Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
mezopotamya, uygarlıkları

Mezopotamya Uygarlıkları

Eski 05-27-2009   #1
[KAPLAN]
Varsayılan

Mezopotamya Uygarlıkları



Mezopotamya bugün , doğu Suriye ve Güneydoğu Anadolu'yu (Türkiye) kapsayan coğrafi bölgeyi tarif eden bir isimdir Mezopotamya Eski Yunanca'da "iki nehir arasındaki yer" demektir; μέσος ("arasında") ve πόταμος ("nehir") Kastedilen iki nehir Fırat ile Dicle'dir, zira bölge bu iki nehrin arasında kalır

Verimli toprakları ve uygun iklim şartları nedeniyle çok eski zamanlardan beri yoğun göçe sahne olmuş Mezopotamya, birçok farklı kültür ve halkın karıştığı bir bölge olmuştur ve bu nedenle de medeni gelişime sahne olmuştur Bilinen ilk okur yazar topluluklara ev sahipliği yapmış bölgede birçok medeniyet gelişmiştir ve bu sebeplerden Medeniyet(ler) Beşiği olarak da anılmıştır Hiçbir zaman Mezopotamya olarak anılan belirli bir siyasi mevcudiyet olmadığı gibi sınırları belirli bir bölge değildir Basit anlamda Yunan tarihçileri bu bölgeyi anmak için bu ismi anmışlardır
Konu başlıkları

  • 1 Tarih
    • 11 Yazı Öncesi Dönemden Sümerlere
    • 12 Sümerler
    • 13 Akadlar
    • 14 Üçüncü Ur Hanedanı
    • 15 Asur ve Babil
    • 16 Sonraki Dönemlerde Mezopotamya
  • 2 Eğitim ve Bilim
    • 21 Yazının Gelişimi
    • 22 Matematik, Tıp ve Astronomi
  • 3 Mezopotamya Halkları ve Dilleri
  • 4 Din ve Mitoloji
    • 41 Zigguratlar
  • 5 Göz At
  • 6 Ek Okuma
  • 7 Dış Bağlantılar
  • 8 Kaynakça
Tarih


Antik Mezopotamya haritası




Mezopotamya tarih boyunca farklı kavimlerin bir arada yaşadığı bir bölge olmuştur Bölgeye uzun süre devam eden sürekli göçler, hem siyasi iktidarın belirli bir çizgi izlemesini engellemiş hem de kültürel ve teknolojik anlamda kent ve toplumların gelişimini körüklemiştir Mezopotamya bölgesi dünyanın en tanınmış ve köklü medeniyetlerinden birkaçına ev sahipliği yapmıştır; Sümerler, Akadlar, Persler, Babilliler ve Asurlular gibi Bunların dışında daha birçok halk ve kavim Mezopotamya'da kök salmıştır

Yazı Öncesi Dönemden Sümerlere

Son buz devrinin sonlarına doğru, hâlâ hüküm süren buzul veya buzul arası iklim koşullarından kaçmak için insanlar topluluklar halinde güneye doğru göç etmişlerdir Bu dönemlere dair kuzey Irak'ta ve çevre bölgelerde çeşitli yerleşim alanları göze çarpar Daha sonra iklimin tarım için uygun hale gelmesiyle kuru tarım başladığı gibi yerleşim birimleri de oluşmaya başlamıştır

Güneydoğu Anadolu'da Çayönü (Diyarbakır, Türkiye) ve Göbekli TepeNeolitik dönemdeMezopotamya'daki göze çarpan yerleşim bölgelerindir Bunlara kuzey Irak'taki Cermo da eklenebilir Bu yerleşimler dönemin kültürel ve teknolojik gelişimini anlamak için önemlidirler (Şanlıurfa, Türkiye) gibi yerleşim yerleri
Tarım gelişimi ve köy yaşamının başlangıcından yazının ortaya çıkışına kadarki dönemin ünlü yerleşim bölgelerine örnek olarak Samarra, Halaf ve Hasuna verilebilir Bu dönemde her kent aynı zamanda ayrı bir kültürel tarz ortaya sunmaktaydı Bu kentlerin ortak yönü konutların ortaya çıkışıdır Yine de konutların mimari tarzı kentten kente değişiklik gösterir MÖ 5500-MÖ 5000 dolaylarında Mezopotamya'da öne çıkan iki kültür kuzeyde HalafUbaid (Obeyd) kültürleridir


Uruk döneminden bir heykelcik




Bölgenin bir sonraki evresi Uruk dönemi (MÖ 4000-MÖ 3100) olarak anılabilir Bu dönemde güneydeki kentler büyük oranda gelişmiştir Bu gelişmeler sadece kültürel planda değil aynı zamanda teknolojik plandadır da Uruk kenti, dönemi karakterize eden kent olarak, çok önemli bir konumdadır Sulu tarımın geliştiği bu dönemde, madencilik ve teknoloji dallarında da ortaya çıkan gelişmeler kentlerin genel durumunu yükseltmiştir Uruk kentinin ünlü Mezopotamya kahramanı Gılgamış'ın evi olduğu da söylencelerde yer alır Bu dönemde ticaret büyük oranda gelişmiştir ve Mezopotamya'nın o dönemde bilinen sınırları içeresinde yoğun bir ticaret ağı oluşmuştur Ayrıca Anadolu ile yapılan ticaret, Anadolu halklarının kültürünü de Mezopotamya'ya, sınırlı anlamda da olsa, taşımıştır Bu dönemin sonlarında yazı geliştirilmiş ve kayıt tutumu da başlamıştır Bu dönemlerde ve daha sonra bir süre güneydeki gelişimlerin kuzeye geçmesi uzun zaman almıştır

Sümerler

Mezopotamya'da yaşayan birçok farklı kavimden ilk öne çıkan ve daha sonraki medeni oluşumların temelini atan Sümerlerdir Gerek yazı, dil, tıp, astronomi, matematik gerekse din, fal, büyü ve mitoloji gibi alanlarda ilk öne çıkan ve bilinen toplum Sümerlerdir "Yaratılış" ve "Tufan"a ilk kez Sümerlerde rastlanır Sümer döneminde Mezopotamya'da 18'i büyük olan yaklaşık 35 büyük şehir ve kasaba vardı Bunlara örnek vermek gerekirse Kiş, Nippur, Zabalam, Umma, Lagaş, Eridu, Uruk ve Ur zikredilebilir

Lagaş'ta iktidara gelen Ur-Nanşe yaptırdığı inşaatlarla öne çıkmıştır Urukagina da ilk yazılı reformları sayesinde tanınmıştır Son dönemlerde Sümerlerin baş tanrısı konumundaki Enlil'in tapınağı Nippur'da idi bu nedenle Nippur Sümerlerin dini başkenti sayılırdı

MÖ 2400-2350 yıllarında Sümerler düşüşe geçerken, Akkadlar yükselişe geçmiştir


Bir Akkad kralının zafer anıtının parçası, MÖ 2300 dolaylarına ait



Akadlar

Akadlar Sami kökenli bir topluluktur Sümerler döneminde Mezopotamya'ya göçen bu topluluk Sümer kültürünü benimsemiştir Sümerler sonrasında Mezopotamya'nın lideri konumuna gelen halk, Mezopotamya'daki medeni gelişimin öncüsü Akkadlar olmuştur Ayrıca Akkadlar daha sonra Mezopotamya'da güçlü konuma ulaşacak yine Sami kökenli Asur ve Babil halklarına da öncülük etmişlerdir Akkadlar, Sümerlerden farklı olarak kent krallıklarından ziyade Evren veya Dünya krallığı kavramını Mezopotamya'ya getirmiştir Bölgenin merkezi bir idare eline geçmesi de ilk kez Akkadlar döneminde olmuşturMÖ 2150'de güçlenen Sümerliler bu devleti yıkmışladır

Akkad hanedanının kurucusu kral Sargon'dur Agade isimli bir başkent kuran Sargon kayıtlara göre 34 savaş yapmıştır Yine de Sargon'a dair bilgilerde mitoloji ile gerçeklik karışıktır Sargon'un torunu olan Akkad kralı Naram-SinNaram-Sin'den sonra bölgedeki güç dengeleri değişmiş ve Akkadlar düşüşe geçmiştir Kısa bir süre içinde Zagros Dağları'ndan inen ve işgale başlayan Gutiler yönetimi ellerine geçirmişlerdir de dedesinin yolundan gitmiş birçok sefer yapmıştır Fakat

Üçüncü Ur Hanedanı

Akkadların yönetimindeki zayıflıklar nedeniyle, birçok kentin yönetici hanedanı yönetimi tekrar ellerine geçirmişlerdir Bu kentlerden öne çıkanı Ur kenti ve yöneticisi 3 Ur Hanedanıdır Hanedan Akkadların izinden giderek bütün bölgeyi kontrol altına almak istemiştir Yaklaşık 100 yıl kadar (MÖ 2100-MÖ 2000) süren bir dönemde Ur kenti Mezopotamya'nın en büyük siyasi gücü olmuştur Dönemlerinin sonu yoğun göçler ve çevre toplulukların saldırıları ile gelmiş ve yönetimleri zayıflamıştır Ur Sülalesinin yönetiminin sonu aynı zamanda Sümerlerin Mezopotamya'daki yönetimlerinin sonu demektir Daha sonra Sümer kökenli olmayan kavim ve sülaleler egemen olmuşlardır Yine de bu dönem kültürel, dini ve mimari açıdan medeni gelişimi büyük oranda etkilemiştir


HammurabiLouvre Müzesi kanunnamesi



Asur ve Babil

3 Ur salamanasarının çöküşünden sonra kuzeyde büyük bir siyasi güç olarak Asur, güneyde ise din ve kültür merkezi olarak Babil öne çıkmıştır Aynı zamanda 2 binyılın erken dönemlerinde bölgeye gelen Hurri ve Amurrular (veya Amoritler) bölgenin gerek nüfus gerekse kültürel yapısını büyük oranda etkilemiş, daha sonraki siyasi olaylara da etki etmiştirler

2 binyılın başlarında yükselen kavimlerden biri Asurlardır Özellikle oluşturdukları geniş ticaret ağı onların Mezopotamya kültürünü farklı bölgelere yaymasına ve farklı kültürleri de Mezopotamya'ya taşımasına neden olmuştur Anadolu'ya yazının gelmesi de yine bu dönemdeki Asurlu tüccarlar sayesinde olmuştur
Diğer yükselen kavim ise güneyli Babil'dir Amurru kökenli olan Eski Babil sülalesi, 5 kral Hammurabi ile dönemin diğer krallıkları üzerinde egemenlik kurmuştur Bu sıralarda Anadolu'da Eski Hitit Devleti fetihlere başlamış ve sonunda Hitit Kralı I Murşili MÖ 1595 yılında Babil'i alarak Babilin egemenliğine son vermiştir


III Tiglatpileser'i gösteren rölyef MÖ 8 yüzyılın üçüncü çeyreğinden Louvre Müzesi




Daha sonraki dönemlerde Kassitler öne çıkmış, Anadolu'daki HititlerHurriler Mitannilerin önderliğinde yeni bir siyasi güç oluşturmuşlardır Yaklaşık iki yüzyıl süren Mitanni-Hurri egemenliğinin zayıflaması Asurların yükselmesine olanak vermiş ve MÖ 13 yüzyılda Asur kralı I Şalmaneser Mitanni-Hurri devletini sonlandırmış ve Asur egemenliğini kesin olarak başlatmıştır Fakat bu Asur egemenliği de yoğun göç dalgaları sebebiyle zayıflamıştır MÖ 9 yüzyılın başında kuzeyde Asur'un tekrar yükselmesine kadar bölge karışık bir dönem geçirmiştir Bu zamana kadar Mezopotamya ve çevresinde birçok yeni devlet ve kavim ortaya çıkmıştı MÖ 9 yüzyıldan yaklaşık MÖ 5 yüzyıla kadar süren Asur yönetimine Yeni Asur Krallığı denmiştir Bu dönemde yoğun bir yayılma politikası benimsenmiş, her kral sayısız sefer yapmıştır Yine de güney Mezopotamya'da Babil egemenliğini korumuştur Babil dışında Urartular ve Medler de bağımsız birer güç olarak konumlarını korumuşlardır Bir dönem Asur zayıflasa da III Tiglatpileser ile tekrar yükselmeye başlamış Urartu kralını yenmiş ve yayılma politikasıyla diğer önemli güçleri, Babil ve Medleri, rahatsız etmiştir II Sargon ve sonrasında Asur'un konumu daha da yükselmiş; Asur birçok krallığı egemenliği altına aldığı gibi Mısır'a yapılan büyük seferlerle Mısır'ı da yağmalamıştır Yeni Asur Krallığı'nın en geniş olduğu dönemde Medler ve Babilliler, İskitlerle birleşerek Asur'a savaş açmış ve sonunda Asur'un yıkılmasına neden olmuştur



Yeni Asur Krallığı sonrası dönemde Babil yükselişe geçmiş ve Yeni BabilMedler Urartu devletine son vermiştirler MÖ 539 yılında PerslerinBabil'i ele geçirmesiyle Yeni Babil son bulmuştur Bu dönem ve sonrasında Persler tüm Mezopotamya'yı egemenlikleri altına almıştırlar olarak anılan bir dönem başlamıştır Yeni Babil, Asur'un bütün topraklarına egemen olduğu gibi çevre krallıklara birçok sefer düzenlemiştirler Bu sıralarda

Sonraki Dönemlerde Mezopotamya

Mezopotamya Büyük İskender'in Persleri egemenliği altına alışına kadar Perslerin egemenliği altında olmuştur Daha sonra bir süre Pers imparatorluklarının egemenliği altında kalmış, daha sonra Romalılar kuzeybatı bölümünü egemenlikleri altına almışlardır Pers Sasani İmparatorluğu döneminde egemenlikleri altındaki Mezopotamya'nın büyük kısmı Del-i Iranşahr yani "İran'ın Kalbi" olarak anılmaya başlanır ve başkent Mezopotamya'da yer alır MS 7 yüzyılın erken dönemlerinde Arap halifeleri Şam'ı kontrol altına alır ve zaman içinde Mezopotamya Arapların egemenliği altında tekrar birleşir Yine de bu dönemde iki vilayet şeklinde idare edilir: kuzeyde Musul başkent, güneyde Bağdat başkenttir ki Bağdat daha sonra hilafetin de başkenti olur ve 1258 yılına kadar böyle kalır 1508-15341535'te Osmanlılar (Türkler) Bağdat'ı egemenlikleri altına alırlar Osmanlı Devleti'nin egemenliği sırasında Mezopotamya üç vilayete ayrılarak idare edilir: Musul, Bağdat ve Basra I Dünya Savaşı'nın sonunda Mezopotamya kısa bir süre için İngilizlerin yönetimine geçer ve İngilizler bugünkü Suriye ve Irak'ı bir Haşimi yöneticiye bağlı bir devlet olarak kurar 1920'de İngilizler tarafından Irak ulus devleti kurulur ki bugünkü Irak sınırlarının yanı sıra bugünkü Kuveyt de sınırlara dahildir Daha sonra 1961 arasında Safaviler kısa bir dönem için Mezopotamya'yı kontrolleri altına alsalar da yılında Kuveyt bağımsızlığını ilan eder

Eğitim ve Bilim


Yazının Gelişimi

İlk yazı denemeleri piktogramlardan geliştirilmiştir Bunlar hikayeleri, tarihi ve bazı olayları anlatan tabletlere çizilmiş resimlerdir Daha sonraları farklı harfler için farklı işaretler geliştirmeye başlarlar ki buna çivi yazısı denmiştir Bu yeni yazı türü kısa sürede yaygınlaşır ve piktogramlardan daha fazla kullanılmaya başlar Harfler, kil tabletler üzerine çizilir ve pişirilirdi

Matematik, Tıp ve Astronomi

Mezopotamyalılar iki sayı sistemine sahipti Sümerler, zamanı altmış dakikalık saatlerde ölçen ilk insanlardır ve haftada yedi günlük bir takvim de oluşturmuşlardır Babilli astronomlar gündönümü ve tutulmaları hesaplayabiliyorlardı Astronominin gelişimi din ve mitoloji ile iç içedir zira insanlar astronominin bir amacı olduğuna inanıyorlar ve ona bazı dini veya mistik unsurlar yüklüyorlardı Örneğin tutulmalar kötüye işaretti Her ne kadar anatomi ve tıp konusunda bilgileri olmasa da tıbbi tanı listeleri oluşturmuşlar, hastalıkları gözlemlemişlerdir

Mezopotamya Halkları ve Dilleri

Mezopotamya büyük oranda göç almış, birçok kavme ev sahipliği yapmıştır Fakat göç eden toplulukların çoğu var olan Mezopotamya kültürünü benimsemiş, ayrı bir kültür veya dil olarak barınamamıştır Bu nedenle Mezopotamya'da var olmuş çoğu halkın, yazılı kayıtlar sayesinde, sadece isimleri bilinmektedir Bunlara Guti, Amurru (Amorit), Kassit gibi halklar örnek olarak verilebilir

Bugüne ulaşan çivi yazılı kayıtlar, tabletler sayesinde Mezopotamya'nın en yaygın dillerinin Sümerce ve Akadca olduğu söylenebilir Yapılan çalışmalarla:Mezopotamya genelinde var olan dillerde günümüe kürtçe dilinin büyük benzerlikler gösterdiği belgelenmiştir

Bunların dışında Hurrilerin Mezopotamya'ya girişi ve daha sonra MitannilerinHurrice de, en azından bir dönem için, Mezopotamya'nın önemli dillerinden biri sayılmıştır Hurriceye liderliğinde önemli bir siyasi konuma gelmeleriyle dair pek bilgi yoktur yine de Urartuca ile aynı kökenden geldiği bilinmektedir
Sümerce gibi diğer dillerden farklı özellikler taşıyan bir Mezopotamya dili de Elamca'dır

Din ve Mitoloji

Antik Mezopotamya dini, kayıtları bilinen en eski dindir Antik Mezopotamya dininin temelleri Erken Sümer Hanedanları tarafından atılmış, daha sonra oluşan uygarlıklar ve bölgeye yerleşen kavimler bu dini yapıyı benimsemiştirler Her ne kadar bölgenin bölümleri arasında farklılık gözlense de temel dini figürler, destanlar ve inanışlar aynı kalmıştır

Sümerce "evren" sözcüğü an-ki'dir Bu tanrı An (veya Anu) ve tanrıça Ki'yi işaret eder Bu çiftin çocuğu Enlil, hava tanrısıdır ve zamanla Sümerlerin ve daha sonraki kavimlerin baş tanrısı olmuştur

Destanlar çoğu zaman hem tarihi, hem de dini/mitolojik öğeler taşımaktaydı Yine tarihi kayıtlarda da dini ve mitolojik unsurlara rastlanır; örneğin kral listelerinde mitolojik unsurlarla gerçekler karışık biçimdedir Daha sonraları ortaya çıkan birçok dinde de geçen ve araştırmacılarca Mezopotamya kaynaklı olduğu düşünülen anlatılara "Tufan" ve "Yaratılış" örnek olarak verilebilir

Mezopotamya mitolojisi Sümer, Akad, Asur ve Babil odaklı olmakla beraber bölgeyi etkilemiş sayısız halkın mitolojilerinden yoğun biçimde etkilenmiştir Politeistik bir din olan Mezopotamya dininin tanrı ve tanrıçaları zaman içinde isim değiştirse de özellikleri genelde aynı kalmıştır Bazı önemli tanrı ve tanrıçalar şunlardır:
  • An, Sümer gök tanrısı daha sonraları Anu olarak anılmaya başlanır KiUraš olarak anılan bir eşi vardır ile evlidir fakat diğer Mezopotamya dinlerinde
  • Marduk, Babil'in baş tanrısı
  • Gula veya diğer bölgelerde Ninişina, şifa tanrıçasıydı Birisi hastalandığında şifa için ona dua edilirdi
  • Nanna (bazı bölgelerde Suen, Nanna-Suen veya Sin), ay tanrısı Enlil'in çocuklarındandı
  • Utu (Šamaš veya Sahamaş), güneş tanrısı
  • İştar, Asurlu aşk ve cinsellik tanrıçası Sümer tanrıçası İnanna'dan köken aldığı düşünülür
  • Enlil, Mezopotamya dininin en güçlü tanrısı olarak görülürdü Karısı Ninlil çocukları ise: İnanna, Iškur, Nanna-Suen, Nergal, Ninurta, Pabilsag, Nuşu, Utu, Uraš Zababa ve Ennungi
  • Nabu, yazı ve bilgelik tanrısı
  • Ninurta, Sümer savaş tanrısı
Zigguratlar

Zigguratlar Mezopotamya'da Kil ve balçıktan yapılan tapınaklardır Zigguratlar 7 katlı olup 3 ana bölümden oluşur İlk katlar erzak deposu, orta katlar okul ve tapınak, son (yani en yüksek) katlar ise rasathane olarak kullanılmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Sümerler

Eski 05-27-2009   #2
[KAPLAN]
Varsayılan

Sümerler



Sümerler, MÖ 3500 - MÖ 2000 yılları arasında Mezopotamya'da yaşamış halk

Mezopotamya'da ortaya çıkan sayısız medeniyetin temelini Sümerler atmıştır Ayrıca yazı ve astronomi de ilk kez Mezopotamya'da Sümerlerde ortaya çıkmıştır Genel kanı Sümerlerin çağdaşı olan halklarla yakın etkileşimi sonucu benzerliklerin olduğu yönündedir

Mezopotamya'da yaşayan birçok farklı kavimden ilk öne çıkan ve daha sonraki medeni oluşumların temelini atan Sümerlerdir Gerek yazı, dil, tıp, astronomi, matematik gerekse din, fal, büyü ve mitoloji gibi alanlarda ilk öne çıkan ve bilinen toplum Sümerlerdir "Yaratılış" ve "Tufan"a ilk kez Sümerlerde rastlanır Sümer döneminde 21'i büyük olan yaklaşık 35 büyük şehir ve kasaba vardı Bunlara örnek vermek gerekirse Kiş, Nippur, Zabalam, Umma, Lagaş, Eridu, Uruk ve Ur sayılabilir
Konu başlıkları
  • 1 Tarihçe
    • 11 Sümer şehri
    • 12 Sümerlilerin bölgeye gelişi
    • 13 Tufan'dan sonra
  • 2 Din
  • 3 Bilim
  • 4 Dil ve yazı
    • 41 Türkçe ile Sümerce arasındaki benzerlikler
  • 5 Toplum yapısı
  • 6 Ayrıca bakınız
  • 7 Kaynakça
    • 71 Dipnotlar
Tarihçe


Sümer şehri

Sümer şehri, Mezopotamya'nın güney ucunda, Dicle ve Fırat nehirleri arasında, sonradan Babil olmuş, günümüzde de Irak'ın Bağdat şehrinden Basra Körfezi'ne kadar olan bölgede idi

Sümer şehri, Sümerlerden önce yaşamış ve Sümerce konuşmayan ve Sami olmayan bir halk tarafından, MÖ 4000 - 2350 yılları arasında kurulmuştur Bu halka günümüzde Proto-Fıratlılar yada UbaidlilerUbaid ismi Al-Ubaid şehrindeki kazı alanından gelir Ubaiddliler Sümer şehrinde kurulmuş ilk medeniyettir Bataklıkları tarım için kurutmuşlar, ticaret, dokumacılık, dericilik, demircilik, taş oymacılığı ve çanak-çömlekçilik gibi işlerle uğraşmışlardır Ubaidlilerin bölgeye yerleşmesinden sonra çeşitli Sami halklar da aynı bölgeye yerleşmiş, kültürlerini Ubaidlilerinki ile karıştırarak Sümerliler öncesi yüksek bir medeniyet kurmuşlardır denmektedir

Sümerlilerin bölgeye gelişi

Sümerliler denen, ve dilleri bölgede uzun süre yaşayan halk, MÖ 3300 yıllarında, muhtemelen Anadolu'dan bölgeye geldiler MÖ 3 binyıla gelindiğinde bölgede en az 12 şehir devleti vardı

Bu dönemde her kent genellikle surlarla çevriliydi Her kentin kendi tanrısı vardı ve her kentte en az bir tapınak bulunurdu Sümerlerde tarihin belki de ilk kral listeleri ile karşılaşılır Fakat bu listeler genellikle tarihsel gerçeklerin ötesinde mitolojik unsurlara da sahiptirler Örneğin kral listesine göre Tufan'dan önce Sümerlerin yaşadığı bölgede efsanevi sekiz yönetici (ve dolayısıyla kent) mevcuttu Kral listesine göre Tufan'dan sonraki ilk Sümer hanedanları Kiş, Uruk ve Ur'dur Ünlü Gılgamış destanının kahramanı Gılgamış kral listesine göre Uruk Hanedanı'nın krallarındandır

Lagaş'ta iktidara gelen Ur-Nanşe yaptırdığı inşaatlarla öne çıkmıştır Urukagina da ilk yazılı reformları sayesinde tanınmıştır Erken dönemlerde Sümerlerin ana tanrısı An'dır, fakat daha sonraki dönemlerde bu tanrı yerine Enlil Sümerlerin baş tanrısı konumuna yükselir Enlil'in Nippur'da Ekur adında bir tapınağı vardır Bu nedenle Nippur Sümerlerin dini başkenti sayılırdı ve burada tapınak yaptırmak veya bu tip inşaatlarda çalışmak, hizmetli olmak önemli sayılırdı

Tufan'dan sonra

Tufan'dan sonra bazı şehir devletleri diğerleri üzerinde hakimiyet kurdular Şehirleri birleştiren kralların ilki, MÖ 2800 yıllarında Kiş kralı olan Etana idi Kiş, Erech, Ur ve Lagash şehirleri diğerlerine hakim olabilmek için asırlarca yarıştılar Bu durum Sümerleri harici düşmanlara karşı zayıf durumda bıraktı Önce Elamlılar (MÖ y 2530-2450) ve sonra Kral Sargon yönetimindeki (MÖ 2334-2279) Akadlılar Sümerlere saldırdılar Sargon hanedanı yaklaşık 1 asır iktidarda kaldı ve şehir devletlerini birleştirdi Sargon hanedanının yönetim modeli tüm Orta Doğu medeniyetlerini etkiledi

Din


Antik Mezopotamya


Çok tanrılı inanca sahip Sümerlerin tapınaklarına Ziggurat denirdi Zigguratlar yedi katlı olup toplam üç ana bölümden oluşur İlk katlar erzak deposu,orta katlar okul ve tapınak,son katlar ise rasathane olarak kullanılmıştır Yazının icadı serüveni bu tapınaklara dayanır Mezopotamya'da evler ve tapınaklar,taş az olduğundan kerpiç ve tuğladan yapılmıştır Hem bu özelliğinden hem de sık sık istilalara uğradığından bu yapılar günümüze kadar ulaşmamıştır

Bilim





Yerleştiklerinde [[çanak]-çömlek yapmayı ve madenleri işlemeyi biliyorlardı Aşağı Mezopotamya'da Dicle ve Fırat nehirleri kıyısında Uruk, Lagaş, Eridu, Ur, Kiş gibi kent devletleri kurdular Gelişmiş bir yapı tekniği kullanıyorlardı Yerleştikleri kesimlerde muazzam bir sulama sistemi kurup, kanallar, barajlar ve bentlerle hem seli önleyip bataklıkları kuruttular hem de düzenli sulamaya dayalı bir tarım geliştirdiler Tekerleği de icad eden bu toplum tarlaları öküzlerin çektiği sabanlarla sürüyorlardı

60 rakamına dayanan seksajismal sayı sistemini kullanan Sümerler'in "sos" dedikleri bu 60'lık birim bütün zaman ve mekan hesaplarında kullanılmaktaydı ve onları bir uyum içersinde birbirine bağlıyordu Ayı 30, yılı 360 gün olarak hesapladılar Gece ve gündüzü 12'şer saate böldüler Bir yılı 12 ay olarak hesapladılar Ay ve Güneş tutulmasını hesapladılar Aritmetikgeometrinin temellerini attılar Çarpma ve bölme cetvellerini buldular Daireyi 360 dereceye böldüler ve

