Bizans Devrinde Eyüp,Eyüp Sultan Türbesi,Eyüp Sultan Camii |
09-10-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Bizans Devrinde Eyüp,Eyüp Sultan Türbesi,Eyüp Sultan CamiiBİZANS DEVRİNDE EYÜP,EYÜP SULTAN TÜRBESİ,Eyüp Sultan Camii BİZANS DEVRİNDE EYÜP,EYÜP SULTAN TÜRBESİ,Eyüp Sultan Camii BİZANS DEVRİNDE EYÜP Doğu Roma İmparatorluğu 1 Konstantin tarafından kurulup , şehrin etrafındaki muazzam surlar yapıldıktan sonra Bizanslılar Eyüp’te de bazı eserler meydana getir- mişlerdir O tarihte , Eyüp Sultan dediğimiz semt , Kozmidyon adını taşıyordu Celal Esad Arseven , “Eski İstanbul” adlı eserinde: “Blackharnea Sarayı cihetin-de ve Haliç sahilinde Cosmidion isminde bir köy vardı Şimdiki Eyüp’ün olduğu yerde- büyük bir Kilise ile Şato ve çeşmeler vardı Kozmidyon , küçük bir köydü Fakat havasının güzelliği ve bilhassa civarındaki ormanlarda av hayvanlarının çokluğu ile tanınmıştı Bizans İmparatoru 1 Leon bura-da bir avsaray yaptırmış{457 – 474} ve buna Aya Mama adını vermişti Sarayın yanında ise Aya Mama kilisesi ve Manastırı bulunuyordu Burada bir de hipodrom vardı Mehmet Ziya Bey , “İstanbul ve Boğaziçi” adlı eserinde diyor ki ; “Kozmid denilen mahallede , Toklu İbrahim Dedenin ve diğer sahabenin medfun bulunduğu iç kalenin Yağhane Değirmeni Sokağı tarafına açılan , Vlaharna Kapısı yakınında vaktiyle Aya Fotini ve bu gün Feshane’nin bulunduğu mahallede Aya Patelemon yahut Teodora’nın kilisesi ve şatosu vardı Aya Mama manastırı gerek mevkinin güzelliği ve gerek şehrin gürültüsünden uzaklığı ile tövbe ve istiğraf maksadıyla Cenab-ı Hakka ibadet ve taamda bulunanlar için pek güzel bir yerdir Aya Mama Sarayı’ndan biraz ötede ve Eyüp cihetinde Anagirler’in Kome Damin kilisesi vardı Bu Kilise , Alim ve Muallim Pavlin tarafından tesis edilmiş Sonra İvas Tiriyanus tarafından yenilenmiştir Çünkü Kayser Jüstinyanus , kötü bir hastalıktan kurtulduğundan , şükran nişanesi olmak üzere kiliseyi tecdid ettirmişti Pavlin adi ve asılsız bir şüphe üzerine İmparator Genç Teodus tarafından öldürülmüştür Zamanımızda adı geçen 4 kilise ile sarayın eseri bile kalmamıştır Zira ilk defa Bulgarlar birkaç defa İstanbul’a saldırdıkları zaman bu binaları yağma ederek yıkmışlardı Bulgurlar 713-811-913 ve 924 tarihlerinde İstanbul surlarının önlerine kadar gelmişlerdi 713 sene -sinde Bulgar hanı Tervel , eski müttefiki II Jüstinyen’in intikamcısı sıfatıyla onun katili olan yeni Bizans İmparatoru’na karşı savaş açtı İstanbul Surlarını önüne kadar ilerleyerek Bizans’ın Başşehrinin civarını yakıp yaktı Eyüp beldesi de bu tahribattan nasibini aldı 811 tarihinde İmparator Nikefor Bulgarlarca öldürülünce , Bulgar hanı Krum İstanbul kapılarına dayanmış ve şehrin etrafını yağma etmişti İstanbul ve çevresi en büyük tahribata Haçlı Seferleri sırasın da uğradı 13 nisan 1204’de Bizans başşehri ve civarı Haçlı ve Venediklilerin eline geçti Şehir ve çevresi 3 gün yağma edildi ve ölüm hükmü sürdü Mabetler dahi tahrip edildi “Omuzlarında İsa’nın haçını taşıyan bu adamlara nispetle Araplar bile daha insan dostu ve merhametli idiler” 1236 senesinde İstanbul , Bulgar ve müttefiklerince muhasara edilmiş ve çevresi yağma edilerek yakılıp yakılmıştı Fatih Sultan Mehmet 1453’de İstanbul önüne geldiğinde Eyüp ve civarındaki mabetler artık birer taş yığını idi Bu taşların bir kısmı Eyüp Sultan Türbesi ve Camii’nin yapımında kullanıldı Aya Mama Sarayına çok yakın olan Aya Mama Manastırı’nda , artık dünya ile ilişkile- rini kesmiş olan saray kadınları oturuyorlardı Aya Mama Sarayında cereyan etmiş bazı olaylar vardı Bunlardan biri İmparatoriçe İren ’in {797-802}oğlu Konstantin’in karısı Mari’yi Mukaddes Sarayda bırakıp, meşhur bir sokak kadını olan Teodora ile bu sarayda yaşamış olmasıdır Zulüm ve tahakkümden dolayı aleyhinde isyan edilen III Mihail’in {842-867} kafası asiler tarafından bu sarayda koparılmış ve bir futbol topu gibi ayaklarla vurula vurula sahile kadar indirilen o talihsiz baş , Haliç’in durgun sularına atılmıştı Bulgarlar , Konstantinapol şehrini almak isteğiyle Bizans sularına hücum edince , sur- ların haricinde bulunan Aya Mama Sarayı ile Manastırını da tahrip ettiler , bütün eşyaları ile beraber , sarayın altın damarlı somaki direklerini , kapı ve pencerelini sökerek memleketlerine götürdüler Kozmidyon kentinin başlıca kiliseleri; Aya Fotini , Ayios Pantelemon , Ayios Anargyras Ayios Mamas ve en meşhuru olarak da Ayios Kozma – Dami – Anos idiSon yapılan kilise Haliç’e bakan tepenin üzerinde , metin duvarlar ortasında bir kale gibi yükseliyordu II Teodos {408 – 450}zamanında yapılmış olan bu kilise meşhur bir ziyaret yeri idi Aya Mama kilisesi ve Sarayı Otakçılar camii civarında idi Hz Halid Türbesinin yer ve civarı servi ağaçlarla kaplı olup Bizanslılar avcı manasına gelen Kinigos derlerdi Buradaki geniş çayırlıkta birde bu ismi taşıyan , imparatorlara mahsus bir av köşkü vardıBostan iskelesi civarında ve Bahariye tarafındaki sahil şeridine küçük bir liman ile devlet gemilerini yapmaya mahsus bir tersane bulunuyordu Liman Kağıthane Deresinin getirdiği çamurlar ile dolmuştu Fakat İmparator Kantakuzen {1324 –1354}bir hayli para sarf ederek limanı dolduran çamurları temizletmişti İstanbul’un fethinden sonra Eyüp ve civarında değişik tarihlerde 46 camii ve mescit ,49 tekke , 79 çeşme , 2 hamam , birçok türbe ve sahil saray yaptırılmıştır EYÜP CAMİİ Eyüp camiinin eski görünüşü Hadikat’ül –cevami ‘de şu açıklama bulunmaktadır: Yüce Tanrı’nın yardımı ile 857 {1453} ‘de Akşemseddin birlik ve himmetiyle bu güzel şehir Fatih Sultan Mehmet Han tarafından feth edildi Bundan önce Emeviler’den Muaviye döneminde 51{M671}tarihinde İstanbul’un fethi için Zeyd Bin Şeceret’ir –Rehavi’nin komutanlığında bir sefer düzenlendiGelen gazilerle birlikte 33 sahibe vardı 8 kişinin en büyüğü ve saygı değeri olan Ebu Eyyub Ensari Halid Bin Zeyd bu tarihte ishalden vefat etti Ve şimdiki yere defnedildi Bu tarihten , İstanbul’un fethine gelinceye kadar 806 sene geçtikten sonra İstanbul feth edildiği sırada Akşemseddin HZ nin kuvvet –i kutsiye ve keramet –i ünsiyeleri ile yerini tahin eyledikleri mahal , kabr –i şerifleri olmak üzere kazılıp 2 kulaç kadar inildikçe bir taş çıkmıştırTaşın