynı isim verilir

BEYT-İ MA'MÛR
İ'mar edilmiş ev * Kâbe'nin bir ismi

BEYT-İ MURASSA'
Edb: Mısrâların ikisi de kafiyeli olan beyit

BEYT-ÜZ ZİFÂF
Gelin odası * Edb: Aynı vezinde iki mısra'dan ibâret söz

BEYTAR
Yarılmak

BEYTAR
Nalbant * Baytar, veteriner Hayvan hastalıkları hekimi

BEYTARA
Yarılmak * Hayvan hekimliği, baytarlık

BEYTAŞÎ
(Bak: Bektaşî)

BEYTULLAH
Kâbe, câmi, mescid gibi ibadet edilen yer

BEYTÛTET
(Beyt den) Gece kalma, geceleme * Ayırmak, teferruk * Gece baskın yapmak

BEYT-ÜL GAZEL
Edb: Gazelin en güzel olan beyti

BEYT-ÜL HARAM
(Beyt-ül Haram) Kâbe-i Muazzama'nın etrafının bir ismi Kâfirlerin yaklaşmaları men' edildiği, onlara haram olduğu için bu isimle alınır (Bak: Kâbe)

BEYTÜLMAL
(Beyt-ül mâl) İlk defa Hz Muhammed (ASM) tarafından kurulan ve gelir kaynaklarıyla sarfiyat yerleri şer'î olarak tayin edilmiş İslâm devletinin mâliye hazinesiGelir kaynakları: 1- Zekât ve sadakalar 2- Ganimetler 3- Fey=Zekât ve ganimet dışında kalan ve beyt-ül male ait olan mallarBeyt-ül malden yapılan harcamalar şu kimseleri ihtiva eder:1- Fakirler ve miskinler 2- Zekât memurları 3- Borçlular 4- Yolda kalmış olanlar ve garipler 5- Azat etmek üzere köle satın alanlar 6- Allah yolunda cihad edenler 7- İslâma ısındırmak ve yakınlaştırmak için gönlü hoş tutulması gerekenler

BEYÛ
f Gelin

BEYÛG
f Gelin

BEYÛGANÎ
f Düğün

BEYÛN
f Afyon

BEYÛN
Dip tarafı geniş olan kuyu, bostan kuyusu

BEYÛS
f Arzu, istek, taleb * Ümit * Tamah * Alçak gönüllülük Mütevazilik

BEY' U ŞİRA
Alım-satım Alış-veriş (Bak: Bey')

BEYUZ
Yumurtlayan tavuk

BEYYA'
(Bey' den) Dellal * Alıp satan kimseler * Perâkende olarak satış yapan küçük tüccar

BEYYAB
Saka, sucu

BEYYAHE
Balık ağı

BEYYİN(E)
Aşikâr Açıklanmış Gün gibi vâzih delil * Müteaddit noktaları beyan eden ve açıklayan* Şâhid İsbat vasıtası Kavi bürhan

BEYYİNE-İ ÂDİLE
Huk: Adaletli kimselerin şehadetleri

BEYYİNE SÛRESİ
Kur'an-ı Kerim'in 98 suresi olup "Kayyime, Münfekkin, Beriyye, Lemyekün" Sûresi gibi isimlerle de söylenir

BEYYİNAT
(Beyyine C) Beyyineler Bürhanlar

BEYYİNEN
Vâzıhan, aşikâr olarak, alenen, açık olarak

BEYZ
(C: Büyuz) Yumurta * Kuşun yumurtlaması * Hayvanların bilhassa atın ayaklarında çıkan yumurta iriliğindeki şişler

BEYZA
(Müe) Parlak Beyaz Sefid * Afet, dâhiye, belâ, musibet

BEYZA
Yumurta * Demir başlık * İnsanın hayası Husye

BEYZAT-ÜL BELED
Devekuşu yumurtası * Mc: Aciz, zelil kimse

BEYZAT-ÜD DÎK
Horoz yumurtası * Mc: Bulunmaz şey

BEYZAT-ÜL HARR
Şiddetli sıcaklık

BEYZAT-ÜL HIDR
Kapalı, örtülü güzel kadın

BEYZA'
(C: Biyâz) Kasaba, köy * Güzel yüzlü kadın (Müz: Ebyaz)

