Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
devletinde, gelişimi, osmanlı, sanayi, sektörü, sektörünün, önemi

Osmanlı Devletinde Sanayi Sektörünün Gelişimi,Osmanlı Devletinde Sanayi Sektörü Önemi

Eski 09-10-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı Devletinde Sanayi Sektörünün Gelişimi,Osmanlı Devletinde Sanayi Sektörü Önemi



OSMANLI DEVLETİNDE SANAYİ SEKTÖRÜNÜN GELİŞİMİ,OSMANLI DEVLETİNDE SANAYİ SEKTÖRÜ ÖNEMİ
Osmanlı devletinde sanayi sektörünün gelişimi,osmanlı devletinde sanayi sektörü önemi
OSMANLI DEVLETİNDE SANAYİ SEKTÖRÜNÜN GELİŞİMİ
Osmanlı Devleti'nin ekonomisi tarıma dayalı bir yapıda olduğu için, sanayi sektörü nisbi olarak ikinci planda kalmış ve içinde bulunulan şartlarda sana*yileşme çabaları başarıya ulaşamamıştır Dolayısıyla bugün Türkiye'nin sana*yileşme seviyesinin, Batılı gelişmiş ülkelerin gerisinde kalmasının en önemli sebebini oluşturmuştur Aslında Batı'da sanayileşme devrimi başlamadan ön*ce 15-18nci yüzyıllarda Osmanlı imparatorluğu dünyanın en gelişmiş ülkele*rinden biri idi Lonca örgütlenmesiyle çinicilik, dokumacılık, gemi yapımı alan*larında oldukça ileri bir durumdaydı, İngiltere'de 18nci yüzyıl ortalarında bu*harın makineye uygulanması sonucunda başlayan "sanayi devriminden" Osmanlılar, gerekli şekilde haberdar olamamışlardır Bu durum sanayileşme sü*recinin ülkeye gelmesini engellemiştir Böylece ekonomide makine gücüne da*yanan bir sanayi kurulamamış, geleneksel sisteme dayanan yerli sanayi de hızla gerilemiştir
Adam Smith'in liberal ekonomi kurallarının, Batı'nın baskısı sonucunda özelikle 1838 Osmanlı İngiliz Ticaret Anlaşması ile Osmanlı Devleti'nde uygulanmaya çalışılması, Osmanlı döneminde sanayiin daha doğmadan ölmesine yol açmıştır Nitekim bu durumu Ahmet Mithat, 1889 tarihinde aynen şöyle ifade etmiştir:
"Adam Smith'in serbest-i mübadele usulü bugünkü günde umum Avru*pa mekteplerinde ekonominin suret-i ahiresi olmak üzere tedris olunur Fakat Avrupa Hükümetlerinin hiçbiri nezdinde tatbik için kabul olun*mamıştır Hürriyet-i mutlaka-i mübadeleyi bugünkü günde Avrupa'da kabul edebilecek ne bir devlet ne bir millet yoktur Her gün gazetelerde gördüğümüz himay~i sanayi, muhafaza-i ticaret, nahoşnudi-i amele ve*saire mebahisi bunu müeyyiddir Adam Smith'in ekonomisini mektepler*de tedris etmek kiliselerde "size en büyük fenalık edenleri ezdilü can se*viniz! Bir yanağınıza tokat vuranlara diğer yanağınızı da çeviriniz!" di*ye verilen vazü nasihatlara benzer Bizim mekâtibi âliyemizde Adam Smith ekonomisinin güya bir kanun, bir düştürül amel suretinde telâkki edilmesi teessüf-ü az'mi muciptir"
