Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > ForumSinsi Sözlük Ağı

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
anlamları, harfiosmanlıca, kelimeler, osmanlıca, sözlüğüosmanlıca, sözlük

Osmanlıca Sözlük (A Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Anlamları.

Eski 09-10-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (A Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Anlamları.



Osmanlıca Sözlük (A Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Anlamları
Osmanlıca Sözlük (A Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Anlamları

Osmanlıca Sözlük (A Harfi) A
1928 senesinde alınan Türk alfabesinin "a" harfi, Osmanlıcadaki elif ve ayın harflerine yakın bir ses verir

A
Nida edatı olup, kelimenin sonuna gelir "ey" mânası verir Aynı veya farklı iki kelime arasına gelirse, sözün mânasını kuvvetlendirir "rengârenk, lebaleb" gibi

AB
f Su * Mc : Yağmur * Letâfet, güzellik * İtibar * Irz, nâmus * Vakar * Cilâ *Keskinlik

AB-I ÂBİSTENÎ
Nebatların beslenip büyümesi için zaruri olan su ve yağmur * Gebeliğe sebep olan su, meni

AB-I ADÂLET
Doğruluğun ve adaletin feyz ve bereketi

AB-I BÂDE-RENG
Kanlı göz yaşı

AB-I BESTE
Buz * Mc : Billur, sırça

AB-I CİĞER
Ciğer suyu * Göz yaşı

AB-I ÇEŞM
Göz yaşı

AB-I DEHÂN
Ağız suyu, salya

AB-I HAYAT
Kan Ebedî hayata sebep olan hayat suyu (diye tâbir edilen) bu kelime, edebiyatta : "çok güzel ifâde, lâtif söz, parlaklık, letâfet" mânalarında geçer * Tas : Aşk-ı hakiki, aşk-ı ilâhi, ilm-i ledün, mârifetullah'tan kinayedir Âb-ı Hızır, âb-ı hayvan, âb-ı beka gibi isimlerle de söylenir

AB-I HUFTE
Durgun su * Buz * Billur * Kınında bulunan kılınç

AB-I HURDENÎ
İçme suyu İçilir su

AB-I KEVSER
Kevser âb-ı hayatı Kevser letâfeti

AB-I LEZİZ
Leziz, tatlı su

AB-I MUSAFFÂ
Temizlenmiş, tasfiye edilmiş su Saf su

AB-I REVAN
Akar su * Kalpteki ferahlık

AB-I RÛY
Yüz suyu, şeref, haysiyet, nâmus

AB-I ŞOR
Acı su * Göz yaşı

AB-I YAH
Buzlu, soğuk su

AB-I ZEN
f Küçük havuz * Su birikintisi * Yumuşak, lâtif sözlerle hatır alan ve bu manâda emir (Bak : Avzen)

AB
Kusur, ayıp, noksanlık

ABA'
Kaba, ahmak kişi

A'BA
Ağırlıklar, yükler, mes'uliyetler * Sandık

ABA
Ekseriyetle yünden yapılmış, bol giyimli bir libas, elbise (Peygamber Efendimiz de (ASM) bu libası giyerlerdi)

ÂBÂ
(Eb C) Babalar, pederler * Mc : Mürşidler, ileri gelenler

ÂBÂ VE ECDÂD
Analar, babalar, dedeler

AB'AB
Taze civanlık * İbrişim halı * Dağ tekesi * Yumuşak yünden yapılan kisve

ÂBAB
Otu bol olan yerler, çayırlar, otlaklar, mer'alar

ABAB
(Abb) Suyu nefes almadan içmek * Işık, nur, ziyâ

AB'ÂB
Uzun boylu kimse * Güzel huylu ve sabırlı adam

ABAD
Ebedler Sonsuz gelecek zamanlar

ABAD
f Mâmur, şen * Çok dolu

A'BAD
Köleler

ABADAN
f Mâmur, şen İmâr edilmiş

ABADÎ
Bayındırlık, mâmurluk, şenlik * İmar edilmiş olan * Hindistan'ın Devlet-âbad şehrinde ipekden yapılmış bir yazı kağıdı

ABÂDİLE
Abdullah isimliler

ABÂDİLE-İ SEB'A
Meşhur olan yedi Abdullah isimli sahabe-i kiram (RA) (Abdullah İbn-i Abbas, Abdullah İbn-i Ömer, Abdullah İbn-i Mes'ud, Abdullah İbn-i Ravâha, Abdullah İbn-i Selam, Abdullah bin Amr bin As, Abdullah bin ebi Evfâ (RA) (Asr-ı saadette Abdullah ismiyle anılan ikiyüz yirmi sahabe-i kiram hazerâtı vardı)

ABAJUR
Fr Lamba siperi

ABAK
İcab etmek Lâzım olmak * Yapışmak

ABAKİYE
Lâzım olmak * Yapışmak * Zahmet

ÂBAL
Develer

ABAL
Dağ kili

ABALET
Ağırlık

ABA
Kule

ABAM
şişman kimse

ABA-PUŞ
f Aba giyen, derviş * Fakir

ÂBAR
(Bi'r C) Kuyular Su kuyuları * f Hesap defteri

ABAT
Koltuk altları

ABB
Işık, nur, ziya * Güzelleşme

ABBAS
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtu Vesselâmın amcalarındandır ve Mekke'nin fethinde Müslüman olmuştur * Arslan, gazanfer

ABBASÎ
Resul-i Ekrem'in (A SM) amcası Hz Abbas'ın neslinden gelen veya aynı sülâleden gelenlerin kurdukları devlete mensup olan

AB-BERİN
f Akarsu ve şelâle kenarlarında suyun tazyikle akmasından meydana gelen içi oyuk kovuk

AB-CAME
f Su kabı

AB-ÇERA
f Kahvaltı

ABD
Kul, köle, Allah'ın kulu Mahluk, insan Hizmetçi (Hür'ün zıddı) "Abd kelimesi Allah'ın bazı isimleriyle birleştirilerek erkek isimleri meydana getirilir Abdullah (Allah'ın kulu) Abdulbâki (Ebedi olan Allah'ın kulu) gibi Bu isimleri taşıyan insanlar buna lâyık olmaya çalışmalıdırlar"

ABDAL
t Safdil, ahmak, bön * Afganistan'da yaşıyan bir Türk kavminin adı, bu kavimden olan kimse * Anadoludaki bazı göçebelerin adı ve bunlardan olan kimse * Derviş, ermiş, kalender Kendini Allah'a adamış Ona teslim olmuş, bu yolda çile çekmiş kimse (Bak : Ebdal)

ABDAN
(Ab dan) Bahçe kovası, bahçe sulamaya mahsus süzgeçli kova * Sidik kesesi, mesane

ABDAR
f Parlak * Sağlam vücudlu * Su veren hizmetçi * Mc : Ter u tâze, tap taze

AB-DEST
f Namaz ve sair dini ibadetler için usulüne uygun olarak, el, ağız, burun, yüz, dirseklere kadar kolları ve topuk kemiği üzerine kadar ayakları üçer defa yıkamak ve kulaklara, başa ve enseye meshetmektir * Azarlama, paylama

ABDESTAN
f Su ibriği, abdest ibriği

ABDEST-HANE
f Ayak yolu, helâ * Abdest alacak yer

ABDİYET
Kulluk * Kul olduğunu bilerek dininde, emredildiği üzere ibâdet ve itaatte bulunmak

ABDULAZİZ
32 Osmanlı Padişahıdır Hilâfeti (Hi: 1277-1293) seneleri arasındadır Mithat Paşa ve arkadaşları tarafından bilek damarları kesilerek şehid edilmiştir

ABDULHAMİD LL
(mi: 1842-1918) 34' üncü Osmanlı Padişâhıdır 33 yıl saltanatta kalmış olan bu şefkatli Sultan,İslâmiyete son derece bağlı idi Yüksek bir siyaset adamı ve devlet işlerini bizzat takibeden bir zattı Memlekette bolluk ve refahı te'min için çalıştı (RAleyh)

ABDULKADİR
Allah'ın kulu

ABDULKADİR-İ GEYLANÎ
(Bak: Geylânî)

ABDULKAHİR-İ CÜRCANÎ
(Bak: Cürcanî)

ABDULLAH
Allah'ın kulu * Bu isim Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın mübarek ve şerefli isimlerindendir Çünkü, Allah'a itaat ve ibadette, kulluk yapmada devamlı ve en ileride olup bütün ömürlerinde Cenab-ı Hakka maddi manevi bütün hâlâtında itaatttan ayrılmamıştır (ASM) Hem muhterem babasının adı da Abdullah'tır

ABDULLAH İBN-İ ABBAS (RA)
Ashab-ı Kiram'ın fakih ve müctehidlerindendir Resul-i Ekrem'in (ASM) amcasının oğludur Ashâb-ı Kirâm arasında mümtaz bir mevki'e hâizdir Sahih-i Buhari'de mezkûr olduğu üzere Resul-i Ekrem (ASM), Abdullah hakkında : "İlâhi onu dinde fakih kıl ve kitabını ona öğret!" diye dua buyurmuştu Bu âli duaya mazhariyetinden dolayı zamanın en bilgin şahsiyeti olmuştu Resul-i Ekrem'in (ASM) hadislerini ezberlemekte, tefsir, hadis, fıkıh ve ferâiz gibi yüksek ilimlerde eşsizdir Hz Ömer ve Osman'ın (Radiyallahü anhüma) hilâfetleri zamanında müftülük vazifesini ifâ ediyordu Kur'anın tefsirindeki müstesna kudretinden dolayı Habr-ül-ümme, Tercemân-ül-Kur'an, Sultan-ül-Müfessirin gibi yüksek lâkablarla Ashab ve Tabiin arasında şöhret buldu 1640 hadis rivâyet etmiştir Hicretin 68 yılında 70 yaşında olduğu hâlde Tâif'de ebedî hayata kavuşmuştur (RA)

ABDULLAH İBN-İ ÖMER
Bi'setten bir yıl önce doğdu Hicri yetmişüç tarihinde Haccâc-ı Zalim'in emri ile şehid edildi (RA) Sahabe-i Kirâmın ileri gelenlerinden ve Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâmın çok bağlılarından ve dâima onun ahlâkını yaşamağa çalışanlardandı Hz Ömer Radıyallahü Anh'ın oğlu idi Hilâfet ve Valilik işlerine hiç karışmadı Müttaki, cömert, kanaat sahibi, halim bir zat olup kendini dünyaya bağlaması ihtimali olan bir malı olsa derhal onu sadaka verir veya hediye ederdi (RA)

ABDULLAH İBN-İ ZÜBEYR
Ebu Bekir-i Sıddık'ın kızı Esma'nın oğludur Muhacirlerden ilk doğan çocuk olup cesaret, şecaat, ibadet ve takvası ile meşhurdur Zübeyr ibn-i Avvam'ın oğludur Yezid'in saltanatını kabul etmedi ve Mekke'de dokuz sene halifelik yaptı 73 yaşında şehid edildi (RA)

ABDURRAHMAN BİN AVF
Aşere-i mübeşşereden ve çok fedakar olan Sahabelerdendir İlk müslüman olan sekiz kişiden birisidir Bütün ihya-yı din için olan muharebelerde çok fedakârlıkta bulunmuş, birisinde yirmibir yerinden yaralanmıştı Bir gazada oniki dişini birden kaybetmişti Medine'ye ve Habeşistan'a hicret edenlerdendi Çok zengin idi Bir defa otuz köleyi birden azad etmişti Hicri 31 tarihinde 71 yaşında vefat etti

ABE'
Kıymet Ehemmiyet '

ABE
İşaret, alamet * Cemaat, topluluk

ABECE
Ahmak kimse

ABED
Hayâ etmek Arlanmak * Hışım etmek, kızmak * Uyuz hastalığı

ABEDE
(ÎÂbid C) İbadet edenler Âbidler Tapanlar

ABEDE-İ ESNAM
f Puta tapanlar Putperestler Heykele baş eğenler

ÂBEK
Sulu, su dolu olan şeyler * Çıban * Civa (Hg)

ABEKET
(C: Abekât) Tâne, az şey * Tuluk içinde kalan yağ bakiyyesi * Ekmek parçası * Yılan başı dedikleri ufacık akça boncuk

A'BEL
Ak, beyaz * Ağaç yaprağının dökülmesi

ABEL
(C: Abâl) Yassı ve enli yaprak

A'BEL
(C: A'bile) Çok sert taş ki, kırmızı, beyaz veya siyah renkli olur * Taşlık dağ

AB-ENDAM
f Güzellik Güzel endam

AB-ENDAZ
Su mühendisi

ABERASYON
Fr Sapma

ABERAT
(Abre C) Göz yaşları

ABES
Davarın kuyruğunda kuruyup kalan bevl ve ters

ABES
Oyuncak kabilinden faydasız ve boş amel Lüzumsuz ve gayesiz iş Tesadüfi (Bak: Gaye)

ABESE
(Abs den) Çehresini çattı, sureti kerih oldu (meâlinde)

ABESE SURESİ
Kur'an-ı Kerim'de sekseninci surenin ismi olup, Mekke-i Mükerreme'de nazil olmuştur Saliha Suresi, Sefere Suresi de denilir

ABESE İRCA
Mantık ve matematikte bir isbat şeklidir Bir hükmün doğruluğunu isbat için, bu hükmü inkâr eden diğer hükmün yanlışlığı isbatlanır Meselâ: Allah'ın varlığının inkâr edilmesinin imkânsızlığını veya abesiyetini göstermek, Allah'ın varlığını isbat yollarından biridir Bu, "Abese irca" yolu ile isbat şeklidir

ABESİYAT
(Abes C) Faydasız ve boş şeyler

ABESİYYUN
Kâinatın ve hâdiselerin başı boş, faydasız ve gayesiz, kendi kendine, Haliksız olduğuna inanmak isteyen bâtıl yoldaki felsefeciler Zamanımızda Ekzistansializm "Varoluşculuk" adı altında yeniden ortaya çıkan bir varlık ve hayat felsefesidir İki kola ayrılmıştır Bunlardan uluhiyeti inkâr edenler, hayatın, varlığın ve insanın var oluşunu abes ve gayesiz sayan ehl-i dalâlet fırkalarından biridir Hristiyanlık dünyasında bunlara karşı çıkan ikinci kısım ise: Allah'a inanılmazsa herşeyin abes olacağını, bu sebeple Allah'a inanmanın zaruriliğini müdafaa etmektedirler(Kâinatı abes ve gayesiz itikat eden felâsife-i abesiyyun gibi kendilerini başıboş, hikmetsiz, gayesiz, vazifesiz, Haliksız mı zannediyorlar? Acaba gözleri kör olmuş, görmüyorlar mı ki, kâinat baştan aşağıya kadar hikmetlerle müzeyyen ve gayelerle müsmirdir Ve mevcudat, zerrelerden güneşlere kadar vazifelerle muvazzaftır Ve evamir-i İlahiyyeye müsahharlardırS)

ABEY-SERAN
Fesliğen * Şiddetli emir Şer ve mekruh nesne * Bir dikenli ağaç

AB-GAH
Fr Havuz, küçük göl, su biriken yer * Tıb : Karnın kaburga kemikleri kıkırdağı ve kısa kaburgalar altında olan kısmı Böğür

AB-GİNE
Fr Billur * Ayna * Kılınç * Göz yaşı * Şişe, sürahi, kadeh

AB-GİR
f Suyun biriktiği yer, havuz * Dokumacılıkta kullanılan fırça

AB-HANE
f Abdest bozacak yer Helâ, tuvalet

ABHER
Nergis çiçeği, * Dolu kap

AB-HURDE
f Su içen

ABIK
Sebebsiz olarak sahibi yanından kaçan köle* Civa (Hg)

ABÎ
f Ayva * Suda yaşayan ve suda meydana gelen * Çok mâvi

ABÎ
Kurban payı

ABÎ
Çekinen * Tiksinen * Sakınan * Nazlanan

ABİD
İbadet eden Zâhid Çok ibadet eden * Köle

ABÎD
Kullar Köleler

ABİD
f Kıvılcım

ABİDANE
f Kul olarak, ibâdet edene yakışır surette

ABİDAT-I İSLÂMİYE
İslâm medeniyeti anıtları

ABİDE
Uzun müddet dillerde destan olup kalan beliye ve dâhiye * Bir milletin târihinde büyük bir değeri hâiz olan vak'a * Fesahat ve belâgatı dolayısıyle benzeri söylenemeyen şiir * Tarihte yüksek ve hâkim bir mevkide olan vak'aları veya büyükleri yaşatmak için yapılan bina * Azametiyle, güzelliğiyle insanı hayrete uğratan mebani (Süleymaniye ve Ayasofya câmileri gibi) Uzun müddet yaşıyan edebî, ilmi, sinai eserler * Geçmiş devirlerden kalma tarihi veya bedii kıymeti olan binalar, kaleler ve harabeleri * Dikilmiş sütunlar ve bunların üzerindeki resimler, nakışlar, yazılar * Abidenin arapçadaki manası bizdekinden başkadır: Kendisinden nefretle, haşyetle bahsolunan, uzun müddet dillerde destan olup kalan dâhiye ve beliyyeye denir (Türk İslâm Ansiklopedisi)

ABİDE
İbâdet eden kadın (Abide-i zâhide gibi)

A'BİDE
(Abd C) Köleler Abid

ABİDEVÎ
Abide gibi Abideyi andıran, âbideye benzeyen şekilde

ABİL
Koyun, at ve deve gibi hayvanlara iyi bakan * Çayırda otlayarak suya muhtaç olmayan hayvan

ABİLE
f Su üzerindeki kabarcık * Sivilce Çıban

ABİR
(Ubur'dan) Bir yerden geçen, giden yolcu Geçen * Hz İbrâhimin (AS) dedelerinden birisinin adı

ABİS
Asık suratlı, ekşi yüzlü kimse * Arslan

ABİS
Alaycı, saygısız

ABİS
Denizlerdeki dokuzbin metreyi geçen derinlikler

ABÎSE
(C: Abayis) Tarhana

ABİST
f Gebe, hâmile

ABİSTEN
f Gizli, gizleme * Gebe * Dişilik

ABİSTENÎ
f Hâmilelik, gebelik

ABİŞHOR
f Hayvan sulama yeri * İçme kabı * Dinlenmek için kısa bir duraklama, teneffüs * Günlük yiyecek

ABİŞTGÂH
f Gizlenecek yer, gizli yer

ABİY
Kısmet, nasib,

ABİYE
Örtü ile yüzünü örten, utangaç kız veya kadın

ABKAME
f Anadolunun bazı doğu illerinde ve Bağdat'da yapılan, turşu veya salataya benzer bir çeşit yiyecek maddesi * Ekşi hamurdan pişirilerek sirkeye konulan ve turşu olarak kullanılan bir gıda maddesi

ABKARÎ
Mutlaka kusuru olmayan Kâmil * Bir kavmin seyyid ve şerifi, efendisi Beşer san'atı olmayan * Çok güzellik * Bir nevi döşek(Abkari: Esasen abkar'e mensub demektir Ebu Suud ve sair tefsirlerin beyanına göre Abkar: Arabın zu'münce bir Cin beldesinin ismidir ki, Arablar acib gördükleri her şeyi ona nisbetle tavsif ederek abkarî derler Mu'cem-ül Büldan'da şu tafsil mezkûrdur: Abkar; dolu, yani buluttan inen donmuş sudur Ve demişlerdir ki, cinnin sâkin olduğu bir arzdır Meselde: "Keennehüm cinn-i abkar: sanki abkar cinni gibi" denilirBazıları da demiştir ki: Abkarinin aslı; vasfına hırs ile rağbet olunan her şeye sıfattır Bunun da esası; çünkü Abkar'da döşeme ve saire nakışları yapılırdı Onun için her iyi şey Abkar'a nisbet edilirdi)

AB-KEND
f Havuz, dere, su geçidi

AB-KEŞ
f Delikli kevgir * Su çeken, sucu, saka * Kadeh sunucu

AB-KUR
f Lâğım çukuru Pisliğin aktığı yol ve delik

ABL
Kalın, büyük nesne * Bükmek

ABLA'
Ak nesne * Beyaz taş

ABLİSE
f Tarlaya tohum atan, ekinci

ABLUKA
İtl Etrafını sarıp hâriçle alâkasını kesme Bahren muhasara, denizden kuşatma

ABLUKAYI BOZMAK
Muhasara hattını yarıp geçmek

ABLUKAYI KALDIRMAK
Muhasarayı bırakmak

AB-NAK
f Sulu, ıslak, nemli

ABONE
Fr Gazete ve dergi gibi yayınlara peşin para vererek muayyen bir zaman için müşteri olan kimse

ABONMAN
Fr Bir imalâtçı ile müşteri arasında düzenli satın alma için yapılan anlaşma

ABORDA
İtl Deniz teknelerinin rıhtıma, iskeleye veya başka bir tekneye yanlamasına yanaşması

ABR
Rüya tabir etmek Düş yormak * Yaş akıtmak Sudan veya başka yerden geçmek * Söylemeden bir şeyi düşünmek

ABRA
Bir değiş-tokuşta üste verilen şey * Teraziyi ayarlamak için hafif gelen kefesine konulan ağırlık

ABRAN
Ağlayan, ağlayıcı

AB-RANE
f Su borularına ve su yollarına bakan mühendis

ABRAŞ
Alaca benekli at * Klorofil azlığından dolayı açık renkte lekeleri olan bitki yaprağı

ABRE
Göz yaşı

ABS
Karıştırmak, halt * Güneşte keş kurutmak

ABS
Kurumak, katılaşmak

ABS
(Ubus) Huzursuzluktan yüz ekşitmek, çehreyi çatmak

ABSAL
f Bahçe, koru, park

AB-SÜVAR
f Su üstünde yüzen * Sudaki kabarcık

ABŞ
Salâh * Hüsn İbâdet * Gaflet

AB-ŞAR
f Şelâle, su akarken çıkardığı ses, şırıltı

AB-ŞİNAS
f Sudan anlıyan * Gemi kılavuzu

ABT
Deveyi ve koyunu hastalanmadan sağ iken boğazlamak * Kazılmamış yeri kazmak * Yarmak

ABT
Yalan, Şübhe uyandırıcı hareket

ABU
f Nilüfer çiçeği

ABUS
Çatık çehreli asık yüzlü Yüzü ekşi

ABV
Yüzün güzel olması Nizamlı oluş (Bak: Ta'biye)

AB-VEND
f Maşrapa, bardak, su kabı

AB-YAR
f Sulayan * Mc: Bereketlendiren, feyizlendiren

AB-YARÎ
f (Asıl mânâsı sulama ise de, lisanımızda yalnız mecazi mânâsiyle bazı eski nesir yazarları tarafından kullanılmıştır) Yardım, itimat

AB-YÂRÎ-İ HİMMET
Korumak için yapılan yardım, himmet yardımı

AB-YÂRÎ-İ HİMMETİNİZLE
Himmetiniz yardımıyle, himmetiniz sayesinde

AB-ZEN
f Küçük havuz * Banyo

AC
Fildişi * Dolu kap

AC'AC
Çağırış

ACAC
Toz * Tütün * Bulut * Duman

AC'ACE
Uzun uzun çağırmak

ACAFET
Zayıflık Çelimsizlik

ACAİB
(Acib C) Şaşırtacak ve hayret verici şeyler

ACÂİB-İ SEB'A-İ ÂLEM
Dünyanın yedi tane şaşılacak, acaib şeyi (Çin seddi bunlardan biridir)

ACAİBAT
Normale zıt şeyler Acâib şeyler

ACAİZ
(Acuze C) Kocakarılar İhtiyar kadınlar

ACAK
f Toprak

ACAL
(Ecel C) Eceller Ölümler, vâdeler

ACALİT
Yoğurt

A'CAM
(Acem C) Acemler İranlılar * Arab olmayanlar

ACAM
(Ecme C) Meşelik, kamışlık, ağaçlıklar

ACAN
f Polis: Emniyet mensubu

ACAR
(Ecr C) Sevaplar, ücretler, mükâfatlar * Kiralar

ACASA
Deve sürüsü

ACB
Kuyruk sokumu "Us'us" denilen küçük kemik Her şeyin kuyruk dibi ve nihâyeti Fâtiha-i hilkat olan küçük kemikAcb-üz zeneb diye Hadis-i Şerifte ismi geçen ve insanın kuyruk sokumundaki en küçük kemik(Kur'ân-ı Kerim'de "Sure: 30 âyet: 27" Yani: "Sizin haşirde iâdeniz, dirilmeniz, dünyadaki hilkatinizden daha kolay, daha rahattır" Nasıl ki bir taburun askerleri istirahat için dağılsa, sonra bir boru ile çağrılsa, kolay bir surette tabur bayrağı altında toplanmaları, yeniden bir tabur teşkil etmekten çok kolay ve çok rahattır Öyle de bir bedende birbiri ile imtizaç ile ünsiyet ve münasebet peydâ eden zerrat-ı esasiyye, Hz İsrâfil'in (AS) suru ile Hâlik-ı Zülcelâlin emrine "Lebbeyk" demeleri ve toplanmaları aklen birinci icaddan daha kolay, daha mümkündür Hem bütün zerrelerin toplanmaları belki lâzım değil Nüveler ve tohumlar hükmünde olan ve hadisde "Acb-üz zeneb" tâbir edilen ecza-i esasiyye ve zerrât-ı asliyye ikinci neş'e için kâfi bir esastır, temeldir Sâni-i Hakim beden-i insanîyi onların üstünde bina eder S)(Arkadaş! Zâhire nazaran, haşirde, ecza-yı asliye ile ecza-yı zâide birlikte iade edilir Evet, cünüb iken tırnakların, saçların kesilmesi mekruh ve bedenden ayrılan herbir cüz'ün bir yere gömülmesi sünnet olduğu ona işarettir Fakat tahkike göre, nebatatın tohumları gibi "Acb-üz-zeneb" tâbir edilen bir kısım zerreler, insanın tohumu hükmünde olup, haşirde o zerreler üzerine beden-i insanî neşvü nema ile teşekkül eder İİ)

ACC
Yüksek sesle haykırma, * Gürültü çıkarma Deveyi döğme

ACC(E)
Kalabalık

ACCAC
Fırtınalı, rüzgârlı * Gürültülü

ACEB
Taaccüb, şaşma, hayret * Garib, hoş, lâtif ve nâdir-ül vücud olduğundan bir şey için inkâr ve istiğrab etme hâli

A'CEB
Çok acâyib Pek tuhaf olan

A'CEB-ÜL ACÂİB
Çok acib ve gülünç olan

ACED
Kuru üzüm

A'CEF
İnce, zayıf

A'CEL
Daha acele, en çabuk * Acele eden kişi

ACELE
Çabuk, çabukluk Bir işi çabuk yapmaya ve çabuk bitirmeye çalışma, ivedilik

ACEM
İranlı Yabancı * Arapça konuşmayanlar Arab olmayanlar * Çekirdek

ACEMÂNE
f Acemlere yakışır suret Yabancı gibi

ACEMCEME
(C: Acemcemât) Kuvvetli, muhkem deve

ACEME
(C: Acemât) Çekirdek * Çekirdekten biten hurma ağacı * Sert ve sağlam taş

A'CEMÎ
Aceme mensub * Arapçayı iyi konuşmayan Dilsiz * Beceriksiz

ACEMÎ
Tecrübesiz * Yabancı * Yeni Mübtedi

ACEMİSTAN
f İran ülkesi

ACEMİYAN
f (Acemi C) İranlılar Acemler * Acemiler, tecrübesizler

ACENTE
(Acenta) ing Bir vapur şirketinin her iskeledeki memuru * Bir şirket veya idarenin diğer memleketteki vekili * Memur veya vekilin memuriyeti ve idarehanesi

A'CEZ
En âciz Çok kudretsiz * Mak'adı etli ve yumru olan

ACEZE
(Âciz C) Âcizler * Düşkünler, zayıflar

ACÎB
Şaşılan ve hayret uyandıran şey Benzeri görülmeyen Garib Taaccüb olunan şey

ACİB
Hayret veren Şaşılacak şey

ACÎBE
Alışılmış surette olmayan Çok hârika Acib ve garip, hayret verici, şaşılacak şey

ACİBE-İ HİLKAT
Her zaman yaratılan şekilden farklı olarak yaratılmış olan (Meselâ: Normalinden çok fazla büyük cüsseli veya üç ayaklı olmak gibi)

ACİC
Sesi yükseltmek

ACİL
Sonraya bırakılmış Bir vâdeye bağlı * Ahiret

ÂCİL
Aceleci * Acele eden Hemen * Derhal Peşin * Çabuk * Fık: Dünya

ÂCİLANE
f Acele edene ait Acele olarak * şimdiki zamana ait

ÂCİLEN
Vakit gelince yapılmak üzere Bir vâdeye veya bir şarta bağlı bulunarak

ÂCİLEN
Acele olarak Serian, derhal, müstâcelen

ACİN
Rengi ve tadı değişmiş pis su

ACİN
Yoğurma, hamur tutma

ACİNÎ
Hamur gibi yoğurulmuş, macun kıvamında

ACİNİYET
Mâcun halinde olma Hamur gibi yoğurulmuş olma

ACİR
Elindekini başkasına kiralayan Kiraya veren

ACİŞ
f Üşüme, soğuktan üşüme

ACİYY(E)
(c: Acâyâ) Anası öldüğünden, başka kimsenin sütüyle beslenen çocuk * Anası sütünü vermeyip yemeği öğrettiği çocuk

ÂCİZ
Beceriksiz Eli ermez Kabiliyetsiz Gücü yetmez olan

ÂCİZÂN
(Âciz C) Âcizler, beceriksizler, zayıflar, güçsüzler

ÂCİZÂNE
f Âciz olarak Beceriksizce Tevâzu ile (Alçak gönüllülük ifâdesi için söylenir) "Allah'a karşı kusurlarını bilen bir mü'min âcizâne ancak Allah'tan rahmet diler"

ÂCİZİYYET
Acizlik, beceriksizlik, kabiliyetsizlik * Fakirlik, tevâzu

ACLED
Yoğurt

ACLEZ
Kavi, sağlam nesne

ACM
(C: Ucum) Beş yaşına girmemiş deve * Kuyruk dibi * Isırmak

ACMÎ
İnce fikirli Akıllı, anlayışlı

ACN
Yoğurma Ma'cun kıvamına getirme

A'CUBE
(Bak : U'cube)

ACUL
Çok acele eden sabırsız

ACULÂNE
Acele edene yakışır suretde

ACULİYET
Acelecilik Sabırsızlık

ACUR
Kabakgillerden bir hıyar cinsi Üstü hafif olukludur Bazıları tüylüce olur

ACUZ(E)
Çok yaşlı kadın Kocakarı * Kılıç * Şarap * Sırtlan

ACUZE-İ ŞEMTA
Saçı ağarmış kocakarı

ACÜR
Yoğunluk, semizlik, besililik * Yoğun * Her nesnenin hacmi ve cüssesi olmak

ACÜR
Kuyruk

ACÜR
Kerpiç, tuğla, kiremit

ACÜRÎ
Kiremitçi, tuğlacı

ACÜS
Almak, kabzetmek * Gecenin sonu

ACÜZ
(C: Acâz) her nesnenin dibi, kökü ve sonu * Yay kabzası

ACV
Çocuğa süt içirmek

ACVE(T)
Medine-i Münevvere hurmalarından bir çeşit, iyi hurma

ACZ
Beceriksizlik İktidarsızlık Kuvvetsizlik Güçsüzlük Yapamamak * Zarardan korunmak gücünün olmaması * Bir şeyin geri tarafı (İnsandaki kusur sonsuz olduğu gibi, acz, fakr ve ihtiyacına da nihayet yoktur İnsana tevdi edilen açlık ile nimetlerin lezzetleri tebârüz ettiği gibi: İnsandaki kusur, kemalat-ı Sübhâniyye derecelerine bir mirsaddır İnsandaki fakr, gına-i rahmetin derecesine bir mikyastır İnsandaki acz, kudret ve kibriyâsına bir mizandır İnsandaki tenevvü-ü hâcat, envâ-ı niam ve ihsanatına bir merdivendir Öyle ise fıtratından gaye ubudiyettir Ubudiyet ise, dergah-ı izzetine kusurlarını "Estağfirullah" ve "Sübhânallah" ile ilan etmektir MN)

ACZA'
Dübürü büyük kadın * Kumdan yığılmış yüksek tepe

ACZ-ALUD
f Âcizlik, kuvvetsizlik, güçsüzlük

ACZE
(C: Acâyiz) Her nesnenin sonu * Kadın dübürü

ACZ-MENDÎ
f Âcizlik, iktidarsızlık Fakr

AÇALYA
yun Fundagillerden, güzel çiçekli bir bitki ve çiçeği

AÇAR
f İştah açmaya yarayan turşu vs * İnişli yokuşlu yer * Karıştırılmış, birleştirilmiş

AÇI
(Bak: Zâviye)

AÇKI
Cilâ, perdah, lostra

AÇKICI
Cilâ ve perdah veren sanatkâr

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (A Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Anlamları.

Eski 09-10-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (A Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Anlamları.



RE: Osmanlıca Sözlük (A Harfi) Mesaj Yazmayin AD
İsim, nam, şöhret, şan, itibar, haysiyet

ÂD
(Âdet C) Âdetler

ÂD
Hz Hud Peygambere (AS) isyan ettiklerinden gazab-ı İlâhiyyeye uğrayan ve helâk olan, Yemen tarafında yaşamış bir kavmin adı(Şirk ve küfür cinayeti, kâinatın bütün kemalâtına ve ulvi hukuklarına ve kudsi hakikatlarına bir tecavüz olduğu cihetledir ki, ehl-i şirk ve küfre karşı kâinat kızıyor ve semavat ve arz hiddet ediyor ve onların mahvına anâsır ittifak edip, kavm-i Nuh (Aleyhisselam) ve Âd ve Semud ve Fir'avun gibi ehl-i şirki boğuyor, gark ediyor $ âyetinin sırriyle cehennem dahi ehl-i şirk ve küfre öyle kızıyor ve kızışıyor ki, parçalanmak derecesine geliyor ş)

ADA
Gr : Kendinden sonra gelen ismi cerreder Harf-i cerr'dir "den başka, den gayrı" mânasına gelir (Bak: Mâadâ)

ADA
Etrafı su ile çevrili kara parçası * Etrafı yollarla çevrili arsa ve binalar takımı

A'DA
(Adüv C) Düşmanlar

A'DA
En zâlim, en çok düşmanlık eden

ÂDÂB
(Edeb kelimesinin çoğuludur) Usul, yol, yordam, davranış kaideleri, terbiye Ahlâk ve terbiyenin gerektirdiği konuşma ve hareket tarzı Adaba uymayanlara edepsiz denir"Edipler edepli olmalı" yani yazarlar, edebiyatçılar dine, ahlâka ve terbiyeye uymalı Aksi halde edebiyatçı adına lâyık olamazlar, edepsiz olurlar(Sünnet-i Seniyyenin meratibi var Bir kısmı vâciptir, terkedilmez O kısım, Şeriat-ı Garrâ'da tafsilâtiyle beyan edilmiş Onlar muhkemattır Hiçbir cihette tebeddül etmez Bir kısmı da, nevâfil nevindendir Nevâfil kısmı da iki kısımdır Bir kısım, ibadete tâbi Sünnet-i Seniyye kısımlarıdır Onlar dahi Şeriat kitablarında beyan edilmiş Onların tağyiri bid'attır Diğer kısmı, "âdâb" tabir ediliyor ki, Siyer-i Seniyye kitablarında zikredilmiş Onlara muhalefete, bid'a denilemez Fakat âdâb-ı Nebevi'ye bir nevi muhalefettir ve onların nurundan ve o hakiki edebden istifade etmemektir Bu kısım ise (örf ve âdât), muamelât-ı fıtriyede Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın tevâtürle malum olan harekâtına ittiba etmektir Meselâ: Söylemek âdâbını gösteren ve yemek ve içmek ve yatmak gibi hâlâtın âdâbının düsturlarını beyan eden ve muaşerete taalluk eden çok Sünnet-i Seniyyeler var Bu nevi Sünnetlere "âdâb" tabir edilir Fakat o âdâba ittiba eden, âdâtını ibadete çevirir O âdâbdan mühim bir feyz alır En küçük bir âdâbın mürââtı, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı tahattur ettiriyor; kalbe bir nur veriyor Sünnet-i Seniyyenin içinde en mühimi İslâmiyet alâmetleri olan ve şeâire de taalluk eden Sünnetlerdir Şeâir, âdeta hukuk-u umumiye nev'inden cemiyete ait bir ubudiyettir Birisinin yapmasıyle o cemiyet umumen istifade ettiği gibi, onun terkiyle de umum cemaat mes'ul olur Bu nevi şeâire riya giremez ve ilân edilir Nâfile nev'inden de olsa, şahsî farzlardan daha ehemmiyetlidir Sünnet-i Seniyye, edebdir Hiçbir mes'elesi yoktur ki, altında bir nur, bir edeb bulunmasın! Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: $ Yâni : "Rabbim bana edebi, güzel bir surette ihsan etmiş, edeblendirmiş" Evet Siyer-i Nebeviyyeye dikkat eden ve Sünnet-i Seniyyeyi bilen, kat'iyyen anlar ki: Edebin envâını, Cenab-ı Hak, Habibinde cem'etmiştir Onun Sünnet-i Seniyyesini terkeden, edebi terkeder L)

ÂDÂB-I MİLLİYE
Millete ait edep ve terbiyeler

ÂDÂB-I MUAŞERET
Beraber yaşayışta, hoş ve İslâmca yaşama ve geçinme usulleri Peygamberin (ASM) sünnetine uygun olan hareket İnsanlara karşı edebli olma, insanca ve İslâmca yaşama âdâbı Adâba dair sünnet-i peygamberiyeye uymak( İki cihanın rahat ve selâmetini iki harf tefsir eder, kazandırır: Dostlarına karşı mürüvvetkârâne muaşeret ve düşmanlarına sulhkârâne muâmele etmektir M)

ÂDÂB-I UMUMİYE
Umumi ahlâk kaideleri

ÂDÂB U ERKÂN
Edebler, kaideler ve rükünler Ahlâk ve terbiye kaideleri

A'DAD
(Adud ve Adad C) Bazular Kollar * Havuzun çevre kenarına konan taş

A'DAD
İnce ve kısa kollu adam

A'DAD
(Aded C) Adetler Sayılar

ADAHİ
(Udhiye C) Kurbanlar

ADAHİK
(Udhuke C) Şakalar, gülünç şeyler

ADAK
Nezredilen şey (Bak: Nezr)

ADAKK
İnce, dakik

ADAL
Gümüşü az olan para

A'DAL
(İdl C) Eşitler, denkler, müsaviler

ADALAT
(Adale C) Adaleler

ADALE
Tıb: Bedenin hareketini icra eden ve birbirinden, ince bir perde ile ayrılan sinirli et kısımlarından her biri Hepsine birden et (Lahm) tâbir edilir

ADALET
Zulüm etmemek Herkese hakkını vermek ve lâyık olduğu muâmeleyi yapmak Mahkeme Hak kanunlarına uygunluk Haksızları terbiye etmek İnsaf Mâdelet Dâd Cenab-ı Hakk'ın emrini emrettiği şekilde tatbik etmek Suçluya Allah'ın emrini icra etmek(Adâlet iki şıktır Biri mübet, diğeri menfidir Müsbet ise; hak sahibine hakkını vermektir Şu kısım adâlet; bu dünyada bedahet derecesinde ihâtası vardır Çünkü her şeyin istidat lisaniyle ve ihtiyac-ı fıtrî lisaniyle ve ıztırar lisaniyle Fâtır-ı Zülcelâl'den istediği bütün matlubatını ve vücut ve hayatına lâzım olan bütün hukukunu mahsus mizanlarla, muayyen ölçülerle bilmüşahede veriyor Demek adâletin şu kısmı, vücut ve hayat derecesinde kat'i vardır İkinci kısım menfidir ki: Haksızları terbiye etmektir Yâni, haksızların hakkını, tâzib ve tecziye ile veriyor Şu şık ise; çendan tamamiyle şu dünyada tezahür etmiyor Fakat, o hakikatın vücudunu ihsas edecek bir surette hadsiz işarat ve emarat vardır Ezcümle: Kavm-i Âd ve Semud'dan tut, tâ şu zamanın mütemerrid kavimlerine kadar gelen sille-i te'dib ve tâziyâne-i ta'zib, gayet âli bir adâletin hükümran olduğunu hads-i kat'i ile gösteriyor S) (Bak: Fâtih Sultan Mehmed)

ADÂLET-İ İLÂHİYE
Allah'ın adaleti

ADÂLET-İ İZAFİYE
İzafi adalet veya adâlet-i nisbiye de denir Küll'ün selâmeti için, cüz'ü feda eden adalet usulüdür(Cemaat için ferdin hakkını nazara almaz, "ehvenüş-şer" diye bir nevi adalet-i izâfiyeyi yapmağa çalışır Fakat adalet-i mahza kabil-i tatbik ise "adalet-i izafiye"ye gidilmez, gidilse zulümdür M)

ADÂLET-İ MAHZA
Adaletin tam hakikisi, tam adalet (Adâlet-i mahza ile adalet-i izafiyenin izahı şudur ki: $ âyetin mâna-yı işarisi ile : Bir mâsumun hakkı, bütün halk için dahi ibtal edilmez Bir fert dahi umumun selâmeti için feda edilemez Cenab-ı Hakkın nazar-ı merhametinde hak, haktır Küçüğüne büyüğüne bakılmaz Küçük büyük için iptal edilemez Bir cemaatin selâmeti için bir ferdin rızası bulunmadan hayatı ve hakkı feda edilmez Hamiyet nâmına, rızası ile olsa o başka meseledir M)( Adâlet-i İlâhiyenin tam mânâsı ile tecelli etmesi için haşre ve Mahkeme-i Kübrâ'ya lüzum vardır ki, biri cezasını, diğeri mükâfatını görsün İİ)

ADALETKÂR
f Adaletli, insaflı, adalet sahibi

ADÂLETKÂRANE
f Adâletlice Adalet sahibine yakışır şekilde, insaflı ve haklı surette

ADALETPENAH
f Adâletli

ADALL
Çok sapık, çok dalâlette

ADAM
İnsan * Erkek kişi * Birinin tarafını tutan kimse * İyi ve terbiyeli yetişmiş insan

ADAMET
Ahmaklık, akılsızlık

ADAN
Deniz kenarı

ADAPTASYON
Fr Tatbik etme işi Bir şeyin bir başkasına göre ayarlanması Bir canlının, yaşadığı muhite uyması işi * Yabancı dilde yazılmış bir eseri yerli adlar ile ve yerli hayata uydurarak çevirme

ADAPTE
Fr Adaptasyonu yapılmış, tamamlanmış

ADARR
En zararlı

A'DAS
(Ades C) Mercimekler

ÂDAT
Âdetler (Bak: Âdet)

ADAVET
Husumet, düşmanlık Kin buğz Garaz(Adâvet ve muhabbet, nur ve zulmet gibi zıttırlar İkisi, mâna-yı hakikisinde olarak beraber cem olmazlar Eğer muhabbet, kendi esbabının rüçhaniyetine göre bir kalbde hakiki bulunsa, o vakit adâvet mecazi olur; acımak suretine inkılâb eder Evet mümin, kardeşini sever ve sevmeli Fakat fenalığı için yalnız acır Tahakkümle değil, belki lütufla ıslahına çalışır Onun için nass-ı hadis ile: "Üç günden fazla, mü'min mü'mine küsüp kat-ı mükâleme etmeyecek" Eğer esbâb-ı adâvet galebe çalıp, adâvet, hakikatıyla bir kalbde bulunsa; o vakit muhabbet mecâzi olur; tasannu ve temelluk suretine girer M)

ADAY
(Bak: Namzed)

ADB
Kılıç * Kesmek * Sövmek* Yardımcı

ADCEM
Eğri burunlu

ÂDD
Kuvvet, salâbet

ADD
Hesablamak Saymak Sayılmak İtibar etmek

ADDAR
Denizci, gemici taifesi

ADDETMEK
Saymak İtibar etmek İttihaz etmek

ÂDE
Âdet kelimesinin arabca terkiblerdeki kısalmış şekli Meselâ: Harikulâde, alelâde, fevkalâde

A'DEB
Erkeklerden arkadaşı ve yardımcısı olmayan * Bir boynuzu kırık hayvan

ADED
Sayı Tane Rakam Miktar

ADEDEN
Sayı bakımından, sayıca

ADEDÎ
(Adediye) Adede yani miktar ve rakama, sayıya mensub

A'DEL
(Adil den) Adâletli, çok doğru

ÂDEM
İnsan İlk insan ve ilk peygamber (AS)Allah ilk insan olarak Âdem'i, sonra eşi Havva'yı yaratmıştır Bugünkü insanlar onlardan türeyip çoğalmıştır Bazı dine tâbi olmıyanlar, insanın maymun soyundan bir hayvandan türediğini iddia ederler Bu iddia kasıtlıdır, çünki ilmî isbatı yapılamamıştır Lâboratuarlarda küçük canlılar üzerinde yapılan çalışmalar göstermiştir ki, canlının genetik yapısında meydana gelen değişiklik sonucu türeyen yeni canlı, ana-babasından daha mükemmel değil; dejenere olmuş, soysuzlaşmış, bozuk bir şekil almıştır İnsan ise en mükemmel mahluktur Kaldı ki bu güne kadar bir canlının değişip başka bir canlı haline geldiğini kimse görmemiştir Bugünkü maymunlar da hâlâ insan olmamışlardır Bugünün psikoloji ve felsefi antropolojisi insanın mahiyetçe, özce hayvandan farklı olduğunu kabul etmiştir $ Yani: Cenâb-ı Hak, Âdem'i (AS) bütün kemalâtın mebadisini tazammun eden âli bir fıtratla tasvir etmiştir ve bütün maâlinin tohumlarına mezraa olarak yüksek bir istidat ile halketmiştir ve mevcudatı ihata eden ulvi bir vicdan ve ihatalı on duygu ile teçhiz etmiştir; ve bu üç meziyet sayesinde, bütün hakaik-ı eşyayı öğretmeye hazırlamıştır, sonra bütün esmayı kendisine öğretmiştir Âdem'i halketti, tesviye etti, cesedine nefh-i ruh etti, terbiye etti, sonra esmâyı tâlim etti ve hilâfete namzed kıldı Sonra vakta ki Âdem'i melâikeye tercih etmekle rüchan mes'elesinde ve hilâfet istihkakında ilm-i esmâ ile mümtaz kıldı İİ)(Hz Âdem'in (AS) Cennet'ten ihracı ve bir kısım beni-âdemin Cehennem'e idhali ne hikmete mebnidir?Elcevap: Hikmeti, tavziftir Öyle bir vazife ile me'mur edilerek gönderilmiştir ki, bütün terakkkiyat-ı mâneviye-i beşeriyenin ve bütün istidâdât-ı beşeriyenin inkişaf ve inbisatları ve mâhiyet-i insaniyenin bütün Esmâ-i İlâhiyeye bir âyine-i câmia olması, o vazifenin netayicindendir Eğer Hz Adem Cennette kalsaydı; melek gibi makamı sâbit kalırdı, istidâdât-ı beşeriye inkişaf etmezdi Halbuki yeknesak makam sâhibi olan melâikeler çoktur, o tarz ubudiyet için insana ihtiyaç yok Belki hikmet-i İlâhiye, nihayetsiz makamatı kat' edecek olan insanın istidadına muvafık bir dâr-ı teklifi iktiza ettiği için, melâikelerin aksine olarak mukteza-yı fıtratları olan mâlum günahla Cennet'ten ihraç edildi Demek Hazret-i Adem'in Cennet'ten ihracı, ayn-ı hikmet ve mahz-ı rahmet olduğu gibi; küffarın da Cehennem'e idhalleri haktır ve adâlettir M) (Bak: Terakkiyat)

ADEM
Yokluk, olmama, bulunmama * Fakirlik (Vücudun zıddı)(Bir zaman -küçüklüğümde- hayalimden sordum: "Sana bir milyon sene ömür ve dünya saltanatı verilmesini, fakat sonra ademe ve hiçliğe düşmesini mi istersin? Yoksa, bâki, fakat âdi ve meşakkatli bir vücudu mu istersin?" dedim Baktım ikincisini arzulayıp birincisinden "Âh!" çekti "Cehennem de olsa beka isterim" dedi RN)(Eğer sen dalâlette boğulup çıkamıyorsan; yine cehennemin vücudu bin derece idam-ı ebediden hayırlıdır Ve kâfirlere de bir nevi merhamettir Çünkü insan, hattâ yavrulu hayvanat dahi, akrabasının ve evlâdının ve ahbabının lezzetleriyle ve saadetleriyle lezzetlenir, bir cihette mes'ud olur Şu halde, sen ey mülhid, dalâletin itibariyle ya idam-ı ebedi ile ademe düşeceksin veya cehenneme gireceksin! Şerr-i mahz olan adem ise, senin bütün sevdiklerin ve saadetleriyle memnun ve bir derece mes'ud olduğun umum akraba ve asl ve neslin, seninle beraber idam olmasından, binler derece cehennemden ziyâde senin ruhunu ve kalbini ve mâhiyet-i insaniyeni yandırır Çünkü cehennem olmazsa cennet de olmaz; herşey senin küfrün ile ademe düşer Eğer sen cehenneme girsen, vücud dâiresinde kalsan, senin sevdiklerin ve akrabaların ya cennette mes'ud veya vücud dâirelerinde bir cihette merhametlere mazhar olurlar Demek, herhalde cehennemin vücuduna taraftar olmak sana lâzımdır Cehennem aleyhinde bulunmak ademe taraftar olmaktır ki; hadsiz dostlarının saadetlerinin hiç olmasına taraftarlıktır Evet cehennem ise, hayr-ı mahz olan dâire-i vücudun Hakim-i zülcelâlinin hakimâne ve âdilâne bir hapishâne vazifesini gören dehşetli ve celâlli bir mevcud ülkesidir Hapishâne vazifesini de görmekle beraber, başka pek çok vazifeleri var Ve pek çok hikmetleri ve âlem-i bekâya âit hizmetleri var Ve zebâni gibi pek çok zihayatın celâldarâne meskenleridir Ş)

ADEM-ÂBÂD
f Yokluk Yokluk alemi

ADEM-İ ABESİYYET
Abes olmayış Faydasız ve boş olmamak

ADEM-İ BASİRET
Basiretsizlik, görüşsüzlük

ADEM-İ DİKKAT
Dikkatsizlik

ADEM-İ EMNİYET
Emniyetsizlik Güvensizlik

ADEM-İ HÂRİCÎ
İlm-i İlâhide mevcud olup, maddi vücudu olmayan(Adem-i mutlak zaten yoktur; çünkü bir ilm-i muhit var Hem daire-i ilm-i İlâhînin harici yok ki, bir şey ona atılsın Dâire-i ilim içinde bulunan adem ise, adem-i hâricidir ve vücud-u ilmiye perde olmuş bir ünvandır Hatta bu mevcudat-ı ilmiyeye bazı ehl-i tahkik "A'yan-ı sâbite" tabir etmişler Öyle ise, fenaya gitmek, muvakkaten haricî libasını çıkarıp, vücud-u mâneviye ve ilmîye girmektir Yani, hâlik ve fani olanlar, vücud-u hâricîyi bırakıp; mâhiyetleri bir vücud-u mânevi giyer, dâire-i kudretten çıkıp dâire-i ilme girer M)

ADEM-İ İHTİLÂF
Birlik Beraberlik Uyuşma Anlaşma

ADEM-İ İKTİDAR
İktidarsızlık Güçsüzlük Kuvvetsizlikten gelen hastalık

ADEM-İ İMKÂN
İmkânsızlık Mümkün olmayış

ADEM-İ İNKÂR
İnkâr etmeme İnkârsızlık

ADEM-İ İSTİMA'
Huk: Mahkemede dâvanın dinlenmemesi

ADEM-İ İTÂAT
İtâatsizlik, emri dinlememek

ADEM-İ İTİKAD
İtikatsızlık

ADEM-İ İTİLÂF
Ülfetsizlik, anlaşmazlık

ADEM-İ İTTİFAK
İttifaksızlık Uyuşmazlık

ADEM-İ KABUL
İsbatı tasdik etmemek Şek, hükümsüzlük İman hükümlerini lâkaydlıkla karşılamak, nefy ve inkâr etmek, kabul etmemek, göz kapamak gibi câhilâne bir hükümsüzlük Bir terk, bir cehl-i mutlak (Kabul etmemek başkadır İnkâr etmek başkadır Adem-i kabul, bir lâkaydlıktır, bir göz kapamaktır ve câhilâne bir hükümsüzlüktür Bu surette, çok muhal şeyler onun içinde gizlenebilir Onun aklı, onlarla uğraşmaz Amma inkâr ise: O adem-i kabul değil, belki o kabul-ü ademdir, bir hükümdür Onun aklı, hareket etmeye mecburdur M) (Bak: Kabul-i adem)

ADEM-İ KİFÂYET
Kifâyet etmeme, kâfi gelmeme, yetmezlik

ADEM-İ MERKEZİYYET
Bir idâri taksimattaki parçaların (vilâyet, belediye ve köy) muayyen hususlarda kendi kendilerine idare yetkileri Bir yere bağlı olmaksızın veya bir yerden idare edilmeksizin olan muamele Bütün kısım ve şubelerin kendi kendilerini idare tarzı

ADEM-İ MES'ULİYET
Mes'uliyetsizlik, sorumsuzluk

ADEM-İ MEVCUDİYYET
Yokluk Olmama

ADEM-İ MUVAFAKAT
Râzı olmayış, muvâfakat etmeme

ADEM-İ MÜBÂLÂT
Dikkatsizlik

ADEM-İ MÜDÂHALE
Karışmamazlık

ADEM-İ MÜSÂADE
İzinsizlik, müsaadesizlik

ADEM-İ SALÂHİYET
Salâhiyetsizlik, yetkisizlik

ADEM-İ SIRF
Yokluk Mutlak yokluk

ADEM-İ TAHAYYÜZ
Boşlukta yer kaplamamak Mekândan münezzeh oluş Yer ile bağlı olmamak Hacmi olmayış

ADEM-İ TAKAYYÜD
Kayıtsızlık Bir şeye bağlı olmayış Kıymet vermemek Üzerine almamak

ADEM-İ TA'KİB
Takibsizlik * Huk: Muhakemeye lüzum görmemek

ADEM-İ TE'DİYE
Borcunu ödememe

ADEMÎ
Yokluğa ait Ademle ilgili (Bak: Vukuât)

ÂDEMÎ
İnsanlardan olan, insana âit, insana dair ve müteallik

ÂDEMİYÂN
(Âdem C) İnsanlar

ÂDEMİYÂT
(Adem C) Yokluklar Ademler

ÂDEMİYYET
İnsanlık Namuslu bir insana yakışır hâl ve tavır

ÂDEM-KÜŞ
f Adam öldüren, katil

ADER
Yel inmekle hayası şişen kimse

ADER
Çok su

ADES
(C Adâs) Mercimek

ADESE
Mercimek * Mercek Uzağı yakın veya yakını uzakta görmeğe yarayan dürbün veya mikroskop camı