Dil ve yazı


Sümer yazısı


İlk yazıyı MÖ 3200 yıllarında Sümerler buldular İlk yazıları şekiller üzerine kurulu yani her varlık ve olay için bir şekil kullandılar Çivi yazısı işaretleri geçmişteki bir resim yazısına dayanır Bir kavramı ifade eden işaretlere ideogram adı verilir

Sümerce'nin Hint-Avrupa ve Sami kökenli dillerle akraba olmadığı bilinmektedir Dilin bazı özellikleri Ural-Altay grubu dilleriyle benzerlik gösterse de dil bu gruba dahil edilemez Sümerce bugün yapılan pek çok araştırma Hint-Avrupa Dil Ailesi'nden çok sondan eklemeli yapısı sebebiyle Japonca, Korece, Moğolca ve Türkçe ile yakın akrabalıkları tahmin edilmektedir Tarihte ilk yazılı hukuk kuralları Sümerler tarafından oluşturulmuştur Bu özellikleri ile Sümerlere dünyadaki ilk Hukuk devleti denebilir Otoritenin korunmak istenmesi hukuk kurallarının ortaya çıkmasına neden olmuştur Lagaş Kralı Urukagine tarafından oluşturulan ilk yazılı kanunlar "fidye ve bedel" sistemine dayanıyordu Sümerlerin en önemli edebiyat eserleri; Gılgamış Destanı, Yaradılış Destanı ve Tufan Hikayesi'dir Sümerler Matematik ve Geometrinin temellerini atmışlardır (Dört işlemi bulmuşlar, dairenin alanını hesaplamışlar, çarpma ve bölme cetvelleri hazırlamışlardır Sümerler astronomide de gelişmişlerdir (Burçları bulmuşlar, bir ayı 30, bir yılı 360 gün olarak hesaplamışlardırAyrıca güneş saatini icat etmişlerdir Dünyada ilk kez ay yılı hesabına dayanan takvimi Sümerler bulmuşlardır
Sümerler kendi ülkelerine Kengir, konuştukları dile Emegir ve kendilerine Sag-giga derlerdi[kaynak belirtilmeli]

Türkçe ile Sümerce arasındaki benzerlikler

Yazar İbrahim Okur, Sümerce'nin Türkçe ile olan yakınlığını inceleyen çalışmalar yapmaktadır Örneğin Sümerce alım-Türkçe alımlı, bab-baba, dim-dimdik, es-esmek, gim-kim, güles-güleç, ib-ip, ir-er, kıya-kıyı, ulu-ulu, kusu-koşmak [kaynak belirtilmeli] örneklerine dayanarak Sümerce-Türkçe arasında bir akrabalık olduğu savunulmaktadırHatta Ulu önder Atatürk de bu konuyla ilgili TÜRK TARİH TEZİ nde Sümerlerin Türk olduklarını savunmuştur [kaynak belirtilmeli]

Toplum yapısı


Bir mühürde ilah Annunaki tasviri


Devlet kentlerden oluşmuştu ve her kent surlarla çevrili idi Kent içinde yüksek bir tepeye yapılan tapınak bulunurdu ki bu sosyal yaşamın merkezini oluşturmaktaydı

Başlangıçta Anaerkil bir toplum yapısına sahiptiler[kaynak belirtilmeli] İşbölümü derinleşmişti;1 sınıfı din adamları ve askerler 2 sınıfı halk 3 sınıfı ise kölelerin oluşturduğu bir toplumsal hiyerarşi vardı Sürekli savaşlar sonucunda halktan her insan kolayca köle edinebiliyordu MÖ 3000-2500 yıllarında yüksek ruhbanlardan oluşan egemen sınıflar, dinsel yapıya sahip kent devletlerinin yöneticileri olarak ortaya çıktılar Bu kral-rahipler dinsel ve siyasal işleri yürütürlerdi Bir kentin baş rahibi, aynı zamanda o kentin başkanıydı

Hissedilen her nesnenin bir Tanrısı vardı ve insan görünümündeydiler, fakat insanüstü güçleri olan ölümsüz varlıklardı Tanrılar, insanlara ne istediklerini bildirmez Ancak insanlar onlara, kendilerinden istenileni sorarak öğrenebilirdi





Sümer mitolojisinin en önemlilerinden biri Gılgamış Destanı'nda da adları geçen tanrılardan başlıcaları şunlardır:
  • Anu veya An: Gök tanrısı, önceleri baş tanrıyken sonra yerini hava tanrısı Enlil almıştır
  • Enlil: Hava tanrısı, tanrıların babası, tapınağı Ekur Nippur kentindeydi
  • Enki: Bilgelik tanrısı
  • Nimmah (Ninhursag): Ulu hanım, ana-tanrıça
  • Nanna (Sin): Ay tanrısı
  • Utu (Şamaş): Güneş tanrısı, ay tanrısı Nanna'nın oğlu
  • Ecem (Kueen) : Kraliçe Soylular tanrıçası
  • İnanna (İştar): Aşk ve Bereket Tanrıçası
İlk defa Akadlar tarafından içten çökertildi ve bundan sonra bir daha eski haline gelemedi; MÖ 2000'li yıllardan sonra uygarlıkları bağımsız kimlikleriyle yaşayamadı[kaynak belirtilmeli] Ardından gelen Akad ve Babil uygarlıkları çoğunlukla Sümerler'in izlerini taşıdılar Kendilerine özgü dilleri ve çivi yazıları uzun süre yaşadı Sümer inanışları ve mitolojisi de Fenike - Yunan - Romaİncil, Tevrat ve Kur'an da da Sümer inanış ve felsefesinin izlerine rastlandığını savunanlar vardırBu izler özellikle, Adem&Hava, Habil-Kabil, Nuh tufanı, Eyüp peygamber gibi figürlerde belirginlik kazanır bağlantısıyla günümüze dek ulaştı

Alıntı Yaparak Cevapla

Ahameniş İmparatorluğu

Eski 05-27-2009   #3
[KAPLAN]
Varsayılan

Ahameniş İmparatorluğu




Ahameniş Hanedanın



Başkenti Taht-e Camşid (Persepolis)


Akamanış Hanedanı (Ahameniş Hanedanı ya da Pers İmparatorluğu), (Farsça: هخامنشیان Hah'āmanishiyān; MÖ 550 - MÖ 330),
Konu başlıkları

  • 1 Tarihçe
  • 2 Mimari
  • 3 Yazı, Dil ve Edebiyat
  • 4 Bilim
  • 5 Din
  • 6 Ayrıca bakınız
  • 7 Kaynaklar
  • 8 Dış bağlantılar

Tarihçe

MÖ 550'de Persler Büyük Kiros (ya da II Kiros ya da II Keyhüsrev) önderliğinde birleşerek kuzeydeki Medleri yıkmış ve bir devlet haline gelmişlerdir Bundan sonra Keyhüsrev fetih hareketlerine girişmiştir Bu fetihlerde ise Babil, Fenike gibi zengin yerleri fethedip ülkeyi zengin bir krallık haline getirmiştir Ermenistan'ı, Lidya'yı ve Krezus'ün servetini ele geçirip tüm Anadolu'yu hakimiyeti altında birleştirmiştir Anadolu'yu ele geçirdikten sonra Babil'e saldırmış ve orayı da fethedip kendini Babil kralı ilan etmiştir Bundan sonra ise Mısır'a saldırma hazırlıklarına başlamış, kuzeydoğuyu sağlamlaştırmak için iki kabileyle savaş yapmış ve bu savaşlar da kabileler direniş göstermişler, Büyük Kiros de bu savaşta hayatını kaybetmiştir
Yerine ise oğlu Kambis geçmiştir Kambis devrinde Mısır fethedilmiş, Kartaca'ya kadar Pers ordusu ilerlemiş, ancak Kartacalıları geçememiştir Kambis döneminde İranlı kabileler ayaklanmışlardır, bunlar Gomata isimli bir Med rahibinin başını çektiği mecusiler dir

Kambis Mısır dönüşü ölmüş, yerine ise ünlü Pers İmparatoru I DariusI Darius da fetih hareketlerine girişmiş, İmparatorluk sınırları doğuda Hindistan'a dayanmıştır Kafkasya'ya doğru İskitlere karşı da sefer yapmış, ama başarısızlıkla sonuçlanmıştır Daha sonra batıya yönelip, Trakya, Makedonya ve Ege'ye saldırıp buraları ele geçirmiştir Bunun üzerine Spartalılar, Darius ve oğlu Kserkes'e karşı Salamis Deniz Savaşı'nı yapmışlardır Salamis Deniz Savaşı'nda elde edilen ganimetlerin bütünü Büyük İskenderin fethinde ele geçirilmiştir geçmiştir İlk olarak kabile isyanlarını bastırmış ve çeşitli alanlarda devrim niteliğindeki hareketlere girişmiştir
II Artakserkes döneminde devlet hızla çözülmeye başlamış, İmparatorluk'ta ayaklanmalar olmuş, Mısır bağımsızlığını ilan etmiştir İsyanlar güçlükle bastırılmış, ama daha sonra III Darius döneminde Pers İmparatorluğu'na Büyük İskender son vermiştir

Anadolu'ya hakim olan Perslerin satrapları ülkeyi imar etmek için çaba göstermişlerdir Bu çalışmalar sırasında Bodrum'da yapılan Mausoleum (Mozole kral mezarı) dünyaca ünlü eserlerden biridir

Mimari


100 sütunlu saray


Pers mimarisinin en güzel örneği, kalıntıları günümüze kadar ulaşan ve Susa'da yer alan 100 sütunlu Kraliyet Sarayı'dır 1 Darius yazıtında, bu sarayın Mısırlı, İyonyalı, Babilli, Lidyalı vb tutsaklar tarafından yapıldığını anlatır Persler hâkimiyeti altındaki halklardan ilham alsalar da, mimari ve sanatları kendilerine özgüdür

Yazı, Dil ve Edebiyat

Persler çivi yazısı kullanmışlardır Yazıyı daha çok resmi kraliyet yazışmaları için kullanmışlar ve bu yazışmaların çoğunu da Arami dilinde yazmışlardır Resmi belgeler dışında günümüze ulaşan yazılı edebi eserleri yoktur

Bilim


Pers İmparatorluğu'nun parası Dareikos


Pers İmparatorluğunda bilim Mezopotamya kadar gelişmemiştir Takvimleri Babil etkisiyle geliştirilmişti Dareikos denilen bir para birimi darp etmişlerdir Herodot’un anlattığına göre, Persler vergi geliri olarak diğer halklardan aldıkları paraları eritip tekrar para olarak basıyorlardı

Din

Persler, tanrıları için heykeller ya da tapınaklar yapmıyorlardı Perslerin dininde gökyüzü, su, ateş ve toprağın önemli bir yeri vardı Ahura MazdaMithra adlı bir din de vardı Ahura Mazda dini soylu Persler arasında yaygındı dininin dışında Güneş ile simgelenen

Alıntı Yaparak Cevapla

Sasani İmparatorluğu | Sasani Devleti | Sasaniler

Eski 05-27-2009   #4
[KAPLAN]
Varsayılan

Sasani İmparatorluğu | Sasani Devleti | Sasaniler



Sasani İmparatorluğu


İranşehr ايرانشهر

Sasani Devleti


Sasani İmparatorluğu'nun mutat sınırlarını gösteren bir harita

Resmi Dilleri Orta Farsça (Pehlevi dili)
Başkentleri
Ktesifon, devletin ilk yıllarında: Firuzabad (Ardaşir-Khwarrah)
Yönetimi
Krallık Devlet başkanı Şehinşahشاهنشاه
Danışma kurulu/İstişare organı
Bakanlar Konseyi
Başlangıç tarihi
226 Yıkılışı Müslümanların fetihleri ve III Yezdigirt'in Merv'de 651 yılında ölmesi
İlk hükümdarı
I Ardeşir (226-241)
Son Hükümdarı
III Yezdigirt (632-651)
Önceki devlet
Partlar (Arşaklılar)
Sonraki devlet Halifelik
Para birimi
Drahmi


Sasani İmparatorluğu (Sasani Devleti veya Sasaniler)ساسانیان), dördüncü İran Hanedanlığı ve ikinci Pers İmparatorluğu'nun adıdır (224 - 651) Sasani İmparatorluğu, son Arşaklı hanedanı (Partlar) kralı IV Artabanus'u yenmesinin ardından I Ardeşir tarafından kurulmuş, son Sasani hükümdarı Şehinşah (Krallar kralı) III Yezdigirt'in (632-651), erken Halifelik'le yani ilk İslam Devleti ile girdiği 14 senelik mücadeleyi kaybetmesiyle sona ermiştir İmparatorluğun sınırları bugünkü İran, Irak, Ermenistan, Afganistan, Türkiye'nin doğu bölgesi, Suriye'nin bir kısmı, Pakistan, Kafkaslar, Orta Asya ve Arabistan'ın tamamını kapsıyordu II Hüsrev'in hükümdarlığı (590-628) sırasında Mısır, Ürdün, Filistin ve Lübnan da kısa süreli olarak imparatorluğa dahil oldu Sasaniler, imparatorluklarını 'İranşehr' ايرانشهر (Iranshæhr) 'İranlıların (Aryanların) memleketi' diye adlandırırlardı Sasani dönemi, Geç İlkçağ'ı kapsayarak İran Tarihi'nin en önemli ve etkili dönemlerinden biri olarak kabul edilir Bir çok yönüyle Sasani dönemi, Pers medeniyetinin en önemli başarılarına tanıklık etmiş ve İran'ın müslümanlar tarafından fethedilmesi ve İslamlaşmasından önceki son büyük İran İmparatorluğu olmuştur İran, Roma medeniyetini Sasani döneminde farkedilir şekilde etkilemiştir Kültürel etkisi imparatorluk sınırlarının çok ötesine, Batı Avrupa'ya, Afrika'ya, Çin'e ve Hindistan'a kadar ulaşmıştır Ayrıca bu kültürel etki Avrupa ve Asya ortaçağ sanatının oluşmasında göze çarpan bir rol oynamıştır

Bu etki erken dönem İslam dünyasına kadar taşındı Hanedanın kendine has ve aristokratik kültürü, İran'ın fethini bir Pers Rönesansına dönüştürdü Daha sonra İslami olarak adlandırılan kültürün, mimarinin, yazımın ve diğer becerilerin çoğu Sasani İranlılarından daha geniş Müslüman dünyasına aktarılmıştır
Konu başlıkları


  • 1 Tarihi
    • 11 Kuruluşu ve Erken Tarihi (205-310)
    • 12 İlk Altın Çağı (309-379)
    • 13 Ara Tarihi (379–498)
    • 14 İkinci Altın Çağı (498–622)
    • 15 Düşüşü ve Yıkılması (622–651)
  • 2 Yönetimi
    • 21 Sasani ordusu
    • 22 Anlaşmazlıklar
    • 23 Doğulu Devletlerle ilişkiler
      • 231 Çin'le ilişkiler
      • 232 Hindistan'a yayılması
  • 3 Sasaniler zamanında İran toplumu
    • 31 Sanat, bilim ve edebiyat
    • 32 Endüstri ve ticaret
    • 33 Din
  • 4 Mirası ve önemi
    • 41 Avrupa'da
    • 42 Hindistan'da
  • 5 Sasani İmparatorluğu Kronolojisi
  • 6 Notlar
  • 7 Kaynaklar
    • 71 Yayınlar
    • 72 İnternet
  • 8 Dış bağlantılar

Alıntı Yaparak Cevapla

Sasani İmparatorluğu | Sasani Devleti | Sasaniler

Eski 05-27-2009   #5
[KAPLAN]
Varsayılan

Sasani İmparatorluğu | Sasani Devleti | Sasaniler



Tarihi


Kuruluşu ve Erken Tarihi (205-310)

Sasani(Zazani)Hanedanı, 3 yüzyıl başlarında bugünkü İran'ın Persis eyaletinin hükümdarlığını ele geçiren tanrıça Anahita'yı takibeden rahiplerin soyundan gelen I Ardeşir tarafından Persis'te (Pars ya da Fars vilayeti) Istakhr şehrinde kurulmuştur
Babası Babak (Papag) (Papak ve Babak diye de okunur), ilk başlarda küçük bir şehir olan Kheir'in yöneticisiydi 205'te Bazrangidler'in son kralı olan Gocihr'i tahttan indirmeyi başararak kendini yeni hükümdar olarak ilan etti Bazrangidler, Partlara (Arşaklılara) bağlı olarak Persis'in yerel yöneticiliğini yapıyorlardı Annesi Rodhagh, Peris eyalet valisinin kızıydı Sasani ismi I Ardaşir'in baba tarafından dedesi olan Sasan(Zazan)'dan gelir Zazan, Anahita Tapınağı'ın başrahibiydi

Pabag'ın yerel gücü ele geçirme çabaları, o sıralar Mezopotamya'da kardeşi VI Vologases ile hanedanlık mücadelesi veren Arşaklı İmparatoru IV Artabanus'un gözünden kaçtı Pabag ve en büyük oğlu Şapur, Arşaklılar arasında çıkan bu problemlerden faydalanarak güçlerini bütün Persis'e yayabildiler Devam eden olaylar kaynakların yetersizliği yüzünden açık değildir Fakat, 220 civarında Pabag'ın ölmesiyle, o sırada Darabgird'in valisi olan Ardeşir'in en büyük kardeşi olan Şapur'la bir güç mücadelesine girdiği kesindir Kaynaklar, Şapur'un 222 yılında kardeşiyle bir toplantıya giderken bir binanın çatısının üstüne düşmesi sonucu öldüğünü söylerler


Bu noktada, Ardeşir, başkentini Persis'in daha güneyine kaydırdı ve Firuzabad'da (Ardaşir-Khwarrah, daha önce Gur, günümüzde Firuzabad) yeni bir başkent kurdu Yüksek dağlarla iyi desteklenen ve dar geçitler arasında kolayca savunulabilen şehir, Ardaşir'in daha fazla güç kazanma çabalarının merkezi oldu Şehir, büyük ihtimalle Darabgird'den örnek alınan yüksek ve çember şeklinde bir duvarla çevrelenmişti Kuzey taradında günümüzde hala kalıntıları duran büyük bir saray bulunmaktaydı
Persis'te egemenliğini kuran I Ardeşir, Fars'ın yerel prenslerinden feodal sadakat talep ederek ve Kerman, İsfahan, Susa, Mesene komşu eyaletlerinin de kontrolünü ele geçirerek süratle topraklarını genişletti Bu genişleme, I Ardeşir'in derebeyi olan IV Artabanus'un gözünden kaçmadı IV Artabanus ilk başta Khuzestan valisine 224 yılında Ardeşir üzerine gitmesini emretti fakat bu Ardeşir için kesin bir zaferle sonuçlandı Artabanus bu sefer yine 224'te kendisi saldırdı IV Artabanus orduların çarpıştığı Hormizdeghan'da öldürüldü I Ardeşir, sona eren Part İmparatorluğu'nun (Arşaklılar'ın) batı vilayetlerini ele geçirmeye devam etti 226 yılında, Ktesifon (Tizpon) şehrinde İran'ın yegane hükümdarı olarak taç giydi ve Şehinşah (Kralların Kralı ya da Şahlar Şahı) ünvanını aldı (Yazıtlar Adhur-Anahid'ten Kraliçeler Kraliçesi olarak bahseder, fakat Ardeşir'le ilişkisi henüz başlamamıştı) Böylece, 400 senelik Part İmparatorluğu sona ererek, 4 asırlık Sasani hakimiyeti başladı


Hayat ağacı, Tak-ı Bostan




I Ardeşir, ilerleyen bir kaç yıl içinde, imparatorluk etrafında yerel isyancıları takibederek Sistan, Gorgan, Horasan, Merv (günümüz Türkmenistan'ında), Belh, ve Harezm vilayetlerini de ele geçirerek imparatorluğunu doğu ve kuzeybatı yönlerinde genişletti Bahreyn'i ve Musul'u da Sasani egemenliğine aldı Sonraki Sasani yazıtları, Kuşan, Turan ve Mekran krallarının da Ardeşir'e tabi olduklarını iddia etseler de, nümizmatik kanıtlar bu kralların Ardeşir'in oğlu olan I Şapur'a tabi olduklarını gösterir Batı'da Hatra, Ermenistan Krallığı ve Adiabene'ye yapılan saldırılar daha az başarılı oldu

I Ardeşir'in oğlu I Şapur'un annesi bir Part kralının, büyük ihtimalle IV Artabanus'un ya da Suren-Pahlav klanının üyelerinden birinin kızıydı I Şapur, bu ilerlemeyi devam ettirdi Baktria'yı ve Kuşan'ı fethetti Roma'ya karşı birden fazla seferi yönetti Roma topraklarının içine kadar ilerleyen I Şapur, Antakya'yı ele geçirdi ve talan etti (253 veya 256) En sonunda Roma İmparatorları III Gordian'ı, Arap Philip'i ve Valerianus'u mağlup etti Sonuncusu Edessa savaşından sonra 259 yılında İran tarafından hapsedildi Bu olay uzun süre Romalılar için çok büyük bir utanç kaynağı oldu I Şapur, zaferini Nakş-ı Rüstem'de etkileyici kaya kabartmaları oyarak kutladı 260 ve 263 yılları arasında bu yeni kazanılan bölgelerden bir kısmı bir Roma müttefiki olan Odanathus'a kaptırıldı


Nakş-ı Rüstem'de bir kaya kabartması Şapur'un arkasında, elleri kralın elleri tarafından sıkıca tutulmuş İmparator Valeryan; kralın önünde tek dizi üzerinde eğilen Arap Philip, ve kralın atının ayakları altında yatan gövde IIIGordian'a ait




I Şapur'un yoğun gelişme planları vardı Bir çok şehir kurdu Bunların bir kısmına Roma topraklarından göçenler yerleşti Bunlara Sasani yönetimi altında inançlarını özgürce yaşayan Hıristiyanlar da dahildi Bişapur ve Nişabur şehirleri onun ismiyle adlandırıldı I Şapur özellikle Maniheizm'i destekledi Mani peygamberini (Mani'yi) korudu ve yurtdışına Maniheist misyonerler gönderdi I Şapur ayrıca bir Babilon hahamı olan Neherdea'lı Samuel'le arkadaşlık kurdu Bu arkadaşlık yahudiler için bir avantajdı ve kendilerine karşı uygulanan baskıcı kanunlardan bir mühlet rahatlamalarını sağladı

Daha sonra gelen krallar I Şapur'un dini toleransını tersine çevirdiler I Şapur'dan sonra gelen I Behram (273-276) Magi'nin baskısı sonucu olarak Mani'ye ve onu takip edenlere işkence uyguladı I Behram Mani'yi hapsetti ve öldürülmesini emretti Efsaneye göre Mani, idamını beklerken öldü


II Behram (276-293) babasının din politikasını devam ettirdi Zayıf bir yöneticiydi ve birden fazla batı eyaletini Roma imparatoru Carus'a (282-283) kaptırdı Hükümdarlığı esnasında, yarım asırdır İran tarafından yönetilen Ermenistan'ın büyük bir bölümü Diocletianus'a (284-305) teslim edildi

293 yılında kısa bir süre tahtta kalan III Behram'dan sonra NersehGalerius'a (305-311) karşı kazanılan erken bir zaferden sonra, Ermenistan'da 297 yılında ani bir baskın sonucu tuzağa düşürülen Nerseh yenildi Bunun ardından varılan anlaşmayla, Sasaniler Dicle ırmağının batısındaki bütün toprakları teslim ettiler ve Ermenistan'ın ve Gürcistan'ın iç işlerine karışmamayı kabul ettiler Bu büyük hezimetin ardından 301 yılında tahttan çekilen NersehII Hürmüz 309 yılında Bedeviler tarafından öldürüldü hükümdar oldu (293-302) Nerseh Romalılar'la yeni bir savaşa kalkıştı Fırat'ta Calinicum yakınlarında İmparator bir sene sonra acı ve üzüntü içinde öldü Nerseh'in oğlu (302-309) tahta oturdu Sistan ve Kuşan'daki isyanları bastırsa bile, II Hürmüz de bir başka zayıf lider olarak asilleri kontrol etmeyi başaramadı ve bir av sırasında öldürüldü

Alıntı Yaparak Cevapla

Sasani İmparatorluğu | Sasani Devleti | Sasaniler

Eski 05-27-2009   #6
[KAPLAN]
Varsayılan

Sasani İmparatorluğu | Sasani Devleti | Sasaniler



İlk Altın Çağı (309-379)

II Hürmüz'ün ölümünün ardından, güneyden gelen Araplar, Sasani krallarının doğum yeri olan Fars vilayeti de dahil olmak üzere güney şehirlerini yağmalayıp harabetmeye başladılar Bu arada, İran asilleri II Hürmüz'ün en büyük oğlunu öldürdüler, ikincisini kör ettiler ve daha sonra Roma topraklarına kaçan üçüncüsünü de hapsettiler Taht, II Hürmüz'ün eşlerinden birinden henüz doğmamış olan çocuğuna kalmıştı II Şapur daha annesinin karnındayken tahta geçen ilk kral olarak bilinir Taç, annesinin karnına konmuştu Şapur ismindeki bu çocuk böylece hükümdar olarak doğdu Gençliğinde, imparatorluk annesi ve asiller tarafında idare edildi Büyüdüğünde ise, gücü hemen eline alan II Şapur, aktif ve etkili bir hükümdar olduğunu kanıtladı

II Şapur öncelikli olarak küçük ama disiplinli ordusuyla güneydeki Araplar'ın üzerine yürüyerek onları mağlup etti ve böylece imparatorluğun güney bölgelerini güven altına aldı[13] Daha sonra batıda Romalılara karşı ilk seferini başlattı Başlangıçta başarılı olan bu saldırılar Singara Kuşatması'nın ardından doğu sınır boylarındaki göçebe baskınları yüzünden durmak zorunda kaldı Bu baskınlar, İpek Yolu'nun kontrolü için stratejik açıdan önemli bir yer olan Maveraünnehir'i tehdit etmeye başladı Buna ilaveten, II Şapur'un ordusu batıda yeni ele geçirilen yerleri tutmak için yeterli değildi II Şapur, bundan dolayı II Konstantin'le iki tarafın da belli bir süre birbirlerinin topraklarına saldırmamasını öngören bir barış anlaşması imzaladı

II Şapur daha sonra doğulu göçebelerle karşılaşmak için Transoksanya tarafına doğuya doğru ilerledi Orta Asya kabilelerini ezerek bölgeyi yeni bir vilayet olarak istila etti Bugün Afganistan olarak bilinen bölgenin fethini tamamladı Bu zaferi kültürel yayılma takibetti Böylece Sasani sanatı Türkistan içlerine ve Çin'e kadar yayıldı II Şapur, göçebe kralı Grumbates ile birlikte, 359 yılında Romalılar'a karşı ikinci seferini düzenledi Bu sefer, ordusunun bütün gücünü ve göçebelerin desteğini de yanında götürdü Çok başarılı geçen seferle birlikte, toplam beş Roma vilayeti İranlılar'ın eline geçmiş oldu

II Şapur, sert bir dini politika yürüttü Hükümdarlığı sırasında, Zerdüştilik'in kutsal metinleri olan Avesta'nın toplanması tamamlandı Ayrıca Hıristiyanlar baskı ve işkence görmüşlerdir Bu olay, Roma İmparatorluğu'nun Büyük Konstantin (324-337) tarafından Hıristiyanlaştırılmasına bir tepkiydi I Şapur gibi II Şapur da nispeten özgürlük içinde yaşayan ve bu zaman diliminde önemli avantajlar yakalayan yahudilere karşı dostane kaldı (bknz Raba (Talmud))
Şapur öldüğünde, İran İmparatorluğu hiç olmadığı kadar güçlenmiş, doğudaki düşmanlarla uzlaşılmış ve Ermenistan İran kontrolü altına girmişti

