09-10-2012
|
#3
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Klasik Dönem Osmanlı Sanatı-Osmanlı İmparatorluğu'nun Sanat Anlayışı-Osmanlıda Sanat
Şehzade Camii ile aynı tarihe ait olan Üsküdar Mihrimah Sultan ya da öteki adıyla ıskele Camii de Sinan’ın yarım kubbe denemelerinden biridir Burada topografik durumun zorlaması ile üç yarım kubbeli bir sistem uygulanmıştır Aynı nedenle revaklı avlu da yoktur Revaklı avlunun yerini kısmen de olsa ikinci bir son cemaat yeri durumundaki sakıf almıştır Bu yapıda da mekan bütünlüğü için arayışların başarı ile sürdüğü görülür Camide pek az süsleme vardır, çini ise hiç kullanılmamıştır Ama pencerelerdeki renkli cam süslemenin kısmen de olsa orijinal olduğu kabul edilir Caminin pencereleri bu tür süslemenin klasik dönemden kalma nadir örneklerindendir Ayrıca camideki kaliteli ahşap işçiliği de klasik dönemin seçkin ürünleridir
Mimar Sinan’ın yarım kubbeli camileri arasında en başarılı olanı kuşkusuz Süleymaniye Camii’dir Cami aynı zamanda İstanbul’un en büyük külliyelerinden birinin parçasıdır Süleymaniye Külliyesi, gerek yapılarının çokluğu ve kapladıkları alan, gerekse kentsel planlama açısından büyük önem taşır Külliye meyilli bir araziye yerleştirilmiş ama yine de simetri uygulanmıştır Haliç tarafından bakıldığında, yapıların yerleştirilmesindeki ustalık hemen ortaya çıkar Birbirinin görünüşünü kapamayan yapılar, ortadaki cami ile birlikte tepenin eğimine uygun olarak kurulmuştur Caminin genel kitlesi piramidal olmakla birlikte küçük kubbeler, ağırlık kuleleri ve payandalarla çok çekici bir hareket sağlanmıştır
Süleymaniye Camii iki yarım kubbelidir Eksen üzerindeki yarım kubbeler ana kubbeyi desteklemekte, bu da yanlardaki küçük kubbeler ve kemerlerden oluşan bir sistem ile dengelenmektedir Bu şema Ayasofya modelini akla getirir Ama Ayasofya’da hiçbir zaman sağlanamamış olan statik denge, Süleymaniye Camii’ndeki en başarılı özelliklerinden biridir Bu arada, caminin büyük depremler geçirmesine rağmen önemli bir hasara uğramadığını, oysa Ayasofya’nın kubbesinde zaman zaman çökmeler ve büyük çatlamaların olduğunu da hatırlamak gerekir
Süleymaniye Camii, süslemeleri açısından yalın ve ağırbaşlı bir yapıdır Kaliteli taş süsleme, gerek mimarinin kendisinde gerekse mermer mihrap ve minberde dikkati çeker Kıble duvarının pencerelerindeki orijinal renkli camların bir kısmı günümüze gelebilmiştir Aynı duvarda çini de ölçülü bir biçimde kullanılmıştır Sıraltı tekniğinin erken örneklerinden olan çinilere mihrap çevresinde rastlıyoruz Bu çinilerde, 16 yüzyılın ikinci yarısında çok görülen kabarık kırmızı renk ilk kez ortaya çıkmıştır
Kanuni’nin türbesi de Süleymaniye Camii’nin haziresindedir Sekizgen planlı türbe, çevresindeki sütun dizisi ile öteki Osmanlı türbelerinden ayrılır Kanuni’nin eşi Hürrem Sultan’ın aynı yerdeki türbesinde belki de ilk kez olarak çinide bahar açmış meyva ağacı motifi işlenmiştir
Mimar Sinan bir yandan camilerde ideal mekan arayışını sürdürürken, bir yandan da çeşitli plan tiplerini ele almıştır Bunlar arasında geleneksel çok kubbeli Ulu Cami tipi de vardır Kaptan-ı Derya Piyale Paşa için İstanbul’da 1573’te yaptığı cami de böyle bir denemenin ürünüdür Piyale Paşa Camii’nin dikdörtgen mekanı, iki sütuna oturan kemerler yardımıyla altı eşit kare bölüme ayrılarak üstleri de birer kubbe ile örtülmüştür şaşırtıcı bir dış görünüşe sahip olan yapının tek minaresi girişin tam üzerinde yer alır Burası bir minare için en akla gelmeyecek yerlerdendir Yanlarda da ne amaçla ve ne zaman yapıldığı anlaşılamayan bölümler bulunmaktadır Bu yapıda Ulu Cami tipinin eski örneklerinde görülen ağır payelerin yerini sütunlar almıştır Bu sütunlar taşıdıkları kubbelere göre çok ince görünüşlü olmakla birlikte mekan bütünlüğüne katkıda bulunmaktadırlar Camide klasik dönemin nadir çini mihraplarından biri karışmıza çıkar