BEYZADE
Osmanlı Sultanlarının oğulları * Bey oğlu Babası reis veya âmir olan * Soylu, asil, necib

BEYZAH
İri yapılı, etine dolgun, şişmanca adam

BEYZAN
Beyazlar, aklar

BEYZAR(E)
Geveze, çok konuşan

BEYZARE
Büyük ve uzun sopa

BEYZAT-ÜL İSLAM
İslâm milleti * İslâm'ın yayıldığı saha, İslâm ülkesi * İslâm'ın hakiki merkezi

BEYZAVÎ
Vefatı (Hi: 685) Büyük âlim ve müfessirlerdendir Yazdığı Tefsiri "Beyzavî" ismiyle meşhurdur Tebriz'de medfundur (KS)

BEYZAVÎ
(Beyzî) Yumurta gibi Yumurtaya benzer şekil

BEZA
Konuşmada açık saçıklık * Hayasızlık, utanmazlık

BEZAAT
Sermaye

BEZADÎ
Mavimsi bir cins değerli taş Küçük yakut

BEZAGA
Ortaklık, şirket

BEZAGA
f Kertenkele, keler

BEZAH
Büyüklenmek Kibir, gurur

BEZANE
f Esici Esen rüzgâr

BEZAZET
Perişanlık, pejmürdelik Kıyafetin düzgün ve intizamlı olmayışı

BEZAZET
Bezcilik Manifaturacılık

BEZBAZ
f Hindistan cevizinin kabuğu

BEZBEZE
şiddetle sarsma, depretme * Sür'atli yürüme Kaçma

BEZBEZE
Galibiyet, zafer, galebe, üstünlük * Sıkılma, daralma * Kısmet, nasib, pay Hisse

BEZE
Bez

BEZE
Miskin, zavallı

BEZE
f Kabahat, suç, hata Günah

BEZEC
(C: Bezecât) Boyun çekmek * Laf vurmak * Kuzu, hamel

BEZEK
Zinet, süs, debdebe, gösteriş

BEZEKÂR
f Suçlu, günahkâr

BEZEKÂRÎ
f Suçluluk, günahkârlık

BEZER
Gevezelik, boşboğazlık, çok konuşmaklık

BEZESTEN
f Değerli eşyanın satıldığı kapalıçarşı

BEZEVEN
Sıçramak

BEZG
Yarmak, şakk * Neşter vurmak

BEZHA'
Göğsü dışarı çıkıp arkası içeri giren kadın

BEZİ'
Uslu, akıllı, zarif çocuk * Zarif

BEZİE
Çirkin, kabih Otsuz yer

BEZİM
Boncuk dizilen iplik

BEZİM
Kuvvetli, güçlü kişi * Hiddet ve kızgınlığını belli etmeyip soğukkanlı olarak hareket eden kişi

BEZİR
Geveze, fazla konuşan

BEZİR
Ekilecek tohum, tane * Keten tohumundan çıkarılan bir yağ Bu yağ, yağlıboya yapmakta kullanılır

BEZİRGAN
(Bâzâr-gân) f Tacir, tüccar, alışveriş eden esnaf Efendi ve ağa yerine Yahudiler için söylenen ünvandır

BEZİYY
Hayâsız, utanmaz kimse

BEZK
Tükürmek

BEZL
Bol Bol bol verme Esirgemeden vermek

BEZL-İ CAN
Canını esirgemeden vermek

BEZL-İ CEHD
Gücü yettiği kadar çalışma

BEZL-İ NÜKUD
Parayı bol verme, para dökme

BEZLA'
Kavi, sağlam, muhkem * İyi fikir

BEZLE
f Lâtife, hoşa giden kibar ve nâzik söz Şaka tarzında söylenen söz * Ahenk ile okunan şiir

BEZLE-BÂZ
f Şakacı, lâtifeci

BEZM
Yayın kirişini çekip, sonra salıverme * Bir şeyi diş ucuyla ısırma

BEZM
f Sohbet meclisi Muhabbet yeri Yiyip içme, îş u nûş Meclis

BEZM-İ AŞK
Aşk meclisi

BEZM-İ CİHÂN
Dünya meclisi Dünya

BEZM-İ ELEST
Cenab-ı Hak ruhları yarattığında "Ben Rabbiniz değil miyim? meâlinde: $ diye sorduğunda, ruhlar, $ "Evet Rabbimizsin" diye cevap vermeleri ânına "Elest meclisi" veya "Bezm-i elest" tabir edilir