ADESE-İ AYNİYYE
Gözleme merceği

ADESE-İ MÜTEKARİB
Yakınlaştıran mercek

ADESÎ
Mercimeğe benziyen şey

ÂDET
Usul, görenek, alışılmış davranış Huy, tabiat Toplumda nesiller boyunca uyulan ve kamuoyunda (umumî efkârda) saygı ve müeyyideye sahip hareket kaideleri (Sosyoloji) İslâm cemiyetinde âdetler de İslâmî olur, İslâma uygun olur Müslüman, İslâma aykırı âdetlere uymaz Cemiyetin yabancı âdetlerle bozulmamasına gayret gösterir

ADETÂ
Âdet olduğu üzere, her vakitki gibi, alelâde Bayağı surette, âdi bir suretle Düpedüz

ADETEN
Görenek şekliyle, âdet olarak

ÂDET-İ AGNÂM
Keçi ve koyunlar için alınan vergi

ÂDETULLAH
(Sünnetullah da denir) Tabiatta canlı cansız bütün varlıkların nasıl hareket edeceklerini belirliyen Allah'ın emirleri, O'nun koyduğu değişmez düzen Meselâ oksijenle hidrojenin birleşmesinden su meydana gelir Işık, geldiği açıya eşit bir açı ile yansır ki, bunlar birer âdetullahdır "Âdetullah" yerine "tabiat kanunu" demek yanlıştır( Esbab-ı tabiiyyenin üss-ül-esası hükmünde olan cüz-ü lâyetecezzadaki kuvve-i câzibe ve kuvve-i dâfianın ictimalarının hortumu üzerinde bir muhaliyet damgası var Fakat caizdir ki, herbir şeyin esası zannettikleri olan cezb, def, hareket, kuva gibi emirler, âdâtullahın kanunlarına birer isim olsun Lâkin kanun, kaidelikten tabiîliğe ve zihnîlikten hâricîliğe ve itibarîden hakikata ve âletiyetten müessiriyete geçmemek şartıyla kabul ederiz MN)

ADEVÂN (ADV)
Sür'atle koşmak

ADF
Yemek

ADGÂS
(Dags C) Desteler, demetler * Karışık rüyalar * Karışık söylentiler

ADGÂSU AHLÂM
Karışık rüyâlar Tâbire değmeyen rüyâlar

ADHÂ
Kurbanlar Kuşluk vakti kesilen kurbanlar Kuşluk vakti (Bak: Îd)

ADHAM
Yoğun, kaba * İri cüsseli adam

ÂDÎ
Üstünlük farkı olmayan Kıymetsiz * Her zamanki * Âd kavmine âid

ADİD
Ağaç kesmek

ADİD
Kesilmiş ağaç * Tepesine el yetişen hurma ağacı

ADİD
(Adide) Çok Bir çok sayı Çok şeyler Müteaddid Birinin dengi

ADİD
Hasım * Arkadaş * Isırma Bir ısırımlık lokma (Bak: Adûd)

ÂDİH
Sihirbaz * Soktuğu saat öldüren yılan

ADİHE
Bühtan, yalan

ÂDİL
(Âdile) Adâlet eden Allah'ın emirlerini noksansız tatbik eden Doğru Doğruluk gösteren Adâlet sahibi (Bak: Adâlet)(Meselâ bir hükümdâr-ı âdil, ihkak-ı hak için mazlumların hakkını zâlimlerden almakla ve fakirleri kavilerin şerrinden muhafaza etmekle ve herkese müstahak olduğu hakkı vermekle lezzet alması, iftihar etmesi, memnun olması; hükümdarlığın ve adaletin bir kaide-i esasiyesi olduğundan elbette Hâkim-i Hakim, Adl-i Âdil olan Zât-ı Hayy-ı Kayyumun bütün mahlukatına, hususan zihayatlara "hukuk-u hayat" tabir edilen şerait-i hayatiyeyi vermekle ve hayatlarını muhafaza için onlara cihazat ihsan etmekle ve zaifleri kavilerin şerrinden Rahimane himaye etmekle ve umum zihayatlarda bu dünyada ihkak-ı hak etmek nev'i tamamen; ve haksızlara ceza vermek nev'i ise, kısmen sırr-ı adâletin icrasından olmakla ve bilhassa Mahkeme-i Kübrâ-yı Haşirde adalet-i ekberin tecellisinden hasıl olan ve tabirinde âciz olduğumuz şuunât-ı Rabbaniye ve maâni-i kudsiyedir ki, kâinatta bu faaliyet-i daimeyi iktiza ediyor L)

ÂDİLÂNE
Adalet sahibi bir adama yakışır surette

ADİL
Eş, denk, akran, benzeri Ölçüde, miktarda eşit olan

ADÎM
Mâlik ve sahib olmayan Yok olan Birşeyi olmayan Fakir

ADÎM-ÜL İMKÂN
İmkânsız Olamaz

ADÎM-ÜN NAZÎR
Eşi, benzeri olmayan Eşsiz Benzersiz

ÂDİN
Otlakta bulunan dişi deve

ÂDİNE
Cuma günü

ÂDİŞ
f Ateş, nar

ÂDİYAT
(Âdi C) Her zaman meydana gelen hârikulâde ve birer mu'cize-i kudret olmakla beraber, insanlarca alışılmış olduğundan kuymeti bilinmeyen hâdiseler * Kıymetsiz şeyler (Kur'an, âyetleriyle insanların nazarını me'lüfatları olan şeylere çeviriyor Âyetler, necimler gibi ülfet perdesini deler, atar İnsanın kulağından tutar, başını eğdirir O ülfetin altındaki havârık-ul âdât mu'cizeleri o âdiyat içerisinde gösterir MN)

ÂDİYÂT-I UMÛR
Günlük işler, her zamanki değersiz işler

ÂDİYÂT
(Adiv den ism-i faildir) Hızla koşmak, seyirtmek (At, deve vs koşanların hepsine ıtlak olunabilir) * Mc: Düşmanlık, zulüm * Dâima muharebeye koşup hücum eden cemaat * Uzaklık (Kamus)

ÂDİYAT SURESİ
Kur'an-ı Kerim'in 100 suresinin ismi olup, Medine-i Münevvere'de nâzil olmuştur

ÂDİYE
(C: Âdiyat) Gaza yolunda seğirten at

ÂDİYEN
Her zamanki gibi Adice Fevkalâde olmayarak

ÂDİYYE
İtiyad edilmiş Alışılmış

ÂDİYYET
Adilik Aşağılık

ADK
Vurmak, darp

ADL
Hakkaniyet Adâlet üzere oluş Cevr ve zulüm etmeyip nefislerde ve akıllarda istikameti kaim ve mâlum olan emir ve hâleti icra etmek Doğruluk * Her şeyi yerli yerince yapmak, beraber etmek * Meyletmek (Bak: Adâlet)(Hem istidâd lisanıyla, ihtiyac-ı fıtri lisanıyla, ıztırar lisanıyla sual edilen ve istenilen herşeye daimi cevap vermek; nihayet derecede bir adl ü hikmeti gösteriyor S)

ADL-PENAH
Adâletin barındığı yer, adâlete sığınan kimse

ADL
Mâni olmak Men etmek

ADLA'
(Azla') (Dıl' C) Kaburgalar * Mat : Geometrik şekillerin kenarları, sayı kökleri

ADLÎ
Adâlete mensup, adâletle alâkalı, ilgili* Sultan II Bayezid'in şiirlerinde kullandığı mahlası

ADLİYE
Mahkeme Muhakeme işleriyle uğraşan daire (Adliyede, adalet hakikatı ve müracaat eden herkesin hukukunu bilâ-tefrik muhafazaya, sırf hak namına çalışmak vazifesi hükmettiğine binaendir ki; İmam-ı Ali (RA), hilafeti zamanında bir yahudi ile beraber mahkemede oturup, muhakeme olmuşlar Ş)

ADM
Gazap etmek, öfkelenmek

ADM
(C: İdâm) Yay tutamağı * Deve kuyruğu * Saban eğiği ki, ucunda demiri vardır * Harman savurdukları yaba

ADMER
Arslan * Şedit, şiddetli * Belâ * Çirkin yüzlü şişman kadın

ADN
Vatan tutmak ve mukim olmak * Cennette bir makam adı (Bak: Cennet)

ADRAHŞ
f Yıldırım * Gökgürültüsü * Şimşek

ADRAS
(Dırs C) Arka dişler, dişler

ADREFUT
Kelerden büyük bir hayvan

ADRENALİN
Fr Tıb: Böbrek üstü salgısından çıkarılan bir hormon Sentetik olarak da yapılır Damar daraltmak ve kanamayı önlemekte kullanılır

ADRENG
Fr Keder, mihnet, sıkıntı

ADRET
Kaşları olmayan kimse

ADUB
Yardımcı

ADUD
Pazı Kolun omuzdan dirseğe kadar olan kısmı * Mc: Yardımcı İstinadgâh

ADUD
Zalim Iztırab veren Hunhar * Bir lokma * Isırıcı köpek veya at * Yavuz kişi * Dar ve derin olan kuyu (Bak: Adîd)

ADUDE
Yumuşaklık Tazelik

ADUDÎ
Pazı kemiği ile ilgili

ADULÎ
Gemici, mellah

ADÜVV
Düşman, hasım

ADÜVV-İ CÂN
Can düşmanı

ADÜVV-ÜD DİN
Din düşmanı(Hem küfranınızla öyle bir Mâlik-i Zülcelâl'in memleketinde isyan ediyorsunuz ki, ibâdından ve cünudundan öyleleri var ki, değil sizin gibi küçücük âciz mahlukları, belki farz-ı muhal olarak dağ ve arz büyüklüğünde birer adüvv-ü kâfir olsaydınız arz ve dağ büyüklüğünde yıldızları, ateşli demirleri, şuvazlı nühasları size atabilirler, sizi dağıtırlar Hem öyle bir kanunu kırıyorsunuz ki, o kanun ile öyleler bağlıdır, eğer lüzum olsa arzınızı yüzünüze çarpar, gülleler gibi küreniz misillü yıldızları üstünüze yağdırabilirler S)

ADÜVV-İ KADİM
Eski düşman

ADV
Yelmek Seğirtmek * Hazırlamak

ADVA
Hastalık başkasına bulaşmak

ADVAN
Çok koşan kimse

ADYA'
Boynuzu ufak koyun * Nebiyyi Zişân Aleyhisselam Efendimizin devesinin adı

ADYE
Koğuculuk, dedikoduculuk * Yalan söylemek * Sövmek

AFA'
Eşek sıpası

AF'AF
Devedikeni ağacının yemişi

AFAF
(Afâfet) Temiz olma Masumiyet Günahsızlık

AFAİF
Namus, ırz ve iffet sahibi, şerefli kadınlar

AFAK
Ufuklar Yerle göğün birleştiği gibi görünen uzak dâire * Etraf Cihetler * Mc: Görüş ve dönüş sınırları (Zıddı: Enfüs'dür)

AFAKGİR
Ufukları tutmuş, âleme yayılmış, şâyi, çok meşhur

AFAKÎ
Kâinat ve içindeki hâdiselere âid Nefsin haricindeki âleme dair * Kıymetsiz sözler ve meseleler (Enfüsinin zıddı) (Objektif)

AFAR
Arap diyarında çok olan bir yeşil ağaç * Hurma ağacını islah etmek * Katıksız ekmek yemek

AFARET
İfritçe, şeytanî, kötü niyet

AFARİT
(İfrit C) Şeytanlar İfritler

AFAROZ
(Bak: Aforoz)

AFAT
Afetler (Bak: Afet)

AFAT-I SEMAVİYE
Semavi âfetler Allah tarafından insanları ikaz ve ceza için verilen belâ ve musibetler

AFAZÎ
Fr Tıb: Organlarda bir işleme bozukluğu olmadığı halde, fikri kelime ile anlatamamak hâli

AFEN
Çürüme, pörsüme Yemeğin kokması (Bak: Ufunet)

AFEND
f Harp Kavga

A'FER
Pek beyaz * Beyazı kırmızılığına galip olan geyik

AFER
Toprak Yer Arz * Ekin suladıkları vaktin evveli

AFERCA
Yaramaz huylu

AFERİDE
(C: Aferidegân) f Yaratılmış, mahluk

AFERİN
f Beğenmek, alkış, yaşa, varol * Yaratan, yaratıcı

AFERİN-HÂN
f "Aferin" diyen

AFERNA'
Arslan * Kuvvetli deve

AFES
Burun eğriliği

A'FES
Çıplak, uryân

AFET
Belâ Musibet Büyük felâket Dâhiye * Mc: Son derece güzel

AFETZEDE
(C: Afetzedegân) f Bir musibete, bir belâya ve bilhassa yangın, zelzele gibi bir felâkete uğramış

AFETZEDEGÂN
(Afetzede C) f Afete, belâya, felâkete uğramışlar

A'FET
En güç sey * Pek akılsız * Peltek konuşan Kekeleyen

AFF
İffet, namus İffetli olmak Nefsini haramdan men'etmek

AFÎ
Silen, silinmiş Affeden, bağışlayan * Affedilmiş, bağışlanmış * Yalvaran * Uzun saçlı * Tencere altında artaya kalan

AFGAN
Afganistan Afgan krallığı, Afganistan milleti

AFİF
Temiz Güzel Nezih İffetli ve namuslu olan Haramdan sakınan * Müstakim

AFİFÂNE
f İffetlice Temiz olarak Nazif olarak

AFİK
Çok aptal

AFİK
Yalancı, iftiracı

AFİL
Uful eden Gurub eden Batan * Görünmez olan Kaybolan * Fâni, geçici

AFİLÛN (AFİLÎN)
(Afil C) Gelip geçici, fâni olanlar * Gözden kaybolup gidenler Uful edenler

AFİN
Affedenler

AFİNİTE
(Affinite) (Bak: Aşk-ı kimyevi)

AFİR
Çok kötü niyetli

AFİR
Güneşte kum üstünde kurutulan et

AFİRE
Komşusuna bir şey vermeyen kadın

AFİŞ
Fr Duvar ilânı

AFİTAB
f Güneş * Mc: Pek güzel * Çok güzel yüz

AFİTÂBÎ
Güneşe âit * Güzelliğe dâir

AFİTE
Dişi koyun Koyun güdücü kız

AFİYET
Sağlık, selâmet, sıhhatli olmak

AFK
Rücu etmek, dönmek * Kaybolmak

AFK
Akılsız olmak Sözünü tam söylememek

AFLAK
Çok gevşek şey

AFOROZ
R Papa tarafından bir Hıristiyanın kiliseden çıkarılması, dinden hariç addolunması

AFRA'
Beyazı kızıllığına galip olan geyik * Ayın onüçüncü gecesi

AFRAZE
f Nur Aydınlık, ışık * Kandil fitili

AFREYE
Horoz ibiği İnsanın ense saçı * Davarın alın saçı

AFRUŞE
f Un helvası

AFS
Hapsetmek * Deve sürmek * Arkasına ayağıyla vurmak

AFSA
Boynuzu ardına kayık koyun

AFSUN
(Efsun) f Büyü, sihir, tılsım (Büyücülük yapmak ve büyücülere uymak, Müslümanlıkta yasak ve günahtır)

AFŞAR
Avşar kabilesini meydana getiren Türkmenlerin adı

AFŞELİL
Sırtlan dedikleri canavar * Yaşlı, eti ve derisi sarkmış kuru kadın

AFT
Pelteklikten sözü zorlukla söylemek Kekemelik

AFTAB
f Güneş * Pek güzel şahıs * Çok parlak çehre

AFTÂB-GERDAN
f Güneşten korunmak üzere başa giyilen şey * Avcı kulübesi

AFTÂB-I KUREYŞ
Hz Muhammed (SAV) Efendimiz

AFTABE
f İbrik Su kabı

AFTAB-GERDEK
f Kaya keleri * Ayçiçeği

AFTAB-GERDİŞ
f Yer yüzü * Kaya keleri * Devamlı güneş gören yer

AFTAB-GİR
f Güneşlik, şemsiye * Güneş gören yer

AFTABÎ
f Güneşlik, şemsiye, tente * Güneşe ait, güneşle ilgili

AFTAB-PEREST
f Nilüfer çiçeği * Güneşe tapan kimse * Ayçiçeği

AFTAB-RU
f Güneş yüzlü, yüzü güneş gibi parlak (güzel) * Sevimli, dilber * Güneşe karşı olan (yer)

AFUR
Boz tüylü ve kısa boyunlu olan geyik * Zaman

AFUR
Belâ kasırgası

AFÜVV
Affeden, merhametli

AFV
Bağışlamak Kusur ve günâhı affetmek(Şeytanın mühim bir desisesi: İnsana kusurunu itiraf ettirmemektir Tâ ki, istiğfar ve istiaze yolunu kapasın Hem nefs-i insaniyenin enaniyetini tahrik edip, ta ki, nefis kendini avukat gibi müdafaa etsin; adeta taksiratından takdis etsin Evet şeytanı dinliyen bir nefis, kusurunu görmek istemez; görse de yüz te'vil ile te'vil ettirir ( $ )sırrıyla: Nefsine nazar-ı rıza ile baktığı için ayıbını görmez Ayıbını görmediği için itiraf etmez, istiğfar etmez, istiaze etmez; şeytana maskara olur Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm gibi bir Peygamber-i Alişan, $ dediği halde nasıl nefse itimat edilebilir Nefsini ittiham eden kusurunu görür Kusurunu itiraf eden, istiğfar eder İstiğfar eden, istiaze eder İstiaze eden, şeytanın şerrinden kurtulur Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur Kusurunu itiraf etmemek büyük bir noksanlıktır Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar, itiraf etse, afva müstahak olur L)(İnsanın hayat-ı içtimaiyesini ifsad eden bir desise-i şeytaniye şudur ki: Bir mü'minin bir tek seyyiesiyle bütün hasenatını örter Şeytanın bu desisesini dinliyen insafsızlar, mü'mine adâvet ederler Halbuki : Cenab-ı Hak Haşirde adâlet-i mutlaka ile mizan-ı ekberinde a'mâl-i mükellefini tarttığı zaman, hasenatı seyyiata galibiyeti, mağlubiyeti noktasında hükmeyler Hem seyyiatın esbabı çok ve vücudları kolay olduğundan bazen bir tek hasene ile çok seyyiatını örter Demek bu dünyada, o adâlet-i İlâhiyye noktasında muamele gerektir Eğer bir adamın iyilikleri fenâlıklarına kemmiyeten veya keyfiyeten ziyade gelse, o adam muhabbete ve hürmete müstehaktır Belki, kıymetdar bir tek hasene ile, çok seyyiatına nazar-ı afv ile bakmak lâzımdır Halbuki: İnsan, fıtratındaki zülum damarıyla, şeytanın telkiniyle bir zatın yüz hasenatını bir tek seyyie yüzünden unutur, mü'min kardeşine adâvet eder, günahlara girer Nasıl, bir sinek kanadı göz üstüne bırakılsa; bir dağı setreder, göstermez Öyle de: İnsan garaz damariyle, sinek kanadı kadar bir seyyie ile dağ gibi hasenatı örter, unutur, mü'min kardeşine adâvet eder İnsanların hayat-ı içtimaiyesinde bir fesad âleti olur L)

AFV-İ ANİL CERAHA
Huk: Kendisine cinayet yapılmış olan kimsenin, yaralanmadan dolayı malik olduğu kısas, diyet veya hükümet-i adl; yani, ehl-i vukufca tayin edilen diyet hakkını caniye bağışlamasıdır

AFV-İ ANİLKAT'
Huk: Azalarından biri kesilen bir şahsın, buna karşılık hak kazandığı diyet veya kısas davalarından vaz geçmesi

AFV
Ayakla basılmadık yer * Malın iyisi, helâli ve fazlası * Terketmek * Mahvetmek

AFYON
Lât Haşhaş sütünün birikmesinden ibaret bir madde

AGÂH
(Ageh) f Haberdar Uyanık Kalbi uyanık Malumatlı Basiretli Vâkıf Bilen

AGÂHÂN
(Agâh C) f Agâhlar, bilenler, bilgililer Âlimler

AGÂHÎ (AGEHÎ)
f Malumat, vukuf, haberdarlık Uyanıklık, teyakkuz, basiret

AGAL
Darıltma, kışkırtma * Çiğnemeden yutma * Ağıl * Arı kovanı

AGALİŞ
f Kışkırtma * Birşeye saldırmak için kışkırtma

AGANDE
f Sucuk, yastık, minder gibi zorla doldurulmuş olan şeyler * Bir çeşit zehirli olan haşere, böcek

AGARR
Çok sıcak gün * Kendini beğenmiş * Asil, âlicenâb * Beyaz

AGARR-ÜL EYYÂM
En sıcak gün

AGAŞTE
f Bulaşmış

AGAVAT
(Ağa C) Saray hizmetlerinde kullanılan harem ağaları

AGAYAN
Ağalar

AĞA YERİ
Topkapı sarayında hazine kethüdasının oturduğu yer

AGAZ
f Başlama Mübâşeret

AGBA
Daha küt, en küt * Daha koyu, en koyu

AGBER
Çok tozlu

AGBEŞ
Boz renkli

AGBİYA
(Gabi C) Ahmaklar, gabiler

AĞDA
Bir kapta karıştırılıp pişirilerek koyulaşmış ve lüzucet kazanmış her nevi şeker vesaire

AGDEF
Uzun ve sarkık kulaklı

AGDİYE
(Gada ve Gıda C) Yenip içilecek gıdalar

AGEL
(Bak: İkal)

AGENDE-GUŞ
f Söz dinlemeyen, aldırmayan, alçak ve hayırsız kimse

AGESTE
f Islanmış, ıslak* Bulaşmış

AGFER
Mağfiret eden, bağışlayan, afveden

AGFER-ÜL-GAFİRÎN
Afvedenlerin en çok afvedeni (Allah)

AĞIL (AĞL)
Koyun, keçi vesair hayvanlara mahsus üstü açık, etrafı çit veya çalı çırpı ile çevrilmiş yer, mandıra

AGIRRA
(Garîr C) Tecrübesizler, safdiller, acemiler * Mağrurlar

AĞIT
Mersiye Ölen kimse için söylenen ve onu öven ve üzüntüyü anlatan şiir Ölen için ağlama (Müslümanlıkta ölenin arkasından aşırı ağlayıp dövünme iyi değildir)

AGİYYE
İçine su biriken çukur

AGİN
f Dolu, doldurulmuş

AGİSNA
Bize imdad eyle, yardım ihsan eyle (meâlinde duâ)

AGİŞ
f İlişik, sarkık * Uzatılmış

AGLAK
(Galak C) Kilitler * Kapalı, anlaşılmaz şeyler

AGLAL
(Gull C) Boyna geçirilen zincirler * Kelepçeler, pırangalar

AGLAL
Ağaçlar arasında akan su (Bak: Eglâl)

AGLAZ
(Galiz den) kaba ve galiz şeyler

AGLEB
Daha galib Çok kerre, ekseriya Çoğu ("Ağleben - Ağlebâ" şeklinde de kullanılır)

AGLEB-İ HÜKEMÂ
Hakîmlerin çoğu Hakîmlerin ekserisi

AGLEB-İ İHTİMAL
Büyük bir ihtimal

AGLEF
Sünnetsiz * Sandıkta kapalı * Mc: Katılaşmış, duygusuz kalb

AGLEZ
(Galiz den ism-i tafdil) Pekçok kaba ve galiz

AGMA
Yıldız Yıldız akması

AGMAD
(Gımd C) Bıçak ve kılıç kınları

AGMAK
Yukarı kalkmak, yükselmek, yukarıya meyletmek * Buhar olup yukarı kalkmak, buharlaşmak

AGMAR
(Gamr C) Yüce kimseler * Seller * (Gumr C) Bilgisizler, cahiller

AGMAZ
(Gamz C) Göz yummalar, göz kırpmalar

AGMAZ-UL AYN
(Egmaz-ul ayn) Gözü kapalı kimse Çok müsamahakâr Gafil

AGNA
(Gani den) Çok gani En zengin

AGNAM
(Ganem C) Koyunlar, keçiler * Hayvanlardan alınan vergi anlamında kullanılan bir tabirdir

AGNİYA
(Gani C) Zenginler, ganiler

AGNİYE
(Bak: Ugniye)

AGNOSTİK
fels Agnostisizm görüşünü benimseyen

AGNOSTİSİZM
fels Gerçeğin, mutlak hakikatın bilinemez olduğunu; insanın gerçeği, tam uygun bilgiyi elde edecek yaradılışta olmadığını kabul eden felsefe görüşü

AGRA
Çok sevimli, yakışıklı

AGRAFİ
yun Yazma kabiliyetinin kaybedilmesi

AGRANDİSMAN
Fr Büyütme (Fotoğrafçılıkta kullanılır)

AGRAR
(Gırr C) Tecrübesizler Acemiler Kolay aldananlar

AGRAS
(Gars C) Taze fidanlar, yeni dikilmiş ağaçlar

AGRAZ
(Garaz C) Garazlar Fiil yapılırken gözetilen gayeler Kasden ve bilerek yapılan kötülükler

AGREB
(Garib den) En garib, çok tuhaf

AGREB-ÜL GARÂİB
Şaşılacak şeylerin en garibi

AGREL
(C Gurl) Sünnet olmamış kişi

AGSAN
(Gusn C) Dallar, ağacın dalları * Mc: Mânanın kısımları

AGSEM
Beyazı siyahından daha fazla olan saç

AGSER
Boz ve esmer renkli, çok tüylü abâ, kilim * Kurbağa yosunu * Karabatak kuşu * Aşağılık ve âdi (adam)

AGŞA
Baygın adam * Vücudu siyah yüzü beyaz olan hayvan

AGŞİYE
(Gışa C) Perdeler, örtüler * Zarflar, mahfazalar

AĞTABAKA
Tıb: Görme sinirlerinin göz yuvarlağı içinde dağılmasından meydana gelen zar

AGTAŞ
Karanlık * Zayıf gözlü

AGTEM
Sözü tutkunarak söyleyen Kekeme

AGTİYE
(Gıtâ C) Perdeler

AGU
Zehir, sem

AGUL
f Hiddetlenerek göz ucuyla bakma

AGUN
f Baş aşağı, ters * Uğursuz

AGUNDE
f Hallaç elinden geçmiş pamuk, atılmış pamuk

AGUŞ
f Kucak * Sığınılan yer

AGÜS
f Taşcıların oymacılıkta kullandıkları demir kalem

AGVA
Dalâlete en fazla sapan, giden Sapık

AGVAR
(Gar C) Mağaralar

AGVAS
(Gavs C) Yardım istemek için bağırmalar İmdat istemeler

AGYAR
Yabancılar Başkaları * Rakipler (Bak: Gayr)

AGYAZ
(Gayze C) Ağaçlıklar, meşelikler

AGYED
Uykucu, tenbel * Esmer vücutlu * Nazik derili

AGYER
(Gayret den) Çok gayretli adam

AGZA
(Gazâ C) Düşmanlarla savaşlar, muharebeler

AGZEL
(C: Uzelân-Uzul) Eğri kuyruklu at* Silahsız kimse * Yağmursuz bulut

AGZİYE
(Gıdâ C) Yenilip içilecek şeyler Gıdalar, besin maddeleri

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (A Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Anlamları.

Eski 09-10-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (A Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Anlamları.



RE: Osmanlıca Sözlük (A Harfi) Mesaj Yazmayin
AH
f Aferin, bravo! manasına kullanılır

AH
Maddi veya mânevi bir acı hissolundukta kullanılır * Nedamet, pişmanlık ve teessüf beyan eder * Birine acındığına, keder ve esef edildiğine delalet eder Meselâ : Ah! Evladım! gibi

AH U ENİN
Ah deyip inlemek, ağlamak Ah u fizâr da aynı mânayı ifâde eder

AH
Kardeş, birader * Dost

AHABİR
(Ahbâr C) Hikâyeler * Rivayetler

AHABİŞ
(Habeş C) Habeşliler

ÂHÂD
Birler Birden dokuza kadar olan sayılar

ÂHÂD-I NÂS
Avam, halktan birisi

AHAD
(Bak: Ehad)

AHADD
(Hadd den) Pek keskin

AHADÎ
Tek, yalnız Birlere âid, birlere mensub

AHADİD
Sopa ve kamçı gibi şeylerin vücudda bıraktığı izler (Bak: Uhdud)

AHADÎ HADİS
Rivâyet eden bir veya iki koldan olan veya mütevatir mertebesinde olmayan hadis demetir İştihar haddine yetişmeyen hadistir Şartları tamam olursa zann-ı galib ifade eder, muktezası ile amel vâcib olur (Muvazzah İlm-i Kelâm)

AHADİS
(Bak: Ehâdis)

AHADİYYET
(Bak: Ehadiyyet)

AHAFF
Pek hafif, çok hafif * Düşüncesiz

AHAKK
(Bak: Ehakk)

AHAL
f Birşeye yaramıgirsin bir tarafına !!! atılacak olan şey, çerçöp

AHALİ
(Ehl C) Halk, umum, nâs * Bir memleketin yerlileri, bir memlekette oturanlar, yaşayanlar

AHAMİRE
Acem milletinden bir tâife

AHANN
Sözü burun içinden söyleyen Burnundan konuşan

AHAR
(Aher) Gayrı, başkası Diğeri

AHAR
f Hattatların kullandıkları kâğıda sürülen nişastalı yumurta * Kahvaltı * Bir nevi çelik

AHARR
Daha sıcak, en sıcak

AHASS
Asılsız, kötü kimse

AHASS
(Bak: Ehass)

AHAVAT
(Uht C) Kızkardeşler * Benzer şeyler

AHAVEYN
İki kardeş * İslam âlimlerinden olan Urfalı Vaiz Mahmud Kâmil efendinin babası Mustafa Kâmil Efendi ve amcası Urfalı Mehmed Efendi (Bak: Ehaveyn)

AHAZZ
Pek bahtiyar, mes'ud, şanslı, mutlu

AHBA
(Haba C) Saray adamları

AHBAB
Dost Sevilen dostlar Sevilenler Ehibbâ, muhibler

AHBAR
(Haber C) Haberler (Bak: Haber-İhbar)

AHBÂR-I GAYB
Bizce bilinmeyen gayb âlemlerine ve geleceğe dâir haberler( Hem de musibetlerin vakti muayyen olsa idi; musibet, başına gelen adam, musibetin intizarında o gelen musibetin belki on mislinden ziyade mânevi bir musibet -o intizardan- çekmemesi için, hikmet ve rahmet-i İlâhiyye tarafından gizli, perdeli bırakılmış Ve ekser hâdisât-ı kevniyye-i gaybiyye böyle hikmetleri bulunduğundandır ki, gaibden haber vermek yasak edilmiş $ düsturuna karşı hürmetsizlik ve itaatsizlik etmemek içindir ki, medar-ı teklif ve hakaik-i imaniyeden başka olan umur-u gaybiyyeden izn-i Rabbâni ile haber verenler dahi, yalnız, işaret suretinde perdeli ve kapalı ihbâr etmişler Hatta "Tevrat" ve "İncil" ve "Zebur" da Peygamberimiz hakkında gelen müjdeler ve haberler dahi bir derece perdeli ve kapalı gelmiş ki, o kitabların bir kısım tabileri te'vil edip iman etmediler Fakat itikad-ı imâniyyeye giren mes'eleleri tasrih ile ve tekrar ile ihbar etmek ve açık bir surette tebliğ etmek hikmet-i teklifin muktezası olduğundan, Kur'ân-ı Mu'ciz-ül Beyan ve Tercümân-ı Zişanı (ASM) umur-u uhreviyeden tafsilen ve hâdisât-ı istikbâliye-i dünyeviyeden icmâlen haber vermişler Ş)

AHBAR
(Bak: Ehbâr)

AHBARÎ
Rivayetçi, rivayet eden kişi

AHBAS
(Habs C) Su bentleri, havuzlar * Hapisler, zindanlar * Gayr-ı meşru vakıf yerler

AHBAZ
(Hubz C) Ekmekler

AHBEL
Divane, deli

AHBEN
Çok su içmekten karnın şişip zahmetli olması

AHBES
Pek çok pis, daha murdar En habis, berbad

AHBEŞ
Habeş, Habeşi

AHBİYE
(Hıbâ C) Kıldan yapılmış göçebe çadırı * Keçe ve kıldan yapılan evlerde konup göçen Türkler

AHCAR
(Hacer C) Taşlar

AHCEN
Burnu eğri kimse

AHD
Vâdetme Söz verme Vefâ Yemin And Misak Peymân * Asır Devir Tevhid Mukavele * Vasiyet

AHD-İ ATİK
Tevrat, Zebur ve Mezamir'in bazıları, Yahudilerin eski ve mukaddes kitapları

AHD-İ CEDİD
f İncil

AHDÎ
Ahde âid, sözleşmeye dâir

AHD-NAME
f Anlaşmanın şartlarını ve anlaşmayı yapanların imzalarını taşıyan kağıt

AHD Ü MİSÂK
f Yemin, anlaşma, sözleşme

AHD Ü PEYMAN
f Yemin etme, söz verme

AHDA'
Boyun damarlarından bir damar * Hilekâr, aldatıcı, kandırıcı

AHDA'
Çok alçakgönüllü, halim, mütevazi İtaatli

AHDAK
(Hadeka C) Göz bebekleri

AHDAN
(Hıdn C) Dostlar, yoldaşlar

AHDAR
Yeşil, yemyeşil, pek yeşil

AHDAR-I NÂZIR
Çok yeşil, yemyeşil, tam yeşil

AHDAS
(Hades C) Yeni hâdiseler, fena şeyler Dertler, musibetler * Gençler

AHDEB
Hiç kimsenin fikir ve düşüncesini beğenmeyen, ahmak * Uzun boylu

AHDEB
Kambur

AHDEL
Boynu önüne eğilmiş olan * Çok eğik olan şey

AHDER
(C: Ehadir) Kavi ve galiz olmak Kaba olmak * Şaşı adam

AHDER
f Kardeş çocuğu Biraderzâde

AHDERRÎ
Yabani eşek

AHDES
Fikirli kişi

AHDET
(C: Ahâd) Yağmur yağdıktan sonra yağan yağmur

AHEK-İ SİYAH
Rutubete dayanıklı olan bir cins çimento

AHEK-İ TEFTE
Sönmemiş kireç

AHEN
Demir * Mc: Sert Zincir Kılıç

AHEN-ÂŞİYÂN
f Dikiş yüksüğü

AHEN-BE
f Dokunacak bezin veya çulhanın iki yanına konan demirli ağaç Bu demirli ağaç bezin buruşukluğunu da açar

AHEN-CÂN
f Demir canlı * Katı yürekli * Sabırlı, tahammüllü

AHEN-DEST
f Demir elli, eli demir gibi olan

AHEN-DİL
f Demir yürekli, kahraman * Merhametsiz, acımasız kimse

AHENE
f Demir halka

AHEN-GER
f Demirci Demir yapan veya satan

AHEN-GERÎ
f Demircilik

AHENİN
Demirden yapılmış, çok kuvvetli, pek sağlam

AHEN-KEŞ
f Demiri çeken Mıknatıs

AHEN-PUŞ
f Demirler giymiş Zırh kuşanmış

AHEN-RÜBÂ
f Demiri kapan, mıknatıs

AHENK
f Seslerin arasındaki uygunluk Düzgün tarz ve gidiş

AHENKDÂR
f Uygun, düzgün, âhenkli, makamlı

AHER
Başka, diğer, gayrı

AHESTE
f Yavaş, ağır

AHESTEGÎ
f Yavaşlık, acele etmemeklik

AHESTE-REV
f Aheste âheste yürüyen, acelesiz, yavaş yavaş yürüyen

AHFA
Çok gizli, pek gizli

AHFAD
Torunlar Hafidler Evlâd oğulları Yardımcılar

AHFAS
(Hıfs C) İşkembeler, kırkbayırlar

AHFAZ
(Ahfad) Alçak ve çukur yer * Mc: Çok alçak gönüllü Mütevâzi

AHFEC
Ayakları eğri

AHFEŞ
Küçük gözlü, zayıf bakışlı * Yalnız gece gören kimse * Üç büyük Arab âliminin lâkabı * Bulutlu günde görüp bulutsuz günde görmeyen

AHFİYE
(Hıfâ C) Örtüler, perdeler, gizli şeyler * Çiçeğin tomurcuğunu örten kabuk

AHGER
f Ateş koru Yanar halde olan kömür

AHGER-İ SUZAN
Yakıcı kor

AHH
Öksürmek

AHIR
t (Ahur) Hayvanların barındığı yer, dam

AHİ
Kardeşim * Ahilik ocağından olan kimse * Eli açık, cömert

AHİBBA
Dostlar, arkadaşlar (Bak: Habib)

AHİD
Seninle muâhede eden * Ahdolunmuş nesne

AHİD
(Bak: Ahd)

AHİD-ŞİKEN
f Ahdi bozan, anlaşmayı bozan

ÂHİL
Erkeği olmayan kadın * Fevkinde kimse olmayan yüksek padişah

AHİLİK
Asırlar önce Anadolu'da gelişen bir halk ocağı Sosyal bir kuruluş olan ahilik iş alanında adam yetiştirmek, çalışma sevgisini aşılamak, istihsali çoğaltmak gibi gayeleri vardı Günlük hayatta ise teavün, yoksulları koruma gibi insani duyguları; ayrıca müzik, silah kullanma, binicilik kabiliyetlerini geliştirmeye de önem verirdi

AHİLLA
(Ehillâ) Sadık ve samimi arkadaşlar En sadık dostlar Haliller

AHİN
(C: Uhun) Boyalı yün

ÂHİN
(C: Avâhin) Fakir * Hazır, sabit kimse * Yumuşak hurma ağacı

AHÎR
En son, sonraki

ÂHİR
Biten Hitam bulan Sonra gelen Son Sonraki

ÂHİR
Zina işleyen Fasıklık yapan * Tembel kimse

ÂHİR-BİN
f Sonunu gören, düşünen

ÂHİRE
Zâni, zinakâr

AHİREN
En son, en son olarak * Son zamanlarda, yakında

ÂHİRET
Bu dünyadan sonra gideceğimiz ebedi âlem Âhiret, kıyamet koptuktan sonra, bütün varlıkların ve insanların devamlı kalacakları yerdir Orada ölüm yoktur, hayat sonsuzdur; dinin emirlerine bağlı olanlar için cennet; dine bağlı olmıyanlar için de cehennem vardır Âhirete inanmayan insan müslüman olamaz Kur'an ve peygamberi inkar etmiş olur İnsan ölüp toprak olduktan sonra onu kim diriltecek diyenlere Kur'anın pek çok cevaplarından biri meâlen şudur: "Onu ilkin kim yarattı ise, öldükten sonra da yine o diriltecek" (Bak: Haşir)(Dünya dar-ül hikmet ve ahiret dar-ül kudret olduğundan; dünyada Hakîm, Mürettib, Müdebbir, Mürebbi gibi çok isimlerin iktizasıyla, dünyada icad-ı eşya, bir derece tedricî ve zaman ile olması, hikmet-i Rabbaniyenin muktezasıyla olmuş Âhirette ise; hikmetten ziyade kudret ve rahmetin tezahürleri için maddeye ve müddete ve zamana ve beklemeye ihtiyaç bırakmadan, birden eşya inşa ediliyor Burada bir günde ve bir senede yapılan işler, âhirette bir anda ve bir lemhada inşasına işareten Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan: $ ferman eder Ş)(Mühim bir taraftan ehemmiyetli bir sual: Rivayette gelmiş ki, Cennette bir adama beşyüz senelik bir Cennet verilir Bu hakikat akl-ı dünyevinin havsalasında nasıl yerleşir?Elcevap : Nasıl ki bu dünyada herkesin dünya kadar hususi ve muvakkat bir dünyası var Ve o dünyanın direği onun hayatıdır Ve zahiri ve batıni duygularıyla o dünyasından istifade eder Güneş bir lâmbam, yıldızlar mumlarımdır der Başka mahlukat ve ziruhlar bulunmaları, o adamın mâlikiyetine mani olmadıkları gibi, bilâkis onun hususî dünyasını şenlendiriyorlar, zinetlendiriyorlar Aynen öyle de, fakat binler derece yüksek, herbir mü'min için binler kasır ve hurileri ihtiva eden has bahçesinden başka, umumi cennetten beşyüz sene genişliğinde birer hususi cenneti vardır Derecesi nisbetinde inkişaf eden hissiyatıyla, duygularıyla cennete ve ebediyete lâyık bir surette istifade eder Başkaların iştiraki onun mâlikiyetine ve istifadesine noksan vermedikleri gibi, kuvvet verirler Ve hususi ve geniş cennetini zinetlendiriyorlar Evet, bu dünyada bir adam, bir saatlik bir bahçeden ve bir günlük bir seyrangahtan ve bir aylık bir memleketten ve bir senelik bir mesiregâhta seyahatından; ağzıyla, kulağıyla, gözleriyle, zevkiyle, zâikasıyla, sâir duygularıyla istifade ettiği gibi; aynen öyle de fakat bir saatlik bir bahçeden ancak istifade eden bu fâni memleketteki kuvve-i şâmme ve kuvve-i zâika, o bâki memlekette bir senelik bahçeden aynı istifadeyi eder Ve burada bir senelik mesiregâhtan ancak istifade edebilen bir kuvve-i bâsıra ve kuvve-i sâmia orada, beşyüz senelik mesiregâhındaki seyahattan; o haşmetli, baştan başa zinetli memlekete lâyık bir tarzda istifade eder Her mü'min derecesine ve dünyada kazandığı sevaplar, haseneler nisbetinde inbisat ve inkişaf eden duygularıyla zevk alır, telezzüz eder, müstefid olur L)

ÂHİRZAMAN
Dünyanın son zamanı ve son devresi Dünya hayatının kıyamete yakın son devresi (Rivayette var ki : "Fitne-i âhirzaman o kadar dehşetlidir ki, kimse nefsine hâkim olmaz" Bunun için, binüçyüz sene zarfında emr-i Peygamberiyle bütün ümmet o fitneden istiaze etmiş, azâb-ı kabirden sonra ( $ ) vird-i ümmet olmuş Allahu a'lem bissavab, bunun bir te'vili şudur ki: O fitneler nefisleri kendilerine çeker, meftun eder İnsanlar ihtiyarlarıyla, belki zevkle irtikâb ederler Meselâ: Rusyada hamamlarda, kadın- erkek beraber çıplak girerler ve kadın, kendi güzelliklerini göstermeğe fıtraten çok meyyal olmasından seve seve o fitneye atılır, baştan çıkar ve fıtraten cemâlperest erkekler dahi nefsine mağlup olup o ateşe sarhoşane bir sürur ile düşer, yanar İşte dans ve tiyatro gibi o zamanın lehviyatları ve kebâirleri ve bid'aları, birer câzibedarlık ile pervane gibi nefisperestleri etrafına toplar, sersem eder Yoksa cebr-i mutlak ile olsa ihtiyar kalmaz, günah dahi olmaz Ş)

AHİSSA
(Hasis C) Cimriler, pintiler, tamahkârlar

AHİYANE
f Damak * Tıb: Boğaz* Beyin kemiği

AHİYYEN ŞERAHİYYEN
(Süryanice) Hannân, Mennân, Rahmân ve Rahim olan Çok çok nimet veren

AHÎZ
(Ahz den) Esir

ÂHİZ
(Âhize) Alan Alıcı Ahzeden * Ses alıcı âlet * Kabul etme, alma

ÂHİZE
Fiz : Elektrik enerjisini mekanik enerjiye çeviren alet

AHKAB
Yabani eşek

AHKAB
Uzun zamanlar

AHKAD
(Hukd C) Kinler, garezler

AHKAF
(Hıkf C) Eğri büğrü kum tepeleri

AHKAF SURESİ
Kur'an-ı Kerim'de kırkaltıncı sure olup Mekke-i Mükerreme'de nâzil olmuştur

AHKÂM
(Hüküm C) Hükümler Kanunlar Nizamlar

AHKÂM-I ADLİYE
Adaletle alâkalı hükümler, emirler * Adliye nezaretinin eski ismi

AHKÂM-I FER'İYYE VE AHKÂM-I ASLİYYE
(Bak: Şeriat)

AHKÂM-I KUR'ÂNİYE
f Kur'ân-ı Kerim'in kat'i olan hükümleri, emirleri (Bak: Hukuk)

AHKÂM-I ŞAHSİYE
Huk: Şahsın kendisini alakalandıran hükümler (Bak: Hukuk-u şahsiye)

AHKAR
En hakir, pek âciz ve değersiz (Daha çok tevazu makamında söylenir)

AHKAR-UL İBÂD
Kulların en hakiri

AHKEM
En sağlam En kuvvetli * En çok hükmeden * En hakim ve akıllı

AHKEM-ÜL HÂKİMÎN
Hükümdarların hükümdarı Hâkimlerin en hâkimi Cenâb-ı Hak (CC)

AHKER
f Ateşli kül, kül ile karışık ince kor

AHLA
En tatlı, çok şirin Çok tatlı

AHLAF
Halefler Sonra gelenler Zürriyetler Evvelkilerin yerine geçenler Nesil Evlâdın evlâdları Nesl-i âti

AHLAF
Yemin edenler Müttefikler

AHLAK
(HulkC) Huy, tabiat İnsanın davranış tarzı, tutum ve tavrı, bir cemiyette makbul ve iyi sayılan davranış kuralları Bu kural ve kaideleri inceliyen ilim Ahlâkın kaynağı ve mahiyetini inceliyen felsefeFilozoflar hangi hareketlerin iyi, hangilerinin kötü olduğu ve insanın neden ahlâk kaidelerine uyması gerektiği konusunda ortak bir fikre varamadılar Kimi menfaati, kimi saadeti, kimi de vazifeyi ahlâkın temeli saydı İslâm ahlâkı ise ahlâkın temeli Allah'ın emrine uygunluğu ve gaye olarak da Allah rızasını almakla insanı şahsi veya içtimâi (toplumsal) bencillikten kurtarmıştır Ahlâkı da cemiyetten cemiyete ve zamanla değişen keyfî ve tesadüfî kaideler yığını olmaktan çıkarıp Allah'ın emirlerine uygunluğu esas almakla, birlik ve beraberliği ve devamlılığı sağlamıştır (Bak: Hulk)

AHLÂK-I FÂZILA
İyi ahlâk, faziletli huylar

AHLÂK-I HAMİDE
Beğenilen güzel ahlâk(Hz Muhammed (ASM) bütün ahlâk-ı hamidede en yüksek ve yetişilmeyecek bir dereceye malik idi Onda içtima etmiş ahlâk-ı hamidedir ki her bir haslette en yüksek tabakada olduğuna dost ve düşman ittifak ediyorlar M)

AHLÂK-I HASENE
Yüksek ahlâkı en parlak ve ulvi bir şekil ve ruhta gösteren ve bilfiil yaşayan Peygamberimizin (ASM) ve O'nun yolunda gidenlerin ahlâkı(Diyorsun ki: Teklif, saadet içindir Halbuki ekser-i nâsın şekâvetine sebeb, tekliftir Teklif olmasaydı, bu kadar tefavüt-ü şekavet de olmazdı?C- Cenab-ı Hak, verdiği cüz'-i ihtiyâri ile ef'al-i ihtiyariye âlemini kesbiyle teşkil etmeğe insanı mükellef kıldığı gibi, ruh-u beşerde vedia olarak ekilen gayr-i mütenâhi tohumları sulamak ve neşv ü nemalandırmak için de beşeri teklif ile mükellef kılmıştır Eğer teklif olmasaydı, ruhlardaki o tohumlar neşv ü nemâ bulamazdı Evet, nev'-i beşerin ahvaline dikkatle bakılırsa görülür ki; ruhun mânen terakkisini, vicdanın tekâmülünü, akıl ve fikrin inkişaf ve terakkisini telkih eden, yani aşılayan, şeriatlardır; vücud veren, tekliftir; hayat veren peygamberlerin gönderilmesidir; ilham eden, dinlerdir Eğer bu noktalar olmasaydı, insan hayvan olarak kalacaktı ve insandaki bu kadar kemâlât-ı vicdaniye ve ahlak-ı hasene tamamen yok olurlardı Fakat insanların bir kısmı, arzu ve ihtiyariyle teklifi kabul etmiştir Bu kısım, saadet-i şahsiyeyi elde ettiği gibi nev'in saadetine de sebep olmuştur Amma insanların büyük bir kısmı, ihtiyarı ile küfrü kabul ve tekâlif-i İlahiyyeyi reddetmişlerse de teklifin bazı nevilerinden süzülen terbiyevi, ahlâki vesaire güzel şeyleri aldıklarından, teklifin o nevilerini zımnen ve ıztıraren kabul etmiş bulunurlar İşte bu itibarla, kâfirin her sıfatı ve her hâli kâfir değildir İİ)(Hadsiz salât ve selâm ol Peygamberimiz Muhammed Mustafa (ASM) üzerine olsun ki, demiş: $Yani; benim, insanlara Cenab-ı Hak tarafından bi'setim ve gelmemin ehemmiyetli bir hikmeti, ahlâk-ı haseneyi ve güzel hasletleri tekmil etmek ve beşeri ahlâksızlıktan kurtarmaktır H)

AHLÂKIYYÂT
Ahlâk ilmi ve düsturlarını ve bunların vasıflarını ve tatbiklerini inceleyen, öğreten ilim * Ahlâk ve terbiye ile alâkalı ders ve bahisler

AHLÂKIYYUN
Ahlâk ilmi ile uğraşan âlimler; bunlar iki kısımdır Bir kısmı ahlâk-ı hasene olan İslam ahlâkını telkin eder, diğer kısmı ise, dine tâbi olmayan ve hakiki ahlâkı bulamamış olanlardır

AHLÂKÎ
Ahlâkla ilgili, ahlâka ait

AHLAL
(Hıll C) Samimi dostlar, yâranlar

AHLAM
Rüyâlar (Bak: Hulm)

AHLAS
En hâlis, daha temiz

AHLAT
(Hılt C) Çok karıştırılabilir, karıştırılmağa elverişli

AHLAT-I ERBAA
İnsan vücudunda varlığı kabul edilen dört unsur veya üsareler

AHLEF
Solak kimse

AHLES
Kara ile kırmızı arasında olan renk

AHLET
Saçı dökülmüş kişi

AH-LİÜMM
Baba ayrı, ana bir kardeş

AHLİYA
(Hali C) Boş şeyler

AHMA
(Hamâ C) Kayın biraderler

AHMA
(Hamiyyet den) Çok hamiyetli

AHMAK
(Humk dan) Pek akılsız, sersem, şaşkın Anlayışsız

AHMAK-UL HUMAKA
Ahmakların en ahmağı

AHMAKANE
f Ahmakçasına, ahmak olana yakışır şekilde

AHMAKÎ
Akılsızlık, ahmaklık

AHMAKİYET
Ahmaklık, akılsızlık

AHMAL
(Haml C) Yükler * Ağır şeyler Eşya, ağırlık

AHMAL Ü ESKAL
Ağır yükler

AHMAS
(C: Ehâmis) İnce belli* Ayak altında yere değmeyen yer

AHMAS
(Hums C) Beşte birler, humslar

AHMAS-ÜL KADEM
Ayak tabanı

AHMED
Daha çok hamdeden * Çok övülmeğe ve medhedilmeğe lâyık * Çok sevilen Beğenilmiş * Hz Peygamber'in (ASM) bir ismi

AHMED-İ BEDEVÎ
(Seyyid) (Hi 596-675) Mısır'ın en büyük velilerindendir Hz Ali neslinden gelir Bir çok lâkabı vardır Ona Afrika bedevileri tarzında (yüzü örten peçe) taşıdığından dolayı (el-Bedevi) deniyordu 626 yılına doğru onda deruni bir tahavvül vukua geldi Yedi kıraat üzere Kur'an okudu ve Şafii fıkhı tahsil eyledi Kendisini ibadete vakfeyledi ve kendisine yapılan izdivaç teklifini reddeyledi Berlindeki bir yazmada bu hususta şunlar yazılıdır: "Cennet hurilerinden başka hiçbir kadın ile evlenmemeğe ahdettim" Kerametler ve harikalar göstermiştir Geceleri Kur'an okumak âdeti idi Aktab-ı Erbaa'dandır (RA)

AHMED-İ FÂRUKÎ
(Hi 971-1034) (İmam-ı Rabbanî) Hz Ömer (RA) ahfadından olduğundan Fârukî denilmiştir Kendisi demiştir ki: "Hakaik-i imaniyeden bir mes'elenin inkişafını, binler ezvak ve mevâcid ve kerâmata tercih ederim" Hem demiş ki: "Bütün tarikatların nokta-i müntehası hakaik-i imâniyenin vuzuh ve inkişâfıdır" Bu zatın büyük ve çok kerametleri görülmüş ve müceddidiyet vazifesini bihakkın ifâ etmiştir Nakşi tarikatının kahramanı ve bir güneşi hükmünde olduğu Risale-i Nur'dan "Mektubat" isimli eserde mezkurdur (RA) (Bak: Müceddid)

AHMED-İ MUHTAR
Hz Muhammed (ASM) Efendimiz

AHMED-İ RÜFÂÎ
(Hi: 512-578) Büyük bir veliyullahtır Pek çok kerametleri görülmüştür İmam-ı Musa Kâzım Hazretlerinin evlâtlarından olup, dine büyük hizmetler etmiştir (RA)

AHMED-İ SÜNUSÎ
(Bak: Sünusî)

AHMED İBN-İ HANBEL
(Bak: Hanbelî, İmam-ı Hanbel)

AHMER
Kırmızı

AHMES
Kuvvetli, yiğit Kahraman, cesur, şecaatli, bahadır

AHMEŞ
İnce, dakik

AHMEZ
Daha metin, daha sağlam, daha çetin

AHNA
Çapraz ve birbirine zıt işler Çarpık, eğri şeyler

AHNA'
Çok alçak gönüllülük, mütevazilik

AHNAS
(Hıns C) Yeminden dönmeler Yalan yeminler

AHNEF
Ayakları çarpık ve eğribüğrü olan

AHNES
Burnu basık ve sivri olan adam

AHOND
f Tahsil yapmış, hoca Ulu, büyük

AHRA
Daha lâyık, daha münasib, en elverişli

AHRAB
Kulağı kesik * Kulaktaki küpe deliği

AHRAC
(Hırc C) Hayvanların yular, tasma ve palanlarına dizilen boncuklar

AHRAD
Pek tamahkâr cimri

AHRAK
Miskin, akılsız adam

AHRAM
(Harem ve Harim C) Gizli yerler Gizli olup herkesin girmesi serbest olmayan yerler * Kadınların bulunduğu haremlikler

AHRAR
(Hür C) Hürler Esir veya köle olmayan kimseler * Silsilesinde esir veya köle bulunmayanlar * Hürriyetçiler

AHRARANE
f Hürriyetçilere yakışır tarzda Serbestçe Hür olana yakışır surette(İnsana karşı hürriyet, Allah'a karşı ubudiyyeti intac eder Mün)