üzerinde; Haza Kabr –i Ebi Eyyub yazılı idi Derhal bir türbe yapımına başlanmış ve hitamında bir cami’i şerif dahi ilave kılınmıştır Hala Eyyup Camii diye meşhurdur Kapısı üzerindeki tarihi budur ; Çün sekizyüz altmışüç salinde bu Cami’i Sultan Memed yapdı nev Kan haza misl –i cennat’ün –na’im Mecma’Lillah min kavm’it –takva Eyyup Camii 1458 senesinde yapılmıştır Daha sonra padişahlar himmetiyle birçok tamirat ve termimat ile hizmetler edildi1724 tarihinde bütün selatin camilerinde ramazanlarda mahyalar yapmak üzere ferman çıktığı zaman bu caminin minarelerinin boyları kısa olduğu için ikişer şerifeli yeniden minare yapılmak ferman olunup 1724 de tamam olmuştur Deniz tarafındaki minare , 1823 senesinin temmuz ayının 23 günü yıldırım düşmesi ile minarenin üst şerifesine kadar olan kısmı hasar gördüğünden bir ferman ile yenilendi İnşaat 1213 muharreminin 25günü{9 Temmuz 1798} başlamış yalnız minareler baki kalarak cami , 28 ayda tamamlanmıştır Yapının ustası Uzun Hüseyin Efendi idi Mabet tek büyük kubbelidirBunun etrafında sekiz yarım kubbe ve köşelerde de dört küçük kubbe vardırYapının minberi mermerdir Kubbe altı taş sütuna oturtulmuşturMihrap tarafı hariç üç tarafında galeriler vardırSağ ve solundaki çift şerefeli zarif minareleri Sultan III Ahmed devri yapısıdırSon cemaat yerinin önünde altı sütunlu ve yedi kubbeli bir revak bulunmaktadır Mermer cümle kapısı üzerinde,dokuz sıra halinde ve iki parça olarak hazırlanmış şu kitabe vardır: Zehi münkâd-ı emr-i gerdgâr zıll-i Rabbâni Ser-efrâz-ı cihândârân-ı asrın Şâh-ı Devrânı Menâr-ı nûr şon Sultan Selim Hân-ı bülend ikbâL Bihin gülbank dadi eyledi pür cümle âzâni Güzin-i hüsrevân u kıble-i şâhân-ı âmmdır Tırâz’ül-mekkiyyedir Yesrib ü Batha-yı Yezdânî Cihânın nuhbesidir dâr-ı mülk-i saltanat dârı Ki eshab-ı kirâmın oldu hâmuşgâh-ı zişân-i Husûsa buk’a-i dilcû ve mensûb Ebî Eyyûb Darîh-i Hâlid bin Zeyd-i Ensâri-i nûrânî Odur râyetkeş-i gazv ü alemdâr-i Resûlullah Anın dârında Şeyinşâh-ı kevneyn oldu mihmânı Anınçün beyt-i pâki oldu berter arş-ı a’lâdan Hümâyun meşhedide öyledir derk it bu tarz ânı O medfendir tecelligâh-ı envâr-ı füyûz u sır O bâb-ı türbenin aktabdır bî şübhe derbânî Çu itdi Feth-i Kostantiniyye’yi Sultan Mehmed Hân Sekizyüzle dahi elliyedin sâl ü ezmâni O dem kabr-i Ebî Ayyûb’i kıldı Ak-şemseddîn Kerâmetle bu yerde gün gibi izhâr u rahşânı Güzareş şeş sinîn fetihden evvel Fâtih-i belde Mezarı nezdinde olmuş zehi bu câmi’i bâni Mürûr-ı vakt ile amma olub zehn-i kavî târi Bu demde kıldı niyyet indirâse çâr erkânı Sütununda kıyame kamayub yarây-ı bâlâ gir Rükûa kubbesi meyl -etdi buldu zaaf her yânı Olub saf ser ü sâm3anı cümle müşrif secde Tahiyyâta kuûdi eylemişdi kasd-ı hitânı Şeh-i âlem idüb bu câmi’i heb hedm esâsından Nihâde eyledi ü üss-i nevîn bünyâd-ı umrânı Derûn-i cami’ve havlısını tevsi’ile kıldı Buna sarf hasbeten Lillah emvâl-i ferâvânı İlâhi defter-i âmâlini ol Şâh-ı devrânın Kılub lebriz ecr it nasr ile mesrûr şâdânı Kırâat ellesün Ârif bu târihi musalliller Selim Hân yapdı a’la ma’bed-i Eyyûb Sultânı 1215(1800) EYÜP SULTAN TÜRBESİ Eyüp