Ara Tarihi (379–498)


Behram-ı Gur, Fars edebiyatında ve şiirinde önemli bir gözdedir "Behram ve Hindli prenses, siyah çadırda" Büyük Azeri şairi Nizami'nin bir XamsaSafevi dönemi (Beşlik) tasviri 16 yüzyıl ortası,




İran, II Şapur'un ölümünden I Kavad'ın (483-531) taç giymesine kadar Bizans İmparatorluğu'yla girişilen bir kaç savaşın dışında nispeten durağandı Bu zaman dilimi boyunca, Sasaniler'in din politikası kraldan krala önemli ölçüde değişiklik gösterdi Üstüste gelen zayıf liderlere rağmen, II Şapur zamanında oluşturlan yönetim sistemi kuvvetli kalarak imparatorluğun etkili şekilde işlemesini sağladı
II Şapur 370 yılında öldüğünde, üvey kardeşi II Ardeşir'e (379-383; Kuşanlı Vahram'ın oğlu) ve onun oğlu olan III Şapur'a (383-388) güçlü bir imparatorluk bırakmıştı Fakat ikisi de II Şapur'un kabiliyetlerini gösteremediler III Şapur'un yarı kardeşi olarak yetiştirilen II Ardeşir kardeşinin yokluğunu dolduramadı III Şapur'un ise bir şey başaramayacak kadar melankolik bir karakteri vardı IV Behram da (388-399) babası kadar pasif olmasa da imparatorluk için önemli bir şey başaramadı Bu zaman zarfında Ermenistan Roma ve Sasani imparatorlukları arasında anlaşma sonucu paylaşıldı Sasaniler Büyük Ermenistan üzerindeki hakimiyetlerini yeniden kurarken, Bizans İmparatorluğu batı Ermenistan'ın küçük bir bölümünü elde tuttular
IV Behram'ın oğlu olan I Yezdigirt (399-421) çoğunlukla imparator I Konstantin'le karşılaştırılır Onun gibi, hem fiziksel hem de diplomatik açıdan kuvvetliydi Romalı muadili gibi I Yezdigirt de fırsatçıydı Büyük KonstantinII Theodosius'u (408-450) koruması altına aldı Ayrıca bir Yahudi prensesiyle evlenerek Narsi adında bir oğlu oldu gibi, I Yezdigirt de dini tolerans uyguladı ve dini azınlıkların yükselmesi için onlara özgürlük sağladı Hıristiyanların eziyet görmelerine engel oldu Üstelik bunun aksini uygulayan asilleri ve rahipleri de cezalandırdı Onun dönemi nispeten huzurlu geçen bir zaman dilimi oldu Romalılar'la uzun süren bir barış antlaşması imzaladı Hatta genç I Yezdigirt'in halefi, en çok bilinen Sasani krallarından biri ve birçok efsanenin de kahramanı olan oğlu V Behram'dır (421-438) Bu efsaneler Sasani İmparatorluğu'nun Araplar tarafından yıkılmasının ardından bile devam etti V Behram, daha çok bilinen adıyla Behram-ı Gur, babası I Yezdigirt'in bir Arap hanedanı olan El-Hirah tarafından yardım gören asilzadelerin muhalefetleri neticesinde aniden ölmesinin (ya da suikaste uğraması) ardından tacı ele geçirdi V Behram'ın annesi Soşandukht, Yahudi Eksilarçı'nın kızıdır 427 yılında göçebe Eftalitelerin doğuda başlattıkları işgali durdurdu Böylece, Buhara (günümüz Özbekistan'ında) demir paralarında portesi yüzyıllar boyunca kalacak şekilde etkisini Orta Asya içerlerine kadar genişletti V Behram, Ermenistan'ın İran'a bağlı kralını azlederek, orayı bir eyalete çevirdi

V Behram, cesaretinin, güzelliğinin, Romalılara, Türklere, Hintlilere ve Afrikalılara karşı elde ettiği zaferlerinin, avcılık ve aşk maceralarının konu alındığı hikâyelerin anlatıldığı Fars geleneğinde sevilen bir isimdir Behram-ı Gur olarak adlandırılır Gur, yaban eşeği anlamına gelir Avcılığa merakına, özellikle yaban eşeği avlamayı sevmesine atıftır Altın çağın zirvesinde bir kralı sembolize eder Tacını erkek kardeşiyle giriştiği mücadele ve yabancı düşmanlarla savaşması sayesinde kazanmıştı; fakat kendisini avcılıkla ve saray maiyetinde meşhur kadınlar grubu ve nedimleriyle düzenlediği partilerle eğlendirirdi Saray zenginliğini ve refahını kendinde sembolleştirmişti Hükümdarlığı süresince, Sasani Edebiyatı'nın (Pehlevi Edebiyatı'nın) en önemli eserleri yazıldı ve Sasani Müziği'nin dikkate değer parçaları bestelendi Polo gibi sporlar kraliyet uğraşları arasına girdi Bu gelenek günümüzde hala bazı krallıklarda devam ettirilmektedir


V Behram'ın oğlu III Yezdigirt (438-457) adaletli, ılımlı bir hükümdardı Fakat I Yezdigirt'ın aksine azınlık dinlerine özellikle Hıristiyanlar'a karşı sert bir politika uyguladı


II Yezdigirt, hükümdarlığının başlarında, Hindli müttefikleri de dahil olmak üzere farklı uluslardan oluşan karma bir ordu kurarak, Fars topraklarında Karrhe yakınlarında istihkam kuran (müteakip seferler için RomalılarDoğu Roma İmparatorluğu'na saldırdı Yezdigirt ağır bir selle karşılaşmasaydı şaşkınlık geçiren Romalılar karşısında Roma içlerine kadar ilerleyebilecekti Bizans imparatoru II Theodosius komutanını II Yezdigirt'in kampına göndererek barış çağrısında bulundu 441 yılında devam eden görüşmeler neticesinde iki imparatorluk da karşılıklı olarak sınırlarına istihkam oluşturmayacaklarına dair söz verdiler II Yezdigirt daha kuvvetli olmasına rağmen Kidarite Krallığı'nın Parthia ve Harezmiya'daki akınları sebebiyle daha fazlasını istemedi Kuvvetlerini 443'te Nişapur'da topladı ve Kidaritelere karşı uzun süreli bir sefer başlattı Bir çok muharebenin ardından, 450 yılında Kidariteleri mağlup ederek Amu Derya nehrinin ötesine sürdü[16] tarafından uygulanan bir hile)
Doğu seferi esnasında ordusundaki Hristiyanlar'dan şüphelenen II Yezdigirt hepsini yönetimden ve ordudan uzaklaştırdı Ardından Hristiyanlara ve daha az seviyede Yahudilere eziyet etti Ermenistan'da Zerdüştçülüğü yeniden oluşturmak için, Ermeni Hristiyanlarının Vartanantz Savaşı'nda başkaldırışlarını 451 yılında bastırdı Fakat Ermeniler büyük oranda Hristiyan olarak kaldılar Son yıllarında, Kidariteler ile 457 yılındaki ölümüne kadar tekrar savaştı


I Yezdigirt döneminden madeni para




II Yezdigirt'in daha genç oğlu III Hürmüz (457-459) tahta geçti Kısa hükümdarlığı esnasında, soylular sınıfının desteğini arkasına alan büyük kardeşi I Firuz ile sürekli mücadele etti[18] Baktria'da Akhunlar'la (Eftaliteler) ile savaştı Firuz tarafından 459 yılında öldürüldü

5 yüzyıl başlarında, Akhunlar diğer göçebe gruplarla birlikte İran'a saldırdı Başlangıçta, V Behram ve II Yezdigirt, bunlara kesin mağlubiyeti zorla kabul ettirdi ve doğu tarafına sürdü Hunlar 5 yüzyıl sonlarında tekrar gelerek İran'lı I Firuz'u (457-484) 483 yılında yendiler Bu zaferin ardından, İran'ın doğu bölgelerini işgal eden Hunlar buraları yağmaladılar Böylece yıllar sonra öçlerini almış oldular
Bu saldırılar imparatorluğa düzensizlik ve kaos getirdi Eftaliteleri yeniden uzaklaştırmayı hedef edinen I Firuz, Herat'a giderken çölde HunlarHerat şehrine doğru ilerleyen Eftaliteler imparatorluğu kaosun içine attılar En sonunda, eski bir Fars ailesi olan Karen'den gelme Zarmihr (ya da Sokhra) adında bir soylu, bir derece olsun düzen sağlayabildi I HüsrevI Firuz'un kardeşlerinden biri olan Balaş'ı tahta hazırladı Balaş (484-488) yumuşak başlı ve cömert bir kraldı Hristiyanlara imtiyazlar sağladı Yine de, imparatorluğun düşmanlarına özellikle Akhunlar'a karşı her hangi bir girişimde bulunmadı Balaş dört yıllık hükümdarlığının ardından kör edildi ve tahttan indirildi (nüfuzlu zenginlere atfedilir) Yeğeni I Kavad tahta çıktı tarafından tuzağa düşürülerek öldürüldü ve ordusu yok edildi


Behram-ı Gur'u ve arp çalan Azada'yı tasvir eden kase Geç 12- erken 13 yüzyıl




I Kavad (488-531) faal ve reformist bir hükümdardı Bamdad'ın oğlu Mazdak tarafından kurulan, zenginlerin eşlerini ve servetlerini fakirlerle paylaşmasını talep eden komünistik bir fırkaya destek verdi Amacı açıkça, Mazdakilerin doktrinini benimseyerek zengin soyluların ve yükselen aristokrasinin giderek artan etkisini kırmaktı Bu reformlar, azledilmesine ve Susa'da Oblivyon Kalesi'nde (Lethe) hapsedilmesine neden oldu Küçük kardeşi İranlı Jamaspa (Zamaspes) 496 yılında tahta çıktı Ama, 498'de kaçan I Kavad'a Akhunlar kralı tarafından sığınma verildi
Jamaspa (496-498) I Kavad'ın asil sınıfı tarafından azledilmesinin ardından tahta çıkartıldı Jamaspa iyi kalpli bir kraldı Köylüleri ve fakirleri rahatlatmak için vergileri azalttı Ayrıca, yönünü değiştirmesiyle tahtından ve özgürlüğünden olan I Kavad'ın aksine Mazdakizm'in iyi bir taraftarıydı Hükümdarlığı, I Kavad'ın Heftalite kralı tarafından kendisine verilen büyük bir orduyla imparatorluğun başkentine gelmesiyle son buldu Jamaspa bağlılık içinde tahttan indi ve tacı kardeşine bıraktı I Kavad'ın tekrar dönüşünün ardından hakkında bir bilgiye rastlanılmamaktadır Fakat, kardeşinin sarayında iyi bir şekilde muamele gördüğüne geniş ölçüde inanılır[14]

İkinci Altın Çağı (498–622)


I Hüsrev bir av esnasında




İkinci altın çağı I Kavad'ın ikinci hükümdarlığından sonra başladı I Kavad, Eftalitlerin yardımıyla Romalılara karşı bir sefer başlattı 502 yılında o zaman Ermenistan'da bulunan Theodosiopolis'i (Sivas), 503 yılında ise DicleistihkamlarınFiruz'un emrinde bir orduyu önemli bir Roma hudut şehri olan Daras'a saldırmak üzere gönderdi Bu ordu, Roma generali Belisarius tarafından karşılandı ve üstün olmasına rağmen Daras Savaşı'nda mağlup oldu Buna rağmen, ilerleyen süre içinde Lakhmid hükümdarının (Sasaniler' bağlı bir krallık, IVEl-Mundir ibn el-Mundir) yardımı ve elit Savaran şövalyelerinin Belisarius'un lejyonlarını karşılamak için giriştikleri taktik düzenlemeyle Roma ordularını ilki 530 yılında Nisbis Savaşı'nda ve diğeri 531 yılında Sallinicum Savaşı'nda olmak üzere iki kere mağlup etti[19] Kavad, Eftalitelerin boyunduruğundan kurtulamamasına rağmen, içerde düzeni kurmayı başarıp Doğu Romalılara karşı başarı elde etti Bazısı kendi adıyla anılan birden fazla şehir kurdu Vergilendirmeyi ve iç yönetimi düzenlemeye başladı üzerindeki Amida'yı (Diyarbakır) ele geçirdi 505 yılında, Ermenistan'ın Kafkasya tarafından gelen Hunlar tarafından işgal edilmesi bir ateşkesi zorunlu kıldı Bu esnada Romalılar İranlılara Kafkasya'daki bakımı için para yardımında bulundu 525 yılında Lazika'daki isyanları bastırdı ve Gürcistan'ı yeniden ele geçirdi 530 yılında, Mirranes I Kavad'tan sonra oğlu, Anuşirvan ("ölümsüz ruhla") ismiyle de bilinen I Hüsrev (531-579) tahta yükseldi En çok övülen Sasani kralıdır I Hüsrev'in en çok bilinen icraatı Sasanilerin eskiyen yönetim yapısını değiştirmesi oldu Reformları aracılığıyla, arazi sahiplerinin ellerindeki mallarının tetkikine bağlı olan akla yatkın bir vergilendirme sistemini oluşturdu Babası bu yöntemi başlatmış ve imparatorluğunun refahını ve gelirlerini artırmak için her yolu denemişti Bir önceki büyük feodal beyler kendi askeri teçhizatlarını, yandaşlarını ve tımar hizmetlilerini oluşturuyorlardı I Hüsrev maaşlı ve merkezi hükümet tarafından teçhizatlandırılan dehkanlardan ya da 'şovalyelerden' oluşan yeni bir kuvvet ve bürokrasi kurdu[20] Böylece orduyu ve bürokrasiyi yerel beylerden ziyade merkezi hükümete yakınlaştırdı (I Hüsrev'in reformları hakkında daha detaylı bilgi için bakınız:)

I Hüsrev, İmparator I Justinyan'ın (527-565) kendisine rüşvet olarak 440,000 altın vermesine rağmen, 532 yılında yapılan "sonsuz barışı" bozarak 540 yılında geçici bir süre elde tutacağı Antakya'yı işgal ve talan etti Suriye'yi ele geçirdi Hüsrev geri dönerken, farklı Bizans şehirlerinden para topladı

565 yılında I Justinyan öldü Ardından, Arap liderlerine Suriye'deki Bizans topraklarına baskınlar düzenlemekten alıkoymak için verilen yardımları durdurma kararı alan II Justin (565-578) başa geçti Bir sene önce, Suren ailesinden gelen Sasanilerin Ermenistan valisi günümüz Erivan'ının yakınlarındaki Dvin'de bir ateş tapınağı inşa etmiş ve Mamikonian ailesinin etkili bir üyesini öldürtmüştü Bu olay 571 yılında İran valisinin ve korumasının katledilmesine yol açan bir ayaklanmaya neden olmuştu Ermeni isyanından fırsat bulan II Justin, Kafkasya geçitlerinin savunması için I Hüsrev'e ödediği yıllık ödemeleri durdurdu Ermeniler müttefik olarak kabul edildi ve Sasani topraklarına Nisibis'i 572 yılında kuşatmak üzere bir ordu gönderildi Ama, Bizans generallerinin arasında çıkan ihtilaf sadece kuşatmanın bitmesine neden olmakla kalmayıp, Daraa'da kendilerinin kuşatmaya uğramalarına yol açtı Daraa daha sonra İranlılar tarafından ele geçirildi Suriye harap edildi ve böylece II Justin barış anlaşması istemek zorunda kaldı Ermeni isyanı I Hüsrev'in yayınladığı bir genel afla sona erdi Ermenistan böylece Sasani İmparatorluğuna tekrar dahil oldu


570 yılı civarında, Yemen Kralının yarı kardeşi "Ma'd-Karib" I Hüsrev'in müdahelede bulunmasını talep etti I Hüsrev Vahriz isimli bir kumandan komutasında bir donanma ve küçük bir orduyu bugünkü Aden yakınlarındaki bölgeye gönderdi Başkent San'a'ya yürüyen İranlılar şehri işgal etti Bu sefere iştirak eden Ma'd-Karib'in oğlu Saif, 575 ve 577 yılları arasında hükümdar oldu Böylece Sasaniler doğuyla yapılan deniz ticaretini kontrol etmek için Güney Arabistan'da bir üs kurmayı başardı Daha sonraları güney Arabistan krallığının Sasani hakimiyetini tanımamaları üzerine gönderilen ikinci bir ordu bölgeyi, II Hüsrev'in sorunlu zamanına kadar kalacak şekilde Sasani topraklarına bir vilayet olarak kattı[20]
I Hüsrev'in hükümdarlık dönemi dihkanların (kelime anlamıyla köy beylerinin) yükselişine tanıklık etti Bunlar, daha sonraları Sasani eyalet yönetiminin ve vergi toplama sisteminin iskeletini oluşturacak olan arazi sahibi küçük asillerdi[21] I Hüsrev büyük bir imar yanlısıydı: Başkentini süsledi, yeni şehirler kurdu, yeni binalar inşa etti Savaşlarda harap olan kanalları ve çiftlikleri tamir etti Geçitlerde güçlü istihkamlar kurdu ve sınır boylarında dikkatlice seçilen şehirlere işgalci güçlere karşı durmak üzere krallığa bağlı kabileler yerleştirdi Zerdüştlüğü resmi devlet dini olarak ilan etmesine rağmen bütün dinlere karşı hoşgörülüydü ve oğullarından bir tanesi Hıristiyan olunca çok fazla rahatsız olmadı


I Hüsrev zamanında Sasaniler en geniş sınırlarına eriştiler Yeşil: Sasani toprakları (619-629), Gölgeli: Sasani askeri kontrolü altında




I Hüsrev'den sonra, IV Hürmüz (579-590) tahta geçti IV Hürmüz de ondan önce gelenlerin elde ettikleri başarılarını ve imparatorluğun refahını devam ettiren kuvvetli bir hükümdardı II Hüsrev (590-628) hükümdarlığı esnasında, general Behram Çubin'in (rakip kral VI Behram'ın) başkaldırısı imparatorluğu kısa bir süre krize soksa da, bu dönem kolay atlatıldı ve II Hüsrev devlet hakimiyetini yeniden kuvvetlendirdi Bizans İmparatorluğu'nda yaşanan iç savaşı fırsat bilen II Hüsrev tam anlamıyla bir işgal başlattı Sasanilerin Aşamenit sınırlarını yeniden ihya etme hayalleri, Kudüs ve Şam'ın ardında da Mısır'ın düşmesiyle tamamlanma aşamasındaydı 626 yılında, Konstantinopolis de İranlılar tarafından desteklenen Slav halkları ve Avrasyalı Avarlar tarafından kuşatma altındaydı Sasanilerin bu dikkat çekici yayılmasının zirve noktası aynı zamanda Fars sanatı,müziği ve mimarisinin de zenginleşmesiyle eşzamanlıydı 622 yılında Bizans İmparatorluğu yıkılma noktasındaydı ve Sasaniler Aşamenit İmparatorluğu sınırlarına bütün cephelerde tekrar ulaşmaya yakındı

Alıntı Yaparak Cevapla

Sasani İmparatorluğu | Sasani Devleti | Sasaniler

Eski 05-27-2009   #7
[KAPLAN]
Varsayılan

Sasani İmparatorluğu | Sasani Devleti | Sasaniler



Düşüşü ve Yıkılması (622–651)

II Hüsrev'in seferi ilk bakışta büyük bir zafer olarak görülse de, aslında İran ordusunu oldukça geniş bir alana yaymış ve halkı yüksek vergilerle karşı karşıya bırakmıştı Bizans imparatoru Heraklius (610-641) bir taktik manevrayla misilleme yaparak kuşatma altındaki başkentinden çıktı ve Karadeniz'e gemiyle geçip İran'a arkadan saldırdı Heraklius, Hazarlar'ın ve diğer Türk gruplarının da yardımıyla, 15 yıl süren savaş sonucu yıpranan Sasaniler'e karşı yıkıcı zaferler elde etti Heraklius'un seferi, Hazarlar tarafından terk edilen Bizanslıların Rhahzadh komutasındaki Fars orudusunu Ninova Savaşı'nda (627) mağlup etmesiyle doruk noktasında ulaştı Heraklius, bunun ardından Mezopotamya ve Batı İran'a yürüdü Taht-ı Süleyman'ı ve Dastugerd Sarayı'nı yağmaladı Bu esnada II Hüsrev'in suikast sonucu öldüğü haberi kendisine ulaştırıldı

II Hüsrev'in suikastını karmaşa ve iç savaş takip etti 14 yıllık bir süreç ve II Hüsrev'in iki kızı ve spahbod Şahrbaraz da aralarında olmak üzere üstüste tahta çıkan 12 kralın ardından Sasani İmparatorluğu oldukça zayıfladı Merkezi otoritenin gücü generallerin eline geçti İhtilaller serisinin ardından güçlü bir kralın ortaya çıkması için birkaç yıl geçecekti Sasaniler eski gücüne tam anlamıyla hiç bir zaman ulaşamadı

632 baharında, saklanmakta bulunan III Yezdigirt (I Hüsrev'in torunlarından biri) tahta çıktı Aynı yıl, ilk Arap bölükleri İran topraklarına saldırılarda bulundu Yıllar süren savaşlar hem İranlıları hem de Bizanslıları yormuştu Ekonomik düşüş, ağır vergiler, dini kargaşa, katı sosyal tabakalaşma, vilayet derebeylerinin artan gücü ve hükümdarların sık sık değişmesi Sasanilerin daha fazla zayıflamasına sebebiyet verdi Bu faktörler Arap istilasını kolaylaştırdı


II Hüsrev'in kızı Kraliçe Purandokht, son kadın hükümdar ve Sasani hanedanının tahta çıkan son üyelerinden biri, 630




Sasaniler ilk Arap ordularının tehditlerine karşı hiç bir zaman yeterli bir direniş oluşturamadılar Sasaniler gibi, Bizans da yakın zamanlarda ortaya çıkan yayılmacı Araplar tarafından benzer bir tehditle burun burunaydı ve artık rahatsız edecek konumda değildi Buna rağmen, Yezdigirt danışmanlarının kontrolü altında bulunuyordu ve küçük feodal krallıklara bölünmeye başlayan çok büyük bir ülkeyi birleştirmekten acizdi Sasanilerle Müslüman Araplar arasındaki ilk karşılaşma 633 yılının nisan ayındaki bir savaşla başlamıştır Muhammed'in seçilmiş sahabelerinden biri olan Halid bin Velid komutasındaki disiplinli Arap ordularıyla Sasani orduları arasında 633 yılı sonuna dek dokuz çatışma daha gerçekleşmiş ve tümü Halid bin Velid'in zaferiyle sonuçlanmıştır

Halife Ebu Bekir'in vefatı sonrasında bu bölgedeki komutanlık görevinden çekilmiştir 634 yılının ocak ayında Firaz Savaşı, arap ordularının zaferiyle sonuçlanmıştır Aynı yılın ekim ayında görece küçük ordular arasındaki Köprü Savaşı'nda ise arap orduları ağır bir yenilgi almıştır

Ömer bin Hattab'ın halifeliği sırasında bir Müslüman ordusu 637 yılında Rüstem Farrokhzad komutasındaki kendinden daha büyük bir orduyu Kadisiye Savaşı'nda mağlup etti ve Ktesifon'u kuşattı Uzun süren bir kuşatmanın ardından Ktesifon düştü Yezdigirt ardında imparatorluğun devasa hazinesinin çok büyük bir kısmını bırakarak doğuya kaçtı Kısa bir süre sonra Ktesifon'u ele geçiren Araplar güçlü bir finansal kaynağın sahibi oldular Sasaniler de kaynak sıkıntısına düştü İmparatorluk yorgun, bölünmüş ve etkili bir hükümetten yoksun olmasa bir araya gelen ve tek bir ordu olarak hareket eden Sasani askeri kanadının özel atlı birlikleri olan Azadan (Asavaran/Asatan) kastı bir ihtimal Arapları yenebilirdi Fakat olayların hızlı gelişmesi sonucu İmparatorlukta beliren güç boşluğunda hiçbir zaman bir araya gelemediler Bunun sonucu İslam fethi oldu Bir kısım Sasani valileri güçlerini birleştirerek İslam Ordularını püskürtmek isteseler de merkezi otoritenin olmaması buna engel oldu ve Nihavend Savaşı'nı kaybettiler Ordu komuta yapısı yok olan, soylular dışında kalan tımarlı birlikleri önemli ölçüde azalan, finansal kaynakları elinden giden ve Azadan şovalye kastı azar azar yok edilen Sasani İmparatorluğu artık tamamen çaresiz durumda istila altında kaldı

Nihavend Yenilgisi'nin haberini alan Yezdigirt yanindaki Fars soyluları ile birlikte kuzeyde Horasan vilayetinin iç taraflarına kadar kaçtı 651 yılının sonlarına doğru bir değirmenci tarafından Merv'de suikast sonucu öldürüldü Diğer İran soyluları Orta Asya'ya yerleşerek bu bölgede İran kültürünü ve dilini yayacak olan ilk yerel Fars hanedanlığı Samanileri kurdular Samaniler İslam'ın egemen olmasından sonra Sasani gelenek ve kültürünü yeniden diriltmeye çalıştılar
İranlı şair Firdevsi Sasanilerin yıkılışlarıyla ilgili olarak şöyle der:

کجا آن بزرگان ساسانیان
زبهرامیان تا بسامانیان

kojā ān bozorgān-e Sāsānīyān
ze Bahrāmīyān tā be Sāmānīyān?

"Nereye gitti büyük Sasaniler?
"Ne oldu Behram'a ve Samanilere?"