AHRAS
(Hâris C) Bekçiler, muhafızlar, koruyucular

AHRAS
Dilsiz

AHRAZ
(Ahrad) Kirpikleri dökülmüş, çipil gözlü

AHREB
Çok harap, perişan, yıkık * Kulağı yarık kimse * Edb: Rübai vezinlerinden "Mef'ulü" ile başlayan oniki şekilden herbiri

AHREC
Ak ile kara Siyahla beyaz

AHRED
Ayaklarının siniri kurumuş veya bozulmuş olan hayvan

AHREM
Burnu kesik olan Kesik burunlu * Edb: Rübai vezinlerinden "Mef'ulü" ile başlıyan oniki şekilden herbiri * Tıb: Omuz ucu

AHRES
Dilsiz, dili olmayan kimse

AHREZ
Gözleri dar ve küçük olan

AHRUF
(Harf C) Uçlar * şiveler, lehçeler * Harfler

AHSA
Çok kumlu, taşlı yer

AHSA
İhsadan fiildir (Bak: İhsâ)

AHSAR
Pek kısa, daha kısa, daha özlü, daha veciz

AHSAS
Hisler Duygular

AHSEB
Çok iyi hesab edilmiş, münâsib * Çok fazla cimri, hasis * Miskin * Saçının rengi kırmızıya yakın *Tüyünün rengi boz renk olan kızıl deve

AHSEF
Kara ile ak, alaca

AHSEM
Geniş yüzlü kılıç * Arslan * Enli, yassı ve yayvan burun * Enli, yassı ve yayvan burunlu adam

AHSEN
En güzel Çok güzel

AHSEN-ÜL GAYÂT
Gayelerin en güzeli, en iyisi

AHSEN-ÜL HÂLIKÎN
Hâlıkıyyet mertebelerinin en güzel ve en münteha mertebesinde olan bir Hâlık-ı Zülcelal Her şeyi herşeyle münasebetine lâyık bir tarzda güzel yaratan Hâlık (CC)

AHSEN-ÜL KASAS
İbret verici vakıaların en güzel şekilde nakledilişi Kıssaların en güzeli * Sure-i Yusuf (AS)

AHSEN-İ TAKVİM
En güzel kıvama koyma * Cenab-ı Hakkın her şeyi kendisine lâyık en güzel kıvam, sıfat ve surette yaratması İnsanın en yüksek ve câmi isti'dâd ve kabiliyetlerde ve en güzel surette yaratıldığı(Envâ'-ı zihayat içinde en ziyade rızkın envâına muhtaç, insandır Cenab-ı Hak insanı bütün Esmâsına câmi' bir âyine ve bütün rahmetinin hazinelerinin müddeharâtını tartacak, tanıyacak cihâzata mâlik bir mu'cize-i Kudret ve bütün Esmâsının cilvelerinin vaziyetlerinin inceliklerini mizana çekecek âletleri hâvi bir halife-i Arz suretinde halk etmiştir Onun için hadsiz bir ihtiyaç verip, maddi ve mânevi rızkın hadsiz envâına muhtaç etmiştir İnsanı, bu câmiiyete göre en âlâ bir mevki olan ahsen-i takvime çıkarmak vâsıtası, şükürdür Şükür olmazsa, esfel-i sâfiline düşer; bir zulm-ü azimi irtikâb eder M)

AHŞA'
(Haşâ C) Vücuttaki bağırsak, ciğer gibi organlar * Mahaller, bölgeler, cihetler

AHŞA
Pek korkunç Çok korkunç Çok korkunç yer

AHŞAB
Kereste Tahta Ağaçtan yapılan bina * Ağaçtan olanlar

AHŞAM
(Haşem C) Bir büyük zâtın yakınları, maiyeti, taraftarları

AHŞEB
(C: Ehâşib) Sert taşlı büyük dağ * Haşin ve yoğun olan

AHŞEF
Uyuz adam

AHŞEM
Burnu koku almayan * Burnunun içi kokan kimse

AHŞEN
Pek sert şey * Geçimsiz kimse

AHŞİC
f Zıt ve uygunsuz

AHŞİCAN
(Ahşic C) f Zıtlar Dört unsur (Toprak, su, ateş, hava)

AHŞİG
f Zıt ve uygunsuz

AHŞİGÂN
(Ahşig C) Zıtlar

AHŞİŞAN
Çok katı, pek huşunetli

AHTAB
(Hatab C) Odunlar

AHTAL
Çabuk yürüyen * Boşboğaz, çok konuşan kimse Çenesi düşük

AHTAPOT
Fr Çok ayaklı, kafadan bacaklı bir nevi deniz hayvanıdır ve yakaladığı canlı hayvanı kıstırıp kanını emer * Canlı yengece benzeyen bir çıban

AHTAR
(Hıtar - Hatarat) Tehlikeler

AHTE
f Dışarı çıkarılmış, dışarı çekilmiş (kılıç, bıçak gibi) * Husyesi çıkarılmış hayvan

AHTEB
Arı kuşu dedikleri kuş * Kızıl eşek

AHTEL
Sarkık kulaklı

AHTEM
Uzun burunlu

AHTER
Yıldız * Mc: Baht, talih

AHTER-İ DÜNBÂLE-DAR
Kuyruklu yıldız

AHTERÂN
f Yıldızlar Necimler

AHTER-BÎN
f Müneccim Yıldız ilmi ile meşgul olan kimse

AHTER-GÛ
f Yıldız ilmi ile uğraşan kişi, müneccim

AHTER-ŞİNAS
f Yıldız ilmi ile uğraşan Müneccim

AHU
Kardeş, dost

AHU
Saç ve sakalı ak olup şayan-ı hürmet ve tâzim olan Ahubaba, yalnız bu tabirde kullanılır

AHU
f Ceylân * Gözleri çok güzel olan Çok güzel göz * Gazâl * Mc: Dilber Mahbub

AHU-Yİ LENG GİRİFTEN
Topal ceylan tutmak * Mc: İnsafsızlık etmek Acizlere sataşmak

AHU-Yİ MÂDE
f Dişi ceylan

AHU-Yİ NER
Erkek ceylan

AHU-Yİ SİMİN
Sevgili * Sâki

AHU-BEÇE
f Ceylan yavrusu

AHU-BERE
f Ceylan yavrusu

AHU-ÇERENDE
f Otlıyan ceylan

AHU-DİL
f Ceylan yürekli * Mc: Korkak

AHUN
f Delik, yarık Lağam

AHUN-BÜR
f Yer kazan, delik açan Lağamcı

AHU-NİGÂH
Ceylan bakışlı

AHU-PA(Y)
f Ceylan ayaklı Çevik, atik * Altı köşeli, nakışlı ev ve köşk

AHUR
f Ahır, dam

AHURİ
f Hardal

AHUVAN
(Ahu C) f Ceylanlar Karacalar

AHVA
(C: Huvve) Kararmış nesne

AHVAL
Haller Vaziyetler Oluşlar

AHVAL-İ HAYRET-FEZÂ
Hayret verici haller

AHVAL-İ SIHHİYE
Sağlık durumu

AHVAL-İ ŞAHSİYE
Huk: Hakiki şahısların, hukuki varlıklariyle alâkalı olan hukuki durumlar (Doğum, evlenme, boşanma, evlat edinme, ölüm hadiseleri gibi)

AHVAL
(Hâl C) Dayılar Annenin erkek kardeşleri

AHVAS
(C: Ehâvis, Huves) Bir gözü birinden küçük olan

AHVAT
(Uht C) Kız kardeşler

AHVAT
En ihtiyatlı, tedbirli

AHVEB
Asi, günahkâr

AHVEC
En muhtaç, pek çok ihtiyacı olan

AHVED
Çok değişen

AHVEF
En korkak * Çok korkunç

AHVEL
Bir şeyi çift gören, şaşı

AHVER
Akıllı * İri gözlü güzel * Müşteri yıldızı (Jüpiter) * Beyaz yüzlü, güzel gözlü adam

AHVERÎ
Yumuşak, beyaz nesne

AHVES
Cesur, kahraman, yiğit, şecaatli, bahadır

AHVES
Karnı sarkık kişi (Müe: Havsâ)

AHVEZİ
Yeyni, hafif * Tez, seri

AHVEZİ
Cem'edici, toplayıcı * Her işi insanlar arasında halleden

AHYÂ
(Hayy C) Diri olanlar Hay olanlar Canlılar

AHYÂ VÜ EMVÂT
Diriler ve ölüler

AHYAL
(Hayl C) : Atlar, at sürüleri Atlı kıtalar

AHYAN
(Hin C) Arasıra Vakit vakit Vakitler Zamanlar

AHYANEN
(İhyânen) Zaman zaman, arasıra Kâh kâh

AHYAR
Hayırlılar * Dostlar * İyilik sevenler (Eşrar'ın zıddı)

AHYAZ
(Hayiz C) Odalar, bölmeler, bölümler

AHYED
Hz Peygamberin (ASM) Tevrattaki bir ismidir(Bazı metinlerde Uheyd, Uhidu, Uheydu, Uhyidu şeklinde yazılıdır)( İncil'de Ahmed, Tevrat'ta Ahyed, Kur'anda Muhammed ismiyle müsemma iki cihanın güneşi kabrin arka tarafında milyonlarca Faruki Ahmedler ile muhat olarak sâkindir MN)

AHYEF
Bir gözü gök, diğer gözü siyah olan

AHYUS
Ekseriyetle su kenarında biten bir ot

AHZ
Alma * Tutma * Kabul etme * İşkence etme

AHZ-I ASKER
Askere alma * Askere alınma

AHZ-I MİSAK
Sözleşme * Yemin etme

AHZETMEK
Almak Tasarrufuna dahil etmek Tahsil etmek

AHZ U İTÂ
Alışveriş

AHZ U KABUL
Alıp kabul etmek

AHZA
Çok alçak, menfur kişi Nefret edilmiş olan kimse

AHZAB
(Hizb C) Hizbler, bölükler, kısımlar, gruplar * Toprağı katı yer * Kur'ânın kısımları Hizbleri

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (A Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Anlamları.

Eski 09-10-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (A Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Anlamları.



RE: Osmanlıca Sözlük (A Harfi) Mesaj Yazmayin AKARAT
(Akar C) Gelir getiren yapılar ve mallar

AKARET
Kısırlık, kısır olma

AKARİB
(Bak: Ekarib)

AKARİB
(Akreb C) Kuyruğunda zehiri bulunan bir hayvancık olan akrebler

AKAS
Çirkin kokulu olma

A'KAS
Boynuzu kulağı ardında bitmiş veya boynuzu kulağı ardına gelmiş nesne

AKASIR
(Akser C) Pek kısalar

AKASİ
(Aksa C) Çok uzaklar

AKAT
Çukur yer

AKAT
Evin ortası Evin çevresi, etrafı

AKAVİL
(Bak: Ekavil)

AKB
Sakalın kaba ve sık olması

AKBEH
(Kabih den) En çirkin Çok kabih

AKBEL
Eğri gözlü * Kabiliyetli kimse * En çok beğenilen

AKBENEK
Gözün saydam tabakasında bir yara veya çıbandan kalan ve görmeyi yavaş yavaş azaltan beyaz benek

AKBİYE
(Kubâ C) Kaftanlar, üste giyilen elbiseler

AKCİĞER
Göğüs boşluğunu dolduran ve solunmağa yarayan bir organ Ree

AKÇA
(Akçe) Beyaz, oldukça beyaz * Para * Eskiden para ölçüsü olarak kullanılan küçük gümüş sikke

AKD
Anlaşma Sözleşme * Düğümleme Düğümlenme Bağ bağlama Bağlanma* Huk: Nikâh, hibe, vasiyet, bey' u şirâ gibi şer'î bir muameleyi iki tarafın iltizam ve taahhüd etmeleridir, icab ile kabulün irtibatından ibarettir Böyle bir muameleye mün'akid denir Bunun böyle vücuda gelmesine de in'ikad denilir

AKD-İ MECLİS
Konuşmak için toplanma, meclis kurma

AKD-İ MUAVAZA
Hibe ve sadaka gibi teberruattan olmayıp iki taraftan ivaz verilerek yapılan akd, ivazlı akd Satış, trampa gibi

AKD-İ ZİMMET
İslâmlarla muharebe etmiş veya eden bir şahsın veya bir cemaatın İslâm ahd u emânını, yani tâbiiyyetini kabul etmesi

AKDAM
(Kadem C) Ayaklar, kademler

AKDAR
Değerler Kudretler

AKDEM
Daha önce Daha ileri Daha mühim

AKDEM-İ UMUR
İşlerin en mühimmi

AKDEMÎN (AKDEMÛN)
Daha evvelce yaşamış olanlar Geçmişler İleride ve daha mühim kimseler * Eksikler (Bak: Kudemâ)

AKDER
En kudretli * Kısa boylu

AKDERİ
Eski zamanda kağıt yerine kullanılan ve üzerine yazı yazılan deri

AKDES
En kudsi En mübarek

AKDİYYE
Mafsallarda bulunan yumru ve düğüm

A'KEF
Ahmak

AKEM
Vergisi olmayan emlâk Türbe, cami, köprü, çeşme gibi

AKER
Zeytinyağı tortusu

AKERKER
Kuvvetli arslan * Yoğurt

AKESE
f Ökse * Bir şeye ilişmiş, asılmış

AKEVKA'
Kısa boylu

AKF
Eğmek, meylettirmek

AKF
Hapsetmek Vakfetmek

AKFA
(Kafâ C) Başın arka kısımları Enseler

AKFAL
(Kufl C) Kilitler Kapı kilitleri

AKFAR
(Kafr C) Sahralar, çöller

AKFAS
(Kafas C) Hamal küfeleri * Kafesler

AKFEN
Kulağı küçük ve kalın olan

AKFER
Çok kısır, en kısır * İki ön ayakları dirseğine kadar beyaz olan at

AKHAF
(Kıhf C) Ağaç kaplar, ağaçtan yapılmış kaplar * Kafa tasları

AKHEB
Rengi bozrak olan ak nesne

AKHEBAN
Fil, câmus

AKHER
En kahredici, çok kahreden

AKIL
(Bak: Akl)

AKILCILIK
(Rasyonalizm) fels İnsanın, akılla gerçeğe uygun bilgiyi bulabileceğini, aklın doğru kabul ettiği bilginin şübhe götürmez kesinlikte doğru olduğunu kabul ettiği felsefe Tenkitçi felsefe, deneyci felsefe, psikoloji ve sosyoloji bu felsefenin aşırı iddialarını çürütmüştür Bugünkü ilim adamları herşeyi tam doğru olarak biliyoruz iddiasından uzak, daha alçak gönüllü bir hareket tarzını benimsemektedirler ( izm) şeklinde ifade edilen görüşlere körü körüne ve acele ile bağlanmayı doğru görmemektedirler

AKIL-FÜRUŞ
f Akıl satan, daha akıllı olduğunu göstermeğe çalışan

AKILSUZ
f Aklı yandıran, aklı gideren

ÂKIL(E)
Uyanık Aklı başında Tedbirli Düşüncesi sağlam Huşyâr

ÂKILÂNE
f Akıllı kimseye yakışır surette, akıl ve idrakle

ÂKILÂT
Akıllı kadınlar

AKINCI
Keşif, yağma ve tahrib kasdıyla ecnebi memleketlere akın yapan kişi Akıncılık, Osman Bey zamanında başlamıştır

AKINTI
Bir sıvı cismin mütemadiyen hareketi, akış * Nehir veya deniz suyunun bir tarafa doğru cereyanı * Bazı hastalıklarda vücuttaki bir delikten cerahat akması

ÂKIR(E)
Kısır, verimsiz, kumlu toprak * Çocuksuz kadın * Oğlu veya kızı olmayan erkek * Yaralayan, yaralayıcı

ÂKIS
Pis kokulu

AKIS
İnatçı, muannid

AKİ
(Akk dan) İsyan eden, başkaldıran, âsi

ÂKİB
Çok fazla

AKİB
Ayağın ökçesi Adamın evlâdı, evlâdının evlâdı

AKÎB
Bir şeyin ardından gelen Arkası sıra giden

ÂKİB
Kendisinden sonra peygamber gelmeyen Hz Hâtem-ül Enbiyâ Peygamberimiz Resul-ü Ekrem (ASM) * Bir diğerinin arkasından gelen

ÂKİBE(T)
Bir şeyin sonu Nihayet Netice, sonuç

ÂKİBET-ÜL ÂKİBE
Akibetin âkibeti * Neticenin sonu * Ahiret

ÂKİBET-ÜL EMR
Bir işin neticesi, sonu

ÂKİBET-BİN
f İleri görüşlü Sonunu evvelden gören

ÂKİBET-BİNÎ
f Tedbirlilik, neticeyi önceden görüp düşünme

ÂKİBET-ENDİŞ
f Geleceği için endişe eden İstikbâlini düşünen Akibetini düşünen

ÂKİD
Kuyunun çevresi, etrafı

AKİD
Aralarında akid yapanlardan her birisi (Bak: Akd)

AKİDE
İnanılan ve itikad edilen esas İmân * Bir nevi şeker adı

AKİDE-İ TEVHİD
Allah'ın bir olduğuna inanmak

ÂKİDEYN
Huk: Her akidde anlaşmayı yapan her iki taraf

ÂKİF
Devamlı ibadetle meşgul olan * Bir şeyde sebat eden * Teveccüh, yönelme

AKİFAN
Uzun ayaklı karınca * Araptan bir kabile adı

AKİK
Meşhur ve kıymetli, ekseriya kırmızı renkte olan ve yüzük gibi şeylere takılan taş * Hicaz vilâyetinde bir vâdi * Yolunu yaran gür su

AKİK
Bunaltıcı sıcaklık

AKİKA
Yeni doğan bir çocuğun başındaki ana tüyü Yahut böyle bir çocuk için Cenab-ı Hakk'a şükür niyetiyle kesilen kurbanın adı Bu kurbana "Nesike" de denir

ÂKİL(E)
(Ekl den) Ekl eden, yiyen Yiyici

ÂKİL-ÜL BEŞER
İnsan eti yiyen

ÂKİL-ÜL HEVÂM
Haşaratla beslenen

ÂKİL-ÜL KÜLL
Herşeyi yiyen

ÂKİL-ÜL LAHM
Etle beslenen, et yiyici

ÂKİL-ÜS SEMEK
Balıkla beslenen Balık yiyici

ÂKİLET-ÜL EKBÂD
Ciğerler yiyen kadın * Uhud harbinde şehid olan Hz Hamza'nın (RA) göğsünü yararak ciğerlerini yiyen Ebu Süfyanın karısı Hind

AKÎLE
(C: Akayil) Baba tarafından akraba * Her şeyin en iyisi

ÂKİLE
(C: Avakil) Baba tarafından olan akraba* Baş tarayıcı kadın

ÂKİLE
Yenirce adı verilen yara

AKİM
(C: Akâm-Ukum) İçinde giyecek olan büyük çuval

AKÎM
Neticesiz, sonu yok Beyhude * Yağmur getirmeyen rüzgar * Çocuğu olmayan, kısır Doğurmayan (kadın), doğurtmayan (erkek)

AKİR
Yaralanmış, cerih

AKİRE
Ses, sedâ, savt

AKİS
Yere gömüp köklendikten sonra kestikleri üzüm çubuğu * Üzerine yağ koyup içtikleri taze süt * Sütlü çorba

AKİS
(Aks) Bir şeyin zıddı, simetriği, tersi * Hareketli bir cismin hareketinin tersine dönmesi * Bir şeyin evvelinin âhirine, âhirinin evveline dönmesi * Çarpışma, çarpıp geri dönme * Mantıkta: Bir düşünme ve akıl yürütme şekli; bir iddianın konusunu yüklem, yüklemini konu yapmakla bir sonuç elde etmek Meselâ : "Her sanatkâr kabiliyetli "yetenekli" dir O halde bazı yetenekliler sanatkârdır"

AKİS
Tersine dönen, vuran, çarpan Akseden

AKİS
(Aks) İnatçı, muannid

AKİSA
(C: İkâs) Saç örgüsü

AKİSE
Çok fazla deve * Karanlık gece

AKİSE
Işığı aksettiren âlet

AKK
(C: Ukuk) Serkeşlik Anaya, babaya itaatsizlik * Yarmak * (Koyun) kuzularken ölmek

AKK
Serkeş, inadçı

AKKÂL
Çok yiyen, obur * Tıb: Etrafındaki etleri çürütüp mahveden (yara)

AKKÂM
Deve kiralayıcısı, deve ile ücret karşılığında eşya taşıyan adam * Hacca Surre-i Hümayun ile birlikte giden hademe * Çadır mehteri

AKKOR
(Bak: Nâr-ı beyza)

AKKUB
Devenin çok yediği yassı yapraklı bir dikenli ot

AKL
Sürmek * Ölmek * İp ile bağlamak

AKL
(Akıl) Men'etmek * Sığınacak yer * Kırmızı mihfe örtüsü * Diyet * İnsanın; hayrı, şerri ve ilimleri anlayan, sebeblerden neticeleri çıkaran ve eserden eser sahibine intikal eden hassası Düşünme ve anlama kabiliyeti Zihin, zekâ, tefehhüm, fehim, irade, anlayış, kuvve-i hâfıza, mülâhaza, re'y, yaptığını bilme İlim, zihinde hâsıl olan sûret İnsan zihninin sıfatı Kalbde Hak ve bâtılı ayırdedebilen bir nur * Huk: Bir cinayetten dolayı, icab eden diyeti vermektir Diyet mânasına da kullanılır Akıl, esasen imsak ve imtisak mânasınadır Diyet vermek, kan dökülmesini men' ve imsak edecek müeyyid bir kuvvet mesâbesinde olduğundan bu cihetle de diyete akl denilmiş olması melhuzdur (Huk L)(Mütekellimînin mütebahhirîn ulemasından olan Mu'tezile imamları, zinet-i surîsine meftun olup, o mesleğe ciddi temas ederek, aklı hâkim ittihaz ettiklerinden, ancak fâsık, mübtedi bir mü'min derecesine çıkabilmişler S)(Arkadaş! Vesvese ve evham zulmetleri içinde yürürken, Resul-ü Ekrem'in (ASM) sünnetleri birer yıldız, birer lâmba vazifesini gördüklerini gördüm Herbir sünnet veya bir hadd-i şer'i, zulmetli dalâlet yollarında güneş gibi parlıyor O yollarda insan, zerre miskâl o sünnetlerden inhiraf ve udul ederse; şeytanlara mel'abe, evhama merkep, ehval ve korkulara ma'rez ve dağlar kadar ağır yüklere matiyye olacaktır Ve kezâ, o sünnetleri, sanki semadan tedelli ve tenezzül eden ipler gibi gördüm ki; onlara temessük eden yükselir; saadetlere nail olur Muhalefet edip de akla dayananlar ise, uzun bir minare ile semâya çıkmak hamakatinde bulunan fir'avn gibi bir fir'avn olur MN)

AKL-I BÂLİĞ
Yetişmiş genç Erginlik hâli Onbeşini doldurmuş genç

AKL-I BEŞER
İnsan aklı İnsan düşüncesi(Kur'anın hakaik-ı İlâhiyeye dair beyanatı ve tılsım-ı kâinatı fethedip ve hilkat-ı âlemin muammasını açan beyanat-ı kevniyesi, ihbarat-ı gaybiyenin en mühimmidir Çünkü: O hakaik-ı gaybiyeyi hadsiz dalâlet yolları içinde istikametle onları gidip bulmak, akl-ı beşerin kârı değildir ve olamaz Beşerin en dâhi hükemaları o mesâilin en küçüğüne akıllarıyla yetişmediği mâlumdur Hem Kur'an, gösterdiği o hakaik-ı İlâhiye ve hakaik-ı kevniyeyi beyandan sonra ve safa-yı kalb ve tezkiye-i nefisten sonra ve ruhun terakkiyatından ve aklın tekemmülünden sonra beşerin ukulü: "Sadakte" deyip o hakaikı kabul eder Kur'ana, "Bârekâllah" der Amma ahvâl-i uhreviye ve berzahiye ise, çendan akl-ı beşer kendi başıyla yetişemiyor, göremiyor Fakat, Kur'anın gösterdiği yollar ile onları görmek derecesinde isbat ediyor S)

AKL-I EVVEL
İlk akıl, hılkî ve cibilli olan akıl (Bir kısım eski ve sapık felsefecilere ve hususan İşrakıyyuna göre; teselsül tâbiri ile müessiriyetini iddia ettikleri sebeblerden birincisidir Bunun neticesi şirke gider Bunlarca, akl-ı evvel Allah'ın mahluku olup ve bundan ikinci akıl, ikincisinden üçüncü akıl ve böylece "Ukul-ü Aşere" dedikleri birbirinden türeyen on akıl varlığı tevehhüm edilerek dalâlete gidilmiştir)(Eski felsefenin bir düstur-u itikadiyesinden olan ( $ ) "Birden bir sudur eder" Yani, "bir zattan, bizzat bir tek sudur edebilir Sâir şeyler vasıtalar vasıtası ile ondan sudur eder" diye, Ganiyy-i alel-ıtlak ve Kadir-i Mutlakı, âciz vasaite muhtaç göstererek, bütün esbaba ve vasaite, rububiyyette bir nevi şirket verip Halik-ı Zül Celâle "Akl-ı evvel" nâmında bir mahluku verip âdeta sair mülkünü esbaba ve vasâite taksim ederek bir şirk-i azîme yol açan, şirk-alûd ve dalâlet-pişe o felsefenin düsturu nerede? Hükemânın yüksek kısmı olan İşrakıyyun böyle halt etseler; maddiyyun, tabiiyyun gibi aşağı kısımları ne kadar halt edeceklerini kıyas edebilirsin S)

AKL-I FA'AL
İşleyen ve çalışan akıl

AKL-I KÜLLÎ
Kâinatta görülen umumi ahenk Her şeyi kavrayan akıl

AKL-I MAAD (MEAD)
İrfan ve ilimle terbiye olan âhiretini düşünen akıl Geleceği kavrayan akıl

AKL-I MAAŞ
Aklın en alt tabakası Dünyada geçim işini düşünen akıl

AKL-I MATBU'
Yaradılıştan olup, her çocukta olan akıl Öğrenmeden var olan fıtrî akıl Bu akıl mümeyyiz olmayıp kabil-i hitap değildir

AKL-I MESMU'
Kabil-i hitab olan akıl Sonradan tecrübe ve bilgiyle gelişen akıl Hayrı ve şerri fark edebilen ve mümeyyiz olan kimsenin aklıdır

AKL-I SELİM
(Hiss-i selim) İyiyi kötüyü farkedip, insana hak ve hakikatı, iman ve İslâmiyeti tâkib ettiren akıl ve düşünüş Normal ve müsbet düşünce

AKLA'
Eli kesik

AKLAH
Sarı dişli

AKLAM
(Kalem C) Kalemler Oklar Yayla atılan eski zaman silahlarından biri

AKLAN
(Bak: Mâile)

AKLEB
Sarkık dudaklı

AKLED
Yoğurt

AKLEN
Akıl ile Akıl yolu ile

AKLEN VE NAKLEN
Akıl ve haberlerin nakline göre Akıl ve nakil yolu ile

AKLET
Yoğurt

AKLÎ
Akıl ile bilinen veya bulunan şey Akla mensub Akla dâir ve müteallik

AKLİYYAT
Müşahedeye ve tecrübeye girmeyen ve sadece akıl ile düşünülen şeyler ve hususlar Nazarî meseleler (Bak: Mücerredât, Ma'kulat)(Arkadaş! Kalb ile ruhun hastalığı nisbetinde felsefe ilimlerine meyil ve muhabbet ziyade olur O hastalık marazı da, ulum-u akliyeye tevaggul etmek nisbetindedir Demek mânevî olan hastalıklar, insanlarıaklî ilimlere teşvik ve sevkeder Ve akliyat ile iştigal eden, emraz-ı kalbiyeye mübtelâ olur MN)

AKLİYYE
Akılcılık Akıl ile anlaşılan ve bulunan Akıl hastalıkları

AKLİYYUN
(Rasyonalistler) Herşeyin hakikatını akıl ile bulma iddiasında olan, hadiseleri yalnız akıl ile araştırıp hakikat ve hikmetlerini tam bulamayıp, aklına güvenip dine tâbi olmayan filozoflar ve onların yolunda kalarak dalâlete gidenler Bunlar iki kola ayrılır Uluhiyeti ve vahyi inkâr eden birinci kısım, insan aklının her meseleyi çözebileceğini iddia ederler Allah'a ve vahye inanan ikinci kısım ise, Allah'a, ruha, âhiret gününe, kitap ve peygambere inanmanın makul olduğunu, dinde akla uymayan bir tarafın bulunmadığını isbat etmek isterler

AKM
Kısırlık

AKMADDE
Anatomi: Omuriliğin dış; beynin iç tabakasını meydana getiren sinir lifleri Beyin hücrelerinin çoğunu, akmadde teşkil eder

AKMAR
(Kamer C) Aylar Yıldızlar

AKMED
Ensesi uzun ve kalın olan kimse * Uzun boylu

AKMER
Ay gibi beyaz (yüz) Akça şey

AKMÎ
Yıpranmış, eskimiş * Anlaşılmaz

AKMİSE
(Kamis C) Gömlekler

AKMİŞE
(Kumaş C) Kumaşlar, dokumalar

AKMUS
Eşek, hımar

AKNA
İnce, yumru burunlu kimse

AKNA'
En çok kanaat getiren, en mukni'

AKNAN
(Kınn C) Kullar, köleler

AKONT
Fr Sonradan hesaplaşmak üzere bir borç veya kazanç hissesinden alacaklıya yapılan ödeme

AKONİTİN
Fr Kurtboğan denilen bir bitkiden çıkan zehirleyici bir madde

AKRA'
Başı kel olan * Saçları dökülmüş olan * Çıplak dağ

AKRA'
(Kara C) Sırtlar, arkalar

AKRABA
Aralarında soyca, nesebce yakınlık olanlar Yakınlar

AKRAD
Emir, bey

AKRAH
Alnının ortasında akçe kadar beyaz yeri olan at

AKRAN
(Karin C) Birbirlerine derece, sınıf, liyâkat ciheti ile benzeyenler Mümâsil Emsal

AKRAS
(Kurs C) Yuvarlaklar, daireler, çemberler

AKRAT
Kaşları olmayan

AKRE'
Çok lâtif ve pek güzel Kur'an okuyan

AKREB
En yakın Daha yakın Ziyade yakın

AKREB-İ MEKNİYYAT
Huk:Meşrut-un lehi bildiren zamirin en yakın mercii mânasını anlatır Meselâ: Bir vakfiyede vâkıf tevliyetini evvelâ kendisine, sonra oğlu "A" ya, sonra çocuklarına şart etse, çocukları tabirindeki zamir vâkıfın kendisine değil de en yakın merci'i bulunan "A" nın çocuklarına hamlolunur (HukL)

AKREB
Zehirli ve tehlikeli küçük hayvancık * Saatin kısa ibresi * Semâda bir burç ismi

AKREBE
Dişi akrep * Çevik ve zeki cariye * Ayakkabı bağcığı * Kazan, tencere gibi eşyaları ateş üzerine asmağa yarayan "S" şeklindeki kanca

AKREBEK
f Küçük akrep Saatin kısa olan ibresi

AKREBİYYET
Daha yakın oluş * Cenab-ı Hakkın insana olan yakınlığı (Bak: Kurbiyet)

AKREF
Anası Arabdan babası başka milletten olan kimse

AKREN
Kaşı çatık olan adam

AKRES
Bir çeşit tuzlu veya ekşi ottur ve "devenin yemişidir"

AKREŞE
Dişi tavşan

AKRET
Deve sürüsü (50 ile 100 arası) * Dil dibi

AKRET
Kısırlık

AKRİBA
(Bak: Akraba)

AKRİHA
(Karah C) Temiz su * Ağaçsız yer, ağacı olmayan tarla

AKROMATOPSİ
Tıb: Renk körlüğü

AKROPOL
yun Eski Yunan şehirlerinde içinde saray ve tapınakların bulunduğu müstahkem tepe

AKROSTİŞ
yun Edb: Mısraların ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru okununca manalı bir kelime veya has isim çıkacak şekilde düzenlenmiş manzume

AKRUBAN
Erkek akrep

AKRÜB
(Karib C) Sandallar

AKS
Karıştırmak * Bir ağaç cinsi

AKS
Yaramaz huylu * Katı kumlu yer

AKS
Boynuzu eğri ve kayık olmak * Bağlamak * Dövmek * Saçlarının ucunu başının etrafına kadınlar gibi lif etmek * Saçını kıvırcık göstermek * Bahillik etmek

AKS
(C: Ukus) Hilâf, muhâlif, zıd, ters * Gölge gibi şeylerin bir yerde eser peydâ etmesi Sesin veya ışık gibi şeylerin bir yere çarparak geri dönmesi * Döndürmek * Bir şeyin evvelini ahir ve âhirini evvel yapmak * Devenin yularının ucunu ayağına bağlamak

AKS-ÜL AMEL
İstenilen şeyin zıddı hasıl olması Tersine oluş (Reaksiyon) * Edb: Edebi san'atlardandır Bir cümle veya mısrânın altını üstüne getirmekle, başka bir cümle veya mısrâ yapmaktır Pertev paşanın: "Her düzün bir yokuşu, her yokuşun bir düzü var" mısrâında olduğu gibi(Senin üzerine haktır ki, her söylediğin hak olsun Fakat her hakkı söylemeğe senin hakkın yoktur Her dediğin doğru olmalı Fakat her doğruyu demek doğru değildir Zira senin gibi niyeti hâlis olmayan bir adam, nasihatı, bazan damara dokundurur; aksülamel yapar M)

AKS-İ DÂVA
Zıt hüküm Karşı dâvâ (Zıt teorem)

AKS-İ KAZİYE
(Mantıkta) Doğru farzedilen bir hükmün, konusu ile yükleminin (mahmulünün) ters çevrilmesi ile zaruri bir sonucun elde edilmesidir Çeşitli şekilleri vardır Meselâ : "Her insan canlıdır" sözünde konu olan insan ile, yüklem olan canlı sözü yer değiştirilerek (aksedilerek) şu hüküm elde edilir: "Bazı canlılar insandır"

AKS-İ MÜLEVVEN
Renkli akis

AKS-ÜN NAKÎZ
Birbirine zıt olan iki şey * Man: Mevzuun nakîzini yüklem; ve yüklemin nakîzini de mevzu kılmak Misâl: "Her aklı başında olan insan Allah'ı tanır" kaziyesinden aks-ün nakîz yolu ile şu hüküm elde edilir: "Allah'ı tanımayanlar, aklı başında olmayan insanlardır"

AKS-İ SADÂ
Sesin bir yere çarpıp geri gelmesi Yankı Çok evvelden söylenen bir hakikatın sonradan tekrar edilmesi

AKSA'
Boynuzu arka tarafına kaymış olan koyun

AKSA
En uzak En son Kusvâ Nihayet Irak

AKSÂ-YI BİLÂD
Bir memleketin sınır bölgeleri, hudut beldeleri

AKSÂ-YI EMEL
Mefkûre, ideal, gaye-i hayal

AKSA-YI GARB
Uzak garp, uzak batı

AKSA-YI MERAM
Meramların, arzuların en sonu Emellerin son haddi

AKSÂ-YI MERÂTİB
Rütbelerin, mertebelerin en büyüğü

AKSÂ-YI ŞARK
Uzak Doğu Çin, Japonya gibi yerler

AKSÂ-YI TERAKKİ
Tekâmülün son basamağı Terakkinin son hududu

AKSAB
(Kusb C) Kalın bağırsaklar

AKSAD
Kırık şey

AKSAKAL
Köy ihtiyarı Köy ihtiyar heyetinin başıMuhtar

AKSA-L-GAYAT
Gayelerin en ilerisi, en büyüğü

AKSAM
Dişi yarısından ufanmış * Boynuzsuz davar

AKSAM
(Kısım C) Kısımlar Bölümler Parçalar

AKSAM-I SEB'A
Yedi kısım * Gr: Kelimelerin (sahih, misâl, muzaaf, lefif, nakıs, mehmuz, ecvef) bölümleri

AKSAM-I SELASE
Üç kısım * Gr: İsim, fiil, harf bölümleri

AKSAR
(Akser) Daha kısa Pek kısa En kısa

AKSAT
Çok doğru olan şey Ayakları kuru olan hayvan

AKSAT
(Kıst C) Hisseler Nasibler

AKSATA
(Bak: Ahz u ita)

AKSAY
Çok uzak

AKS-ENDAZ
f Çarpıp duran

AKSER
(Kasir den) (C: Akasır) En kısa, çok kısa

AKSER-İ EYYAM
En kısa gün, günlerin en kısası

AKSER-İ TURUK
En kısa yol, yolların en kısası

AKSET
Ahsen, en güzelAKSÎ : İnatçı * Geçimsiz, huysuz Uğursuz * Ters, zıd

AKSİYON
Fr Şirket ve ticaret hissesi * Kuvvet ve enerjinin dışa ve fiile çıkması

AKSON
yunTıb: Sinir hücrelerinden çıkan uzantıların en önemlisi

AKSU
t Gözlerde görülen bir hastalık

AKSÜLAMEL
(Bak: Aks-ül amel)

AKSÜLÜMEN
Kim Klor ile civadan mürekkeb zehirleyici te'siri fazla olan bir tuz

AKŞAR
(Akşın) Doğuştan derisi, kılları beyaz olan insan veya hayvan

AKŞER
Kızıl çehreli, kırmızı yüzlü adam

AKŞET
(C: Kuşut) Burun kamışı çökük ve yassı olan

AKTA'
Eli kesik olan adam

AKTA'
Kesmeler, kırılmalar * Beylik araziler * Alâkasızlıklar

AKTAAN
Kalem, seyf

AKTAB
(Kutb C) Kutublar Hak tarikatların reisleri, şahları(Âlem-i İslâmda, her biri ümmetin ehemmiyetli bir kısmını dâire-i dersine alıp hârika irşad ve kerametlerle manevi terakki ettiren ve hüccetler yerine müşahedata, keşfiyyata dayanan en derin ehl-i tahkik ve hakikat olan zatlar Ş)

AKTAB-I EHL-İ BEYT
Ehl-i Beytten yetişen kutublar Yâni, büyük mürşidler

AKTAB-I ERBAA
Ehl-i sünnet âlimleri ve mütebahhir ve maneviyatta çok ileri zatlar tarafından şimdiye kadar dört büyük kutup olarak bilinen veliler(Seyyid Abdulkadir-i Geylâni, Seyyid Ahmed-i Bedevi, Seyyid Ahmed-i Rufâi, Seyyid İbrahim Desuki)

AKTAN
(Kutn C) Pamuklar

AKTAR
(Kutr C) Kuturlar Çaplar Dâirenin merkezinden geçen doğru hatlar * Her taraf * Güzel kokulu yağlar vesaire satan adam Güzel kokular tâciri * Ecza, ilâç satan adam * Mahalle aralarında bazı baharatla iğne, iplik vesaire satan satıcı

AKTÂR-I ÂLEM
Her taraf Alemin dört bucağı Alemin her yeri

AKTÂR-I BEDEN
Vücudun her tarafı

AKTİVİZM
Hakikatin, düşüncede kalmasından ziyade, hayat ve fiile intikalini ve bütün ilimlerin, cemiyetin gelişmesine hizmet etmesini isteyen ve böylece iradenin faaliyet ve tesirliliğini açıklayan felsefî bir meslek

AKTÖR
Fr Tiyatroda erkek oyuncu

AKTRİS
Tiyatroda kadın oyuncu

AKTÜALİTE
Fr Bugünkü hâdise veya mevzu Günlük hâdiseler

AKTÜEL
Fr Bugünkü, şimdiki

AKU
f Baykuş, puhu

AKUB
Toz

AKUK
(Bak: Ukuk)

AKUL
İshalden kurtaran bir ilâç

AKUM
İyileşmez yara Kısırlık * Zahmet

AKUR
Yaralıyan, ısıran köpek Kuduz, azgın köpek * Çok şerir, kötü kimse

AKURÂNE
f Kuduzcasına, kudurmuşcasına, saldırırcasına

AKUSTİK
Fr Sese aitSes mevzuu Kapalı yerde ses dağılma sistemi

AKÜMÜLATÖR
Fr Fiz: Elektrik enejisini depo eden cihaz

AKVA
Daha kuvvetli En kuvvetli (Bak: Ekva)

AKVA'
Kuyruğu beyaz, gövdesi siyah olan dişi koyun

AKVAL
(Kavl C) Sözler, kaviller

AKVAL-İ HAKÎMÂNE
f Hikmet sahiblerine yakışır sözler

AKVAM
(Kavim C) Kavimler Milletler Toplumlar

AKVÂM-I BEŞER
İnsan toplumları İnsan kavimleri

AKVAREL
Sulu boya resim

AKVARYUM
Lat Su hayvanlarını veya bitkilerini besleyebilecek tarzda yapılmış camdan su kabı

AKVAS
(Kavs C) Kavisler, yaylar * Virajlar, büklümler

AKVAT
(Kut C) Yiyecekler, azıklar

AKVAT-I YEVMİYYE
Geçim, derd-i maişet için lazım olan günlük yiyecekler

AKVAZ
(Kavz C) Kum tepeleri

AKVE
Evin önündeki açıklık, meydanlık Avlu

AKVED
Uzun boyunlu

AKVEM
Daha doğru En doğrru

AKVERİN (AKVERİYAT)
Büyük belâlar, musibetler, âfetler

AKVES
Sıkıntılı an * İhtiyarlıktan beli bükülmüş kimse Kamburu çıkmış ihtiyar kişi

AKVET
Evin ortası Evin çevresi

AKVET
(C: Ukâ) Hallaç masurası

AKVİYA
(Kavi C) Sağlam ve güçlü olanlar Kuvvetliler

AKY
Koyu olan ve birbiri üstüne sağılmış olan koyun sütü

AKYA
Lüfer azmanı denilen iri cins bir balık

AKYUVAR
(Bak: Küreyvât-ı beyzâ)

AKZ
Atâ, bahşiş

AKZA
Kadılıkta ve fıkıh ilminde daha ileri, daha bilgili

AKZEF
Çok iftira atan Çok kazifte bulunan (Bak: Ekzef)

AKZEL
Çok aksak; pek fazla topal

AKZEM
Zayıf

AKZER
Necis ve murdar nesne

AKZİYE
(Kaza C) Hükümler Kararlar * Tam cümleler

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (A Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Anlamları.

Eski 09-10-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (A Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Anlamları.



RE: Osmanlıca Sözlük (A Harfi) Mesaj Yazmayin ÂL
Yüksek Âlî Yüce Bülend

ÂL
Sülâle, soy, hânedan Akrabâ ve taallukat * Yaz sıcaklarında su gibi görünen serap * Hile, tuzak

ÂL-İ ABÂ
Hz Peygamberin (ASM) kendisi ile beraber, kızı Hz Fâtıma Validemiz, damadı Hz Ali ve torunları Hz Hasan ve Hz Hüseyin'den (RA) müteşekkil hey'et "Hamse-i âl-i abâ" da denir Hz Peygamber'in (ASM) giydiği abâsını mezkur sahabe-i güzin hazeratının üzerine örterek hususi dua ettiğinden bu isimle anılmaları meşhurdur(Bediüzzaman Hazretlerinin "Lem'alar" adlı eserinin Ondördüncü Lem'asında bu meseleye dair izahat vardır)

ÂL-İ ABBAS
Emevilerden sonra 749 senesinden 1258 senesine kadar süren Abbasi hükümdar ailesi

ÂL-İ BEYT
Hz Peygamberin (ASM) sülâle-i tahiresinden yetişenler ve sünnet-i seniyyesinin menbaı ve muhafızı ve bihakkın sünnete ittibâ ve onu idâme ettirenler Al-i Resul, Al-i Nebi, Al-i Muhammed ve Ehl-i Beyt gibi tâbirlerle de söylenir (Eğer denilse: "Neden hilâfet-i İslâmiye, Al-i Beyt-i Nebevide takarrur etmedi? Halbuki en ziyade lâyık ve müstehak onlardıElcevap: Saltanat-ı dünyeviye aldatıcıdır Al-i Beyt ise, hakaik-ı İslâmiyeyi ve ahkâm-ı Kur'aniyeyi muhafazaya memur idiler Hilâfet ve saltanata geçen, ya Nebi gibi mâsum olmalı veyahut hulefâ-i râşidin ve Ömer İbn-i Abdülaziz-i Emevî ve Mehdi-i Abbasî gibi harikulâde bir zühd-ü kalbi olmalı ki aldanmasın Halbuki Mısır'da Âl-i Beyt nâmına teşekkül eden Devlet-i Fatımiye Hilâfeti ve Afrika'da Muvahhidin Hükümeti ve İran'da Safevîler Devleti gösteriyor ki, saltanat-ı dünyeviye, Âl-i Beyte yaramaz; vazife-i asliyesi olan hıfz-ı dini ve hizmet-i İslâmiyeti onlara unutturur Halbuki saltanatı terkettikleri zaman, parlak ve yüksek bir surette İslâmiyete ve Kur'ana hizmet etmişler M)( $âyetinin bir kavle göre mânası: "Resul-ü Ekrem (ASM) vazife-i Risaletin icrasına mukabil ücret istemez, yalnız Âl-i Beytine meveddeti istiyor" Eğer denilse: Bu mânaya göre karabet-i nesliye cihetinden gelen bir faide gözetilmiş görünüyor Halbuki, ( $ ) sırrına binâen karabet-i nesliye değil, belki kurbiyet-i İlâhiye noktasında vazife-i Risalet cereyan ediyor? Elcevap: Resul-ü Ekrem (ASM), gayb-âşinâ nazarıyla görmüş ki: Âl-i Beyti, âlem-i İslâm içinde bir şecere-i nuraniye hükmüne geçecek, âlem-i İslâmın bütün tabakatında kemalât-ı insaniye dersinde rehberlik ve mürşidlik vazifesini görecek zatlar, ekseriyet-i mutlaka ile Âl-i Beytten çıkacak Teşehhüddeki ümmetin "Âl" hakkındaki duası ki: $dir Makbul olacağını keşfetmiş, yani nasıl ki millet-i İbrahimiyede ekseriyet-i mutlaka ile nurani rehberler Hz İbrahimin (AS) âlinden, neslinden olan enbiya olduğu gibi; ümmet-i Muhammediyede de (ASM) vezaif-i azime-i İslâmiyette ve ekser turuk ve mesâlikinde enbiya-i benî İsrâil gibi, Aktab-ı Âl-i Beyt-i Muhammediyeyi (ASM) görmüş Onun için ( $ ) demesiyle emrolunarak, Âl-i Beyte karşı ümmetin meveddetini istemiş Bu hakikatı te'yid eden diğer rivayetlerde ferman etmiş: "Size iki şey bırakıyorum, onlara temessük etseniz, necat bulursunuz Biri: Kitabullah, biri: Âl-i Beytim" Çünkü: Sünnet-i Seniyyenin menbaı ve muhafızı ve her cihetle iltizam etmesiyle mükellef olan, Âl-i Beyttir L)

ÂL-İ İBRAHİM
Hz İbrahim Peygamberin (AS) neslinden gelen ve onun mânevi yolunda yürüyenler Bütün müslümanlar, Mü'minler

ÂL-İ İMRÂN
İmran soyundan gelenler (İmran ikidir Birisi: Hz Musa ve Harun'un (AS) babaları olan İmran ibn-i Yashür ibn-i Lâvi ibn-i Yakub ibn-i İshak ibn-i İbrahim'dir (AS) İkincisi: Hz Meryemin babası olan İmran ibn-i Metan ki, bu da Süleyman ibn-i Dâvud ibn-i İşa neslinden, bunlar da Yahuda ibn-i Yakub neslindendirler İki İmran arasında 1800 sene geçtiği söylenir)

ÂL-İ İMRAN SURESİ
Kur'an-ı Kerimin üçüncü suresinin ismi olup Medine-i Münevvere'de nâzil olmuştur Bu sureye Eman, Kenz, Ma'niyye, Mücadele, İstiğfar Suresi ve Tayyibe de denilir

ALA
Bahşişler Lütuflar Nimetler İhsanlar

A'LA
Daha iyi Pek iyi En yüksek Ziyâde ve mürtefi olan

A'LÂ-YI İLLİYYÎN
Cennette en yüksek derece Cenâb-ı Hakkın indinde en iyilerin ve kâmillerin derecesi(Bak o zat öyle bir maksad, öyle bir gâye için saadet isteyip duâ ediyor ki: İnsanı ve bütün mahlukatı, esfel-i safilin olan fenâ-i mutlaka sukuttan, kıymetsizlikten, fâidesizlikten, abesiyetten a'lâ-yı illiyyîn olan kıymete, bekaya, ulvi vazifeye, mektubât-ı samedaniye olması derecesine çıkarıyor MN)

A'LÂ SURESİ
Kur'an-ı Kerim'in seksenyedinci suresi olup Mekke-i Mükerreme'de nâzil olmuştur

ALA
Yükseklik Büyüklük şeref şan

ALA
İtl İtalyancadan gelen tabirlerin başında bulunup (usulünce, tarzında) manasını ifade eder Meselâ: Alaturka $: Türk tarzında gibi

ALA
f Kirleten, kirli yapan

ALÂ
Gr:Arabçada harf-i cerdir Buna isim diyen de olmuştur Müteaddit mâna ile kelimenin başına getirilir; manevî istilâ ve tefevvuk bildirmek için ekseriyâ mecrurunu istilaya delâlet eder Bazan mecrurunun mukabiline müstâli olur (maa) gibi müsahabet için gelir (lâm) gibi tâlil için olur Mücaveze için olur Harf-i cer olan (min) mânâsına ve zarfiyyet için ve harf-i cer olan (bâ) mânâsına isim olur "yukarıda" manasına gelir * Üstünde, üzere

ALABALIK
t Akıntısı sert olan soğuk ve tatlı sularda bulunan bir cins leziz balık

ALABANDA
İtl Gemilerde dümeni tam sancağa veya iskeleye kırma, yahut geminin bir tarafındaki toplara ateş etme kumandası * Mc:Şiddetle kınama ve azarlama

ALACA BAYRAK
Tar:Ondördüncü Yeniçeri Bölüğüne verilen ad

A'LA-D DERECAT
Derecelerin en alâsı, en yükseği

ALA-EYYİ-HAL
Herhâlde, mutlaka, elbette, her nasıl olsa

ALAF
(Elf C) Binler

ALÂ-FETRETİN
Daim olmayarak, fasıla ile

ALAFRANGA
İtl Frenk tarzında olan, Fransız usulü

ALÂ HİDE
Tek başına, münferiden, ayrıca

ALAİK
(Alayık) Münâsebetler Alâkalar Mânialar

ALÂİK-İ DÜNYEVİYE
Dünyevî alâkalar İnsanı Cenab-ı Hakkın rızasından alıkoyan lüzumsuz işler

ALAİM
İzler İşaretler, deliller (Bak: Alamet)

ALÂİM-İ SEMÂ
(Alâim-üs semâ) Al yeşil kuşak (Bak: Kavs-ı kuzah)

ALAK
Zahmet, meşakkat gidermek

ALAK
Sakız

ALAK
Kan Kızıl veya koyu ve uyuşuk kan * Yapışkan veya ilişken nesne * Hayvanat * Bir işe mülâzemet eylemek * Husumet-i lâzime veya muhabbet-i lâzime Aşk ve muhabbet eylemek Bir işe başlayıp o işe devamlı olmak * Bir şeye ilişip tutulmak * Yapışkan, balçık ve çamur * Kadının gebe kalması * Pıhtılaşmış kan * Sülük (Kamus'tan hülâsa)

ALAK-I DEM
Kan pıhtısı, pıhtılaşmış kan

ALAK SURESİ
Kur'an-ı Kerim'in doksanaltıncı suresinin adıdır İkra' Suresi de denilir Mekke-i Mükerreme'de nâzil olmuştur

ALÂKA
İlişik, rabıta, merbutiyet * Gönül bağlama, sevgi, münasebet, taalluk, irtibat, mâlikiyet Tasarruf Müdâhale hakkı Hisse * Edb: Bir kelimenin hakiki mânâsından mecâzi mânâsına nakledilmesinin sebebidir (Temiz ahlâklı, güzel huylu kimselere melek denildiği gibi)

ALAKA
Kan pıhtısı Uyuşuk kan

ALÂKABAHŞ
f İlgi uyandıran Alâka uyandıran

ALÂKADAR
Alâkalı, münâsebetdar

ALÂ-KADR-İL-İMKAN
Olabildiği kadar İmkânı nisbetinde

ALÂ-KADR-İL-İSTİTAA
Elden geldiği kadar, güç yettiği nisbetinde

ALÂ-KADR-İT-TAKA
Güç yettiği kadar

ALÂ-KAVLİN
Bir kavle göre Bir rivâyete nazaran

ALÂ-KÜLLİHAL
İster istemez Olduğu kadar Her halde(Ey insan düşün! Sen alâ küllihal öleceksin L)

A'LAL
(İllet C) Hastalıklar, marazlar, illetler * Sebepler

ALAM
(Elem C) Elemler Kederler Üzüntüler

ALÂM-I ELİME
Çok acı ve acıklı elemler

ALÂM-I GURBET
Vatandan ayrı kalma elemleri, gurbet acıları

A'LAM
(Alem C) Alemler Alâmetler İzler Nişanlar * Bayraklar * Büyük âlimler * Büyük dağlar

ALÂ-MA-FARAZALLAH
Allah'ın farzettiği üzere

ALAMANA
İtl Küçük odun gemisi * Büyük balıkçı kayığı * Büyük balıkçı kayıklarına mahsus büyük ağ, ığrıp

ALAMAT
Uzun ince bir cins balık (Hint denizinde çok olur ve yılana benzer)

ALÂMAT
(Alâmet C) İzler, nişanlar, alâmetler, işâretler

ALÂ-MELE'İN NAS
Herkesin önünde Halkın huzurunda

ALÂ-MERATİBİHİM
Rütbesine ve derecesine göre sırasıyla

ALÂMET
İz, nişân, işâret

ALÂMET-İ FÂRİKA
Ayırıcı işaret Damga

ALÂMET-İ GURUR
Gurur ve kibiri belli eden alâmet

ÂLÂM U ASKAM
Kederler ve hastalıklar

ALAN
Orman içinde açıklık, meydan

ALÂNÎ
Açıkta, meydanda, herkesin gözü önünde

ALÂNİYETEN
Herkesin önünde, açıkça, alânen

ALÂ-RAĞM-İ ENF-İL YE'S
Ye'sin burnunu kırmak maksadiyle ve ona tahkir ile

ALARGA
İtl Açık deniz, engin

ALÂ-RİVAYETİN
Rivayet edildiği üzere Söylenenlere bakılırsa

ALARM
Fr Tehlike anında herkesi haberdar etmek için verilen işaret

ALÂ-RUUS-İLEŞHAD
Aleme karşı Herkesin gözü önünde Halkın önünde

ALAS
Odun kömürü

ALAŞIM
Madenlerin eriyerek birleşmesi sonunda meydana gelen madde, halita

ÂLÂT
(Âlet C) Vasıtalar Âletler

ÂLÂT-I BASARİYE
Gözle alâkalı gözlük, dürbün gibi optik âletler

ÂLÂT-I CÂRİHA
Yaralayıcı âletler

ÂLÂT-I HARBİYE
Harb âletleri, silâhlar

ÂLÂT-I KATIA
Kesici âletler

ÂLÂT-I NARİYYE
Ateşli silâhlar

ÂLÂT-I RASADİYYE
Meteoroloji ve astronomi araştırmalarında kullanılan âlet ve cihazlar

