İslam Dini Tarihi |
09-10-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
İslam Dini Tarihiİslam Dini İslam Dini Tarihi Hz Muhammet'in getirdiği, Tanrı buyruğuna inananların dini ve uygarlığı Arapça seleme (Tanrı'ya tamamen bağlanmak) kökünden gelen İslâm sözcüğünün karşılığı «Tanrı'ya ve onun buyruklarına kayıtsız şartsız inanan»dır Bu sözcük aynı zamanda, Hz Muhammet aracılığıyla ilkeleri bildirilen ve Müslüman adı verilen (Arapça İslâmlığı kabul eden anl****** müslim'den) 600 milyon insanı bünyesinde toplamış büyük bir dinin de adıdır Çok kısa bir süre içinde bütün dünyaya yayılan İslâm dini, bu hızlı gelişmesini özellikle, ilk mensuplarının savaşçılık yeteneğine borçludur Endonezya'dan İspanya ve Güney Afrika'ya kadar bu din, çok değişik uluslar ve kavimler arasında, ilgi çekici ve şaşılacak bir kültür birliği kurmayı da başarmıştır İslâm'ın yayılışı Gerçekte, İslâm dininin böyle hızla gelişip yayılmasını yalnız kutsal savaşlarla fetihlere bağlamak yetersizdir Bunda, Hz Muhammet'in Kur'an aracılığıyla yaydığı ilkelerin ve kuralların gerçeklere uygunluğu, sadeliği, geçerliliği de büyük etken olmuştur İslâm inancında, İbrahim, Musa ve İsa peygamberlerden sonra en büyük ve özellikle «son» peygamber, Hz Muhammet'tir Hz Muhammet, 571 yılına doğru Arabistan'ın Mekke şehrinde, soylu bir aileden doğdu Ticaret kervanı yöneticisi olarak çalışıyordu Allah tarafından ve onun adına konuşmak üzere peygamber (haberci) seçildiğinde kırk yaşlarındaydı İnsanlığa, Tanrı'dan getirdiği birtakım yeni önerileri vardı Toplum ilişkilerini yeniden düzenleyecek olan bu öneriler yeni bir dinin ilkeleri oluyordu Açıklamalarının tamamı, daha sonra, İslâm'ın kutsal kitabı Kur'an'ı oluşturan 114 surede toplanacaktı Kur'an'ın Tanrı tarafından Hz Muhammet'e vahyedilmesi 22 yıl, 2 ay, 22 günde tamamlandı Hz Muhammet, yeni bir dinin kurucusu olarak görevlendirildikten hemen sonra en yakınlarını (eşi Hatice, amcasının oğlu Ali, arkadaşı Ebubekir gibi) kendi inancına davet etti Bunlar ilk Müslümanlardı Sonra Hz Muhammet bütün Mekkelileri «Tanrı birdir ve Muhammet onun peygamberidir» ilkesine inanmağa davet etti O, yeni bir dinin habercisi ve müjdecisiydi İyilik, doğruluk, güzellik esasına dayanan bu din, insanlar arasında adalet, kardeşlik ve sevgi ilişkilerini kurmağa ve huzurlu bir dünya yaratmağa yönelikti Tepkiler Genç peygamberin önerileri çeşitli tepkilere neden oldu Kimi tereddüt ediyor, kimi onun dediklerine inanıyordu Ne var ki, Mekke ileri gelenleri arasında, bu yeni akım bazı çıkarcıların işine gelmemişti Hz Muhammet'in önerdiği yeni adaletli toplum düzeni onların yararlarına karşıydı Bu yüzden, inananlarla inanmayanlar arasında çetin bir savaş başladı Müslümanlar, her gün biraz daha artarken, onlarla mücadele eden, onlara eziyet eden müşriklerin (inkarcılar) acımasızlığı da o oranda artıyordu Bu eziyetlere dayanamayan bir bölük Mekkeli Müslüman'ın Habeşistan'a göç etmesi bu yüzden uygun görüldü Öte yandan artık hayatının tehlikede olduğu iyice anlaşılan Hz Muhammet de daha güvenli