Sultan Camii'nin yanındadır Hz Muhammed'in ordusunda sancaktar olup, İstanbul'un muhasarası sırasında şehit olan Hz Eyyub E1-Ensari'nin mezarıdır Mezar fetihten sonra bulunmuş ve üzerindeki türbe 1459 yılında cami ile birlikte inşa edilmiştir Dışı çinilerle süslü türbe özellikle Cuma, kandil ve bayram günleri ziyaretçilerle dolup taşar İşleri ters gidenler, kısmetini açtırmak isteyen kızlar, yeni evlenenler, sünnet olanlar ve çeşitli dilekleri olanlar türbenin önünde dua eder ve çevresini üç defa dolaşırlar Türbenin ayak ucunda bulunan suyun kalp hastalığına şifa olduğuna inanılır Eyüp Sultan'da dilek tutanlar çeşitli adaklar adarlar (yiyecek dagıtmak, kurban kesmek vs) ve dilekleri gerçekleşenler bu adaklan fakir insanlara dağıtırlar Türbe, Eyüp Sultan Camii adıyla bilinen ünlü ve kutsal camiin kuzey tarafında ve iç avlusunun hemen önündedir İstanbul’da yapılan ilk eser budur Büyük Türk hükümdarı Fatih Sultan Mehmet tarafından, 1454-55 tarihlerinde yapyırılmıştır Türbede medfun bulunan Hz Hâlid Bin zeyd Ebû Eyyûb el-Ensâri Medineli’dir Hazraç kabilesinin önemli kollarından Neccar-Zâde Hânedanı’nın reisidir Babasının adı Zeyd , annesinin adıHind’dir Künyesi Eba Eyyüb’dür Hicretten iki yıl önce Mekke’ye gelerek HzMuhammed SS ile görüşmüş ve İslâm’ı kabul etmiştir Hicretin 48 veya49 (M 668-69) senelerinde İslam Ordusu kumandanı Süfyan bin Avf’ın idaresindeki ordu ,İstanbul’a gelmişti Şehir muhasara edilmiş ve kuşatmanın devam ettiği bir sırada Hâlid bin Zeyd ve Süfyan bin Avf vefat etmişlerdi Yaşının hayli ilerlemiş olması ve çok uzak yollar katetmesi sıhhatini bozmuş ve bir rivayete göre ishal , bir rivayete göre de astım hastalığından yatağa düşmüştü Vefatında türbesinin bulunduğu yere defnedildi Büyük hükümdar Fâtih İstanbul’u muhasara ettiği sırada muhteşem oyağını , Topkapı karşısında , Maltepe Kışlası’nın bulunduğu yere kurmuştu Muhasara sırasında da HzHâlid’in mübarek kabrinin bulunmasını , kuşatmaya iştirak eden devrin kutbu, Akşemseddin Hazretleri’nden istemişti Kuşatmanın başlarından İstanbul’un fethine kadar Cuma namazları topluca , Eyüp Sultan Camii’nin bulunduğu yerde kılınmıştır Türbe sekiz köşeli olup tek kubbelidir Kesme taştan yapılmıştır Kubbe cephe yüzlerine oturtulmuştur Kasnağı yoktur Cephe köşelerine kabartma sütunlar yapılmıştır Pencere söveleri mermerdir Kapısını bulunduğu cephe hariç ,diğerlerinde alt üst iki pencere bulunmaktadır Alt pencerelerin pirinçten dökme kapakları mevcuttur Kemerli yapısı alternatifli olup mermerdir Üzerine Allah ve Muhammed isimleri ve bunun altına da kelime-i tevhid hak edilmiştir Türbenin içi, alt pencerelerin üst silmesine kadar bütün duvarlar mavi ve beyaz rengin hakim olduğu desenli çinilerle kaplıdır Bu çinilerin üst tarafında türbeyi fırdolayı kuşatan ,lacivert zemin üzerine beyaz celi yazılar ile donatılmış bir çini kuşağı yer almıştır Buraya Besmele-i Şerif ve Tevbe Suresi’nin ayetleri yazılmıştır Üst pencerelerin hizasından kubbe kilit noktasına kadar kalem işlemeleri ile süslenmiştirkubbe ortasına güzel bir istif ile Âl-i imrân Suresi’nin 193âyet-i