ÂLÂT-I TAB'İYYE
Baskı âletleri Matbaa levâzımatı

ALATURKA
İtl Türkvari, Türk usulü, Osmanlı usulü

ALÂ-TARİK-İL İCMAL
Kısaca, icmal yoluyla

ALÂ-TARİK-İL MÜNAVEBE
Nöbetleşe, münâvebe yoluyla

ALA VECH-İ ÎCAZ
İcâz yolu ile

ALAVERE
Vapurlara kömür vermek için bordaya kurulan kademeli iskele * Tulumbanın basıp emme suretiyle işlemesi * Herc ü merc Karışıklık, kargaşalık * Bir şeyin elden ele verilerek veya atılarak aktarılması

ALAVÎ
(İlâve C) İlâveler, ekler

ALAY
(Ask) 3-4 tabur piyade veya5 bölük süvari askerinden mürekkep kuvvet * Debdebe ve gösterişle yapılan tören, geçit resmi * Cemaat, topluluk, güruh, kalabalık, fevç * Fazla miktar, muhtelif ve müteaddit kişiler veya şeyler

ALAYBOZAN
Eskiden kullanılmış olan bir çeşit fitilli tüfek

ALAYE
Yüksek yer, yükseklik

ALAY EMİNİ
Osmanlı İmparatorluğu zamanında bir alay askerin hesap işlerine bakan subay ki, binbaşıdan alt derecededir

A'LÂ-YI İLLİYYÎN
(Bak: A'lâ)

ALAY İMAMI
Osmanlı İmparatorluğu zamanında bir alay askere imamlık vazifesini yapan subay

ALAYİŞ
f Bulaşıklık, bulaşma * Debdebe, tantana, gösteriş

ALAZ
Alev

ALB
(C: Ulub) Eser * Yaşlı keler

ALB
Yiğit, kahraman, bahadır, cesur gibi manalara gelen bir sıfattır

ALBASTI
Ateşli bir lohusalık hastalığı, lohusa humması

ALBATR
f Yumuşak ve beyaz bir çeşit mermer, kaymak taşı

ALBAY
Yarbay ile tuğgeneral arasındaki askeri rütbede olan üstsubay

ALBORA
İtl (Denizcilik) Serenlerin, direklerin üzerine kaldırılıp bağlanması * Floka küreklerinin, selâmlamak için yukarı kaldırılması * Dalyanlarda ağın yukarı alınması ile balığın toplanması

ALBÜM
Lât Fotoğraf resimlerini veya sair resim, şekil ve hatıraları içine alan defter veya kitap

ALBÜMİN
Fr Tıb:Nebat ve hayvanların etli ve sulu kısımlarında bulunan karbon, oksijen, azot, hidrojen ve kükürt bileşiği gıdalı madde

ALC
(C: Uluc) Yaramaz huylu kişi

ALCEM
Uzun boylu, uzun

ALCÜN
Ahmak kadın * Semiz dişi deve

ALÇI
Sağlam harç yapmada kullanılan beyaz toz, cibs

ALD
Boyun siniri

ALDEHİT
Lât Kim:Alkol veya asitlerden elde edilen kimyevi bir sıvı

ÂLE
(C: Al) Harbe * (C Alât) Çadır direği * Edât

ÂLE
Güneş, yağmur gibi etkenlerden korunmak için yapılmış barınak * Fakirlik

ÂLE
f İlaç için kullanılan ve "Hint Sünbülü" adı verilen çiçek

ALEBAT
Yemek kapları, çanaklar

ALEBE
(C Alebât) Yemek kabı, çanak

ALE-D-DERECAT
Derecelere göre, sırayla

ALE-D-DEVAM
Devamı üzere Devamlı olarak

ALEF
(C A'lâf - Ulufe) Saman, ot, yulaf * Hayvan yemi

ALEF RESMİ
Hayvanların yedikleri saman ve otlardan alınan vergi

ALEF
Cana yakın

ÂLEK
f İlaç için kullanılan ve "Hint Sünbülü" adı verilen bir çiçek

ALEK
Sülük * Kan pıhtısı

ALEKA
(C: Alekat) Yapışkan balçık, çamur * Kan pıhtısı * Uyuşmuş kan * Sülük

ALEKSİ
yunTıb: Okuma kabiliyetinin kaybedilmesi

ALEL
İkinci defada içmek

ALE-L-ACAİB
Tuhaf şey, şaşılacak şey

ALE-L-ACELE
Çarçabuk, acele olarak, çabuk

ALE-L-ADE
Adet olduğu üzere * Bayağı, basbayağı

ALE-L-AMYA
Körü körüne (Bak: Alel-ımıya)

ALE-L-EKSER
Ekseriya, çok vakit

ALE-L-FEVR
Birden, derhal, hemen

ALE-L-GAFLE
Dalgınlığa getirerek Dalgınlığa gelerek, boş bulunarak

ALE-L-HADİSE
Gölge hâdise (fr epiphenomene)

ALE-L-HESAB
Hesâba sayarak

ALE-L-HUSUS
Hususiyle, hepsinden önce olarak Bâhusus

ALE-L-IMIYA
Körü körüne, körlemeden (Bak: Ale-l-amyâ)

ALE-L-ITLAK
Umumiyetle Mutlaka Bir suretle kayıtlı olmayarak Mingayri tahsis

ALE-L-İCMAL
Toplu olarak, topluca

ALE-L-İNFİRAD
Ferd olarak Birer birer

ALE-L-İNSAN
İnsan hakkında İnsana dâir İnsan üzerine

ALE-L-İSTİMRAR
Aralıksız

ALE-L-İŞTİRAK
Birlikte, müştereken

ALE-L-İTTİSAL
Birbiri ardınca, peş peşe, aralarında fâsıla olmadan

ALE-L-KAİDE
(Ka, uzun okunur) Kurala, kaideye göre

ALE-L-KAVL
Birinin sözüne, iddiasına göre

ALE-L-KİFAYE
Yetecek kadar, kâfi gelir derecede, yeter derecede

ALE-L-UMUM
Herkese âit Herkes hakkında

ÂLEM
Bütün cihan Kâinat * Dünya * Her şey * Cemaat * Halk * Cemiyet Dehr * Hususi hal ve keyfiyet * Bir güneş ile ona tâbi olan ve etrafında devreden seyyarelerin teşkil ettiği dâire (Cenab-ı Haktan gayrı mahlukata Âlem denmesi, mucidi olan Zât-ı Ecelle ve A'lâ Hazretlerini bilmeğe delâlette vesile olduğuna mebnidir LR)(Semâvatta binler âlem var Yıldızların bir kısmı her biri birer âlem olabilir Yerde de her bir cins mahlukat, birer âlemdir Hatta her bir insan dahi küçük bir âlemdir( $) tâbiri ise, "Doğrudan doğruya, her âlem, Cenâb-ı Hakkın rububiyyeti ile idâre ve terbiye ve tedbir edilir" demektir M)

ÂLEM-İ ASGAR
Daha küçük âlem En küçük âlem * İnsan (Nasıl ki insanın anasırları, Kâinatın unsurlarından; ve kemikleri; taş ve kayalarından; ve saçları nebat ve eşcarından, ve bedeninde cereyan eden kan ve gözünden, kulağından, burnundan ve ağzından akan ayrı ayrı suları, Arz'ın çeşmelerinden ve mâdeni sularından haber veriyorlar, delâlet edip onlara işaret ediyorlar Aynen öyle de, insanın ruhu, âlem-i ervahtan; ve hafızaları, levh-i mahfuzdan; ve kuvve-i hayaliyeleri, âlem-i misalden ve hakeza her bir cihazı bir âlemden haber veriyorlar Ve onların vücudlarına kat'i şehadet ederler L)

ÂLEM-İ BERZAH
Berzah âlemi Kabir âlemi (Bak: Kabr)(Âlem-i ziyâ, âlem-i hararet, âlem-i hava, âlem-i kehriba, âlem-i elektrik, âlem-i cezb, âlem-i esir, âlem-i misal, âlem-i berzah gibi âlemler arasında müzahame ve yer darlığı yoktur Bu âlemler, hepsi de, ihtilâlsiz, müsâdemesiz küçük bir yerde içtimâ ederler MN)(Nass-ı Kur'anla, şühedânın, ehl-i kuburun fevkinde bir tabaka-i hayatları vardır Evet şüheda, hayat-ı dünyevilerini tarik-ı hakta feda ettikleri için, Cenâb-ı Hak kemâl-i kereminden onlara hayat-ı dünyeviyeye benzer, fakat kedersiz, zahmetsiz bir hayatı Âlem-i Berzahta onlara ihsan eder Onlar kendilerini ölmüş bilmiyorlar Yalnız kendilerinin daha iyi bir âleme gittiklerini biliyorlar Kemâl-i saâdetle mütelezziz oluyorlar Ölümdeki firak acılığını hissetmiyorlar Ehl-i kuburun çendan ruhları bâkidir, fakat kendilerini ölmüş biliyorlar Berzahta aldıkları lezzet ve saâdet, şühedanın lezzetine yetişmez Nasılki, iki adam bir rü'yada Cennet gibi bir güzel saraya girerler Birisi rü'yada olduğunu bilir Aldığı keyf ve lezzet pek noksandır "Ben uyansam şu lezzet kaçacak" diye düşünür Diğeri rü'yada olduğunu bilmiyor, hakiki lezzet ile hakiki saâdete mazhar olurİşte Âlem-i Berzahtaki emvât ve şühedanın hayat-ı berzahiyyeden istifadeleri, öye farklıdır Hadsiz vâkıatla ve rivâyatla şühedanın bu tarz-ı hayata mazhariyetleri ve kendilerini sağ bildikleri sâbit ve kat'îdir Hatta Seyyidüşşüheda olan Hazret-i Hamza (RA), mükerrer vâkıatla kendine iltica eden adamları muhafaza etmesi ve dünyevi işlerini görmesi ve gördürmesi gibi çok vâkıatla, bu tabaka-i hayat tenvir ve isbat edilmiş M)

ÂLEM-İ CEBERUT
Âlem-i azamet ve kudret (Bununla âlem-i esmâ ve sıfât kasdolunur Muhakkıkların ekserisine göre bu, âlem-i evsattır Yâni üstte olan Lâhut âlemi ile altta bulunan melekut âlemi arasındaki âlem Amiriyyet-i umumiyyeyi muhit olan berzahtır Ceberut, ibranice "kudret" mânasındadır)

ÂLEM-İ EKBER
En büyük âlem Kâinat(Şu kâinat denilen âlem-i ekber ve insan denilen onun misâl-i musağğarı olan âlem-i asgar, kudret ve kader kalemiyle yazılan âfâkî ve enfüsî vahdaniyet delâilini gösteriyorlar Evet, kâinattaki san'at-ı muntazamanın küçük bir mikyasta, nümunesi insanda vardır O daire-i kübrâdaki san'at, Sâni-i Vâhid'e şehadet ettiği gibi, şu insanda olan küçük mikyastaki hurdebini san'at dahi, yine O Sâni'a işaret eder, vahdetini gösterir M)

ÂLEM-İ EMİR
Sâdece bir emr-i İlâhî ile işlerin hemen olduğu âlem Yaradılışa ait kanunlar âlemi(Ruha bir derece müşabih ve ikisi de âlem-i emirden ve iradeden geldiklerinden masdar itibariyle ruha bir derece muvafık, fakat yalnız vücud-u hissi olmayan nevilerde hükümran olan kavânine dikkat edilse ve o namuslara bakılsa görünür ki: Eğer o kanun-u emri, vücud-u harici giyse idi o nevilerin birer ruhu olurdu Halbuki o kanun daima bakîdir Daima müstemir, sabittir Hiçbir tagayyürat ve inkılâbat, o kanunların vahdetine te'sir etmez, bozmaz Meselâ: Bir incir ağacı ölse, dağılsa; onun ruhu hükmünde olan kanun-u teşekkülâtı zerre gibi bir çekirdeğinde ölmiyerek baki kalır İşte madem en âdi ve zaif emri kanunlar dahi böyle beka ile, devam ile alâkadardır Elbette ruh-u insani, değil yalnız bekâ ile, belki ebed-ül âbâd ile alâkadar olmak lâzım gelir Çünki: Ruh dahi Kur'anın nassıyla $ ferman-ı celili ile âlem-i emirden gelmiş bir kanun-u zişuur ve bir namus-u zihayattır ki; kudret-i ezeliyye, ona vücud-u harici giydirmiş Demek, nasıl ki, sıfat-ı irâdeden ve âlem-i emirden gelen şuursuz kavanin daima veya ağleben bâki kalıyor Aynen onların bir nevi kardeşi ve onlar gibi sıfat-ı iradenin tecellisi ve âlem-i emirden gelen ruh, bekâya mazhar olmak daha ziyade kat'idir, lâyıktır Çünki zivücuttur, hakikat-ı hariciye sahibidir Hem onlardan daha ulvidir Çünki zişuurdur Hem onlardan daha daimidir, daha kıymettardır Çünki zihayattır S)(Maddiyattan olmayan, bilhassa mahiyetleri mütebayin olan bir çoklukta tasarruf eden bir zatın, o çokluğun herbirisiyle bizzat mübaşeret ve mualecesi lâzım değildir Evet asker neferatı arasında bir kumandanın tasarrufatı, tanzimatı, ancak emir ve iradesiyle husule gelir Eğer o kumandanlık vazifeleri ve işleri, neferata havale edilirse, her bir neferin bizzat mübaşeret ve hizmetiyle veya herbir neferin bir kumandan kesilmesiyle vücud bulacaktır Binâenaleyh, Cenab-ı Hakk'ın mahlukatındaki tasarrufu, yalnız bir emir ve irade ile olur Bizzat mübaşereti yoktur Şemsin kâinatı tenvir ettiği gibi MN)

ÂLEM-İ ERVAH
Ruhlar âlemi Ruhların ve ruhanîlerin bulunduğu âlem (Bak: Ruhaniyat)

ÂLEM-İ ESBAB
Sebepler âlemi Her şeyin bir sebebe dayanarak olduğu âlem Bu dünya

ÂLEM-İ FÂNİ
Gelip geçici âlem, dünya

ÂLEM-İ GAYB
Zâhir duygularımızla bilinemeyen ve ervah ve meleklere, cinlere mahsus olan âlem Mâzi ve müstakbeldeki mahlukatın mânevi hayatlarının âlemi(Her şeyin bâtını zâhirinden daha âli, daha kâmil, daha lâtif, daha güzel, daha müzeyyen olduğu gibi; hayatça daha kavi, şuurca daha tamdır Ve zâhirde görünen hayat, şuur, kemâl vesaire ancak bâtından zâhire süzülen zaif bir tereşşuhdur Yoksa bâtın câmid, meyyit olup da ilim ve hayatı dışarıya vermiş olduğuna zehaba ihtimâl yoktur Evet karnın "miden", evinden; cildin, gömleğinden; ve kuvve-i hâfızan, senin kitabından nakş ve intizamca daha yüksek ve daha gariptir Binâenaleyh, âlem-i melekut, âlem-i şehâdetten; âlem-i gayb, dünya ve âhiretten daha âli ve daha yüksektir Maalesef nefs-i emmare, hevâ-i nefs ile baktığı için zâhiri hayatlı, ünsiyetli bir perde gibi meyyit ve zulmetli ve vahşetli zannettiği bâtın üstüne serilmiş olduğunu görüyor MN)

ÂLEM-İ HÂB
Uyku ve rüyâ âlemi Bazan âlem-i mâna, âlem-i misal, âlem-i nevm gibi tâbirler de kullanılır

ÂLEM-İ İSLÂM
İslâm dünyası İslâm milletleri (Ey âlem-i İslâm, uyan! Kur'ana sarıl! İslâmiyete maddi ve manevi bütün varlığınla müteveccih ol! Ve ey Kur'ana bin yıllık tarihinin şehadetiyle hâdim olan ve İslâmiyet nurunun zemin yüzünde naşiri bulunan yüksek ecdadın evlâdı! Kur'ana yönel ve onu anlamaya, okumaya ve onu anlatacak, onun bu zamanda bir mu'cize-i manevîsi olan Nur Risalelerini mütalaa etmeğe çalış Lisanın, Kur'anın âyetlerini âleme duyururken, hâl ve etvar ve ahlâkın da onun manasını neşretsin; lisan-ı hâlin ile de Kur'anı oku O zaman sen dünyanın efendisi, âlemin reisi ve insaniyetin vasıta-i saadeti olursun! Ey asırlardan beri Kur'anın bayraktarlığı vazifesiyle cihanda en mukaddes ve muhterem bir mevki-i muallâyı ihraz etmiş olan ecdadın evlâdı ve torunları! Uyanınız, âlem-i İslâmın fecr-i sadıkında gaflette bulunmak, kat'iyyen akıl kârı değil! Yine âlem-i İslâmın intibahında rehber olmak, arkadaş kardeş olmak için Kur'anın ve İmanın nuruyla münevver olarak İslâmiyetin terbiyesiyle tekemmül edip hakiki medeniyet-i insaniye ve terakki olan medeniyet-i İslâmiyyeye sarılmak ve onu, hâl ve harekâtında kendine rehber eylemek lâzımdır TH)

ÂLEM-İ KEVN
Varlık âlemi Kâinat

ÂLEM-İ KEVN Ü FESAD
Cismani âlem Bir taraftan vücuda gelip, diğer taraftan da harab olan fâni âlem

ÂLEM-İ MA'NA
Mâna âlemi, bazı ehline münkeşif olan âlem, mânen anlaşılan ve bilinen âlem

ÂLEM-İ MELEKUT
Melekut âlemi (Bak: Melekût)

ÂLEM-İ MENÂM
Uyku âlemi, rüya âlemi

ÂLEM-İ MİSÂL
Rüyâda görülen âlem Dünyada mevcud bulunan bütün eşya ve zuhura gelen bütün ef'âlin aynısı ile müretteb ve mütekevvin olan bir tarzı veya âlem-i ruhâninin bir nev'i (LR)(Gördüm ki: Âlem-i misâl, nihâyetsiz fotoğraflar ve her bir fotoğraf, hadsiz hâdisât-ı dünyeviyeyi aynı zamanda hiç karıştırmıgirsin bir tarafına !!! alıyor Binler dünya kadar büyük ve geniş bir sinema-i uhreviyye ve fâniyatın fâni ve zâil hallerini ve vaziyetlerini ve geçici hayatlarının meyvelerini sermedi temâşâgâhlarda ve Cennette Saadet-i ebediyye ashâblarına dünya macerâlarını ve eski hâtıralarını levhaları ile gözlerine göstermek için pek büyük bir fotoğraf makinesi olarak bildim S) (Bak: Âlem-i hâb)

ÂLEM-İ NÂSUT
İnsanlar âlemi ve dünya hayatı Mahlukiyet Âlem-i Lâhut'un zıddı

ÂLEM-İ SABAVET
Çocukluk dünyası

ÂLEM-İ SİYASET
Siyâset dünyası, siyaset âlemi

ÂLEM-İ SÜFLÎ
Süflilerin âlemi Dünyâ âlemi Âlem-i şehadet, âlem-i nâsut (Bak: Nâsut)(Şu kâinata nazar-ı hikmetle bakıldığı vakit, azim bir şecere mânasında görünür Ve şecerenin nasıl dalları, yaprakları, çiçekleri, meyveleri vardır Şu şecere-i hilkatin de bir şıkkı olan âlem-i süflinin: Anasır, dalları; nebatat ve eşcar, yaprakları; hayvanat, çiçekleri; insan, meyveleri hükmünde görünür Sâni-i zülcelâl'in, ağaçlar hakkında câri olan bir kanunu, elbette şu şecere-i âzamda da câri olmak, mukteza-yı ism-i Hakîm'dir S)

ÂLEM-İ ŞAHADET
Şahâdet âlemi Bu dünya Cenâb-ı Hakkın âyetlerine ve emirlerine imân edenlerin, hakka, hakikate şahadette bulundukları ve Allah'a itaat ve ibadetle mükellef oldukları dünya âlemi(Âlem-i şahadet, avâlim-i guyub üstünde tenteneli bir perdedir M)

ÂLEM-İ ŞUHUD
Bilip keşfedilen, görür gibi bilinen âlem Görünen âlem Dünya Kâinat

ÂLEM-İ TEKVİN
Devamlı değişen Vücud ve hudus âlemi

ÂLEM-İ ULVÎ
Ulvi âlem, ruhlar âlemi

ÂLEM-İ ZUHUR
Görünen âlem, şahâdet âlemi, şu anda içinde yaşadığımız âlem

A'LEM
Daha iyi bilen En iyi bilen * Yarık dudaklı * Alâmetli, belirtili

A'LEM-İ ÜLEMÂ
Alimlerin âlimi Alimlerin en çok bilgilisi, büyüğü

ALEM
Bayrak * Nişan, işâret * Özel isim * Mc:Yüksek dağ * Büyük âlim * Üst dudakta olan yarık

ALEM-İ ZÂTÎ
Zata âit isim, zatına âit işâret, zâtına mahsus alâmet, delil(Evet, Zât-ı Akdes'in alem-i zâtîsi ve en âzamî ismi olan Lafzullahtan sonra en âzam ismi olan Rahman, rızka bakar Ve rızıktaki şükür ile ona yetişilir Hem Rahman'ın en zâhir mânası, Rezzak'tır M)

ÂLEMANE
f Dünya ile ilgili Dünyevî

ÂLEMÂRÂ
f Dünyayı, âlemi süsleyen

ALEMDAR
Bayrağı veya sancağı taşıyan Bayraktar, sancaktar

ALEMDÂR-I NEBİ
Peygamberimizin (ASM) bayraktarı olan Hz Ebu Eyyub-il-Ensarî (RA)

ALEMDARÎ
Bayraktarlık

ALEMEFRAZ
Bayrak kaldıran, bayrak çeken

ÂLEM-EFRUZ
f Âlemi parlatan, bütün âleme ışık saçan

ÂLEMEYN
İki âlem Dünya ve âhiret

ÂLEMGİR
f Bütün âleme yayılan, cihanı kaplayan, dünyayı zapteden

ALEMÎ
(Alem den) Has isimle alâkalı Aleme aid

ÂLEMÎ
(C: Âlemiyan) (Âlem den) Dünyaya ait İnsan

ÂLEMÎN
(Bak: Âlemûn)

ÂLEMİYAN
(Âlemî C) Âleme mensub olanlar, insanlar

ÂLEMNÜMA
f Dünyayı gösteren

ÂLEM-PENAH
f Cihanın sığındığı (yer veya saha)

ÂLEMPESEND
f Bütün herkesin hoşuna gidip beğendiği şey

ÂLEM-SUZ
f Cihanı yakan

ÂLEMŞÜMUL
Bütün dünyayı alâkadar eden, dünyayı kaplayan ve her yerde tanınmış olan

ÂLEM-TAB
f Dünyayı aydınlatan, cihanı parlatan

ÂLEMÛN (ÂLEMÎN)
(Âlem C) Âlemler

ALEN
Aşikâr, apaçık, meydanda olma

ALENDA
(C Alânid) Çok sağlam nesne

ALENDAT
Kuvvetli deve

ALENDAT
Katı, sağlam nesne

ALENEN
Gizli olmayarak, açıktan

ALENG
f Hücum eden asker * Siper, istihkâm

ALENİ
Açık olarak, meydanda Gizli olmayarak

ALENİYYE
Açık, aleni, göz önünde

ALENİYYET
Göz önünde olma

ALENKED
Çok sağlam nesne

ALER-R-RAĞM
Rağmen

ALER-RE'S
Baş üstüne Hemen Derhâl

ALER-RE'Sİ-VEL-AYN
Baş ve göz üstüne (Gelen misafire karşı veya bir işi deruhte edeceğine karşı hürmet ve memnuniyetle kabul ettiğini ifâde için söylenir)

ALES
Şiddetli kıtal

ALES
Bir cins buğday ki bir kabuk içinde iki tane olur * Buğday arasında biten çavdar ve mercimek * Büyük kene * Bir nevi karınca * Katı, sağlam nesne

ALE-S-SABAH
Erkenden, sabahın ilk saatlerinde

ALE-S-SEHER
Gün doğmadan evvel, seher vakti

ALE-S-SEVİYYE
Bir seviyede, aynı boyda * Müsâvat üzere

ALESSEVRİ VELHUT
(Ale-s-sevri ve-l hut) Öküz ve balık üzerindeRisale-i Nur Külliyatından Lem'alar adlı eserin Ondördüncü Lem'asında bu mevzuizah edilmiştir Nümune olarak bir parçası aşağıda dercedilmiştir:(Hamele-i arş ve semâvat denilen melâikenin birinin ismi "Nesir" ve diğerinin ismi "Sevr" olarak dört melâikeyi, Cenâb-ı Hak, arş ve semâvata Saltanat-ı Rububiyetine nezaret etmek için tâyin ettiği gibi, semavatın bir küçük kardeşi ve seyyarelerin bir arkadaşı olan küre-i arza dahi iki melek, nâzır ve hamele olarak tayin etmiştir O meleklerin birinin ismi"Sevr" ve diğerinin isim "Hut"dur Ve o nâmı vermesinin sırrı şudur ki; arz iki kısımdır: Biri, su; biri, toprak Su kısmını şenlendiren balıktır Toprak kısmını şenlendiren, insanların medar-ı hayatı olan ziraat, öküz iledir ve öküzün omuzundadır Küre-i arza müekkel iki melek, hem kumandan, hem nâzır olduklarından, elbette balık tâifesine ve öküz nev'ine bir cihet-i münâsebetleri bulunmak lâzımdır Belki, o iki meleğin âlem-i melekut ve âlem-i misâldesevr ve hut suretinde temessülleri var (Haşiye) İşte bu münâsebete ve o nezârete işareten ve küre-i arzın o iki mühim nevi mahlukatına imaen lisan-ı mu'ciz-il beyan-ı Nebevi $ demiş, gayet derin ve geniş bir sahife kadar mes'eleleri havi olan bir hakikatı, gayet güzel ve kısa bir tek cümle ile ifade etmişİkinci Vecih : Mesela: Nasıl ki denilse: "Bu devlet ve saltanat, hangi şey üzerinde duruyor?" cevabında: $denilir Yani: "Asker kılıncının şecaatine, kuvvetine ve memur kaleminin dirayetine ve adâletine istinad eder" Öyle de: Küre-i Arz madem zihayatın meskenidir ve zihayatın kumandanları da insandır ve insanın ehl-i sevâhil kısmının kısm-ı azamının medar-ı taayyüşleri balıktır ve ehl-i sevâhil olmıyan kısmının medâr-ı taayyüşleri, ziraatle, öküzün omuzundadır ve mühim bir medâr-ı ticareti de balıktır Elbette devlet, seyf ve kalem üstünde durduğugibi, Küre-i Arz da, öküz ve balık üstünde duruyor denilir Zirâ, ne vakit öküz çalışmazsa ve balık milyon yumurtayı birden doğurmazsa, o vakit insan yaşayamaz, hayat sukut eder Halik-ı Hakim de arzı harab eder L)(Haşiye) : Evet Küre-i Arz, bahr-i muhit-i havâide bir sefine-i Rabbaniye ve nass-ı Hadisle âhiretin bir mezraası, yâni fidanlık tarlası olduğundan, o câmid ve şuursuz büyük gemiyi o denizde emr-i İlâhî ile, intizam ile, hikmet ile yüzdüren, kaptanlık eden melâikeye "Hut" nâmı; ve o tarlaya izn-i İlâhî ile nezaret eden melâikeye "Sevr" ismi ne kadar yakıştığı zahirdir

ÂLET
Fakir * Dağda ve tarlada yaptıkları künbet

ÂLET
Bir işte veya bir san'atta kullanılan vasıta Bir makinayı vücuda getiren ve işlemesine yardım eden parçalardan her biri * Sebeb, vesile, vesâit * Edevat Avadanlık

ÂLET-İ CERRÂHİYE
Cerrahların, yaraları tedaviye çalışan doktorların kullandıkları edevat, takım

ÂLET-İ KATIA
Kesici âlet

ÂLET-İ LEHV
Oyun âleti Oyuncak Çalgı âleti

ÂLET-İ MUSAVVİT
Sesi nakletmeye yarıyan alet Mikrofon

ALETTAFSİL
Uzun uzadıya, mufassal olarak

ALETTAHKİK
(Ale-t-tahkik) Hakikat üzere, kat'i surette Besbelli

ALETTAHMİN
Aşağı yukarı, tahminen

ALETTAHSİS
Hususi olarak, bilhassa, hele, en çok

ALETTEDRİC
Azar azar

ALETTERTİB
Tertibli olarak, sırasıyla

ALETTEVALİ
Arası kesilmeksizin, birbiri ardınca, arka arkaya

ALEV
Ateşten çıkan parlak ve yanar hava * Mızrak ucuna takılan küçük bayrak, flama

ALEV-GİR
f Alevlenmiş

ALEV-HİZ
f Parlayan, alevlenen

ALEVÎ
Hz Ali'ye mensub olan Hz Ali'ye âit ve müteallik (Bak: şia)

ALEV-KEŞ
f Alevden fırlayan

ALEV-RİZ
f Alevlenen, alev saçan

ALEYH
(Aleyhi - Aleyhâ) (Alâ edatının zamirle birleştiği zamanki şekli) Aleyhinde, onun hakkında, onun üzerine

ALEYHDAR
Muhalif olan Aynı fikirde olmayan Zıt olan

ALEYHİM, ALEYHİMA
Aleyh edatının cemi ve tesniye şekilleri

ALEYHİSSALATÜ VESSELAM
Salât ve Selâm onun üzerine olsun, meâlinde Peygamberimiz Hazret-i Muhammed'in (ASM) ismini duyunca söylenmesi sünnet olan bir duâdır

ALEYKE
Senin üzerine, sana

ALEYKÜM
Sizin üzerinize, size

ALEYKÜM-ÜS SELÂM
Selâm sizin üzerinize olsun (Bak: Selâm)

ALEYNA
Bizim üzerimize, bizim hakkımızda Bize

ALFABE
Fr Bir lisandaki sesleri gösteren harflerin, belli bir sıraya göre dizilmiş takımı * Okuyup yazmayı yeni öğrenecekler için başlangıç kitabı * Bir işin başlangıcı

ALFABETİK
Fr Alfabe sırasına göre dizilmiş

ALGI
(İdrak) İnsanın kendi varlığından veya çevresinden aldığı uyarımların, zihinde yorumlanması, mânalandırılması Doğru idrak gibi yanlış idrak da olabilir Yanlış idrak göz yanılması yâhut olmıyan bir şeyi görmek şeklinde olabilir Dünyayı, idrak sayesinde tanıyoruz Bir idrakte hem afâki (objektif, nesnel), hem enfüsi (sübjektif, öznel) unsurlar bulunur Bu sebeple idrak, gerçeğin bizzat kendisi değil, gerçeğin bir yorumudur

ALGUN
f Kırmızı renginde, koyu ve parlak pembe

ALH
Akıl gitmek * Tembel olmak

ALHAN
Deve kuşunun erkeği * Karnı çok aç kişi

ALHECE
Demiri ateşte kızdırıp yumuşatmak

ÂLİ
Büyük, yüksek, şerif, celil, aziz olan

ALİ
Üstün Yüce Çok büyük Meşhur Necib

ALİYY-ÜL MURTAZA (RA)
Esedullah, Aliyy-ibni Ebi Talib, Ebutturâb, İmâm-ı Ali isimleri ile de anılırHz Resul-i Ekrem'in (ASM) amcası Ebu Tâlib'in oğlu olup Hicretten yirmiüç yıl önce doğmuş ve Bi'setin ikinci günü daha on yaşında iken imân etmiş, hiç putlara tapmamıştır Bunun için mübârek ismi söylendiğinde, Kerremallâhü Veche diye tâzim edilir Bütün gazâlarda, din muharebelerinde çok kahramanlık ve fedâkârlığından dolayı "Esedullâh: Allah'ın aslanı" nâmını da almıştır Aşere-i Mübeşşeredendir Ayetle medhedilmiştir Kendinden evvelki üç Halife-i kirâma (RA) seve seve biat etmiş, onlara Şeyh-ül İslâm gibi hizmetlerine iştirak etmiştir Evliyânın reisidir Hicretin kırkıncı yılında şehid edilmiştir (RA) Bu vesile ile onunla alâkalı bir dersten kısa ve mühim bir kısmı yazıyoruz:( Hem nakl-i sahih-i kat'î ile İmam-ı Ali'ye demiş: "Sende Hazret-i İsa (AS) gibi iki kısım insan helâkete gider Birisi ifrat-ı muhabbet; diğeri, ifrat-ı adâvetle Hazret-i İsâ'ya Nasrâni, muhabbetinden hadd-i meşrudan tecavüz ile hâşâ ibnullâh dediler Yahudi, adâvetinden tecâvüz ettiler, nübüvvetini ve kemâlini inkâr ettiler Senin hakkında da bir kısım, hadd-i meşru'dan tecavüz edecek, muhabbetinden helâkete gidecektir" $ demiş, bir kısmı senin adâvetinden çok ileri gidecekler; onlar da Havâricdir ve Emevîlerin bir kısım müfrit taraftarlarıdır ki, onlara Nâsibe denilirEğer denilse: Al-i Beyte muhabbeti Kur'an emrediyor Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm çok teşvik etmiş, o muhabbet Şialar için belki bir özür teşkil eder Çünkü, ehl-i muhabbet bir derece ehl-i sekirdir Ne için Şialar, hususan Rafiziler, o muhabbetten istifâde etmiyorlar? Belki işâret-i nebeviye ile o fart-ı muhabbetten mahkûmdurlar?"Elcevab: Muhabbet iki kısımdır: Biri; mânâ-yı harfiyle, yani Resul-ü Ekrem Aleyhhissalâtü Vesselâm hesabına, Cenâb-ı Hak namına, Hazret-i Ali ile Hasan ve Hüseyin ve Al-i Beyti (RA) sevmektir Şu muhabbet Resul-ü Ekrem'in (ASM) muhabbetini ziyadeleştirir Cenab-ı Hakkın muhabbetine vesile olur Şu muhabbet meşru'dur, ifratı zarar vermez, tecâvüz etmez, başkalarının zemmini ve adâvetini iktizâ etmezİkincisi: Manâ-yı ismiyle muhabbettir Yâni: Bizzat onları sever Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmı düşünmeden Hazret-i Ali'nin kahramanlıklarını ve kemâlini; ve Hazret-i Hasan ve Hüseyin'in yüksek faziletlerini düşünür; sever Hatta Allah'ı bilmese de, Peygamberi tanımasa da yine onları sever Bu sevmek Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın muhabbetine ve Cenab-ı Hakkın muhabbetine sebebiyyet vermez; hem ifrat olsa, başkaların zemmini ve adâvetini iktiza ederİşte işâret-i Nebeviyye ile Hazret-i Ali hakkında ziyâde muhabbetlerinden Hazret-i Ebu Bekir-i Sıddık ile Hazret-i Ömer'den teberri ettiklerinden hasârete düşmüşler ve o menfi muhabbet sebeb-i hasarettir M)

ÂL-İ ABA
(Bak: Âl)

ÂLİ BAHT
f Talihli, şanslı, bahtlı

ÂL-İ BEYT
(Bak: Âl)

ÂLİC
İki hörgüçlü büyük deve Yumuşak nesne * Kırda bir kumlu yer* Alcân dedikleri otu yiyen deve

ÂLİCAH
(Ali-câh) f Mevkii yüksek Yüce mevkide bulunan

ÂLİ-CENAB
f İyilik sahibi, yüksek ahlâklı Cömerd Büyük zat

ÂLİ-D-DERECAT
Derecelerin âlisi, iyi ve şereflisiALİF : Yem torbası

ÂLİ-FITRAT
Yüksek fıtratta olan

ÂLİH
Deve kuşunun dişisi * Hafif mizaçlı

ÂLİH
(C: Alihât) Mabud; tapınılan, ibadet edilen şey

ÂLİHE
(İlah C) Bâtıl ilâhlar (Bak: İlâhe)

ÂLİ-HİMMET
Himmeti yüksek Gayreti çok

ALÎK
Hayvana bir defada verilen yem * Asılan torba

ALÎK-ÜD-DEVÂB
Yem torbası

ALİKA
İçine birşey koyacak torba * Yem

ÂLİ-KADR
Çok takdir edilen Yüksek değer sahibi Kadr ü kıymeti yüksek * Meşhur bir çeşit lale

ALÎL
Hasta İlletli(Mariz bir asrın, hasta bir unsurun, alil bir uzvun reçetesi; ittiba-ı Kur'andır M)

ÂLİM
Bilen, bilgili * Çok şey bilen * Çok okumuş, bilgiç * İlim ile uğraşan Hoca(Âlim-i mürşid, koyun olmalı; kuş olmamalı Koyun, kuzusuna süt; kuş, yavrusuna kay verir M)

ALÎM
Bilen İlmi, ebedi ve ezeli olan Cenab-ı Hak (Kur'an-ı Kerim'de bu isim 126 kerre zikredilir)

ALİM
Üzüntülü, kederli, ıztırab çeken

ÂLİ-MAKAM
Makamı yüksek, yeri yüksek

ALÎM-ALLAH
Allah en iyi ve en çok bilendir (meâlinde)

ALİM-ALLAH
Allah bilir (meâlinde yemin)

ÂLİMAN
f (Alim C) Alimler

ÂLİMÂNE
f Alimlere yakışır surette Bilenlere yakışır şekilde

ÂLÎ-MEKAN
Makamı, yeri, derecesi yüksek olan

ÂLİM-ÜL-GAYB VE-Ş-ŞEHÂDE
Görüleni ve görülmeyeni bilen Allah

ALÎN
Aleni, açık

ÂLÎ-ŞAN
şan ve şerefi yüksek olan * Meşhur bir cins lâle

ÂLÎ-TEBAR
f Sülâlesi temiz ve soyu yüce olan

ALİVRE
Elde edildiği vakit teslim edilmek üzere, bir mahsul üzerine önceden yapılan satış

ÂLİYE
Yüksek, yüce Şerif ve aziz olan * Necid ve Hicaz ülkesi * (C: Avali) Süngü başı

ALİYY
Necip, büyük, yüksek, meşhur, namdar, ünlü

ÂLİYYE
Âlete mensup Âletle alâkalı * (C: Alâyâ) Yemin etmek

ALİYY-ÜL A'LA
En üstün, birincilerin birincisi En yüksek Pek iyi

ÂLÎZ
f Alihten $ veya Aliziden fiilinden emirdir İsm-i fâili Alizende Türkçedeki mânası: Zayıf, cılız * Farsçada: Hayvanın ürküp sıçraması, çifte atması, huysuzluk edip sıçramasına denir

ALİZARİN
Fr Eskiden kök boyası denilen bitkiden çıkarılırken, şimdi kimya usulleriyle hazırlanan boya maddesi

ALİZE
Fr Tropikal bölge denizlerinde sürekli olarak esen rüzgârın adı

ALİZENDE
f Çifteli at

ALKAM
Acı salatalık, hıyar

ALKAME
Acılık, acı tat Acı hıyar

ALKIŞ
Tar: Padişahlarla vezirlerin kadirlerini yükseltmek maksadıyla yapılan merasim hakkında kullanılan bir tabir

ALKOL
Fr Mayalanmış içkilerin damıtılmasıyla elde edilen sıvı madde Sarhoş edici etkisi vardır Alkollü içkiler hem beden sağlığına, hem de ruh sağlığına zararlıdır Dinimizde her türlü alkollü içkinin azı da çoğu da haramdır

ALLAF
Yulaf satan kimse

ALLAH
İnsanı, dünyayı, kâinatı, görülen veya görülemiyen bütün varlıkların yaratıcısı Allah ezelidir; yani varlığının başlangıcı yoktur, çünki yaratılmamıştır ve varlığı devamlıdır, sonsuzdur Hiç bir şey yokken o yine vardı Allah'ın ilmi, kudreti ve iradesi ve diğer sıfatları da sonsuzdur O herşeyi ve hepimizi her an bilir ve görür Allah'ı doğru olarak bilmek için ondört sıfatını doğru ve tam anlamıyla bilmek lâzımdır Allah ismi bu sıfatları da kapsar Allah'ın müslümanlarca zikredilen 99 ismi vardır Bu isimler, O'nu doğru olarak bilmemiz, Allah'ı daha iyi anlamamıza yardımcı olur Allah'a Tanrı demek çok yanlıştır Allah isminin mânasını ifade eden başka bir kelime hiç bir dilde yoktur Tanrı sözü müslümanlıktan önceki Türklerin şamanizm denilen batıl dinlerinde güneş ilâhı manasına gelen Tengri sözünün bugünkü dilde aldığı şeklidir(Bütün Esmâ-i Hüsna'nın ifâde ettiği mânalar ile bütün sıfât-ı kemâliyeye Lâfza-i Celâl olan "Allah", bil'iltizam delâlet eder Sair ism-i haslar yalnız müsemmalarına delâlet eder Sıfatlara delâletleri yoktur Çünki: Sıfatlar, müsemmalarına cüz olmadığı gibi aralarında lüzum-u beyyin de yoktur Bu itibarla ne tazammunen ve ne iltizâmen sıfatlara delâletleri yoktur Amma Lâfza-i Celâl bil-mutâbakat Zât-ı Akdese delâlet eder Zât-ı Akdes ile sıfât-ı kemaliyye arasında lüzum-u beyyin olduğundan, sıfatlara da bil-iltizam delâlet der Ve kezâ Uluhiyet ünvanı Sıfât-ı kemâliyyeyi istilzam etmesi ism-i has olan "Allah"ın da o sıfâtı istilzam ettiğini istilzam ediyor Ve kezâ, "Allah" kelimesi de, nefiyden sonra sıfatlar ile beraber düşünülür Binâenaleyh, "Lâ İlâhe İllallah" kelâmı, Esmâ-i Hüsnânın adedince kelâmları tazammun ediyor Bu itibarla, şu Kelime-i Tevhid kelâmı delâlet ettiği sıfatlar itibariyle bir kelâm iken bin kelâm oluyor MN)

ALLAHÜ A'LEM Bİ-S-SAVAB
Allah daha iyi bilir Allah doğrusunu en iyi bilir

ALLAK
Sakızcı

ALLAK
Sözünde durmaz * Hilekâr, kendisine güvenilmesi doğru olmayan

ALLÂM
En çok bilen, her şeyi hakkı ile bilen (Cenâb-ı Hakka mahsus bir sıfat olup, başka mahluka denemez)

ALLÂM-ÜL GUYUB
Esma-i Hüsnadandır Bütün gaybları, geçmişi, geleceği, hazırda olmayanı, dünyadakileri, âhirettekileri ve her şeyi bilen Cenab-ı Hak

ALLÂME
Çok büyük alim Meşhur olmuş büyük mütefekkir Her ilimde ihtisas sahibi

ALLÂME-İ KÜLL
Bir şeyin ilmine vâkıf olan Bir hususda ihtisas sahibi olan

ALLET
Kişinin, avreti üstüne aldığı ikinci avret * Üvey ana

ALLÜSİNASYON
Fr (Bak: Hallüsinasyon)

ALMAN
Almanyalı, Cermen

ALMANAK
Fr Kitab biçiminde bir çeşit takvimdir Senenin bölümlerinden başka bayram, yıldönümü gibi muayyen günleri gösterir; ayrıca astronomi, meteoroloji, istatistik bilgiler de verir

ALOTROPİ
Kimya bakımından bir değişiklik olmadığı halde bir cismin ayrı hususiyetler göstermesi hali Meselâ : Kırmızı ve beyaz fosfor arasında, birleşim farkı yoktur Buna rağmen renklerinin ayrı oluşu bir alotropi halidir

ALPAKA
Güney Amerika'da yaşayan ve büyüklüğü keçi ile deve arasında olan bir hayvan * Bu hayvanın kılından mamul bir cins ince yünlü kumaş

ALS
Karıştırmak

ALTBİLİNÇ
(Bak: Şuuraltı)

ALTAYS
Düz, berrak, kaypak nesne

ALTIN KOZAK
Padişahlar tarafından yabancı hükümdarlara gönderilen nâme-i hümayunun konulduğu muhafaza

ALTIPATLAR
Revolver denilen mükerrer ateşli, altı mermi alan tabanca

ALU
f Erik, şeftali * Tuğla fırını

ALU-BÂLU
f Vişne

ALU-YU BUHARA
Türkistan eriği

ALUD
(Alude) f Karışmış, karışık, mülevves Bulaşmış

ALUDE-DÂMÂN
f Eteği bulaşık, iffetsiz kadın

ALUDE-GÂN
f (Alude C) Suçlular, kabahatliler Bulaşıklar, bulaşmışlar

ALUDE-GÎ
f Dalmış, garkolmuş Bulaşıklık

ALUFE
(Ulüf C) Hayvan yemi

ALU-GÜRDE
f Caneriği

ALUK
Arzu * Kendi yavrusundan başka yavruyu emzirmek isteyip yine burnuyla koklayıp emzirmeyen deve * Devenin otladığı ot * Süt

ALUS
f Naz veya kırgınlık sebebiyle göz ucuyla bakmak

ALUSÎ
f Nazlanarak göz ucu ile bakan kimse

ALÜFTE
f Muhabbet ve sevgiden deli gibi * Alışık, nâmus perdesi yırtık, iffetsiz kadın Fâhişe

ALÜFTE-GÂN
f (Alüfte C) Nâmus perdesi yırtık kadınlar Fâhişeler

ALÜGDE
f Saldırıcı, şiddetle saldıran

ALÜVYON
Nehirlerin sürükleyerek taşıdığı toprak

ALYA
Yüksek yer, yükseklik * Gökyüzü

ALYAN
Uzun, iri yarı kimse

ALYE
Fakirlik

ALYUVAR
(Bak: Küreyvât-ı hamra)

ALZ
(C: Alzât) Sabırsızlık * Hastaya ârız olan titremek * Hafiflik * Acele

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (A Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Anlamları.

Eski 09-10-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (A Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Anlamları.



RE: Osmanlıca Sözlük (A Harfi) Mesaj Yazmayin AMA'
Dağbaşlarında olan duman

A'MA
Kör Gözü görmeyen * Manevi körlük, cahillik, bilgisizlik * Yağmur bulutları

A'MÂ-İ ELVAN
Tıb: Renk körlüğü, renkleri ayırt edememe hastalığı Akromatopsi

ÂMÂÇ
f Saban demiri * Hedef, nişan tahtası

ÂMÂÇ-GÂH
f Nişan atılan yer, nişan yeri Hedef mahalli

ÂMÂDE
f Hazırlanmış, hazır

ÂMÂDE-GÎ
f Hazırlık, âmâdelik

AMAH
f Şiş, kabarcık

AMÂİM
Dağınık cemaat

AMÂİM
(İmâme C) Sarıklar, imâmeler

AMÂİR
(Amâyir) (İmâret C) İmâretler Mâmur etmeler * Sâlih fakirlerin veya kendisini idare edemiyen veya çalışamıyan talebe-i ulumun, fukarâ-i sâlihînin iâşesinin te'min edilmeleri

AMÂİR-İ HAYRİYYE
Hayır ve hayrat müesseseleri

AMAK
(Maak ve Mauk C) Göz pınarları

A'MAK
(Umk C) Derinlikler

A'MAK-I HAFA
Gizlilik derinlikleri

A'MAK-I ZEMİN
Zeminin derinlikleri

AMAKA
Derinlik * Iraklık

A'MAL
(Amel C) Ameller İşler Yapılan hayırlar

A'MÂL-İ BEŞERİYE
İnsanların amelleri, iş ve hareketleri

A'MÂL-İ ERBAA
Mat: Dört işlem (Toplama, çıkarma, çarpma, bölme)

A'MÂL-İ HASENE
Güzel amel Sevablı ve hayırlı ameller (Bak: Amel-i sâlih)

A'MÂL-İ SÂLİHA
Allah'ın rızasına uygun, iyi ve hayırlı işler( $) Kur'an: Sâlihatı mutlak, mübhem bırakıyor Çünki ahlâk ve faziletler, hüsn ve hayr çoğu nisbîdirler Nev'den nev'e geçtikçe değişir Sınıftan sınıfa nâzil oldukça ayrılır Mahalden mahale tebdil-i mekân ettikçe başkalaşır Cihet muhtelif olsa, muhtelif olur Fertten cemaate, şahıstan millete çıktıkça mahiyeti değişirMeselâ: Cesaret, sehavet; erkekte: gayret, hamiyet, muavenete sebeptirKarıda: Nüşuze, vekahete, zevc hakkına tecavüze sebep olabilir Meselâ: Zaifin kaviye karşı izzet-i nefsi, kavide tekebbür olur Kavinin zaife karşı tevazuu zaifte tezellül olur Meselâ: Bir ulü-l emir, makamındaki ciddiyeti vekar; mahviyeti zillettir Hânesinde ciddiyeti kibir; mahviyeti tevazudurMeselâ: Tertib-i mukaddematta tefviz, tembelliktir Terettüb-ü neticede, tevekküldür Semere-i sa'yine, kısmetine rıza kanaattır Meyl-i sa'yi kuvvetlendirir Mevcuda iktifa dun-himmetliktirMeselâ: Ferd mütekellim-i vahde olsa müsamahası, fedakârlığı, amel-i sâlihtir Mütekellim-i maal-gayr olsa, hıyanet olurMeselâ: Bir şahıs, kendi namına hazm-ı nefs eder, tefahur edemez Millet nâmına tefâhur eder, hazm-ı nefs edemez Herbirinde birer misâl gördün, istinbat etMadem ki, Kur'an bütün tabakata bütün a'sarda, kâffe-i ahvâlde şâmil bir hitab-ı ezelîdir Hem nisbî hüsn, hayr çoktur Sâlihattaki ıtlakı, beliğane bir icaz-ı mutnebdir Beyanda sükutu, geniş bir sözdür Sünuhat)

A'MÂL-İ UHREVİYE
Ahirete ait iş, hareket ve ibadetler(Bu dünya, dâr-ül-hikmettir, dâr-ül-hizmettir; dâr-ül-ücret ve mükâfat değil Buradaki a'mâl ve hizmetlerin ücretleri Berzahta ve Ahirettedir Buradaki a'mâl, Berzahta ve Ahirette meyve verir Madem hakikat budur, a'mâl-i uhreviyyeye ait neticeleri dünyada istememek gerektir Verilse de, memnunane değil, mahzunâne kabul etmek lâzımdır Çünki: Cennet'in meyveleri gibi, kopardıkça yerine aynı gelmek sırrıyla, bâki hükmünde olan amel-i uhrevi meyvesini, bu dünyada fâni bir surette yemek, kâr-ı akıl değildir Bâki bir lâmbayı bir dakika yaşayacak ve sönecek bir lâmba ile mübadele etmek gibidir M)

ÂMÂL
(Emel C) Emeller Arzular Gayeler Dilekler İstekler

ÂMÂL-İ MA'SUMÂNE
Masumcasına emeller, arzular

ÂMÂL-İ SERMEDÎ
Sermediyete âit arzu ve emeller Cennete, ebediyyete dâir dilek ve temenniler

ÂMÂL-İ UHREVİYE
Ahirete ait emeller, ümitler ve istekler

AMALİKA
Çok eskiden Sina yarımadasında yaşadıkları sanılan ve gariplikleriyle şöhrete erişen bir kavim

A'MAM
(Amm C) Amcalar

AMAME
Sarık Ammâme Başa sarılan ve sünnet-i seniyye olan kisve (Bak: İmâme)

AMAN
(Emân) Emniyet İmdat Yardım dileği Afv, ricâ, niyâz * Sabırsızlıkla hiddet ve infiâl ifâdesi * Tenbih, sakındırma

AMAN-NAME
f Bir şahsa iltimas yapması için, başka bir kimseye hitaben yazılan pusula, yazı

A'MAR
(Ömr C) Ömürler, yaşayışlar * Mes'ut hayat Hoşa gidecek garib ve tuhaf şeyler * Sinler, yaşlar

AMARE
(C: İmâr) Fes gibi başa giyilen nesne

AMAR(E)
f Hesap * Araştırma * Tıb: Karında su toplanma hastalığı

AMARE-GİR
f Hesap işleriyle uğraşan kişi Muhasebeci

AMARİYYE
Deveye konulan mıhfe

AMAS
şiddetli harp * Zahmet, meşakkat

AMAS
f İnsan vücudunda meydana gelen sis ve kabarcık

AMASE
şiddet * Zulmet

AMATÖR
Fr Bir işi para kazanma maksadıyla değil de, zevk için yapan kimse

AMAY
f Süsleyen, dolduran mânasına gelir ve kelimelere eklenerek kullanılır

AMAZON
Milattan önce yaşamış İskitlerin kadın askerlerine verilen isim Göğüslerini dağlatarak küçükten harbe alıştırılan bu İskit kadınlarının şiddetli muharebeler yaptıkları yazılıdır * Güney Amerika'da büyük bir nehir adı(Evet nasıl ki tarihlerde eski zamanlarda "Amazonlar" nâmında gayet silâhşör kadınlardan mürekkeb bir tâife-i askeriye olarak harika harpler yaptıkları naklediliyor Aynen öyle de bu zamanda zındıka dalâleti İslâmiyete karşı muharebesinde nefs-i emmarenin plâniyle şeytan kumandasına verilen fırkalardan en dehşetlisi, yarım çıplak hanımlardır ki; açık bacağı ile dehşetli bıçaklarla ehl-i imâna taarruz edip saldırıyorlar Nikâh yolunu kapamağa, fuhuşhane yolunu genişlettirmeğe çalışarak çokların nefislerini birden esir edip kalb ve ruhlarını kebâir ile yaralıyorlar Belki o kalblerden bir kısmını öldürüyorlar GR)

AMBALAJ
Fr Eşyayı taşınabilir bir hale koymak için sarma veya sandığa yerleştirme işi

AMBARGO
Bir para veya malın kullanılması veya başka bir yere götürülmesi ya da bir geminin bulunduğu limandan ayrılması yasağı

AMD
Niyet, kasıt, istek, arzu * Direk koymak

AMDEN
Kasten, bile bile İsteyerek

AME
f Divit, yazı hokkası

AME
Tereddüt * Tenbellik

AMED
Sütunlar * Birşeye devam üzere olma * Mülâzemet etme

ÂMED
f (Mâzi fiili olup mastar gibi kullanılır) Gelmek, geliş, vürud eyleme

ÂMED Ü REFT
Geliş-gidiş

ÂMEDE
Gelmiş Vürud eylemiş

ÂMEDE-GÛ
f Hazırcevap Düşünmeden hemen güzel söz söyleyen kimse

ÂMEDÎ
f Geliş

ÂMEDİYE
f Gümrük vergisi

ÂMED Ü ŞÜD
Varıp gelme Gidiş geliş; geldi gitti

AMEH
Basiretsizlik Tahayyür, tereddüt Doğru ciheti bilmemek

AMEL
İş Çalışma Bir emri veya vazifeyi yerine getirme * Kâr, iş işleme * Dini bir emri yerine getirme, tatbik etme İtaat İbâdet

