Prof. Dr. Sinsi
|
Misyonerliğin Dünü Ve Bugünü
MİSYONERLİĞİN TARİHÇESİ
[img]images/smilies/maxiiismile (6) gif[/img]
İlk misyonerlik faaliyetleri Hz İsa Peygamber döneminde başlamıştır İsa Peygamber, havarilerinin yeryüzüne dağılmalarını ve Allah’ın (c c) emirlerini ve yasalarını tüm insanlara anlatmalarını emretmiştir Allah’ın emir ve yasalarını tebliğ edenlere ‘misyoner’, tebliğ için açılan teşkilatlara da ‘misyon’ denilmiştir
Misyonerliğin dünü ve bugünü
Misyonerlerin ilki olarak bilinen Aziz Paulus, Hıristiyanlığı yaymak için önce Anadolu’ya, sonra Makedonya’ya ve Yunanistan’a gitmiş ve bu ülkelerde kiliseler açmıştır Havarilerin yoğun çalışmaları sonucunda Hıristiyanlık, Roma Dünyasında egemen olmuştur Hıristiyanlık, 9 yüzyılın başlarında Alman Ülkesi’ne, 10 yüzyılda da İskandinav ülkelerine yayılmıştır Böylece Roma Katolik Kilisesi, neredeyse tüm Avrupa ülkesini etkisi altına almıştır Bu hızlı gelişmeler Kiliseleri hareketlendirmiş; Hıristiyanlığı tüm dünyaya kabul ettirebilmek için Papalık tarafından 1662 yılında Vatikan’da bir ‘Misyoner Bakanlığı’ kurulmuştur Giderleri ‘Papalık Propaganda Dairesi’ tarafından karşılanmak üzere Paris’te ‘Dış Misyonlar Papaz Okulu’ açılmıştır Papaların önderliğinde Almanya, Fransa, Belçika ve diğer Avrupa ülkelerinde çeşitli enstitüler ve okullar açılmıştır Devletler ve kiliseler tarafından desteklenen misyonerlik faaliyetleri geçen süreç içerisinde emperyalist bir hüviyete bürünmüştür
Misyonerlik faaliyetleri meyvelerini vermeye devam etmiş;1646 yılında Londra’da ‘Hıristiyanlığı Yayma Cemiyeti’ kurulmuş; bu hızlı gelişmeler, Avrupa ülkelerinde yüzden fazla misyonerlik şubesinin açılmasını sağlamıştır 19 yüzyılın başlarına bu sayı bine ulaşmıştır
Misyonerler, Hıristiyanlığa ve dolayısıyla kendi mezheplerine taraftar toplayabilmek için sızdıkları ülke insanlarının dillerini, dinlerini, ahlaki yapılarını ve sosyo-ekonomik yapılarını çok iyi bilmek zorundaydılar Bu sayede insanlarla daha rahat iletişim kurmuşlar ve rahatlıkla etkilemişlerdir Misyonerler, kimi zaman bir eğitim gönüllüsü, bir din gönüllüsü, bir doktor, bir hemşire veya bir sanatçı olarak insanların karşısına çıkmıştır Açtıkları okullarla amaçlarını gizlemeyen Henry Jessun şöyle demiştir: “Hıristiyan misyonerleri okulunda eğitim yalnız gaye içinde bir vasıtadır Bu gayede insanları İsa’ya götürmek, fertler ve milletler Hıristiyan oluncaya kadar onları eğitmek…”
Misyonerler, amaçlarına ulaşamak için mahalli etkinliklerde de bulunmuşlardır Gelir düzeyi düşük semtlerde kitap, gazete, dergi, broşür gibi yayınlarla insanları kültürel etki altına almışlardır Bu aşamada başarı elde eden misyonerler, ikinci aşamada İncil Evleri açarak insanların Hıristiyanlaştırılmasını sağlamışlardır Radyo ve televizyonlarda yaptıkları programlarla ve düzenledikleri konferanslarla sürekli Hıristiyanlık programları yaparak daha geniş halk kitlesine seslerini ve etkinliklerini duyurmuşlardır Misyonerler, halk ile bir bütün haline gelebilmek için sportif faaliyetlerde de bulunmuşlardır Kızılhaç gibi bir hayır kurumu bile misyonerlerin kullandığı propaganda araçlarından biri olmuştur