kerimesi yazılıdır Muhtemelen bu yazı Fatih devrine aittir Pirinçten dökme ve döğme bezemeli alt pencere kapakları ise Sultan III Selim tarafından yaptırılmıştır Türbenin ortasında etrafı gümüş şebekeli bir parmaklık içinde HzZeyd’in sandukası bulunmaktadır Üzerine siyah atlastan yapılmış ve sarı simle işlenmiş güzel bir yazı ile “Kisve-i Şerif” örtülmüştür Bu kisveyi Sultan II Mahmud yaptırmış olup üzerindeki yazıların büyük bir kısmı devrin meşhur hattatı Mustafa Râkım Efendi’ye aittir Siyah atlas Kisve-i Şerife’yi bağlayan sırma kuşak üzerindekiceli hatlar Sultan II Mahmud’a aittir Sandukanın etrafındaki gümüş şebekeyi ilk defa Sultan I Ahmed gümüş telden yaptırmıştır Büyük bir ihtimalle 1020(1611) tarihinde hacet penceresi duvarı yaptırılırken konmuştur Daha sonra Sadrazam İbrahim paşa himmetiyle bu gümüş tel şebeke onarılmış ve son olarak da Sultan III Selim barok stilde ve gümüşten dökme olarak şimdi ki şebekeyi yaptırmıştır Şebeke maden işçiliği bakımından şaheserdir Arka cephesinde 1207(1792) tarihinde yapıldığına dair tarih vardır Şebekenin ön kısmında , yukarıdan aşağıya doğru ,Hz Hâlid’in alemdarlığına işaret olmak üzere sembolik bir sancağı şerif muhafazası,önünde istiridye kabuğu şeklinde tuğravâri bir süs ve onun ortasında da güzel yazı yazmanın önemine işaret eden bir hadis-i şerif görülmeltedir Az aşağıda ise ,gümüş oyma olarak bir Besmele-i Şerife bulunmaktadır Şebekenin ön cephesinde ve ortaya yakın simetrik ve oyma olarak HzHâlid’in isimleri görülmektedir Gümüş şebekenin sağ ve sol taraflarında daire içinde Besmele-i Şerif ve onun etrafında Fâtiha suresi oyma olarak işlenmiştir Şebekenin ayak ucunda ise ,yine oyma olarak, bir beyit yazılmıştır Bu beyiti Şair Münib Efendi yazmıştır Şebekenin üst kısmını meydana getiren inişli çıkışlı çerçevenin üzerinde döğme halinde ve sağdan sola Bakara Suresi’nin ayetleri ile Âl-i İmrân Suresi’nin ayetleri yer almıştır Bu şebekenin arka kısmında kalan yerde Osmanlı padişahları kılıç kuşanma merasimleri yapmakta idiler Büyük değer taşıyan bu gümüş şebeke ,II Dünya Savaşı’nda diğer kıymetli müze eşyasıyla birlikte Niğde’ye götürülmüş ve savaş bittikten sonra getirilerek tekrar yerine konmuştur Türbenin içinde ve sandukanın ayak ucuna rastlayan duvarın kenarında bir kuyu vardır Bu kuyunun mermer bilezik taşı ,türbe duvarı özel olarak bir miktar oyulmak suretiyle yerleştirilmiştir Hâlen üzerinde ağaçtan çıkrığı ve bakır kovası görülmekte ve üzerinde yer alan kitabeden bu kuyunun Sultan I Ahmed tarafından ihyâ edildiği anlaşılmaktadır Kuyu bilezik taşından itibaren iki metre derinlikte ,kuzey tarafa bir dehlize açılmakta ve burada ikinci bir bilezik taşı daha görülmektedir Bu ikinci bilezik taşının biraz aşağısında da kuyunun suyu kolayca farkedilmektedir Bu kuyu ve dehlizi türbenin Haliç tarafı ve Silahdarağa Caddesi tarafından tahminen iki metre derinlikte kuşatan ikinci dehliz ile alakalı olmalıdır Bu dehliz üzeri eyvan şeklindedir ve zemini mermer döşelidir Yüksekliği takriben 125 metredir Genişliği ise,iki ile beş metre arasında değişmektedir Bu dehlize, türbe