BEZM-İ GAM
Gam meclisi

BEZM-İ HÂSS
Hususi meclis

BEZM-İ SAFÂ
Safâ meclisi, eğlence meclisi

BEZME
Gündüzleyin yenilen bir öğün yemek

BEZME
f Muhabbet ve sohbet meclisinin bir köşesi

BEZMGÂH
f Eğlence yeri

BEZR
Tohum Keten tohumu Mercimek, bakla, arpa gibi taneli tohum

BEZR
f Ziraat, ekim

BEZRE
Koltuk kılının az olması Yüzük halkası

BEZREKA
(Bak: Bedraka)

BEZR-GER
f Çiftçi, ekinci Tohum serpen

BEZR-KÂR
f Ekinci, çiftçi Tohum saçan

BEZV
Beraberlik * Denk, eşit, misil

BEZV
Et çok olmak * Ağaçlar sık bitmek

BEZYÛN
Altın işlemesi atlas ki, adına sündüs denilir * İnce kumaş

BEZZ
Galip olmak

BEZZ
Keten veya pamuktan mamul dokuma

BEZZAZ
Bez satan Manifaturacı* Muhaddislerden bir zatın nâmı

BEZZAZİSTAN
f Esnaf çarşısı Bedestan

BEZZE
Hor ve hakir olmak

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (B Harfi) Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #15
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (B Harfi) Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (B Harfi) BID'
(Bıd'a) Geceden bir kısım * Üçten ona ve onikiden yirmiye varana kadar olan sayılar * Cima, nikah

BIDAA(T)
Bilgi * Sermaye

BIDADA
Derinin nazik ve yumuşak olması

BIDIŞGAN
Sarmaşık otu

BIGA'
Zina etmek

BIGYE
Azgınlık * Sıçramak

BIGZA
şiddetli nefret Hiç sevmeyiş

BIHRİT
Mücerred ve hâlis nesne

BIKA
(Buka C) Topraklar, memleketler, ülkeler

BILGIN
Musibet, belâ, felâket, âfet

BINGILDAK
Yeni doğmuş olan çocuğun kafasının üst tarafı Bu kısım yumuşaktır

BIRANDA
Alm Savaş gemilerinde, askerlerin yattığı asılı yatak

BIRTIL
(C: Berâtıl) Rüşvet * Meşru olmayarak, kanunen bir iş gördürmek için vazifeli olan kimseye rüşvet olarak verilen şey ki, para vesair menfaatlardır

BITA
Ağır davranma, gevşek davranma, gecikme

BITAKA
(C: Batâik) Varaka, pusla kâğıdı

BITANE
Gizlenilen hâl Gizli şey Herkesin görüp bilmesi istenilmeyen ve aşikâr olmayan şey * Mahrem, sırdaş * Astar * Bir şehrin ortası, merkezi

BITN
Zengin * Bodur * Obur * Şaşkın * Yalnız kendi nefsini düşünen

BITNA
Malın, paranın ve servetin ziyadeliğinden doğan sürur, sevinç * Mide dolgunluğu

BITR
Bir şeyin boş yere zâyi olması * İnkâr etmek

BITRİK
(C: Betârika) Reis * Emir * Çavuş

BITTA
Yağ koydukları bardak

BITTİH
Karpuz Kavun

BIZR
Beyhûde, boşu boşuna

Bİ-
Başına eklendiği kelimeyi "e" haline getirir İle, için mânâlarını vererek Farsçadaki "be" edatıyla aynı vazifeyi görür Harf-i cerdir Yâni; kendinden sonraki kelimeyi esre ("İ" diye) okutur Yemin için de kullanılır


f Kelimenin başına getirilerek o kelime menfi yapılırMisâlleri için, "BİA" kelimesinden sonraki kelimelere bakınız


f İstek bildirmek için emir sigasının başına getirilr Meselâ:

BİCU
( Custen : Aramak) mastarının emir köküne "bi" eklenerek yapılmıştır Ara, bul mânasında emirdir