AMEL-İ KALİL
Amel-i kesirden az olan hareket Bir rek'atta bir uzuvla yapılan ve namazdan sayılmayan bir hareket veya ardı ardına yapılan üçten az hareket

AMEL-İ KESİR
Namaz içinde ve namazdan sayılmayan ve bir uzuvla ardı ardına yapılan üç hareket veya iki uzuvla yapılan bir hareket; bu hareket namazı bozar

AMEL-İ SÂLİH
Allah rızâsına uyan hayırlı amel Günahlardan uzak olan iş, fiil Maddi veya mânevi hukuk-u ibâdı ifâ etmek(Bugünlerde Kur'an-ı Hakîm'in nazarında, İmandan sonra en ziyade esas tutulan takvâ ve amel-i sâlih esaslarını düşündüm Takvâ, menhiyyattan ve günahlardan ictinab etmek ve amel-i sâlih, emir dâiresinde hareket ve hayrat kazanmaktır Her zaman def-i şer, celb-i nef'a râcih olmakla beraber, bu tahribat ve sefahet ve cazibedâr hevesat zamanında bu takvâ olan, def-i mefasid ve terk-i kebâir üss-ül esas olup, büyük bir rüchaniyyet kesbetmiş Bu zamanda tahribat ve menfi cereyan dehşetlendiği için, takvâ, bu tahribata karşı en büyük esastır Farzlarını yapan, kebireleri işlemiyen kurtulur Böyle kebâir-i azime içinde amel-i sâlihin ihlasla muvaffakiyyeti pek azdır Hem az bir amel-i sâlih bu ağır şerait içinde çok hükmündedir Hem takvâ içinde bir nevi amel-i sâlih var Çünkü, bir haramın terki vacibdir Bir vacibi işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı varTakva; böyle zamanlarda, binler günahın tehacümünde bir tek ictinab, az bir amelle, yüzler günah terkinde, yüzer vacib işlenmiş oluyor Bu ehemmiyetli nokta; niyetiyle, takvâ namıyla ve günahtan kaçınmak kasdıyla menfî ibâdetten gelen ehemmiyetli a'mâl-i sâlihadır K)

AMEL-İ TÂLİH
Yaramaz iş, makbul olmayan amel

AMEL-İ UHREVÎ
Âhirete ait amel (Ey nefis! Az bir ömürde hadsiz bir amel-i uhrevi istersen ve herbir dakika-i ömrünü bir ömür kadar faideli görmek istersen ve âdetini ibadete ve gafletini huzura kalbetmeyi seversen, Sünnet-i Seniyyeye ittiba et Çünki: Bir muamele-i şer'iyyeye tatbik-i amel ettiğin vakit, bir nevi huzur veriyor Bir nevi ibadet oluyor Uhrevi çok meyveler veriyor Meselâ: Bir şey'i satın aldın İcab ve kabul-ü şer'iyyeyi tatbik ettiğin dakikada, o âdi alışverişin bir ibadet hükmünü alır O tahattur-u hükm-ü şer'i, bir tasavvur-u vahiy verir O dahi,şarii düşünmekle bir teveccüh-ü ilâhi verir O dahi, bir huzur verir Demek Sünnet-i Seniyyeye tatbik-i amel etmekle bu fâni ömür, bâki meyveler verecek bir hayat-ı ebediyyeye medar olacak olan faideler elde edilir S)

AMELE
(Âmil C) Âmiller Amel edenler * Irgat, işçi

AMELEHU
Tarafından yapıldı mânâsına gelir ve bir sanat eserinde san'atkârın imzasından önce yazılır

AMELEN
Bilfiil, işleyerek, fiilen, çalışarak

AMELÎ
(Ameliyye) Amele mensup ve müteallik olan Fiil olarak İşlemek suretiyle Pratik Tecrübeli

AMELİYYAT
Ameller işler * Bir bilginin iş olarak tatbiki * Tıb: Operatörlük Cerrahlık

AMELLES
Kuvvetli adam * Kurt * Yavuz, çirkin at

AMELLET
Sağlam, muhkem, katı nesne

AMELMANDE
f İş yapmaz hâle gelmiş olan Muattal Battal Çok yaşlı Sakat veya hasta olup çalışamaz hâle gelmiş olan

AMELNÜVİS
f Kasların çalışmasındaki değişiklikleri işaretleyen âlet

AMEN
Bir yerde mukim olmak, ikamet etmek

ÂMEN
Çok veya en emin ve güvenilir

ÂMENNA
İnandık, öylece kabul ederiz, ona diyecek yok (meâlindedir)

ÂMENTÜ
İmân ettim demek olup Ehl-i Sünnet Mezhebi olan mü'minlerin iman esaslarını kısaca toplayan ifâdenin has ismidir

AMER
(Amr, ömr, imâret) Muammer eylemek Çok zaman yaşayıp kalmak Muammer olmak

A'MER
Yaşlı kişi İhtiyar

AMEŞ
Gözü zayıf olan, gözü yaşlanıp durmadan akan

A'MEŞ
Gözünün yaşı durmayıp akan * Tomlaç gözlü

AMEYSEL
Arslan * Şişman, büyük deve * Kaftanını yere sürüyerek gezen tembel kimse * Uzun kuyruklu geyik * Enli nesne * Kerim, şerif nesne

AMİ
Senevî, yıllık * Avamca İleri gelenden olmayan Câhil Havassa âit olmayan Avama âit ve müteallik

ÂMİD
Diyarbakır'ın önceki adı

AMİD
Çok hasta * Aşk hastası * Başlıca nokta * Önder, şef, komutan Rehber * Haraç alan kimse

A'MİDE
(Amud C) Direkler Temeller Sütunlar * Mc: Büyük kimseler Büyükler

AMİG(E)
f Karışık * Hakikat * Mc: Çiftleşme

AMİH
Şaşkın, şaşırmış, şaşakalmış

AMİHTE
f Karışmış, karışık

AMİHTE-GÎ
f Karışmış olma

AMİJE
f Şair * Karışmış, karışık

AMİK
Hicaz vilâyetinde ulu bir ağaç

AMİK(A)
Dibi çok aşağıda, derin * Mc: İnceden inceye pek ziyade araştırma ve düşünceden sonra anlaşılabilen derin ve ince mes'ele

AMİL
Arzusu, isteği olan

ÂMİL
Yapan İşleyen *Sebep * Vergi tahsiline memur kimse * Mütevelli * Vâli *Gr: İraba te'sir eden yüz şeyden altmışı (Yalnız ismi mecrur yapanlar yirmi adettir)

ÂMİLE
(C: Avâmil) (Amel den) Bacak, ayak

ÂMİLETÂN
İki ayak, çift bacak

AMÎM
Herkese mahsus Umuma âit * (C: Umem) Tam, tamam

AMÎM-ÜL İHSAN
Bağışı, bahşişi, ihsanı bol ve umumi olan

AMİN
Yâ Rabbi! Öyle olsun, kabul eyle! (meâlinde olup, duânın sonunda söylenir) İncil'de iki yerde geçer Tevrat'ta da geçer İbranice ve Süryanicede de vardır Hakikat, çok doğru, tamam mânâsındadır

AMİN
Kim Hususiyetleri ve yapıları bakımından amonyaka benzeyen kimyevi maddelerin cins adı

AMİN
İlerlemeyen Yerinde sâbit ikamet eden

ÂMİN
(Emn den) Gönlü müsterih, kalbinde korku bulunmayan * Emniyet ver

AMİN ALAYI
Eskiden çocukların ilk okula başladığı gün yapılan merasim

ÂMİNE
Emin olan Kalbinde korku olmayan kadın * Peygamberimiz Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın öz annesinin adı Yirmi sene yaşamıştır Hazret-i İbrahim Aleyhisselâmın dini üzere idi (R Aleyha)

AMİNEN
Emniyet ve huzur içinde, selâmetle, emin olarak Sağlam olarak

AMİN-HAN
(C: Aminhânân) f Amin diyen

AMİR
Şen, mamur

AMİR
Mâmur eden, harâbelikten kurtaran, şenlendiren * İmâr olunmuş * Devlete âit, mirî

ÂMİR(E)
Büyük me'mur Emreden, iş gösteren * Huk: Bir kimseyi öldürmek veya bir uzvunu kesmek ve sakatlamak tehdidiyle bir filli yapmaya veya yapmamaya zorlayan ve bu tehdidi yapmaya muktedir olan kimse (Bak: İhcâc)

ÂMİR-İ MUTLAK
Kayıtsız şartsız herşeye hâkim olan

ÂMİR-İ MÜSTAKİL
Hiç kimseye bağlı olmayan ve istiklâl sahibi olan âmir, kumandan

ÂMİR-İ VİCDANÎ
Vicdana emreden, vicdanı çalıştıran

AMİRAL
Emir-ül bahr, Emir-ül-mâ Bahriye kumandanı, kaptan Deniz generali

ÂMİRANE
f Emredercesine Amir imiş gibi * Emreden büyük kimseye yakışır şekilde

ÂMİRİYYET
Kumandanlık hâli * Amir, emredici olmak(Evet, bu kâinata geniş bir dikkat ile bakan; kâinatı gayet haşmetli ve gayet faaliyetli bir memleket, belki idâresi gayet hikmetli ve hâkimiyeti gayet kuvvetli bir şehir hükmünde görür, her şeyi ve her nev'i birer vazife ile musahharâne meşgul bulur $ âyetinin askerlik mânasını ihsas eden temsiline göre: Zerrât ordusundan ve nebatât fırkalarından ve hayvanât taburlarından, tâ yıldızlar ordusuna kadar olan Cünud-u Rabbaniyeden, o küçücük memurlarda ve bu pek büyük askerlerde hâkimâne tekvini emirlerin, âmirane hükümlerin, şâhâne kanunların cereyanları, bedâhetle bir Hâkimiyet-i Mutlakanın ve bir âmiriyet-i külliyenin vücuduna delâlet ederler ş)

ÂMİRZİŞ
f Allah'ın afvetmesi, bağışlaması * Bağışlama, afvetme

ÂMİRZ-KÂR
f Bağışlayan, affeden Allah * Affeden, bağışlayan

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (A Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Anlamları.

Eski 09-10-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (A Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Anlamları.



RE: Osmanlıca Sözlük (A Harfi) Mesaj Yazmayin ÂRSIZ
Bî-ar, utanmaz, arsız

ÂR Ü NAMUS
Utanma, haya ve namus

ÂRÂ
f Süsleyen Bezeyen

ÂRÂ
Fikirler Reyler

ARÂ
Mıntıka, bölge * Komşuluk * Avlu * Çıplaklık * Geniş, çıplak arazi

ÂRÂB
(İrb ve İrbe C) Hacetler * Uzuvlar * Akıllar, zekâlar * Hileler, oyunlar

ARAB
Ceziret-ül Arab, Şam, Hicaz, Irak, Yemen, Mısır ve Afrika'nın şimâlinde yaşayan geniş bir kavmin adı

A'RAB
Göçebe Araplar, çölde yaşayan Araplar

ARÂBE
(C: Arâbât) Keçi veya koyunun memesine geçirilen torba * Açık saçık konuşma

ARABE
(Arben) Yemek yeme

ARABESK
Süslemede kullanılan bir çeşit tezyinat

ARABÎ
Arabça, Arab dili Arab kavmine mensub

A'RABÎ
Çölde yaşayan Arab

ARABİSTAN
f Arap ülkesi Arapların yaşadığı ülke

ARABİYYAT
(Arabiyyet C) Arapçaya dâir ilimler, kitab veya fikirler Arap edebiyatı

ARABİYYET
Arapça ile ilgili olan (İlim, fikir veya kitap) Arap edebiyatı

A'RAC
Anadan doğma topal (aksak)

ARAC
f Dirsek

ARADÎN
(Bak: Eradîn)

A'RAF
(Arf C) Sırt, tepe Özel manası Cennetle Cehennem arası bir yer(Arf, herhangi bir yüksek yer demektir ki, bu münâsebetle atın yelesine, horozun ibiğine arf denilmiştir)(A'raf, meşhur bir kavle göre Cennet ile Cehennem arasındaki hicabın, surun yüksek tepeleri demek olur İbni Abbastan sıratın şerefeleri diye bir kavil de mervidir Fakat Hasanı Basri Hazretleri demiştir ki, A'raf ma'rifettendir Ve mânâ "Ehl-i Cennet ile ehl-i Nârı simalarından tanımak üzere bir takım rical vardır demektir Kendisine bu rical "hasenat ve seyyiatları müsavi olan kimselerdir" denildikte dizine vurmuş ve bunlar, demiş, Allah tealânın ehl-i Cennet ile ehl-i Nârı tanımak ve birbirinden temyiz etmek üzere tâyin buyurduğu bir kavmdir Vallahi bilmem belki bazısı şimdi beraberimizdedir Hâsılı A'raf üzerindeki ricalin tefsirinde başlıca iki kavil vardır Birincisi Ebu Huzeyfe ve saireden mervi olduğu üzere bunlar amelde kusur etmiş ve mizanda hasenat ve seyyiatları müsavi gelmiş bir taife-i muvahhidindir ki Cennet ile Cehennem arasında bir müddet kalırlar Sonra Allah Tealâ haklarında bir hüküm verir (İkincisi) Bunlar Enbiya, şühedâ, ahyar, ulemâ veya rical suretinde görünür Melâike gibi dereceleri yüksek bir takım zevattır) (ET)

A'RAF
(Örf C) Âdetler, örfler, an'aneler

A'RAF SURESİ
Kur'an-ı Kerim'in 7 suresidir Mekke-i Mükerremede nâzil olmuştur Suret-ül Mikat, Suret-ül Misak, Elif lâm mim sâd gibi isimleri de vardır

ARAFAT
Mekkenin 16 kilometre doğusunda Hacıların arefe günü toplandıkları tepe ve bunun eteğindeki ova Tepenin diğer bir adı Cebel-ür Rahme (Rahmet dağı)dır Adem (AS) ile Havva anamız Cennet'ten çıkarıldıktan sonra burada bir araya geldiler İbrahim Peygamber (AS) Cebrail ile burada konuştu Hz Muhammed (ASM) yüzbin insana hitab eden veda hutbesini burada okudu İnsan haklarını 14 asır önce burada dünyaya ilan etti

ARAFET
(C: Avârif) Atâ, ihsan, hediye

ARAHİM
Büyük olan şey * Bir cins beyaz büyük mantar

ARAİS
(Arûs C) Gelinler * Güneşler * Gökler

ARAİZ
(Ariza C) Arz olunan meseleler Küçükten büyüğe yazılan yazılar

A'RAK
(Irk C) Kökler, damarlar

ARAK
Ter, rutubet* Dağdaki yol * Çukur * Deve izleri * Sıra sıra olan şey * Zenbil * Menfaat, sevab, karşılık * Süt

ARAK
Kalabalık, izdiham

ARAK-ÇİN
Kavuğun altına giyilen takke

ARAK-DAR
f Terli

ARAKÎ
Terle ilgili, tere mensub

ARAKİYYE
Yünden yapılan bir cins külâhtır ki, bilhassa dervişler kullanırlar

ARAKK
Çok ince En ince Ziyâde rakik olan

ARAKNAK
f Terlemiş, terden ıslanmış, ter içinde kalmış

ARAKRİZ
f Terliyen, ter döken

ÂRÂM
(İrem C) Çölde, sahrada konulan hususi nişan

ÂRÂM
f Durma, dinlenme * Yerleşme, rahat etme, karar kılma * Eğlenme

ÂRÂM-I CÂN
Gönül rahatı * Sevgili, sevilen güzel

ÂRÂM-I DİL
Sevgili, sevilen güzel * Gönül rahatı

ÂRÂM-BAHŞ
f Dinlendirici, dinlendiren, ârâm veren

ÂRÂM-CÛ
f Dinlenmek isteyen

ÂRÂM-CÛYANE
f Dinlenmek isteyene yakışır şekilde

ÂRÂM-GÂH
f Dinlenilecek yer

ÂRÂMGÂH-I EBEDÎ
Ebedi olarak dinlenilecek yer, sonsuz olarak istirahat edilen yer, mezar

ÂRÂM-GÂR
Hiçbir sıkıntısı olmayan, rahat yaşayan adam

ÂRÂM-GÜZİN
f Dinlenmek için oturan, istirahat eden, dinlenen

ÂRÂMÎ
f Dinlenme, rahat etme

ÂRÂMİDE
f Rahat olan, dinlenen, sükûn halinde ve rahatta bulunan

ÂRÂMİŞ
f Huzur, rahat

ARAMRAM
(Aremrem) Asker çokluğu * Şiddetli hâl ve iş

ARÂM-RÜBA
f Sıkıntı veren, istirahatı bozan, rahatı kaçıran

ARÂM-SAZ
f Yerleşen, oturan

ARÂM-SÛZ
f Huzuru bozan, rahatsızlık veren

ARAN
f Dirsek

ARANİK
Su kuşlarından boynu uzun bir kuş

AR'AR
Dikenli ardıç ağacı, dağ selvisi * Mc: Güzelin boyu bosu

AR'AR
Arap diyârında bir yerin adı * Bir oyun çeşidi

AR'ARE
Dağ başı İki burun deliğinin arası * Servi ağacı Çocuk oyunundan bir oyun

ARARE
(C: Arâr) İyi kokulu bir ot * Şiddet * Kötü ahlâk * Evin avlusu, ev içi * Soğuk şiddetli olmak

ARAROT
Ufak çocuklara yedirilen besleyici bir cins nişasta ki, Amerika'da hasıl olan bir kökten çıkarılır

A'RÂS
Düğünler * (İrsC) Evliler * (Urs C) Nikâh merasimleri

ARAS
Yorgunluk, bitkinlik * Hayranlık

ARASAT
(Aresât) Mahşer yeri Haşir ve neşir meydanı

ARASTE
f Bezenmiş süslenmiş * Çarşının bir esnafa mahsus kısmı * Vaktiyle ordu çarşısı, ordugâhta kurulan seyyar çarşı

ARASTE-GÎ
f Süslülük, bezenmişlik, ârâstelik

A'RAŞ
(Arş C) Tahtlar * Çatılar, damlar

ARAT
Bölge, mıntıka * Avlu

ARAYENDE
f Düzen verici, süsleyici

ARAYÎ
f Süsleyicilik

ARAYİŞ
f Süs, zinet * Süsleme

ARAZ
İşâret, alâmet * Tesâdüf, rast gelme * Kaza Felâket Zâtî olmayan hâl ve keyfiyet * Fls Herhangi bir cevherin varlığı için zaruri olmayan vasıf Meselâ: Şekerin beyaz rengi şekerin varlığı için zaruri değildir

ARAZÎ
Araza âit ve mensub Araza dâir ve ilgili

A'RAZ
(Araz C) Arazlar, işaretler, nişanlar, alâmetler * Tesadüfler * Hastalık alâmetleri * Kazalar, felâketler, musibetler

ARAZAN
Rastgele, tesadüfen, tevafukan

ARAZET
Genişlik

A'RAZİ
Ârızî, tesâdüfî, rastgele

ARÂZİ
(Arz C) Yerler Ekilen toprak Ekilen yerler

ARÂZİ-İ EMİRİYYE
Huk: Beytülmâle mahsus olup devlet tarafından şahıslara dağıtılan yerler (Tarla, çayır, koru ve emsali gibi)

ARÂZİ-İ EMİRİYYE-İ MEVKUFE
Huk: Sadece hazine menfaatleri veya tasarruf hakları veyahut ikisi de bir hayır cemiyetine ayırılan miri arazi

ARÂZİ-İ EMİRİYYE-İ SIRFA
Huk: Beytülmâle mahsus menfaatleri ve tasarruf haklarından hiçbiri bir cihete verilmeyip devlete ait olan ve şahıslara dağıtılan memleket arazisi

ARÂZİ-İ GAMİRE
Huk: Harap, su baskınına uğramış veya içine henüz çift girmemiş yerler

ARÂZİ-İ HÂLİYE
Boş, sahipsiz bırakılmış topraklar

ARÂZİ-İ HARACİYE
Müslümanlar tarafından fetholunan ve ulul-emir tarafından müslim olmayan eski sahibi elinde bırakılan veya hâriçten müslim olmayanlar getirilerek yerleştirilen arâzi

ARÂZİ-İ MAHLULE
Huk: Araziyi kullananın intikal sahibi mirasçı bırakmaksızın ölümüyle hükümete kalan arâzi-i emiriye

ARÂZİ-İ MAHMİYE
Huk: Beytülmâle ait araziden, koru, mer'a, yol, pazar yerleri gibi halkın ihtiyaçlarına ayrılmış olan arâzi

ARÂZİ-İ MEFTÛHA
Huk: Fetih hakkının taalluk ettiği yerler

ARÂZİ-İ MEKTUME
Huk: Beytülmâle haber verilmeksizin kullanılan mahlul veya müstahik-i tapu araziler

ARÂZİ-İ MEMLUKE
Mülkiyet yolu ile tasarruf olunan yerler (Mülk, timar toprağı)

ARÂZİ-İ METRÛKE
Terk edilmiş, bırakılmış topraklar, araziler

ARAZİ-İ MEVÂT
Huk: Hiç kimse tarafından kullanılmayan ve halka verilmeyen, meskun mahallerden biraz uzakta bulunan taşlık ve kıraç arazi* İşlenmemiş toprak

ARÂZİ-İ MEVKUFE
Vakfedilmiş yerler Bir hayır işine devamlı surette tahsis edilmiş yerler

ARÂZİ-İ MEVKUFE-İ SAHİHA
Huk: Arâzi-i memlükeden şartlarına uygun olarak vakfolunan yerler

ARÂZİ-İ MİRİYE
Devlete ait arazi

ARÂZİ-İ MUHTEKERE
Kiracısı tarafından üzerine bina yapılmak veya ağaç dikilmek üzere senelik bir ücret karşılığında kiraya verilen arazi (Kiracı, kira bedelini her sene arâzi sahibine vererek o arâziyi devamlı sûrette elinde bulundurur)

ARÂZİ-İ MUKADDESE
Mukaddes yerler Kudsi topraklar

ARÂZİ-İ MÜBÂREKE
Mübarek yer olan Hicaz

ARÂZİ-İ MÜLKİYE
Hükümet arazisi, hükümet toprağı Hazine arazisi

ARÂZİ-İ MÜRFAKA
Huk: Sokaklarda oturulacak yerler ve caddelerde boş bırakılan kısımlar Yolculara ait terkedilmiş konak yerleri, kervansaraylar

ARÂZİ-İ MÜŞTEREKE
Huk: Çokları tarafından tasarruf olunan yer

ARÂZİ-İ ÖŞRİYYE
Huk: Ziraat olundukça her sene hâsılatından beytülmâle, beytüssadakaya konulmak üzere, fakirlerin hakkı olan öşür alınan arâziler

ARAZİŞ
f Hayır ve iyilik yapma * Tasaddukta bulunmak

ARBEDE
Cidal, kavga, patırtı

ARBEDE-CÛ
Patırtıcı, gürültücü, kavgacı

ARBEDE-CÛYÂNE
f Kavga çıkartmağa yeltenerek

ARBEDE-SÂZÎ
f Gürültücülük, kavgacılık

ARC
Mekke ile Medine arasında bir mevzi * Deve sürücüsü

ARCA
(Müz: Arec) Topal ve aksak kişi * Sırtlan

ARCELE
Sürü, hayvan topluluğu * Yayalar cemaati * At sürüsü

ARD
f Buğday ve diğer tahıllardan öğütülen un * Buğdayı değirmen taşına akıtan oluk

ARDA
Vaktiyle bazı çavuşların elde tuttukları uzun değnek * Nişan almak için dikilen değnek

ARDA
Çıkrıkçı kalemi

ARD-BİZ
f Elek, un eleği * Elekle un eleyen kişi

ARDHALE
f Bulamaç adı verilen yemek

ARDİN
f Deneme, imtihan, tecrübe

ARDİYYE
Ticaret eşyasının saklandığı yer * Böyle bir yerde saklanan eşya için ödenen ücret

ARDTÛLE
f Bulamaç denilen yemek

ARE
Borç olarak alınan veya verilen şey

AREB
Şehir ehli olanlar * Mide fesâdı

AREB
Çok açıkgöz, en akıllı

ÂREC
f Dirsek, kolun arka tarafı

AREC
Topallık, aksaklık

A'REC
Topal, aksak

ARECAN
Aksak ve topal kişinin yürümesi

A'REF
Pek ma'ruf, çok bilen Arif * Çok anlayışlı, fazla bilgili * Yelesi ve boynu uzun olan at

AREFE
Kurban bayramından bir evvelki gün

AREKİYYE
Zinâkâr kadın

AREKREK
Aceleci, acul * Kuvvetli büyük deve

A'REM
Alacalı, benekli (şey)

AREMET
Savurmak için dövülüp toplanmış harman

AREMİDE
f İstirahat eden, dinlenen Rahat kişi

AREMREM
Kalabalık ordu, çok fazla asker

AREN
Davar ayağında olan kuru kemre * Yarık * Bir nesne yumuşak olmak

ARENC
f Dirsek * Gidiş, tarz, usül, metod

ARENDE
f Birşey getiren kimse

ARENG
f Dirsek * Dert, keder * Hile, dubârâ * Tarz, tavır, üslüb * Vali, hakim * Zannolunur ki, galiba, öyledir, benzer gibi bir yakınlık ve benzerlik ifâde eder

AREOMETRE
yun Sıvıların yoğunluk derecesini ölçmeye yarayan âlet Arşimet'in keşfettiği kanuna istinad edilerek yapılan bu alet, içi boş cam bir silindir ile bunun üst kısmındaki dereceli bir çubuktan ibarettir

ARES
Hayranlık

ARESTE
f Süslenmiş, bezenmiş

ARET
f Dirsek

ARF
(C: A'râf) Rüzgâr * El ayasında çıkan çıban

ARF
Güzel koku * Yüksek yer * Atın yelesi * Horozun ibiği

ARFA
(Müz: A'raf) Yeleli * Sırtlan

ARGO
Fr Bir meslek veya topluluk sınıfı arasında kullanılan özel söz * Mc: Serserilerin ve külhanbeylerin kullandığı söz veya deyim

ARGON
yun Kim: A sembolü ile gösterilen renksiz, kokusuz ve tatsız bir gaz Havada % 1 nisbetinde bulunur

ARIK
Uykusuz kimse, uykusuz olma halindeki

ARINMAK
t Temizlenmek, pâk olmak

ÂRIZ
Sonradan olan şey Bir şeyin zâtına ve hakikatına ait ve lâzım olmayıp başka bir varlıktan bazan vâki ve kaim olan Takılan Yapışan * Bir şeyi arz ve takdim edici olan * Kalın ve geniş bulut * Ön dişlerin haricindeki onaltı dişin herbiri * İnsanın yanağı * Hasta olduğundan dolayı kesilen deve * Seyrek sakallı kimse (Bak: İctima-i zıddeyn) * (Arz dan) Gelen * Tesadüfî vakıa * Dağ, bulut vs gibi görmeye mâni olan herşey * Yanak

ÂRIZA
Sonradan olan, noksanlık * İsabet eden belâ ve keder * Bozulma * Gelip geçici * Hariçten gelen te'sirle olan * Bir şeyin olmasına veya görülmesine mâni olan birşey

ÂRIZAN
(Ârız dan) Geçici olarak * Tesadüfen, tevafukan, rast gele

ÂRIZAN
İki yanak

ÂRIZÎ
Zâtî ve irsî olmayıp sonradan hâsıl olan Zâtî ve esastan olmayıp sonradan zuhur ve taalluk eden Muvakkat, geçici

ÂRÎ
Pâk, pislikten uzak * Hür

ÂRÎ
Hind-Avrupa dil ailesinden olan ırk veya kimse * f Evet

ÂRİB
Halis Arap cinsinden olan

ÂRİC
(Uruc dan) Yukarı çıkıp yükselen Çıkıp inen Uruc eden * Topal, aksak, noksan

ÂRİF
(İrfan dan) Bilen, bilgide ileri olan Aşinâ, vâkıf Hakkı, hakkı ile bilen * Sabırlı ve mütehammil * Çok düşünmeğe ihtiyaç kalmaksızın, tekellüfsüz gördüğünü bilen ve anlayan * Zevkî ve vicdanî irfan sâhibi olan

ÂRİF-İ BİLLAH
Mürşid, ermiş, evliyâ Hakkın nuru ile Cenab-ı Hakk'ı bilen Âlemi, hâdiseleri İlahî feyz ve ilim ile gören veli

ÂRİF-İ ESRAR
İlâhî sır ve hakikatlara vâkıf olan

ÂRİF-İ MÜNEVVER
Nurlanmış ve mesleğinin mütehassısı olmuş ve aklı ile beraber kalbi de nurlanmış âlim Arif-i Billâh

ARÎF
Çok irfanlı, çok tanınmış, meşhur âlim * Bir işten iyi anlayan

ÂRİFAN
f Ermişler Arifler

ÂRİFANE
t Arife yakışır surette Bilene yakışır şekilde İrfan sahibi olarak

ARİFLERİN MEZAKLARI
Ariflerin zevkaldığı yer ve hususlar

ARİG
f Kırılma, gücenme * Kıskançlık, kin, nefret, adavet, düşmanlık

ARİK
Asil haseb ve neseb ehli olan

ÂRİM
İnatçı, kafa tutan

ARİN
Arslanın yerleşip yataklandığı yer * Ağaçlar * Et

ARİR
Garip

ARİS
Gerdek Hacle

ARİSTATALİS
Yunan feylesofu Aristo

ARİSTO
(Doğum : MÖ 384) Yunan filozoflarından olup Eflatun'un talebesidir Mantık, ahlâk, siyaset, iktisad, felsefe kitapları vardır Ruhun bakiliğine inanırdı Tecrübeden ziyâde akla fazla kıymet verdiğinden çok yanılmıştır (Silsile-i felsefenin en mükemmel fertleri ve o silsilenin dâhileri olan Eflatun ve Aristo, İbn-i Sina ve Fârâbi gibi adamlar "İnsaniyetin gayet-ül gayâtı : (Teşebbüh-ü Bil-vâcib) dir Yâni Vacib-ül Vücud'a benzemektir" deyip fir'avunane bir hüküm vermişler ve enaniyeti kamçılayıp şirk derelerinde serbest koşturarak, esbabperest, sanemperest, tabiatperest, nücumperest gibi çok enva-i şirk taifelerine meydan açmışlar İnsaniyetin esasında münderic olan acz ve zaaf, fakr ve ihtiyaç, naks ve kusur kapılarını kapayıp, ubudiyetin yolunu seddetmişler Tabiata saplanıp, şirkten tamamen çıkamayıp, şükrün geniş kapısını bulamamışlarNübüvvet ise: Gaye-i insaniyet ve vazife-i beşeriyet, ahlâk-ı İlâhiyye ile ve secaya-yı hasene ile tahalluk etmekle beraber, aczini bilip kudret-i İlâhiyyeye iltica, zaafını görüp kuvvet-i İlâhiyyeye istinad, fakrını görüp rahmet-i İlâhiyyeye itimad, ihtiyacını görüp gına-yı İlahiyyeden istimdad, kusurunu görüp afv-ı İlahiyyeye istiğfar, naksını görüp kemâl-i İlahiyyeye tesbihhan olmaktır diye, ubudiyetkârane hükmetmişlerİşte diyanete itâat etmiyen felsefenin böyle yolu şaşırdığı içindir ki; ene, kendi dizginini eline almış, dalâletin herbir nev'ine koşmuş İşte şu vecihteki ene'nin başı üstünde bir şecere-i zakkum neşvünema bulup, âlem-i insaniyetin yarısından fazlasını kaplamış S)

ARİSTOKRASİ
yun Âlimlerin ve cemiyette en iyilerin iktidarına dayanan hükümet şekli Tarihte soylu, imtiyazlı, toprak sahibi, zenginlerin hâkimiyetine dayanan hükümet şekli Bu şekli ile oligarşi veya plütokrasi adıyla da anılmaktadır İmtiyazlı azınlığın, çoğunluğu idare etmesidir

ARİSTOKRAT
yun Sınıf farkını kabul eden ülkelerde asil sayılan kimse Asilzâde sınıfından olan

ARİŞ
f Anlam, mânâ, kavram, mefhum

ARİŞÎ
f Manevî Mânâ ile ilgili

ARİŞ
Samandan yapılan bir çeşit ev * Çardak, asma çardağı * Sundurma, takdim ettirme

ARİYE
(Ariyet) Geri verilmek üzere alınan, iğreti Bir kimsenin geri almak üzere, karşılıksız olarak başkasının faydalanmasına terk ettiği mal Kullanılmak üzere alınan emanet mal

ARİYETEN
İğreti olarak, emâneten mânasında kullanılır

ARİYY
(C: Erâri) Davar bağlanan yer ve ip

ARİYYET
Ödünç verip almak

ÂRİZ
Azarlayıcı

ARİZ
Ardıç ağacı

ARİZ
Enli, geniş

ARİZ VE AMİK
Enine ve boyuna, genişliğine ve derinliğine, tafsilâtlı şekilde

ARİZA
Büyük bir kimseye hürmetle yazılan veya verilen şey, istirhamnâme, hediye

ARİZE
Sâbit olmak * Kuvvetli ve muhkem olmak Bahil olmak

ARK
Ulaşmak

ARK
Tarla ve bostana su akıtmak için açılan yol, cedvel, hark

ARKA
Çadıra diktikleri direk * Duvar içinde kerpiç ve taş arasına konulan ağaç

ARKAN
Terleme

ARKEOLOJİ
(Bak: Atikiyyat)

ARKES
Cem'etmek, toplamak

ARKÎ
Balık avcısı

ARKUB
Ökçe siniri * Yalan ve kötü söz

ARM
(Arem) İnatçılık, muannitlik * Kafa tutma

ARMÂ'
Alaca yılan

ARMADOR
İtl Direk, seren, ip ve yelken gibi şeylerle gemiyi donatan usta

ARMAN
f Hasret, özleyiş, özleme * Nedâmet, pişman olma * Eseflenme, teessüf * Sıkıntı, rahatsızlık, zahmet

ARMANÎ
f Müteessif, kederli, üzüntülü Pişman, nâdim

ARMATÜR
Lât Fiz: Kuvvet akımını toplu bir hale koymak için mıknatısın kutupları arasına yerleştirilen demir parçası * Kondansatördeki iki iletken yüzeyden her biri

ARMAZ
Kurbağa yosunu

ARNAVUT
(Rumca ve Arnavutçadan) Balkan yarımadasının batı tarafında oturan bir kavimdir Osmanlı devrinde, Kosova, İşkodra, Manastır, Yanya vilâyetleridir Şimdi müstakil bir devlet olup, Türkçede Arnavutluk şeklinde söylenir

ARR
Uyuz hastalığı

ARRA'
Sıtma tutmak, titremek

ARRADE
(C: Arrâdât) Küçük bir çeşit mancınık ki, hareket eden tekerlek üzerine konurdu * Dişi çekirge

ARRAF
Falcı, kâhin, müneccim * Hekim * Göçebe Arab aşiretlerinin örfe vâkıf umumi bilgileri (Müe: Arrâfe)

ARRAS
Gürleyen, şimşek çakan * şimşekli

ARRE
Câriye * Uyuz hastalığı

ARS
İki duvar arasında olan duvar

ARS
Şimşekli ve yıldırımlı bulut

ARSA
(C: Arasât) Bina yapılacak boş arazi parçası Üzerindeki binası yıkılmış veya yapıya tahsis olunmuş yer

ARSA-İ ÂLEM
Alem arsası, dünya meydanı

ARSA-İ KÂR-ZÂR
Muharebe alanı, savaş meydanı

ARSAT
Semer ağaçlarına çakılan ağaç mıh

ARŞ
Bağ çardağı * Gölgelik * Kürsü, taht, yüce makam En yüksek gök Allahın kudret ve saltanatının tecelli yeri (Arş kâinatı kaplar Allah'ın kudreti ve ilmi de herşeyi kaplar) * Fevkiyyet, ulviyyet * Arş-ı Alâ, Arş-ı Rahman, Arş-ı İlâhi, Arş-ı Yezdan, Felek-i Eflâk, Felek-i Atlâs, Felek-i Azâm gibi isimlerle Cenab-ı Hakkın izzet ve saltanatından kinaye olarak söylenir (OS) ( Arş: Zâhir, Bâtın, Evvel, Âhir isimlerinin halita ve karışığıdır Bu halitada dahil olan İsm-i Zâhir itibarı ile Arş Mülk; kevn, Melekut olur İsm-i Bâtın itibarı ile Arş, Melekut; kevn, Mülk olur Demek Arşa ism-i Zâhir nazarı ile bakılırsa; kendisi zarf, Kevn de mazruf olur İsm-i Bâtın gözü ile bakılırsa; kendisi mazruf, kevn zarf olur Ve kezâ ism-i Evvel itibârı ile $ âyetinin işâret ettiği kevnin bidayetini içine alıyor Ve ism-i Âhir itibarı ile $ hadis-i şerifinin ima ettiği kevnin nihâyetini içine alıyor Demek Arş öyle bir halitadır ki, şu dört isimden aldığı hisseler ile kevn ve vücudun sağını, solunu, üstünü ve altını ihata etmiş olur MN) ( Arş, sakf demektir ki bir binanın veya yerin muhit-i ulvisini teşkil eder Bir eve nisbetle tavanı, tavanına nisbetle üstündeki çatısı, kubbesi, tepesindeki köşkü, tahtaboşu, cihannüması hep arş medlülünde dahildir Buna müteferri olarak çadır ve çardak gibi yükselen ve gölge veren her şeye de ıtlak olunur) (ET)

ARŞ-I A'ZAM
En büyük arş Cenab-ı Hakk'ın arşı (Bak: Arş)

ARŞ-I AZİM
(Bak: Arş-ı a'zam)

ARŞ-I BERİN
Arş-ı âlâ Göğün en yüksek tabakası

ARŞ-I EHADİYET
Allahın ehadiyet tecellisinin arşı ve âlemi Allahın, ehadiyet tecellisini gösteren âlem

ARŞ-ÜS-SÜREYYA
Ülker yıldızının altında yer alan bir yıldız topluluğu

ARŞA
f Güverte

ARŞIN
f Bir uzunluk ölçüsü (68 cm uzunluk) Bir kol boyu Büyük bir adım genişliği * Zirâ'

ARŞİDÜK
Fr Avusturya ve Macaristan İmparatorluk hanedanı prenslerine verilen ünvandır ve "Büyük Düka" demektir Türkçe'de Arşuduka da denmiştir ARŞİV : Fr Eski ve tarihçe kıymetli olan resmi kayıt ve kâğıtların saklandığı yer * Bir mevzu hakkında toplanmış muhtelif vesikaların hepsi

ARŞİYÂN
f Arş'ın etrafında tesbih ederek dolaşan melekler

ARŞ U FERŞ
(Arş u zemin) Arş ve yeryüzü

ARŞ U KÜRSÎ
(Arş ve Kürsî) Arş ile Kürsî

ARŞ VE SÜLLEM
Delil-i Arşî ve Delil-i Süllemî'den kinâyedir (Bak: Delil)

ARTAL
Akranlarından ve benzerlerinden çok daha iri yapılı olan

ARTEBE
Burun ucu

ARTEBE
Davul

ARTEL
Yoğun, büyük nesne

ARTEN
Bir ot cinsidir ki, debbağlar onunla gön ve sahtiyan dibâgat ederler

ARTEZİYEN
Fr Burgu gibi bir âletle açılıp su fışkırtılan kuyu

ARTI
Mat: (+) ile gösterilen toplama işaretinin adıdır

ARUB
(C: Urub) Erkeğini seven kadın

ARUBE
Fasih, hatasız arabca konuşmak Bu kelimenin mastarları: Araben, arâbeten, uruben, urubiyyeten diye de okunur * Cuma günü

ARUF
Uzun zaman ıztırab, elem çeken

ARUG
f Geğirme

ARUGDE
f Öfkeli, kızgın

ARUN
f İyi vasıflarla meşhur olmuş, güzel huylular

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (A Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Anlamları.

Eski 09-10-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (A Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Anlamları.



RE: Osmanlıca Sözlük (A Harfi) Mesaj Yazmayin ASABİYY-ÜL-MİZAC
Yaradılışça sinirli olan kimse Yaradılışı itibâriyle asabi, hırçın, öfkeli olan

ASABİYYET
Sinirlilik Fart-ı gayret İmân ve İslâmiyeti, kendi akrabasını, vatanını, din veya milliyetini müdâfaa etmek gayreti Hamiyyet

ASABİYYET-İ CAHİLİYYE
İslâmiyetten evvelki câhiliyyet asabiyyeti Menfi milliyet Irkçılık, yani, aşırı derecede kendi kavim ve kabilesini koruma ve iltizam gayreti(Asabiyyet-i cahiliyye, birbirine tesanüd edip yardım eden gaflet, dalâlet, riya ve zulmetten mürekkeb bir mâcundur Bunun için menfi milliyetçiler, milliyeti mâbud ittihaz ediyorlar Hamiyyet-i İslâmiyye ise, nur-u imândan in'ikâs edip dalgalanan bir ziyadır MN)

ASABİYET-İ KAVMİYE
Vatanperverlik Menfi milliyetçilik, Asabiyet-i câhiliye, asabiyet-i milliye, asabiyet-i nev'iyye gibi tabirler de aynı mânayı ifâde eder (Bak: Asabiyet-i Câhiliyye)

ASABİYYETEN
Asabi olarak Sâde kendi milliyetini, soyunu sevmekle

A'SAC
Saçları alnı üzerine dökülmüş

ÂSAD
(Esed C) Esedler, arslanlar

ASAF
Süleyman Peygamberin (AS) veziri Vezir * Bir ot ismi

ASAFÂNE
f Bir vezire yakışır surette ve hâlde

ASAFİR
(Usfur C) Serçe kuşları

ASAF-REY
Düşüncesi Asaf'ınki gibi akıllıca olan vezir

ASAGİR
(Asgar C) Şeref ve itibar bakımından küçük olanlar Çok küçük şeyler

ASAGİR Ü EKÂBİR
f İtibar ve mevkice küçükler ve büyükler

ASAH
(Bak: Esahh)

ASAHİB
(Ashab C) Sahibler, sahib olanlar Ashablar

ASAİB
Cemaatler, tayfalar * Başa sarılan sargılar, nesneler

ASAK
Darlık * Hurma budağının yaramazı

ASAK
Ucuzluk

ASAKİR
(Asker C) Askerler Erler

ASÂKİR-İ BAHRİYYE
Bahriyeliler Deniz askerleri

ASÂKİR-İ BERRİYYE $
Kara askerleri

ASÂKİR-İ MUNTAZAMA
Ordu askeri

ASÂKİR-İ MUVAHHİDÎN
Allahın birliğine inanan askerler İslâm ordusu

ASAL
(Asil C) İkindi ve akşam arası mânasına, öğleden geceye kadar olan müddet * Zamanlar ve vakitler

ASAL
Ahlâk Karakter * Alâmet, işaret, belirti

ASAL
f Temel, kök

A'SAL
Dişinin ucu eğri olan

ASAL
(C: Asâl) Davarın kuyruğu devrik olmak * Bağırsak

ASALAK
Başka hayvan veya bitkilerin üstünde yaşayan ve onlara zarar veren hayvan veya bitki Parazit * Mc: Başkalarının sırtından geçinen kimse

ASALE
Bal peteği, petek

ASALE
Zehiri çok tesirli ve korkunç olan yılan

ASALET
Temiz soyluluk Soy sop temizliği Köklülük * Rüsuh * Metanet Necabet Zâdegânlık * Kendi işi için bizzat ve kendisi nâmına hareket * Edb: Yazıda veya sözde bayağı tâbirlerin bulunmaması

ASALETEN
Vekil olmayış Kendi işini kendi namına bizzat kendisi yapmak üzere Kendi nâmına olmak üzere

ASALETLÛ
Asâletli, soy ve neseb sahibi, necib, asil * Osmanlı İmparatorluğu zamanında resmi yazışmalarda büyükelçilere, Hristiyan büyüklerine, devlet adamlarına ve prenslerine denirdi

ASALİT
Koyu, sahin

A'SAM
(Usme C) Ön ayakları beyaz olan at, geyik veya koyun

A'SÂM-ÜL YÜMNÂ
Sağ ayağı beyaz olan at, geyik veya koyun

ASAM
(İsm C) Günahlar

ASAMM
Sağır * Sert, katı * Güç, tahammül edilmez * Gr: Muzaaf olan fiil (İkinci veya üçüncü harf-i aslisi şeddeli olan fiil)

ÂSÂN
f Kolay Suhuletli Yesir * Bükülmüş ipin her katı

ÂSÂNÎ
Suhulet, kolaylık

ASAR
Toz * Sığınak * Atiyye, hediye

ASÂR
Fakirlik * Güçlük * şiddet

AS'AR
Çok kibirli, mağrur * Çarpık suratlı, eğri yüzlü, eğri boyunlu

ASAR
Vazifeler * Yükler * Cürümler Kabahatler

ÂSÂR
Öç almalar İntikamlar * Eserler * İzler Nişanlar Abideler * Âdetler

ÂSÂR-I ATİKA
Eski eserler

ÂSÂR-I EDEBİYYE
Edebî değeri olan eserler

ÂSÂR-I MATBUA
Tabedilmiş basılmış olan eserler

ÂSÂR-I MERGUBE
Muteber ve rağbet kazanmış olan eserler

ÂSÂR-I SAN'AT
Sanat eserleri

ASÂR
Kurumayıp daima sulanır çıban

ASÂR
Yağcı, yağ satıcısı

A'SAR
(Asr C) Asırlar Yüzyıllar

A'SÂR-I SÂLİFE
Geçmiş yüzyıllar Geçmiş asırlar

ASARAN
(Bak: Asrân)

ASARE
Anber ve misk gibi şeylerin kokması

ASARE
f Sayı, hesab

ASARİM
(Asrâm C) Çadır toplulukları Ayrı ayrı küçük insan grupları

AS'AS
(C: Asâis) Bir yerin adı * Kurt, zi'b * Kirpi

AS'AS
Kumdan yığılmış tepe * Fesâd

AS'ÂS
Gece çok gezip dolaşan kimse * Kurt

AS'ASE
Oturak yerin yumuşağı * Helâk olmak * Fesâd etmek

AS'ASE
(Is'as) Yönelme Arka çevirme * Gece karanlığı gelmeğe başlamak veya gitmek * Bulutun yere yakın olması

ASAT
Binâ

ASATIB
(İstabl C) Ahırlar

ASAY
f Gibi (Bak: Asâ)

ASAYİŞ
f Emniyet, güvenlik, korku ve endişeden uzak hâl Kanun, nizam hakimiyeti İnsan cemiyetlerinde iktidar, hâkimiyet, bir zümrenin, bir sınıfın elinde olmaktan kurtulamamasından ve bir kısım insanlarca yapılan, istedikleri zaman değiştirilen kanunlara diğer insanların saygısı temin edilemediğinden asayişin sağlanması gittikçe güçleşmektedir Çağımızda maddeci düşünce ile yetişen insanlar ancak baskı tedbirleriyle itaat altına alınmağa çalışılıyor Böylece kapitalist ülkelerde oligarşik diktatörlük, sosyalist ülkelerde sınıf diktatörlükleri kurularak insanlar köleleştirilmektedir İslâmda ise iktidar Allah'ındır, mülk de Allah'ındır İnsan insanın kulu, kölesi değildir Sınıf ve zümre diktatörlüğü yoktur İnsan insan karşısında hür, Allah karşısında kuldur ve herkes hukukta birbirine eşittir İdareciler hakkın ve halkın hizmetkârlarıdır( Bu millet ve vatan, hayat-ı içtimaiyesi ve siyasiyesi anarşilikten kurtulmak ve büyük tehlikelerden halâs olmak için beş esas lâzım ve zaruridir Birincisi: merhamet; ikincisi: hürmet; üçüncüsü: emniyet; dördüncüsü: haram ve helâli bilip haramdan çekilmek, beşincisi: serseriliği bırakıp itaat etmektir İşte Risale-i Nur, hayat-ı içtimaiyeye baktığı vakit, bu beş esası te'min edip, hem asâyişin temel taşını tesbit ve te'min eder KL)

ASÂYİŞ-BERKEMÂL
Rahat ve huzur te'min edilmiş

ASÂYİŞ-CU
f Rahat ve huzur arayan Asâyiş isteyen

ASÂYİŞ-PERVER
f Asâyiş taraftarı Sükûnet, rahat ve huzur isteyen

ASÂYİŞ-PERVERÂNE
f Rahat, huzur ve asâyiş taraftarına yakışacak şekilde

ASB
Bağlamak * Sağlam olarak dürmek * İmâme, sarık * Yemen'de yapılır bir nevi kumaş * Firavun atı adı verilen bir deniz canavarının dişisi * Kurumak * Kızarmak * Sarmaşık * Sargı, bağ * Mendil

ASBAB
(Sabeb C) Çukur yerler

ASBAG
Alnı veya kuyruğunun ucu beyaz olan at * Kuyruğunun ucu beyaz olan kuş

ASBAG
(Sıbg C) Boyalar

ASBAH
(Subh C) Sabahlar

ASBAN
f Değirmenci Değirmen sahibi

ASBANÎ
f Değirmencilik

ASBAR
(Sıbr C) Akbulutlar

ASBEST
yun Oldukça yumuşak ve ateşle hususiyeti değişmeyen lifli bir madde

ASC
Gezi topluluğu

ASCED
Halis, karışıksız altın

ASCEL
Karnı büyük olan kimse

ASD
Cimâ etmek * Döndürmek * Bozmak

ASDA
(Sadâ C) Sadâlar, sesler

ASDAF
(Sedef C) Sedefler

ASDAG
Perâkende olmak

ASDAG
(Sudg C) Tıb: Şakaklar, yüzdeki şakaklar

ASDAGAN
Tıb: Kollarımızdaki nabız damarları

ASDAK
(Sıdk C) Samimi şeyler

ASDER
Omuz, menkıb

ASDİKA
Sâdıklar Sabık ve sadık dostlar * İçi dışına, sözü işine uygun olanlar

ASED
Cimâ etmek * İp bükmek

A'SEF
Zulmedip zorla birşey alan

ASEF
(Asf) Büyük kadeh * Bir şeyi almak * Yoldan çıkmak Zulüm eylemek Körü körüne gitmek * Birisini istihdâm eylemek Irgatlık etmek, tarlada işçilik etmek * Ölüm (Kamus'tan alınmıştır)

A'SEL
Eğri olan şey Eğri dişli veya bacaklı kimse

ASEL
Bal Şehd * Tatmak * Su akarken yüzünde hâsıl olan kabarcık * Cennette bir su

ASEL-İ MUSAFFA
Süzme bal

ASELAN
Süngü titrediğinden acı çekmek * Boynunu uzatıp sür'atle gitmek

ASELBENT
Tıbda ve kokuculukta kullanılan bir reçinedir ve aynı adla anılan ağacın kabuklarının çizilmesiyle elde edilir

ASELÎ
Bal gibi sarı renkte olan * Yahudilerin ayırdedilmek için, omuzbaşlarına taktıkları sarı kumaş parçası * Eskiden kullanılan bir kumaş çeşidi

ASELİYYET
Bal hâli

ASELLAK
Deve kuşunun erkeği

ASEM
Kesbetmek Kazanmak çalışmak * Dirsekten itibaren elin kuruyup çolak ve eğri olması * Ayağın topuktan kuruyup eğilmesi ve aksak olması

A'SEM
Eli bileğinden kurumuş kimse

ASEMM
Çok sağır

ASEMSEM
Kuvvetli, büyük deve

ASEN
Tütün, duhan

ASENN
Koltuğu kokan kişi

ASER
Solak kimse, solaklık

A'SER
Çok zor ve çetin olan, dayanılması çok zor * Solak

ASERAT
Sürçmeler, yanılmalar * Ayak kayması

ASERE
Kanat teleklerinden evvel, ucunda olan beyaz telekler

ASES
Asâyişin muhafazası için geceleri dolaşan ve şimdiki polis vazifesini gören memurlar

ASESBAŞI
Osmanlı İmparatorluğunun eski devirlerinde polis müdürü

ASEV
(Asven) Serkeşlik Taşkınlık, serserilik

ASEVSEL
Azâsı gevşek kimse

ASF
Büyük kadeh * Zulüm ve zorla bir şeyi almak

ASF
Zulüm Haksızlık * Can çekişme * Emek çekip kâr kazanma * Bir tarafa eğilme * Sür'atle gitme * Rüzgârın kuvvetle esmesi * Taze ekin yaprağı* Ekin taze iken biçme

ASFAD
(Safed C) Suçluların el ve ayaklarına takılan kelepçeler

ASFAF
(Saff C) Saflar, hatlar

ASFALT
yun Siyah renkte şekilsiz bir bitüm

ASFAR
Sıfırlar Boş şeyler

ASFENCAH
Akılsız, ahmak adam

ASFER
Sarı, uçuk benizli Soluk * Kızıl * Islık çalan* Bomboş şey

ASFİYA
Sâfiyet, takvâ ve kemâlât sâhibi ve Peygambere (ASM) vâris olup, onun meslek ve gayelerini ihyaya ve tatbike çalışan muhakkik zatlar (Derece-i şuhud derece-i iman-ı bilgaybdan çok aşağıdır Yani : Yalnız şuhuduna istinad eden bir kısım ehl-i velâyetin ihatasız keşfiyatı, Verâset-i Nübüvvet ehli olan Asfiya ve Muhakkikinin şuhuda değil, Kur'ana ve vahye, gaybi; fakat sâfi, ihatalı, doğru hakaik-i imaniyelerine dâir ahkâmlarına yetişmez Demek bütün ahval ve keşfiyatın ve ezvak ve müşâhedâtın mizanı : Kitab ve sünnettir Ve mehenkleri Kitap ve Sünnetin desâtir-i kudsiyeleri ve Asfiya-i muhakkikinin kavanin-i hadsiyeleridirM)

ASFİYA-İ MUHAKKİKÎN
Hakikatı tam araştıran, delillerle isbat eden, ilim ve fazilette terakki etmiş olan büyük İslâm âlimleri

ASFİYA-İ MÜDEKKİKÎN
İslâmî hakikatların tetkik ve bilinmesinde çok dikkatli ve sâdık olan büyük İslâm âlimleri