Bu olumsuz gelişmede, özellikle İngiliz ve Fransızlarla imzalanan ticari anlaşmalar sonucunda bu ülkelere sağlanan ayrıcalıkların, koruyucu bir güm*rük sisteminin uygulanmasına imkan tanımamasının da etkisi olmuştur Sa*nayileşme imkan ve fırsatını kaçıran Osmanlılar, ülkenin, kısa sürede sanayileşerek zenginleşen Batı'nın bir "açık pazarı" olmasına engel olamamışlardır Aslında Osmanlı aydınları arasında da, ikinci Meşrutiyet'e (1908) kadar, eko*nomik gelişme için sanayileşmenin gerekli olduğuna inanan iktisatçı ve devlet adamı da pek yoktur Büyük çoğunluk, sanayileşmeyi kaynak israfı olarak gör*müşlerdir Buna rağmen devletin ve ordunun temel ihtiyaçlarını karşılamak üzere bazı küçük ölçekli sınai tesisler kurulmuştur Mesela 1810 yılında devlet sermayesi ile Beykoz Tesisleri (askeri kundura, çizme, palaska, fişeklik imala*tı), 1835'de Feshane Tesisleri (çuha, fes, battaniye üretimi) gibi
İkinci Meşrutiyet'in 1908'de ilan edilmesiyle, sanayileşme olmadan ülkenin kalkınamayacağını ileri süren fikir ve devlet adamlarının sayısı artmaya baş*lamıştır Gelişen milliyetçilik akımları, ekonomi alanında da kendini hissettir*miş ve ekonominin korunması ve sanayiin teşvik edilmesinin gerekliliği üze*rinde durulmaya başlanmıştır Bu ortamda Aralık 1913 tarihinde, iktidarda*ki ittihat ve Terakki Hükümeti sanayileşmeyi teşvik etmek amacıyla Teşviki-i Sanayi Kanunu Muvakkatini (Geçici Sanayi Yasasını) yürürlüğe koymuştur 1914 yılında Yasanın tüzüğü, 1917'de ise yönetmeliği çıkarılarak kapsamlı bir mevzuat hazırlanmış fakat araya giren Inci Dünya Savaşı dolayısıyla bu dü*zenlemelerden yeterince yararlanılamamıştır Bu mevzuat, daha sonra 1927 yılında Türkiye Cumhuriyeti'nde yeniden düzenlenerek yürürlüğe konmuştur
Yasa, beş beygir gücü enerji kullanarak ham ve yarı mamul maddelerin şeklini değiştiren, en az bin liralık araç ve gerece sahip olan ve yılda 750 işgü*cü tutarında işçi çalıştıran işyerlerini kapsamıştır Inci Dünya Savaşı esnasında, Yasa değiştirilerek, yabancı kuruluşlar teşvik kapsamından çıkarılmış ve ayrıca Batılılara verilen kapitülasyonlar kısmen kaldırılarak gümrük oranları arttırılmıştır Yasa, vergi muafiyeti, bedava arazi, geçici gümrük muafiyeti, ka*munun öncelikle bu tesislerin ürünlerini satın alma zorunluluğunu getirmiş*tir Fakat bu ayrıcalıklardan daha çok yabancılar yararlanmışlardır Yasa, sa*nayi kuruluşlarını finanse edecek bir kredi kuruluşuna yer vermemesi ve mil*li sanayi kesimini dış rekabete karşı koruyacak önlemleri içermemesi açısın*dan eleştirilmiştir Yayınlanmasından sonra 117 kuruluş, teşviklerden yarar*lanmak için başvurmuştur Bunların %55'ni oluşturan 65 adedi, İstanbul ve civarında idi
Osmanlı Devleti'nin son yıllarında sanayiin durumu ve gelişimi konusun*daki bilgiler, 1913 ve 1915 yıllarında Ticaret ve ZiraatVekaletleri tarafından İstanbul, Bursa, Bandırma, İzmir, Uşak gibi Batı Anadolu’yu kapsayan illerde yapılan sanayi sayımlarına dayanmaktadır En az 10 işçi çalıştıran ve Teşviki Sanayi Kanunu kapsamına giren kuruluşların sayım sonuçları, 1917 yılında yayınlanmıştır Buna göre Osmanlı Sanayi, tüketim malları üretmekte, ara ve yatırım malları üreten sanayi dallarına sahip bulunmamaktadır Sanayinin hammaddesi tarıma dayanmaktadır Sanayi kuruluşları aşırı derecede Batı Anadolu'da yoğunlaşmıştır Mesela bunlardan %55'i İstanbul, %22'si İzmir'de toplanmıştır Sayımlarda yer alan 264 kuruluştan %19'u (50 adet) devlete ve*ya anonim şirketlere, %81'i ise (214 adet) gerçek kişilere aittir Son grubun %20'si (42 adet) Türk ve Müslümanlara geri kalan %80'i (172 kuruluş) ise Rum, Ermeni, Yahudi ve yabancı olarak gayrimüslimlere aittir