Yönetimi


Şehriyar, Bin Bir Gece MasallarıŞehrazad"Krallar Kralı"'dır kitabında, tarafından kendisine hikâyeler anlatılan kurgusal bir Sasani


Sasaniler Ahamenişlerin ulaştıkları sınırlara yakın bir imparatorluk kurdular Başkentleri Khvarvaran vilayetinde bulunan Tizpon (Ktesifon)'du Bu imparatorluğu idare eden Sasani hükümdarları Şehinşah(Kralların Kralı) ünvanını kullanırlardı Merkezi idareye hükmeden bu krallar ulusal dinin simgesi olan kutsal ateşin de koruyuculuğunu üstlendiler Bunun açık göstergesi, Sasani madeni paralarının yüz kısmında taçları ile birlikte resmedilen hükümdarların, diğer yüzlerinde net şekilde görülen kutsal ateşle adeta desteklenmeleridir Sasani kraliçeleri Kraliçeler Kraliçesi anlamına gelen Banebshenan banebshen ünvanını taşırlardı

Daha küçük ölçekte, topraklar Sasani kraliyet ailesinden gelen, Şaşhrdar Kralın altında bulunan güçlü bir bürokrasi hükümetin çoğu işini yerine getirirdi Bürokrasinin başı ve yardımcı başbakan "Vuzorg (Bozorg) Farmadar" 'dı (بزرگ فرمادار) Bürokrasi içinde Zerdüşt rahibleri son derece güçlüydü Mecusi rahip sınıfının başı, Mobadan (موبدان), başkomutanla beraber, Iran (Eran) Spahbod (ايران سپهد), "Ho Tokhshan Bod" (هوتوخشان بد) sendikal birliğinin başkanı baştüccar ve çiftçilerin de başı olan tarım bakanı "Vastrioshansalar" (واستریوشانسالار), imparatorun altında Sasani Devleti'nin en güçlü insanlarıydı (شهردار) denilen küçük yöneticiler grubu tarafından da yönetilebilir Bunlar Şehinşah tarafından denetlenir Sasani idaresinin ayırt edici özellikleri, hatırı sayılır ölçekte merkezileştirme, hırslı bir şehir plancılığı, tarımda gelişme ve teknolojik iyileştirmelerdi


Sasani kralı, bir devlet konseyinin de üyeleri olan bakanlarının tavsiyeleriyle hareket ederdi Müslüman tarihçi Mesudi, Sasani krallarının mükemmel yönetimini, iyi düzenlenmiş siyasi politikalarını, tebaayı himaye edişlerini ve yönettikleri toprakların refahını övmüştür

Normal zamanlarda kraliyet babadan oğula geçerdi Fakat, kral tarafından daha küçük bir oğula da bırakılabilirdi İki kere, hakimiyet kraliçelerin kontrolüne geçti Direkt bir varis olmadığı zaman, asiller ve yüksek rütbeli rahibler bir hükümdar seçerdi Ama bu seçim, kraliyet ailesinden birisi olmak zorundaydı[24]
Sasani asilzadeleri, eski Part klanları, Fars aristokrasi aileleri ve hakimiyet altında bulunan toprakların asil ailelerinin bir karışımından oluşmuştu Part hanedanının ortadan kalkmasıyla bir çok yeni asil ailesi meydana çıktı Bir zamanlar egemen olan Yedi Part klanının bir kaçı önemini korumaya devam etti I Ardeşir'in maiyetinde, bir kaç Fars ailesiyle beraber eski Arsacid ailelerinden Suren-Pahlav ve Karen-Pahlav klanları, Varazeler ve Andiganlar büyük itibara sahiplerdi Ardeşir'den sonra gelen I Şapur, annesi tarafından Suren-Pahlav ailesine ilişkisini göstermiş olabileceği Gondophar'ın tacını (hilalle çevrelenmiş bir halka) sembol olarak benimsemişti İranlı ve İranlı olmayan bu soylu ailelerin yanında, Merv, Abarşehr, Karmania, Sistan (Sekistan), İberya (Azerbaycan'daki Arran) ve Adiabene kralları da Şehinşah'ın sarayında itibar gören diğer asiller olarak bahsedilir Gerçekten, Surenlerin, Karenlerin ve Varazelerin uzantılı toprakları yarı bağımsız devletler olarak orijinal Sasani ülkesinin parçası oldular Suren-Pahlavler, Sistan (Sakistan)'daki hakimiyetlerini korudular ve bir dalları da Nişabur bölgesinin civarını kontrolleri altında tuttular Böylece, Sasani İmparatorluğu'nun kraliyet maiyetine katılan asilzade aileleri, Şehinşah'a tabi olsalar bile kendi hakimiyet bölgelerinde egemenliklerini sürdürdüler

Genel olarak, Fars aileleri arasında Bozorgan, imparatorluk yönetiminde, sınır eyaletleri Marzban'ın (مرزبان) valiliği dahil olmak üzere en önemli mevkilere sahipti Bu pozisyonların çoğu babadan oğula geçerdi ve tek bir aile içinde nesiller boyunca intikal edilirdi En kıdemli Marzbanlar'a gümüş taht izni verilirken, Kafkasya gibi en stratejik sınır vilayetlerinin Marzbanlarına altın taht hakkı tanınırdı[25] Seferler esnasında, bölge Marzbanları mareşal olarak kabul görür, daha küçük spahbodlar sahra ordularını komuta edebilirlerdi


Kültürel olarak, Sasaniler bir sosyal katmanlaştırma sistemi uyguladılar Bu sistem, devlet dini olarak kurulan Zerdüştçülük tarafından da desteklendi Diğer dinlere büyük bir hoşgörü gösterildiği görülmektedir (Bu iddia, aynı zamanda hararetli bir tartışmanın da kaynağıdır Örnek olarak Wiesehöfer'in Ancient Persia' sına veya Cambridge History of Iran 'ın 3cildine bakınız) Sasani imparatorları bilinçli bir şekilde Pers İmparatorluğu'nun geleneklerini diriltmeye ve Yunan kültürel tesirini silmeye çalıştılar

Sasani ordusu


At üzerinde Fars şövalyesi, Tak-ı Bostan, İran




Sasaniler zamanında Fars ordusunun (Spah) omurgasını iki farklı ağır süvari birliği oluşturuyordu Bunlar, Clibanarii ve Catafraktlardır Bu süvari gücü çocukluktan itibaren eğitilen asillerden oluşturulurdu Bunlar hafif süvariler, piyadeler ve okçularla desteklenirdi Sasani taktiklerinin merkezinde, düşmanı okçular, savaş filleri ve diğer birliklerle bozup bölmek, böylece süvarilerilerin yararlanabileceği boşluklar açmak bulunurdu

Kendilerinden önce gelen Partların tersine Sasaniler gelişmiş muhasara kuleleri geliştirdiler Bu özellikleri, imparatorluğun Roma'yla giriştiği, başarının şehirleri ele geçirme kabiliyetine bağlı olduğu mücadelelerde önemli derecede yardımcı oldu Bunun yanında, Sasaniler kendi şehirlerini de saldırılara karşı korumak için bir kaç teknik geliştirdiler Sasani ordusu, bazısı sadece mızrak taşımasına rağmen, kendilerinden önce gelen Part ordusu gibi ağır süvarileri ile meşhurdu Yunan tarihçi Ammianus Marcellinus'un II Şapur'un clibanarii süvarileri hakkındaki tarifi ne kadar ağır şekilde teçhizatlandırıldıklarını ve sadece bir kısmının mızrak taşıdığını göstermektedir
Bütün birlikler demire bürünmüşlerdi Vücutlarının bütün bölümleri kalın tabakalarla kaplıydı Öyle teçhiz edilmişlerdi ki bükülmez eklem yerleri uzuvlarına denk geliyordu İnsan yüzü formları öyle maharetle başlarına uydurulmuştu ki, bütün vücutları metalle kapanmış olduğu için üzerlerine gelen oklar sadece, dışarıyı azıcık görecek şekilde gözbebeklerinin tam karşısına denk gelen ya da burunlarının ucunda azıcık hava alabilecekleri kadar bırakılan küçücük bir açıklıktan girebilirlerdi Bunlardan mızraklı olan bir kısmı öyle hareketsiz duruyorlardı ki, bronz mengene ve kelepçelerle tutturulmuş olduklarını zannederdiniz
Bizans imparatoru Maurikios Strategikon 'unda Sasani ağır süvarilerinin mızrak taşımadıklarının ve birincil silahları olarak yaylarına güvendiklerinin altını da çizer
Azadan (Asavaran ya da Azatan) asillerinden oluşan şövalye kastına bağlı bir askerin maliyeti küçük bir konak ya da malikaneydi Bu meblayı kraldan alan asiller bunun karşılığında imparatorluğun savaş zamanı en dikkate değer savunucularıydı

Anlaşmazlıklar


256 yılında, Şapur'un kendi ifadesiyle göre "kendi ellerimizle" Roma İmparatoru'nun ele geçirildiği, I Şapur ve Valerian arasındaki atlı çarpışmayı gösteren ince bir işlemeli akik




Partlar gibi Sasaniler de Roma İmparatorluğu ile sürekli bir husumet içindeydi 395 yılında Roma İmparatorluğu'nun bölünmesinin ardından başkenti Konstantinopolis olan Doğu Roma İmparatorluğu İran'ın birincil batılı düşmanı olarak Roma İmparatorluğu'nun yerine geçti İki devlet arasındaki çekişmeler daha da sıklaştı [21] Roma İmparatorluğu'na benzer şekilde Sasaniler de komşu krallıklar ve göçebe kavimler ile sürekli bir mücadele içindeydi Bu kavimlerin saldırıları hiç bir zaman tamamen bitirilemediyse de, tehdit eden göçebelere karşı koordineli girişilen seferler sayesinde, Sasaniler bu meselelerle Romalılardan daha başarılı şekilde başa çıkabildiler



Batıda, Sasani sınırı büyük ve istikrarlı Roma devletiyle bitişikti Fakat doğuya doğru en yakın komşuları Kuşan İmparatorluğu ve Akhunlar gibi göçebe kavimlerdi Tus Hisarı gibi istihkamların ya da daha sonra bir eğitim ve ticaret merkezi olacak olan Nişabur şehrinin inşa edilmesi de doğu eyaletlerinin saldırıdan korunmasında yardımcı oldu

Güneyde, Arabistan'ın ortasında Bedayin Arap kabileleri, Sasani İmparatorluğu'na ara ara akınlar düzenlediler El-Hiran Krallığı (Lakhmidler) imparatorluğun merkez toprakları ile Bedayin kabilelerinin arasında bir tampon ve Sasaniler'e bağlı bir devlet olarak kuruldu El-Hirah Krallığı'nın II Hüsrev tarafından 602'de sona erdirilmesi, daha sonra aynı yüzyılda Bedayin Araplarına karşı nihai Sasani yenilgilerinin en büyük sebebidir Bu yenilgiler, Sasani İmparatorluğu'nun, İslam bayrağı altındaki Bedayin kabileleri tarafından ani şekilde ele geçirilmesiyle sonuçlandı

Kuzeyde Hazarlar ve diğer Türk göçebe kabileleri imparatorluğun kuzey vilayetlerine sık sık saldırdılar Medlerin topraklarını 634 yılında talan ettiler Kısa bir süre sonra, İran ordusu bunları yenilgiye uğrattı ve geri püskürttü Sasaniler bu saldırıları sona erdirmek için Kafkasya bölgesinde pek çok istihkam kurdular

Doğulu Devletlerle ilişkiler


Çin'le ilişkiler


Sasani etkisi sadece sınırlarının içinde kalmadı Çin'de Tarim Basin bölgesindeki Kızıl'daki bu tasvirde, "Tokarian vericileri"'nin üzerlerinde Sasani stilinde kıyafetler var




Kendilerinden önce gelen Partlar gibi, Sasani İmparatorluğu da Çin'le aktif dış ilişki yürüttü İran elçileri sık sık Çin'e seyahat etti Çin belgeleri, Çin'e giden on üç adet Sasani sefareti olduğunu naklederler Ekonomik olarak, Çin'le yapılan kara ve deniz ticareti hem Sasaniler hem de Çinliler açısından önemliydi Güney Çin'de bulunan çok sayıda Sasani madeni parası denizden yapılan ticareti doğrular
Sasani kralları, İran'ın en yetenekli müzisyenlerini ve dansçılarını farklı zamanlarda Çin kraliyetine gönderdi İpek Yolu üzerinden yapılan ticaretten iki imparatorluk da faydalandı ve bunu koruyup devam ettirme noktasında benzer bir çaba içerisinde oldular Orta Asya'dan geçen ticaret yollarının korunması için ortak hareket edip, sınır bölgelerinde karavanların göçebe kabilelerden ve eşkiyalardan korunması için karakol mevkileri oluşturdular

Politik olarak, ortak düşman olan Akhunlar'a karşı, Sasanilerin ve Çinlilerin bir kaç defa ittifak kurma teşebbüsünde bulunduğunu görürüz Orta Asya'da göçebe Türk devletlerinin verdikleri zarar üzerine, Türklerin ilerlemelerini durdurabilmek için Çin ve Sasani Devleti arasında işbirliği olarak adlandırılabilecek girişimleri de görürüz Mogh dağından edinilen belgeler bir Çin generalinin Arap saldırıları esnasında Sogdiana kralının emrinde olduğunu da naklederler

İran'ın Müslüman Araplar tarafından ele geçirilmesinin ardından, III Yezdigirt'in oğlu Firuz bir kaç Fars asilzadesiyle beraber kaçtı ve Çin kraliyet maiyetine sığındı Hem Firuz'a hem de oğlu Nerseh'e (Çince nen-şie) Çin maiyetinde yüksek derecede ünvanlar verildi En azından iki defasında, sonuncusu muhtemelen 670 yılında, yanında giden Çin birlikleri Firuz'un Sasani tahtına yeniden yerleşebilmesi için yardımda bulundu Çeşitli sonuçları olan bu olaya ait elimizde kalan bir kaç nümizmatik kanıta göre bu girişimlerin bir tanesinin neticesinde Firuz kısa süreliğine de olsa Sistan (Sakestan)'ın hükümdarı oldu Daha sonraları Nerseh, Çin kraliyet muhafız alayının komutanlığına getirildi ve soyundan gelenler Çin'de saygı gören prensler olarak yaşamaya devam ettiler

Alıntı Yaparak Cevapla

Sasani İmparatorluğu | Sasani Devleti | Sasaniler

Eski 05-27-2009   #8
[KAPLAN]
Varsayılan

Sasani İmparatorluğu | Sasani Devleti | Sasaniler



Hindistan'a yayılması

I Ardeşir tarafından Sasanilerin İran'ı ve komşu bölgeleri güvence altına almalarının ardından, ikinci imparator I Şapur (240-270) egemenliğini bugünkü Pakistan tarafında doğuya doğru ve kuzeybatı Hindistan'a kadar genişletti Önceden otonom olan Kuşanlar, I Şapur'un hükümdarlığını kabul etmek zorunda kaldılar Kuşanlar'ın 3 yüzyılın sonunda gerileyip 4 yüzyılda kuzey Hindistan'daki Gupta İmparatorluğu'na yerini bırakmasına rağmen, Sasani nüfuzunun Hindistan'ın kuzeybatısında bu süreç zarfında etkin olduğu açıktır

Bu zaman periyodunda, İran ve kuzeybatı Hindistan politik olduğu kadar kültürel de olan bir etkileşim yaşadılar Sasani uygulamaları Kuşan sınırları içinde yayıldı Kuşanlar, özellikle Sasani gümüş eşyaları ve tekstil ürünlerinin üzerinde gördükleri av esnasında ya da adalet dağıtırken resmedilen Sasani kraliyetinden etkilendiler
Fakat, bu kültürel etkileşim Sasani dini uygulamalarını ve tutumlarını Kuşanlar'a yaymadı Sasaniler resmi bir dini preselizitasyon siyasetine bağlı kalıp zaman zaman azınlık dinlerine zorla din değiştirme zulmünü uygularkan, Kuşanlar dini hoşgörü siyasetini benimsediler

Bu zaman zarfında Hindistan ve İran arasında düşük seviyede kültürel alışverişler de yaşandı Örnek olarak, İranlılar Hindistan'dan satranççaturanga 'dan çatrang 'a değiştirdiler Buna karşılık olarak, İranlılar Hindlilere tavla oyununu tanıttı oyununu aldılar ve oyunun isminiI Hüsrev'in hükümdarlığı esnasında, Hindistan'dan getirtilen çok sayıda kitap Sasani İmparatorluğu'nun dili olan Pehlevi'ye çevrildi Bunların bir kısmı daha sonraları İslam edebiyatına geçti Bunun belirgin örneklerinden biri, Hüsrev'in bakanlarından biri olan Burzoe tarafından çevrilen PançatantraKelile ve Dimne olarak bilinen bu çeviri daha sonra Arabistan'a ve Avrupa'ya kadar ulaştı[28] Burzoe'in Hindistan'a yaptığı efsanevi seyahatini ve Pançatantra'yı cesaret gerektiren bir şekilde kazanmasını Firdevsi, Şehnamesi'nde ayrıntılarıyla anlatır 'dır

Sasaniler zamanında İran toplumu


Kadim İranlılar günümüzde olduğu gibi müzik ve şiire büyük önem atfettiler 7 yüzyıldan kalan bu tabak Sasani dönemi müzisyenlerini tasvir ediyor




Sasani toplumu ve medeniyetini zamanının en gelişmişlerinden biri olarak bu bölgede sadece Bizans medeniyetiyle rekabet içindeydi İki imparatorluk arasında yaşanan bilimsel ve entelektüel etkileşimin seviyesi bu medeniyet beşiklerinin rekabetinin ve işbirliğinin tanığıdır


Parthian ve Sasani toplumlarının en dikkat çekici farkı şöhretli ve etkileyici merkezileştirilmiş hükümetti Sasani teorisine göre, ideal bir toplum, kararlılığı ve adaleti sağlayandır Bunun için gerekli enstrüman da güçlü bir kraliyetti[29] İmparatorluk içinde çok sayıda farklı grubu yöneten birbirinden ayrı sosyal organizasyon sisteminden oluşan Sasani toplumu son derece kompleksti[30] Tarihçiler toplumun dört sınıfa ayrıldığına inanır Bunlar, Rahipler (Atorbanan, Farsça'da آتروبانان), Savaşçılar (Arteştaran, Farsça'da ارتشتاران), Sekreterler (Dabiran, Farsça'da دبيران), ve Halk tabakası (Vasteryoşan-Hootkheşan, Farsça'da: هوتخشان-واستريوشان) Sasani kast sisteminin merkezinde, bütün asilleri yöneten Şehinşah vardır[31] Soylu prensler, küçük hükümdarlar, büyük mal sahipleri, ve rahipler birlikte ayrıcalıklı bir sınıf oluşturdular Bunlara Bozorgan (بزرگان,) ya da asiller denirdi Sosyal sistemin oldukça katı olduğu gözükmektedir[21] Sasani kast sistemi imparatorluktan da uzun süreli yaşayarak erken İslam döneminde de devamını sürdürdü


İstisnai durumlarda meziyet temelinde başka bir sınıfa geçmek mümkün olsa da, bir sınıfa üye olma doğumla gelirdi Kralın işlevi, bütün sınıfların kendi sınırları içinde kalmalarını gözetmekti Böylece ne kuvvetli olan zayıfı ne de zayıf olan kuvvetliyi ezemeyecekti Bu sosyal dengeyi korumak ve sürdürmek kraliyet adaletinin özüydü Bunun da etkili bir şekilde yürütülmesi ancak kralın bütün sınıfların üstünde yüceltilmesine bağlıydı


Daha düşük bir seviyede, Sasani toplumu ikiye bölünmüştü Aryan fatihlerinin soyundan gelmelerinin vermiş olduğu konumu kıskançlıkla koruyan Azatan (Azadan) asilleri (آزادان) yani hürler, ve orijin olarak Aryan olmayan köylü sınıfı Azatan, küçük konaklarda yaşayan düşük seviyeli yöneticilerden oluşan geniş bir aristokrasi kurdular Azatan, Sasani ordusunun süvari omurgasını oluştururdu

Sanat, bilim ve edebiyat


Ortasında I Hüsrev'in tasviri olan bir kase




Sasani kralları edebiyatçıları ve filozofları himaye eden aydınlanmış insanlardı I Hüsrev Plato'nun ve Aristo'nun eserlerini Pehlevi diline çevirttip Gundişapur'da öğretilmesini sağladı Kendisi de bu kitapları okurdu Hükümdarlığı esnasında bir çok tarih yıllıkları oluşturuldu Bunlardan elimize kalan yeganesi Karnamak-ı Artaksşir-i Papakan'dır (Ardeşir'in faaliyetleri) Efsane ve tarih karışımı bu eser daha sonra İran'ın ulusan destanı olacak Şehname'nin temelini oluşturdu I Justinyan Atina okullarını kapattığı zaman, yedi öğretmen İran'a kaçtı ve I Hüsrev'in sarayında himaye buldular Vatan hasreti çekince ve Justinyan'la 533 yılında yapılan anlaşmayla, Sasani kralı Yunan bilgelerin serbestçe memleketlerine dönebilmelerini ve her türlü eziyetten uzak tutulmalarını şart koştu


4 yüzyılda kurulan Gundişapur Üniversitesi, I Hüsrev zamanında dünyanın her tarafından öğrencileri ve öğretmenleri kendine çekerek zamanının en büyük entelektüel merkezi haline geldi Buraya gelen Nestoryan Hıristiyanları, tıp ve felsefe alanlarında Yunanca'dan Syriac diline çevrilmiş çalışmaları da yanlarında getirdiler Daha sonraları gelen Sufizmin tohumlarını ekecek olan Neoplatonistler de Gundişapur'a geldiler Hindistan'ın, İran'ın, Suriye'nin ve Yunanistan'ın bilgi, kültür ve inançları birbirine karışarak gelişen bir terapi okulunu ürettiler


Sanatsal açıdan Sasani dönemi İran kültürünün ve medeniyetinin en önemli başarılarına tanıklık etti Daha sonraları Müslüman kültürü olarak adlandırılacak olan bir çok şey, mimari ve yazı dahil olmak üzere, orijinal olarak Fars kültüründen alındı Zirve noktasında Sasani İmparatorluğu Suriye'den kuzeybatı Hindistan'a kadar yayılmıştı Ama etkisi bu politik sınırların çok ötesinde de hissedildi Sasani motifleri Orta Asya, Çin, Bizans İmparatorluğu ve hatta Merovingiyan Fransası sanatına kadar ulaştı Fakat, Sasani sanatının konseptlerini asimile edecek ve taze bir hayat aşılayıp, onu yeni bir dinçlikle yenileyecek olan İslam sanatı Sasani sanatının birincil varisiydi Will Durant'a göre:

"Sasani sanatı, formlarını ve motiflerini doğuda Hindistan, Türkistan ve Çin'e, batıda Suriye, Küçük Asya, Konstantinopolis, Balkanlar, Mısır ve İspanya'ya ihraç etti Belki de, bu etki, Yunan sanatında vurgulamanın klasik representasyondan Bizans tarzı süslemeye, ve Latin Hıristiyanlık sanatında ahşap tavanlardan tuğla ve taş kemerlere, kubbelere ve desteklemeli duvarlara kaymasına yardımcı oldu" Tak-ı Bostan'daki ve Nakş-ı Rüstem'deki Sasani oymaları renklidir Saray yüzleri de böyledir Fakat bu boyamaların sadece izleri günümüze kalmıştır Yine de yazılı kaynaklar, Sasani zamanında boyama sanatının geliştiğini açıkça göstermektedir Peygamber Mani'nin bir ressamlık okulu kurduğu nakledilir Firdevsi, Sasani zenginlerinin ve nüfuzlularının konaklarını ve malikanelerini İran kahramanlarının resimleriyle donattıklarını anlatır Şair El-Buhturi Ktesifon'daki sarayın duvar resimlerini tasvir eder Bir Sasani kralı öldüğünde, kraliyet hazinesinde tutulmak üzere, zamanın en iyi ressamına ölen kralın bir portresi yaptırılırdı



Part Atışı taktiğiyle aslan avlayan II Şapur'u gösteren tabak, 4 yüzyıl




Ressamlık, heykeltraşlık, çömlekçilik ve dekorasyon sanatının diğer formları, dizaynlarını Sasani tekstil sanatıyla paylaştılar İpekler, nakışlar, simli kumaşlar, şam kumaşları, duvar kilimleri, koltuk örtüleri, tenteler, çadırlar ve halılar, kölelere özgü bir sabırla dokunur ve açık sarı, mavi ve yeşil renkte ılık boyalarla kurutulurdu Köylüler ve rahipler dışındaki bütün İranlılar kendilerinden üst sınıftakiler gibi giyinmeye heves ederlerdi Hediyeler çoğunlukla görkemli elbiselerden seçilirdi Asurlular zamanından beri doğuda, büyük renkli halılar zenginliğin ve servetin doğal bir parçasıydı Tarihin dişlerinden kurtulabilen iki düzine kadar Sasani tekstil ürünü, var olan en değerli dokumalar olarak kabul görür Kendi zamanlarında bile Sasani tekstil ürünleri hayranlık uyandırır ve Mısır'dan Uzak Doğu'ya kadar taklit edilirdi Haçlı Seferleri zamanında Hıristiyan azizlerinin kalıntılarını giydirmek ve örtmek için bu pagan ürünleri seçilmişti Heraklius II Hüsrev'in (Hüsrev Pervez) Dastagirt'teki sarayını ele geçirdiğinde, zarif nakışlar ve devasa bir kilim en değerli ganimetleri arasındaydı Hüsrev'in Baharı diye de bilinen I Hüsrev'in (Hüsrev Anuşirvan) Kış Halısı (Bahar Mevsimi Halısı قالى بهارستان) meşhurdu Bu halı, üzerindeki bahar ve yaz sahneleriyle kendisine kışı unutturması için dizayn edilmişti Yakutlar ve elmaslardan dokunmuş çiçekler ve meyveler, ayrıca gümüşten yapılmış yürüme yolları, inciden yapılmış dereler altın zemin üzerine bu halıya nakşedilmişti Harun El-Reşid, mücevheratla sık bir şekilde süslenmiş büyük bir Sasani halısıyla övünürdü İranlılar halıları ve kilimleri hakkında aşk şiirleri yazardo


Sasani kalıntıları üzerinde yapılan çalışmalar, Sasani kralları tarafından 100'den fazla sayıda farklı tacın giyildiğini gösterir Bu farklı Sasani taçları, her döneme ait kültürel, ekonomik, sosyal ve tarihi durumu gösterir Hükümdar taçları her kralın kendine has özelliklerini de yansıtır Taçlar üzerindeki ay, yıldızlar, kartal ve avuç içi gibi farklı semboller ve işaretler tacı taşıyanın dinini ve inançlarını gösterir (Sasani taçları için bakınız: )

Sasani Hanedanı Akaemenid gibi Persis (Fars) vilayetinde ortaya çıktı Sasaniler kendilerini Hellenistik ve Parthian aradan sonra Akaemenidlerin devamı olarak gördüler İran'ın büyüklüğünü yeniden ortaya çıkarmanın kaderleri olduğuna inandılar
Sasaniler, Akaemenid Hanedanı geçmişlerinin görkemini yeniden canlandırırken sadece taklit ediyor değillerdi Bu dönemin sanatı, belli açılardan İslam sanatının anahtar özelliklerinin öncülüğünü de yapacak şekilde şaşırtıcı bir güçtedir Sasani sanatı geleneksel İran sanatının örneklerini Hellenistik ögeler ve etkilerle birleştirdi Pers İmparatorluğu'nun Büyük İskender tarafından fethedilmesi, Hellenistik sanatın Batı Asya'ya doğru yayılmasını başlattı Doğu bu sanatın dış formunu kabul etsede ruhunu gerçekte asla asimile etmedi Hellenistik sanat, Yakın Asya'nın insanları tarafından Partian döneminde zaten özgürce yorumlanıyordu Sasani dönemi boyunca buna karşı bir reaksiyon vardı Sasani sanatı İran'a özgü yerel gelenekleri ve formları yeniden canlandırdı İslam döneminde bunlar Akdeniz sahillerine kadar ulaştı Fergusson'a göre:

İran, Sasanilerin gelmesiyle uzun süredir yabancısı olduğu güce ve istikrara yeniden kavuştu… Ülke içindeki güzel sanatlardaki gelişme, refahın ve Akaemenidlerin yıkılmasından sonra unutulan güvenliğin geri geldiğini gösterir





Gümüş süslü at başı, 4 yüzyıl Sasani sanatı




Ayakta kalan saraylar, Sasani krallarının nasıl bir görkem içinde yaşadığını gösterir Firuzabad, Fars'taki Bişapur ve Irak'ta bulunan Khvarvaran'daki başkent Ktesifon sarayları bunun örnekleridir Yerel geleneklerin yanında, Parthian mimarisi de Sasani mimari karakterini etkiledi Hepsinin ayırıcı özelliği Partian döneminde ortaya çıkarılan kemer ivanlardır Sasani döneminde, özellikle Ktesifon'da olmak üzere bunlar devasa boyutlara ulaştı I Şapur'un hükümdarlığı (241-272) dönemine atfedilen bu sarayın kubbeli salonunun kemeri 24 metreden daha geniştir ve yüksekliği de 36 metreyi bulur Bu mükemmel yapı takip eden yüzyıllardaki mimarları büyülemiş ve İran mimarisinin en önemli örneklerinden biri olarak kabul edilmiştir Firuzabad'da olduğu gibi sarayların büyük bir kısmı, üzerinde kubbe bulunan bir iç kabul salonu barındırır İranlılar, kare bir binanın üzerine çember şeklinde bir kubbe inşa etme problemini, payanda kemerleri (köşe kemerleri) kullanarak veya kareyi her bir köşesinden karşılıklı kemerler inşa ederek böylece üzerine bir kubbe koymaya müsait hale gelecek şekilde sekizgene çevirerek çözdüler Firuzabad'daki sarayın kubbeli odası, payanda kemeri kullanımının ayakta kalan örneklerinden en eski olanıdır Bu da, bu mimari tekniğinin İran'da icat edilmiş olabileceğini gösterir
Sasani mimarisini diğerlerinden ayıran özelliği boşluğu kullanım şekliydi Sasani mimarı binasını kütleler ve yüzeyler olarak tasarlardı Böylece devasa tuğla duvarların kullanılması kalıp ya da oyma alçılarla dekore edilirdi Bişapur'da alçı duvar dekorasyonları görülür Ama, Rayy yakınlarındaki Çal Tarkhan'da (tarih olarak geç Sasani ya da erken İslam dönemi), Ktesifon'da ve Mezopotamya'daki Kiş'te daha iyi örnekleri korunmuştur Paneller üzerinde ufak kabartma dairelerde görülen hayvan figürleri, ayrıca insan büstleri ve geometrik ve çiçekli motifler bulunur
Bişapur'da, yerlerin bir kısmı, resmi ziyafetler gibi şölenleri gösteren mozaiklerle dekore edilmiştir Bura da Roma etkisi açıktır Mozaikler Romalı esirler tarafından yerleştirilmiş olabilir Binalar da duvar resimleri ile dekore edilmişti Güzel örnekleri özellikle Kuh-i Khwaca'da (Sistan'da) bulunmuştur