ASGA
Öğrenmeğe çok hevesli * Çarpık suratlı

ASGAR
En küçük Daha küçük

ASGARAN
Kalb ile dil

ASGARÎ
En az En küçük

ASGÜN
Hazar Denizi'ne verilen bir isim

ASHÂB
(Eshâb) (Sahib C) Arkadaş olanlar Sahip olanlar, kullanma yetkisine sahip kişiler * Halk, ahali * Sahabeler, yani Peygamberimiz Hz Muhammed'i (ASM) görmüş ve mü'min olarak ona ve onun mesleğine bağlı kalmış olan zatlar Bu kişiler, insanlık, doğruluk ve her türlü faziletlerde en ileri seviyede bulunan şahsiyetlerdirOnlar Peygamberimizi (ASM) her an yakın alâka ile takip ederler ve O'na, her cihetle ittibaa çalışırlardı Dâima sıdk ve sadakatten, doğruluk ve faziletten ayrılmamak cehdi içinde idiler İslâmiyetin neşir ve tâmimi için her çeşit fedakarlıktan çekinmezlerdi Risale-i Nur Külliyatından Mektubat isimli eserde denildiği gibi: "Âl ve Ashâb nâmında bu zevat-ı kirâm, nev-i beşerin enbiyadan sonra ferâset ve dirâyet ve kemâlâtla en meşhur, en muhterem, en nâmdar, en dindar ve en keskin nazarlı tâife-i azimesi" dirler(RA)

ASHÂB-I BEDİR
Hz Peygamber (ASM) ile Bedir muharebesinde bulunan sahâbeler (RA)

ASHÂB-I CENNET
Cennet ehli Cennetlik olanlar, Cennetlik oldukları ümid edilenler veya cennete gidecekleri müjdelenmiş olanlar (Bak: Aşere-i Mübeşşere)

ASHÂB-I DEVLET
Devlete mensub olanlar Devlet adamları

ASHÂB-I EYKE
(Ashâb-ı Leyke) Şuayb'ın (AS) Allah tarafından kendilerine gönderildiği kavmin adı Yerleri ağaçlı olduğundan bu isim verilmiştir

ASHÂB-I FERÂİZ
Mirascılar Ölen kimsenin malında hissesi olan akrabâları

ASHÂB-I FİL
İslâmiyetten önce Kâbe-i Muazzamayı tahrib için Mekke'ye hücum eden Habeş ordusunun ismi ( Önlerinde fil bulunduğundan, zırhlı vasıtalar gibi ondan faydalandıklarından bu isim verilmiş olduğu nakledilir

ASHÂB-I GÜZİN
Mümtaz ve en meşhur sahâbeler

ASHÂB-I KALEM
Kalem ashabı Memurlar

ASHÂB-I KALİB
Bedirde öldürülüp kuyuya atılmış olan müşrikler

ASHÂB-I KEHF
Kur'ân-ı Mu'ciz-ül Beyan'da bahsi geçen ve devirlerinin zâlim padişahından gizlenerek ve onun şerrine âlet olmaktan çekinerek, beraberce bir mağaraya saklanıp, Rabb-ı Rahimlerine (CC) sığınan, dindar ve makbul büyük zâtlar İsimleri rivâvette şöyle sıralanır: Yemlihâ, Mekselinâ, Mislinâ, Mernüş, Debernüş, Sâzenüş, Kefeştatâyüş Kendilerine sâdık köpeklerinin adı da Kıtmir'dir

ASHÂB-I KİRAM
Hz Muhammedin (ASM) Ashabı, sahabeleri

ASHÂB-I MATLUB
Huk : İflâs hâlinde bulunan şahsın, kanuni alacaklılarının yekûnü

ASHÂB-I MEŞ'EME
Uğursuz, kötü, dine muhalif olanlar* Solak, sol tarafta, alçak mevkide bulunanlar

ASHÂB-I MEYMENE
Dinen ihtiram mevkiinde bulunan yüksek haysiyet sahibleri Hayırlı kimseler

ASHÂB-I RESS
Kur'anda bahsi geçen bir kavim adıdır Kimler oldukları kati bir şekilde tesbit edilemiyor Râvilerin ekserisi, peygamberlerine isyan eden ve onu öldürüp kuyuya atan, bundan dolayı da Cenab-ı Hakkın helâk ettiği bir kavim olduğu hakkında ittifak etmektedir (Furkan Suresi, 38 inci Ayet)

ASHÂB-I RIDVÂN
Cenab-ı Hakkın rızâsıyla müjdelenen sahâbeler (RA) (Bak: Bi'at-ı Rıdvan)

ASHÂB-I SUFFA
Suffa ehli Bunlar, Hz Peygamberin (ASM) mescidine bitişik üstü örtülü, etrafı açık bir yerde otururlardı ve orada yaşarlardı Bu zatların yaşayışları ve hâlleri din hizmeti, hayatı bakımından büyük değer taşımaktadır Bütün hayatları Peygamberimiz'in (ASM) yanında bulunarak Kur'ânın en yüksek derslerini alır, öğrenirler ve öğretirlerdi İslâmiyeti öğrenmek, öğretmek ve yaymak için her türlü şahsi menfaatlerini terkederek tam bir İslâm fedaisi olarak yaşarlardı Bunlar evlenmezler ve dünya işleriyle uğraşmazlardı Ashab-ı Suffa'nın bu hizmetleri sebebiyle ve bu çok büyük fedakârlıkları vesilesiyle İslâmiyet az zamanda çok yayılmış ve kökleşmiştir Peygamberimiz'in (ASM) hadis-i şerifleri mükemmel bir şekilde muhafaza altına alınmış ve zamanımıza kadar hatta kıyamete kadar sağlam bir şekilde devam etmesi sağlanmıştırBu Ehl-i Suffa'nın ahvâli Kur'an-ı Kerim hizmetine ilk ve en mühim başlangıç olduğu ve herkese büyük ibret ve ders teşkil edeceği için, Sahih-i Buhâri Tercemesi Yedinci Cildinin 62 ve 63 üncü sahifelerindeki alâkalı kısmı naklediyoruz: "Suffa, Kamus Müterciminin dediği gibi ve hepimizin bildiği veçhile, eski yerlerdeki "sed", "seki" gibi yüksekçe eyvana denir Lisanımızda tahrifle "sofa" tâbir olunur Ehl-i suffa buna izâfe edilmiştir Ashâb-ı Suffa; aileden cüdâ, gaile-i dünyeviyeden âzâde ve bütün mânası ile feragatkâr bir hayata mâlik olan bir zümre-i mübârekenin ekseri vakitleri Resül-i Ekremin (ASM) huzurunda geçerdi Dâima Resul-i Ekrem'den (ASM) ahz-ı feyz ederlerdi Taraf-ı Peygamberiden tâyin buyurulan muallimler mârifetiyle de kendilerine Kur'ân tâlim edilirdi Bunlardan yetişenler müslüman olan kabilelere tâlim-i Kur'ân için gönderilirdi Bu cihetle bunlara "Kurrâ" denilirdi Bu suffaya da "Darul-Kurrâ" demek en münâsib bir isimdir Nur-u Kur'an'ın "lemhat-ül basar" denilebilecek derecede az bir zaman zarfında âfâk-ı âleme intişar etmesi, bu ilim ocağının yetiştirdiği güzideler sâyesinde müyesser olmuştur Mütevâzi ve fakat çok feyyaz olan dörtyüz, beşyüz raddesinde dâimâ Kur'ân ile, icâbında gazâ ile meşgul olan bir irfân-ı Kur'ân ordusu bulunuyordu İçlerinden teehhül edenler kadro haricine çıkardı Fakat, yenileri ile ikmal edilirdi Burası bütün mânası ile leyli ve meccâni bir dâr-ul-ilim idi Müdâvimleri ne ticaretle, ne bir san'at ve harâsetle iştigal etmezdi Maişetleri taraf-ı risâlet-penâhiden ve ağniyâ-ı ashâb tarafından te'min edilirdi Bu hakikatı, Ehl-i Suffa'nın mübarek simâlarından birisi olan Ebu Hureyre (RA) kendisinin çok hadis rivâvet ettiğinden şikâyet edenlere karşı verdiği şu müskit cevabında pek güzel ifâde etmiştir: "Benim kesret-i rivâyetim çok görülmesin; muhacir kardeşlerimiz çarşıdaki, pazardaki ticaretleri ile, "Ensar" kardeşlerimiz de tarlalardaki, bahçelerdeki ziraatleri ile meşgul bulundukları sırada, Ebu Hureyre, Peygamberin (ASM) mübârek nasihatlerini hıfzediyordu" demiştiResul-i Ekrem (ASM) Ashâb-ı Suffa'nın maişeti ile, tâlim ve terbiyesi ile pek yakından alâkadar olurdu Hattâ saadet-hâneleri ihtiyacatı ile ikinci derecede meşgul bulunurdu Bir kerre Hz Fâtıma (RA) el değirmeni ile un öğütmekten usandığından şikâyet ederek bir hizmetçi istediğinde, Resül-i Ekrem (ASM) - "Kızım! Sen ne söylüyorsun? Henüz Ehl-i Suffa'nın maişetini yoluna koyamadım" buyurmuştuResul-i Ekrem'in (ASM) hiç bir mev'izaları, hiç bir hitâbeleri yoktur ki, bunun irâdı sırasında Ashâb-ı Suffa orada hazır bulunmasın, dinleyip, hıfzederek diğer ashâba nakletmesin Bu suretle ahkâm-ı İslâmiyyenin hıfz ve naklinde Ehl-i suffanın pek müstesna te'sirleri görülmüştürİçlerinde Ebu Hureyre (RA) gibi müstesnâlar yetiştiği gibi, ilmi varlık göstermiyenler de vardı Fakat, hangi türlü tedris gösterilebilir ki, umumi surette böyle sihir-âmiz bir feyz verebilmiş olsun"Hak Dini Kur'ân Dili Cilt 2, sahife: 939, 940, 941 de de şu izahat vardır:"Bir gün Resul-i Ekrem (ASM) Ashâb-ı Suffa'nın başlarında durmuş, hallerini nazar-ı tetkikten geçirmişti Fakirliklerini, çekmekte oldukları zahmetlerini gördü ve kalblerini tatyib edip onlara buyurdu ki: - "Ey Ashâb-ı Suffa! Sizlere müjdeler olsun ki; her kim şu sizin bulunduğunuz hâl-ı sıfâtta ve bulunduğu halden râzı olarak bana mülâki olursa, o benim refiklerimdendir "

ASHÂB-I SUYÛF
Bizzat harbe iştirak edip kılıçları ile cihad edenler

ASHÂB-ÜŞ-ŞİMÂL
Amel defterleri sol taraflarından verilecek olan cehennemlik kimseler Solcular

ASHÂB-I ŞUHÛD
(Bak: Ehl-i Şuhûd)

ASHÂB-I TAHRİC
(Bak: Tahric)

ASHÂB-I UHDÛD
Cenab-ı Hakka imân ve itâat edenleri çukurlara doldurup yakan veya sopa ile döven, fir'avn gibi zâlim kimseler

ASHÂB-I YEMİN
Ahid ve yeminlerinde sebât edenler Kendi kazançlarından ziyâde Cenab-ı Hakk'ın lütuf ve ikrâmına kavuşacakları ümid edilenler Allah'a itâatleri ve amelleri iyi olup ahirette amel defterleri sağ taraftan verilecek olanlar Sağcılar Mukaddesatçılar Kur'an ve İmân yolunda Allah (CC) için çalışanlar ve bunlara taraftar olanlar Sağlam ve helâl dâiresinde çalışan kimseler Cennetlik olanlar

ASHAME
Peygamberimizin zamanında Müslümanlığı kabul eden Habeş Necaşisinin ismi

ASHAR
Saçı kızıl adam Kırmızı tüylü hayvan

ASHAR
(Sıhr C) Evlenme neticesinde akraba olan erkekler (Kayınbiraderler, kayınpederler, güveyler)

ASHEB
Tüyünün üstü kızıl, içi beyaz olan deve

ASIF(E)
(C: Asıfât) Şiddetli rüzgâr, sert fırtına (Bak: Asf)

ASIFAT
(Asf C) şiddetli rüzgârlar

ASIL
(Bak: Asl)

ASIM
Kendisini günahlardan men'edip pâk ve ismetli tutan, koruyan, men'eden

ASIMA
Medine şehrinin diğer bir ismi

ASIR
(Bak: Asr)

ASİ
Uygun, elverişli

ASİ
Çok isyan eden, çok isyancı

ÂSİ
İsyan eden Emirlere itâat etmeyen * Günah işleyen * Meşru idâreyi tanımayıp baş kaldıran

ÂSÎ
Hurma salkımı

ÂSİ
Doktor, cerrah, tabib * f Kederli, hüzünlü

ASİB
Dolmuş bağırsak * Katı nesne, şedid * Şiddetli sıcak, çok sıcaklık * Talihsizlik

ASİB
Dağ, cebel * Kuyruğun bittiği yere "asib-ü zeneb" derler

ÂSİB
f Musibet, belâ, âfet, felâket * Çarpışma

ASİB-İ RÜZGAR
Zamanın belâsı

ASİB-RESAN
f Zarar veren, musibete atan, belâya düşüren, felâkete sevkeden

ASİD
Başında bir zahmet olup boynunu döndüremeyen ve eğilemeyen, burnundan sümüğü akan deve

ASİDE
Bulamaç adı verilen yemek

ASİF
(C: Usefâ) Para ile tutulan işçi, yevmiyeci, gündelikçi

ASİFE
Buğday ve arpa başağını örten yapraklar

ÂSİL
(C: Avâsil-Usûl) Kovandan bal alan kişi * Yürürken aceleden yele yele yürüyen kimse

ASİL
Esas Yedek olmayan * Köklü * Edebli, soylu * Fık: Muamelâtta kendi nâmına hareket eden * Akşam vakti * Ölüm, mevt

ASİLÂNE
f Asil olanlara yakışır şekilde Asil ve neseb sahibine lâyık

ASİLE
(C: Asâil) Bir şeyin tamamı, bütünü * Öğleden sonranın son kısmı, akşam üzeri * Ölüm, mevt

ASİL-ZADE
f Sülâlesi ve ailesi görgülü, temiz ve asil olan

ASİL-ZÂDEGÂN
(Asil-zâde C) Asilzâdeler, soylu kişiler

ASİM
Engel, mâni, muhafaza eden

ASİM
Günahkâr Günah işleyen

ASİME
f Akılsız, şaşkın, sersem

ASİME-GÎ
f Akılsızlık, şaşkınlık, sersemlik

ASİME-SÂR
f Kafası karışık

ÂSİN
Pis kokulu Bozulup kokan su

ÂSİR
Bir efsaneyi rivayet eden

ASÎR
Üsâre Özsu * Bir maddenin sıkılmış suyu * Suyu alınmak için sıkılmış şey

ÂSİR
Ayağı kayan

ASİR
Ağır Zor Güç Müşkül Düşvâr

ASİR
Karmakarışık * Bitişik komşu

ASİR(E)
Üzüm ve benzeri şeyleri şıra yapmak veya yağını almak için sıkan

ASİRE
Üzerine bir yıl geçtiği hâlde hâmile olmayan dişi deve

ASİRE
(C: Asirât) Hayvanın ayağının arasına takılan köstek

ASÎRE
Cibre, posa

ASİSTAN
Fr Profesör veya hekim yardımcısı

ASİT
Fr Terkibindeki hidrojenin yerine element alarak tuz meydana gelmesine sebep olan ve mavi turnusolü kırmızıya çevirmek hâsiyetinde hidrojenli birleşik hamız

ÂSİTAN
f Kapı eşiği * Dergâh * Tekke

ÂSİVEN
f Şaşkın, sersem, aklı dağınık

ÂSİYÂ
f Su değirmeni

ASİYÂ-BÂN
f Değirmenci, değirmen sahibi

ASİYÂ-GER
f Değirmen yapan, değirmenci

ASİYÂ-SENG
f Değirmentaşı

ÂSİYE
Kederli, hüzünlü kadın * Sütun, kolon, direk * Hz Musa'yı (AS) Nil nehrinden çıkararak büyütüp yetiştiren kadın Firavunun zevcesinin ismi

ASK
Lâzım olmak, lüzumlu olmak

ASKA'
Atların ve kuşların başının ortasında beyazlık olanı * Kanarya kuşu

ASKÂ'
(Suk C) Çeşme duvarlarının bölmeleri* Bölgeler

ASKABE
Küçük salkım

ASKALÂN
Şam diyârında bir şehrin adı ("Arûs-üş Şam" da derler)

ASKALE
Serap fazla olmak

ASKAR
Üzüm şırası

ASKAT
(Uydurukça kelimedir) (Bak: Vâhid-i kıyasî)

ASKER
(C: Asakir) Devlet ve memleketin muhafazası için ücretli veya ücretsiz olarak veya kur'a ile toplanarak hazır bulundurulan ve resmi elbise giyen silahlı adamlar topluluğu Er, leşker, nefer

ASKER
f Devredici, seyyar

ASKERE
Şiddet * Asker hazırlamak

ASKER-GÂH
f Asker kampı, askeriyeye ait kamp

ASKERÎ
Askere veya askerliğe ait, askere mahsus

ASKUL
(C: Asâkil) Beyaz, büyük mantar

ASL
Yelmek Seğirtmek

ASL
Temel, esas, kök Bidâyet Mebde', dip, hakikat Hâlis, sâfi Haseb ve neseb Soy sop Zâten, en ziyâde

ASL-I MEYYİT
Huk: Ölen kimsenin babası, babasının babası ve ilh

ASLA'
Başının tepesinde ve önünde kıl olmayan * Küçük başlı

ASLA
Hiçbir zaman

ASLÂB
(Sulb C) Sulbler, beller

ASLÂD
Sert, katı ve düz (Çakmak taşı hakkında) Ateşsiz * Cimri, hasis, pinti

ASLAH
Kulağı hiç işitmeyen

ASLAH
En sâlih Daha sâlih

ASLAHAKELLAH
Allah seni ıslâh etsin (meâlinde duâ)

ASLAH TARİK
En selâmetli tarz En salih usul, yol

ASLAT
Koyu, sahin

ASLEKA
Serabın fazla olması

ASLEM
Kulağı kesik olan, kesik kulaklı

ASLEN
Kök veya soy bakımından, aslında, esasında; temelden, kökten

ASLÎ
Asla aid ve müteallik

ASLİYYET
Asl'ın hususiyeti ve hâli Hususilik, mümtaziyet, seçkinlik * Başka şeyler karışmamış olan bir şeyin ilk hali

ASL Ü ESAS
Gerçek, doğru

ASM
Sargı * Kırılmış kemiğe bağlanan ağaç

ASMÂ
Ön ayağı beyaz olan dişi koyun

ASMA'
Küçük kulaklı * Zeki kimse

ASMA
Elleri veya bacakları eğri olan

ASMA'
Uyanık ve gözü açık (adam) * Keskin (kılınç)

ASMAH
Çok cesur, pek kahraman

ASMAÎ
Arapların şöhret bulmuş şairi

ASMAN
f Gökyüzü, sema

ASMANE
f Dam, tavan, kubbe

ASMAN-GÛN
f Gök mavisi

ASMANÎ
(C: Asmâniyân) f Gökyüzüne, aya, güneşe mensub * Açık mavi

ASMANÎ ÂHEN
f Yıldırım

ASMAR
f Mersin ağacı

ASMENDE
Şaşkın, alık, dalgın Hile ile kandıran, hileci

ASMIHA
(Sımah C) Kulak kanalları

ASNIM
(Sanem C) Putlar * Sevgililer

ASPİRATÖR
Fr Hava emme cihazı

ASR
Muttali olmak Gözcülük etmek

ASR
(C: Evâsır) Kırmak * Hapsetmek

ASR
(Asır) Bir devrelik zaman * İkindi vakti * Zamanın bir cüz'ü * Konuşan kimselerin başkaları ile beraber yaşadığı müddet * Yüz yıl * Eskiden bazılarınca kırk, elli veya altmış yıllık müddet * İnsanın ortalama yaşayış zamanı * Gece ve gündüzden her biri * Birisinin aşireti * Men'etmek * Suyunu çıkarmak için bir şeyi sıkmak

ASR-I ÂHİR
Son asır, son devir

ASR-I CAHİLİYYET
Cahiliyyet asrı Cahiliyyet devresi * Arabistan'da İslâmiyet'ten önceki putperestlik ve vahşet devri

ASR-I EHÎR
Son asır

ASR-I EVVEL
İlk asır * Ist: Fey-i zevâle ilâveten, herşeyin gölgesi kendisinin bir misli daha uzadığı zamandan başlayıp, iki misli uzayıncaya kadar süren ikindi vaktidir (Fey-i zevâl; güneş tam ortada iken, gölgenin uzunluğudur)

ASR-I HÂZIR
Şimdiki asır, yeni zaman

ASR-I SAÂDET
Peygamberimiz Hz Muhammed'in (ASM) peygamber olarak dünyada bulunduğu devir (Bu sıdk ve kizb; küfür ve iman kadar birbirinden uzak Asr-ı Saadet'te sıdk vâsıtasıyla Muhammed'in (ASM) âlâ-yı illiyyine çıkması ve o sıdk anahtarıyla hakaik-ı imaniye ve hakaik-ı kâinat hazinesi açılması sırrıyla, içtimaiyat-ı beşeriye çarşısında sıdk, en revaçlı bir mal ve satın alınacak en kıymetli bir ' hükmüne geçmiş Ve kizb vasıtasıyla Müseylime-i Kezzâbın emsâli, esfel-i sâfiline sukut etmiş Ve kizb o zamanda küfriyat ve hurafatın anahtarı olduğunu o inkılâb-ı azîm gösterdiğinden, kâinat çarşısında en fena, en pis bir mal olup; o malı satın almak değil; herkes nefret etmesi hükmüne geçen kizb ve yalana, elbette o inkılâb-ı azîmin saff-ı evveli olan ve fıtratlarında en revaçlı ve medâr-ı iftihar şeyleri almak ve en kıymetli ve revaçlı mallara müşteri olmak fıtratında bulunan Sahabeler; elbette şüphesiz bilerek ellerini yalana uzatmazlar Kizb ile kendilerini mülevves etmezler Müseylime-i Kezzâb'a kendilerini benzetemezler Belki, bütün kuvvetleriyle ve meyl-i fıtriyeleriyle en revaçlı mal ve en kıymettar ' ve hakikatların anahtarı Muhammed'in (ASM) âlâ-yı illiyyîne çıkmasının basamağı olan sıdk ve doğruluğa müşteri olup, mümkün olduğu kadar sıdktan ayrılmamağa çalıştıklarından, ilm-i Hadisce ve ulema-i şeriat içinde bir kaide-i mukarrere olan "Sahabeler, daima doğru söylerler Onlardaki rivâyet, tezkiyeye muhtaç değil Peygamberden (ASM) rivayet ettikleri Hadisler bütün sahihtir" diye ehl-i şeriat ve ehl-i hadisin ittifakına kat'î hüccet bu mezkûr hakikattır H)

ASR-I SÂNİ
İkinci asır * Ist: Fey-i zevâle ilâveten, herşeyin gölgesi kendi boyunun iki misli daha uzadığı zamandan başlayan ikindi vaktidir (Fey-i zevâl; güneş tam ortada iken, gölgenin uzunluğudur)

ASRA'
Zor olan şey Güç nesne * Kanatlarının uçlarında beyazlıklar olan tavşancıl kuşu

ASRAF
(Sarf C) Masraflar * Değişiklikler

ASRAM
(Sırm C) İnsan toplulukları, insan kümeleri * Çadır grupları

ASRAN
(Asaran) İki devir Gece ve gündüz * İki asır * Gündüzün zamanı

ASRE
(C: Aserât) Ayak kayma, sürçme, yanılma

ASREM
Kulağı sakat, hasta * Ailesini geçindirmek için sıkıntı çeken (kimse) * Bölük bölük

ASREMAN
Gece, gündüz

ASRÎ
Devre, modaya ve israflı fantaziyelere uyan Taklitçi Zamana uygun Bir devreye, asra âit ve müteallik

ASRİS
f At koşturulan meydan, hipodrom

ASS
Her nesnenin aslı, her şeyin esası

ASS
Gece gezip dolaşmak

ASS
Katı ve sağlam olmak, berk olmak

ASSÂB
İplikçi

ASSÂL
Kovandan bal çıkaran, bal satan, balcı

ASSALE
Arı, bal arısı * Arı kovanı, kovan * Petek, bal peteği

ASSUBAY
Ask: Çavuş, üst çavuş ve başçavuş diye rütbeleri olan, ücret alan ve resmi elbise giyen askerdir

AST
Alt * Birinin emri altında olan kimse, mâdun * Askerlikte rütbe veya kıdemce küçük olan asker

ASTAN
f Eşik, atebe * Dergâh, tekye

ASTANE
f Eşik, atebe * Paytaht * Mânevi büyüklerin kabri * Büyük tekke * Merkez (Osmanlı İmparatorluğunun merkezi olması münasebetiyle İstanbul manasına da gelir)

ASTÂNE-İ SAÂDET
Saadet eşiği Sultan sarayı, İstanbul

ASTAR
(Satr C) Yazı satırları

ASTİN
f Esvap kolu, yen

ASTİN-BERÇİDE
f Hazırlanan veya hazırlanmış (adam)

ASTİNE
f Yumurta

ASTİN-EFŞAN
f Yen silken * Mc: Vazgeçen

ASTİN-MALİDE
f Hazırlanmış, hazırlanan (adam)

ASTRONOM
yun Kozmoğrafya âlimi, felekiyat ile uğraşan, gök cisimleri hakkında bilgi edinmeye çalışan

ASTRONOMİ
yun Kozmoğrafya Gök ilmi FelekiyatAstronomi ilmi dünyanın birgün hareketinin duracağını; coğrafya, karaların alçalarak dünyanın sularla kaplanacağını, iklimin değişerek canlılar için yaşanmaz hâle geleceğini; fizik, güneşin birgün söneceğini, kâinattaki enerjinin artık kullanılamaz, işe yaramaz hâle geleceğini, kâinatın öleceğini açıklamaktadır İnsanların yaşanmaz hâle gelecek dünya ve güneş sisteminden başka sistemlere göç edeceklerini hayâl etsek bile, kâinatın genel çöküşü karşısında kaçacak yer bulamıyacaklardır Sonunda kıyamet kopması muhakkaktır ve Allah'ın vaadi olan âhiret, şüphesiz gelecektir

ASTRONOT
yun Feza yolculuğu yapan vasıtaları kullanan kişi (Amerikada ve batıda astronot; Rusyada ve komünist ülkelerde kozmonot tâbiri kullanılmaktadır)

ASÛB
Bey, başbuğ Hakan * Arı beyi (Bak: Ya'sub)

ASÛDE
f Rahat, huzur içinde Dinç Müsterih Sâkin * Bir cins helva adı

ASÛDE-DİL
f Başı dinç, huzuru yerinde, gönlü rahat

ASÛDE-DİLÎ
f Gönül rahatlığı

ASÛDE-GÎ
f Huzur, rahat, asayiş

ASÛDE-HÂL
f Hâli rahat, sıkıntısı olmayan

ASÛDE-NİŞİN
f Rahatça oturan İstirahat eden

ASUF
Hızlı ve çabuk yürüyen * Çok şiddetli rüzgar

ASUF
(Asf dan) Çok zulüm eden Çok zâlim

ASUL
Gururlu, mütekebbir, zâlim kimse

ASUM
Geçim derdi için çok çalışan kimse

ASUM
Obur, açgözlü, arsız

ASUMAN
f Gökyüzü Semâ * Felek

ASUMANÎ
Beşerî olmayan Semavî olan Göğe âit ve müteallik

ÂSÛN
(Asi C) İsyan edenler Günahkârlar

ÂSÛR
(C: Avâsir) Tuzak, ağ * Şer * Şiddet

ASÛR
Zorluk Güçlük

ASÛR
Eğri boyunlu

ASÛS
Yalnız yürüyüp, otlayan deve * Yanından insanlar uzaklaşmayınca kendini sağdırmayan deve * Av arayan kimse

ASÜD
(Esed C) Arslanlar * Yiğitler

ASÜFTE
(Asügde) f Ateşle islenmiş * Hazırlanmış, hazır

ASVA
Sırtlan * Yaşlı kadın

ASVAD
(C: Asâvid) Büyük emir

ASVAT
(Savt C) Sesler

ASVEB
(Sâib den) En doğru ve iyisi Çok isabetli

ASVEB-İ AKVÂL
Kavillerin en muhkemi, sözlerin en doğrusu

ASVİNE
(Sunvân C) Elbise koymaya yarayan dolaplar Gardroplar

ASY
Yaşamak * Kocamak, ihtiyarlamak

ASY
İsyan, itaatsizlik

ASYA
Dünyadaki kıt'aların en büyüğü * f Değirmen (Bak: As)

ASYAF
(Sayf C) Yaz mevsimleri

ASYAR
Dayanmak * Sürçmek

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (A Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Anlamları.

Eski 09-10-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (A Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Anlamları.



RE: Osmanlıca Sözlük (A Harfi) Mesaj Yazmayin
f Muharrem ayında pişirilen aşure * Yemek, taam

AŞA
(C: A'şiye) Akşam yemeği

A'ŞA
Gözleri dumanlı olan adam * Çeşitli yüzyıllarda yaşamış olan birkaç Arap şairinin adı * Gece vakti gözleri görmeyen kimse

AŞA
(C: Aşâ-Aşvâ) Gece gözlerin görmeyip gündüz görmesi

A'ŞAB
(Aşb C) Tâze otlar

AŞABE
Yaş otun çok olması

AŞAİR
(Aşiret C) Aşiretler Kabileler

AŞAK
Sarmaşık

AŞAM
f Yiyecek ve içecek * İçen, içici manasına birleşik kelimeler yapılır

AŞAMİDENÎ
f İçilebilen veya yenilebilen

A'ŞAR
(Öşür C) Öşürler Arazi mahsüllerinden alınan onda bir nisbetindeki vergiler * Mahsül alan zengin müslümanların zekâtları

A'ŞARÎ
Ondalığa âit Öşür hesapları nev'inden On sayıları Ondalık

AŞAVET
Gündüz görüp, gece görmeyen ve tavukkarası adı verilen göz hastalığı

AŞAYA
(Aşi C) Akşamlar, mağribler

AŞB
(C: A'şâb) Yaş ot

AŞEBE
Zayıflığından gövdesi kurumuş olan yaşlı kimse * Büyük azı dişi * Küçük adam

AŞEM
Kuru ekmek

AŞEME
Kuru ekmek parçası * Büyük azı dişi

AŞEN
Her nesnenin aslı ve kökü * Sözü kendi kanaatine göre söylemek

AŞENNET
(C: Aşânit) Yaramaz huylu kimse

AŞENZER
Katı, sağlam nesne

AŞERAT
(Aşere C) On sayıları

AŞERE
On On rakamı

AŞERE-İ MÜBEŞŞERE
Hz Peygamber'in (ASM) kendilerine Cennetlik olduklarını müjdelediği sahabelerdir Bu kişiler Allah'ın emirlerine bağlılıkta ve din hizmetindeki fedailikte Allah'ın rızasını tam kazanmışlardır Bu zatlar şunlardır: Hz Ebu Bekir, Hz Ömer, Hz Osman, Hz Ali, Hz Abdurrahman bin Avf, Hz Ubeyde bin Cerrah, Hz Said, Hz Sa'd bin Ebi Vakkas, Hz Talha, Hz Zübeyr İbn-ül Avvam (RAnhüm)

AŞEVÎ
Akşam, akşam vaktine dair

AŞEVİ
Yoksullara parasız olarak yemek yedirilen veya dağıtılan yer, aşhane * Para ile yemek yenilen yer, lokanta * Düğün gibi toplantılarda, yemekleri hazırlamak için iğreti mutfak olarak kullanılan yer * Bazı tekkelerde yemek pişirilen yer

AŞEVSEC
Büyük karınlı iri deve

AŞEVZEN(E)
Galiz, katı nesne

AŞ-HANE
f Aşevi, mutfak

AŞI
Birşeyden alınıp diğer birşeye aktarılan madde * Çeşitli tehlikeli hastalıkların önünü almak için aşılanan madde * Yabani veya cinsi âdi bir ağaca, cinsine yakın diğer iyi bir ağaçtan vurulan kalem veya yaprak aşısı

ÂŞIK
Çok fazla seven Mübtelâ Birisine tutkun * Saz şairi * (Cümledeki yerine göre) : Ahbab, hazret, ma'hut, seninki gibi mânâlara gelir (Müennesi: Aşıka)

ÂŞIK-I DİDÂR-I PÂK
Temiz yüzün âşıkı * Edb: Evvelce ordularda, kışlalarda, köy odalarında ve mahalle kahvelerinde gerek kendinin, gerek başkalarının sözlerini sazla dile getiren kimse; halk şâiri

ÂŞIKAN
(Âşık C) f Âşıklar, tutkunlar

AŞİ
(C: Avâş) Kastedici

AŞİ
Akşam * Akşam yemeği * Tavuk karasına tutulan kimse

AŞİHE
f Kişneme

AŞÎK
Fazla âşık, çok tutkun

AŞİKÂR(E)
f Belli, meydanda, açık Bedihi

AŞİNA
f Mâlumatlı, haberli olan Arif Bilgili Mâlik Tanıdık Yabancı olmayan * Yüzücü

AŞİNE
f Yumurta

AŞİR
Onuncu * Eskiden öşür toplayan vergi memuru (Bak: Amil)

AŞİR
Onda bir On kısma taksim edilen bir şeyin herbir parçası * Kur'an-ı Kerimin on cüz'ünden herbiri veya on âyetlik bir parçası * Dost, yardımcı, yardak * Koca * Kabile * Kötülükte yardımcılık eden * Sahip * Toz (Bak: Aşr)

AŞİRE
Onuncu Tâsia'nın altmışta biri

AŞİREN
Onuncu olarak, onuncu derecede

AŞİRET
Kabile, oymak, göçebe halinde yaşıyan ekseri bir soydan gelen cemaat Yakın akraba, âile

AŞİRET-İ GALİB
Galip gelen aşiret * Aşiretin ekseriyeti, çokluğu

AŞİYAN (E)
f Kuş yuvası * Mc: İkâmetgâh Ev, mesken

AŞİYAN-I HARÂB
Yıkılmış yuva, tahrib edilmiş mesken

AŞİYAN-SÂZ
f Yuva kuran, mesken yapan

AŞİYY
Akşam, akşam üzeri

AŞK
(Işk) Çok ziyâde sevgi Şiddetli muhabbet Sevdâ Candan sevme * İttibâ' Alâka(İnsanın mahiyeti ulviye; fıtratı, câmia olduğundan; binler envâ-ı hâcât ile binbir esmâ-i İlâhiyyeye herbir ismin çok mertebelerine fıtraten muhtaçtır Muzaaf ihtiyaç, iştiyaktır Muzaaf iştiyak, muhabbettir Muzaaf muhabbet dahi aşktır Ruhun tekemmülâtına göre merâtib-i muhabbet, meratib-i esmâya göre inkişaf eder Bütün esmâya muhabbet dahi -çünki o esmâ Zât-ı Zülcelâl'in ünvanları ve cilveleri olduğundan- muhabbet-i zâtiyyeye döner S)

AŞK-I EFLÂTUNÎ
Maddeci olmayan aşk

AŞK-I HAKİKÎ
Hakiki aşk Allah için sevmek Allah sevgisi

AŞK-I KİMYEVÎ
Fıtrî meyil ve alâka Kimyevî unsurlar arasında birbirlerine karşı olan cazibe ve birleşme meyelanları ki; birer İlâhi emir ve kanunlardırFransızcası: Affinite (afinite) dir (Sani-i Hakîm, havada iki unsur halk etmiştir Biri azot, biri müvellid-ül humuza Müvellid-ül humuza ise: Nefes içinde kana temas ettiği vakit, kanı telvis eden karbon unsur-u kesifini kehribar gibi kendine çeker İkisi imtizac eder Buharî hâmız-ı karbon denilen (semli havâi) bir maddeye inkılâb ettirir Hem hararet-i gariziyeyi te'min eder, hem kanı tasfiye eder Çünki: Sani-i Hakîm, fenn-i kimyada, aşk-ı kimyevî tabir edilen bir münasebet-i şedideyi, müvellid-ül humuza ile karbona vermiş ki: O iki unsur, birbirine yakın olduğu vakit, o kanun-u İlâhî ile, o iki unsur imtizac ederler Fennen sabittir ki: İmtizacdan hararet hâsıl olur Çünki imtizac, bir nevi ihtiraktır Şu sırrın hikmeti şudur ki: O iki unsurun, her birisinin zerrelerinin ayrı ayrı hareketleri var İmtizac vaktinde her iki zerre, yani onun zerresi, bunun zerresiyle imtizac eder, bir tek hareketle hareket eder Bir hareket muallâk kalır Çünkü: İmtizacdan evvel iki hareket idi Şimdi iki zerre, bir oldu Her iki zerre, bir zerre hükmünde bir hareket aldı Diğer hareket, Sani-i Hakîm'in bir kanunu ile hararete inkılâb eder Zaten "Hareket, harareti tevlid eder" bir kanun-u mukarreredir İşte bu sırra binaen beden-i insanîdeki hararet-i gariziye, bu imtizac-ı kimyeviyye ile te'min edildiği gibi, kandaki karbon alındığı için kan dahi sâfi olur İşte nefes dâhile girdiği vakit, vücudun hem âb-ı hayatını temizliyor Hem nâr-ı hayatı iş'al ediyor Çıktığı vakit, ağızda, mu'cizât-ı kudret-i İlâhiye olan kelime meyvelerini veriyor S)

AŞK-I LÂHÛTÎ
Cenab-ı Hakk'a olan sevgi ve muhabbet Aşk-ı İlâhî, aşk-ı hakikî, aşk-ı mânevî gibi tâbirler Cenab-ı Vacib-ül Vücud'a dâir şiddetli muhabbet ve sevgiyi ifâde eder

AŞK-I MECAZÎ
Fâni şeylere olan aşk Nefis ve şehvet arzusuna dayanan aşk * Tas: Kâmil bir zâtın Cenab-ı Hakk'a dâir şiddetli muhabbetinden evvel fani, dünyevî şeylere dair olan aşkı(Mahbublara olan aşk-ı mecazî aşk-ı hakikiye inkılâb ettiği gibi, acaba ekser nasda bulunan dünyaya karşı olan aşk-ı mecazî dahi bir aşk-ı hakikiye inkılâb edebilir mi?Elcevab: Evet, dünyanın fâni yüzüne karşı olan aşk-ı mecazî, eğer o âşık, o yüzün üstündeki zeval ve fena çirkinliğini görüp ondan yüzünü çevirse, bâki bir mahbub arasa, dünyanın pek güzel ve âyine-i esmâ-i İlâhiye ve mezraa-i âhiret olan iki diğer yüzüne bakmağa muvaffak olursa, o gayr-i meşru mecazî aşk, o vakit aşk-ı hakikiye inkılâba yüz tutar Fakat bir şart ile ki, kendinin zâil ve hayatiyle bağlı kararsız dünyasını, haricî dünyaya iltibas etmemektir Eğer ehl-i dalâlet ve gaflet gibi kendini unutup, âfaka dalıp, umumi dünyayı hususi dünyası zannedip ona âşık olsa, tabiat bataklığına düşer boğulur Meğer ki hârika olarak bir dest-i inayet onu kurtarsın Şu hakikatı tenvir için şu temsile bak Meselâ:Şu güzel zinetli odanın dört duvarında, dördümüze ait dört endam âyinesi bulunsa, o vakit beş oda olur Biri hakiki ve umumi, dördü misâli ve hususi Herbirimiz kendi âyinemiz vasıtasiyle, hususi odamızın şeklini, hey'etini, rengini değiştirebiliriz Kırmızı boya vursak, kırmızı; yeşil boyasak, yeşil gösterir Ve hâkezâ âyinede tasarrufla çok vaziyetler verebiliriz; çirkinleştirir, güzelleştirir, çok şekillere koyabiliriz Fakat hârici ve umumi odayı ise kolaylıkla tasarruf ve tağyir edemeyiz Hususi oda ile umumi oda hakikatta birbirinin aynı iken, ahkâmda ayrıdırlar Sen bir parmak ile odanı harab edebilirsin, ötekinin bir taşını bile kımıldatamazsınİşte dünya süslü bir menzildir Herbirimizin hayatı, bir endam âyinesidir Şu dünyadan her birimize birer dünya var, birer âlemimiz var Fakat direği, merkezi, kapısı, hayatımızdır Belki o hususi dünyamız ve âlemimiz, bir sahifedir Hayatımız bir kalem onunla sahife-i a'mâlimize geçecek çok şeyler yazılıyor Eğer dünyamızı sevdikse, sonra gördük ki: Dünyamız hayatımız üstünde bina edildiği için, hayatımız gibi zâil, fâni, kararsızdır, hissedip bildik Ona ait muhabbetimiz, o hususi dünyamız âyine olduğu ve temsil ettiği güzel nukuş-u esma-i İlâhiyeye döner; ondan, cilve-i esmâya intikal eder Hem o hususi dünyamız, âhiret ve Cennet'in muvakkat bir fidanlığı olduğunu derkedip, ona karşı şedit hırs ve taleb ve muhabbet gibi hissiyatımızı onun neticesi ve semeresi ve sünbülü olan uhrevî fevâidine çevirsek, o vakit o mecazî aşk, hakikî aşka inkılâb eder Yoksa $ sırrına mazhar olup, nefsini unutup, hayatın zevâlini düşünmeyerek, hususi, kararsız dünyasını, aynı umumi dünya gibi sabit bilip kendini lâyemut farzederek dünyaya saplansa, şedit hissiyat ile ona sarılsa, onda boğulur gider O muhabbet onun için hadsiz bela ve azaptır Çünki, o muhabbetten yetimâne bir şefkat, meyusâne bir rikkat tevellüd eder Bütün zihayatlara acır; hatta güzel ve zevâle mâruz bütün mahlukata bir rikkat ve bir firkat hisseder; elinden bir şey gelmez, ye's-i mutlak içinde elem çeker Fakat gafletten kurtulan evvelki adam, o şedit şefkatin elemine karşı ulvi bir tiryak bulur ki: Acıdığı bütün zihayatların mevt ve zevâlinde bir Zât-ı Bâki'nin bâki esmâsının dâimi cilvelerini temsil eden âyine-i ervahları bâki görür; şefkatı, bir sürura inkılâb eder Hem zeval ve fenâya mâruz bütün güzel mahlukatın arkasında bir cemâl-i münezzeh ve hüsn-ü mukaddes ihsas eden bir nakş ve tahsin ve san'at ve tezyin ve ihsan ve tenvir-i dâimîyi görür O zeval ve fenâyı, tezyid-i hüsn ve tecdid-i lezzet ve teşhir-i san'at için bir tazelendirmek şeklinde görüp, lezzetini ve şevkini ve hayretini ziyadeleştirir M)

AŞKAR
Koyu kırmızı * Kırmızı saçlı adam * Doru at

AŞ-KÂRE
f Aşçı

AŞKBAZÎ
f Aşk oyunu Sever görünmek Aşk-ı kâzib

AŞKNÜMA
f Aşkını bildiren Aşkını gösteren

AŞKÛ
f Tavan; kat, tabaka * Gökyüzü Gök

AŞNA
f Yüzücü * Yüzme * Tanıyan, yabancı olmayan (Bak: Aşina)

AŞNAGER
f Yüzücü Yüzgeç

AŞNAGERÎ
f Yüzme, yüzücülük

AŞNAB
f Yüzen, yüzücü

AŞNA-YAN
(Aşnayî C) f Dostluklar, âşinalıklar, haberdarlıklar

AŞ-PEZ
f Ahçı, aşçı

AŞR
(Aşir) On * On adetten birisini almak On etmek * Kur'ân-ı Kerim'den on âyet mikdarı kısım

AŞR-İ ÂHİR
Ist: Ramazan ayının son on günü

AŞR-İ MİŞAR
(Bak: Öşr-ü mişar)

AŞRA'
Muharrem ayının onuncu günü * On aylık vazife * On aylık hâmile deve

AŞREFE
Bir cins misvak ağacı

AŞŞ
Zayıf adam* Az, kalil * Kuş yuvası

AŞŞAB
(Aşşeb den) Nebatları, bitkileri toplayarak ve misallerini kurutarak her biri üzerinde ilmî incelemeler yapan âlim

AŞŞAR
A'şar tahsildarlığı yapmış olan kimse Öşürcü, ondalıkçı

AŞŞE
Yaprağı uzun ve ince olan hurma ağacı * Zayıf vücutlu, uzun boylu kadın

AŞTÎ
f Barışıklık, sulh

AŞTÎ-HÛRE
f Barış ziyafeti

AŞTÎ-PERVER
f Barış taraflısı, sulh

AŞTÎ-PERVERANE
f Barış taraftarına yakışacak şekilde

AŞTÎ-SÂZ
f Sulhsever, sulh taraftarı Barışsever, barışçı

AŞTÎ-SÂZÎ
f Barışseverlik, sulhseverlik

AŞU
Kör olmak Görmemek * Mc: Görmemezlikten gelmek

AŞÛB
f Karıştırıcı, karıştıran mânalarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır

AŞÛB-ENGİZ
f Karışıklığa medar olan, kargaşalığa sebebiyet veren

AŞÛB-GÂH
f Gürültülü patırtılı yer Kargaşalık ve karışıklık yeri

AŞUG
f Bilinmiyen, meçhul, yabancı * Serseri

AŞUM
Bir ot cinsi

AŞURE
(Aşurâ) Arabi aylardan olan Muharrem ayının onuncu günü Aynı günde çeşitli hububat ve kuruyemişler katılarak yapılan tatlı

AŞÜFTE
f Sevgiden kendinden geçen Çıldırırcasına seven * İffetsiz kadın

AŞÜFTE-DİL
f Gönlü perişan olmuş

AŞÜFTE-DİMAĞ
f Aklı perişan

AŞV
Kasdetmek

AŞVA'
Geceleyin gözü görmeyen kadın veya kız * Önüne bakmayıp her ne olursa basan deve

AŞVE
Akşam karanlığı * Akşam yemeği

AŞVEZ
(C: Aşâviz) Sağlam yer * Sağlam ve geçirimsiz yerlerde oluşan göl * Sağlam, kuvvetli deve * Çok et

AŞY
Akşam yemeği

AŞYAN
Akşam yemeği yiyen kişi

AŞYERE
Dayanmak Sürçmek

AŞZAN
Ayağı kesilmiş gibi emekleyerek yürümek

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (A Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Anlamları.

Eski 09-10-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (A Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Anlamları.



RE: Osmanlıca Sözlük (A Harfi) Mesaj Yazmayin ATA
t Baba veya ecdaddan olan büyük Önceden gelen * Aynı soyun büyüğü

ATA
(İtyan dan) Verdi, veren Geldi, gelen (mânasına da olur, fiildir)

ATA
Verme Bağışlama Bahşiş Lütuf İhsan

ATAB
Mahvolma, ölme

ATA-BAHŞ
f Bahşiş veren

ATABEY
(Atabek) Selçuklular devrinde şehzadelere mürebbilik eden şahıs, lala

ATAD
İşe yarayan âletlerin takımı * Büyük kadeh * Hazırlık

ATA ENDER ATA
Lütuf içinde lütuf, ihsan üzerine ihsan

A'TAF
(Atf dan ) En âtifetli Pek müşfik, çok merhametli adam * Boynuzları birbirine eğilmiş koyun (Müe: Atfâ')

A'TAF
(Atf C) Meyiller * Merhametler, şefkatler, lütuflar, ihsanlar

ATAİM
(Atime C) Ocaklar

ATAK(AT)
Azad, izin

ATAL
(C A'tâl) Vücudun örtüsüz yeri, bilhassa ense * Bir kişinin güzelliği * Vücudun tamamı * Boyuna asılan gerdanlığı kaybetmek

ATAL
(Itl C) Koltuk altları * Yanlar, kenarlar * Böğürler

ATALET
(Utlet) Boş durma Tembellik İşsizlik Hurma salkımı(En bedbaht, en muztarib, en sıkıntılı işsiz adamdır Zirâ, atâlet, ademin birâderzâdesidir Sa'y, vücudun hayatı ve hayatın yakazasıdır M)

ATALET KANUNU
Fiz: Duran bir cisim, bir kuvvetin etkisi olmadan hareket edemez; ve hareket hâlindeki bir cisim, bir kuvvetin etkisi olmadan hızını ve yönünü değiştiremez

ATAM
(Utum C) Yüksek binalar, köşkler, hisarlar

ATAN
(C: Atân) Kovası el ile çekilen kuyu * Kuyunun ve havuzun etrafında deve çekip duracak yer * Su kenarı * Kokmak * Dibâgat etmek

ATANİB
(İtnâbe C) Kısa ipler * Uzun ipler Sicimler * Sâyebanlar

ATARAKSİYA
yun Tesirlere (etkilere) karşılık göstermeme, durgunluk hâli * (Fels) Ruhun sükunete ulaşması, arzu ve ihtiraslardan uzak kalma Eski çağ felsefesi, hayatın gayesi, saadet olarak duygusuzluk halini gösteriyordu İnsan arzuları sonsuz, düşmanları sonsuzdur, (mikroptan kuyruklu yıldıza kadar) ama iktidarı hiç denecek kadar az, zayıf bir mahluktur Allah'ı tanımaz ve Onun kudretine dayanmazsa işte böyle saçmalıklara düşer Devekuşu gibi başını kuma sokmakla kurtulacağını umar Kurtuluş ise ancak İslâm'da ve Allah'a imandadır

ATARDAMAR
Tıb: Kanın, kalbden vücudun her tarafına (akciğerlere de) gitmesine yarayan damar Şiryan

ATAŞ
Susama Hararet

ATAŞA
(Atşân C) Susamış olanlar, susuzlar

ATAŞE
Fr Elçiliklerde vazifeli memur

AT'ATA
Birbiri ardınca çağırmak * Kavga etmek

ATAVİL
(Atvel C) Seçkin kimseler * Uzun boylular

ATAYA
(Atiyye C) Bahşişler İhsanlar Lütuflar

ATAYA-YI SENİYYE
Padişahın hediye ve ihsanları

ATAYIB
(Atyeb C) En iyiler Çok hoş olanlar

ATB
Hışım etmek * Fesad * İkrah olunan, kerih görülen

ATBA
(Taby C) Meme başları, uçları

ATBA'
(Tıb' C) Akarsular, çaylar, dereler, kanallar, sel yatakları

ATBA'
En pis

ATBAK
(Tabak C) Tabaklar Kapaklar

ATBAL
(Tabl C) Davullar

ATBAN
Tek ayak üstüne sıçramak * Davarın üç ayak üstüne yürümesi

ÂTBİN
f Sözü doğru faziletli kimse

ATEBAT
(Atebe C) Eşikler, basamaklar* İranlıların mukaddes ziyaret yeri

ATEBE
(C Atebât) Basamak, eşik

ATEBE-İ FELEK-MERTEBE
Osmanlı Padişahlarının sarayı

ATEH
Bunama, bunaklık (Ateh getirmiş bir ihtiyar)

ATEH KABL-EL MİÂD
Erken bunama

ATELE
(C: Utül) Rende * Kalın ve büyük asâ * Fârisi yayı * Doğurmamış dişi deve

ATEME
Gecenin ilk üçte bir bölümü Yatsı namazı vakti * İşsizlik, tembellik, atalet, üşengeçlik * Akşam vaktine kadar hayvanın memesinde bâki kalan süt

ATER
Arap kadınlarının misk ve başka güzel şeylerle yoğurup, boyunlarına taktıkları gerdanlık

ATEŞ
f Odun vs gibi maddelerin yanmasından hasıl olan hâl Od, nâr * Kızgınlık, hararet * Hiddet, gazab, şiddet * Hayvanın çevik, hareketli ve oynak olması * Yangın * Gözyaşı * Hastalık * Harb, savaş(Ateş unsuru, kâinatın bütün kısımlarını istilâ etmiş pek büyük bir unsurdur Bir damar gibi kâinatın yaratılışından başlayarak her tarafa dalbudak salıp gelen şu şecere-i nâriyeye nazar-ı hikmetle dikkat edilirse, bu şecerenin başında, yani sonunda büyük bir meyvenin bulunduğu anlaşılır Evet, toprağın içinde büyük ve uzun bir damarı gören adam, o damarın başında kavun gibi bir meyvenin bulunduğunu zannetmesi gibi, âlemin her tarafında damarları bulunan şu şecere-i nâriyenin de Cehennem gibi bir meyvesinin bulunduğuna bilhads yani sür'at-i intikal ile hükmedebilir İİ)

ATEŞ-İ ÂB-PERVER
Mc: Hançer, kama, kılınç

ATEŞ-İ BAHAR
Lâle * Kırmızı renkli gül

ATEŞ-İ BESTE
Hâlis kırmızı renkli altın * Donmuş ateş

ATEŞ-İ HECR
Firak ateşi, ayrılık acısı

ATEŞ-İ RUMÎ
Eskiden kullanılan bir silâh çeşitidir Kara ve deniz muharebelerinde yangın çıkartmak için kullanılırdı

ATEŞ-İ TER
Kırmızı şarap

ATEŞ-BÂR
f Ateş yağdıran

ATEŞ-BÂZ
f Ateşle oynayan Hokkabaz

ATEŞ-BESTE
f Hâlis altın, kırmızı altın

ATEŞ-DÂN
f Mangal, ocak

ATEŞ-DİDE
f Ateş görmüş, ateşten geçmiş * Mc: Büyük ıztırab çekmiş ve tecrübe geçirmiş adam

ATEŞ-DİL
f Sözü dokunaklı olan * Her gördüğü güzeli seven * Pek zeki adam

ATEŞ-EFRÛZ
f Ateş yakan, ateş tutuşturan

ATEŞ-EFŞÂN
f Ateş saçan

ATEŞEK
f Küçük ateş * Ateş böceği * Frengi * Berk, şimşek

ATEŞ-ENGİZ
f Dağlama aleti * Mc: Fesatçı, ifsad yapan

ATEŞ-FÂM
f Ateş renkli, kırmızı

ATEŞ-GEDE
f Mecûsilerin tapındıkları yer Mecusi mabedi

ATEŞ-GİRE
f Çıra * Maşa

ATEŞ-GÛN
f Ateş gibi kıpkırmızı

ATEŞ-HÂR
f Keklik * Merhametsiz, şefkatsiz ve zalim adam

ATEŞ-HİRÂM
f Süratle yürüyen, hızlı yürüyen

ATEŞ-HÎZ
Ateşliyen, ateş veren

ATEŞ-HULK
f Sert tabiatlı, huysuz

ATEŞÎ
f Hararetli, ateşli; dokunaklı * Ateş renginde * Hiddetli, öfkeli

ATEŞÎN
f Ateşli, canlı, ateşten * Mc: Şiddetli, hiddetli

ATEŞ-KÂR
f Külhancı * Mc: Aceleci, kızgın veya merhametsiz adam

ATEŞ-MİZAC
f Huysuz, geçimsiz, sert tabiatlı kimse

ATEŞ-NÂK
f Ateşli

ATEŞ-NİSAR
f Ateş saçan* Mc: Çok öfkeli, çok kızgın

ATEŞ-NÜMÂ
f Ateş gösteren

ATEŞ-PÂ
f Ateş gibi * Mc: Atik, çevik

ATEŞ-PARE
f Ateş parçası Ateş gibi * Mc: Çok zeki, çok akıllı * Durup dinlenmeyen