1915 sayımına göre Osmanlı Sanayiinde Türkler, sermayedar ve işçi olarak %15 oranında yer tutarken, Rumlar sırasıyla %50 ve %60, Ermeniler %20 ve %18 ve Yahudiler de %95 ve %10 oranında bir paya sahiptirler Büyük sanayi tesisleri, kamu tarafından ordunun ve sanayiin ihtiyaçlarını karşılamak üze*re kurulmuşlardır Sanayide, yabancı sermayenin payı düşük, çevirici güç ye*tersiz, teknoloji geri idi 264 sanayi kuruluşunda toplam 20977 beygir gücün*de çevirici güç kullanılmıştı Bu gücün %76'sı buhar makinelerinden, %13'ü petrol kullanan içten yanmalı motorlardan ve %65'ide elektrik motorlarından sağlanıyordu Enerji daha çok kol gücüne dayanıyordu Osmanlı Devleti'nde ilk elektrik enerjisi üretim birimi, 1902'de Adana'da kurulmuş ve 1913 yılında İstanbul'da bir benzeri faaliyete geçmiştir 1913-1915 sanayi sayımları sonuçla*rına göre, bugünkü Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde kalan Osmanlı Devle*ti arazisinde kurulmuş sanayi tesisleri şunlardır:
- Fabrikalar:2 makarna, l bira, 6 konserve, 7 yünlü dokuma, 2 pamuk ip*
lik ve dokuma, 1 iplik dokuma, 5 çeşitli dokuma, 8 sigara kağıdı, 5 madeni eş*
ya, l kimyasal ürün,
- İmalathaneler:l buz, 3 kireç 3 tuğla, 7 kutu, 2 yağ, 2 sabun, 2 porselen,
- Diğerleri:20 un değirmeni, l1 tabakhane, 7 marangoz ve doğrama atöl*yesi, 30 ham ipek atölyesi, 35 matbaa
OSMANLI'DAN KALAN

A GİRİŞ
Ekonominin bugünkü yapısı ve sorunları, tarihsel gelişme süreci içinde açıklanabi*lir Ekonomik gelişmeyi belirleyen iç ve dış etmenlerin saptanması, bunların zaman için*de evrimi temel yöntem olarak benimsendiğinde çözümlemeye Osmanlı ekonomisiyle başlamak gerekmektedir
Cumhuriyet dönemindeki ekonomik gelişme, İmparatorlukları devir alınan bir ya*pı üzerinde oluşmuştur; onun bir uzantısıdır Bu durum, yalnız üretim yapısı için değil, ekonomik gelişmenin diğer öğeleri için de geçerlidir Bu nedenle bu bölümde Osmanlı ekonomik ve toplumsal yapısının son dönemlerine kısaca değinilecektir
Osmanlıda üretim çok büyük ölçüde tarıma dayalıdır Sanayi gelişememiş, buna karşılık özellikle ticaret, ulaştırma ve bankacılık gibi hizmet kesimleri İmparatorluğun son 50-60 yılında önemli sermaye birikimine konu olmuştur Bu kesimler çok büyük oranda azınlık ve yabancı sermaye egemenliğindedir
"Etkin ve ileri" sayılan Osmanlı yapısının, sanayileşme yönünde dönüşüm sağlaya*maması, kapitalist yoldan gelişememesi değişik iç ve dış etmenlere bağlanmaktadır Bunların göreli önlemlerinin belirlenmesi yerine kısaca sıralanmaları, bu çalışma için zo*runluluktur