Osmanlı döneminde misyonerlik faaliyetleri:
Misyonerler, Osmanlı’nın nüfus yapısının kozmopolit olmasını kendileri için bir avantaj olarak görmüşlerdir Zira her dinden ve ırktan pek çok millet bir arada yaşıyordu Bu sebeple bu kozmopolit yapıyı Osmanlı’yı yıpratmak için kullanmışlardır Osmanlı döneminde misyonerliğin faaliyet alanlarını irdelerken; misyonerliğin bu dönemlerde sadece dinsel anlamla sınırlı kalmadığını, görev alanlarını siyasi, kültürel ve ekonomik alanlara taşıdıkları da görülmüştür
Osmanlı topraklarına gelen ilk misyonerler Katolikler olmuştur Fransız Katolik misyonerler, İstanbul’da yaşayan azınlıkların eğitimleriyle ilgilenmek için 16 yüzyılda İstanbul’a yerleşmişler; dini kurumlarını ve misyoner okullarını açmışlardır Cizvitlerle başlayan bu faaliyetler, Katolikliğin diğer tarikatları sayılan Dominiken, Kapuçin ve Frerler ile rahip ve rahibelerin gelmesiyle devam etmiştir Sıkça adından söz ettiren ruhban okulları; St Joseph, St Michael, St Louis ve Notre Dame’dir 1914 yılında misyonerlerin öğrenci sayısı 59 500, okul sayısı da 500’e ulaşmıştır
Katoliklerin yanı sıra, diğer misyoner protestonlar da 19 yüzyıldan itibaren Osmanlı topraklarında faaliyet göstermeye başlamışlardır Bu dönemlerde Osmanlı bunalımlı dönemlerden geçiyordu Zira yönetim; bir yandan iç karışıklıkları bastırmaya, diğer yandan emperyalist devletlerin yoğun baskılarına karşı mücadele veriyordu O dönemin güçlü ülkelerinden olan Rusya, Ortodoks misyonerleri; Avusturya ise, Katolik misyonerleri destekliyordu İngiltere ise her iki devletin misyonerlik faaliyetlerine olanca gücüyle destek vererek, Osmanlı topraklarında güçlü bir Protestan topluluğunun oluşmasına zemin hazırlıyordu
1815 yılında Osmanlı topraklarına ilk ayak basan Protestan bir İngiliz Papazıdır Bu papazın görev yeri Mısır olarak belirlenmiştir Mısır’a yerleşen İngiliz Protestan Papaz, 1842 yılında Kudüs’te bir Protestan Kilisesi açmış; İngiltere, Almanya ve Amerika, Protestan misyonerlerini buraya göndermiştir Osmanlı yönetimi, iç ve dış muhalif güçlerin de baskısıyla 1856 yılında Islahat Fermanı yayınlayarak; din ve vicdan hürriyetinin yanı sıra, mezhep değiştirmenin de yolunu açmıştır Islahat Fermanı’nın hemen ardından Anadolu’ya ilk gelen Protestan misyonerler, Amerikalılar olmuştur Amerikalı misyonerler 19 yüzyılın hemen başlarında İstanbul ve İzmir gibi şehirlerde misyonerlik okulları açarak faaliyetlerine başlamıştır Misyonerler, daha sonraki dönemlerde Anadolu’nun iç kısımlarına kadar sarkmışlardır Amerikalı misyonerlerin amacı; öncelikle gittikleri bölgelerde halkın arasına karışarak bilgiler toplamak, dini bilgilerin seviyesini tespit etmek, din adamları hakkında geniş bilgiler toplamak ve çalışmalarını bu bilgiler ışığında şekillendirmekti Misyonerler, özellikle Müslüman olmayan bölgelerde daha sık faaliyet göstermiştir Bunun sebebi de semavi dinler tarafından kutsal sayılan Kudüs’ün silahsız bir şekilde tekrar alınmasını sağlamaktı