ATEŞ-PAŞ
f Ateş saçan

ATEŞ-PEREST
Ateşe tapan Mecusi, müşrik

ATEŞ-RENG
f Ateş renginde, kızıl renkli

ATEŞ-SUHAN
f Dokunaklı, kalb kıracak şekilde ağır söz söyliyen

ATEŞ-ZEBÂN
f Ateş dilli Çok dokunaklı söz veya şiir söyleyen

ATEŞ-ZEDE
f Yakılmış, yakılan

ATEŞ-ZEN
f Ateş yakmak için kullanılan alet, çakmak

ATF
Bağlama Bağ Ekleme * Meyletme * Şefkat Sevgi * Eğilme * İkiye bükme İki kat eyleme * Çevirme * Geri döndürme* Bir kimse üzerine tekrar hamle eylemek * Gr: Bir kelimeyi diğer bir kelimeye harf-i atıf vasıtasiyle ilhak eylemek (Bak: Harf-i atıf)

ATF-I BEYAN
Mâkablini yâni mâtufun aleyhin mefhumunu izah ve te'kid için atfolunan tâbir Meselâ: "Meseleyi izâh ve teşrih eyledi" cümlesindeki "ve" gibi

ATF-I NİGÂH
Bakma, göz atma

ATF-I TEFSİR
Bir mânada olup mücerred tasdik ve te'kid için "ve" ile müteradifine (aynı mânadaki kelimeye) atfolunan kelime Meselâ: "İhsan ve kerem, hüzün ve keder" ifadesindeki "ve" ler gibi Diğer bir ifade ile: Aynı olan ayrı iki kelimenin birlikte kullanılması ("deli divâne"de olduğu gibi)

ATFEN
Birisinin adına Birisine yükleyerek

ATFETMEK
Meyletmek Sevgi beslemek * Gr: Mânâyı birbirine bağlamak

ATHAL
Kül renginde

ATHAR
(Tâhir C) Kadınların aybaşı ve doğumdan çıktıkları zamanlar

ATHAR
Daha tâhir En temiz

ÂTIF
(Atf dan) Yüzünü çeviren, bakan Meyleden, yönelen * Bağlaç * Şefkat edici kimse Merhametli, müşfik * Yarış atlarının altıncısı * Gr: İki kelimeyi birbirine bağlayan harf veya kelime

ATIFET
Koruma, sevgi, Acıma Şefkat Esirgeme * Hüsn-ü zan Karşılıksız sevgi

ATIFET-KÂR
f Esirgeyip muhafaza eden, gözetip koruyan

ÂTIK(A)
Azad edilmiş, Serbest bırakılmış kimse * Yaşlı * Genç kız* Temiz soylu * Eski * Yavru kuş

ÂTIL
(Âtıla) İşlemez Boş Tenbel * Bozulmuş

ÂTIM
Ölen, mahvolan

ATIM
t Ateşli silahların boşaltılması, atılması * Kurşun menzili, kurşunun gidebildiği, yetiştiği mesâfe * Silahın bir defa atılması için lâzım gelen barut vesaire

ATIR
(Itr dan) Güzel kokulu, ıtırlı * Kokuları seven kimse

ATIS
Şafak * Aksıran

ATİ
Önde Aşağıda Sonra Vâki olan Gelecek zaman

ATİ
İnatçı, muannid Kalın kafalı

ATİ(YE)
(Utv dan) İsyan eden, kafa tutan Asi Sert başlı, serkeş

ATİD
Tedarik olunmuş Hazır ve müheyya * Günah ve sevabları yazan melek

ATİDE
Elbise sandığı

ATİH(E)
İsyan eden, kafa tutan, âsi olan

ATİK
Sâfi nesne, saf olan şey

ATİK
(C: Avâtik) Sırtın üst kısmı Omuz ile boyun arası * Eski şarap

ATİK
(Atika) Esaretten serbest bırakılmış olan * Soyu temiz Necib * Genç kız * Kadim İhtiyar * Yavru kuş * Eski * Hz Ebû Bekir'in (RA) bir nâmı

ATİK
Çabuk davranan, çevik

ATİK
Berrak, saf, temiz, karışmamış, değerli

ATİKIYYAT
Eski eserler Eski devirlerden kalma eserleri, - daha ziyade tarih ve san'at bakımından- tetkik eden ilim Arkeoloji

ATİL
Şerli, şerir, yaramaz kişi

ATİL
Para karşılığı tutulan yardımcı, asistan

ATİ-L-BEYAN
Aşağıda sözü geçen, aşağıda zikredilen

AT'İME
(Bak: Et'ime)

ATİME
(C: Atâim) Ateş yakılan ocak; mangal

ATİM(E)
Yavaş, sessiz, ağır

ATİRE
Receb ayında keferenin putları için boğazladıkları koyun ki, o puta "itrâ" derler

ÂTİŞ
(Atişe) Susuz, susamış

ATİT
Gıcırtı * Ses

ATİY
(Utiy) Haddi tecavüz etme * Çok ihtiyar olma * Kibirlenme

ATİYE
Azgın * Büküp büküp atan

ATİYEN
Aşağıda * İlerde, gelecekte

ATİYYAT
(Atiyye C) Hediyeler İhsanlar * Büyük bir kimsenin bahşişleri

ATİYYE
Hediye Bahşiş Lütüf ve ihsan

ATK
Bulaşmak * Kurumak

ATK
Esiri serbest bırakmak Köleyi âzat eylemek (Bak: Itk)

ATL
şerir Sert tabiatlı Yaramaz * Şiddetle çekmek

ATLAB
(Tâlib C) Arayanlar, talibler; bilhassa talebeler* (Tılb C) Kadın peşinde dolaşanlar, zamparalar

ATLAL
(Talel C) şekiller, biçimler

ATLAS
İpekten yapılmış kumaş Üstü ipek, altı pamuk kumaş * Düz tüysüz * Büyük harita * Atlas Okyanusu

ATLAS
(Talas C) Eskitmeler, yıpratmalar * Eski, aşındırılmış, yıpranmış

ATLE
(C Utül) Rende * Yoğun büyük asâ * Büyük iğne demiri Farisî yayı * Doğurmamış dişi deve

ATLES
Eski, yırtık, yıpranmış, aşındırılmış

ATLETİZM
yun Çeviklik, atiklik, kuvvet gibi beden kabiliyetlerini inkişaf ettirmeğe yarayan ve koşu, atlama, ağırlık kaldırma ve atma gibi, tek başına yapılan bedeni çalışmalar

ATLİYE
(Tılâ C) Merhemler

ATM
Geciktirmek, eğlendirmek

ATMAR
(Tımr C) Paçavralar Eski, yıpranmış elbiseler

ATME
Ateş kaynağı, volkanın tepesindeki lâvın çıktığı yer, krater

ATMOSFER
Dünyanın çevresini kuşatan 100 km kalınlığında, çeşitli gazlardan meydana gelen gaz tabakası Başka gök cisimlerini kuşatan gaz tabakalarına da atmosfer denir * Bir yerdeki mânevi hava * Basınç birimi 0 derecede 76 cm yükseklikteki bir civa sütununun 1 cm karelik alan üzerine yaptığı basınca 1 atmosfer denir Bu basınç 1033 kilogramdır Deniz seviyesinden yükseldikçe basınç azalır

ATNAB
(Tınâb C) Çadır ipleri * Ağaç kökleri * Tıb : Vücuttaki sinirler

ATOL
Mercan adası Mercan iskeletlerinin birikmesiyle meydana gelmiş olan halka biçiminde ve ortasında bir göl bulunan adacık

ATOM
yun Maddenin bölünemez en küçük parçası manasında eski çağ felsefesinde kullanılan bir tâbir, günümüze kadar gelmiş ve ilmî tabir olarak kalmıştır Atom, maddenin bölünmez bir parçası değil, kendisi de daha küçük parçalardan yaratılmış çok küçük bir âlemdir Dünyada, kâinatta ve atom âleminde hep aynı nizam hâkimdir Bugün, dün olduğu gibi maddeci felsefe, maddenin mahiyetini anlamaktan âcizdir

ATR
Depretmek * Titremek

ATR
İyi kokulu şeyler sürünmek

ATRAB
Oyunlar Eğlenceler Şenlik ve ferahlıklar

ATRAF
(Tarf ve Taraf C) Gözler * Taraflar Kenarlar

ATRAK
(Târık C) Gecegelen seyyahlar

ATRAR
(Turra C) Kenarlar, uçlar

ATRAS
(Tırs C) Yazılmış sayfalar

ATRESE
şiddetle ve zorla almak * Gadap etmek

ATREŞ
Sağır, işitmeyen

ATRUK
(Tarik C) Tarikler, yollar

ATS
Aksırık * Şafak sökme

ATSE
Aksırma, tek aksırık

ATŞ
Susuzluk Susama

ATŞÂN
Susamış, teşne Susuz

ATT
Sözü tekrar tekrar söylemek

ATTAR
(Itr dan) Güzel koku veya iğne iplik gibi şeyler satan

ATTAS
Devamlı aksıran

ATTAT
Çok bağırıp çağıran, gürültücü adam

ATÛB
İnatçı, muannid

ATÛD
(C: Atedân) Bir yaşında ve iyi beslenmiş oğlak

ATÛF
Çok acıyan, pek merhametli

ATÛFET
Şefkat Çok merhametli oluş

ATÛH
Mâtuh Bunak Şuurunu kaybetmiş ihtiyar

ATÛM
Su kaplumbağası

ATÛM
Akşam vaktinin dışında sütünü vermeyen deve

ATÛS
Enfiye, aksırtıcı şey

ATV
El ile alıp yiyip içmek

ATVAD
(Tavd C) Dağlar

ATVAK
(Tavk C) Tasmalar Gerdanlıklar, boyuna takılan mücevherler * Tâkatler, kuvvetler * Boyundaki halka çizgiler

ATVEL
(Tavil den) Çok uzun

ATYAN
(Tîn C) Çamurlar, balçıklar

ATYEB
Pek güzel Daha güzel

ATYEB-İ ME'KÜLÂT
Yiyeceklerin en güzeli En güzel yiyecekler

ATYER
Çabuk uçan Derhal kaybolan

ATYEŞ
Gayet tez uçar bir kuş

ÂVÂ'
Şiddet * Kıtlık, kaht

AVA'
Alçak kimse * Menazil-i kamerden bir menzildir ve beş yıldızlıdır

AVABİS
Müdhiş, çetin günler * Yüzü abûs kimseler

AVACİM
Dişler

AVAD
Ud çalan kimse

AVADANCI
Tar: Osmanlı sarayında bir hademe sınıfı

AVADİ
(Adiye C) Zulmedenler, zâlimler

AVAH
Eyvah, yazık! gibi teessüf ifâdeleri * Rızık, kısmet, nasib (Bak: Evvâh)

AVAİD
(Âide C) İratlar, gelirler Aidat * Tahsisât

AVAİK
(Âika C) Mânialar Engeller Müşküller * Nuh (AS) Kavminin sonradan taptıkları bir put ismi

A'VAK
(Avk C) Mani olmalar Alıkoymalar, durdurmalar Vazgeçirmeler

AVAKIB
(Akibet C) Encamlar Akibetler Sonlar

AVAKIB-I AHVÂL
Durumların neticesi, hâllerin sonu

AVAKIB-I UMUR
İşlerin neticesi

AVAKIR
(Akıra C) Fakirler, yoksullar * Kısırlar, verimsiz olanlar * Kudurmuş olanlar

AVAL
Fr: Bir ticaret senedine yazılan kefillik Böyle bir kefalete girişen kimse

AVAL
Sersemlik derecesinde saf olma, bönlük

AVALÎ
Büyük ve sayılı kimseler Büyükler Yüceler * Medine etrafındaki semtler

AVALİM
(Âlem C) Âlemler Cihanlar

AVAM
Halktan ilmi irfanı kıt olan kimse Okuyup yazması az olan Fakirler sınıfından * Tas : Hakikata tam erememiş, tevhidin derin hakikatlarından haberi olmayan * Halkın ekseriyeti

A'VAM
Yıllar Seneler

AVAM-FİRİB
f Halkın hoşuna gidecek tarzda hareket eden, halkı avlıyan, demagog

AVAMİL
(Amil C) Sebepler * Ayaklar * Valiler Hâkimler * Gr: Arabçada kelime sonlarının okunuşuna te'sir eden hususları öğreten ilim ve ona dâir kitab * Birgivi Hazretlerinin "Nahiv" ilmine dâir olan kitabının ismi

AVAM-PERESTANE
f Avam kimselere yakışır şekilde * Şiddetli halk taraftarı olan birine yakışır sûrette

AVAM-PESEND
f Halk tarafından beğenilecek olan şey

AVAN
(C: Uven) Her şeyin orta yaşlısı * (C: Avine-Avân) Esir * Yardımcı, nâsır

AVAN
Anlar Zamanlar Vakitler

AVAN-I TEKÂMÜL
Tekâmül, olgunlaşma ve terakki zamanları

A'VAN
Yardımcılar Etbâlar

AVANE
Uzun hurma ağacı

AVANİ
Kapkacak, yemek takımları * "Beni koru, hıfzeyle" meâlinde dua

AVANS
Fr İlerideki bir alacağa mahsuben önceden verilen para

AVAR
Ayıp, kusur, eksiklik Fesad

AVARE
f Başıboş, serseri, boş gezen İşsiz güçsüz

AVAREGÎ
f Avarelik, serserilik, işsiz güçsüzlük, aylaklık

AVARESER
f Başıboş

AVARIZ
Arızalar Sonradan olan noksanlıklar * Girinti çıkıntı, noksanlık * Mânialar Engeller * Fevkalâde hallerde ve bilhassa harp sebebi ile geçici olarak alınan vergi

AVARIZ-I DİVANİYE
Tanzimat-ı Hayriye'den önce geçerli olan kanunlara göre alınan vergiler

AVARIZ-I MÜKTESEBE
Cehil, sarhoşluk, hezel, sefeh, hata, ikrah gibi insanın ibtidâen dahli bulunan şeyler

AVARIZ-I SEMAVİYE
Delilik, küçüklük, bunaklık, ölüm gibi kesbî ve ihtiyarî olmaksızın insana ârız olan şeyler

AVARÎ
(Ariyyet C) Ödünç verilen şeyler

AVARİF
Mârifetler * Arifler İşten anlar olanlar * Güzel ahlâk

AVASIF
(Asıta C) Sert ve kuvvetli rüzgârlar Fırtınalar

AVASIM
(Asıme C) Temiz, ismetli kimseler * Hudut şehirleri

AVATIF
(Atıfet C) Atıfetler Hediyeler İhsanlar

AVATIK
(Atık C) Yaşlılar * Genç kızlar * Hür ve serbest olanlar * Yavru kuşlar

AV'AVE
Havlama, köpeğin havlaması * Mc: Hezeyan, saçma sapan konuşma

AVAZ
Nefret İkrah Bir şeyi kerahetle yapma Kerahet

A'VAZ
Karşılıklar Bedeller (Bak: İvâz)

ÂVÂZ
f Sadâ, Yüksek ses * şöhret

ÂVÂZ-I RA'D U SÂİKA
Gök gürlemesinin ve yıldırımın âvâzı, sesi

AVAZE
f Nam, şöhret, ün Yüksek ses

AVAZİL
(Âzil C) Başa kakıcı kimseler

AVCA
(Müe) Eğri Şaşı * Yay Kavs * Arık, zayıf deve

AVD
Dönme, geri gelme Aleyhine veya lehine dönme

AVDET
Dönüş, geri gelme, dönme Rücu'

AVDETÎ
Dönme * Aslına, Müslümanlığa dönen

A'VEC
Eğri büğrü

A'VED
Ençok faydalı

AVEMEN
Deve veya at gidişi * Yüzme

AVEN
Çok sâkin, en sâkin

AVEND
f Sicim, ip* Senet, delil * Kapkacak * Taht, yüksek mertebe * Satranç oyunu * Evvel, önce, ilk

AVENE
Beraber olanlar Yardım edenler* Taraftarlar

AVENGÂN
f Asılı, sarkık * Çengel * Çivi

AVER
f Averden "getirmek" fiilinin emir köküdür, kelime sonuna getirilerek; yapan, eden, olan, veren, götüren gibi manalara sebeb olur

A'VER
Tek gözlü Bir gözü kör Yek-çeşm(Âhirzamanda gelecek Süfyan adındaki bir zâlimden "Aver" diye rivayetlerde bahsedilmesi, sadece dünyayı görecek bir gözü olduğu ve âhireti görecek imân gözünün olmadığından kinayedir)

AVERD
f Harp, muhârebe, savaş, cenk

AVERD-GÂH
f Muharebe meydanı, savaş alanı

AVERDE
f Getirilmiş nakl olunmuş

AVERDİDE
f Saldırılmış, hücum edilmiş

AVEZ
Fakirlik, yoksulluk Sıkıntı

A'VEZ
Mânâsı anlaşılmayan şey * Anlaşılması zor olan şiir

AVHAK
Uzun nesne * Kara karga * Büyük kara deve

AVHEC
Yılan * Uzun boyunlu * Dişi deve

AVİ
Uluyan Hırlayan

AVİHTE
f Asılmış şey, asılı nesne

AVİJE
f Has, hâlis, hakiki, temiz

AVİJGAN
f Mahremler, yakınlar * Güzeller, gençler

AVİL
Yüksek sesle ağlama Acınma Feryâd * Meyletme

AVİND
f İlk, evvel, önce

AVİNE
(Evân C) Vakitler, zamanlar, anlar Devirler

AVİNETEN
Ara sıra, tesadüfen

AVİŞE(N)
f Kekik otu * Sarılma, sıyırarak çıkma Saldırma

AVİZ
f Asılan, asılı bulunan

AVİZE
f Lamba, fener, gaz veya mumları havi olarak tavana asılan maden veya billurdan süs eşyası

AVİZE-İ GÛŞ
Küpe

AVK
(C: A'vâk) Mâni olma, alıkoyma, durdurma, vazgeçirme, geciktirme

AVL
Feryat, sıkıntı sebebi Acınma

AVLAK
yun Dere Vadi, su cedveli

AVLE
Bağırma, feryat

AVN
Yardım İmdâd * Mededkâr Yardım eden Yardımcı Zahir

AVN-I İLÂHÎ
Cenab-ı Hakk'ın yardımı

AVNÎ
Yardıma âit, yardıma dâir

AVNİYE
Serasker Hüseyin Avni Paşa tarafından ilk olarak, daha sonra da Sultan Mecid ve Sultan Aziz zamanında giyilen kolsuz asker kaputu * Bir nevi yağmurluk

AVR
Bir kimseyi kör etme * A'ver kılma Bir şeyi alıp götürmek * Telef etme * Gözsüzlük

AVRA
Şaşı Kör kadın Tek gözlü * Mc: Kör fikir * Çirkin ve kabih söz * Sâdece dünyayı düşünüp âhireti unutan

AVRAT
(Averât) (Avret C) Kadınlar * Gizli yerler * Mahrem zamanlar

AVRET
Eksik Gedik Gizlenmesi lâzım gelen şey Dinen örtülmesi vâcib olan âzâ, ud yeri Utanılacak ve hayâ edilecek şey Erkeklerde göbek ile diz kapağı arasındaki kısım * Kadın Zevce Nikâhlı * Gece uykuya yatacağı vakit ve seherden evvel uykudan kalkılacak saate de şeriat örfünde "avret" denir Öğlen ve öğle uykusu zamanına da kezâ aynı isim verilmiştir (Çünkü o anlarda uyku ve sair sebepler dolayısıyle insan açık saçık bulunabilir İzinsiz, haber vermeden, kimse, başkasının yanına bu vakitlerde girmemesi İslâm âdâbından ve Kur'ân emirlerindendir) * Siper Hududda pusu yeri Harpte zarar gelecek yer (Bak: Tesettür)

AVRUPA
Dünyadaki kıtalardan biri(Avrupa ikidir Birisi, İsevilik din-i hakikisinden aldığı feyz ile hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye nâfi sanatları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunları takip eden bu birinci Avrupaya hitap etmiyorum Belki felsefe-i tabiiyyenin zulmetiyle, medeniyetin seyyiatını mehâsin zannederek, beşeri sefahete ve dalâlete sevkeden bozulmuş ikinci Avrupaya hitab ediyorum L)

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (A Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Anlamları.

Eski 09-10-2012   #11
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (A Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Anlamları.



RE: Osmanlıca Sözlük (A Harfi) Mesaj Yazmayin AYKE
Sık koruluk

AYLE
Fakirlik

AYLEM
(C: Ayâlim) Yumuşak nesne* Suyu çok olan kuyu

AYMAN
Süt içmeğe iştihası olan erkek * Malı gitmiş kişi

AYME
Süt içmeğe iştihası olmak * Malın iyisi

AYN
(C: A'yan-A'yun-Uyûn) Göz * Pınar, kaynak Çeşme * Tıpkısı, tâ kendisi * Zât * Eşyanın hakikatı * Kavmin şereflisi * Diz * Altın * Nazar değme * Casus * Her şeyin en iyisi * Muayene etmek

AYN-İ VÂHİD
Tek gözlü

AYN-EL YAKÎN
(Ayn-ül yakîn) Göz ile görür derecede görerek, müşâhede ederek bilmek (Bak: Yakîn)(İman-ı tahkikîde pek çok meratib var O mertebelerden ilm-el yakîn mertebesi çok bürhanların kuvvetleriyle binler şüphelere karşı dayanır Halbuki taklidî iman ise bir şüpheye karşı bazan mağlup olur Hem iman-ı tahkikînin bir mertebesi de, ayn-el yakîn derecesidir ki, çok mertebeleri var Belki Esma-i İlâhiye adedince tezahür dereceleri var Bütün kâinatı bir Kur'an gibi okuyabilecek derecesine gelir Ve bir mertebesi de, hakk-al yakîndir ki, onun da çok mertebeleri var Böyle imanlı zatlara şübehat orduları hücum da etse, bir halt edemez RN)

AYN-ÜL HAYAT
Hayatın tâ kendisi

AYN-ÜL KITR
Bakır kaynağı

AYN-ÜL LİKA
İstenilen kavuşma ve sevilenin tâ kendisi

AYN-ÜR RIZÂ
Rıza gözü Kusuru görmeden bakan muhabbet gözü

AYN-ÜS SEVR
Boğa gözü * Koz: Semânın kuzey yarım küresinde bulunan boğa burcunun en parlak yıldızı

AYN-ÜS SUHT
Kızgınlık ile bakış, hiddet gözü

AYNA
(C: În) Gözü güzel ve iri olan

AYNAN
Akmak, seyelan

AYNEN
Bir şeyin aslı veya kendisi olarak Tıpkısına, hiç bir şeyi değiştirmeden, aynı olarak

AYNİYYAT
(Ayniyye C) Kullanılmaya veya harcanmaya elverişli olup taşınabilen ve para eden şeyler

AYNİYYE
Göz hastalıkları kliniği * Pahada ağır olan ve taşınabilen şeyler

AYNİYYET
Bir şey veya şahsın aynı veya kendisi olması

AYR
(C: A'yâr) Eşek, himar * Medine-i Münevvere yakınında bir dağ * Uzun demir mıh

AYS
Fesâd ve ifsâd etmek

AYS
Cimâ etmek * Meni denilen su

AYS
Sık ağaçlık yer Koruluk

AYSE
Yumuşak yer

AYSELE
Gözsüz, a'mâ, kör

AYSUM
Filin dişisi * Sırtlan * Büyük deve * Süsen çiçeği

AYŞ
Yaşayış, yaşama Yiyip içme Zevk u safâ * Dirilik Hayat

AYŞE
Dirilik, hayat, yaşama

AYŞ U İŞRET
Yiyip içme (Bak: Îş)

AYŞÛM
Nebatattan bir ot

AYŞ Ü NÛŞ
Yiyip içme (Bak: Îş)

AYŞ U TARAB
Yeme içme, eğlence

AYT
Uzun boyunlu

AYTA'
Uzun boyunlu kadın * Uzun boyunlu dişi deve

AYTEL
Uzun boyunlu

AYTEMÛS
(C: Atâmıs) Bütün vücut organları yerli yerince ve tam olarak yaratılmış olan

A'YÜN
(Ayn C) Gözler, aynlar * Çeşmeler, pınarlar Menba'lar

AYYAB
Kusur görücü, ayıb gören

AYYAN
Yorgun Bitkin * Ne yapacağını bilmeyen

AYYAR
Hırsız Hileci, dolandırıcı, hilebaz, dessas * Zeki, kurnaz

AYYARÎ
f Dolandırıcılık, hilecilik

AYYAŞ
Haram içki içen şarhoş

AYYİL
(C: İyâl) Nafakası lâzım olan kişiAYYUK : Samanyolunun dâima sağ tarafında olan çok parlak ve uzak bir yıldızın ismi * Mc: Gökyüzünün pek yüksek yeri

AYZAN
Yaban eşeğinin erkeği

AYZEMÛR
Yük taşıyamıyan büyük ve yaşlı deve

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (A Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Anlamları.

Eski 09-10-2012   #12
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (A Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Anlamları.



RE: Osmanlıca Sözlük (A Harfi) Mesaj Yazmayin AZA'
Başa gelen musibete sabretmek * Bir kimseyi babasına nisbet etmek

A'ZA
(Uzv C) Bedenin her bir uzvu * Bir cemiyete mensup kimse

A'ZA-YI DÂHİLİYE
İç organlar

AZA
(C: Uzâ) Kertenkele

AZAB
Dünyada işlenen suç ve kabahate karşılık olarak âhirette çekilecek ceza * Eziyet Büyük sıkıntı Şiddetli elem

AZAB-I CEHENNEM
Cehennem azabı * Mc: Büyük ıztırab, sıkıntı

AZAB-ENGİZ
f Azab verici, keder verici

AZAD
f Serbest Hür Kimseye bağlı olmayan Kölelikten kurtulmuş olan * Dünya alâkasından kesilmiş * Serbest fikirli

AZAD
Kısa ve sık olarak dikilmiş

AZADE
f Bağlardan kurtulmuş Serbest Kayıtsız Hür Sâlim Müberrâ

AZADE-DİL
f Gönlü bir şeye bağlı olmayan

AZADE-GÂN
f (Azâde C) Azadeler Bağımsız, serbest ve hür olanlar

AZADE-GÎ
f Hürlük, âzâdelik, serbestlik

AZADE-HÂTIR
f Başı dinç, gönlü hoş olan

AZADE-HAYAT
f Hayattan kurtulmuş Ölmüş

AZADE-SER
Başı boş Hür

AZADÎ
Serbestlik Hürriyet * şükür

AZ'AF
(Bak: Ez'af)

AZAHÎ
(Bak: Adâhi)

AZAİM
(Azime C) Mühim ve büyük işler Kararda kesinlik

AZAİM
Büyük iş * Büyük belâlar Büyük günahlar

AZAİM
Kötü şeyleri defetmek için yazılan duâlar

AZAL
(Ezel C) Ezeller Başlangıcı olmayan zamanlar

AZALİL
(Uzlûle C) Yanlışlar, yanılmalar Doğru olmayanlar

AZAM
(C: Azamât) Kin, husûmet, adâvet, garaz, fena niyet * Öfke, hiddet * Kıskançlık

A'ZAM
Çok büyük En büyük Daha büyük

A'ZAM-I ESBAB
Sebeplerin en büyüğü

AZAME
Eskiden, büyük görünmesi için kadınların bağladıkları arkalık

AZAMET
Büyüklük Cenab-ı Hakk'ın büyüklüğü * Kibirlilik(Beşerin zihni ve fikri Cenab-ı Hakk'ın azametine bir mikyas, kemalâtına bir mizan, evsafının muhakemesine bir vasıta bulmak vüs'atinde değildir Ancak cemî masnuatından ve mecmu asarından ve bütün ef'âlinden tahassül ve tecelli eden bir vecihle bakılabilir Evet zerre, mir'ât olur, fakat mikyas olamaz Bu meselelerden tebârüz ettiği vechile Cenab-ı Hakk'ın mümkinata kıyas edilmesi ve mümkinatın onun şuunâtına mikyas yapılması en büyük cehâlet ve hamakattır İİ)

AZAMET-FÜRÛŞ
Kibirlenen Büyük görünmek isteyen

A'ZAMÎ
En fazla, en çok, nihayet derecede

AZAMİM
(Izmâme C) Desteler, kümeler, topluluklar, zümreler

A'ZAMİYYET
En fazla oluş En fazlalık

AZAMÛT
(Mübalâğa sigası ile) Azamet Kibriya Allah'a mahsus olan büyüklük

AZAN
(Üzn C) Kulaklar

A'ZAR
(Özr C) Özürler, mâniler, bahaneler, engeller

AZAR
f İncitme Tâzib Kırılma Tekdir Zulüm Ukubet

AZÂR-I DİL
Gönül kırıklığı

AZAR
f Mart ayı

AZAR-DİDE
f Zulüm görmüş Küskün

AZARENDE
f Azarlıyan, tekdir eden * Kalb kıran, inciten

AZARÎ
f Muzırlık Küfürbazlık * Fenalık görmüş, kalbi kırılmış, incitilmiş olma

AZARİŞ
f İncitme, kalb kırma

AZAR-MEND
f İncitilmiş, zulmedilmiş

AZAR-MENDÎ
f İncitilmiş, kırılmış olma

AZARR
(Zarar dan) Çok zararlı

AZAR-RESİDE
f Zulüm görmüş, kırılmış, incitilmiş

AZAYE
(C: Izâ-Izâyâ) Kertenkele

AZAZ
Bir tek lokma

AZÂZE
Kuvvet * Azamet, büyüklük * Şiddet * Azlık * Gâlip olmak

AZAZİL
Şeytan (İblisin bir adı) Şerlerin temsilcisi

AZB
Kesme * Isırma * Azarlama * Hastalıktan hırpalanma

AZB
Tatlı, lâtif, hoş ve şirin olan yiyilecek ve içilecek şey * Fazla susuzluktan yemek yemeği terketme * Men'etme * Feragat

AZB
Gizli kalma Görünmez olma

AZBA'
(Zab' C) Kolun yukarı kısmı, dirseğin üst tarafı

AZBE
(C: Uzeb-Azebât) Su içinde olan çerçöp * Her bir şeyin ucu, tarafı

AZBÎ
Güzel ahlâklı

AZBU
(Zebu C) Sırtlanlar

AZD
(Azid, azud) Kolun üst kısmı * Destek * Kuvvet, kudret (Bak: Adud)

AZDAD
(Bak: Ezdâd)

AZDE
f Boyalı, boyanmış * Ucu sivri olan bir âletle delinmiş

AZEB
Bekâr Mücerred Evlenmemiş Zevcesi olmayan

A'ZEB
Çok tatlı Pek hoş

A'ZEB
Karısı olmayan erkek

AZEBE
Kocası olmayan kadın

AZEH
f Vücutta çıkan siğil

AZEKA
Alâmet, nişan, işâret

A'ZEL
Yalnız veya silâhsız bulunan

AZER
f Ateş * Şemsî senenin dokuzuncu ayı Kasım Her şemsî ayın dokuzuncu günü * Mecusilere göre güneşe memur meleğin adı * Hz İbrahim'in (AS) babasının veya amcasının ismi

AZERAHŞ
f Yıldırım

AZERBAYİGAN
f Azerbeycan

AZERD
Boya, renk

AZERET
Yetişip kuvvetlenme * Kalınlaşma * Ekinin yetişip tanelerinin çıkması (Bak: Muâzere)

AZER-GÛN
f Ateş renginde olan, kızıl, kırmızı * Ay çiçeği

AZERÎLER
Kafkasyanın Azerbeycan bölgesinde yaşamış Türk kavmi

AZERM
f şefkat, merhamet * Haşmet, büyüklük, azamet * Haya, utunma

AZERM-CÛ
f Hayâlı, utangaç Terbiyeli, nâzik

AZERPEREST
Ateşe tapan, mecûsi

AZERŞEB
f Batıl bir inanışa göre ateş içinde yaşadığı sanılan ve semender denilen bir hayvan * Şimşek, berk

AZF
Yemek

AZF
Zâhidlik Nefsini bir şeyden döndürmek

AZFAR
(Zufr C) Tırnaklar

AZFENDAK
f Gökkuşağı

AZGAN
(Zıgn C) Kinler, garazlar

AZGAS
(Bak: Adgas)

AZHA
(Zahve C) Su havuzları Göller

AZHAR
En zâhir En açık Besbelli Bedihi olan, rûşen * Bir ibârenin en açık ve kat'i olan mânası

AZIRRA
(Zarir C) Körler, âmâlar, gözleri görmiyenler

AZİB
Susuzluktan yem ve yulaf yemeyen yorgun hayvan

AZİB
Uzak merâ, otlak ve çayır

AZİDE
f Ucu sivri bir aletle delinmiş olan

AZİF
Sazcı, çalgıcı

AZİFE
Yaklaşan Yaklaşmakta olan * Kıyamet

AZİG
f Nefret, kin, garaz * İğrenme, tiksinme

AZİHE
Yalan, iftira

AZİK
Hoşa giden

AZİL
Islah edilmesi mümkün olmayan Muannid, inatçı

AZİL
(Bak: Azl)

ÂZİM
Dudaklarını yumup susan kişi

AZÎM
Büyük Yüce Çok ileri

AZÎM-ÜŞ ŞÂN
Şânı büyük Namı çok yüce

AZÎM
Azimet eden Gidici

ÂZİM
Bir yere gitmeğe karar veren Bir iş hakkında kat'i karar ve niyet sahibi

AZİMAT
(Azime C) Kıtlık yılları

AZİME
(C: Azâim) Büyük iş, fevkalâde ve çok mühim iş * Tılsım, efsun, sihir * Sebat Verilmiş olan kararda kat'ilik * Kasdetmek, yemin etmek

ÂZİME
Azı dişi * Kıtlık senesi

AZİMET
Takvâ ile amel etmek Allah'ın emirlerini en mükemmel ve eksiksiz yapmağa çalışmak * Kesin karar vermek * Yola çıkmak, gitmek

AZİMET-RÂH
Yola çıkma

ÂZİN
Kefil Birinin yerine kefalet eden * Kapıcı, perdeci * İzin veren

ÂZÎN
f Kaide, kanun * Süs, zinet, güzellik * Yoğurttan yağ çıkarmak için hususi olarak yapılmış yayık

ÂZÎNE
f Cuma veya bayram günü

ÂZÎR
f Iztırab, sıkıntı Ağrı, sızı * Azar, tekdir

AZÎR
Biçilmiş olan ekinin tarlada satılması

AZİR
Özür dileyen, özrünün afvedilmesini isteyen * Özür * Sünnet düğünü

ÂZİR
Yara izi

ÂZİRE
Hayızlı kadın

AZİRE
(C: Uzrât) Ön yanı, önü

AZİŞ
f Talaş, yonga, ağaç ve tahta kırığı * Eşik tahtası

AZİYY
(C: Ezavî) Deniz dalgası

AZÎZ
İzzetli Çok izzetli Sevgili Çok nurlu * Dost * Şerif * Nadir * Dini dünyaya âlet etmeyen * Sireti temiz * Ermiş Mânevi kudret ve kuvvet sahibi * Mağlup edilmesi mümkün olmayan ve daima galib olan manasında Cenab-ı Hakk'ın bir ismidir * Hristiyanlıkta kudsî kabul edilen daimî reis

AZİZÂN
f Azizler

AZİZE
(Müe) Aziz olan * Hristiyanlıkta kadın rahib Rahibe

AZK
Hurma ağacı * Nişan, alâmet, işâret

AZK
Yarmak * Sürmek

AZKA
İri yünlü koyun

AZL
(Azel) Levmetmek, kınamak Azarlamak

AZL
Bir şeyi yerinden veya güruhundan veya işinden ayırmak Birisini işinden veya makamından ayırmak

AZLA'
(C: İzâl) Kırba ağzı

AZLAF
(Zılf C) Zool: Çatal tırnaklı olan hayvanların tırnakları Toynaklar

AZLAL
(Zıll C) Gölgeler

AZLEM
Çok zâlim Pek zâlim * Çok karanlık

AZM
(Azim) Kasd, niyet Sağlam ve kat'i karar Sebât

AZM-İ KAT'Î
Kesin karar, kat'î azim

AZM
Büyüklük, ululuk * (C: İzâm) Kemik

AZM-İ ACZ
Tıb: Sağrı kemiği Kuyruk sokumu kemiği

AZM-İ ADESÎ
Tıb: Mercimek kemiği

AZM-İ ADUD
Tıb: Pazı kemiği

AZM-İ AKAB
Tıb: Ökçe kemiği

AZM-İ ENFÎ
Tıb: Burun kemiği

AZM-İ KASABA
Tıb: Baldır kemiği

AZM-İ KİTF
Tıb: Kürek kemiği, omuz kemiği

AZM-İ KU'BERE
Tıb: Kolumuzun ön tarafında bulunan önkol kemiği (Önkol kemiğinin arkasında dirsek kemiği bulunur)

AZM-İ TERKOVA
Tıb: Köprücük kemiği

AZM-İ US'US
Tıb: Kuyruk kemiği

AZM-İ VECENÎ
Tıb: Elmacık kemiği

AZM-İ ZEND
Tıb: Dirsek kemiği

AZM-İ ZIFRÎ
Tıb: Tırnaksı kemik

AZMA(Y)
f Denemiş

AZMAYİŞ
f Deneme, sınama, tecrübe * Tar: Emekdar tirendâzların kullandığı bir çeşit ok

AZMAN
Cins ve nev'inin icabından fazla büyümüş, çok iri * Melez İki ayrı cins hayvandan doğma

AZMEN
Pek fazla şeyler içine alabilen * En çok güvenilen

AZMEND
f Haris, açgözlü, tamahkâr, cimri

AZMÎ
Kemikli, kemikten yapılmış

AZMÛDE
f Tecrübe etmiş olan Tecrübeli * Tecrübe olunmuş, denenmiş

AZMÛDEGÎ
f Tecrübe, deneme, imtihan

AZMÛN
f Tecrübe, deneme, imtihan

AZOİK
En eski jeolojik zaman * İçinde fosil bulunmayan toprak

AZR
Sünnet etmek

AZRA
Medine-i Münevvere'nin bir ismi * Sevgili Mahbûbe * Delinmemiş inci * Üzerinde yürünmemiş kum Kız olan kız * Hz Meryem'in bir vasfı

AZRAİL
Ölüm meleği Dört büyük melekten biridir, ölenlerin ruhlarını almak görevi vardır Diğer bir ismi de "melek-ül mevt: Ölüm meleği"dir Yeryüzünde hayatın var olması, insanın yaratılışı tesadüfle açıklanamıyacağı gibi, ölüm de tesadüfle açıklanamaz Hayatı yaratan ölümü de yaratmıştır Hayat gibi ölüm de bir rahmettir Ölüm, meşakkatli dünya hayatından terhis olma ve ebedî âleme yolculuktur İnanmıyanların ölümden çok korkmaları ve hatırlarına getirmekten ürkmeleri bundandır Azrail (AS) müslümana göre ebediyet âlemine yolculuğun dâvetçisi; hastalık, kaza vs sebepler, ölüm için bahane ve sebeplerdir Azrail (AS) bu sebeplerin arkasında görevini yerine getirir(Azrail Aleyhisselâm Cenâb-ı Hakk'a münâcât edip demiş: "Kabz-ı ervah vazifesinde senin ibâdın benden küsecekler, şekvâ edecekler" Ona cevaben denilmiş: "Senin vazifene hastalıkları ve musibetleri perde yapacağım; tâ ibâdımın şekvaları onlara gitsin, sana gelmesin" Aynen bu perdeler gibi Azrail Aleyhisselâm'ın vazifesi de bir perdedir Tâ haksız şekvâlar Cenâb-ı Hakk'a gitmesin Çünkü; ölümdeki hikmet ve rahmet ve güzellik ve maslahat cihetini herkes göremez Zâhire bakıp itiraz eder, şekvaya başlar İşte bu haksız şekvâlar Rahim-i Mutlaka gitmemek hikmetiyle Azrail Aleyhisselâm perde olmuş Aynen bunun gibi bütün meleklerin, belki bütün esbab-ı zâhiriyenin vazifeleri, izzet-i rububiyetin perdeleridir Tâ güzellikleri görünmeyen ve hikmetleri bilinmeyen şeylerde kudret-i İlâhiyenin izzeti ve kudsiyeti ve rahmetinin ihatası muhafaza edilsin, itiraza hedef olmasın ve hasis ve ehemmiyetsiz ve merhametsiz şeyler ile kudretin mübaşereti nazar-ı zâhirîde görünmesin Ş)

AZRAR
(Zarar C) Zararlar, ziyanlar, kayıplar

AZREC
Seri, hafif nesne Vâhid, tek

AZREF
Çok zarif Zariflerin zarifi * Çok zeki

AZREF-İ ZÜREFÂ
Zariflerin zarifi

AZRENG
f Çok üzüntü, meşakkat, eziyet * Son derece sert ve katı

AZÛF
Yiyecek, erzak Azık

AZÛG
f Kir, pas

AZÛK
İçi henüz olmamış fıstık yemişi

AZÛL
Çok azarlayan, çıkışan, paylıyan

AZÛMET
Eğlence Neşeli ve hoşça vakit geçirten şey

AZÛN
f Öylece, onun gibi, bunun gibi, böylece

AZUR
(Azver) f Açgözlü Hırslı Tamahkâr Cimri Hasis

AZURDE
(Bak: Azürde)

AZÛZ
Memelerinin delikleri dar olan deve ve koyun

AZÛZ
Isırıcı, ısıran

AZÜG
f Hurma lifi * Ağaç ve asma budantısı

AZÜRDE
f Azar görmüş, incinmiş, gücenmiş Kalbi kırılmış, üzülmüş

AZÜRDE-DİL
Kalbi kırık Müteessir

AZÜRDE-GÎ
f Gücendirilmiş, incitilmiş olma

AZÜRDE-HÂTIR
f Gönlü kırılmış, hatırı kırılmış

AZÜRDE-PÜŞT
f Beli bükülmüş ihtiyar* Yükten sırtı berelenmiş olan hayvan

AZV
İftira Birisine bir şey isnad etme Nisbet etme

AZV-İ CİNNET
Delilik isnadı

AZVA
(Zav ve Zû C) Parıltılar, ışıklar, aydınlıklar

AZVER
(Bak: Azûr)

AZVİYAT
(Azv C) Yalanlar, iftiralar

AZY
Bir kimseyi bir kimseye veya bir şeye nisbet etme

AZYAK
Daha dar, en dar

AZZ
şiddet

AZZ
Galib olmak * Çok yağmur yağmak

AZZ
(Add) Isırmak Dişlemek

AZZ-İ BENÂM
Parmak ısırma

AZZA'
Şiddet ve kıtlık yılı

AZZE
Aziz ve şânı büyük olsun, büyük ve aziz oldu (meâlinde)

AZZE ENSÂRUH
Yardımı çok olsun (Bu tabir, padişahlara ait dua yerinde olup eski fermanlarda geçer)

AZZE VE CELLE
Aziz ve Celâl olsun, oldu (meâlinde, Cenab-ı Hakkın isminden sonra hürmet maksadı ile söylenir)

AZZET
Geyik buzağısı

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (A Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Anlamları.

Eski 09-10-2012   #13
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (A Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Anlamları.



RE: Osmanlıca Sözlük (A Harfi) Mesaj Yazmayin AFV-CU
Afv isteyen Afv arayan

AHZAB SURESİ
Kur'ân-ı Kerimde otuzüçüncü surenin adı olup Medine-i Münevvere'de nâzil olmuştur

AHZAD
Eğrilip bükülen, esnek

AHZAN
(Hüzn C) Hüzünler, kederler, sıkıntılar, tasalar, gamlar

AHZAR
(Bak: Ahdar)

AHZAR
(Hazer C) Endişeler, ihtiyatlar

AHZEKA
Bodur ve şişman adam

AHZEL
Yüksek olmak, irtifa

AHZEL
Beli kırılmış olan adam

AHZEM
Erkek yılan

AHZEM
İşini sıkı tutan, ihtiyatlı, tedbirli * Yüksek yer * Göğsü büyük

AHZEN
Çok hüzünlü kederli En tasalı, daha gamlı

AHZER
Devamlı gözünü kırpan adam * Ufak gözlü olan kimse

AHZ Ü GİRİFT
Ele geçirme, yakalama * Esir alma

AHZ Ü KABZ
Kendine mal etme

AİB
(Bak: Ayib)

AİD
Geri gelen, dönen Râci Dâir * Bir kimse veya bir şeyle ilgili olan * Hastayı ziyaret eden

AİDAT
(Aide C) Gelirler, kazançlar * Resim, vergi İrad Belirli sürelerde bir derneğe ödenmesi taahhüd edilen para

AİDE
(C: Avâid - Aidat) Kâr, kazanç, fayda, gelir

AİDİYYET
Alâkalılık, ilgililik Aid olma Birine mahsus olma

AİK
(Aika ) Mâni' Alıkoyan Engel Meşgale Bir işten alıkoyup men ve sarfeden

AİKA
(C Avâik) Alıkoymaya ve te'hire sebep olan şey, mâni, engel

AİL
Ailesini geçindiren, idare eden Kalabalık ailesi olan Fakir

AİLE
Erkeğin karısı * Ev halkı * Akraba * Aynı işte olan, aynı gaye için çalışanların hepsi(Kadının aile hayatında müdür-ü dahilî olmak haysiyetiyle kocasının bütün malına, evlâdına ve herşeyine muhafaza memuru olduğundan en esaslı hasleti; sadakattır, emniyettir Açık saçıklık ise, bu sadakatı kırar; kocası nazarında emniyeti kaybeder, ona vicdan azabı çektirir Hatta erkeklerde iki güzel haslet olan cesaret ve sehâvet kadınlarda bulunsa, bu emniyete ve sadakata zarar olduğu için, ahlâk-ı seyyiedendir Kötü haslet sayılırlar L)

AİLE-PERVER
f Evine düşkün, ailesine düşkün

AİLEVÎ
Aile ile ilgili

AİNNE
(İnan C) : Dizginler

AİR
Göz ağrısı

AİŞ
Yaşıyan * Rahat yaşıyan

AİŞE
(Bak: Ayişe)

AİZ
Yeni doğmuş deve yavrusu

AİZ
Karşılık olarak veren * Karşılık olarak verilmiş olan

AİZZE
(Bak: Eizze)

AJ
f Dinlenme, rahat hâl, istirahat

AJAN
Fr Bir şahsın, bir şirketin veya bir devletin bazı işlerini gören kimse * Gizli vazifeli olan kişi

AJANDA
Akılda tutulması icab eden şeyleri not etmeye yarayan, takvim şeklinde tanzim edilmiş defter

AJANS
Fr Her türlü havadisi toplayıp, ilgili mevkilere bildiren kuruluş * Ticari bir teşekkülün kolu

AJEH
f Vücutta çıkan pürtüklü küçük ur

AJENDE
f Çamur * Binalarda kullanılan harç

AJİG
f Nefret, kin ve düşmanlık

AJİH
f Kir, küf * Çapak

AJİNE
f Değirmen taşı gibi maddeleri yontup düzelten demir alet Dişengi

AJİR
f Göl, havuz * Kalabalık, izdiham * Bağırma, feryât * Çekingen * Akıllı, uyanık * Amâde, hazır

AJİRAK
f Gürültü, ses Bağırış

AJUR
Fr Gözenek Göz göz işlenmiş nakış

AJÜG
f Hurma lifi * Ağaç budama

AKA
İran Türkleri "ağa" yerine kullanırlar

AKAB
Topuk Ökçe * Bir şeyin hemen arkası * Bir şeyin gerisinde olan zaman veya mekan

A'KAB
(Akab C) Bir şeyin hemen sonrası

AKABE
(C: Akabât) Bâdire Sarp ve çıkılması müşkül yokuş * Tehlikeli geçit Dar ve iki tarafı pusu yeri olan boğaz * Muhatara, tehlike * Hastalığın veya başka bir halin en tehlikeli ve korkulur süresi * Kızıldenizin kuzey ucunda, Süveyş'in doğu tarafında bulunan dar bir körfezin ismi

AKABE BİATI
Nübüvvetin 11 senesinde Mekke'nin haricindeki Akabe denilen yerde Medine ahalisinden bir cemaatın, Hz Peygamber'le (ASM) gürüşüp konuşarak İslâm'ı kabul ve tasdik ettikleri biat hâdisesi

AKAB-GİR
f Peşe düşen, kovalıyan

AKABİNDE
Arkasından, hemen arkadan Hemen ardından

AKAB-REV
f Arkadan gelen Peşe düşmüş, arkaya takılmış

AKADEMİ
yun Yüksek mekteb * Âlimler, edebiyatçılar heyeti * Eflatun'un vaktiyle talebesine ders verdiği yer * Çıplak modelden yapılan insan resmi * Belli bir ilmin gelişme ve ilerlemesini te'min maksadı ile müşterek tetebbularda veya serbest tedrisatta bulunan salâhiyetli kimseler topluluğu (Huk L)

AKAĞA
Osmanlı saraylarında hizmet gören beyaz hadımağası

AKAİD
(Akide C) Akideler İtikad olunan hakikatlar İtikada dâir kaziye ve hükümler, esaslar(Akaidî ve imanî hükümleri kavi ve sabit kılmakla meleke haline getiren, ancak ibadettir Evet, Allah'ın emirlerini yapmaktan ve nehiylerinden sakınmaktan ibaret olan ibadetle vicdanî ve aklî olan imani hükümler terbiye ve takviye edilmezse, eserleri ve te'sirleri zayıf kalır Bu hale, Alem-i İslâmın hâl-i hazırdaki vaziyeti şahittir İİ)

AKAİD-İ DİNİYE
Dini akideler İmâni esaslar(Ben tahmin ediyorum ki: Eğer şeyh Abdulkadir-i Geylâni (RA) ve Şah-ı Nakşibend (RA) ve İmâm-ı Rabbâni (RA) gibi zâtlar bu zamanda olsa idiler; bütün himmetlerini hakaik-ı imâniyyenin ve akaid-i İslâmiyyenin takviyesine sarfedeceklerdi Çünkü, saadet-i ebediyyenin medârı onlardır Onlarda kusur edilse, şekavet-i ebediyyeye sebebiyet verir M)

AK'AK
Saksağan

AKAK
(C: Akâık ) Saksağan kuşu

AKAK
Sıcak çok olmak

AK'AKA
Saksağan sesi

AKAKİR
(Akkar C) Tıb: İlaç yerine kullanılan nebâtî kökler

A'KAL
En akıllı Pek akıllı Daha akıllı

AKALA
Bir çeşit pamuk

AK ALEM
Osmanlılarda saltanat sancağı

AKALİD
Yoğurt

AKALİM
(Ekalim) (İklim C) İklimler * Dünyanın kıt'a ve memleketleri

AKALİT
Yoğurt

AKALL
(Ekall) Daha az En az

AKALL-İ KALİL
En az Azın azı

AKALLİYET
(Ekalliyet) Azlık Azınlık * Bir ülkede hâkim unsurların haricinde olan ve ekseriyet teşkil edemiyen insanlar

AKAM
Erkek ve dişi kısırlığı

AKAM
Çocuksuz, çocuğu olmayan, kısır * Tedavisi kabil olmayan hastalık

AK'AM
Burnu eğri

AKAM
Yük bağladıkları ip

AKAM
(Bak: Ekkâm)

AKAMET
Neticesizlik Kısırlık, sonu alınmama

AKAN
Deve ayağını bağladıkları ip

AK ANBER
Beyaz cins anber

AKANYILDIZ
Daha ziyade yaz geceleri gökyüzünde hızla geçip giden ışıklı iz, şahap

A'KAR
Kısır

AKAR
Zayi etme, kaybetme * Kumlu yer * Para getiren mülk (Ev, dükkân gibi)

AKAR
Köşk, yüksek bina * Bâbil vilayetinde bir yer adı * Dehşetli olmak Yaralamak Boğazlamak * Korku ve dehşetten kişinin ayakları titreyip dövüşememesi

AMİS
Sirkeyle ıslanmış çiğ et

AMİT
Yünü, üstüne yumak edip sarmak

AMİT
(C: Amâmit) Zarif, çeri, değerli kimse

ÂMİYANE
f Âdice Bayağıca Cahillere yakışır surette

ÂMİYY
Avama ait, avamca

ÂMİZ(E)
f Karışık, karışmış (Âmihten) $ mastarından imtizaç etmek, karıştırmak mânasındadır

ÂMİZE-MU(Y)
f Saçı sakalı kırlaşmış olan adam Kır sakallı kimse

ÂMİZE-MUYÎ
f Kır saçlı ve kır sakallı kimse

ÂMİZ-GÂR
f Uygun, münâsib, yaraşır

ÂMİZİŞ
f Uysallık, imtizaç, uyuşma

AMM
Amca Babanın kardeşi * Çok cemaat

ÂMM
Herkese âit Umuma âit Hususi ve bazılara mahsus olmayan Umumi

ÂMM LÂFIZLAR
Aynı cinsin birçok fertlerine birden delâlet eden lâfızdır "Kavil, cemaat, nisa" lâfızları gibi

AMMA
(Bak: Emmâ)

AMMAL
Yapıcılar * Devleti idare eden adamlar

AMMAN
Şam diyârında Belka şehrinin adı

AMMAR
Bayındırlaştıran, imar eden

AMMAT
(Amm C) Amcalar

ÂMME
Tülbent sargı * Su içinde üstüne binip yüzülen şişirilmiş tulum * Umumi Herkese ait

AMME
Hala, babanın kız kardeşi

ÂMME
Baş yarığı, insanın beynine kadar ulaşan baştaki yara

AMME
$ den müteşekkil suâl cümlesi Neden, nelerden, neyi? meâlindedir

AMME NEVALÜHÜ
Cenâb-ı Hakkın lütuf ve ihsanı herkese veya herşeye şâmildir meâlinde

AMMERED
Her şeyin uzunu * Yaramaz huylu * Belâ ve meşakkat

AMMETEN
Umumi olarak, herkese ait olarak, genel tarzda

AMMURİYYE
Ankara şehri Türkiye'nin başkenti

AMMUS
Güçlü ve kuvvetli kişi

AMNEZİ
Psk Hafıza kaybı, erken bunama, ihtiyarlık bunaması, histeri, beynin zedelenmesi gibi hâllerde meydana gelir Hafıza kaybı kısmî veya umumi (genel) olabilir Hasta, belli bir olaydan öncekini (retrofrat), yahut sonrakini (anterofrat) hiç hatırlamaz, yahut tamamen hafızasını kaybeder

AMORTİSÖR
Fr Otomobillerde veya diğer makinelerde sarsıntı, gürültü gibi şeyleri hafifletmeğe yarayan tertibat

AMPER
Fr Elektrik akımında şiddet birimi

AMPERMETRE
Fr Elektrik akımının şiddetini ölçmeye yarayan âlet

AMPİRİZM
Fls (Deneyci felsefe) Her çeşit bilginin kaynağının duyu organlarının kullanılması sonucu kazanılan tecrübe olduğunu, duyu organlarının kullanılmadan hiçbir bilginin akılda yer alamıyacağını savunan felsefe Akılcı felsefe gibi bu felsefenin de aşırı iddiasının yanlışlığını, tenkitçi felsefe ve psikoloji göstermiştir Bilgi için ne sadece tecrübe, ne de düşünme gücü (akıl) yeterlidir

AMPUL
Fr İçinde elektrik akımı yardımıyla ışık vermeye yarayan bir iletken bulunan, havası boşaltılmış olan cam şişe * İçinde sıvı ilâç bulunan, ağzı kızdırılarak kapatılmış küçük şişe

AMR
Eski fetva metinlerinde erkeği temsil etmek için kullanılan umumi isimlerden birisi (Bak: Zeyd-Amer)

AMR İBN-ÜL-AS (RA)
Sahabe olup kumandanlıklarda ve valilikte bulunmuştur Çok zeki ve belâgatlı bir zât olduğu söylenir Vefatı (Hi: 43) tür

AMRUS
(C: Amâris) Kuzu * Çok yürütmek istediklerinde yürümeyen davar

AMRUT
(C: Amârit) Hırsız

AMS
Eskiyip mahvolmak * Bilirken bilmezlikten gelme

AMŞUŞ
Üzerinden üzümü alınmış üzüm salkımı

AMUC
Eğri giden ok

AMUCAZADE
f Amca oğlu

AMUD
Dik, dikine Sütun, direk

AMUD-ÜL FECR
Sabah yeri ağarıp uzama

AMUD-U NURANÎ
Nurdan sütun, nurlu sütun

AMUDE
f Dizi, dizilmiş

AMUDEN
Dik olarak, dikine Dik surette

AMUDÎ
Yukarıdan aşağıya dikey olarak Direk gibi yukarıdan aşağıya düz ve şakulünde olarak

AMUG
f Uzun boylu adam * Ciddiyet, vakar

AMUHTE
f Öğrenmiş

AMUHTE-GÂH
f Muallimler, öğretmenler

AMÛMET
Amcalık

AMÛR
İki diş arasında olan et

AMUR
(C: Âmar) Bekâ mânâsına Ömür Her kişinin hayât müddeti

AMUS
Karanlık

AMUT
Bir kimsenin peşinden ayıbını söylemek

AMÛT
f Yalçın kayalarda ve yüksek yerlerde yapılmış olan kuş yuvası

AMUZ
f Öğretmek mastarının emir kökü

AMUZKÂRÎ
(Amuzgârî) Öğretmenlik, öğreticilik, muallimlik

AMUZENDE
f Talebe, öğrenci * Muallim, öğretmen Öğreten

AMUZİŞ
f Öğrenme * Öğretme, tedrisat

AMUZKÂR
(Amuzgâr) f Muallim Öğretici

AMÜRG
f Fayda, menfaat, kâr * Kader, kıymet * Zahire, meyve * Esas, hülâsa, özet * Bir mikdar

AMÜRZ
f Afveden, bağışlayıcı

AMÜRZENDE
f Bağışlayan, afveden

AMÜRZGÂR
f Affeden, bağışlayan Günahları bağışlayan Allah

AMÜRZİŞ
f Bağışlayış, afvediş

AMYÂ
(Müe) Kör, a'ma

AMYANT
Kolayca bükülebilen, ateşe dayanıklı liflerden yapılmış bir çeşit asbest

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (A Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Anlamları.