Onaltıncı yüzyılın sonlarında İmparatorluk yeni toprak kazanımının sonuna gelmiş ve bu yoldan sağlanan gelirler kesilmiştir Bununla eşanlı olarak dünya ticareti Akdeniz limanlarının dışına kaymıştır Altın ve gümüş miktarının, Yeni Dünyanın sunumu sonucu artması para-fiyat dengesini sarsmıştır Bu sırada İngiltere'de başlayan yeni üretim biçi*mi ve teknolojik gelişme karşısında Osmanlı'nın pazarını yabancı sınai ürünlere, "dışa" açması, varolan sanayii yıkıma sürüklemiştir Neredeyse süreklilik kazanan savaşlar, mer*kezi yönetimin elinde toplanan tarımsal artığın yeniden üretime dönüşmesine olanak vermemektedir Ayrıca Osmanlı'da bu dönüşümü sağlayacak yeni örgütlenme süreci or*taya çıkmamakta; değişik etnik gruplardan oluşan toplumsal yapı bu alanda ekonomik İşbölümüne dayanmaktadır: Tarımsal üretimde Türkler, sanayi ve hizmetlerde azınlık ve yabancılar egemendir, çoğunluktadır, imparatorluğun değişik etnik grupları siyasal ve ekonomik bağımsızlık peşindedir ve bu girişimler dönemin büyük devletlerince açıktan desteklenmektedir Osmanlı,varlığını sürdürmek için, sermaye birikimi için değil, sürekli savaşmak durumundadır Sonuçta, bu savaşları kazansa da kaybetse de, kaybetmektedir
Osmanlı'nın son döneminde (son 50-60 yılında) sermaye kaynaklarının ilginç bir görünümü vardır; hükümet, kamu maliyesini, dış ticareti ve para sunumunu denetleme yetkilerinden bile yoksundur Kamu gelirlerinin giderleri karşılamaması sonucu ağır ko*şullarla dış borçlanmaya gidilmektedir Tarımsal ürün fazlası sanayie aktarılamazken, sa*nayi ve hizmet kesimlerini ellerinde bulunduranlar kârlarını yeniden üretimde kullanma*maktadır Bu olguda o dönemin uluslararası sermayesinin niteliği ve Osmanlı'ya güven*sizlik etkili olmuştur, denilebilir Türdeş olmayan toplumsal-ekonomik yapı, bir yandan artık kitle üretimine dayanan yabancı sınai malların pazarı durumuna gelmiş diğer yan*dan da Batı Anadolu tarımıyla tüm hizmet kesimlerini yabancı sermayeye açmıştır Bu ekonomik ve toplumsal yapı makro-ekonomi politikalarının ülke içinde oluşturulmasına olanak vermemektedir
Önce, İmparatorluk ekonomiyi tümüyle düzenleyecek maliyepolitikası araçların*dan yoksundur Azınlık ve yabancılara tanınan ayrıcalıklar kamu gelirlerinin çok büyük ölçüde tarımdan sağlanmasını zorunlu kılmaktadır, örneğin kamu gelirlerinin 1909-1910'da yaklaşık yüzde 40'ı aşar ve hayvan (ağnam) vergilerinden oluşmaktadır Ek ola*rak, arazi, bina, tütün, ipek ve tuz gibi mallardan alman vergiler de dikkate alınırsa, kamu gelirlerinin yarısından fazlasının kırsal kesimden sağlandığı sonucuna varılır Buna karşı*lık kırsal kesime yapılan kamu harcaması çok azdır Diğer yönden, tüm yabancılar, azın*lık grupları (askerlik bedeli olan ve 1909'dan sonra kaldırılan cizye dışında) vergi verme*mektedir Ek olarak tüccar, sanayici grupları, serbest meslek sahipleri ve İmparatorluğun son yıllarına kadar İstanbul halkı-vergi vermemektedir Bu konudaki yeniden düzenle*me girişimleri etkisiz kalmıştır Osmanlı'da toplam vergi yükü "ağır" sayılmazsa da bunun çok eşitsiz dağıldığı açıktır Kaldı ki, tarımdan alınan vergilerin de, katkılı üretim değeri üzerinden (masraflar çıkarılmadan) alınması sonucu, üretim üzerine etkisi olum*suzdur