Osmanlı'dan Cumhuriyet dönemine kadar baktığımızda; Misyonerlerin dört ana bölgede faaliyet gösterdiğini görürüz:
a-) Avrupa Türkiye’si Misyonu: Filibe, Selanik ve Manastır’ı kapsıyordu Buralarda yaşayan Bulgarların bilinçlendirilmesi faaliyetleri yürütülüyordu 1899 yılında on misyoner, on iki Amerikalı misyoner yardımcısı ve 81 yerli yardımcı hizmet vermiştir Bölgedeki Protestan kilisesi sayısı on beş civarına çıkmıştır 1870 yıllarında İstanbul’da misyonerlerin kurduğu matbaada yayınlanan eserlerin pek çoğu Bulgarca yazılmıştır
b-) Batı Türkiye’si Misyonu: İstanbul, İzmit, Bursa, Merzifon, Kayseri ve Trabzon yörelerini kapsıyordu
c-) Orta Merkezi Türkiye Misyonu: Torosların güneyinden Fırat Nehri Vadisi’ne kadar olan bölgeyi, dolayısıyla Antep ve Maraş’ı kapsıyordu
d-) Doğu Türkiye’si Misyonu: Harput, Erzurum, Van, Mardin ve Bitlis’ten başlayıp, Rus ve İran sınırına kadar olan tüm Anadolu topraklarını kapsıyordu Bu misyonerler özellikle Ermeniler üzerinde çalışmışlardır Misyonerlerin 20 bin öğrencisi, 337 okulu vardı Bu okulların %42’si Batı’da, %30’u Merkezi Türkiye’de, %20’si Doğu Türkiye Misyonunda faaliyet gösteriyordu İşgalci amaçlarla işe başlayan misyonerler, istedikleri zemini oluşturduktan sonra ‘misyon’ların yanı sıra ilk, orta ve yüksek seviyelerde okullar, matbaalar, hastaneler ve hayır kurumları açarak çok yönlü bir Protestanlaştırma faaliyeti sürdürmüşlerdir Misyoner okullarında eğitilerek Osmanlı’ya düşman edilen insanlar, rahatlıkla Osmanlı’ya baş kaldıracak hale getirilmiştir Osmanlı’ya başkaldırıyı başarılı şekilde gerçekleştiren Protestan Kolejlerinin başında 1863 yılında İstanbul’da Cyrus Hamlin isimli misyonerin açtığı Robert Koleji gelmekteydi Bu kolejden mezun olanların çoğunluğu Bulgarlardan oluşmaktaydı Bu kolejden mezun olanlardan beşi Bulgaristan’da başbakanlık görevi yapmıştır Kolej; öğrencilerine, Almanca, Bulgarca, Ermenice, Fransızca gibi dil eğitimleri de vererek, öğrencilerinin sağlam bilgilerle mezun olmasını sağlamıştır
Misyoner kolejlerinden mezun olan Bulgarlar ve özellikle Ermeniler, Amerika’ya götürülmüş; bir kısım Ermeni Amerikan vatandaşlığına geçirildikten sonra yeniden Anadolu’ya gönderilmiştir Anadolu’ya dönen Ermeniler, dokunulmazlık zırhı sayesinde Osmanlı Devleti aleyhine yoğun propaganda faaliyetleri sürdürerek, Ermeni halkının Osmanlı’ya karşı ayaklanmasını sağlamışlardır