Mimar Sinan küçük ölçülerdeki yapılarda da çok başarılıdır Üsküdar’daki şemsi Paşa Külliyesi bunu kanıtlayan bir örnektir Bir mimarın medrese, cami ve türbeden oluşan külliyeyi dar bir alanda nasıl bu kadar olumlu biçimde yerleştirebildiğine şaşmamak olanaksızdır Bir yapının mütevazi ölçülerde olması, hiçbir zaman sanatçının işi küçümsemesine neden olmamıştır
Sinan’ın üzerinde önemle durduğu bir konu da kubbeyi altı ya da sekiz desteğe oturtarak ideal merkezi mekanı elde etme arayışları olmuştur Bu tür çalışmaları çok sayıdadır Beşiktaş’taki Sinan Paşa Camii’nde Edirne Üç şerefeli Cami planını yineleyen Mimar Sinan, Kadırga’daki Sokollu Camii’nde ise yaratıcı gücünü tüm açıklığıyla sergilemiştir Yapının altı dayanağa oturan kubbesi Sinan’ın en başarılı uygulamalarından biridir Bu yapıda mekan bütünlüğü de büyük ölçüde sağlanmıştır Süslemede çini bolca kullanılmış ama mimariyi ezecek boyuta ulaşmamıştır Sokollu Camii, mimari-süsleme dengesi açısından da çok başarılı bir örnektir
Mimar Sinan sekiz dayanaklı camilerde ise kendi yarattığı bir formu uygulamıştır Kubbenin sekiz desteğe oturduğu Ulu Camii tipi yapılar, Türk mimarisinde daha önce de uygulanmıştı Ancak Mimar Sinan ile birlikte yanlardaki yardımcı mekanlar önemini yitirmiş, ortadaki büyük kubbe hakim duruma geçmiştir 1558 tarihli Edirnekapı Mihrimah Camii bu tipin oldukça erken bir örneğidir Araziye de uyum sağlanmış olan bu camide, Sinan yarattığı mimari ile yapının üstünde bulunduğu yüksek noktaya daha bir belirginlik kazandırmıştır Caminin dış görünümündeki ferahlık ise bir hanım için yapıldığından olsa gerektir Bu aydınlık ve ferah atmosfer yapının içinde de karışmıza çıkar Caminin iç mekanı aynı yıllara ait Süleymaniye Camii ile karışlaştırılırsa fark daha iyi görülür
1561 tarihli Eminönü Rüstem Paşa Camii’nde de sekiz dayanaklı kubbe sistemi uygulanmıştır Ama bu yapı, mimarisinden çok çinilerinin kalitesi ve zenginliği ile tanınır Yapının iç duvarlarının tümü sıraltı tekniğindeki çinilerle hiç boı yer bırakılmamacasına doldurulmuştur Bu çinilerde lale, bahar açmış meyva ağacı motifleri dikkati çeker
Edirne’deki Selimiye Camii Mimar Sinan’ın başarılı sanat yaşamını noktalar 1575 tarihli yapı kentin yüksekçe bir yerindedir Günümüzde ise kent tarafından daha iyi görünebilmesi için önüne bir meydan açılmıştır Selimiye Camii’nin kubbesi de sekiz dayanağa oturtulmuştur Bu yapıda mekanın hemen hemen tümü tek bir kubbe altında toplanmıştır Bu örneğe, Osmanlı mimarisindeki en görkemli kubbe denilebilir Selimiye Camii, merkezi mekanın en başarılı örneklerinden biri olarak dünya mimarlık tarihi literatürüne geçmiştir Yapı yalnız Türk mimarisinin değil, dünya mimarisinin de baş yapıtlarından biridir Caminin içinde ferah ve aydınlık bir atmosfer vardır Süslemesinde ise kalem işleri ve çiniler başta gelir Portaldeki taş süsleme, aynı zamanda mihrap ve minberde de kullanılmıştır Çinilerde aşırıya kaçmamaya özen gösterilmiştir En güzel örnekler hünkar mahfilinde görülür Tüm Osmanlı sanatında meyvalı bir elma ağacı da yalnızca burada bir çini panoya konu olmuştur
Selimime Camii, başkentten gelen yoldan en iyi biçimde görülebilecek konumda inşa edilmişti Kente girişte adeta devletin gücü simgeleniyordu Bu görünüm yakın zamana kadar sürmüştür Ancak, son yıllarda yolun kenarına yapılan bazı yüksek binalar caminin bu görünüşünü büyük ölçüde engellemiştir Günümüzdeki düşüncesiz kentleşmeyi, dünyanın en başarılı yapıları arasındaki bir eserin bugün aldığı konumla daha iyi görebiliriz Sanat tarihi öğreniminin başlıca amaçlarından biri, tarihi mirasın korunması olduğuna göre, bu konuya dikkati çekmek yararlı olacaktır
|
|
|