Eski 09-10-2012   #14
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (A Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Anlamları.



RE: Osmanlıca Sözlük (A Harfi) Mesaj Yazmayin AN
En kısa bir zaman Lahza Dem Cüz'i bir zaman

AN-I SEYYALE
Gelip geçici az bir an(Vacib-ül Vücud'a intisabını bilen veya intisabı bilinen herbir mevcud, sırr-ı vahdetle, Vâcib-ül Vücud'a mensub bütün mevcudatla münasebetdar olur Demek her bir şey, o intisab noktasında hadsiz envar-ı vücuda mazhar olabilir Firaklar, zevaller, o noktada yoktur Bir ân-ı seyyâle yaşamak, hadsiz envâr-ı vücuda medardır Eğer o intisab olmazsa ve bilinmezse, hadsiz firaklara ve zevallere ve ademlere mazhar olur Çünki o hâlde alâkadar olabileceği herbir mevcuda karşı bir firakı ve bir iftirakı ve bir zevâli vardır Demek kendi şahsi vücuduna, hadsiz ademler ve firaklar yüklenir Bir milyon sene vücudda kalsa da, intisabsız - evvelki noktasındaki o intisabdaki - bir an yaşamak kadar olamaz Onun için ehl-i hakikat demişler ki: "Bir ân-ı seyyâle vücud-u münevver, milyon sene bir vücud-u ebtere müreccahtır" Yani: "Vücud-u Vâcibe nisbet ile bir an vücud, nisbetsiz milyon sene bir vücuda müreccahtır" Hem bu sır içindir ki, ehl-i tahkik demişler: "Envâr-ı vücud, Vâcib-ül Vücudu tanımakladır" Yâni: "O hâlde kâinat, envar-ı vücud içinde olarak melâike ve ruhaniyat ve zişuurlar ile dolu görünür Eğer onsuz olsa; adem zulümatları, firak ve zeval elemleri herbir mevcudu ihata eder Dünya, o adamın nazarında, boş ve hâli bir vahşetgâh suretinde görünür" M)

AN-I VÂHİD
Aniden, birdenbire, bir an

ÂN
f Uzağı gösteren işâret ismi Şu Bu O * Güzellik câzibesi Melâhat Güzellik * Cemi edâtı Kelimenin sonuna getirilerek cemi' yapılır Meselâ: Âlimân: Âlimler Anân: Onlar Merdân: Adamlar İnsanlar Zenân: KadınlarKelimenin sonuna getirilerek sıfat edatı yapılır: Ters: Korku Tersân: KorkakKelimeyi zarf yapar Güyân: Söyliyerek

AN
Arabçada harf-i cerrdir Ekseri ismin, kelimenin başına getirilir Türkçe karşılığı "den, dan" diyebiliriz Bedel için olur Meselâ: $Ona bedel ben geldim, cümlesinde olduğu gibi Tâlil için olur Bu'd yerinde kullanılır Zarfiyyet için, mücâveze için ve harf-i cerr olan "min" mânasına, "bâ" mânasına, istiâne için, zâid olur (Te'kid için) Temim kabilesinin an'anesine göre, hemzeyi, ayn harfine benzeterek "En: "yerinde (An: ile telâffuz edilir Cânib (taraf, cihet, yan) mânasına da gelebilir

AN-İL İMAN
İmandan

AN-KARİBİN
Yakın vakitlerde

AN-KASDİN
Kasd ve niyet üzere, mahsusen

AN-KÜMÂ
İkinizden

AN-SAMİM-İL KALB
Derûn ve kalbden, riyâdan âri ve hâli olarak Kalbin samimiyyeti ile

ÂNÂ
(Ani C) Gece yarısı vakitleri

ÂNÂ-ÜL-LEYL
Gece yarıları, gecenin geç vakitleri

A'NÂ
(İnv C) Nahiyeler, taraflar * Cemaatler

ANÂ'
Zahmet, meşakkat, güçlük, zorluk

A'NÂB
(İneb C) Üzümler Yaş üzümler

ANÂBİL
Kaba nesne

ANÂDİL
(Andelib C) Bülbüller

ÂNÂF
(Enf C) Burunlar

ANÂFET
Kabalık, sertlik

ANAFOR
Denizde akıntının yanında veya altında, onun ters istikametinde olarak akan su Akıntı mukabili

ANÂK
(C: Ânuk) Dişi keçi yavrusu * Zahmet, meşakkat * Karakulak dedikleri hayvan

ANAK
En zarif, en yakışıklı, en güzel* Çok ferah, çok sürurlu

A'NAK
(E'nak) Boynu uzun

A'NÂK
(Unk C) Boyunlar, gerdanlar

ANAKAT
Muvaffakiyetsizlik Ümidi boşa çıkma

ANÂKİB
(Ankebut C) Örümcekler

ANALJEZİ
yunTıb: Acı hissinin kaybı

ANALOJİ
Mant Benzetme yoluyla sonuç çıkarma Bilinmeyen bir durum, bir hadise, bir münasebet ve bir varlık hakkında hüküm vermek için bilinen bir benzeri hakkındaki bilgilerden faydalanılarak muhakeme yürütülmesidir Bu tarz düşünce çok defa düşüneni yanlış sonuca götürür Muhtemel olanın muhakkak zannedilmesine sebep olur Hataya düşmemek için dikkatli olmak gerekir

ANAMALCILIK
(Bak: Kapitalizm)

A'NAN
Ufuklar * Ağacın ucu

ÂNÂN
f (An C) Onlar

ANÂN
Bulutlar * Gökyüzü, semâ

AN'ANÂT
(An'ane C) Rivayetler * Gelenekler, an'aneler, âdetler, örfler

ANANE
Bir tek bulut

AN'ANE
Âdet, örf * Ağızdan nakledilen söz, haber * Ist: Bir haberin veya bir hadis-i şerifin "an filân, an filan" diye râvileri bildirilmek suretiyle olan nakil * Silsile * Müezzin ezân okurken "teganni" ederse; ona da "An'ane" denir (Bak: şeâir)(Ehl-i imana hücum eden ehl-i dalâlet - bu asır cemaat zamanı olduğu cihetiyle - cemiyet ve komitecilik mayesiyle bir şahs-ı mânevî ve ruh-u habis olmuş Müslüman âlemindeki vicdan-ı umumî ve kalb-i küllîyi bozuyor Ve avamın taklidi olan itikadlarını himaye eden İslâmi perde-i ulviyeyi yırtıyor; ve hayat-ı imaniyeyi yaşatan, an'ane ile gelen hissiyat-ı mütevariseyi yandırıyor RN)

AN'ANELİ SENED
Hadis nakledenlerin veya bir haberi söyleyenlerin bu haberi kimden kime söylendiğini belli eden "An filan, an filan" diyerek şahısların isimleriyle beraber rivâyet ve nakledilen kuvvetli ve şüphe götürmeyen sened (Suâl : An'aneli senedin fâidesi nedir ki; lüzumsuz yerde, malum bir vâkıada "an filân, an filân, an filân" derler? Elcevab: Fâideleri çoktur Ezcümle bir fâidesi şudur ki: An'ane ile gösteriliyor ki, an'anede dâhil olan mevsuk ve hüccetli ve sâdık ehl-i hadisin, bir nevi icmâını irae eder ve o senette dâhil olan ehl-i tahkikın, bir nevi ittifakını gösterir Güya o senette, o an'anede dâhil olan herbir imam, herbir allâme; o hadisin hükmünü imza ediyor, sıhhatine dâir mührünü basıyor M)

AN'ANEVÎ
An'ane ile alâkalı

AN'ANEVİYE
An'aneciler * An'aneden gelen

ANARŞİ
yun Başıboşluk Din ve nizam tanımamak Din ve nizam düşmanlığı Birden başıboş kalmak Başta hükümet olmamak Hükümetinin otoritesi kalmamış olan bir milletin durumu (Bak: Ye'cüc ve me'cüc)(Bir Müslüman mümkün değil, başka bir dine girip, ya Hiristiyan ve Yahudi, hususan bolşevik gibi olmak Çünkü; bir İsevi Müslüman olsa, İsâ aleyhisselâmı daha ziyade sever Bir Musevi Müslüman olsa, Musa aleyhisselâmı daha ziyade sever Fakat bir Müslüman Muhammed Aleyhissalâtü Vesselam'ın zincirinden çıksa, dinini bıraksa, daha hiçbir dine giremez, anarşist olur; ruhunda kemalâta medar hiçbir hâlet kalmaz Vicdanı tefessüh eder, hayat-ı içtimaiyyeye bir zehir olur RN)(Hakiki bir Müslüman, samimi bir mü'min hiçbir zaman anarşiye ve bozgunculuğa tarafdar olmaz Dinin şiddetle menettiği şey, fitne ve anarşidir Çünki, anarşi hiçbir hak tanımaz İnsanlık seciyelerini ve medeniyet eserlerini canavar hayvanlar seciyesine çevirir ki, bunun âhir zamanda "Ye'cüc ve Me'cüc" komitesi olduğuna Kur'an-ı Hakim işaret buyurmaktadır Tr)(Hem her bir şehir kendi ahalisine geniş bir hânedir Eğer iman-ı ahiret o büyük aile efradında hükmetmezse, güzel ahlakın esasları olan ihlâs, samimiyet, fazilet, hamiyet, fedakârlık, Rıza-yı İlâhi, sevab-ı uhrevi yerine garaz, menfaat, sahtekârlık, hodgâmlık, tasannu, riyâ, rüşvet, aldatmak gibi haller meydan alır Zâhiri asayiş ve insaniyet altında anarşistlik ve vahşet manaları hükmeder; o hayat-ı şehriyye zehirlenir Çocuklar haylazlığa, gençler sarhoşluğa, kaviler zulme, ihtiyarlar ağlamaya başlarlar Ş)

ANARŞİST
Anarşi taraftarı Anarşi ve karışıklık çıkaran

ANARŞİZM
Anarşiyi istiyen tahribci bir nazariye Anarşistlik İnsanın insan tarafından idaresi esasına dayanan her türlü devlet, hukuk düzenlerinin adaletsiz, haksız ve zulüm olduğunu iddia eden ve devletsiz, kanunsuz, her insanın kendi başına buyruk yaşıyacağı bir düzensizlik istiyenlerin görüşü

ANÂSIR
(Unsur C) Unsurlar Bir şeyin meydana gelmesine sebeb olan temel esaslar Elementler

ANÂSIR-I ERBAA
Dört unsur: Toprak, hava, su, nur (veya ateş)

ANÂSIR-I HİSABİYYE
Mat : Bir hesabı yapmak için gerekli olan mâlûmatlar

ANÂSIR-I KÜLLİYE
Külli ve dünyanın her tarafından yayılmış bulunan unsurlar

AN-ASL
Aslında, hakikatında, aslından

ANAT
(An C) Anlar, zamanlar

ANATOMİ
Canlıların yapısını ve bu yapıyı meydana getiren uzuvları inceleyen ilim dalı Tıbtaki önemi çok büyüktür

ANAYASA
(Bak: Teşkilât-ı esâsiye)

ANAZ
Bir büyük kuşun adı

AN-BE-AN
Gittikçe, yavaş yavaş, zaman ilerledikçe

ANBER
Güzel koku Adabalığı ve kaşalot denilen büyük balıkların barsaklarında teşekkül eden güzel kokulu madde * Derisinden kalkan yapılan bir balık

ANBERA
İğde yemişi

ANBER-BAR
f Güzel kokulu Anber kokulu

ANBER-EFŞAN
f Anber saçan

ANBERÎ(N)
Güzel kokulu Anber kokulu

ANBER-NİSAR
f Güzel koku yayan Anber kokulu

ANBER-SİRİŞT
f Anber gibi güzel kokulu

ANBER-TER
f Güzellerin zülüfleri ve benleri * Mc: Geceleyin

ANBES
(C: Anâbis) Arslan

ANCA
f Orası, ora, orada

ANCEC
(C: Anâcic) Büyük nesne * Fesliğen adı verilen çiçek

ANCEHANİYE
Kibir, azamet

ANCEHİYYE
Bilmezlik Büyüklük Ululuk

AN-CEHLİN
Bilmezlikle, bilmeyerek

ANCERE
Dudak uzatmak

ANDED
Ayrılık, firak

ANDEL(E)
Yaşı büyük deve * Uzun, tavil * Avazla çağırmak

ANDELİB
Bülbül Seher kuşu * Mc: Hz Resul-u Ekrem'in (ASM) bir ismi

ANDELİBÂN
f Andelibler, bülbüller

ANDEM
Tıb: Kanı durdurmak için kullanılan bir çeşit reçine

ANDEZİT
Yanardağ lâvlarının soğumuş kalıntısı

ÂNE
f Kelime sonuna getirilerek zarfiyet ifâdesi için kullanılan nisbet edatıdır Meselâ: Mütefekkirâne (: Mütefekkire yakışır halde) kelimesinde olduğu gibi

ÂNE
Bir aşiretin bütünlüğü veya işleri veya şerefi * Dişi ve yabani eşek * Yabani eşek sürüsü * Cedi (keçi) burcundan bir kısım yıldızlar * Kasık kılı * Apış arası, kasık

A'NEB
Büyük burunlu adam, burnu iri olan adam

ANEBAN
Erkek geyik

ANED
Cânib ve nâhiyeler

ANEDE
Çok inatçılar Muannidler

ANEF
Kabalık (inceliğin zıddıdır)

ANEM
Bir ağaç cinsi ki, kızıl yumuşak budakları olur

ANEN
Arız olmak

ANEN FE ANEN
Zamanla, gittikçe, devamlı

ANESE
Ünsiyet etmek Karşılıklı görüşmek, arkadaş olmak, yakınlık göstermek (Vahşetin zıddı)

ANESTEZİ
yunTıb: Bütün vücutta veya vücudun bir kısmında hislerin az veya çok miktarda kaybı

ANEŞNEŞ
Uzun boylu

ANET
Cimâdan âciz olmak * Ağaçtan yaptıkları deve ağılıANET : $ (C:Anât) Fâsık * Diz kılı * Yaban eşeği sürüsü * Fırat ırmağı kenarında bir köyün adı

ANET
Günah Zinâ * Helâk * Fesâd * Meşakkat * Kalb darlığı * Hata Galat * Tıb: Kırılan bir kemiğin sarıldıktan sonra tekrar kırılması

ANEZE
Ucu demirli uzun ağaç, (ki asâdan uzun, süngüden kısa olur)

ANFE
Dudak altında biten kıllar

ANGÂH
(Angeh) f O vakit Ondan sonra

ANGARYA
yun Ücretsiz olan iş Meccanen görülen iş Baştan savma görülen iş (Bak: Suhre)

ANGLİKAN
İngiliz kilisesine bağlı kimse(Anglikan Kilisesine Cevap:Bir zaman bî-aman İslâmın düşmanı, siyâsi bir dessas, yüksekte kendini göstermek isteyen vesvas bir papaz, desise niyetiyle, hem inkâr suretinde, hem de boğazımızı pençesiyle sıktığı bir zaman-ı elimde pek şematetkârane bir istifhamiyle dört şey sordu bizden Altıyüz kelime istedi Şemâtetine karşı yüzüne "Tuh!" demek, desisesine karşı; küsmekle sükut etmek, inkârına karşı da; tokmak gibi bir cevab-ı müskit vermek lâzımdı Onu muhatab etmem Bir hakperest adama böyle cevabımız var:O dedi birincide: "Muhammed (ASM) dini nedir?" Dedim: İşte Kur'andır Erkân-ı sitte-i İman, erkân-ı hamse-i İslâm, esas maksad-ı Kur'ânDer ikincisinde: "Fikir ve hayata ne vermiş?" Dedim: Fikre tevhid, hayata istikamet Buna dâir şâhidim: $Der üçüncüsünde: "Mezâhim-i hâzıra nasıl tedavi eder?" Derim: Hurmet-i riba, hem vücub-u zekâtla Buna dair şahidim: $ da $Der dördüncüsünde: "İhtilâl-i beşere ne nazarla bakıyor?" Derim: Sa'y, aslı esasdır Servet-i insaniye, zâlimlerde toplanmaz, saklanmaz ellerinde Buna dair şahidim: $

ANGLOSAKSON
Büyük Britanya'da yerleşen Germen ırkından aşiretlerin adı * Ana dili İngilizce olan şahıs

ANHA MİNHA
Şundan bundan, şöyle böyle ederek, şu bu, öteberi

ANHÜ (ANHÂ)
Ondan (İşaret zamiri)

ANHÜM
Onlardan (mânasına işaret zamiri)

ANHÜMÂ
Her ikisinden

ANİ
Ansızın, birdenbire Bir anda Hemen * Son derece kızgın * Olgunlaşmış, kemale erişmiş

ANİ
(C: Anat-Unât) Mütevazi, alçak gönüllü * Köle * Meşgul * Iztırab çeken Muztarib * İşçi * Müfettiş * Tahsildar (Müennesi: Aniye)

A'Nİ
Yani ben demek istiyorum ki (manasında)

ANÎD
(İnad dan) Çok inadçı * Daima suyu akıp iyileşmeyen yara (Bak: Anud)

ANÎDE
Kabile, ehl-i beyt

ANİF
Sert, kaba

ÂNİF
Yakında geçen Pek yakın geçmişte

ÂNİF-ÜL BEYÂN
Biraz evvel bildirilen, az önce beyan olunan

ÂNİF-ÜZ ZİKR
Az önce bildirilen, biraz evvel tebliğ edilen

ÂNİFE
Gençlik çağının başlangıcı

ÂNİFEN
Yukarıda * Az önce, biraz evvel

ANİK
İnce, zarif, güzel Acaib

ANİK
Ense, boynun arkası

ANİK
Çok nesne * Devenin ancak dizini çekip yürüyebildiği kumlu yer

AN-İL-GIYAB
Kendisi yokken, gıyabında, arkadan

ANİMİZM
Sosy: Ruhları İlâh sayan batıl bir din Ruhlar cisimler gibi Allah'ın mahlukudur Onun emirlerine tâbidir

ANİN
f Yağ çıkarmağa mahsus olan yayık

ANİS
Şişman ve iri deve * İhtiyar bekâr * İhtiyar kız

ANİSE
Cana yakın kız veya kadın

ANİSE
f Sıkı bağlanmış * Koyulaşmış, katılaşmış şey (Kan ve mürekkeb gibi akıcı maddeler)

ANİYE
Son derece kızgın su

ANİYE
(İnâ C) Yemek kapları, tabaklar, kap-kacaklar

ANİZ
Iztırablı, muztarib

ANK
Kapı, bâb * Güzel, hoş, gökçek olmak

ANKA
İsmi olup cismi bilinmeyen bir kuş Çok büyük olduğu anlatılır Zümrüd-ü Anka ve Simurg gibi isimlerle de anılır * Uzun boyunlu kadın * Arabdan bir kimsenin lakabı * Zahmet, meşakkat

ANKA-YI MAĞRİB
Zümrüd-ü Anka kuşu

ANKA-MEŞREBANE
Anka meşrebi halinde, kanaat sahibi Eski edebiyatta kanaat sahiplerine kinaye olarak söylenir

AN-KARİB
Yakından, çok zaman geçmeden

AN-KARİB-İZ-ZAMAN
Yakın vakitten

ANKAS
Erkek tilki yavrusu

AN-KASDİN
Kasd ve niyet üzere, mahsûsen

ANKE
Sağlam olan nesne * Ahmak

ANKEB
Erkek örümcek

ANKEBET
(C: Anâkıb) Dişi örümcek

ANKEBUT
Örümcek(Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Ebubekir-i Sıddık (RA) ile küffarın tazyikinden kurtulmak için tahassun ettikleri Gar-ı Hira'nın kapısında iki nöbetçi gibi, iki güvercinin gelip beklemeleri ve örümcek dahi perdedar gibi harika bir tarzda kalın bir ağla mağara kapısını örtmesidir ki: Örümcek zayıf ağı ile rüesa-yı Kureyş'e galebe etmiştir Ayet diyor ki: En zaif bir hayvana mağlup olacaklarını o müşrikler faraza bilseler, bu cinayete ve bu suikaste teşebbüs etmiyeceklerdi RN) (Bak: Beyt-i Ankebut)

ANKEBUT SURESİ
Kur'an-ı Kerimin yirmidokuzuncu suresidir Mekkidir (Allahtan başkasına güvenenlerin, dünyayı avlamak için kurdukları teşkilâtını bir örümcek ağına benzeten, örümcek meseli zikrolunan bir suredir)

ANKEBUTİYE
Örümcekler

ANKUR
Her nesnenin aslı

ANKÛT
Örümcek Evcil, al kumru

AN-KÜM
Sizden

AN-KÜMA
İkinizden

AN-LA ŞEY'İN
Bilâ mucib, sebebsiz

AN MİM AMED
f Tar: İslâmiyeti ve Türkçeyi öğretmek maksadıyla, devşirilerek toplanan ve Türk köylülerine satılan acemi oğlanlardan, müddetini tamamlayarak Rumeli Ağasının tezkeresiyle ulüfeye yazılanların kayıtlarına verilen işaret

ANNAB
Üzümcü

AN-NAKDİN
Nakit para olarak

ANOFEL
yun Sıtma mikrobunu taşıyan ve aşılayan sivrisinek

ANONİM
yun Yapıcısının adı belirtilmeyen eser * Sermayesi hisselere bölünerek, her ortağın mes'uliyet ve salâhiyeti sermayedeki hissesiyle orantılı bulunan ortaklık, şirket

ANORMAL
Normal olmayan İfrat veya tefrit hali

ANOT
yun Pozitif elektrot Bir elektrolitte, elektrik akımının içeri girdiği iletken uç

ANS
Sağlam, kuvvetli deve * Yemen tâifesinden bir kabile * Kız bâliğa olduktan sonra, ailesinin evinde çok durması

AN-SAMİM-İL KALB
Can ve yürekten, kalbden

AN-SAMİMİN
Kalbden Riyasızlıkla Samimiyetle İçten

ANSAR
(Bak: Ensar)

ANŞET
(C: Anâşit) Yaramaz * Uzun

ANSİKLOPEDİ
yun Bir sahadaki bilgileri veya bütün bilgileri sistemli veya alfabetik bir şekilde sıralayan eser

ANTER
(C: Anâtir) Gök sinek

ANTİKA
yun Kıymetli san'at eseri Eski zamandan kalma eser

ANTİKOR
Fr Vücuda giren hastalık mikroplarını zararsız kılmak için organizmanın bir kanun-u İlahî ile çıkardığı madde

ANTROPOLOJİ
yun İnsan dediğimiz varlığı inceleyen ilim İnsan biyolojik özellikleri açısından incelendiğinde biyolojik antropoloji, cemiyet halinde yaşıyan bir varlık olması açısından incelendiğinde sosyal antropoloji veya kültür antropolojisi, insanın mahiyeti, diğer varlıklardan farkı, hayatının mânası, dünyadaki yeri açısından incelendiğinde felsefi antropoloji adlarını alır Allah insanın önce bedenini yaratmış, sonra ona ruh vermiştir Hiçbir varlığa vermediği kabiliyetler vermiştir Allahı tanıdığı ve ona bağlandığı zaman Allahın muhatabı, yeryüzünün halifesi ve efendisi olur Allahı tanımadığı ve kendi keyfine tâbi olduğu zaman hayvanlardan aşağı bir mahluk olur Dünya hayatı, iyi ile kötülerin denendiği bir imtihan yeridir İnsan ebed için yaratılmıştır Ölüm ebedi hayata bir yolculuk, bir terhistir Mezar, ya Cennete giden yolun kapısı veya Cehenneme giden yolun giriş yeridir

ANTROPOMORFİZM
Sosy İnsan şeklinde putlara inanma ve tapma esasına dayanan batıl bir din Allah'ı insan vasıflarıyla tasavvur eden dinî inançlar da antropomorfizm'in başka kılıkta görünüşleridir Meselâ aslı bozulmuş Musevilik ve Hıristiyanlıkta Allahın insan şeklinde düşünülmesi antropomorfizm denilen putperestliğe bir geri dönüştür İslâm dini Allah'ın varlığı, sıfatları ve fiilleriyle eşsiz ve benzersiz olduğunu bildirmekle, en üstün ve mükemmel din olmak şerefine hak kazanmıştır İslâmın "Görmek, işitmek, konuşmak" gibi insani vasıfları Allaha atfettiğini, ve bu sebeple antropomorfik dinler arasında yer aldığını iddia edenler ya bilgisiz ya da kasıtlı kimselerdir Çünkü İslâm, Allahın "Görmek, işitmek, konuşmak" fiilinde insanın muhtaç olduğu organ ve şartlara muhtaç olmadığını bilhassa belirtir ve insan fiili ile hiçbir surette benzerliği bulunmadığını açıklar İslâm en cahil insandan en âlim insana kadar herkese hitap eden bir din olduğu için, basit ve kaba düşünenlere, hareketlerinin Allah'dan gizli kalmayacağını anlatmak için Allah'ın, putperestlerin ilahları gibi konuşmaz, görmez, işitmez diye düşünmemelerini, Allah'ın her hal ve hareketlerinden haberdar olduğunu anlatmaktadır

ANTÛT
Çöl ortasındaki küçük dağ ve tepe

ANÛD
Muannid Çok inatçı

ANÛN
İsyankâr, kavgacı * Davarların önünde yürüyen davar

ANVE
Kuvvet, cebr, zorakilik, zorlama, zor

ANVET
Kahretmek * Galip olmak

ANYE
Güçlük, engel, zorluk, meşakkat

ANZAR
(Bak: Enzar)

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (A Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Anlamları.

Eski 09-10-2012   #15
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (A Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Anlamları.



RE: Osmanlıca Sözlük (A Harfi) Mesaj Yazmayin APOSTERİORİ
Fels: Tecrübe sonunda meydana gelen bilgi ve düşünceyi anlatmak için kullanılan bir sıfat Meselâ ateşin yakıcı olduğunu denedikten sonra anlarız Bu bilgi, aposteriori bir bilgidir

APRİORİ
fels Tecrübeden önce insan aklında varlığı kabul edilen bilgi ve düşünceyi anlatmak için kullanılan bir sıfat Meselâ: "Her sayı kendine eşittir" hakikatı hiçbir deneye baş vurmadan bilinen bir apriori bilgidir

APSİS
Fr Yönlü bir eksen üzerinde bulunan bir noktanın, başlangıç noktasına olan uzaklığının cebirsel değeri * Bir noktanın, fezadaki yerini tesbite yarıyan ana çizgilerden yatay olanı

APULET (APOLET)
Fr Askerlerin, sınıf ve rütbelerine göre sırma, ipek veya yünden omuzlarına taktıkları saçak

ÂR
Utanma, mahcubiyet Utanılacak şey Ayıp Şiyb Şerm Haya

ARUS
Süslenmiş gelin, güveyi * Güneş Gök * Kim: Kükürt

ARUS-İ CİHÂN
Dünya

ARUS-İ FELEK
Güneş

ARUSÂN-I BÂĞ
Tarla çiçekleri

ARUS-ÜL KUR'ÂN
(Bak: Rahmân)

ARUSAN
(Arüs C) f Gelinler, yeni evlenmiş kızlar

ARUSAN-I HULD
Cennet hurileri

ARUSANE
f Geline yakışır şekilde

ARUSEK
f Küçük gelin * Yeşil ve pembe dalgalı sedef

ARUZ
Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere etrafındaki nahiye ve köyler * Edb: Şiirin ahenk ölçülerinden, nazmın vezinlerinden bahseden ilim Arap, Fars, Türk şiirinde kullanılan vezin ki, hecelerin uzunluk (kapalılık) ve kısalık (açıklık) değerlerine dayanır * Bir beytin birinci mısraının son kısmı * Çadırın ortasına dikilen ve ona destek olan kazık * Tas: Süluk edenlerin karşısına çıkan çok şeyler, birisine ârız olan iş ve ihtiyaç * Yan taraf * Yanak * Yol * Usûl

ARUZ KALIPLARI
(Bak: Bahr)

ARV
Sıtma ve diğer ateşli hastalıklarda gelen ilk titreme * İş için birinin yanına varma * Yemişsiz bir çeşit ağaç

ARVANA
Boz dişi deve

ARVEND
f şan, şeref, ululuk, yücelik, azamet

ARZ
(Erz) Yeryüzü, toprak, zemin, dünya * Aşağı ve alçak * Memleket, ülke * Küre * İklim * Davarın ayağının altı

ARZ-I A'ŞÂRİYE
Öşür (onda bir vergi) veren memleket

ARZ-I BELDE
Ast: Herhangi bir bölgenin üstünden geçen arz dairesi

ARZ-I BELDE TA'YİNİ
Ast: Herhangi bir bölgede kutup yıldızı veya diğer yıldızlarla astronomik hesaplar yapmak suretiyle o yerin arzını tayin etmek

ARZ-I CENUBÎ
Cenub arzı (Güney enlemi)

ARZ-I HARAC
Harac veya vergi veren memleket

ARZ-I MUKADDES
Kudsi, mübarek yer Eski peygamberlerin çok eseri bulunan Kudüs, Filistin (Arz-ı mukaddes: Temiz yer (arz-ı mutahher) ve mübarek yer demektir ki, Beyt-i Makdis'in bulunduğu yerdir Vaktiyle birçok enbiyanın makarrı olduğundan böyle tesmiye olunmuştur Bir rivayete göre İbrahim (AS) Lübnan Dağına çıktığı zaman, Allah Teâlâ: "Bak, gözün nereye kadar yetişirse orası mukaddestir ve zürriyetine mirastır" buyurmuştur Bunun tâyin ve tahdidinde tur yani cebel ve havalisi denilmiş Dimeşk, Filistin ve Ürdün'ün bir kısmı denilmiş, Arz-ı Şam da denilmiştir Hz Musa, Mısır'dan çıktıktan sonra Şamda iskân vadedildiği ve Beni İsrâil'in buna Arz-ı Mevaid dedikleri de söylenmiştir ET)

ARZ-I RUM
(Erzurum) Rum memleketi Şimdiki Anadolu Anadolunun şarkındaki bir vilâyet adı

ARZ
f Ardıç adı verilen bir ağaç

ARZ
Bir büyüğe bir şeyi hürmetle vermek Bir işi büyüğüne hürmetle anlatmak İzâh etmek Takdim etmek Bir kimseye bir şeyi izhar etmek * Kıymetli bir şeyi diğer bir şeyle değiştirmek * Bir şeyin birden, âniden meydana gelmesi * Altın ve paradan gayrı mal, metâ Bir şeyin uzunluk mukabili olan genişliği * Bir muamelede aldanmak * Sağlam insanın hemen ölmesi * Delirmek * Coğ: Bir yerin yeryüzünde hatt-ı istivâdan (ekvatordan) olan uzaklığı * Koz: Bir yıldızın mıntıkatulbürucdan olan uzaklığı

ARZ-I CEMÂL
f Güzelliğini göstermek Arz-ı didar da denir

ARZ-I ENDÂM
Boy-pos gösterme

ARZ-I HÂCET
İhtiyacını, muhtaç olduğunu bildirmek

ARZ-I HÂL
Halini arzetme İstida Arzuhal

ARZ-I HÜNER
Hüner gösterme, marifet izhar etme

ARZ-I HÜRMET
Hürmetini bildirme Saygısını gösterme

ARZ-I İFTİKAR
Hacatını arzetme, ihtiyaçlarını meydana koyma

ARZ-I NEFS
Hizmette ve fedakârlıkta nefsini ve kendini ileri sürme

ARZ-I MAHZAR
Bir işin yapılması için, yüksek bir mevkiye halk tarafından topluca verilen dilekçe

ARZ-I MİNNET
Minnet gösterme

ARZ-I KUDRET
Kudret gösterme

ARZ-I TÂZİMÂT
Karşısındakine büyük bir hürmetle takınılan tavır ve hareket

ARZA
şiddet * Kuvvet

ARZ
f Sunma, gösterme, takdim etme

ARZAN
Enine, genişliğine

ARZANÎ
Enine, genişliğine olarak

ARZ-GAH
f Bir şey arzetmek için toplanma yeri

ARZ-HANE
f İstanbuldaki Topkapı sarayında bulunan Hırka-i Şerif odasının dışında kalan aralık oda

ARZÎ
Genişliğine ait Bir yerin enine ait

ARZÎ
(Arziye) Toprağa ait ve müteallik Yere ait, toprakla alâkalı * Semavî olmayan Beşerî olan

ARZÎN
(Arz C) Arzlar

ARZİYAT
Jeoloji Dünyanın yaradılışı ile tarih boyunca değişen vaziyetlerini tetkik eden ilim

ARZİZ
f Kurşun, kalay

ARZU
Meşhur halk hikâyelerinden olan Arzu ile Kamber hikâyesinin kadın kahramanı

ARZU
f İstek Dilek Meyil Emel Hahiş

ARZU-YU BEKA
Ebedilik arzusu

ARZU-YU HİLÂF
Muhalefet etme, karşı koyma arzusu

ARZU-DÂR
f Hevesli, talebli, istekli, arzulu

ARZU-KEŞ
Yürekten isteyen, isteyici

ARZU-MEND
İstekli

ARZU-MENDÎ
f Taleb, istek, arzu, heves

ARZU-ŞİKESTEN
f Arzunun olamaması, yerine gelmemesi Hayâl kırıklığı, inkisar-ı hayâl

ARZUHAL
(Arz-ı hâl) Bir iş için bir makam veya resmi daireye bir iş sahibinin verdiği dilekçe İstida-nâme

AS
Mersin ağacı

AS
Sansar cinsinden siyah kuyruklu, beyaz tüylü kakum denilen bir hayvan, çok kıymetli olan postu için avlanır

AS
f Değirmen (Bak: Asya)

ASA
Genişlik Zuhur, meydana çıkma Büyük kadeh

ASA'
Yaş olan şey kuruyup katılaşmak

ASA
Değnek Baston, sopa

ASA-YI İNKÂR
İnkâr değneği Kabul etmeme

ASÂ-YI MUSÂ
Hz Mûsânın (AS) Asâsı * Kafir sihirbâzları Cenab-ı Hakkın izniyle mağlub eden ve taşa vurduğunda hemen Cenab-ı Hakkın izni ile su çıkaran Hz Mûsânın (AS) mucizeli değneği Bu mucizeye teşbih olarak, her bir zerrede ve her şeyde Allahın (CC) varlığını, birliğini ve kudsi sıfatlarını isbat ederek imân âb-ı hayatını gösteren ve bununla kâfirleri mağlub eden, ehl-i mekteb ve ehl-i felsefeye çok lüzumu bulunan Risale-i Nur külliyatından bir eserin adı( Kur'andan tavr-ı kalbe ilham edilen Asâ-yı Musa gibi, mânevi bir asâ ihsan edilmiştir Bu asâ ile, kitab-ı kâinatın herhangi bir zerresine vurulursa, derhâl mâ-i hayat çıkar Çünki, müessir ancak eserde görünebilir Mânevi asansör hükmünde olan murâkabeler ile mâ-i hayatı bulmak pek müşküldür Vesaite lüzum gösteren ehl-i nazar ise, etraf-ı âlemi arşa kadar gezmeleri lâzımdır Ve o uzun mesâfede hücum eden vesveselere, vehimlere, şeytanlara mağlub olup caddeden çıkmamak için, pekçok bürhanlar, alâmetler, nişanlar lâzımdır ki yolu şaşırtmasınlar MN)

ASA
f (Gibi) manasına gelerek birleşik kelimeler yapılır (Teşbih edatıdır)

ASA
f Esneme * Vakar, ciddilik * Süs, zinet

ASÂ
(Fiil veya harftir) Ümid veya korku bildirir Şek ve yakin manalarına delalet eder; (ola ki, şayet ki, meğer ki, olur, gerektir) manalarına gelir (Kâde) $ fiiline benzer Ekseri, (lâkin) (leyte) mânasına temenni için kullanılır Hitab-ı İlahî kısmında yakîn ve vücubu ifade eder

A'SA
(Asâ C) Değnekler, sopalar, bastonlar

ASÂB
Geyik, gazâl

ASAB
Sinir Damar

A'SÂB
(Asab C) Sinirler Damarlar

A'SÂB-I GÛŞ
Kulak sinirleri, kulaktaki sinirler

A'SÂB-I MUHARRİKE
Hissi, duyguyu vücuttaki haber merkezine bildiren sinirler Hareket ettirici sinirler

ASABE
Kuvvet, şiddet * Bir tek sinir * Baba tarafından akraba olanlar * Bir kimseye yardım ve takviye eden akrabası takımı * Fık: Eshab-ı Feraiz, hisselerini aldıktan sonra geri kalanı, terekeyi alan kimse (Babası ve evladı olmayan kimseye vâris olan)

ASABİ'
(Usbu' C) Parmaklar

ASABÎ
Sinirli Öfkeli

AVRUPAÎ
Avrupalılara ait ve onlarla alâkalı Avrupalılar gibi

AVRUPALILAŞMAK
Avrupalıların fikirlerini ve yaşayış tarzını benimsemek Türkiye'de batılılaşma olarak kullanılmaktadır Avrupa zamanımızda ilim ve teknikte ilerlemiş olmakla beraber inanışları, ahlâkları, felsefeleri ve yaşayış tarzı ile geri bir düşünüşü temsil eder Avrupaya, batıya özenmek, eşkiyanın gasbettiği servetine özenmeğe benzer Batının, mazlum milletleri ezmek için vasıta ve silah olarak kullandığı ilim ve tekniğe sahip olmak, İslâm'ın hakkıdır İslâm dünyası ilim ve tekniğe sahip olmakla hem batının zulmüne son verecek, hem de bunu insanlığın hayrına, barış için ve insanlığın saadeti, mutluluğu için kullanacaktır Amma batının hayat felsefesi insanlık için bir zehirdir ve onu reddeder (Bak: Asrî)

AVRUPAZÂDE
f Avrupa'dan doğan Avrupa te'siri ile olan Avrupalıyı taklid eden

AVŞİN
f Kekik otu

AVUKAT
Mahkemede ücret mukabilinde taraflardan birinin müdafaasını ve davasını üzerine alan hukukçu * Mc: Müdafaaya muktedir, çeneli, cerbezeli

AVUNMAK
t Oyalanmak, kendi kendini eğlendirmek * İnek vs nin gebe kalması

AVVA
Bir yıldız kümesi

AVVAC
Fildişi satan Fildişi işçisi

AVZ
Hâcet İhtiyaç Bir şeyin bulunmaması * Fakir * Fakirlik, muhtaç olma

AVZ
(Avez) (İyâz, meaz, meâze) Sığınma Sığınak Melce Sığınacak yer

AVZEN
(Zenav) (Kürdçe) Suların biriktiği yer Havuz, göl

AY
(Bak: Ayât)

AYÂ
Tedavisi mümkün değil, iyileştirilmez * Kabiliyetsiz, kudretsiz

ÂYÂ
(Şüphe ve tereddüt bildiren edât; hayret ve taaccüb, soru ile beraber ümid ifâde eder) Acabâ Âyâ, nasıl oluyor Hayret, sen bu işi nasıl olur da yaparsın? der gibi(Ey bu vatan gençleri! Frenkleri taklide çalışmayınız! Âyâ, Avrupa'nın size ettikleri hadsiz zulüm ve adavetten sonra, hangi akıl ile onların sefâhet ve bâtıl efkârlarına ittiba edip emniyet ediyorsunuz? Yok! Yok! Sefihane taklid edenler, ittiba değil; belki şuursuz olarak onların safına iltihak edip kendi kendinizi ve kardeşlerinizi idam ediyorsunuz Âgâh olunuz ki, siz ahlâksızcasına ittiba ettikçe, hamiyet davasında yalancılık ediyorsunuz! Çünki şu surette ittibaınız, milliyetinize karşı bir istihfaftır ve millete bir istihzâdır! L)

A'YA
En kudretsiz, kabiliyetsiz İktidarı hiç olmayan

A'YAD
(İd C) Bayramlar

AYAL
(Bak: Iyal)

A'YAN
(Ayn C) Gözler * Bir yerin ileri gelenleri * Meclis âzaları Senato âzaları * Muayyen ve müşahhas olan şeyler * Altınlar * Kaymakam

A'YAN-I SÂBİTE
Tas: İlm-i İlâhide eşyanın ezelden beri sâbit olan sûret ve hakikatları Mevcudat-ı ilmiye (Bak: Adem-i hâricî)

AYAN
(İyân) Aşikâr Belli Herkesin bilebileceği ve görebileceği * Çiftçi âletlerinden olan saban okunun bileziği

AYAR
Altın ve gümüşten yapılmış şeylerin saflık ve hafiflik derecesi *Saadete, mutluluğa doğru gitme

A'YAR
(Ayr C) Eşekler

AYAR-DAN
f Ölçüden anlar, değerbilir

AYASOFYA
İstanbul'daki bu ilk kilisenin açılış resmi Mi : 325 tarihinde yapılmıştır 513 senesi Ocak ayının 13-14 gecesi bir yangın esnası bina kâmilen yanmış O zaman İmparator Justinyanus yeniden yaptırmış 573 de binanın resm-i küşâdı yapılmıştırOsmanlılarca 29 Mayıs 1453'de İstanbul fethedilince Fatih Sultan Mehmed yaya olarak Kiliseye girmiş ve müezzine ezan okutarak maiyeti ile beraber namaz kılmıştır Ayasofyanın câmi halinde kıyâmete kadar devamını vasiyet etmiş, fakat maalesef câmi 1934 de bir müze haline getirilmiştir

AYASTAFANOS
İstanbul'da Yeşilköy semtinin eski adı

AYASTAFANOS MUAHEDESİ
3 Mart 1878 Rusya ile Osmanlılar arasında ilk olarak yapılan bir anlaşmadır (28 Safer 1295) Tarihte buna "Ayastafanos Mukaddemat-ı Sulhiyesi" denir Anlaşma maddeleri tatbik edilememiştir

ÂYÂT
(Âyet C) Âyetler * Cenab-ı Hakk'ın sıfât ve kudreti hakkında görülen âşikâr deliller, bürhanlar * Menziller Mekânlar

ÂYÂT-I KİBRİYÂ
Allah'ın kibriyasını ve büyüklüğünü gösteren âyetler, deliller ve eserler

ÂYÂT-I KUR'ÂNİYE
Kur'ânın âyetleri

ÂYÂT-I MENSUHA
Sâbık olan, geçmişte olan hükümleri beyân eden âyetler

ÂYÂT-I MUHKEMÂT
Manası kat'i ve açık olan Kur'an âyetleri

ÂYÂT-I NÂSİH
Sâbık olan şer'i hükmün kaldırıldığını beyan eden âyetler (Bak: Nesh)

ÂYÂT-I TEKVİNİYE
Tekvinî âyetler (Bak: Tekvin)

AYB
Kusur Leke Utandıracak hal

AYB-I HÂDİS
Huk: Satılan eşya müşteri elinde iken ârız olan ayıb (Müşterinin satın aldığı kumaşı kesip biçmesiyle meydana gelen hâl gibi)

AYB-CÛ
f İnsanın ayıplarını araştıran, herkesin ayıbını, noksanını meydana çıkarmak isteyen

AYBE
(C: İyâb) Heybe, deri çanta

AYB-GÛ
Fitneci, fitnekâr, dedikoducu

AYB-GÛYÎ
f Dedikoduculuk

AYB-NÂK
f Noksan, kusurlu

AYC
Razı olmamak * Tasdik edip inanmamak * Menfaatlenmemek, faydalanmamak

AYDAN
(Uvd C) Uzun hurma ağaçları

AYDANE
Uzun hurma ağacı

AYDE
Yaramaz huylu

AYDIN
Aydınlık * Açık, âşikâr, açıkça görünen * Mübârek, mesut Bilgili, okumuş, görgülüBugün bazı çevrelerde batı ilim ve felsefesini tahsil edip benimseyenlere de "aydın" denilmektedir Aklı gözüne inmiş, yani herşeyi maddi ölçülerle yorumlamaya alışmış, kalbi maddeci felsefe ile kararmış insana aydın demek yanlıştır Böylelerine "zulmetli münevver" yani kalbi ve aklı kararmış okumuşlar demek daha doğru olur

A'YEN
Büyük ve iri gözlü * Bakılan yer * Çok açık, pek belli, bâriz

ÂYEN
f Demir

ÂYENDE
(C: Âyendegân) f Gelen, geçici

A'YES
(C: İys) Beyaz deve

AYES
Beyazlık, aklık

ÂYET
Eser * Kimsenin inkâr edemiyeceği açık delil Nişân Alâmet İşaret * Menzil, mekân * Kur'ân-ı Kerim'deki her bir cümle Mânen uyanmağa, intibâha sebeb olan hâdise (Kur'ân-ı Kerim'de 6666 âyet vardır)

ÂYET-İ MÜDÂYENE
Kur'an-ı Kerim'de (Sure-i Bakara, 281 âyet) borçlu ve alacaklı hakkındaki âyet (Bu âyet vasatî olarak bir sahife uzunluğundadır)

AYFE
Hayret * Tereddüt * İğrenmek

AYHEKA
Neşat, sevinç, neşe, sürur * Bir kuş adı

AYHEM
Katı, sağlam nesne

AYHÜM
Ağaç kökü * Kırmızı sahtiyan

AYIKLANMA
t (Biyolojide) Çevre şartlarına en iyi uyabilen canlıların hayatta kalıp çoğaldığı, uyamıyanların öldüğü ve nesillerinin yok olduğu, böylece canlılardan tabii bir tekâmül (evrim) meydana geldiğini savunanların ileri sürdüğü bir tâbirdir Ayıklanma ile tekâmül görüşü tabiatta herşeyin tesadüfle meydana geldiği peşin hükmüne dayanır Hayatı ve kâinatı tesadüfle açıklamak hem ilmi, hem aklı inkârdan başka birşey değildir Canlıların bulunduğu çevre şartlarına göre cihazlarla donatılması; onların Hâlık'larının, Rab'lerinin sonsuz merhametini, ilmini ve iradesini gösteren inkâr edilemez delilleridir Bunlar kör tesadüfün, şuursuz maddenin işleri değildir ve olamaz Dünyaya bir yavru getiren annenin memelerinden süt gelmesi ve yavrunun kimseden öğrenmeden memeyi arayıp süt emmesini başarması tesadüf mü, yoksa Allah'ın sonsuz merhameti, ilmi ve iradesini göstermez mi? Bunu zerre kadar aklı olan anlamaz mı?

AYIN
Arap alfabesinin onsekizinci ve Osmanlı alfabesinin yirmibirinci harfi olup, ebced hesabında yetmiş sayısına tekabül eder

AYİB
Dönüp çekilen Geri dönen Tövbe eden

AYİDE
Fayda, menfaat * Muhabbet, sevgi

AYİJ
f Kıvılcım, şerâre

AYİL(E)
Ailesi kalabalık olan * Ailesini besleyen * Aşırı * Fakir * Dengede olmayan terazi

ÂYİN
Gözü değen kişi Nazarı değen kimse

ÂYİN
Merâsim Usûl Görenek Dinî âdâb Âdet, örf ve kanun * Ziynet, süsİslâm'da fıkıh lisânı âyin kelimesini kabul etmemiştir Bazı vakıflar, filân câmide herhangi bir tarikat âyini icra için te'sis yapacakları zaman vaki olan müracaatlarında fetvahâne tarafından verilen müsaadelerde âyin sözü kullanmayıp "İcra-yı zikrullah" tabiri kullanılırdı Sofiyede âyin lâfzı muteberdir Turuk-u âliye tekkelerinde icra edilen şekil ve merasime âyin ıtlak edilir "İcra-yı âyin-i ehlullah" tabirdendir Bu sûretle her tarikata mensub tekkelerde yapılan dinî merasime âyin ismi verilmiştir Bu âyinlerden herbirinin ayrı ismi ve şekli vardır Yaptıkları âyine Mevleviler: Semâ; Kâdirîler: Devran; Rıfailer ve Sa'diler: Zikr-i kıyam; Halvetiler: Darb-ı esmâ; Nakşibendiler: Hatm-i hâcegân isimlerini verirler Diğer turuk-u âliye de bu esaslardan münşaib olduğuna göre âyinleri bu esaslara bağlıdır (TİA)

AYİNE
f Ayna Mir'ât Kendisine tecelli ve aksedeni gösteren veya bildiren şey (Ayna, ışığı aksettirip gösterdiğinden dolayı esmâ-i İlâhiyeyi de bize gösteren ve Cenab-ı Hakk'ın sıfatlarına âyinelik eden mevcudata da mecazen "âyine" denilmektedir) * Vasıta ve mazhar mânasına da gelebilir

AYİNE-İ ÂSMÂN
Güneş

AYİNE-İ EHADİYET
Ehadiyetin ayinesi Cenab-ı Hakk'ın ekser isimlerinin tecellisine mazhar olan şey(Hayat birşeye girdiği vakit, o cesedi bir âlem hükmüne getirir; cüz ise küll gibi, cüz'iye dahi külli gibi bir câmiiyyet verir Evet hayatın öyle bir câmiiyyeti var; âdeta umum kâinata tecelli eden ekser Esmâ-i Hüsnayı kendinde gösteren bir câmi âyine-i ehadiyettir Bir cisme hayat girdiği vakit, küçük bir âlem hükmüne getirir, âdeta kâinat şeceresinin bir nevi fihristesini taşıyan bir nevi çekirdeği hükmüne geçiyor Nasıl ki, bir çekirdek, onun ağacını yapabilen bir kudretin eseri olabilir; öyle de: En küçük bir zihayatı halkeden, elbette umum kâinatın Hâlıkıdır L)

AYİNE-İ ERVAH
Ruhlar âyinesi Esmâ-i İlâhiyenin tecellisine mazhar olan ruhlar( Muhabbetten yetimâne bir şefkat, me'yusâne bir rikkat tevellüd eder Bütün zihayatlara acır; hatta güzel ve zevâle maruz bütün mahlukata bir rikkat ve bir firkat hisseder; elinden birşey gelmez, ye's-i mutlak içinde elem çeker Fakat gafletten kurtulan evvelki adam o şedit şefkatin elemine karşı ulvi bir tiryak bulur ki: Acıdığı bütün zihayatların mevt ve zevalinde bir Zât-ı Bâki'nin bâki esmâsının dâimi cilvelerini temsil eden âyine-i ervahları bâki görür; şefkati, bir sürura inkılâb eder M)

AYİNE-İ İSKENDER
Makedonya kralı Büyük İskender'in aynası Rivayetlere göre, bu ayna Aristo tarafından yapılmış ve İskenderiye şehrinde yüksekçe bir yere konulmuştur Bu sayede İskender, yüz fersah uzaklıktaki düşmanlarını aynada görürmüş

AYİNE-İ ZİŞUUR
Şuur sahibi âyine (Yani: İnsan, cin, melek)

AYİNEDAR
f Ayna tutan * Eskiden, bir büyük adamın giyinirken aynasını tutmakla vazifeli hizmetçi * Berber

AYİNE-RÛ
f Yüzü ayna gibi parlıyan

AYİNE-SAZ
f Aynacı

ÂYİN-HAN
f Mevlevihâne ve semâhânelerde sema edilirken, yüksek bir yerde bulunan ve mutribhâne adı verilen mahfilde âyin okuyan kimse

AYİR
Tereddütlü kimse

AYİS
(Bak: Sinn-i iyâs)

AYİŞ(E)
Bolluk içinde rahat yaşayan * Hz Peygamber'in (ASM) zevcesi ve mü'minlerin vâlidesi, Hz Ebu Bekir'in (RA) kızının bir ismi Aişe-i Sıddıka diye de anılır Hayret edilecek derecede takva, iffet ve zekâvet sahibesi olup 2210 Hadis-i Şerif nakletmiştir Hicretin 57 yılında vefat etmiştir (RA)

AYİŞNE
(Ayişte) f Casus, ajan * Dalkavuk

AYİZ(E)
Mukabil olarak veren Karşılık olarak verilmiş

AYİZ
(C: Ayizât) Yeni doğurmuş hayvan

AYK
Nâhiye * Kenar * Taife

AYKA
Deniz kenarı * Ev ortası

ACZ-MEND
Acizlik, mahviyet sâhibi

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.