Bulgarların Protestanlaştırılması için Amerikan misyoner örgütü, 1858 yılında Robert Kolejli tarzında Bulgaristan’da misyon merkezleri kurmuştur Bu misyon kuruluşlarının Bulgarlara öğrettiği tek şey, Osmanlı’ya baş kaldırıp, bağımsız bir devlet kurmaları olmuştur Osmanlı’nın yıkılış sürecine baktığımızda, misyonerlerin Osmanlı’nın yıkılması için çok önemli faaliyetlerde bulunduklarını rahatlıkla görebiliriz
Cumhuriyet Türkiye’sinde Misyonerlik Faaliyetleri:
Osmanlı döneminde azınlıklara tanınan sınırsız hak ve hürriyetler, Osmanlı’nın paramparça olmasıyla sonuçlanmıştı Milli Mücadeleden büyük bir zaferle çıkan Türkler, nihayet 29 Ekim 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurdu Misyonerler, Osmanlı döneminde buldukları geniş imkânları yeni Türk Devleti’nde bulamadılar Çünkü Türk Devleti, milli ve laik ilkeler üzerine kurulmuştu
Milli Mücadele sonrasında, 24 Temmuz 1923 yılında Lozan Anlaşması imzalanarak kapitülasyonlar kaldırılmış ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin siyasi ve hukuki varlığı bütün emperyalist devletler tarafından kabul edilmiştir Böylece azınlıkların ayrılması üzerine daha homojen bir yapıya sahip olan Türkiye Devleti’nde daha radikal inkılâplar gerçekleştirilmiştir Esasında ‘medenileşmek’ ve ‘garplaşmak’ bulunan bu hareketlerin amacı; toplumu ‘muasır medeniyet seviyesine çıkarmak’ olmuştur Bu sebeple; başta eğitim ve öğretim olmak üzere hemen her alanda yeni düzelmeler gerçekleştirilmiştir 3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile öğretim birleştirilerek ülkede bulunan bütün okullar MEB’e bağlanmıştır Bu gelişmelerle medreseler kapatılmış, yerine eğitim ve öğretimde millilik ve laiklik esasları getirilmiştir Getirilen esaslar gereğince; Merzifon’da faaliyetlerini sürdüren ve Pontusçu Rumlara destek veren kolej ile Ermenilere destek veren Antep ve Maraş’taki kolejlerin faaliyetlerine yeni düzenlemeler getirilmiştir MEB’e bağlanan yabancı eğitim kurumları sürekli Türk Devleti tarafından kontrol edilmiş; bu kuruluşların gizli veya aleni dini veya siyasi propaganda yapmaları engellenmiştir Alınan bu radikal kararlar sonrasında yabancı eğitim kurumları günden güne azalmaya başlamıştır Azınlık okullarının onarımı ve bakımı, eğitmenlerinin atanmaları tamamen MEB tarafından yapılmıştır Ayrıca milli kültürün korunması amacıyla Türkçenin, Türk Tarih ve Coğrafyası ile Yurt Bilgisi derslerinin Türkçe olarak ve Türk eğitmenler tarafından okutulması gibi düzenlemeler getirilmiştir Bu gelişmelerin yanı sıra, Türk eğitmenlerin MEB tarafından atanması, yabancı müdürlerin yanında bir Türk Müdür Yardımcısının bulunması da getirilen yeni düzenlemeler arasındaydı Bütün bu çalışmaların esasına baktığımızda, okul çağına gelmiş Türk çocuklarının Türk okullarına gitmesi sağlanarak, Türk çocuklarının yabancı kültürlerin tesirinden korunmuş olduğunu görmekteyiz