kapısının sağ tarafındaki Sultan I Ahmed Sebili’nin içindeki altı basamaklı merdivenli bir yoldan girilmektedir Dehlizin içine girildiğinde tam orta yerden bir ucu Bostan İskelesi’nde denize ulaşan bir kanalın ağzı görülmektedir Toprak altı sularının artması ile kuyunun dehliz içindeki bilezik taşından taşan suların akması için bu kanalın açıldığı muhakkaktır Çünkü,kuyu ve türbenin mevkii , İdris Köşkü Tepesinin hemen eteğindedir Türbenin pencerelerine ait siyah atlas perdeler , aslında Hz Peygamber’in Türbesi Ravza-i Mutahhara için hazırlanmış , ancak I Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine götürülüp konamamıştı Üzerine kendi renginden Tevhid ve Şâhadet kelimelerinin işlendiği görülmektedir Ortada sandukanın üzerindeki dairevi kandillikte yer alan 36 adet buhurdan ve zemzemiyye Sultan III Ahmed’in hediyesidir Bunların bir kısmı altın bir kısmı ise gümüştür Türbe girişindeki büyük kristal avize ,Sultan IIISelim veya Sultan II Mahmud tarafından türbeye konulmuştur Sandukanın dört köşesine konan dört büyük şamdan ise emniyet düşüncesi ile Topkapı Sarayı Müzesi’ne kaldırılmıştır Bu gümüş şamdanları Sultan İbrahim hediye etmiştir Türbenin duvarlarını Sultan I Ahmed’in , Sultan IIIMustafa’nın , Sultan III Selim’in , Sultan II Mahmud’un , Sultan Abdülaziz’in ,Hattat Osman Efendi’nin , Hattat Ahmed Razi Efendi’nin , Hattat Yesarizâde Mustafa İzzet Efendi’nin ,Mahmud Celâleddin Efendi’nin ve Hattat Rıza Efendi’nin yazıları süslemektedir Sultan III Selim tarafından söylenip Yesârizâde Mustafa İzzet tarafından yazılan şu levha da bir şaheserdir: Alemdâr-ı kerim şah-ı iklim risâletsin Muinim ol benim daim bi Hakk-ı Hz Bâri Selim-i ilhâmı her den yüz sürer bu ravza-i pâke Şefaatle kerem kıl Yâ Ebâ Eyyüb Ensâri Sancak-ı şerif 1730 tarihine kadar türbede muhafaza ediliyordu Bu tarihte zuhur eden Patrona isyanında asiler sancak-ı şerifi almak için harekete geçince derhal Topkapı Sarayı’na kaldırılmıştır Bugün türbede yalnız iki sancak-ı şerif kılıfı vardır Fatih Sultan Mehmed , türbenin kapısını tahtadan yaptırmıştı Sultan I Abdülhamid bunları kaldırarak yerine bugünkü tunç kapıları koydurup pencereleri de yeniledi Türbe kapısının yenilenmesine söylenen bu şiir padişah emri ile kapı üzerine yazılmıştır: Şefa’ât kast ider İhlasla ol bâb’da Hakk’a Bu c’ây-i pâke Hân Abdülhamid yapdı der-i vâlâ Sultan II Abdulhamid bu tunç kapı önüne bizzat kendi eliyle sedef kakmalı,parmaklıklı bir kapı yapıp koymuştur Türbenin önünde medhal dediğimiz bir kısım vardır Fatih devrinde türbenin kapısı önünde bir revak vardı Burası , sütunlar üzerine oturtulmuş bir kubbecikten ibaretti Yanları açıktı 1022(1613) tarihinde , Sultan I Ahmed ,bugün gördüğümüz hacet penceresinin de üzerinde bulunduğu çini kaplı duvarı,sebil ile beraber inşa ettirerek eski medhal kısmını tamamen değiştirmiştir Bu giriş kısmının tavanı klasik Türk tezyinatına ait kalem işleri ile süslüdür Duvarları ise çinilerle kaplıdır Medhale açılan kapının sağ tarafında Fatih ve Sultan Beyazid devri nişancılarından Ahmed Çelebi Paşa’nın kabri vardır Lahit şeklindeki