Endüstri ve ticaret




Mısır yünlü dokuması, perde veya pantolon, Yemen'de 5-6 yüzyıllarda Aksum Etiyopya güçleriyle savaşan kral II Hüsrev'in freskine dayanan, Sasaniler'den ithal bir ipeğin örneği






Sasanilerin deniz ticareti yolları







Sasani ipek tuvali, etrafında boncuklar olan Simurg, 6-7 yüzyıllar Aziz Len'in kutsal emanetler sandığında kullanıdı, Paris




Sasaniler döneminde İran endüstrisi evcil formlardan kentsel formlara doğru gelişti Sayısız lonca vardı Hatta bazı şehirlerde devrimci proletarya da vardı İpek dokumacılığı Çin'den geldi Sasani ipekleri her yerde aranır oldu Bu ipekler, Bizans'ta, Çin'de ve Japonya'da tekstil sanatına örnek oldular Çinli tüccarlar, Serif gibi gelişen İran limanlarına geldiler, ham ipek satıp kilim, mücevherat ve allıklar satın aldılar Ermeniler, Suriyeliler ve Yahudiler İran'ı, Bizans'ı ve Roma'yı yavaş bir değiş tokuşla birbirine bağladılar İyi şekilde korunan yollar ve köprüler devlete ait devriyelerin ve ticaret kervanlarının Ktesifon'u diğer vilayetlere bağlamasına yardımcı oldu İran Körfezi'nde Hindistan'la yapılan ticareti kolaylaştırmak için limanlar inşa edildi[35] Sasani tüccarları geniş alanlara ve uzak diyarlara yayılarak Romalıları karlı Hindistan okyanus ticareti yollarından uzaklaştırdılar[40] Yakın zamanda yapılan arkeolojik bulgular ilginç olayları gün yüzüne çıkarmıştır Buna göre, Sasaniler, markalarını tanıtmak ve farklı kalite gruplarını belirtmek için mallarının üzerinde özel ticari etiketler kullandılar


I Hüsrev zaten geniş olan ticaret ağını daha da büyüttü Sasaniler böylece ticaret üzerinde monopolistik bir kontrole yöneldiler Bunun nedenleri, lüks malların ticarette hiç bir zaman olmadığı kadar önemli bir rol oynamaya başlaması ve Sasanilerin liman, kervansaray, köprü inşaatı gibi aktivitelerini hızlandırmaları ve bunların ticaretle ve kentleşmeyle ilişkilendirilmesidir İranlılar, ara sıra Bizanslılarla girişilen rekabet kızışsa da, Hüsrev zamanında hem Hind Okyanusu'nda hem de Orta Asya'da ve Güney Rusya'da uluslararası ticarete egemen oldular Oman ve Yemen'deki Sasani yerleşkeleri Hindistan'la yapılan ticaretin önemine tanıklık eder Fakat Çin'le yapılan ipek ticareti Sasani tebaasının ve İran'ın halkı olan Sogdianların ellerindeydi

Sasanilerin en önemli ihraç malları, ipek, yünlü ve altın tekstil ürünleri, halılar ve kilimler, deri ve İran Körfezi'nden gelen incilerdi Bunların yanında, Çin'den gelen kâğıt ve ipek, Hindistan'dan gelen baharatlar, Sasani gümrüklerinde vergiye tabi olduktan sonra imparatorluk üzerinden Avrupa'ya yeniden ihraç edilirdi

Bu devir aynı zamanda metalürjik üretimde bir artışa da tanıklık etti Böylece İran "Asya'nın silah deposu" namını da kazandı Sasani maden merkezlerinin çoğu imparatorluğu saçakları olan Ermenistan, Kafkaslar ve hepsinden önce Transoksanya'dadaydı Sasani İmparatorluğu'nun doğu sınırında yer alan Pamir Dağları'nın olağanüstü derecedeki mineral zenginliği, bir İranlı kavim olan Tacikler arasında bir efsanenin doğmasına sebep olmuştur Buna göre, denilir ki, Tanrı dünyayı yaratırken, Pamirler üzerinde tökezledi ve mineral kavanozlarını düşürerek bölgeye yaymış oldu

Alıntı Yaparak Cevapla

Sasani İmparatorluğu | Sasani Devleti | Sasaniler

Eski 05-27-2009   #9
[KAPLAN]
Varsayılan

Sasani İmparatorluğu | Sasani Devleti | Sasaniler



Din




Tak-ı Bostan'daki bu kabartmanın ortasında, II Ardeşir tacını Ahura Mazda'dan alırken İkisi halsiz kalmış bir düşmanın üzerinde duruyor Sol kısımda, rahip olarak Mithra, güneş ışınlarından bir taç giymekte, bir rahip barzamını tutmakta ve kutsal nilüfer üzerinde durmaktadır




Sasani Devleti'nin dini Zerdüştçülük'tü (Zoroastrianizm) Fakat bunun, Zerdüştçülük'ün kutsal kitapları olan Avesta'da ortaya koyulan uygulamalarla arasında gözle görülür oranda farkları vardı Sasani Zerdüşti ruhban sınıfı, dini kendilerine uygun gelecek şekilde değiştirmiş bu da önemli derecede dini huzursuzluğa sebep olmuştu Sasani dini politikaları çok sayıda dini reform hareketlerinin ortaya çıkmasına yol açtı Bunların en önemlileri Mani ve Mazdak dinleridir

Aşırı ve keskin bir dualizm Zerdüştçülük'ün en göze çarpan özelliğini oluşturdu Ahura Mazda'nın ve Ehrimen'in, iyiliğin ve kötülüğün ana kaynaklarının, ikiz oldukları ve "başlangıçta yaşamı ve ölümü yaratmak ve dünyanın nasıl olacağını karara vermek için bir aray geldikleri" açık şekilde deklare edilirdi Birinin varlığının diğerine karşı bir önceliği ve kararlaştırılmış üstünlüğü yoktu İkisi yaşıt olarak zamanın başlangıcından beri birbiriyle mücadele ederlerdi Bunun da sonsuza kadar süreceği kesindi Herhangi biri de diğerini mağlup edemeyecekti

Bu iki ana kaynak, şahıslar olarak gösterilirdi Ormazd, "hayatın yaratıcısı, dünyevi ve manevi, semavi gökcisimlerini, yeryüzünü, suyu ve ağaçları yapan"dı Aynı zamanda "iyi", "kutsal", "saf", "gerçek", "Kutsal İlah", "Mukaddes", "Hakikatin Özü", "bütün gerçeğin babası", "herşeyin en iyisi", "saflığın efendisi"ydi "Sağlık, zenginlik, erdem, bilgelik, ölümsüzlük" gibi bütün nimetlere sahip olduğu için alabildiğine "mutlu"ydu İnsan tarafından sahip olunan bütün iyilikler ondan gelirdi Erdem sahiplerine ve dindarlara sadece dünyevi kazanç değil, kıymetli ruhani hediyeler, hakikat, adanmışlık, "salim bir kafa", sonsuza kadar sürecek mutluluk da bağışlardı İyiyi ödüllendirdiği gibi kötüyü de cezalandırırdı Fakat cezalandırıcı oluşu nadiren gösterilen bir özelliğiydi


Zerdüştçülük ibadeti, ateş tapınakları ve sunaklarıyla yakından ilintiliydi İmparatorluğun her tarafında bütün önemli şehirlerde bir ateş tapınağı mutlaka bulunurdu Bunların içinde, semadan yakıldığına ve asla södürülemez olduğuna inanılan bir ateş, rahipler tarafından aralıksız sürdürülürdü Ateş sunakları da büyük ihtimalle tapınaklardan bağımsız olarak var oldular Müstakil duran bir ateş sunağına, Sasani tarihi boyuncu tedavüldeki paraların diğer yüzünde olacak kadar önem verildi İçinden bir ateş yükselirken, bazense alevin içinde bir kafa şeklinde resmedildi Gövdesi, kurdele çelenkiyle süslü olurdu Diğer yüzünde, koruyucu ya da kulluk edenler olarak, bazen alevi seyreden, bazense ondan dönük vaziyette görünüşe göre dış düşmanlara karşı onu koruyor şekilde iki kişi gösterilirdi


Zerdüştçülüğün yanında diğer dinler özellikle Yahudilik, Hıristiyanlık ve Budizm Sasani toplumunda yer edindiler Büyük oranda, özgürce uygulanmalarına ve inançlarını vaaz etmelerine izin verildi İsfahan, Babil ve Horasan gibi şehirlerde yükselen merkezleriyle, ve yarı-otonom ExilarchateMezopotamya'da, çok büyük bir yahudi cemaati Sasani egemenliği altında gelişti Bu cemaat, Siyonizm'in ortaya çıkışına kadar gelişmeye devam etti[47] Yahudiler sadece nadiren eziyet gördüler Nispeten dini bir özgürlük yaşadılar Diğer dini azınlıklara verilmeyen ayrıcalıklardan faydalandılar[48] I Şapur (Aramice'de Şabur Malka) Yahudilerin özellikle bir dostuydu Şmuel'le olan arkadaşlığı Yahudi cemaati için çok sayıda avantaj sağladı[49] Hatta, bir eşeğe ya da katıra bineceği düşünülen, gelmesi beklenen Mesih için onlara iyi bir Nisaen atı da sundu[50] Annesi yahudi olan II Şapur'un Raba isimli Babilli bir hahamla benzer bir arkadaşlığı vardı Raba'nın II Şapur'la olan bu arkadaşlığı, İran İmparatorluğu içinde yahudilere karşı uygulanan baskıcı kanunlardan bir rahatlama sağlamasına imkân verdi Bundan başka, imparatorluğun doğu parçasında, Budizm'in bölgede yavaş yavaş daha popüler olmasıyla beraber, Budistlere ait farklı ibadet yerleri, özellikle Bamyan Şehri'nde (Bamiyan) aktif olarak yer aldı


Zerdüştçü ateş tapınağı, Yezd, İran




Tarihinin bu noktasında İran'da yaşayan Hıristiyanlar, Hıristiyanlığın Nestoryan ve Yakobit Ortodoks Kilisesi dallarına aittiler Bu mezhepler, aynı sırayla, Doğu Assirian Kilisesi ve Syriak Ortodoks Kilisesi olarak da bilinirler Bu kiliseler orijinal olarak Roma İmparatorluğu'ndaki Hıristiyan kiliseleriyle bağıntılı olmalarına rağmen, aslında onlardan oldukça farklıydılar Bunun en önemli nedenlerinden biri, Nasturilerin ve Yakobitlerin kilise dilinin AramiceYahudiye ve Celile'deki Yahudilerin dilleri de Aramiceydi Bu dil Roma İmparatorluğunda yaşayan Hıristiyanların büyük bir çoğunluğu tarafından kullanılmazdı Onlar çoğunlukla Latince, Koine Yunancası ve Kıpti dillerini konuşuyorlardı olmasıdır İsa zamanında Pers İmparatorluğu'ndaki kiliselerin Roma İmparatorluğu'ndaki muadilleri ile bu tür yakın bağlar kurmamasının bir nedeni de bu iki büyük imparatorluk arasında sürekli devam eden bir rekabetin yaşanmasıydı; ve sık sık, İran Hıristiyanları (çoğunlukla yanlış yere), Romalılara karşı yakınlık göstermekle suçlanırdı Bu, özellikle Roma İmparatoru ITheodosius'un Hıristiyanlık'ı Romalıların devlet dini olarak deklare etmesinin ardından yaşandı

431 yılındaki Efes Konsulü'nin ardından, İran'daki Hıristiyanların büyük bir çoğunluğu Roma İmparatorluğu'ndaki kiliselerle bağlarını tamamen kopardı Bu konseyde, Suriye/Assirian kökenli bir ilahiyatçı ve Konstantinopolis'un patriği olan Nestorius, Hıristoloji'den farklı bir bakış açısı ortaya koydu Bu yeni bakış açısı, Rum, Romalı ve Koptik Hıristiyanların çoğu tarafından reddedildi ve dinden çıkmaya sebep sayıldı Nestorius'un öğretisindeki farklılıklardan bir tanesi, Meryem'i İsa Mesih'in "Theotoks" annesi ya da Tanrı'nın Annesi olarak kabul etmeyi reddetmesiydi Assirian Kilisesi, yine de, diğer kiliselerle görüş ayrılığına düştü ve Nestorius'un öğretilerini kınamayı reddetti

Nestorius en sonunda tartışmayı kaybetti ve patriklikten azledildi Takipçilerinden bir kısmıyla Sasani İran Krallığı'na kaçmaya zorlandı Burada İran topraklarına yerleşmesine izin verildi Kendisi ve takipçileri Mezopotamya'daki Assirian Kilisesi'ne kabul edildiler Bir kaç İran imparatoru, İran'daki katoliklik yanlısı ruhban sınıfının en önemlilerini elimine ederek ve yerlerine Nestoryanların geçmesini sağlayarak Nestorius'un Assirian Kilisesi içindeki pozisyonunu, ki Fars İmparatorluğu'ndaki Hıristiyanların büyük bir çoğunluğu bu kiliseye aitti, kuvvetlendirip bu fırsatı değerlendi Bu, bu Hıristiyanların yegane bağlılıklarını İran İmparatoru'na göstermelerini temin etmek içindi


Faravahar, Fravaşi'nin tasviri olduğuna inanılır, Zerdüştçülüğün en önemli sembolüdür




Sasani İmparatorluğu'nun Hıristiyanlarının büyük bir çoğunluğu özellikle Mezopotamya olmak üzere imparatorluğun batı sınırlarında yaşıyordu Fakat, Tylos Adası'nda (günümüz Bahreyn'i), İran Körfezi'nin güney sahili, Arap krallığı olan Lakhmidler'in bölgesi ve Ermenistan'ın İran'a dahil olan kısmında da önemli topluluklar vardı Bu bölgelerin bazısı en önce Hıristiyanlaşacak olanlardı 301 yılında, Ermenistan dünyadaki ilk bağımsız Hıristiyan devleti oldu Aslında Assirian topraklarının bir kısmı daha önce 3 yüzyıl süresince Hıristiyanlaşmıştı fakat hiç bir zaman bağımsız ulus olmadılar


Fars İmparatorluğu'nda yaşayan Hıristiyanların büyük bir kısmı, çoğunluğu oluşturan Hıristiyan etnik gruplarının birkaçına aittiler Bu gruplardan bazıları, Assirianlar, güney Mezopotamya'nın Arapları, Ermeniler, ve ek olarak Monofisite Syriakları gibi daha küçük bazı etnik gruplardı Bu sonuncu grup, Roma İmparatorluğu ile girişilen çok sayıda mücadele neticesinde İran'a savaş esirleri olarak getirildiler Etnik Farslılar ve imparatorlukta ikamet eden diğer etnisiteler arasında din değiştirmeler da yaşandı Bunlardan bir kısmı, Hıristiyanlığa dönen bazı küçük Kafkas ve Kürt kabileleridir

Mirası ve önemi

Sasanilerin etkisi yok olmalarından çok sonraları bile devam etmektedir

Avrupa'da



Derbent, Dağıstan Cumhuriyeti'nde bulunan bir Sasani kalesi, İslender Geçitleri




Sasaniler Roma medeniyetini gözle görülür bir şekilde etkilemiştir Roma ordusunun karakteri İran ordusunun metodlarından etkilenmiştir Sasanilerin Ktesifon'da hükümdar sarayında uyguladıkları krallık törenleri Roma İmparatorluk otokrasisi tarafından değiştirilerek taklit edilmiş, Romalıların törenlerinin de modern Avrupa'nın saraylarındaki tören geleneklerine etkisi olmuştur Avrupa diplomasisinin resmi adetlerinin kaynağı, İran hükümetleriyle Roma İmparatorluğu arasındaki diplomatik ilişkilere atfedilir


Orta Çağ'daki Avrupa şövalyeliğinin prensipleri (ağır zırhlı süvari sınıfı) bir çok benzerliğe sahip Sasani süvari sınıfına (Azadan/Asavaran soylular sınıfına) kadar götürülebilir

Hindistan'da

Sasani İmparatorluğu'nun yıkılmasının ardından, İslam'ın Zerdüştiliğin yerine geçmesiyle birlikte, Zerdüştler artarak baskı altına alınan bir azınlık haline geldi ve bir kısım Zerdüşt göç etmeyi tercih ettiler Kıssa-yı Sencen'e göre bu mültecilerin bir gurubu şu an Gucarat, Hindistan diye bilinen yere yerleştiler Burada onlara eski geleneklerini devam ettirme ve inançlarını koruma hakkı tanındı Bu Zerdüştlerin soyundan gelenler şu an ParsilerParsi vardır [4] olarak bilinmektedir ve Hindistan'ın gelişmesinde önemli rol oynamışlardır Günümüzde Hindistan'da 70,000 civarında
Parsiler, Zerdüşt olarak Sasaniler zamanında oluşturlan dini takvimin bir çeşidini kullanmaktadırlar Bu takvim hala 632 yılında olduğu gibi yılları III Yezdigirt'in tahta çıkmasından itibaren sayar

Sasani İmparatorluğu Kronolojisi

226–241: I Ardeşir'in hükümdarlığı:
  • 224–226: Part İmparatorluğu'nun yıkılması
  • 229–232: Roma'yla savaş
  • Mecusilik'in resmi din olarak yeniden canlandırılması
  • Zend Avesta olarak bilinen yazılar toplanıp birleştirildi
241–271: I Şapur hükümdarlığı:
  • 241–244: Roma'yla ilk savaş
  • 258–260: Roma'yla ikinci savaş Roma imparatoru Valerian'ın Edessa Savaşı'nda ele geçirilmesi
  • 215–271: Mani, Maniheizm'in kurucusu
271–301: Hanedanlık mücadelesiyle geçen bir dönem
309–379: "Büyük" II Şapur hükümdarlığı:
  • 337–350: Nispeten az başarı getiren Roma'yla ilk savaş
  • 358–363: Roma'yla ikinci savaş Büyük galibiyetler, imparatorluğun doğu ve batı sınırlarını genişletti
399–420: "Günahkar" I Yezdigirt hükümdarlığı:
  • 409: Hıristiyanlara açıkça ibadet etme ve kilise inşa etme izni verilir
  • 416–420: Yezdigirt'in eski kararını feshetmesi ve Hıristiyanların zulme uğraması
420–438: V Behram'ın hükümdarlığı:
  • 420–422: Roma'yla savaş
  • 424: Dad-İşu Konseyi, Doğu Kilisesi'nin Konstantinopolis'den bağımsız olduğunu ilan etti
438–457: II Yezdigirt hükümdarlığı:
  • 441: Roma'yla savaşta başarı
  • 451: Ermeni başkaldırısı Vartanantz Savaşı'nda bastırıldı
483: Hıristiyanlara Hoşgörü Fermanı verildi
491: Ermeni Kilisesi Kalkedon (Kadıköy) Konsulünü tanımadı:
  • Nestoryan Hıristiyanlığı Sasani Devleti'nde egemen Hıristiyan mezhebi oldu
531–579: I Hüsrev hükümdarlığı, "ölümsüz ruhla" (Anuşirvan)
533: Roma İmparatorluğu ile "Sonsuz Barış Antlaşması"
540–562: Roma İmparatorluğu ile savaş
590–628: II Hüsrev hükümdarlığı
603–628: Roma İmparatorluğu ile savaş
  • Suriye, Filistin, Mısır ve Anadolu'da fetihler
  • İran Romalılar tarafından yenilmeden önceki Ahameniş Hanedanı sınırlarına hemen hemen geri döndü
610: Araplar Sasani ordusunu Thi Qar (Dhu-Qar) Savaşı'nda yendi
626: Avarlar ve İranlılar tarafından başarısız Konstantinopolis kuşatması
627: Roma İmparatoru Heraklius Assyria ve Mezopotamya'yı işgal etti
  • İranlıların Nineveh Savaşı'nda birleşik Bizans güçleri tarafından kesin mağlubiyet edilmesi
628–632: Birden fazla hükümdarın kaotik dönemi
632–642: III Yezdigirt hükümdarlığı
636: İran'ın Müslümanlar tarafından fethi sırasında Kadisiye Savaşı'nda Sasanilerin kesin mağlubiyeti
642: İran ordusunun Nihavend'de yok edilmesiyle Arapların son zaferi
651: Son Sasani hükümdarı III Yezdigirt, Merv'de (bugünkü Türkmenistan) öldürüldü, hanedan sona erdi Oğlu Firuz ve diğerleri Çin'e sürgüne gitti

Alıntı Yaparak Cevapla

Persler

Eski 05-27-2009   #10
[KAPLAN]
Varsayılan

Persler



PERSLER (MÖ 585-332)


Kimmerler'in Frig egemenliğine son vermesi sonucu Anadolu'da Medler (MÖ 585), daha sonra da Persler (MÖ 350) görülür Persler bölgeyi "Satrap" adını verdikleri valilerce yönettiler Eski Pers dilinde Katputaka olarak adlandırılan Kapadokya Bölgesi, "Cins Atlar Ülkesi" anlamına gelmekteydi

Persler, Zerdüşt dinine bağlı olduklarından, halkını din ve dil konusunda serbest bırakmışlardır, ateşi de kutsal saydıklarından bölgedeki volkanları, özellikle Erciyes ve Hasandağı'nı kutsal saymışlardır

Persler, Kapadokya'dan geçerek başkentlerini Ege'ye bağlayan, Kral Yolu'nu geliştirmişlerdir Makedonya Kralı İskender, MÖ 334 ve 332'de Pers ordularını arka arkaya bozguna uğratarak bu büyük imparatoruluğu yıkmıştır

Persler Zamanı

MÖ 700 tarihlerinde Persuvarların basında «Hakhamaniş» veya «Ahamenes» adlı bir Prens bulunuyordu Pers Kralları (MÖ 700 - 675) Hakharnaniş'i hanedanlarınınm atası saydıklarından bu sülâle tarihde bu namla anılmaktadır Esasen Asur ve Babil çökmüş, Medlerin ordusunda çıkan isyanlar, Perslerin işine yaramış ve meydanı Persuvarlılara bırakmıştı Pers hükümdarları arasında cüretli ve meharetli bir kumandan olduğu kadar, geniş görüşlü, enerjik bir devlet adamı olarak, «Kuraş II» (Kuruş) baş da gelir Yakın şarkın muzaffer hükümdarlarının tecrübe ve başarılarını örnek alan Kuraş önce disiplinli bir ordu kurdu Bu ordu ile her şeyden evel Medleri (Mö 550) maglüp etti Bunun üzerine Doğu ve Orta Anadolu'yu istilâ ettikten sonra Lidyalılarla savaştı iki tarafın ordusu Kızılırmak doğusunda kârsılaştı, ilk çarpısma neticesiz kaldı, üç aylık bir mütarekeden sonra Bogazköyde (Potrium) baslıyan ikinci çarpışmada Persler büyük zafer kazandılar Kral Krezius*, payitahtma kadar takibedildi, 14 günlük bir muhasaradan sonra Gediz Rahillnrinde bıllıman Sardis şehri, Persler tarafından zaptedilerek Lidya devleti ortadan kaldınldıktan sonra bütün Doğu ve Orta Anadolu Perslerin eline geçti CMÖ 54fi) Bu suretle tabiidir ki, Harput ve havalisi 'de Perslerin idaresine geçmis oldu

Gerçi bunlar, bu muazzam topraklan istilâ ettilerse de müstakil bir hükümet ve ordu ancak «Keyhusrev II» (Siros - Kiros) zamanmda kurabildiler Bu hükümdar, ordusuyla hangi tarafa gittiyse o ülkenin halkını, zulüm ve şiddetle değil, bilâkis halka iyi muamele ve adalet dairesinde hareket etmekle bölge halkının sevgi ve itimadmı kazanmıstı Bu yüzden birçok küçük Kralıklar, Prenslikler, kabileler kendiliklerinden Keyhusrevin idare ve bimayesine iltica ediyorlardı Tecrübeli Med kıumandanlannın bir cogunu ordusuna kabul ederek bunların secaat, tecrübe ve bilgilerinden istifade etmesini de bildi Batı Anadolu, kâmilen Iranilerin idaresine geçmişti Lidya ve Rum âlemi münkariz olmuş gibiydi Keyhusrev, kendini bütün hükümdarların varisi bilir ve öyle hareket ed@rdi Keyhusrevden sonra Daranın cülusu, Yunanlılar ve sonra küçük hükümetler için pek tehlikeli oldu Iranlılarm en azametli ve haşmetli devirleri Dara I in (Mö 521) zamamdır Dara tahta oturur otunnaz, mülkünde yeni bir idari taksimat, yani (Satraplıklar) ihdas ederek işe başladı Doğu, Orta ve Batı Anadolu bu hükümdarm idaresine geçti Harput ve havalisi, Van Satraplıgma baglanrmştı Bu sırada ülkesi Hindistan'dan Ege ve Trakya topraklarma, Kafkaslardan Mısır, Trablus, Habeşistan dahil Afrika ortalarına kadar genişlemişti, Bu hükümdarlar Kiyaniyan sülâlesinden geldikleri için kendilerine de Kiyaniyan denildi Fakat saltanatımn son yıllarmda Batıdan küçük Rum hükümetlerinin, Güneyde Samilerle ittifak akt etmeleriyle her iki ateş arasında kat:lan ordusu maglüp olmuş ve Irana çekilmeğe mecbur kalmıştır i Ardaşir III (Artaxurx) (MÖ 358 - 338) zamanında ise Harput ve havalisinin manen Iran hükürndarlıgı camiasına dahil ve fakat bir Ermeni beylifi tarafından idare edildiğini görmekteyiz Şimdi tam bu sıralarda ıranla Makedonya Kralı Büyük Iskenderi kâfi karşıya butayoruz İskender, küçük ve fakat iyi talim ve terbiye görmüş ordusunu, Rumeline kadar geçmiş bulunan Iran kuwetleri üzerine sürerek bunları Rumeli'nden atmıs (Mö 334) ve Anadolu'da Adana bölgesine kadar sürmüştü Burada daha büyük Iran kuşetleriyle kar$ılaştı ise de, her nevi emri kumanda ve disiolinden rnahrum olan 600000 ki«üik Iran kuwetleri, Iskenderin tecrübeli kumandanları idaresindeki ordularma maglüp oldu Bu hezimet üzerine İskender, 50000'e yakın ordusuyla Nusaybin, Musul Erbil yoluyla İran topraklarmın ilerisine yürüdü (Mö 331) Baharında Dicle ile Büyük Zap suları arasında bekleyen 2 nci Iran ordusuyla karsı karşıya geldi, bir gün akşama kadar çetin savaslar oldu Neticede yine iranlılar maglüp oldu Simdi Doğuda bulunan bütün beylikler krallıklar, birer birer mecbur! olarak Iskenderin tabiiyetini kabul ediyorlardı Bu sırada Harput ve havalisi de bir Ermeni beyinin idaresi altmda Iskenderin eline geçmiş bulunuyordu Ari kökenli bir kavimdir Ülke yönetimi merkezi ve mutlak monarşiye dayanıyordu Ülke toprakları Satraplık denen eyaletlere ayrılır ve başlarına merkezden bir vali gönderilirdi İlk divan teşkilatını kurdular Mezopotamya'dan aldıkları çivi yazısını kullandılar İlk posta ve istihbarat teşkilatını kurdular Mısır, Mezopotamya ve Anadolu kültüründen etkilendiler Zerdüştlük (Mecusilik) denen bir dine inanıyorlardı