çalışabilmenin yollarını arıyordu 620 yılında, Müslümanlığı kabul etmiş bir grup Medineli onu kendi şehirlerinde yaşamağa davet ettiler Hz Muhammet bu daveti kabul etti ve en yakın arkadaşı Ebubekir ile birlikte bir gece gizlice Medine'ye göç etti (16 temmuz 622) Bu tarih, daha sonra Müslümanlar için, tıpkı Milat gibi, bir başlangıç noktası olarak kabul edildi (Hicrî takvim) Hz Muhammet, Medine'de bir site devleti kurmak amacıyla Müslümanları örgütlendirdi Sonra, çevredeki kabileleri İslâm'a davet girişimlerine başladı Öte yandan, Mekkeli müşrikler de onu ve yaymağa çalıştığı yeni dini ortadan kaldırmak için örgütlendiler ve Hz Muhammet'e karşı Bedir (624), Uhut (625), Hendek (627) seferlerini düzenlediler Ama Mekkeliler için bu savaşlar her defasında başarısızlıkla sonuçlandı 627 yılında, Müslümanların Kâbe'ye yapacağı toplu hac ziyaretine Mekkeliler izin vermedi ve onları şehre sokmadı Hz Muhammet'in buna karşı herhangi bir tepkide bulunmaması ve hac yapmadan geri dönmesi Müslümanlar arasında önce bazı itirazlara yol açtı Ama o, günün birinde bu şehre bir fatih olarak gireceklerine ve kendilerini kabul ettireceklerine inanıyordu Ne var ki, bunu barış yoluyla yapmak istiyordu Nitekim 630 yılında, 10 bin kişilik güçlü bir orduyla Mekke kapılarına gelen ve hac ziyaretini yapmak isteyen Müslümanlara Mekkeliler şehri çaresiz teslim ettiler Hz Muhammet onlara çok iyi davrandı, o güne kadar yapılan hiç bir haksızlığın hesabını sormadı Bunun üzerine hemen bütün Mekke halkı Müslümanlığı kabul etti Hicret'in 9 yılında Arabistan'da yaşayan veya Arabistan dışında, 20 önemli topluluk (Irak, Güney Filistin vb) İslâm dinini kabul etti ve İslâm Devleti'ne bağlılığını bildirdi 632'de, Hz Muhammet'in Veda haccı diye adlandırılan son Kabe ziyaretinde, onunla birlikte Mekke'ye gelen Müslümanların sayısı 140,000 olmuştu Hz Muhammet'ten Sonra Hz Muhammet 8 haziran 632'de Medine'de vefat etti Onun yerine İslâm Devleti'nin başına en yakın dostu ve yardımcısı Ebubekir halife seçildi Ebubekir'den sonra sırayla, Ömer, Osman, Ali halife (Hz Muhammet'in temsilcisi ve devlet reisi) oldular Büyük fetihler sonucu İslâm Devleti kısa sürede geniş bir imparatorluk haline geldi 661667 yıllarında Hindistan içlerine akınlar yapılıyor, İstanbul kuşatılıyordu Kuzey Afrika (Mısır'dan Atlas Okyanusu'na kadar) ele geçirildi (700); Azerbaycan ve Batı Türkistan İslamların oldu (715); Orta Asya ülkeleri (Çin sınırına kadar) İslâm egemenliğine geçti (713); Tarık bin Ziyat komutasındaki ordular İspanya ve İç Avrupa bölgelerini zaptettiler (721) Bütün bu olaylar Emevîler döneminin gelişmeleri arasındaydı Sonra halifelik, 750 yıllarında Emevîlerden, Abbasîlere geçti Emevîler döneminde başkent Medine'den Kûfe'ye geçmişti, Abbasîler döneminde de Bağdat başkent oldu Ama artık çok büyümüş olan İslâm bütünlüğünü gereğince korumak güçleşmişti İslâm'ın yayılma hızı bu nedenle yavaşladı Merkez zayıfladıkça, çeşitli bölgelerde güçlü valiler ortaya çıkıyor, böylece bağımsız İslâm devletleri doğuyordu İslâmlığı kabul eden