bu mezarın arkasında ve türbenin sağ tarafında ise Kadınlar Mescidi vardır 3*3 boyutlarında küçük bir odadır Sultan II Mahmud’un kızı , Âdile Sultan her sene ramazan süresince burada itikafa çekilmeyi adet edinmişti HzHâlid için yazdığı , çok duygulu kasideyi, bu küçük mescitte yazdığı söylenir İç avludan türbe medhaline açılan hacet penceresi üzerindeki bronz şebeke Sultan I Ahmed tarafından yaptırılmış olup orijinaldir Pencerenin , cami avlusuna bakan yüzünde ve üstte şu kitabe vardır: Müyesser eyledi bu meşhed-i envâr-ı pür feyz ü vefâ Resûlullah-ı mihman iden yâr-ı vefâkarı Türab-ı merkad pâk-ı mücellâ eyler Ensârî Mücâhid fi sebililah Ebi Eyyub El-Ensârî Hacet penceresinin iç kısmına ise hadis-i şerif yazılmıştır Anlamı şudur: ”Devemi kendi haline bırakınız Zira o kendine düşen görevi yapmaya memur edilmiştir O da gitti, Ebû Eyyub’ün kapısı önüne çöktü” Methalin sol tarafında uzunca bir koridor vardır Dış avluya açıldığı yerde , sağlı sollu iki cüzhâne yer alır Sağ taraftakini Kanunî devrindeki sadrazamlardan Semiz Ali Paşa , sol taraftakini ise Genç Osman’ın annesi Mahfirûz Hatice Sultan yaptırmıştır Koridorun iki yan duvarı muhtelif renk ve desende nadide çinilerle kaplanmıştır İç avluda bulunan ve türbe medhaline açılan kemerli yapının üzerinde “Tac’ül-tevârih “ yazarı, Hoca Sa’düddin Efendi’nin oğlu ve 26 Şeyhülislam Mehmed Es’ad Efendi’nin HzHâlid hakkında yazdığı 36 mısralı Arapça bir kitabesi bulunmaktadır Es’ad Efendi 1034(1625) tarihinde vefat etmiştir Kabri, Eyüp’te Saçlı Abdulkadir Efendi Camii Hazîresinde ,babasının yanındadır HÜSREV PAŞA TÜRBESİ Bostan İskelesi Sokağı üzerinde ve Mahmud Paşa Türbesi ile Âdile Sultan Türbesi arasındadır Karşısında Hüsrev Paşa kütüphânesi ve bunun sağ tarafında , yakın tarihlere kadar duran bir kahve ve bu kahvenin önünde ise Hüsrev Paşa’nın sütun şeklindeki çeşmesi vardı Kubbeli türbesinin cephesi mermer kaplıdır Şebeke demirli üç penceresi mevcuttur Hiçbir yerinde kitabe yoktur İçinde bir tek ahşap sanduka vardır Kubbe ve duvarlarındaki kalem işi nakışlar bozulmuştur Duvarlarında bir iki kandillik kalmıştır Türbeye Boyacı Sokak’ta bulunan büyük kapıdan girilerek gidilmektedir Kapıdan küçük bir koridora girilmektedir Sol tarafta Kaptan-ı Derya Halil Rıfat Paşa türbesi ve türbedar odası bulunmaktadır Odanın pencereleri bu koridora ve az ilerideki avluya bakmaktadır Koridor üzerinin bir tonoz ile örtülü olduğu yıkılan ince kemerden anlaşılmaktadır Kapının sağ tarafında ise yanyana üç odacık vardır ki pencereleri sokağa bakmaktadır Kapı ile odaların cephesi köfeke taş ile kaplanmış olup yer yer dökülmektedir Koridor ile avlunun birleştiği yerdeki ufak kitabesiz çeşme yıkılmış olup yalnız ayna taşı ve yalağı kalmıştır Sokak kapısının tam karşısında semâhâne kapısı bulunmaktadır Avlunun sağ tarafında ve nihayette ise kiler ve mutfak yer almıştır Buradaki bir kapıdan ve ahşap bir merdivenden üst kattaki şeyh dairesine çıkılmaktadır Semâhânenin sol tarafındaki bir kapıdan , bir büyük sofaya be buradan da Hüsrev Paşa Türbesi’ne girilmektedir Hüsrev Mehmed Paşa Firarî Zâde , Çavuşbaşı Said Efendi’nin kölesi olup Enderun’a girip çıktıktan sonra Küçük Hüseyin Paşa’ya kaputan-ı deryalığında mühürdar ve sonra kethüdâ oldu Mir-i Miran olarak valiliklerde bulundu İki defa Kaptan-ı Derya oldu Bu sırada İpsara Adası’nı fethetti Sonra serasker oldu 13C ahir 1271(2 Mart 1855) de vefat etti Hüsrev Paşa 1250(1834) de Kocamustafapaşa Tekkesi’ni yeniden yaptırdı Servet ehli, halim, selim , kerim , işbilir , tedbirli , latifeci ve güleryüzlü idi Yaşı 100’e yakındı Birçok köleyi çok iyi terbiye ederek devlet hizmetine sokmuştur Evlâdı yoktu Hürev Paşa , uzun zamandan beri oturmakta olduğu , Emirgân’daki sahilhânesinde vefat etmiş ve cenaze namazı kılınarak kalabalık bir cemaatle Eyüp Camii’nde kılınmıştır Ayşe Hubbi Hâtun Türbesi Feshâne caddesi ile Kızıldeğirmen Sokağı’nın birleştiği yerde ve cadde üzerindedir Sol tarafında yanlış olarak Fitnat hanım Türbesi denilen , Hubbi Hâtun un eşi, Mehmet Vusûlâ Efendi türbesi ve Kadirî tekkesi vardır Türbe muntazam kesme taştan , sekiz cepheli olarak yapılmış ve kubbesi sekiz yüzlü bir kasnağa oturtulmuşturAlt ve Üst pencerelerden ışık alır Kitabesi yoktur İçinde tekbir ahşap sanduka vardırİç süslememeleri tamamen yok olmuştur 1942 de türbe onarılmış fakat sandukası yenilenmemiştir Mimar Sinan’ın eseri olduğu sanılmaktadır Adı sevgili anlamına gelen Hubbî Hatun , Beşiktaş’ta türbesi olan Yahya efendinin torunu ve Sultan I Süleyman’ ın öğretmeni Şemsi Celebi’nin karısıdır Hubbi hâtun’un pek latif gazelleri , kasideleri ve mesnevîyâtı olup 3000 beyitli “Hurşid ü çemşid” namında bir yazma eseri vardır Ölüm tarihi belli değildir Sicill –i Osmâni ye göre Sultan III Murat saltanatının {1574-1595} ortalarında ölmüştür LALA HÜSEYİN PAŞA TÜRBESİ Otakçılar civarında, Fetih Çelebi Caddesi ile Otakçıbaşı Sokağı ’nın birleştiği yerde ve sokağın sol köşesindedir Karşı köşede ve yol aşırı yere , yanlış olarak Mustafa Itr –Î Efendiye atfedilen Buhûrî Şeyh Yakup Efendi’nin açık türbesi , sol tarafa ise Maktul Mustafa Paşa Tekkesi Camii ve hazîresi ile şeyhülislâm Mehmet Ârif Efendinin açık türbesi bulunmaktadır Bugün mevcut olmayan bu Mimar Sinan yapısı idi Etrafında demir parmaklıklı lahdi vardı Hüseyin Paşa 980 {1572} tarihinde vefat etmiştir Lala Mustafa Paşa Türbesi Eyüp Sultan Camii iç avlusunda ve avlunun Bostan iskelesine açılan kapısının sol tarafındadır 4 mermer sütun üzerinde , tekbir kubbeden ibaret olan bu zarif eser Mimar Sinan’ındırKubbe , Tromplar üzerinde bulunan sekiz yüzlü bir kasnağa oturtulmuştur Sütun başlıkları baklava dilimlidir Kubbe eteğinde , Hattat Hamit’in onarım sırasında yazdığı , bir ayeti kerime , türbeyi içten fırdolayı çevirmiştir Mustafa Paşa’nın Muhteşem lahdi burma sarıklıdır Evliya Çelebi Paşa’nın gazâda kullandığı ok ve yayının baş ucunda asılı olduğunu söylüyor Mustafa Paşa Türbesi’nin baş tarafında dolama kavuklu muhteşem bir lahit vardır Yazısı yoktur Bunun , oğlu Mehmet Paşa’ya ait olduğu sanılmaktadır Mustafa Paşa’nın ilk oğlu Ferhad Paşa’nın lahdi de Eyüp Camii civarında Beybaba Sokağı’nın sol köşesinde yakın bir yerdedir |
|