M Ö IV yüzyılda Çemişgezek ve çevresi, Pers ordusunun İskender karşısında uğradığı yenilgilerden sonra Makedonya hâkimiyetine girmiştir İskender'ih yönetimi altında iken kurulan Kapadokya Kıallığı'nın Çemişgezek civarına da hakim olduğu ancak İskender'den sonraki Makedonya hükümdarının Kapadokya Krallığı'nı ortadan kaldırarak tekrar Makedonya hâkimiyetini sağladığı anlaşılmaktadır Fakat, M Ö III yüzyılda yeniden canlanmış olan Kapadokya Krallığı'nm Malatya ve Tunceli yörelerini de ele geçirdiği görülmektedir



Alıntı Yaparak Cevapla

Akad Devleti | Akadlar

Eski 05-27-2009   #11
[KAPLAN]
Varsayılan

Akad Devleti | Akadlar



Akadlar (MÖ 4000 - MÖ 2100), MÖ 4 binde Arap Yarımada'sından Mezopotamya'ya ilk gelen ve yerleşen Sami asıllı bir kavimdir Akad kralı Sargon Sümerleri yenmiş ve bu devleti kurmuştur

Devletin başkenti Akad'dır İlk düzenli ordu sistemini kurmuşlardır Sümerliler'in kuzeyinde, Fırat Nehri boylarında tarihte ilk bilinen imparatorluğu kurdular Sümer kültüründen etkilendiler ve bu kültürü Ön Asya'ya yaydılar Sargon'un ölümünden sonra devlet zayıfladı ve Sümerliler tarafından ortadan kaldırıldı (MÖ 2100)

Sami kökenli bir halk olan Akadlar (veya Akkadlar) 3 binyılın ortalarında yaklaşık iki yüzyıl boyunca Mezopotamya'da hüküm sürmüştürler Bütün Mezopotamya'yı egemenlikleri altına alan ilk topluluk oldukları gibi idarecileri önceki Kent Kralı imgesinin yerine Evrenin Kralı simgesini ortaya çıkarmışlardır Bu kavramı belki de ilk kullanan topluluk olarak Akadlar kültürel anlamda Sümerlerin mirasçılarıdırlar ve Sümer kültürünü büyük oranda benimsemiştirler

Akad sülalesinin kurucusu Sargon ve torunu Naram-Sin Akad İmparatorluğunun en önemli liderleri olmuşlardır Akadların zayıflama döneminde Sümer kentleri tekrar egemenliklerini elde etmiş ve 3 Ur Sülalesi'nin Mezopotamya'daki yükselişiyle birlikte Akadların dönemi son bulmuştur

Akadlılar

Kuzey Mezopotamya'dan güneye doğru genişleyen Sami halkının yerleşim yerleri, Sümer şehirlerine kadar dayanmıştır Hatta birçok şehirde, Samiler ücretli asker olarak Sümer ordularında yeralmışlardır
Sümer tarihinde çok önemli bir yer alan Kiş şehrinin sarayında kral Urzababa'nın baş muhasebecisi olan ve Sami halkına mensup olan Sargon, MÖ 2350 yılında bir savaştan yenik dönen kralına darbe düzenleyerek tahta geçmiştir Sami halkının ilk kralı olan Sargon, Kiş şehrini ele geçirdikten sonra, güneye doğru ilerleyerek diğer Sümer şehirlerini de sınırları içine aldı Sargon yaptığı bütün seferlerinde kuşattığı topraklara, Sami kültürünü ve dilini de götürmüştür Sümer kültürünü temel alan ve kendi kültürüyle bütünleştirerek özümseyen Akadlılar, büyük bir medeniyeti geliştirdiler Böylece dünyada ilk kez, bu kadar geniş bir alan üzerinde, merkezi bir devlet kuruldu


Akad Kralı Naram-Sin


Akad şehrinin merkez haline gelmesinden sonra Sargon'un kurduğu devlete Akad Devleti, konuştukları doğu Sami diline de, Akadca denildi Akad dili bütün Mezopotamya'da Sümer dilinin yerine geçerek, günlük yaşamda ve ticarette kullanılandı

Kral Sargon kurduğu merkezi devletiyle asırlar boyu Mezopotamya'da süren teokrat tapınak şehir yönetimine son vermiş ve yerine güçlü bir memur mekanizmasıyla idare edilen bir devlet kurmuştur Sargon, Mezopotamya'da iktidarı ele geçirmekle beraber sosyal, siyasal ve ekonominin yanında sanatta da değişiklikler yapmıştır

Dinsel açıdan Güneş tanrısı Şamaş, Ay tanrısı Sin ve Venüs tanrıçası İştarZagros Dağlarına kadar genişleterek burada yaşayan savaşçı Lulubi kabilelerini dağıtmıştır en çok tapılan tanrılardı Sargon'dan sonra güçlü bir otorite kuran torunu Naram-Sin, kendisini "Akad'ın tanrısı ve dünyanın dört bölgesinin kralı" ilan ederek, ilk tanrılaşıtrılan kral olmuştur Sınırlarını
Naram-Sin döneminde Elam ve Lulubiler Akad dilini ve alfabesini kullanmaya başlamışlardır Naram-Sin'in ölümünden sonra Akad devletine gutiler son verirlerBölgede bundan sonra Gutiler hüküm sürer

Alıntı Yaparak Cevapla

Babiller | Babil Mitolojisi

Eski 05-27-2009   #12
[KAPLAN]
Varsayılan

Babiller | Babil Mitolojisi



BABİL MİTOLOJİSİ

BABİLLER


“Mezopotamya” iki ırmak arasındaki bir bölgeyi anlatan bir coğrafya terimidir Babil’in en eski devirleri arasında çok az şey bilinmektedir


Şehrin kurucusu bilinmemekle beraber Babil isminin aslında Sümerce olması şehri kuranların Sümerler olduğunu göstermektedir Fakat idare merkezi olarak önem kazanması IBabil sülalesi zamanıdır Bu devletinn çökmesi üzerine Babil’de Asur kralları hüküm sürmeye başlamışlardır Asur İmparatorluğunun yıkılmasından sonra Babil’de Yeni Babil denilen yeni bir devletin kısa, fakat parlak egemenliği başlamıştır Babiller aydın ve sanatkar bir topluluktur Babiller kendi tanrıları olan Marduk’u ileri sürerek, yaradılış ve tufan efsanelerini bugün tanıdığımız şekilde yeniden işlemişlerdir Babil mitosları genelde Babilanya çıkışlı olup, daha önceki Sümerli malzemenin sami biçimlerine dönüştürülmüş durumlarını temsil etmektedir 11 Babil Tanrıları - Büyük Tanrılar Marduk: Suların getirdiği bereketi temsil eden Marduk, Ea’nın oğluydu İlk zamanlarda tarım tanrısı olup alameti Marru:bel, idi Tufan efsanesinden tanrılar krallığını almıştır Zaferinden sonra tanrılar ona elli rütbe verdiler Her biri ayrı bir niteliği temsil ettiği için Marduk tam bir tanrı oldu Büyük tanrılar kader tabletlerine sahiptiler Fırtına-kuş, Zu bir gün bunları çalınca Anu onları geri getirecek olana büyük bir kudreti vaad etti Tabletleri geri almaya ancak rakibinin kafasını kıran Marduk muvaffak oldu Bir başka defa; kötü ruhlar, ay tanrısı Sin’e kızdıklarından, Şamaş, İştar ve Adad’ı kandırarak Sin’in ışığını kapadılar Anu ve Ea korkularından bir şey söylemedilerse de Marduk, Sin’e eski parlaklığını geri verdi Daima kötülükle savaşan Marduk, genel olarak kılıçla bir ejderi yere yıkarak temsil edilir (Resim 1) Babil’in meşhur tapınağı Esagil’de, karısı Sarpanitle birlikte gösterilmiştir Marduk için yapılan törenlerde çok ilgi çekicidir Her yıl aynı tarihte, tanrının heykeli büyük bir kalabalıkla Esagil’den dışarı, kırlarda Akitu’ya götürülür ve cemaate emanet edilirdi Sonra kutsal Fırat kıyılarından dönen tanrının Esagil’e geri gelemsiyle beraber on gün süren bu tören, tanrının, ölümünü, dirilişini ve evlenmesini temsil ederdi Buna benzer kutlamalar Anu, İştar ve Nannar içinde yapılırdı Marduk’un başında bulunan on tane halesi, çok parlaktı ve bu parlaklık korkunç bir görüntü arzediyordu - Yıldız Tanrıları Sin: Ay tanrısı olduğundan çok önemlidir Güneş Tanrısı Şamaş ve Merih yıldızı İştar onun çocuklarıdır Zira ışığın geceden çıktığı kabul edilirdi Sin, Ur şehrinde Nannar adını alır ve uzun lacivert taşından sakallı bir ihtiyar olarak temsil edilirdi Her akşam sandalına biner ve ay şeklinde insanlara gözükerek göğü katederdi Bazen tam yuvarlak bir şekilde aldığından ona da tanrının tacı denirdi Bu değişmeler Sin’i çok esrarengiz yapmıştır Karanlıkta ışık veren Sin kötülük yapmak isteyenlere engel oluyordu Fena ruhlar ona bu sebepten isyan hazırlamışlardır Sin, aynı şekilde bir zaman bölücüsü olup, çok da zeki olduğundan her ay sonunda diğer tanrılar onun öğütlerini almaya gelirlerdi Karısının adı Ningal olup, Şamaş ve İştar’dan başka bir diğer oğlu da ateş tanrısı Nusku’ydu Şamaş: Güneş tanrısı Şamaş, MÖIIbinde Babil kralı Hammurabi’ye 382 maddelik meşhur kanunlar yazdırmıştır (Resim 2,3) Bazı efsanelerde Marduk ile karışan bu tanrı, doğu dağlarında oturur, orayı koruyan akrep adamlar her sabah ağır kapıları açarak, Şamaş’ı dışarı çıkarırlardı Gökyüzünden geçen güneş arabasını Batı dağlarına yaklaştırıp, oradaki bir kapıdan içeri girer ve toprağın derinliklerine kaybolurdu Cesaret ve kuvvet, kışı ve geceyi kaçıran bu tanrının nitelikleriydi Aydınlığı hükmetmesi onu bilhassa adalet tanrısı yapmıştır Şamaş’ın Babil’deki tapınağı “Dünya Hakiminin Evi” adını taşırdı Şamaşi aynı zamanda kehanet tanrısı olduğundan ‘barru:kahin’ aracılığıyla gerçeğide haber verirdi Aya adından bir karısı ve iki soyut tanrı olan çocukları vardı Kettu: Adalet, Meşarru: Hak Tasvirlerde Şamaş tahtında oturan ve omuzlarından güneş ışınları çıkaran bir erkek olarak gösterilmiştir Tacında dört çift boynuz bulunur, sağ elinde, hakimiyet ve adalet alametleri olan asa ve halkayı tutardı (Resim 4,5,6) Şamaş’a bilhassa Sippur şehrinde tapılmıştır İştar: Göğün kraliçesi adıyla tanı




Babil Mitolojisi
Ortadogu söylentilerine göre Babil evrenin yaratilisi: Enuma Elis

Tarihsel Ardalan Babil yaratilis söyleni, gökyüzünde iken anlamina gelen baslangiç sözlüklerinden Enuma Elis olarak bilinen destandir Ingiliz Arkeologlarin,1845'te simdiki Irak topraklarindaki Ninova'da baslattiklari kazilar sirasinda bulduklari yedi adet kil tablet üzerine çivi yazisi ile kaydedilmistir Bu tabletler IÖ 688 ile 627 yillari arasinda hüküm süren Kral Asurbanipal'in kütüphanesine aittir Ninova'dan pek uzak olmayan Ashur'daki Alman kazilari 1902 de baslamis ve bunun sonucunda Babillerin ulusal tanrisi Marduk'un adinin yerine Asurlularin ulusal tanrisi Ashur'un adinin bulunmasi disinda tamamen ayni olan Enuma Elis'in bir baska degiskesi bulunmustur

Böylelikle, bu destanin, Babiller için oldugu kadar, Asurlular için de önemli oldugu anlasilmaktadir Bu tabletlerin tahminen IÖ 1000 yillarina kadar dayanmasina ragmen,içerikleri ve biçimleri, üzerlerine kayitli olan hikayenin IÖ 1900'ler kadar eski yillarda var olabilecegini ortaya koyar Babil'i IÖ 1728'den IÖ 1686 yilina dek yöneten Hammurabi'nin ünlü yasalar toplulugunun girisinde hem Enuma Elis, hem de Marduk'tan söz edilir Giris kismindaki Ifade söyledir:

"Tanrilarin Krali Enum ile göklerin ve yeryüzünün efendisi ve ülkenin kaderini belirleyen tanri olan Enlil'in, Marduk'u tanrilar arasinda üstün kildiklari, daha sonra ona Enlil'in tüm insanlar üzerindeki krallk görevini verdikleri ve sonunda Babil'i dünya devletleri arasinda üstün kildiklari zaman Enum ve Enlil beni, dindar ve tanridan korkan Hammurabi'yi, ülkenin üzerinde adaletin bir günes gibi parlamasini saglayarak ve böylece kötü olan herseyi yok ederek insanlarin hayatlarini zenginlestirmek için seçtikleri zaman"

Babil'de hersene sonbaharin baslangicini simgleyen on günlük Yeni Yil festivalinin bir parçasi olarak, Enum Elis, husu içinde ezbere okunur ve dramatize edilirdi Tatil, evrendeki düzenin yeniden kurulmasi, hayatin yenilenmesi ve gelecek yil için tüm insanlarin kederlerinin belirlenmesini vurgulayan ciddi bir olaydi Bilim adamlari, Babillerin, Enuma Elis'te anlatilan kaos güçleri ile düzen güçleri arasindaki savasi pandomimle temsil ettiklerine inanmaktadir Marduk mahkumiyetten kurtulana dek Babil sokaklarinda düzensizlik hüküm sürecektir

Daha sonra Marduk, Tiamat ve onun seytani güçlerine karsi tanrilarin gücünü temsil eden bir tören alayina önderlik edecektir Marduk'un, Tiamat'i ve onun isyankar güçlerini alayci bir savastan sonra yenmesi ve evrende düzeni kurmasindan sonra Babiller onun suretini; babil sokaklarinda gösterisli bir resmi törenle karsilayacaktir Bu büyülü yöntemle insanlar, kaderlerini kontrol eden tanrilari etkilemeyi ve bereket, bolluk ve iyi talihle dolu bir yil getirmeleri için ikna etmeyi ummuslardir Ayrica Babil halki, bu söylemin Dicle ve Firat nehirleri üzerinde sihir gücüne sahip oldugunu da düsünmüs olabilirler Bu nehirler her yil kiyilarini basmis ve sik sik yasadiklari yerlerin sert tufanlarla harap etmislerdir Insanlar dramatizasyon ve büyü gücünü bu korkunç bahar tufanlarinin tahribine karsi topluluklarini koruyabilmek amaciyla kullanadilar Marduk, söylen tarafindan onurlandirildiginda, ayni zamanda evreni yaratan ve kaostan bir düzen çikaran Babil'in koruyucusu tanrisi ve tanrilarin yeryüzündeki evi olarak Marduk Tapinagi'nin kuruldugu Bail sehri de onurlandirilmis oluyordu Böylece söylen, hem dini bir görüsü hemde dünyevi ve siyasal bir görüsü birlestirmektedir eni Yil Tatili sirasinda insanlarin kaderi belirlendigi kadar; Babil'in siyasal kaderide belirleniyordu Böylece Enuma Elis, bir yaratilis söyleninden daha fazlasini ifade eder Babiller Sümerlerin geleneksel yaratilis söylenini almislar ve onu, yeni ulusal, dini ve siyasal amaçlar için kullanmak amaciyla yeniden sekillendirmiserdir

Evrenin yaratilisi'nin açiklamasi, yildirim tanrisi Marduk'un yüce iktidara ulasmasi ve onun yeryüzündeki sehri olan Babil'in methedilmesi hikayesine dönüsmüstür

Baslica Tanrilar

Sümer ve Babil tanrilarinin karsilastirilmasi:
Tiamat(Babil): Ulu Tanriça veya Ana Tanriça, yasami besleyen, Apsu'nun karisi, Anisar ve Kiasari'in annesi, tuzlu sularin efendisi Toprak Ana
Tiamat(Sümer): Nintu(Ki)nin karsiligi
Apsu(Babil): Tiamat'in kocasi, Ansar ve Kisar'in babasi, tüm tanrilarin ve tatli sularin efendisi
Apsu(Sümer): Anu(An)'in karsiligi
Mummu(Babil): Tiamat ve Apsu'nun oglu,sislerin tanrisi
Mumnu(Sümer): Karsiligi yok
Ansar(Babil): Tiamat ve Apsu'nun oglu, Kisar'in agabeyi ve kocasi
Ansar(Sümer) Karsiligi yok
Kisar(Babil): Tiamat ve Apsu'nun kizi, Ansar'in kizkardesi ve karisi
Kisar(Apsu): Karsiligi yok
Anu[An](Babil): Ansar ve Kisar'in oglu
Anu(Sümer): Nintu'nun kocasi, tüm tanrilarin babasi ve efendisi Her ikisinde de Gökyüzü tanrisi
Nintu[Ki](Babil): Erkek egemenligindeki yaratilis söyleninde yer almamistir Burada Anu'nun karisi ve Enlil'in akrabalari yoktur
Nintu(Sümer): Tiamat gibi Ulu Tanriça veya Ana Tanriça, Anu'nun karisi, tüm tanrilarin anasi, ilk insani çamurdan yaratmistir
Enlil(Babil): Yeryüzü ve gökyüzü arasindaki havanin tanrisi
Enlil(Sümer): Anun ve Nintu'nun oglu, Hava ve Tarim tanrisi Anu ile beraber tanrilarin efendisi olmustur
Istar(Babil): Nintu gibi,erkek egemenligindeki yaratilis söyleninde yer almamistir Istar(Sümer):Önce Anu'nun sonra Sin'in kizi, Ulu tanriça veya Ana Tanriça, Ask ve Savas Tanriçasi
Ea(Babil): Anu'nun oglu, Damnika'nin kocasi, Marduk'un babasi ve Apsu'dan sonra tüm tanrilarin ve tatli sularin efendisi
Ea(Sümer): Ana,Nintu,yeryüzünün efendisiHer ikisininde de yaratici zekanin, aklin, tüm sanat ve zennatlarin tanrisi
Damninka(Babil): Ea'nin karisi ve Marduk'un annesi
Damninka(Sümer): Karsiligi yok
Marduk(Babil): Ea ve Damninka'nin oglu, en akilli ve yetenekli tanri, tüm tanrilarin efendisi oldu
Marduk(Sümer): Anu ve Enlil'in karsiligi
Kingu(Babil): Marduk'a karsi Tiamat'in güçlerini yönetir
Kingu(Sümer): Karsiligi yok
Sini(Babil ve Sümer): AY Tanrisi, Samas'in Babasi
Samas(Babil ve Sümer): Sin'in oglu Günes tanrisi, zayiflari,haksizlik yapilanlari ve gezginleri korur

Evrenin, Tanri ve Insanlarin yaratilisi
Baslangiçta sadece su ve onun üzerinde salinip duran sis mevcuttu Baba apsu ortaya çikti ve tatli sularin efendisi oldu Ana Taimat ortaya çikti ve tutlu sulari yönetti ve her iki su birlikte aktilar Onlarin oglu Mumnu, sulari kaplayan sislerin içindeydi Ne en yukaridaki gökler ne de yeryüzü heniz ortaya çikmamisti Sularin üstünde henüz ne bataklik ne de otlak araziler vardi Ve henüz kamislardan örülmüs barinaklar yapilmamisti

Daha sonra, Apsu'nun tatli, Tiamat'in tuzlu sularin içinde Ansar ve Kisar sekillenmis ve sulardan disari çikmislardi Amani gelince, Ansar ve Kisar, göklerin tanrisi olan Anu'nun ana babasi oldular Buna karsilik Anu, Ea'nin babasi oldu Onlardan daha akilli, daha anlayisli ve güçlü oldugu ve sihir kullanamada çok yetenekli oldugundan, Ea, hem babasini hemde büyükbabasini geçti Yeryüzü tanrisi oldu ve büyük tanrilar arasinda rakibi yoktu Genç tanrilar biraraya geldiler ve çok güzel zamanlar geçirdiler O kadar basina buyruk idiler ki, bu, Tiamat'i rahatsiz etti ve taskinliklari onu gücendirdi

Zaman geçtikçe Ana Tanriça onlarin davranislarindan nefret etmeye basladi, fakat onlara nasil davranmasi gerektigi de bilemedi Apsu'dan onlarla konusmasini istedi, fakat bunu denediginde onu dikkate almadilar Apsu, Tiamat ve Mumnu sorunu tartismak için biraraya geldiler Apsu söyle konustu: "Tanrilarin davranislarina tahammül edemiyorum ! Gece ve gündüz hiç durmadan yaygara yapiyolar ve hiç uyuyamiyorum Umutsuzca huzura ve sessizlige ihtiyacim var Eger benim ricalarimi dinlemezlerse, gürültülerini yapabilecegim tek sekilde, yani onlari yok ederek durdurmak zorunda kalacagim" Kocasini sözleri Tiamat'i sinirlendirmisti, söyle cevap verdi: "Apsu, neler hissettigini çok iyi anliyorum Biliyorsun ben de ayni sorundan yakinmistim Ama yine de senin çözümün çok zalimce ! Kendi yarattigimiz çocuklarimi yok edecegiz ? Davranislari kaba ve oyunlari çok can ******, fakat yinede anlayisli olmayi denemeliymisiz"
Bununla beraber Mumnu,Apsu'yu destekledi ve "Tiamat'in bu konudaki fikirlerini dikkate almamanizi öneriyorum" diye tavsiyede bulundu "Planinizi uygulayin ve otorotinize karsi geldikleri için tanrilari yok edin Gece ve gündüz, emirlerinize karsi itaatsizlik ediyorlar ve davranislari sizde huzurzuluk birakmiyor" Mumnu'nun düsüncesini duydugu zaman, kafasindaki seytani plani begendigi için,Apsi'nun Yüzü Sevkle doldu Apsu ve Mumnu'nun kendilerine karsi olan komplosunu tanrilar çabucak ögrendier

Haberi ilk duyduklarinda agladilar daha sonra kaderlerine karsi gelmenin bir yolunu bulamamanin çaresizligi ile sustular Ancak en akilllari, en zekileri ve tanrilarin en hünerlisi olan Ea, Apsu ve Mumnu'nun planlarini bozmanin bir yolunu buldu Önce tanrilari koruyacak büyülü bir daire olusturdu ve onlari güvenli bir sekilde içine yerlestirdi Sonra Apsu'nun derin sularina dogru, onu derin bir uykuya daldiracak, Mumnu'ya güçsüz birakacak bir büyü okudu Daha sonra Ea, Apsu'yu zincirlere bagladi, basindaki taci ve isik halkasini aldi ve kendi basina yerlestirdi
Orada, sularin derinliklerinde karsi Damninka ile huzur içinde yasadi Görkemli evi, kaderlerin evi haline gelirken, kutsal odasida talihin odasi olmustu Nihayet Ea ve Damninka, bütün tanrilarin en yeteneklisi ve akillisi olan marduk'un anababasi oldular Tam bir yetiskin olarak dogmus olsa da, tanriçalar dogdugu günden itibaren, en bastan beri Marduk, bir önder görüntüsündeydi ve Ea oglunu görür görmez baba yüregi memnuniyetle doldu Ea, Marduk'u, görünüs ve güç bakimindan deger bütün tanrilardan üstün olacak sekilde çifte tanri yapti

Marduk'un yüzünden isiklar saçan dört adet göz, herseyi görmesini sagliyor ve dört adet genis kulak herseyi duymasina yardimci oluyordu Marduk dudaklarini ne zaman oynatsa agzindan atesler saçiliyordu Ea,"Oglumuz göklerin günesidir"diye bagiriyordu Gerçekten de Marduk'un basindaki on tane tanri hanesi öylesine parildiyordu ki, isimlarin parlakligi korkunç bir görüntü arzediyordu Kendisine bakanlara dehset kadar da huzur veriyordu

Anu kuzey, güney, dogu ve bati rüzgarlarini yaratti ve bu siddetli rüzgarlar Tiamat'in sularini siddetle karistirdi

Bazi tanrilar bu firtinadan aci çekip huzur bulamayinca, kalplerinde kötülük duygulari olustu Kingu'nun önderliginde annelerine söyle dediler: "Ea ve ona yardim eden tanrilar babamiz Apsu'yu öldürdügünde, sen onlara bunu yapmalari için izin verdim Simdi de Anu, seni rahatsiz eden ve bizi hiç uyutmayan bu korkunç rüzgarlari yaratti ve sen yine ona izin verdin Uykusuzluktan gözlerimiz yorgun düstü Hiçbirsey yapmadigina göre, görünen o ki bizleri sevmiyorsun ! Biraz o tanrilarimiz yok ettigini kocani ve Mumnu'yu düsün ! Tamamen yapayanliz kaldin Neden kendine gelmiyor ve onlara saldirarak Apsu ve Mumnu'nun Intikamini almiyorsun ? Biz seni destekleyecegiz"

Tiamat bu cesaret verici sözleri duymaktan çok memnun olmustu "Siz bana iyi bir tavsiyede bulundunuz" diye cevap verdi "Bize yardim etmeleri için canavarlara yaratacagim ve o tanrilara karsi savasacagiz" Isyankar tanrilar simdi kizginliklarini ifade etmek için kendilerini özgür hissetmislerdi Ayaklanmalarini anlamak için gece gündüz biraraya gelerek görüstüler Bu arada Tiamat yenilmez silahlar olarak canavar yilanlarini yaratti Gövdeleri kan yerine zehirle doldurdu ve onlarca keskin dislerle uzun zehir disleri verdi Çok korkunç ejdarhalar yaratti ve bakanlarin dehsetten ölmeleri için, tipki tanrilar gibi onlarin da basina isik haleleri takti Yilanlar bir kere ayaga kalti mi kimse onlara karsi ayakta duramazdi Toplam 11 canavar yaratti: Engerek yilani, ejderha, fenks, büyük aslan, çilgin köpek, akrep-adam, üç tane kuvvetli firtina canavari, kir böcegi ve kentaur