İkinci olarak, Osmanlı'nın para durumu da denetim dışı bir özellik taşır Para düzeni, değişik madeni paralar ve Osmanlı Bankası'nın çıkardığı banknotlara dayanmak*tadır Bunlarla birlikte, birçok yabancı para da kullanılmaktadır Hükümet para konu*sunda sık ak yeniden düzenlemelere gitmişse de bu girişimler etkili olamamıştır Madeni paralar, 1881'de altın liranın 7,216 gram altın karşılığı olarak tanımlanması (bu 18 İngiliz Şilin'i ya da 4,40 ABD dolarına eşitti) ve bunun 100 kuruş sayılmasıyla yeniden belirlendi Gümüş mecidiye 20 kuruş karşılığı olarak tanımlanıyordu Ancak gümüşün değer kaybetmesi ve bakır mecidiye basılması, Osmanlı'da biri altın (gerçek, sağ kuruş) diğeri de gümüş (çürük kuruş) olmak üzere ikili para yapısına yol açtı Para birimi fark*lılıkları, madeni paraların eritilerek yenilerinin çıkarılmasına neden oluyor, ayrıca para üzerinde spekülasyona yol açıyordu Osmanlı Bankası banknot çıkarımını iç ve dış piya*sa koşullarına göre düzenliyordu I Dünya Savaşı sırasında hükümet banknot çıkarma yetkisini üzerine aldı ve banknot miktarını yaklaşık 1,5 milyondan 160 milyon dolayına çıkardı Bu uygulama yalnız enflasyonu körüklemekle kalmadı, altın lirayı da kullanım*dan kaldırdı
Osmanlı'da sermayenin dışkaynaklan önemli ve belirleyicidir Bunlar, dış borçlar ve yabancı sermayedir Dış borçlar da özel kaynaklardan sağlandığından, dış sermayenin kaynak farkı yoktur
Osmanlı dış borçları ülkenin kaynaklarını yabancılara aktarmanın bir aracı niteliği taşımış, alınan borçlar yeniden üretimde kullanılamamıştır Daha çok hükümetin cari gi*derlerinde kullanılan dış borçlar, bir yandan birikimli olarak artmış, diğer yandan da ka*mu gelirlerinin önemli bir kısmına yabancıların doğrudan el koymasına yol açmıştır Os*manlı'nın ödeme olanağı kalmadığım bildirmesi üzerine 1881'de Muharrem Kararname*siyle kurulan ve yabancı ve Osmanlı temsilcilerinden oluşan Düyun-u Umumiye İdaresi diş borç anapara ve faizlerini karşılamak üzere vergi gelirlerine el koyabiliyordu
Dış borçların kesin miktarı tartışmalıdır Son yıllarda yapılan araştırmalar toplam borç miktarının 399,5 milyon lira olduğunu, bunun yüzde 45'inin eski borçların öden*mesinde, yüzde 6'sının askeri harcamalarda, yüzde 5'inin yatırımlarda kullanıldığını, yüz de 34 gibi bir bölümünün de komisyon ve (borç senetlerinden doğan) değer kaybını kar*şıladığını göstermektedir Kalanı hükümetçe diğer işlerde kullanılmıştır Osmanlı borç*larının Lozan'da belirlenen miktarı 129 348 910 altın liradır ve bunun 85 milyon dola*yında bir bölümü Türkiye'nin payına düşmüştür Kısaca bu ağır borçlanmanın ekonomi*ye kaynak kaybından başka katkısı olmamıştır