BİA
(C: Biyâ) Kilise

BÎ-AB
f Susuz, kuru * Donuk * Rezil, utanmaz, hayasız

BÎ-ADD
Sayısız

BÎ-ADİL
Eşsiz Eşi olmayan

BÎ-AMAN
Amansız

BÎ-AR
Arsız, hayasız, utanmaz

BİAS
Deprenmek, ıztırab

BİAT
Bağlılığını, itimadını bildirmek Birisinin hakemliğini veya hükümdarlığını kabul etmek El tutarak bağlılığını alenen izhar etmek Bağlılığını tazelemek * Rey vermek

BİAT-I RIDVAN
Kur'an-ı Kerim'in 48 Sûresi olan Fetih Sûresinde zikri geçen, Hz Peygamber'e (ASM) bağlılıklarını bildiren sahabelerin biatlarıdır 1400 veya daha fazla olduğu bildirilir Bu cemaata Ashab-ı Rıdvan da denir (RA)

BÎ-BAHA
Bahasız, Çok değerli

BÎ-BEHRE
Nasibsiz Mahrum

BÎ-BEKA
Bekasız, devamsız

BİBERON
Fr Emzik

BİBİ
Hala, babanın kızkardeşi

BÎ-BİDAAT
f Sermayesiz

BİBLİYOGRAF
yun Kitaplar üzerinde geniş bilgisi olan kişi

BİBLİYOGRAFYA
yun Kitaplar hakkında bilgi Belirli mevzular üzerindeki neşriyatın tamamı

BİBLO
Fr Salonlarda, masaların ve rafların üzerine süs için konan vazo gibi küçük eşya

BÎ-BÜNYAD
f Esassız, temelsiz

BÎ-CA
f Yersiz

BİCAD
Hz Abdullah'ın lâkabı * Çizgili olarak yol yol dokunmuş aba, kilim, halı

BİCAD
f Yakuttan daha az değerli kırmızı bir taş * Kırmızı dudak

BİCADE
Alaca boncuk

BİCAL
Büyük gövdeli şey Azîm Cesîm

BÎ-CAN
f Ruhsuz, cansız

BÎ-CİĞER
f Korkak, ciğersiz, yüreksiz

BİCİŞK
f Bilgin, hakîm * Serçe kuşu

BİCRİT
Temiz, hâlis şey

BİCÛ
(Custen: Aramak) mastarının emir köküne "bi" eklenerek yapılmıştır Ara, bul meâlinde emirdir

BÎ-ÇARE
f Çaresiz Zavallı Şaşkın

BÎ-ÇAREGÂN
f Zavallılar Biçareler

BÎ-ÇAREGÎ
f Zavallılık, biçarelik

BÎ-ÇAREVÂR
f Zavallı gibi, biçare gibi

BİÇİŞK
f Doktor, hekim

BİÇİZ
f Pek küçük ve değersiz şey

BİÇREK
f Kandırılıp aldatılarak kendisiyle daima alay edilen kimse

BÎ-ÇÛN
f Emsalsiz, eşsiz, ortaksız, benzersiz * Sebep sorulmaz (Allah CC)

BİD
Yok olma

BİD
f Söğüt ağacı

BİD'
Birden dokuza kadar veya üçten ona; yahut da onikiden yirmiye kadar olan sayılar Birkaç * Gecenin bir kısmı

BİD'
İlim, şecaat ve şerafette kâmil ve yegâne * Yeni

BİDA'
(Bid'at C) Bid'atlar Sonradan meydana çıkan şeyler (Bak: Bid'at)

BİDAA
(Bidâat) Sermaye, ana para * Tahsil olunmuş ilim

BÎ-DAD
Zâlimlik Zulüm İşkence AdaletsizlikNe mümkün zulm ile bî-dâd ile imhâ-yı hakikatÇalış, kalbi kaldır muktedirsen âdemiyyetten