Sonra Tiamat Kingu'yu, isyankar tanrilarin ve canavarlarin basina kumandan olarak seçti Ona "Sana büyü yaptim Kingu"dedi "Sana topluluktaki bütün tanrilara ögüt verme gücü verim Sen simdi üstünlerin efendisi ve benim tek arkadasimsin Emirlerin ebedi ve sözlerin daim olacaktir "Bu sözlerle Tiamat Kingu'nun gögsüne Kader tabletini asti Böylelikle Tiamat, Apsu'nun intikamini almak için, kendi çocuklarina karsi savasmak üzere hazirlandi Hiçbir seyde korkmayan canavarlar onun çevresinde toplandilar ve yaninda yürüdüler Öfkeliydiler ve savasa hazirdilar Tiamat "Zehiriniz düsmanalarinin üstesinden gelsin"diye bagirdi Ea, Tiamat ve Kingu'nun Tanrilara karsi isyan hazirliklarini duyar duymaz büyükbabasi Ansar'a gitti ve onu savas hazirliklari konusunda uyardi Ansar oldukça endiselendi: "Ea, Apsu'yu öldürdün, simdi de Tiamat'in kuvvetlerini önünde yürüyen Kingu'yu öldürmelisin" Ea,büyükbabasini hosnut edebilmek için elinden geleni yapti
Ancak Tiamat'i ve kuvvetlerini görür görmez, kalbi dehsetle doldu ve onlari karsilayacak cesareti kendinde bulmadi Korkakligindan utanarak geri çekildi ve Ansar'a geri döndü "Tiamat, Kingu ve Tiamat'in canavar yilanalari asla büyülerine karsilik vermeyecekler" diye bagirdi, "onlar benden çok daha güçlüler" Bunun üzerine Ansar, Anu'ya döndü ve "Sen hem cesur, hemde güçlüsün Tiamat'a karsi çik Eminim ki Kingu'nun saldirisina karsi koyabilirsin"dedi Anu, babasinin emrine itaat etti ve Tiamat'a karsi yola çikti Bununla beraber onun dehsetli güçlerini görünce, ona karsi koyacak cesareti gösteremedi Ea gibi, Ansar'a utanç içinde geri dödü "Isteklerinizi yerine getirecek kadar güçlü degilim" diye itirafta bulundu Ansar, Anu ve Ea sessizlik içinde oturdular "Hiçbir tanri Tiamat ve kuvetlerine karsi savasamaz ve hayatta kalamaz" diye düsündüler En sonunda Ansar nese içinde bagirdi, "Kahraman Marduk intikamizi alacaktir O çok güçlü ve savasta çok büyüktür Ea, oglunu getir"

Marduk onlarin huzuruna çiktiginda, "Endiselenmeyin, ben gider kalbinizin isteklerini yerine getirebilirim Herseyden önce, size karsi gelen bir erkek degil Tiamat, tüm silahlarina ragmen, bir kadin ! Öyleyse tanrilarin babasi, neselen ve mutlu ol Yakinda Tiamat'in boynunu ayaklar altina alabileceksin" Ansar söyle cevap verdi: "Oglum ! Sen tanrilarin en akillisisin Tiamat'i kutsal sözcüklerinle sakinlestirir Firtina arabani al ve hemen git Kingu ve Tiamat'in canavar yilanlarini seni durduramayacaklardir Yok et onlari !" Marduk, Ansar'in sözlerini duymaktan çok mutlu oldu" Ansar, eger intikamimi alacak, Tiamat'i yenecek ve tanrilarin hayatini kurtaracaksam, bütün tanrilari meclise çagir ve üstün kaderini ilan et ! Kaderleri benim sözlerim tayin etsin Yarattigim herseyin daim olmasini sagla…Emirlerim ebedi kalsin ve sözlerim daima yasasin ! " Ansar, danismanini yanina çagirdi ve söyle dedi:

"Bütün tanrilarla Tiamat'in bize karsi olan isyanindan bahset ve onlara, Ea ve Anu'nun basarisizliga ugradigi yerde Marduk'un nasil basarili olacagini anlat Onlara burada toplanmalarini söyle Iyi sarap ve ekmekle kendimize bir ziyafet çektikten sonra, intikamcimiz Marduk'un kaderine kara vercegiz "Böylece tanrilar mecliste görüstüler ve Marduk'u yücelttiler Önce ona, üzerinde oturarak baskanlik yapacagi, soylu bir taht insa ettiler Sonra "Sen Marduk, sen yüce tanrilarin en önemlisisin Senin yönetiminin rakibi yoktur ve gökyüzü tanrisi Anu'nun otorotisine sahipsin Bugünden itibaren mecliste toplandigimizda senin sözlerin en üstün olacaktir Senin kararlarin ebedi olacaktir Tanrilar arasinda hiçbiri senin hükmüne karsi gelmeyecek Sana tüm evrenin kralligini bagisliyoruz Yücelme veya alçalma, yaratma veya yoketme senin elinde olacak"dediler

Sonra tanrilar Marduk'un önüne bir giysi getirdiler ve "Gücünü kanitlamak için bu giysiyi gözden kaybet ve tekrar ortaya çikar Simdi gücünün büyüklügünü ortaya koy"dediler O zaman Marduk giysiye emretti: "Kaybol" ve giysi kayboldu Tekrar emretti:"Orataya çik!" ve giysi tek parça halinde ortaya çikti Tanrilar, onun sözlerinin gücünü gördüklerinde çoskuyla bagirdilar: "Marduk kraldir" Ona tahtini, asasini ve tören kiyafetlerini verdiler Sonunda da düsmanlarina karsi kullanmasi için benzeri olmayan silahlar verdiler "Silahlar basarisiz olmayacaktir; düsmanlarini gerçekten de yok edeceksin" dediler

'Sana güvenenlerin hayatlarini bagisla,ama kötü olan tanrilarin yasamalarina izin verme Simdi git ve Tiamat'in hayatina son ver'

Rüzgarlar onun kanini gizli yerlere tasisin Basarili ve amacina ulasmis olarak geri dön!" Marduk kendine bir yay yapti, ona bir ok takti ve omuzuna asti Sag elinde asasini tutuyordu Sol elinde ise zehiri yok eden bir bitki vardi Yaninda Tiamat'i yakaladiginda içine sokmak için ag tasyordu Önünde yildirimlar vardi Gövdesini yakici ateslerle doldurdu Sonra, Tiamat'in kaçamamasi için, çevresine dört farkli yöndeki rüzgarlari yerlestirdi Daha sonra Marduk, kötü rüzgari, hortumu, kasirgayi, dört katli rüzgari, yedi katli rüzgari, siklonu ve benzeri olmayan rüzgari getirdi ve yedisini birden tuzlu sularin tanrisi olan Tiamat'in içini karistirmak için gönderdi Yenilmez firtina arabasini dört canavardan -Tahrip Edici, Acimasiz, Ezici ve Uçucu-olusan yabanil hayvanlar çekiyordu ve görenlerin yüregi dehsetle doluyordu Marduk arfabasina çikti ve savasta koku salan Vurucu saginda, atesli savasçilari defedebilecek dögüs ise sol tarafinda yer aldi

Her iki canavarin da ucundan zehir damlayan keskin disleri ve dilleri vardi Sonunda Marduk dehsetli bir zirha büründü ve kafasina korkunç isik halelerini yerlestirdi Dudaklarina, seytani kuvvetlere karsi büyülü bir koruma saglayan kirmizi bir macun sürdü En sonunda da en güçlü silahi olan tahrip edici yagmur firtinasini çagirdi Artik kudurmus Tiamat'i karsilamak için hersey hazirdi Marduk'un görüntüsünü Kingu'nun kalbine dehset saldi ve aklini karistirdi Kingu'nun güçleri Marduk'un parlakligina karsi gelemedi ve dehsete düstüler Sonra Marduk, güçlü silahi tahrip edigi yagmur firtinasini, kizginliktan kuduran Tiamat'a karsi kaldirdi ve "Neden böylesine kötü bir savas baslattin ? Kendi çocuklarina saldiriyosun Onlari sevmiyor musun ? Ogullar babalarina karsi savasiyolar ve onlardan nefret etmek için bir sebebin yok ! Kingu'ya gerçekten haketmedigi bir rütbe bagisladin Silahlarla donanmis ve güçlerinle sarili olsan da,seni benimle teke tek savasmaya çagiriyorum"

Bu sözler üzerine Tiamat bilincini kaybetti Basaklari titredi ve bütün sihirlerini kullanarak yüksek sesle bagirdi Sonra Tiamat ve Marduk teke tek savastilar Marduk, Tiamat'i etkisiz hale getirmek için agini firlatti Tiamat, Marduk yakip yoketmek için agzini açtiginda Marduk onun agzini açik tutmasi için kötü rüzgari yolladi Diger rüzgarlar Tiamat'in gövdesine girdi ve onu iyice genisletip açti Daha sonra Marduk yayiyla onu vurdu Ok midesine girdi, gövdesini yirtip kalbini parçalayarak onu öldürdü Marduk,Tiamat'in cesedini yere firlatti ve üzerine çikti Tiamat ölünce, onun yaninda yer alan tanrilar ikendi canlarini kurtarmak için dehset içinde kaçtilar Ancak Marduk'un güçleri onlari çembere aldi ve kaçmalarina izin vermedi Marduk, isyanci tanrilari tutsak etti, silahlarini parçaladi ve onlari aginin içine aldi Sonra onlari hücrelere kapatti Marduk, Tiamat'in yaninda on bir canavari zincirlerle bagladi ve vücutlarini ezdi Kingu'yu esir aldi, gerçekte haketmedigi Kader Tabletini ondan aldi, mühürledi ve kendi gögsüne bagladi

Marduk tüm düsmanlarina boyun egdirdikten sonra Tiamat'a döndü, bacaklarina basti ve asasiyla kafatasini ezdi Kan damarlarini parçaladiktan sonra, kuzey rüzgari kanini gizli yerlere götürdü Sonra Marduk, Tiamat'in cesedini kabuklu bir hayvan gibi iki parçaya ayirdi Tiamat'in yarisiyla gökyüzünü kurdu, diger parçasiylada yeryüzünü olusturdu Tiamat'in yarisiyla gökyüzünü kurdu, diger parçasiylada yeryüzünü olusturdu Tiamat'in tükürügüyle bulutlari yaratti ve onlari suyla doldurdu, ancak rüzgarlarin, yagmurlarin ve sogugun sorumlulugunu kendisi aldi Tiamat'in basini yeryüzündeki daglari olusturacak sekilde yerlestirdi ve Dicle ile Firat nehirlerinin Tiamat'in gözlerinden akmasini sagladi Sonra Marduk, gökleri yönetmesi için Anu'ya, yeryüzünü yönetmesi için Ea'ya ve gök ile yeryüzü arasindaki havayi yönetmesi için Enlil'e emir verdi Yili, aylara ve günlere böldü

Ayin, Yani Sin'in,geceleri ayin degisik günlerini isaret edecek sekilde parlamasini sagladi Geceleri Sin'e vedigi gibi, günesi yaratarak gündüzleri de Samas'a verdi Evrende düzeni sagladiktan sonra Marduk, yarattigi emanetleri Ea'ya verdi Kader Tableti'ni Anu'ya verdi ve Tiamat'a yardim eden tanrilari babalarina karsi ayaklanmanin bosuna oldupunu hatirlatacak heykeller haline getirdi

Anu, Evlil ve Ea'ya döndügünde, Marduk söyle dedi, "Çok lüks bir ev siz, göklerden inip meclise katilacaginizda geeyi geçirebileceginiz bir tapinak insa edebilecek sekilde topragi saglamlastirdim Tapinagima "Büyük tanrilarin Evi" anlamina gelen Babil adini verecegim Tapinagi Yetenekli isçiler insa edecek" Tanrilar Marduk'a sordular, "Insa edecegin tapinakta kim yetki sahibi olacak ? Yarattigin yeryüzünde kim senin iktidarina, sahip olacak ? Babil'I sonsuza dek evimiz olacak sekilde olusturur ! Birilerinin bizim günlük ihtiyaçalimi getirmesini sagla ve biz de daha önce yaptigimiz isleri yapmaya devam edelim Her iste yetenekli olan Ea'nin Babil klanlarini hazirlamasini sagla ve bizde isçi olalim" Marduk'un kalbi, bu cevabi duyunca neseyle oldu Ea'ya "Kan toplayacagim ve kemikler yaratacagim ve onlardan bir vahsi yaratip, ona 'insan' adini verecegim" dedi "Onun görevi tanrilarin rahat içinde yasamalari için onlara hizmet etmek olacak" Bilge Ea cevap verdi:"Tanrilari meclise çagir Tiamat'a isyan etme fikrini veren tanriyi bize vermelerini söyle Bu tanrinin ölmesini sagla ve onun kanindan insanlar ortaya çiksin"
Marduk,tanrilari topladiginda söyle dedi:"Aranizdan kimin isyani tasarladigini ve Tiamat'i ayaklanmaya yönelttigini yemin ederek açiklayinSorumlulugu,utanci ve cezayi üstlenmesi için onu bana teslim edinO zaman geri kalanlariniz bundan sonra huzur içinde yasayacak" Isyankar tanrilar kendilerini ayaklanmaya tesvik edenin Kingu oldugunu açikladilarSonra onu baglayarak Marduk ve Ea'nin huzuruna çikardilar Ea,Kingu'yu öldürdü,kan damarlarini parçalara ayirdi ve onun kanindan ilk insani yaptiSonra Ea onlara,amaçlarinin sadece tanrilara hizmet etmek oldugunu anlatti Tanrilar ,böylece huzurlu bir hayat sürmek için özgür kalmislardi

Ama önce Marduk'u sereflendirmek ve ona kendilerini kurtardigi için tesekkür etmek için, yeryüzündeki evleri olan Babil'i kurtarmak üzere iki yil boyunca çalistilar Tapinak tamamlaninca tanrilar duvarlarin arasinda toplanip olayi kutladilar Sonra Marduk'un kaderi için iyi dileklerde bulunup onu övdüler "Marduk, tanrilar arasinda en üstün olsun ve onlari yönetsin"diye bagirdilar "Yarattigi insan irkina çobanlik etsin Onlar için ibadet ayinleri olustursun: Kurban edilecek yiyecekler, koklanacak tütsüler ve hatmedilecek kutsal sözcükler Bütün insanlar,günlein sonu gelene dek Marduk'u övmeyi ve ona saygi göstermeyi unutmasinlar Tanrilarina hizmet etsinler ve beslesinler, tapinaklarina kusursuz baksinlar Ülkelerini kalkindirsinlar, türbelerini insa etsinler ve Ana Tanriça'yi hatirlasinlar"

Tanrilar,kutlamalarini sonunda görkeli basarilari ve islerinden dolayi onurlandirmak için,ulu tanri Marduk'un sahip oldugu 50 ad ve niteligi ikna ettiler Son olarak söyle konustular:"önder ve çoban, Marduk'u sevindirsnler ki, ülkeleri verimli, kendileri zengin olsun Marduk'un emirleri sabittir, söylediklerini hiç bir tanri degistiremez Akli çok sevgisi zengindir Ama emirleri Tiamat'i yendigi ve sonsuza kadar sürecek kralligi elde ettigi için hem üstümüzdeki göklerde hem de yeryüzünde herseyden üstün olsun"

Alıntı Yaparak Cevapla

Asurlular | Asur İmparatorluğu,

Eski 05-27-2009   #13
[KAPLAN]
Varsayılan

Asurlular | Asur İmparatorluğu,



Asur İmparatorluğu, Aslen Kuzey Irak'ta, Dicle kıyısında bulunan Aşur / Asur (Qalat Şarqat) şehri ve çevresinde yaşayan bir Sami toplulukken özellikle MÖ 2000 sonrası doğu-batı arası global ticaretten faydalanarak gelişmiş ve topraklarını genişleterek ülkelerini bir imparatorluğa dönüştürmüş eskiçağ halkı Başkentleri Ninova'dır Mutlak monarşi ile yönetilmişlerdir İlkçağda, Ortadoğu'nun en büyük imparatorluklarından biri olmuştur MÖ 2 binyıl'ın başından itibaren özellikle Anadolu'da koloniler kurmuş, Anadolu'ya yazıyı taşımışlardır Asur ülkesi, önceleri Babil'e, MÖ 2 binyılın büyük bölümü boyunca Mitannilere bağımlı kalsalar da MÖ 14 yüzyılda bağımsızlıklarını kazanmış ve Fırat'a kadar topraklarını genişleterek buralara yerleşmişlerdir Daha sonra Mezopotamya'da, Anadolu'nun güneydoğusunda, zaman zaman da Suriye'nin kuzeyinde büyük güç kazanmışlardır

Fakat I Tukulti-Ninurta'nın ölümünden (MÖ 1208) sonra gerileme dönemine girdi MÖ 11 yüzyılda I Tiglat-Pileser zamanında kısa süre yeniden eski gücüne kavuştuysa da, bunu izleyen dönemde hem Asur Krallığı, hem de düşmanları, yarı göçebe Aramilerin akınlarıyla yıprandı MÖ 9 yüzyılda Asur kralları sınırlarını yeniden genişletmeye başladılar; MÖ 8 yüzyılın ortasından MÖ 7 yüzyılın sonuna değin III Tiglat-Pileser, II Sargon (Şarrukin) ve Sinahheriba (Sanherib) gibi güçlü kralların önderliğinde Basra Körfezinden Mısır'a kadar uzanan toprakları egemenlikleri altında birleştirerek günümüzde Yeni Asur İmparatorluğu olarak adlandırılan bir imparatorluk kurdular

Son büyük Asur kralı, Asurbanipal'di Asurbanipal, Elam'ı geçerek buranın halkını yok etmiştir

Bu dönemde sanatta büyük bir gelişme olduğu bilinmekteyse de, hükümdarlığın son yılları ve MÖ 627'deki ölümünü izleyen dönemin olayları karanlıkta kalmıştır Asur Krallığı MÖ 612-609'da Keldaniler'in ve Medler'in ortak saldırılarıyla yıkıldı

İmparatorluğun çökmesiyle birlikte Asur halkı da tarihi kayıtlardan silinir Son olarak Harran ve çevresinde yaşadıkları bilinmmekle birlikte kayıtlarda yeralmasa da eski imparatorluk topraklarında daha sonraki yüzyıllarda da yaşamlarını sürdürdükleri ve zamanla bölgenin diğer halkları içinde eriyip gittikleri aşikardır

Zalimlikleri ve savaştaki atılganlıklarıyla tanınan Asurlular, anıtsal yapılar da bıraktılar Ninova, Asur, Kalah (Nimrud), Dur Şarrukin (Horsâbad) ve başka yerlerde bulunan kalıntılar, Asurların mimarîdeki ustalığını göstermektedir MÖ 612'de Med_Babil kuvvetleri tarafından Asur Devleti'ne son verilmiştir
Günümüzde bazı Süryani toplulukları Asurluların soyundan geldiklerini iddia etmektedirler

Alıntı Yaparak Cevapla

Çerkezler

Eski 05-28-2009   #14
[KAPLAN]
Varsayılan

Çerkezler




Abhaza prens ailesi Geçba'ların Toplantısı(1840)



Çerkez İbrahim Paşa


Çerkesler, Türkiye'ye Kafkasya'dan gelen Türk dili konuşmayan tüm etnik gruplara verilen genel adlandırmadır Ancak Türkiye'ye göç etmiş Kafkas halkları kendi arasında pekçok alt gruba ayrılır

Çerkesler diğer isimleriyle Adigeler Kafkas Dağları'nın kuzeybatı eteklerinde, Kuban Irmağı ile güneyde Bzıb (Psıb) ırmakları arasındaki Karadeniz kıyılarında, doğuda Kuban ile Terek ırmakları güney havzalarını kapsayan büyük bir alanda oturmuş olan ve kendilerine Adige adını veren halktırAncak Türkiye'de, Kuzey Kafkasya kökenli Adige, Abaza, Çeçen, Oset, Dağıstanlı, vb insanların tümüne verilebilen ortak bir özel addırAbzahAbadzeh (Абдзах), Bjeduğ (Бжъэдыгъу), Şapsığ, Hak'uçNatuhay, K'emguy (К1эмгуй), Mahoş, Yegerukay, Mamhığ, Besleney, Hatukay (Хьатикъуай) ve Kabartaylar (Къэбэрдэй), en tanınmış Çerkes topluluklarıdırRus resmi literatüründe, Rusya Federasyonu'na bağlı Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti'nde yaşayan, Kabartay ve Besleney kökenli Adige topluluğuna Çerkes, bunların yaşadığı yöreye de özel anlamda ya da bir kısaltma ad olarak Çerkesya denmektedirBu yörede 1926-1928 yılları arasında Çerkes Ulusal Okrugu, 1928-19571956'da sürgün cezası kaldırılarak Karaçaylara geri verilen, 1928-1943 yılları arasında varolan Karaçay Özerk Oblastı toprakları ile, 5 Ocak 1957'de birleştirilerek, 1926 öncesinde olduğu gibi, yeniden bir Karaçay-Çerkes Özerk Oblastı kuruldu

ya da (Хьак1уцу), arasında, bir üst yönetim birimi statüsüne yükseltilen Çerkes Özerk Oblastı bulunuyorduÇerkes Özerk Oblastı,


Konu başlıkları
  • 1 Tarih
    • 11 Rus yayılmasının başlaması
    • 12 Osmanlı-Çerkes İttifakı
    • 13 Çerkesya Kurtuluş Savaşı (1829-1864)
    • 14 Kırım Savaşı ve sonrasındaki Çerkes sürgünü
    • 15 Çerkesler Osmanlı topraklarında
    • 16 Kafkasya'da kalan Çerkes topluluklarına özerklikler verilmesi
    • 17 Kaynaklar
  • 2 Dış bağlantılar
Tarih

Çerkeslerin ataları sayılan Sind-Meot kavimlerinin Kafkasya'daki varlığı, ölü gömme kültüründen gidilerek, MÖ 3000'lere değin uzanmaktadır MÖ 2000'lerde tarım ve hayvancılığın yanı sıra bakırı kullandıkları, seramik eşya ve daha sonra da tunçtan aletler yaptıkları bilinmektedir Meotlar (Adıgece: Mıvıt'; Mıvet'; Mıvt'e; Мыут1э) olarak adlandırılan kavimlerden geldiği kabul edilen Çerkesler, MÖ 8 yüzyılda Kimmerlerle, MÖ 6 yüzyılda da kuzeyde İskitlerle, Karadeniz kıyısında da Greklerle komşuydular İskit ve Greklerle kurulan ilişkiler, ekonomik ve kültürel gelişmenin yanı sıra Çerkes kentleri ve yazısının ortaya çıkmasını da sağladı
  • MÖ 5 yüzyılda merkezi Sindika limanı ya da Grekçe GorgippiaAnapa) olmak üzere Bosporos Krallığı'nın yanı başında,Meotların bir topluluğu olan Sindler tarafından kurulan Sind Krallığı ya da Sindika bulunuyordu Sindika, varlığını en az bir yüzyıl kadar sürdürdükten sonra, dış saldırılardan korunma amacıyla da, MÖ 4 yüzyılda, Bosporos kralı Levkon'un hükümdarlığı döneminde (MÖ 349-348) Bosporos Krallığı'na katıldı Bosporos Krallığı'nın, MÖ 3 yüzyılda, ucuz Mısır buğdayının rekabeti (1) sonucu, ekonomik ve askeri çöküş sürecine girmesinden yararlanan İskitler'in izleyicileri olan Sarmatlar, MÖ 2 yüzyılda Kuzey Kafkasya topraklarını ele geçirdiler Bu dönemlerde Çerkeslere Zykh (Зихы) ve Kasog gibi adlar verilmeye başlandı Çerkesler, Sarmatlar'ı ancak MS1 yüzyılda Maniç ırmağının kuzeyine sürmeyi başarabildiler Sarmatlar'dan sonra 4 ve 5 yüzyıllarda Alanlar ve Hunlar da bölgeye geldilerGotlar , ardından Hun saldırıları sonucu kıyı kentleri ve deniz ticareti yok oldu ve Çerkesler verimli topraklarının hemen hepsini yitirdiler Hunların çekilmesinden sonra Çerkesler eski topraklarını geri aldılar, kuzeyde Ukrayna ve Kırım'a değin yayıldılar (bugünkü
  • 1223'de Kafkasya'yı istila etmeye başlayan Moğollar Çerkeslerin bir bölümünü ve Alanlar'ın çoğunu yok ettiler Bunu izleyen Altın Orda saldırıları sırasında topraklarının büyük bir bölümünü yitiren Çerkesler, buna karşılık Alanlar'ın bazı topraklarını ele geçirdiler Kuban Irmağı boyunca uzanan bu yeni topraklar üzerinde 14 yüzyılda Kabardey bölgesi oluştu Altın Orda devletinin yıkılmasından sonra daha önce yitirdikleri toprakların bir kısmını geri alan Kabartay Çerkesleri, bu kez de Kırım Hanlığı'nın baskıları ile karşılaştılar
Rus yayılmasının başlaması

Kırım Hanlığı'nın Kabartayları ağır bir vergiye bağlaması Kabartay Çerkeslerinin Rusya'ya yaklaşmasına yol açtı Rusya, 1556'da Astrahan Hanlığı'nı ilhak etti ve Kabartaylarla komşu oldu Bundan yararlanan Kabartaylar Kırım egemenliğinden çıkıp 1557'de Rus koruması (egemenliği) altına girdiler Bu oluşum Terek Irmağı kuzeyinde bulunan toprakların Ruslar tarafından barışçı bir biçimde kolonileştirmesini, Oset, İnguş, Çeçen ve Dağıstanlılar arasında da Rus etkinliğinin artmasına yol açtıBu 1557 yılı olgusu,şimdiki Kabartay-Balkar,Karaçay-Çerkes ve Adıgey cumhuriyetlerinde,"Ruslarla Adıgelerin gönüllü birleşmelerinin 450 yılı" adı altında düzenlenen etkinlikler çerçevesinde 2007 yılı boyunca kutlanmıştırAma yine tarihsel Adıge (Çerkesya) toprakları olan Krasnodar Kray ve Stavropol Kray kutlama dışı tutulmuştur (Daha geniş bilgi için tıklayın-Adigey)
  • Kabartay-Rus dostluğu 18yüzyıl ikinci yarısına (1774'te Kabardiya ve Osetya'nın,1783'te de Kırım'ın Rusya'ya ilhak edilmesine) değin sürdü1774 sonrasında Osmanlı-Rus dengesi,Osmanlılar aleyhine bozuldu,onun yerini Batı-Rus dengesi aldıOsmanlı Devleti,bu yeni denge içinde zayıf bir tampon devlet konumuma geldiDolayısıyla Çerkeslere gerekli yardımlarda bulunamadı
Osmanlı-Çerkes İttifakı

1739 Belgrad Antlaşması ile Kabardiya'ya, Rus ve Osmanlı devletleri arasında "bağımsız" ya da "tarafsız bölge" statüsü verildi Rus yayılmacılığından kaygı duyan Çerkesler (Adıgeler), 1768-74 Osmanlı-Rus Savaşı'nda Osmanlılar'dan yana tavır aldılar, ama savaş Rusların, Osmanlıları yenmeleri, Gürcistan'a girmeleri, Kabardey bölgesi ile şimdiki Kuzey Osetya'yı ilhak etmeleriyle sonuçlandı Bu arada Kırım'ı ve Kuban Irmağının kuzeyinde, Kuban ve Azak Denizine dökülen Yeya ırmakları arasında bulunan ve Kırım'a ait olan Nogay ve Çerkes nüfuslu toprakları da ilhak eden ve bu bölgede bir etnik temizlik ve soykırım uygulayan Ruslar, 1783'te Gürcistan'ı (Kartlı ve Kaheti) koruma altına aldılar; ayrıca Mozdok'tan başlayıp Kuban Irmağının sağ (kuzey) yakası boyunca batıda Karadeniz'e, doğuda da Terek Irmağının sol (kuzey) yakası boyunca Hazar Denizi'ne uzanan, üzerinde kale, karakol ve gözetleme kuleleri bulunan müstahkem hatlar inşa ettiler Bu arada Çerkesya'yı doğudan da, Kafkas Sıradağlarına değin uzanan müstahkem hatlarla çember içine aldılar Bunun üzerine Çerkesler (Adigeler) Türklerden yardım talebinde bulundular, böylece Türk-Çerkes ittifağının ve Anapa kalesinin temeli atılmış oldu (1781) Kuzey Kafkasya halkları (yani Adıge, Çeçen ve Rus korumasındaki hanlık toprakları dışındaki özgür Dağıstanlılar) artan Rus yayılmasına karşı bir tepki olarak İmam Mansur önderliğinde direniş hareketlerini başlattılar, 1787-91 Osmanlı-Rus Savaşı'nda Osmanlıların yanında savaştılar, ama savaş Ruslar'ın Anapa'yı ve buradaki İmam Mansur'u ele geçirmesiyle sonuçlandı (1791) Anapa, 1792 Yaş Antlaşması ile Osmanlılara geri verildi
  • 1806-12 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, Nisan 1807'de Anapa yeniden Rusların eline geçti Ama 1812 Bükreş Antlaşması ile, Anapa ile birlikte, kuzeyde Kuban Irmağı ağzından başlayıp güneyde Bzıb (Psıb) Irmağına ulaşan Çerkesya kıyılarının denetimi,Ruslarca Osmanlılara geri verildi Bzıb Irmağından, daha güneydeki Rion Irmağına (Poti'ye) kadar olan yerlerin denetimi de (Abhazya Prensliği dahil), Ruslara bırakıldı (2) Böylece Ruslar, bağımsız bir ülke olan Çerkesya'yı Osmanlı Devleti ile ilişkilendirip ileride işgal etmenin alt yapısını oluşturmaya çalışıyorlardı
Çerkesya Kurtuluş Savaşı (1829-1864)