Türk Devletinin almış olduğu bu radikal kararlar sonrasında misyonerlerin rahatsız oldukları görülmüştür Bazı yabancı kuruluşlar, alınan kararlara muhalefet etmek suçundan kapatılmıştır Yasalara uygun hareket eden yabancı kuruluşlar; Fransız St Joseph, St Michel, St Menoit ve Notre Dame okullarıdır
Devletimize, kültürümüze, dinimize ve bağımsızlığımıza kast eden misyonerler, Cumhuriyet döneminde zapturapt altına alınmıştır O günlerden bu günlere kadar geçen süreç içerisinde AB uyum yasaları çerçevesinde kanunlarımızda bir takım değişiklikler yapılmıştır Bu değişiklikler ‘azınlık hak ve hürriyetlerinin korunması’ yönünde olduğundan, tıpkı Osmanlı’da olduğu gibi yeniden hortlatılmıştır İşte bu sebeple; son zamanlarda ülkemizde cirit atmakta olan misyonerliğin hangi boyutlara ulaştığını anlayabilmek için ATO’nun yurt genelinde yaptığı çalışmayı görmemiz yeterli olacaktır
ATO Raporundan çarpıcı satırlar:
ATO’dan yapılan yazılı açıklamada misyonerlik faaliyetlerinin Güney Kore, ABD, İngiltere, Yeni Zelanda, Avusturya, Almanya, İsveç ve Romanya uyruklu ‘Mesih İnananları’ adlı şahıslar tarafından yürütüldüğü ve Adana, Edirne, İstanbul, Ankara, İzmir, Trabzon, Antalya, Hatay, Bursa ve Samsun gibi illerimizde yürütüldüğü belirlenmiştir
Türkiye’de Hıristiyan cemaatinin sayısının 50-55 bin olarak tahmin edildiğine vurgu yapılan raporda; misyonerlik faaliyetleri kapsamında 300’den fazla kilise, çok sayıda kitabevi, 1 kütüphane, 6 dergi, onlarca vakıf, yayınevleri, 5 radyo, çok sayıda manastır, 2 kafe, 1 acente, 1 mahfil, 7 şirket, 1 otel, 1 tercüme bürosu, 7 gazete, 1 tarihi eser, 2 müze, 4 harabe, 1 kafe ve onlarca dernek bulunduğu kaydedildi
Sadece 2003 yılında 190 misyonerlik faaliyetinin tespit edildiğini, bunun 27’sinin Bahailik faaliyetine yönelik olduğu ifade edilen raporda; Bahailik faaliyetlerinin Sivas ve Erzincan illerinde, Hıristiyan misyonerlik faaliyetlerinin ise Nevşehir, Adıyaman, Adana, Bursa, Diyarbakır ve Mersin illerinde yoğunlaştığı görülmüştür Raporda ayrıca, Türkiye’de Yehova Şahitleri, Bahailik, Protestan, Katolik, Ortodoks, Süryanilik Misyonerlik Faaliyetleri adı altında çeşitli unsurun bulunduğu ifade edilirken; bu unsurların faaliyetlerine ilişkin şu bilgiler verilmiştir:
Yehova Şahitleri: Merkezi New York’ta bulunuyor Sözlü propagandasını gezici vaizlerle sürdürüyor Taraftarları evleri kapı kapı dolaşarak kitap, dergi, broşür dağıtıyor; seminer ve toplantılar düzenliyor Ülkemizde merkezi İstanbul olmak üzere Ankara, İzmir, Eskişehir, Antalya, Hatay, Aydın, Kuşadası ve Mersin illerinde ibadet salonları bulunuyor 1974 yılında İstanbul’da kurulan ‘Mukaddes Kitap Kursları Derneği’ vasıtasıyla faaliyetlerini sürdürüyor
Bahailik Faaliyetleri: Faaliyetleri Sivas, Erzincan, Hatay, Adana, Gaziantep, Urfa, Birecik, Mersin, Edirne ve İstanbul illerinde yoğunlaşıyor