Türkler, özellikle Selçuklular ve Osmanlılar yoluyla, İslâmlık ve İslâm uygarlığı daha geniş alanlara yayıldı ve daha önemli gelişmeler gösterdi Yavuz Sultan Selim'in Mısır'ı almasından sonra hilâfet Osmanlılara geçti ve Osmanlı İmparatorluğu İslâm dünyasının önderi oldu İslâm İlkeleri İslâm'da temel inançlar «Âmentü» adı verilen ilkeyle ifade edilir Âmentü: 1 Allah'a, 2 meleklere, 3 kutsal kitaplara, 4 peygamberlere, 5 kıyamet gününe, 6 ahiret hayatına ve kadere iman koşullarını içerir Bunlar, İslâm'ın temel inançlarıdır İnançların yanında, bir de uygulamaları kapsayan ibadetler kısmı vardır İbadetler, insanların, Tanrı'ya karşı olan görevlerini düzenler İslâm dininin onu diğer dinlerden ayıran çok önemli özelliği vardır: Müslümanlık insanların yalnız Tanrı ile olan ilişkilerini düzenlemekle kalmaz, yani yalnızca ibadetle ilgili ilkeler getirmez, aynı zamanda, insanlararası ilişkileri de düzene koyar ve bunu sadece ahlâkî öğütlerle değil, Kur'an ilkelerine dayalı hukukî emir ve yasalarla yapar Kur'an'dan başka, İslâm ilkelerini yorumlamada insanlara yardımcı olan iki temel kaynak daha vardır: sünnet ve hadisler Sünnet, İslâm peygamberinin olaylar karşısındaki bütün davranışlarının adıdır Bütün Müslümanlar da olaylar karşısında, bu saptanmış davranışlara uyarak yaşamalıdır Hz Muhammet'in doğal yaşantısı (uyumak, yemek vb) dışındaki bütün davranışları İslâmlarca bir çözüm yolu olarak kullanılır Hadisler ise, İslâm peygamberinin, Kur'an açıklamalarına ve yorumlarına dair saptanmış bütün sözleridir Bu hadisler, ahlâk, gelenek, aile, bilgi, iman, ilim, ibadet, saygı, sevgi, bağlılık, yardımlaşma gibi değişik konulan içerir Her hadis, gerçek bir olay nedeniyle söylendiği için, hadisin anlamıyla olay arasındaki bağlantı göz önünde tutularak o hadise anlam verilir ve uygulamada böylece kullanılır İslâm'ın 5 Şartı Her Müslüman, İslâm'ın 5 şartı adı verilen beş temel kurala uymak zorundadır Bunların ilki «Kelime-i şahadet»tir (imanını açıklamak) «Allah'tan başka Tanrı yoktur ve Muhammet onun kulu ve resulüdür (elçisidir)» İkinci şart salat'tır Yani Müslümanların yükümlü olduğu namazları kılmaktır Üçüncü şart zekâttır Yani, belli kurallara bağlı olarak, kazancının bir kısmını zorunlu bir sadaka esasına göre dağıtmaktır Dördüncü şart savm'dır, yani ramazan ayında güneşin doğuşundan batışına kadar oruç tutmaktır Nihayet, beşincisi hac'tır Her inanmışın, saptanmış kurallara uyarak, ömrü boyunca en az bir kere, Mekke'yi ve Kabe'yi ziyaret etmesidir Bu temel koşullara bazı yan buyruklar da eklenir: domuz eti yememek, şarap içmemek vb Bir Yaşam Biçimi Hiç bir din, İslâmlık kadar etkin olamamıştır Çünkü onun etkisi yalnız manevî alanda kalmaz, bunun çok dışına taşar; Hz Muhammet'in insanlara ulaştırdığı Tanrı buyruğu, toplumların siyasî ve idarî yönden örgütlenmesini de öngörür Bu amaçla yüzyıllar içinde İslâm devletleri Kur'an hukukunun oluşturduğu yasalara göre yönetilmiştir Bütün İslamların kayıtsız şartsız tek başkanı halife olmuş ve halife mutlak hükümdar olarak dinî, siyasî ve askerî