BÎ-DADGER
f Gaddar, zâlim, hain

BÎ-DADGERÎ
f Gaddarlık, hainlik, zâlimlik

BÎ-DADÎ
Adaletsizlik Zâlimlik

BİDAH
f Sert başlı, huysuz at, aygır

BİDAL
Bir şeyi başka diğer bir şeyle değiştirme, tırampa etme

BİDANET
Semizlik, besililik, yoğunluk

BÎDAR
f Uykusuz, uyumayan Uyanık

BÎDAR-BAHT
f Mutlu

BÎDAR-DİL
f Uyanık, aydın

BİDARE
f Tutkun, âşık, düşkün

BÎ-DARÎ
Uyanıklık Dikkatlilik

BİD'AT
(Bid'a) Sonradan çıkarılan âdetler * Fık: Dinin aslında olmadığı hâlde, din namına sonradan çıkmış olan adetler Meselâ: Giyim ve kıyafetlerde, cemiyet (toplum) hayatındaki ilişkilerde, terbiye ve ahlâk kurallarında, ibadet hayatında yani dinin hükmettiği her sahada, dine uygun olmayan şekiller, tarzlar, kurallar, âdet ve alışkanlıklardır ki, insanı sapıklığa götürür Din âlimleri tarafından din namına beğenilen ve dinle ilgili yeni icad ve hükümlere bid'a-yı hasene; beğenilmeyip tasvib görmeyenlere de bid'a-yı seyyie denilmektedir (Bak: Sünnet, Fitne)(Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: $ Yâni $ sırrı ile: Kavaid-i Şeriat-ı Garra ve desatir-i Sünnet-i Seniyye, tamam ve kemalini bulduktan sonra yeni icadlarla o düsturları beğenmemek veyahut hâşâ ve kellâ, nâkıs görmek hissini veren bid'aları icad etmek, dalâlettir, ateştirSünnet-i Seniyyenin merâtibi var Bir kısmı vâcibdir, terkedilmez O kısım, Şeriat-ı Garrâ'da tafsilâtiyle beyan edilmiş, onlar muhkemattır Hiçbir cihette tebeddül etmez Bir kısmı da nevâfil nev'indendir Nevâfil kısmı da, iki kısımdır Bir kısmı, ibadete tâbi Sünnet-i Seniyye kısımlarıdır Onlar dahi Şeriat kitablarında beyan edilmiş Onların tağyiri bid'attır Diğer kısmı, "Âdâb" tabir ediliyor ki, Siyer-i Seniyye kitablarında zikredilmiş Onlara muhalefete, bid'a denilmez Fakat, âdâb-ı Nebeviyeye bir nevi muhalefettir ve onların nurundan ve o hakiki edebden istifade etmemektir Bu kısım ise (örf ve âdat) muamelât-ı fıtriyede Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın tevâtürle mâlum olan harekâtına ittiba etmektir Meselâ: Söylemek âdâbını gösteren ve yemek ve içmek ve yatmak gibi hâlâtın âdâbının düsturlarını beyan eden ve muaşerete taalluk eden çok Sünnet-i Seniyyeler var Bu nevi Sünnetlere "âdâb" tabir edilir Fakat o âdâba ittiba eden, âdâtını ibadete çevirir O âdâbdan mühim bir feyz alır En küçük bir âdâbın mürâatı, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı tahattur ettiriyor; kalbe bir nur veriyor Sünnet-i Seniyyenin içinde en mühimmi, İslâmiyet alâmetleri olan ve şeâire de taalluk eden sünnetlerdir Şeâir, adeta hukuk-u umumiye nev'inden cemiyete ait bir ubudiyettir Birisinin yapmasiyle o cemiyet umûmen istifade ettiği gibi, onun terkiyle de umum cemaat mes'ul olur Bu nevi şeâire riya giremez ve ilân edilir Nâfile nev'inden de olsa, şahsi farzlardan daha ehemmiyetlidir L)(Sünnet-i Seniyyenin herbir nev'ine tamamen bilfiil ittiba etmek, ehass-ı havassa dahi ancak müyesser olur Ona bilfiil olmasa da, binniyyet, bilkasd tarafdarane ve iltizamkârane talib olmak, herkesin elinden gelir Farz ve vâcib kısımlara zaten ittibaa mecburiyet var Ve ubûdiyyetteki müstehab olan Sünnet-i Seniyyenin terkinde günah olmasa dahi, büyük sevabın zâyiatı var Tağyirinde ise, büyük hata vardır Adat ve muamelâttaki Sünnet-i seniyye ise, ittiba ettikçe, o âdât, ibadet olur Etmese itab yok Fakat, HABİBULLAH'ın âdâb-ı hayatiyesinin nurundan istifadesi azalır Ahkâm-ı ubudiyette yeni icadlar, bid'attır Bid'atlar ise, $ sırrına münafi olduğu için merduddur Fakat, tarikatta evrad ve ezkâr ve meşrebler nev'inden olsa ve asılları Kitab ve Sünnet'ten ahzedilmek şartiyle ayrı ayrı tarzda, ayrı ayrı surette olmakla beraber, mukarrer olan usul ve esâsat-ı Sünnet-i Seniyeye muhalefet ve tağyir etmemek şartiyle, bid'a değillerdir Lâkin bir kısım ehl-i ilim, bunlardan bir kısmını bid'aya dahil edip, fakat "bid'a-i hasene" namını vermiş İmam-ı Rabbâni Müceddid-i Elf-i Sâni (RA) diyor ki: "Ben seyr-i sülûk-u ruhanide görüyordum ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmdan mervi olan kelimat, nurludur Sünnet-i Seniyye şuaı ile parlıyor Ondan mervi olmayan parlak ve kuvvetli virdleri ve hâlleri gördüğüm vakit, üstünde o nur yoktu Bu kısmın en parlağı, evvelkinin en azına mukabil gelmiyordu Bundan anladım ki: Sünnet-i Seniyyenin şuaı, bir iksirdir Hem o Sünnet, nur isteyenlere kâfidir, hariçte nur aramağa ihtiyaç yoktur" L)