1829 Edirne Antlaşması ile Osmanlılar Çerkesya'nın kıyı, yani Kuban ve Bzıb ırmakları arasında bulunan kıyı kesiminin denetimini Ruslara devrettiler Ruslar bunu, tüm Çerkesya'nın hukuken kendilerine bırakılmış olduğu biçiminde ilan ettiler Çerkesler ise, Türklere bağlı olmadıklarını, sadece müttefik olduklarını öne sürerek,1829 Edirne Antlaşması hükümlerini tanımadılar,ama hukuksal anlamda başarısız kaldılar Ruslar, 1837'de Karadeniz kıyısı boyunca Anapa'dan Sohum'a değin uzanacak bir kıyı hattı kurma çalışmalarını başlattılar 1838'de Çerkeslerle çarpışarak, Soçi ve Tuapse ırmakları ağızlarını ele geçirip kıyı boyunca kale ve karakollar kurmaya başladılar Ayrıca, Gelencik limanından başlayıp ülke içinden geçen ve şimdiki Krasnodar kenti batısına (Olginsk) uzanan bir hat daha inşa ettiler 1839 yılı sonunda Çerkesya hem karadan ve hem de denizden tam bir kuşatma altına alınmış ayrıca ikiye bölünmüş oldu Ayrıca, doğudan batıya doğru savaşarak ilerleyen Ruslar, Çerkesya'nın Base Ovası'nı işgal ederek Laba Irmağı'na dayandılar Laba ve Kuban ırmakları arasında bulunan Base Ovası'nı katliam ve etnik temizlikten geçirdiler, buraya stanitsalar yerleştirdiler
  • Base Ovası'ndan sürülen Adıge ve özellikle Besleney kalıntıları (2 köy), Kabardiya'dan getirilen göçmenler ve güneydeki yüksek dağ vadilerinden indirilenAbazalarla takviye edilerek, Küçük ve Büyük Zelençuk ırmakları vadilerine yerleştirildiler Bu yerleştirme alanında şimdi RF'ye bağlı Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti bulunmaktadır
  • Öte yandan egemenlik alanı gitgide daralan Çerkesler, 1840 yılı ilkbaharında Karadeniz kıyı hattı ile ülke içinden geçen Gelencik Hattına saldırarak bu hatları yıktılar ve kalelerin çoğunu ele geçirdilerDağıstanÇeçenya'da Ruslar'a karşı mücadele eden İmam Şamil , Çerkeslerle birleşmek için 1846'da Kabardey bölgesine yürüdü, ama Rus işbirlikçisi Kabardey derebeylerinin muhalefeti ile karşılaştı ve birleşme girişimi de başarısızlığa uğradı Şamil, 1848'de NaiplerindenMuhammed Emin, Çerkesya'ya gönderildi Ama tüm çabalara karşın, Çerkeslerle bir bütünleşme sağlanamadı ve
Kırım Savaşı ve sonrasındaki Çerkes sürgünü

1853-56 Kırım Savaşı sırasında Çerkesler, Müttefik baskısı nedeniyle Rusların tahliye ettikleri kıyı kalelerini, bu arada Novorossiysk kenti ile Taman Yarımadası'nın bir bölümünü geri aldılar Ama Müttefikler'in savaşa son vermeleri, kendi çıkarları ile yetinmeleri sonucu, Çerkesler ve Şamil kuvvetleri, eşitsiz olarak Ruslarla başbaşa kaldılar İmam Şamil'in 1859'da şartlı teslim olmasından (Eylül 1859) sonra, naibi Muhammed Emin de Ruslara anlaşmaya vardı (Aralık 1859) 1859'da Adıge derebeyi toplulukları (Beduğ, K'emguy, Besleney, vb) ve 1860'da Anapa yöresindeki demokratik Natuhay topluluğu Ruslara boyun eğdi Rus Hükümeti, üç önemli demokratik Çerkes topluluğunun (Abadzeh,Şapsığ, kabertay ve Vıbıh),özellikle Vıbıhlar'ın,takas olarak, Ruslarca gösterilen yerlere yerleşmeyi reddetmesi üzerine, Çerkesleri zorla topraklarından çıkarma kararı aldı ve uygulamaya soktu (1862),böylece insanlık tarihinin en acı sayfalarından birini oluşturan Çerkes sürgünü başladı
  • 1862'de harekete geçen Ruslar, Çerkes köylerini basıp yakmaya, geri dönüşü olanaksızlaştırmak için de tarlaları tahrip ederek, dahası meyve ağaçlarını bile keserek halkı Karadeniz kıyısına doğru sürmeye başladılar Bu durum karşısısında önce Abadzehler savaştan çekildilerŞapsığlar da ardından ateşkes imzladılar (Ekim 1863)Bölgelerini boşaltmaları için,Şapsığlara 6 Mart 1864'e kadar süre tanındı Ruslar, Şubat ve Mart 1864'te, ateşkesin yürürlükte olduğu Şapsığ toprakları üzerinden,ateşkes imzalamamış olan daha güneydeki Vıbıh topraklarına doğru ilerlemeye başladılar; Şapsığ gözlemcilerin eşliğinde,önce Şapsığ yöresi Tuapse'yi,ardından 19 Mart 1864'teki kısa bir drenişten sonra,24 Mart 1864'te ateşkesi imzaladılarRuslar 25 Mart 1864'teSoçi 'deki eski kaleleri Navaginsk'i,çarpışmasız ele geçirdiler Nüfuslarının dörtte biri kadarı köle olan Vıbıhlar, Türkiye'ye göç etmek istediklerini Rus komutanlığına bildirdiler ve kölelerini de alarak Türkiye'ye göç ettiler 1861'de Rusya'da köleliğin kaldırıldığını bilen Osmanlılar, Vıbıh göçünü özendirmek için 1855'te yasaklamış oldukları Çerkes köle ticaretini yeniden serbest bıraktılar Vıbıhların tesliminden sonra,küçük Abaza toplulukları olan Ciget, Ahçıpsı,AibgaPshulara yönelik harekat başlatıldı 7-11 Mayıs arasında yürütülen harekat sonucu Aibgalar da 12 Mayıs 1864'te boyun eğdler21 Mayıs 1864'te Ruslar Kafkas Savaşı'nın sona erdiğini Mzımta Irmağı yukarısındakiKbaada Yaylasında (şimdiki Krasnaya Polyana ) bir dini ayin ve askeri tören düzenleyerek ilan ettiler Çerkesya bu tarihten başlanarak Çerkes nüfusundan arındırıldı ve Ruslarca ele geçirilen bu yeni topraklar "Kuban Ordusu Yönetim Bölgesi" içine eklendi (4) Bununla birlikte Şapsığ ve Vıbıhların üstündeki dağlarda barınan ve inatçı direnişçiler olarak tanınanHak'uçlar (Хьак1уцу) Ruslara boyun eğmeyi ve topraklarından ayrılmayı kabul etmediler Bunu üzerine Ruslar kıyıdaki Aşe, Psezuape, Tuapse, Soçi ve Mzımta Irmakları havzalarını koruma altına almak ve Hak'uçlara boyun eğdirmek için, Haziran 1865'te Hak'uç Hattını kurdular Dağların iç yamaçlarına ve geçitlere de askeri birlikler yerleştirerek, Hak'uçları çember içine aldılar Hak'uç direnişi yer yer 1870'li yıllara,direnişçiler direnene dek sürdü Hak'uç kadın, çocuk ve yaşlıları ise açlık ve soğuk nedeniyle barındıkları mağara ve kuytu köşelerde öldüler1880'de Hak'uç sayısı 83'e, Vıbıh sayısı da 80'e düşmüştü 1859 yılı öncesinde Rus işgaline uğramış olan Orta Kuban ve Orta Laba ırmakları solundaki ovalarda küçük bir Çerkes nüfusu, kısmen de iç sürgün (relocation) yoluyla Kuban oblastında bırakıldı Bu yerlerde bırakılan Çerkes sayısı 1864'te 80 bin dolayında tahmin ediliyordu (5), ülke dışına göç ettirme (deportasyon) politikasının daha sonra da,sürdürülmesi nedeniyle Kuban oblastındaki Çerkes sayısı 1897'de, 30 bini şimdikiAdigey ve Şapsığ (Tuapse ve Soçi) bölgelerinde, ayrıca 13 bini de şimdiki Karaçay-Çerkesya'da olmak üzere 43 bine düşmüştü ve
Çerkesler Osmanlı topraklarında

Asıl Çerkes nüfusu ise deniz yoluyla Osmanlı topraklarına deporte (sürgün) edildi Gemilere bindirilen Çerkesler, Karadeniz'in Anadolu kıyılarındaki limanlara (Batum, Trabzon, Ordu, Samsun, Sinop ve şimdiki Akçakoca) çıkarıldı Bir bölümü de Burgaz, Varna ve Köstence'ye götürülerek Balkanlar'a yerleştirildi Göç sırasında açlık ve salgın hastalıklar yüzünden çok sayıda Çerkes öldü Balkanlar'a yerleştirilen Çerkesler de,1878 Berlin Antlaşması gereğince,yeniden Osmanlı Asyası ve Afrikası topraklarına göç ettirildiler Bunlar Anadolu, Kıbrıs, Suriye, Ürdün, İsrail ve Mısır gibi boş yer bulunan hemen her yere dağıtılarak yerleştirildiler Anadolu'ya göç ettirilenler, yoğun olarak Orta ve Batı Karadeniz, Kuzeybatı, Batı, İç Batı, İç Doğu, Orta Anadolu ve Doğu Akdeniz'e, Bingöl ve Bitlis'e yerleştirildiler Sürgün ve yerleştirme giderleri Osmanlı Hükümeti'nce karşılandı

Kafkasya'da kalan Çerkes topluluklarına özerklikler verilmesi
  • 1830'da GV Novitski'ye yaptırılan bir Rus askeri araştırmasına göre 1082200 tahmin edilen ("Kubanskie oblastnıe vedomosti", No38, 1884) Kuban oblastındaki (Çerkesya) Çerkes nüfusu (aslında 2 milyon), savaş, etnik temizlik ve deportasyon uygulamaları sonucu,1864'te 80 bine, 1880'de 60 bine, 1897'de de 30 bine düşmüştüBu sayıya şimdiki Çerkessk yöresi Adıgeleri (Kabartay, Besleney) ile asıl Kabartaylar da eklendiğinde sayı, 1897'de 145 bini buluyordu
  • 27 Şubat 1917'de Rusya'da Çarlık rejimi çöktü ve Çar II Nikola tahttan indirildi Bundan sonra ilk olarak Kuban ve Terek oblastlarında (il) yönetime katılan Çerkesler özerklik istediler ve 1917 Ekim devriminden sonra Dağıstan ve Terek'te yaşayan Kuzey Kafkas halklarını temsil etmek üzere 1 Aralık 1917'de Vladikavkaz'da kurulan Terek-Dağıstan Bölgesel Hükümeti'nde yer aldılar Bu hükümetin Sovyetleri tanımayan karşı devrimci Kuban ve Don yerel hükümetleriyle birlikte oluşturduğu 'Güneydoğu Birliği', Mart 1918'de Sovyet güçleri tarafından ortadan kaldırıldı Sovyetlere karşı çarpışan General Denikin1919'da Kuban ve Terek oblastlarını ele geçirdiyse de, Sovyetler Mart 1920'de duruma yeniden egemen oldular
  • Kasım 1920'de Rus SFSC'ye bağlı Dağıstan ÖSSC ve Dağlı ÖSSC kuruldu ve bu kuruluşlar Ocak 1921'de onandı Dağlı ÖSSC içinde bir ulusal okrug (ilçe) oluşturan Kabardey Çerkesleri, 1 Eylül 1921'de Dağlı ÖSSC'den ayrılarak Kabartay Özerk Oblastı'nı (sancak) oluşturdular Sırasıyla, 12 Ocak1922'de, şimdiki Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti yerinde Karaçay-Çerkes, 16 Ocak 1922'de Kabardey-Balkar ve 27 Temmuz 1922'de Adigey özerk oblastları ve en son 23 Eylül 1924'te, Karadeniz kıyısında da Şapsığ Ulusal Rayonu (ilçe) oluşturuldu 5 Aralık 1936'da Çerkes nüfusunun çoğunluğunun yaşadığı Kabartay-Balkar ÖSSC; 3 Temmuz 1991'de de, daha az sayıda bir Adıge nüfusunu barındıran Adıgey (ya da Adıge) ve Karaçay-Çerkes oblastları da birer cumhuriyet oldular Bu üç cumhuriyet, şimdi Rusya Federasyonu (RF) içindedir Şapsığ Ulusal Rayonu ise 24 Mayıs 1945'te kaldırıldı, ancak Şapsığlar'a (toplamı 12 bin) 1999'da, RF içinde koruma altında küçük bir yerli toplum statüsü tanındı, dilleri yerel birimlerde (komponent) kullanılan eğitim (ders) dilleri arasına alındı 2002'de, Şapsığlar dışında, RF'deki Çerkeslerin toplam sayısı 712244'e ulaşmıştı (Daha geniş bilgi için tıklayın-Adıge sürgünü, Adigey, Adigece,Anapa, Gagra, Krasnaya Polyana, Krasnodar Kray,Sindika ve Şapsığlar)
Kaynaklar
  • 1 V Diakov-S Kovalev, İlkçağ Tarihi, Ankara, 1987, s512-513
  • 2 AT Keraşev, AY Çirg, İstoriya Adıgei, Maykop,1991,s130
  • 3 Ançoko K'eraş, Çerkesya'nın Dış Ülkelerle İlişkileri, Kuzey Kafkasya KD, sayı 83-84, İstanbul, 1991, s 9-11
  • 4 Kim Şibzuh, Dönem Bize Yeni Sorumluluklar Yüklüyor, Kuzey Kafkasya KD,sayı 87-88,s8
  • 5 Dr Almir Abreg, Geçmişten Günümüze Kafkasların Trajedisi, İstanbul, 2006, s43
  • 6 NOT: Kelime TDK Türkçe sözlüğü'nde "çerkez" olarak geçmektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Mezopotamya Uygarlıkları

Eski 05-28-2009   #15
[KAPLAN]
Varsayılan

Cevap : Mezopotamya Uygarlıkları



Sümerler, MÖ 3500 - MÖ 2000 yılları arasında Mezopotamya'da yaşamış halk

Mezopotamya'da ortaya çıkan sayısız medeniyetin temelini Sümerler atmıştır Ayrıca yazı ve astronomi de ilk kez Mezopotamya'da Sümerlerde ortaya çıkmıştır Genel kanı Sümerlerin çağdaşı olan halklarla yakın etkileşimi sonucu benzerliklerin olduğu yönündedir

Mezopotamya'da yaşayan birçok farklı kavimden ilk öne çıkan ve daha sonraki medeni oluşumların temelini atan Sümerlerdir Gerek yazı, dil, tıp, astronomi, matematik gerekse din, fal, büyü ve mitoloji gibi alanlarda ilk öne çıkan ve bilinen toplum Sümerlerdir "Yaratılış" ve "Tufan"a ilk kez Sümerlerde rastlanır Sümer döneminde 21'i büyük olan yaklaşık 35 büyük şehir ve kasaba vardı Bunlara örnek vermek gerekirse Kiş, Nippur, Zabalam, Umma, Lagaş, Eridu, Uruk ve Ur sayılabilir


Konu başlıkları
  • 1 Tarihçe
    • 11 Sümer şehri
    • 12 Sümerlilerin bölgeye gelişi
    • 13 Tufan'dan sonra
  • 2 Din
  • 3 Bilim
  • 4 Dil ve yazı
    • 41 Türkçe ile Sümerce arasındaki benzerlikler
  • 5 Toplum yapısı
  • 6 Ayrıca bakınız
  • 7 Kaynakça
    • 71 Dipnotlar
Tarihçe Sümer şehri

Sümer şehri, Mezopotamya'nın güney ucunda, Dicle ve Fırat nehirleri arasında, sonradan Babil olmuş, günümüzde de Irak'ın Bağdat şehrinden Basra Körfezi'ne kadar olan bölgede idi

Sümer şehri, Sümerlerden önce yaşamış ve Sümerce konuşmayan ve Sami olmayan bir halk tarafından, MÖ 4000 - 2350 yılları arasında kurulmuştur Bu halka günümüzde Proto-Fıratlılar yada UbaidlilerUbaid ismi Al-Ubaid şehrindeki kazı alanından gelir Ubaiddliler Sümer şehrinde kurulmuş ilk medeniyettir Bataklıkları tarım için kurutmuşlar, ticaret, dokumacılık, dericilik, demircilik, taş oymacılığı ve çanak-çömlekçilik gibi işlerle uğraşmışlardır Ubaidlilerin bölgeye yerleşmesinden sonra çeşitli Sami halklar da aynı bölgeye yerleşmiş, kültürlerini Ubaidlilerinki ile karıştırarak Sümerliler öncesi yüksek bir medeniyet kurmuşlardır

denmektedir


Sümerlilerin bölgeye gelişi


Sümerliler denen, ve dilleri bölgede uzun süre yaşayan halk, MÖ 3300 yıllarında, muhtemelen Anadolu'dan bölgeye geldiler MÖ 3 binyıla gelindiğinde bölgede en az 12 şehir devleti vardı

Bu dönemde her kent genellikle surlarla çevriliydi Her kentin kendi tanrısı vardı ve her kentte en az bir tapınak bulunurdu Sümerlerde tarihin belki de ilk kral listeleri ile karşılaşılır Fakat bu listeler genellikle tarihsel gerçeklerin ötesinde mitolojik unsurlara da sahiptirler Örneğin kral listesine göre Tufan'dan önce Sümerlerin yaşadığı bölgede efsanevi sekiz yönetici (ve dolayısıyla kent) mevcuttu Kral listesine göre Tufan'dan sonraki ilk Sümer hanedanları Kiş, Uruk ve Ur'dur Ünlü Gılgamış destanının kahramanı Gılgamış kral listesine göre Uruk Hanedanı'nın krallarındandır

Lagaş'ta iktidara gelen Ur-Nanşe yaptırdığı inşaatlarla öne çıkmıştır Urukagina da ilk yazılı reformları sayesinde tanınmıştır Erken dönemlerde Sümerlerin ana tanrısı An'dır, fakat daha sonraki dönemlerde bu tanrı yerine Enlil Sümerlerin baş tanrısı konumuna yükselir Enlil'in Nippur'da Ekur adında bir tapınağı vardır Bu nedenle Nippur Sümerlerin dini başkenti sayılırdı ve burada tapınak yaptırmak veya bu tip inşaatlarda çalışmak, hizmetli olmak önemli sayılırdı

Tufan'dan sonra

Tufan'dan sonra bazı şehir devletleri diğerleri üzerinde hakimiyet kurdular Şehirleri birleştiren kralların ilki, MÖ 2800 yıllarında Kiş kralı olan Etana idi Kiş, Erech, Ur ve Lagash şehirleri diğerlerine hakim olabilmek için asırlarca yarıştılar Bu durum Sümerleri harici düşmanlara karşı zayıf durumda bıraktı Önce Elamlılar (MÖ y 2530-2450) ve sonra Kral Sargon yönetimindeki (MÖ 2334-2279) Akadlılar Sümerlere saldırdılar Sargon hanedanı yaklaşık 1 asır iktidarda kaldı ve şehir devletlerini birleştirdi Sargon hanedanının yönetim modeli tüm Orta Doğu medeniyetlerini etkiledi

Din


Antik Mezopotamya


Çok tanrılı inanca sahip Sümerlerin tapınaklarına Ziggurat denirdi Zigguratlar yedi katlı olup toplam üç ana bölümden oluşur İlk katlar erzak deposu,orta katlar okul ve tapınak,son katlar ise rasathane olarak kullanılmıştır Yazının icadı serüveni bu tapınaklara dayanır Mezopotamya'da evler ve tapınaklar,taş az olduğundan kerpiç ve tuğladan yapılmıştır Hem bu özelliğinden hem de sık sık istilalara uğradığından bu yapılar günümüze kadar ulaşmamıştır

Bilim




Yerleştiklerinde [[çanak]-çömlek yapmayı ve madenleri işlemeyi biliyorlardı Aşağı Mezopotamya'da Dicle ve Fırat nehirleri kıyısında Uruk, Lagaş, Eridu, Ur, Kiş gibi kent devletleri kurdular Gelişmiş bir yapı tekniği kullanıyorlardı Yerleştikleri kesimlerde muazzam bir sulama sistemi kurup, kanallar, barajlar ve bentlerle hem seli önleyip bataklıkları kuruttular hem de düzenli sulamaya dayalı bir tarım geliştirdiler Tekerleği de icad eden bu toplum tarlaları öküzlerin çektiği sabanlarla sürüyorlardı

60 rakamına dayanan seksajismal sayı sistemini kullanan Sümerler'in "sos" dedikleri bu 60'lık birim bütün zaman ve mekan hesaplarında kullanılmaktaydı ve onları bir uyum içersinde birbirine bağlıyordu Ayı 30, yılı 360 gün olarak hesapladılar Gece ve gündüzü 12'şer saate böldüler Bir yılı 12 ay olarak hesapladılar Ay ve Güneş tutulmasını hesapladılar Aritmetikgeometrinin temellerini attılar Çarpma ve bölme cetvellerini buldular Daireyi 360 dereceye böldüler

Dil ve yazı


Sümer yazısı


Ana madde: Sümerce İlk yazıyı MÖ 3200 yıllarında Sümerler buldular İlk yazıları şekiller üzerine kurulu yani her varlık ve olay için bir şekil kullandılar Çivi yazısı işaretleri geçmişteki bir resim yazısına dayanır Bir kavramı ifade eden işaretlere ideogram adı verilir

Sümerce'nin Hint-Avrupa ve Sami kökenli dillerle akraba olmadığı bilinmektedir Dilin bazı özellikleri Ural-Altay grubu dilleriyle benzerlik gösterse de dil bu gruba dahil edilemez Sümerce bugün yapılan pek çok araştırma Hint-Avrupa Dil Ailesi'nden çok sondan eklemeli yapısı sebebiyle Japonca, Korece, Moğolca ve Türkçe ile yakın akrabalıkları tahmin edilmektedir Tarihte ilk yazılı hukuk kuralları Sümerler tarafından oluşturulmuştur Bu özellikleri ile Sümerlere dünyadaki ilk Hukuk devleti denebilir Otoritenin korunmak istenmesi hukuk kurallarının ortaya çıkmasına neden olmuştur Lagaş Kralı Urukagine tarafından oluşturulan ilk yazılı kanunlar "fidye ve bedel" sistemine dayanıyordu Sümerlerin en önemli edebiyat eserleri; Gılgamış Destanı, Yaradılış Destanı ve Tufan Hikayesi'dir Sümerler Matematik ve Geometrinin temellerini atmışlardır (Dört işlemi bulmuşlar, dairenin alanını hesaplamışlar, çarpma ve bölme cetvelleri hazırlamışlardır Sümerler astronomide de gelişmişlerdir (Burçları bulmuşlar, bir ayı 30, bir yılı 360 gün olarak hesaplamışlardırAyrıca güneş saatini icat etmişlerdir Dünyada ilk kez ay yılı hesabına dayanan takvimi Sümerler bulmuşlardır
Sümerler kendi ülkelerine Kengir, konuştukları dile Emegir ve kendilerine Sag-giga derlerdi

Türkçe ile Sümerce arasındaki benzerlikler

Yazar İbrahim Okur, Sümerce'nin Türkçe ile olan yakınlığını inceleyen çalışmalar yapmaktadır Örneğin Sümerce alım-Türkçe alımlı, bab-baba, dim-dimdik, es-esmek, gim-kim, güles-güleç, ib-ip, ir-er, kıya-kıyı, ulu-ulu, kusu-koşmak [kaynak belirtilmeli] örneklerine dayanarak Sümerce-Türkçe arasında bir akrabalık olduğu savunulmaktadırHatta Ulu önder Atatürk de bu konuyla ilgili TÜRK TARİH TEZİ nde Sümerlerin Türk olduklarını savunmuştur [kaynak belirtilmeli]

Toplum yapısı



Bir mühürde ilah Annunaki tasviri


Devlet kentlerden oluşmuştu ve her kent surlarla çevrili idi Kent içinde yüksek bir tepeye yapılan tapınak bulunurdu ki bu sosyal yaşamın merkezini oluşturmaktaydı

Başlangıçta Anaerkil bir toplum yapısına sahiptiler[kaynak belirtilmeli] İşbölümü derinleşmişti;1 sınıfı din adamları ve askerler 2 sınıfı halk 3 sınıfı ise kölelerin oluşturduğu bir toplumsal hiyerarşi vardı Sürekli savaşlar sonucunda halktan her insan kolayca köle edinebiliyordu MÖ 3000-2500 yıllarında yüksek ruhbanlardan oluşan egemen sınıflar, dinsel yapıya sahip kent devletlerinin yöneticileri olarak ortaya çıktılar Bu kral-rahipler dinsel ve siyasal işleri yürütürlerdi Bir kentin baş rahibi, aynı zamanda o kentin başkanıydı

Hissedilen her nesnenin bir Tanrısı vardı ve insan görünümündeydiler, fakat insanüstü güçleri olan ölümsüz varlıklardı Tanrılar, insanlara ne istediklerini bildirmez Ancak insanlar onlara, kendilerinden istenileni sorarak öğrenebilirdi






Sümer mitolojisinin en önemlilerinden biri Gılgamış Destanı'nda da adları geçen tanrılardan başlıcaları şunlardır:
  • Anu veya An: Gök tanrısı, önceleri baş tanrıyken sonra yerini hava tanrısı Enlil almıştır
  • Enlil: Hava tanrısı, tanrıların babası, tapınağı Ekur Nippur kentindeydi
  • Enki: Bilgelik tanrısı
  • Nimmah (Ninhursag): Ulu hanım, ana-tanrıça
  • Nanna (Sin): Ay tanrısı
  • Utu (Şamaş): Güneş tanrısı, ay tanrısı Nanna'nın oğlu
  • Ecem (Kueen) : Kraliçe Soylular tanrıçası
  • İnanna (İştar): Aşk ve Bereket Tanrıçası


İlk defa Akadlar tarafından içten çökertildi ve bundan sonra bir daha eski haline gelemedi; MÖ 2000'li yıllardan sonra uygarlıkları bağımsız kimlikleriyle yaşayamadı[kaynak belirtilmeli] Ardından gelen Akad ve Babil uygarlıkları çoğunlukla Sümerler'in izlerini taşıdılar Kendilerine özgü dilleri ve çivi yazıları uzun süre yaşadı Sümer inanışları ve mitolojisi de Fenike - Yunan - Romaİncil, Tevrat ve Kur'an da da Sümer inanış ve felsefesinin izlerine rastlandığını savunanlar vardırBu izler özellikle, Adem&Hava, Habil-Kabil, Nuh tufanı, Eyüp peygamber gibi figürlerde belirginlik kazanır
bağlantısıyla günümüze dek ulaştı Şu an Dünyamızda kullanılan

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.