hayatı yönetmiştir Kendisine tabi olanların hayatı da, ölümü de onun elindedir Vezirler, valiler, kadılar onun yardımcılarıdır Önemsiz anlaşmazlıkları çözmek kadıların görevidir, ama önemli davalarda, isteyen, halifenin yüce adaletine sığınabilir Yüzyıllar içinde, başta halifeye, sonra ona bağlı kişilere dayalı bir hiyerarşi düzenine bağlı olan kurumlar ve kuruluşlar, birçok değişikliğe uğramış, bunların, zamanın gidişine ayak uyduramayan pek çoğu ortadan kalkmış ve yerlerini, çağdaş dünyaya daha iyi uydurulmuş yeni kuruluşlara bırakmıştır Ama kuruluşlar için söz konusu olan bu gerçek Kur'an hukuku için söylenemez O, var oluşundan beri hiç değişmemiş, ancak ilkeleri yorumlamada farklı görüşler söz konusu olmuştur (içtihat hükümleri) Çünkü İslâm hukuku, Kur'an ve sünnet'e dayalıdır, Kur'an ve sünnet hükümlerinde de kimse değişiklik yapamaz Bu noktanın «siyasî ve toplumsal gelişmeyi» engelleyip engellemediği konusunda ciddî tartışmalar vardır ve bazıları, çağdaş dünyada İslâm ülkelerinin geri kalmışlığını buna bağlar Bir Uygarlık Bazıları ise bu görüşe karşıdır; onlar, İslâm dininin kaydettiği şaşırtıcı gelişme ve yayılmayı, sayısız kültür, ekonomi ve bilim geleneğinin son derece verimli bir kaynaşma sonucu doğmuş olmasını yukarıdaki iddianın yanlışlığına bir delil olarak öne sürerler Aynı inançta birleşmiş veya bu inançtan etkilenmiş çok değişik ulusların, İslâm'ın, altın çağı olan VII ve IX yylar arasına rastlayan özgün ve güçlü bir uygarlığı yaratmaları gerçekten ilgi çekici bir olgudur O tarihlerde Kuzey Afrika ve doğuya egemen olan Müslüman âlemi, Hindistan, Çin ve Batı Avrupa arasında aracı görevi yaptı Başkent Bağdat, ticaret yollarının kavşağı oldu: kervanlar ve gemiler dünyanın her yanından gelen zenginlikleri, bu şehrin suklarına (pazarlar) döktüler Arap, Fars ve özellikle Türk sanatçılar çini ve mozaiklerle zenginleştirilmiş görkemli binalar yaptılar, şaşılacak halılar ve ipekliler dokudular, elyazmalarını süslediler, şiirler yazdılar ve Binbir Gece Masalları'nı anlattılar Filozoflar ve yazarlar Eski Yunanistan'ın, Hindistan'ın ve Pers ülkesinin mirasını keşfettiler, zenginleştirdiler ve tanıttılar Bilim ve teknik açısından İslâm'ın getirdikleri de aynı derecede önemlidir Matematikçiler «Arap» rakamlarını kullanarak pek geçerli bir sayı sistemi hazırladılar ve sıfır'ı icat ettiler; cebir ile geometriyi geliştirdiler Astronomlar göğün haritasını yaptılar, coğrafyacılar dünyanın çapını ölçtüler ve uzak yöreleri anlattılar Kimyacılar sayısız hayvansal, bitkisel ve mineral maddenin bileşimini incelediler Hekimler, şaşılacak ameliyatlar yapıp XVII yyda bile Avrupa üniversitelerinde hâlâ kullanılan ders kitaplarını kaleme aldılar Dört Halife Dönemi Hz Muhammet'in ölümünden sonra halife olan Ebubekir ile başladı (632) Ömer, Osman, Ali ile devam etti ve Emevîlerin iktidara gelmesiyle sona erdi (661) Bu dönem, İslâm için olduğu kadar dünya için de önemli olan fetihlerle geçti Sahip oldukları büyük imkânlara rağmen dördünün yaşantısı da basit, saf ve sadeydi Dördü de, gerçek