Protestan Misyonerlik Faaliyetleri: Merkezi Almanya/Schormdorf’ta bulunuyor Ankara’da kurdukları Türkiye Protestan Kiliseleri Birliği dışında, 2000 yılında 19 adet Protestan Kilisesi açıldığı bildiriliyor
Katolik Misyonerlik Faaliyetleri: Vatikan tarafından yönlendiriliyor
Ortodoks Misyonerlik Faaliyetleri: 1980’li yıllardan itibaren Doğu Karadeniz Bölgesi’nde suni bir Ortodoks ayrımcılığı yaratma çabası içindedir
Süryanilik Faaliyetleri: Süryanilik faaliyetleri Mardin merkezli olarak yürütülüyor Kendi kültür-gelenek ve göreneklerini yaşatma ve geliştirme hakkı tanınması yönünde faaliyetlerde bulunuyor
BAŞKENT’TE ETKİNLİKLER:
Rapora göre; Ankara’da özellikle Protestan topluluğu ve Yahova Şahitleri’nin faaliyetleri yoğunluk kazanıyor Protestan topluluğunun misyonerlik faaliyetlerini Kurtuluş Kilise’sine bağlı Protestan Kiliseleri yürütüyor Kurtuluş Kilisesi’ne bağlı 10 kilise bulunuyor Raporda Bâlâ ilçesi Kesikköprü Beldesi’nde her yıl Ağustos ayında öğrencilerin katıldığı bir çadır kampı kurulduğu ve kamp masraflarının bir şirket tarafından karşılandığı belirtiliyor
Yahova Şahitleri kapsamında misyonerlik faaliyetinde bulunan grubun merkezinin ABD’de bulunduğu belirtilen rapora göre grup, Ankara’da cemaat adı altında bir oluşumla faaliyet yürütüyor Kendilerine yakın olan vatandaşlara kitap ve broşür dağıtmak suretiyle misyonerlik faaliyetinde bulunuyor
Ankara Protestan Kurtuluş Kilisesi bünyesinde 2003 yılı içinde 60 kişinin din değiştirmesinin sağlandığı, 15 kişinin vaftiz edildiği, halen kilisenin 130 kişiden oluşan faal bir grubunun olduğu belirtilen raporda, söz konusu grubun %40’ının dar gelirli gruba mensup olduğu ifade edilmiştir
HEYBELİADA RUHBAN OKULU:
Rapora göre; İstanbul’da halen 126 kilise, 4 dergi, 1 kafe, 36 dernek, 7 gazete, 12 internet sitesi, 1 müze, 1 otel, 6 radyo, 6 şirket, 44 vakıf ve 2 yayınevi bulunuyor Gelir seviyesi yüksek sentlerde sinema, tiyatro, kafe ve benzer eğlence merkezlerinde misyonerlik faaliyetleri kapsamında film gösterileri yapılıyor İki yayınevi eliyle yurt genelinde Hıristiyanlık dininin tanıtıcı ve övücü kitap, kaset, broşür, CD, VCD dağıtımı yapılıyor Diğer yandan raporda Fener Rum Patriği Dimitri Bartholomeos’a Ekümenik vasfı kazandırmak amacıyla Ortodoks dünyasının lideri olduğu imajını vermek, toplantı, konferans ve ayinler düzenleyerek kamuoyunun ilgisini Fener Rum Patrikhanesi üzerine yoğunlaştırmak, kendisine rakip olarak gördüğü Moskova ve Kudüs Patrikhanesi’nin yetki alanını kısıtlamak ve Heybeliada Ruhban Okulu’nu açtırmak gayretleri içinde oldukları belirtiliyor
HEMEN HER İLDE FAALİYETLER:
Raporda, Türkiye’nin diğer illerindeki misyonerlik faaliyetlerinde bulunan unsurlar ise şu şekilde sıralanmıştır:
İzmir’de toplam 8 cemaat ya da topluluk Hatay’da Protestan Kilisesi ve Vakfı Apostalit İbadet yeri ve Rum Ortodoks Kilisesi Adana’da Protestan Kurtuluş Kilisesi Nevşehir’de Konstantin Eleni Kilisesi Bursa’da Uluslar arası Protestan Kilisesi ve 2 sinagog Osmangazi İlçesi’nde Yahova Şahitlerine ait bir ibadet yeri İznik ilçesinde Ayasofya Kilisesi Mardin’de Süryanilik faaliyetlerinin merkezi olan Devr-ul Zaferan Manastırı ile Devr-ul Umur Manastırı Adıyaman’da Süryani Kilisesi Kayseri’de Melikgazi ve Ağırnas Kasabası’nda bulunan Aziz Prokopios Kilisesi Isparta ve Trabzon’da çok sayıda kilise Antalya’da, Antalya Uluslar arası Kilisesi, İncil Kilisesi, Aziz Pavlus Kültür Merkezi Bodrum’da Ortakent Beldesi’nde bir pansiyon Niğde’de Bahailik Grubuna mensup çok sayıda kişi eliyle, Düzce’de bir reklam şirketi aracılığı ile Çanakkale’nin Gökçeada İlçe’sinde çok sayıda kilise, Kocaeli’nde Gölcük İlçe’sinde bir kadın dayanışma vakfı eliyle, Edirne’de Bahailere ait El emin Evi açılmıştır
ATO Başkanı Sinan Aygün, Rapor hakkında şunları söylemiştir:
Araştırmaya ilişkin değerlendirmelerde bulanan ATO Başkanı Aygün, önemli din merkezleri nedeniyle Türkiye’nin jeopolitik bir öneme sahip olduğunu, bu özelliği ile Türkiye’nin hemen her dönemde misyonerlerin iştahını kabarttığını söyledi
Misyonerlik faaliyetlerinin Haçlı zihniyetinin bir devamı olarak değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çeken Aygün, son yıllarda misyonerlik faaliyetlerinde gözle görülür bir artış olduğunu dile getirdi Bu artışın en önemli nedeninin misyonerlerin işlerini kolaylaştıran Avrupa Birliği uyum yasaları olduğunu kaydeden Aygün Uyum yasaları misyonerliği hortlattı şeklinde konuştu Aygün şunları söyledi: Misyonerler Türkiye’de elini kolunu sallayarak propaganda yapıyor, adeta cirit atıyorlar Türkiye'de yaşanan ekonomik istikrarsızlıklar ve krizler bu işin tuzu biberi oldu Geleceğe umutsuz bakan insanlar, özellikle genç nesiller, kolayca kandırılıyor Evlere, dükkânlara kadar girip mürit arıyorlar Ceplerine para koyup, gençlerin beyinlerini yıkıyorlar Türkiye şu an tam anlamıyla misyonerlerin istilası altında Başkent Ankara’da her köşede örgütlenmişler Piknik, gezi, ev toplantıları gibi sosyal faaliyetler ve ayin, kış okulu, seminer, konferans gibi eğitim amaçlı organizasyonlar ile sempatizan kazanılıyorlar Kimse (Siz kimsiniz, ne yapıyorsunuz?) diye soramıyor Sorulsa bile (Uyum yasaları çıktı) diyorlar Bu bir işgal değil de nedir? İşgal olması için ille de silahla mı girilmesi gerekiyor? Ellerinde din silahı var, başka silaha ne gerek Ünlü bir Afrika özdeyişi vardır: Özdeyiş (Hıristiyanlık Afrika’ya geldiğinde, Afrikalıların toprakları, Hıristiyanların ise İncilleri vardı Hıristiyanlar bize gözlerimizi kapayarak dua ve ibadet etmemizi öğrettiler Gözlerimizi açtığımızda onlar bizim topraklarımızı, biz de onların İncillerini almıştık) der Böyle bir durum Türkiye’de yaşanmasın Uyanık olalım ”
Halit DURUCAN
|