Sermayenin ikinci dış kaynağı yabancı sermaye yatırımlarıdır Eldeki verilere gö*re yabancı sermaye, çok büyük ölçüde ulaştırma, banka-sigorta, elektrik-su ve ticaret gi*bi hizmet kesimleriyle madenciliği yeğlemektedir (Tablo: II1) Yabancı sermayenin adı geçen sektörlerde yoğunlaşması, ekonominin niteliğinden, iç etmenlerden çok, kendi gelişme düzeyine bağlıdır Tarımda, yalnız Batı Anadolu'da görülen çok sınırlı yabancı sermaye bir tarafa bırakılırsa, yabancı sermayenin, madencilik dışında, üretime katkısı olmamıştır Yabancı sermaye yatırımlarının sektörel dağılımı, sanayide getirişinin göreli olarak yüksek olmasına karşın, yalnız yüzde 8 dolayında bir bölümünün bu kesime gitti*ğini göstermektedir
Yabancı sermayenin kaynak ülkelerine göre dağılımı Osmanlı'nın dış ekonomik ilişkileri konusunda bir fikir verebilir Yabancı sermayenin yüzde 44 dolayında bir bölü*mü Fransız, yüzde 34 gibi bir kısmı Alman ve yüzde 17 dolayında bir bölümü de İngiliz kökenlidir Kalanı ise Belçika, ABD gibi ülkelerden kaynaklanmıştır Dış borçların ülke kökenleri oldukça farklıdır; yüzde 53,8 Fransız, yüzde 11,2 İngiliz, yüzde 10,4 Alman ve yüzde 24,5 diğerleri
Toplam yabancı sermaye konusunda değişik tahminler yapılmaktadır Ancak El-dem (s 190-191)'de aynı sayıları belirtmekte, yalnız devlet borçlarını 149,48 yerine 96,6 milyon almaktadır Ayrıca belirtilmelidir ki burada verilen dış borç sayıları, biraz önce sözü edilen miktardan farklıdır Diğer yönden Eldem'e göre, demiryolu yatırımlarının 33,7 milyon lirası, banka-sigorta yatırımlarının 5,6 milyonu, elektrik-su yatırımları*nın 3,1 milyonu ve ticaret sermayesinin 2,1 milyonu şimdiki sınırlar içindedir
Yabancı sermaye yatırımlarının çok büyük bir bölümü, yüzde 68 gibi bir kısmı, demiryollarına yapılmıştır Demiryolu yapımının o dönemde ekonomik gelişmenin bir göstergesi sayıldığı göz önünde tutulursa, Osmanlı'nın bu alanda belli bir çabaya girdiği sonucuna varılabilir Ancak bu süreci besleyecek üretim dönüşümü sağlanamamıştır Demiryollarından sonra gelen ikinci önemli alan bankacılık ve sigortacılıktır Bu durum Osmanlı'da para ticaretinin çok kârlı olduğunu, ek olarak da sermayenin 'güvence' aradığını gösterir
Yabancı sermaye yatırımlarının, yıllık net getirişinin sektörel dağılımı ilginç ipuçları vermektedir Getiri oranı bankacılık ve sigortacılıkta yüzde 10'dan fazladır ve bunu yüzde 8,7 ile devlet borçlan izlemektedir Kısaca Osmanlı Devleti'ne borç verme yabancılar için en kârlı yatırım alanlarından biridir Yıllık getiri ayrıca ülke dışına kaynak aktarılmasının da bir göstergesidir Nitekim yabancı sermaye yatırımları ve devlet borçlan karşılığı olarak ödenen miktar yılda 16 milyon Osmanlı lirasından fazladır Buna 8 mil-yon dolayındaki dış ticaret açığının eklenmesiyle 24-25 milyon Osmanlı lirasına ulaşılır Aynı yıllarda Osmanlı toplam yurt içi ulusal gelirinin 203,690 milyon Osmanlı Lirası olduğu düşünülürse bunun yüzde 12'si gibi bir bölümünün yurt dışına aktarıldığı sonucuna ulaşılır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.