BİD'AT-ÜZ ZAMAN
Zamanın bid'ası Yeni çıkan harikulâde şey Zamanın acib ve garibi

BİDÂYET
Başlangıç İlk önce Evvel ve ibtida İlk olarak

BİDÂYETEN
İlk olarak

BİDAYET MAHKEMESİ
Bu tâbir eskiden Asliye Mahkemeleri için kullanılırdı

BİDDE
Derman, tâkat, güç, kuvvet

BÎDEVLET
f Mutsuz, zavallı

BİDH
Geniş ova

BÎ-DİL
f Ürkek, korkak * Âşık * Kalbsiz, gönülsüz * Nüktesiz

BÎ-DİMAĞ
f Kafasız, akılsız

BÎ-DİN
f Dinsiz * Merhametsiz, acımasız

BÎ-DİRENG
f Durmıyan, oyalanmayan, eğlenmeyen, çabuk

BÎ-DİRİĞ
f Esirgemeyen, elinden geleni yapan * Esirgenmeyen

BİDİSTAN
f Söğütlük

BİD'İYYAT
(Bid'a C) Bid'alar (Bak: Bid'a)

BİDRE
Ağaç kurdu

BİDRÛD
f Sağlık, salimlik, selâmet

BÎ-DUHT
f Kızı olmıyan * Zühre Yıldızı

BİE
Yurt, konak

BÎ-EDEB
Edebsiz Terbiyesiz

BÎ-EMANÎ
Emin olmamak Emniyetsizlik

BÎ-ENBAZ
şeriki ve benzeri ve eşi olmayan, eşsiz Allah (CC)

Bİ-ESRİHİ
Hep birlikte, hep bir arada

BİET
Bir menzile konma * Hal, durum, nitelik, keyfiyet

BÎ-FASAL
(Kürtçe) Fırsat vermeyen, kocaman mahlûk

BÎ-FETRET
(Bilâ-fetret) Dâimâ, kesiksiz olarak

BÎ-GAH
f Vakitsiz, zamansız

BİGAL
f Kargı, mızrak

BİGAL
(Bagl C) Katırlar, esterler

BÎ-GÂNE
Kayıtsız Alâkasız * Aldırışsız Yabancı Dünya ile alâkayı kesmiş olan

BÎ-GÂNEGÎ
f Yabancılık

BÎ-GAREZ
f Garezsiz * Taraf tutmıyan, tarafsız

BÎ-GAYAT
(Bi-gaye C) f Sonu olmayanlar, sonsuzlar

BÎ-GAYE(T)
Gayetsiz, sonsuz * Gayesiz

BÎ-GERAN
f Sınırsız

BÎ-GIŞŞ
f Hilesiz, safi, karışıksız * Samimi

BÎ-GÜMAN
f şeksiz, şüphesiz

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.