birer inanmış insandı Askerî, dinî ve siyasî bakımdan İslâm tarihinin en önemli bölümünü oluşturdular Ebubekir hariç, diğer üç halife (Ömer, Osman, Ali) şehit edildiler Büyük Hatice (Ölümü 619) Hz Muhammet'in ilkesi ve İslâm'ı kabul eden ilk kadın Ticaretle uğraşan ve Arabistan'ın çeşitli bölgelerine kervanlarla mal gönderen zengin bir işkadınıydı Hz Muhammet onun kervanlarını yönetiyordu Kendisine vahiy geldiğini ilk ona söyledi Hatice hiç tereddüt etmeden inandı Her zaman eşinin yanında ve yardımında oldu İslâm'ın doğuşunda ve köklenişinde hizmeti büyüktür Tarihler ondan Büyük Hatice (Haticetül Kübra) diye söz eder Ebu Talip (539-619) Hz Muhammet'in amcası, halife Ali'nin babası Müslüman olmadı, ama Hz Muhammet'e inandı, onu sevdi, korudu ve ona yardım etti Mekkeliler Peygamber'! öldürmek istedikleri zaman, onu evinde sakladı Bütün bu sebeplerle Müslümanlar onu çok sevdiler ve saygıda kusur etmediler Hamza (Ölümü 625) Hz Muhammet'in amcası Mekke'de Müslümanların en büyük ve güçlü desteğiydi Yeğeninin koruyucusu oldu Bütün savaşlara katıldı Çoğu zaman bayraktar ve komutan oydu Uhut Savaşı'nda, Vahşî adlı köle tarafından bir mızrak vuruşuyla şehit edildi İslâm'ın doğuşunda ve gelişmesinde yer alan önemli kişilerden biriydi (Solda) Hz Muhammet'in Allah'ın huzuruna çıkışını («Miraç») tasvir eden, bir XVI yy minyatürü İslâm inanışına göre, peygamber yedi kat gökte geçen Miraç yolculuğunu, «Burak» adlı beyaz efsane atıyla yapmıştır Truniger koleksiyonu, Luzern (Sağda) «Hacerülesfet» (Kara taş) Müslüman hacılar, Kabe'nin çevresinde dolaşırken kutsal taşa ellerini sürerler İslâmlarca Tanrı'nın evi bilinen Kabe'nin çevresinde tavaf: hacıların yedi kere Kabe'nin çevresinde dönmeleri Hz Muhammet'ten önce de Mekke, hac yeri olan kutsal bir kentti: Arapların çoktanrılı dinlerine ait putlar Kabe'de saklanırdı, lalamın şartlarından biri de hac ziyaretidir: malî gücü ve sağlığı elveren her Müslüman, hayatı boyunca hiç değilse bir kere yerine getirmesi gerekir Kutsal Emanetler Hz Muhammet'in hırkası, dişi, sakalı, ayak izleri, sancağı, mührü, kılıcının kabzası, ok ve yayı, nalınlarından biri, bazı mektupları, seccadeleri ve benzeri eşya ile, dört halifenin ve öbür İslâm büyüklerinin kişisel eşyasına kısaca «Kutsal Emanetler» (eski adıyla «Emaneti Mukaddese») adı verilir Bu eşya Osmanlıların eline, Yavuz Sultan Selim'in Mısır Seferi (1517) sırasında geçmiştir Bağdat'ta toparlanmış olan eşyayı Sultan Selim, İstanbul'a yolladı ve bunlar ilkin, Topkapı Sarayı'nın İç Hazine Dairesi'ne konuldu, sonra Hasodo'ya alındı ve nihayet «Hırkai Saadet» Dairesi kuruldu Topkapı Sarayı Müzesi, İstanbul (Solda) Rabat'ta (Fas) Hasan Camii XII yyda yapılan bu cami, benzerlerinin en büyüklerinden biriydi Günümüze kadar gelen kalıntılar arasında, caminin sütunları ile bir kule gibi ayakta duran minare kaidesi dikkati çeker (Sağda) İsfahan'da (İran) İslâm sanatından bir örnek: çiniyle süslü karo-mozaik İnce ve gösterişli süslemeler, dünyanın neresinde olursa olsun İslâm sanatının başlıca özelliğidir |
|