Şengül Şirin
|
Bilim Felsefesi
4 BİLİM FELSEFESİ
A Bilim felsefesine giriş : Bilim felsefesi, bilimsel kesinlik ve bilimsel sistem düzeyine erişen bir bilgiyi inceler Bilim felsefesinin amacı; bilimin mantıksal yapısını, niteliğini ve işleyişini incelemek ve aydınlatmaktır
1 Bilimin tarih içindeki gelişimi : Bilimsel çalışmaların başlangıçları M Ö 2000 yıllarına kadar uzanır Bu yüzyıllarda Mısır, Mezopotamya, Hint, Çin medeniyetlerinde bilimsel çalışmalara rastlanmıştır M Ö 7 yüzyıldan itibaren Yunanlılar da bilimsel çalışmalar da bulunmuştur Bu dönemde bilim ve felsefe iç içeydi Bir filozof aynı zamanda bilim adamı idi Ancak ilk defa M Ö 3 yüzyılda Euclid (Öklit) geometri alanında yaptığı çalışmalarla geometrinin bağımsız bir bilim dalı haline gelmesini sağlamıştır Onun ardından Archimedes (Arşimet, M Ö 287-212) Mekanik biliminin kurucusu olmuştur
Yunan medeniyetinin çöküşünden sonra Roma İmparatorluğunun Hıristiyanlığı kabulü ve bilimin kilisenin tekeline girmesiyle Avrupa'da bir karanlık çağ başlamıştır
M S 7 yüzyıldan itibaren İslam dünyasında ise yeni bir bilimsel uyanış ve aydınlanma başlamıştır İslam bilim ve felsefesinin doğuşunda Yunan, İran, Süryani ve Hint eserlerinin Arapça'ya çevrilmesi önemli rol oynamıştır Çeviriler Abbasi halifelerinden Mansur zamanında başlamış, Harun Reşid'in Bağdat'ta kurduğu "Dar'ül Hikme" adlı çeviri merkezi sistemli ve örgütlü bir hale gelmiştir
Bu çalışmalardan sonra önemli bilim adamları yetişmiştir Harezmi yazdığı eserlerle aritmetik alanında bir çığır açmış, Cebir biliminin kurucusu olmuştur İlk defa aritmetikte kullanılan harfler yerine özel geliştirdiği rakamları kullanmıştır Rakamların kullanılmasıyla aritmetik işlemlerindeki Roma rakamları ya da alfabenin kullanılmasının verdiği hantallıktan kurtulunmuştur El Hesab'ül Cebir ve'l Mukabele adlı eserinde de logaritmanın kullanılmasına öncülük etmiştir
Beyruni, yaptığı çalışmalarının büyüklüğü nedeniyle yaşadığı çağa Beyruni çağı adı verilmesine neden olmuştur Beyruni, dünyanın güneşin çevresinde dönüyor olabileceğini ifade etmiştir Jeolojik dönemlerin birbirini izlediği görüşünü ortaya atmıştır Son derece basit bir formülle dünyanın çevresini ölçmüştür Deneysel fizik çalışmaları yapmıştır 8 maden 6 sıvı madde ve diğer değerli taşlar olmak üzere 29 maddenin özgül ağırlığını buluyor
İbn Sina ise özellikle tıp alanında çalışmalarıyla büyük gelişmeler sağlamıştır El Kanun-u Fi't Tıb adlı kitabı tıp alanında uzun yıllar kaynak kitap olmuş Avrupa'da 16 yüzyıla kadar üniversitelerde ders kitabı olarak okutulmuştur
Bu arada ortaçağda karanlık döneme giren Avrupa'da 15 yüzyıldan itibaren Rönesans hareketleri başlamıştır İslam dünyasının bilim ve felsefe eserleri Latinceye çevrilip okutulmaya başlanmıştır Kopernik, Galilei, Kepler, Newton, Einstein, Planck gibi önemli bilim adamlarının çalışmalarıyla bilimsel alanda büyük gelişmeler sağlanmıştır
2 Bilimin felsefenin konusu oluşu : Bilimin, özellikle 19 ve 20 yüzyıllarda, olağanüstü başarı sağlaması, ona olan ilgiyi büyük ölçüde artırmıştır Bu ilgi düşünürleri, neyin bilim olduğunu, neyin bilim olmadığını ayırmaya dolayısıyla bir takım ölçütler aramaya ve bilimi sorgulamaya götürmüştür Bu da bilimin, felsefenin konusu içerisine alınmasına yol açmıştır Bilim felsefesinin görevi, bilim üstüne düşünmek, yani bilim mantığı yapmaktır
B Bilime farklı yaklaşımlar
1 Ürün olarak bilim : Bu yaklaşım, bilimi anlamak, bilim diye ortaya konmuş eserleri (ürünleri) ele alır ve onları tarihsel gelişimi içinde anlamaya çalışır Bunun yolunu da bilim eserlerini mantık açısından çözümlemekte görür Bilimsel önermeleri mantık aracılığıyla çözümlemek isteyen yaklaşıma mantıkçı ampirizm ya da neo pozitivizm denir En önemli temsilcileri Hans Reichenbach ve Rudolf Carnap'tır Bunlara göre bir önermenin anlamlı olabilmesi için ya doğrudan olgusal bir dille ya da sonuçta olgusal bir dilin kısaltılması şeklinde ifade edilmiş olması gerekir
Bu yaklaşımda anlamlılık ve doğrulanabilirlik iki önemli ölçüttür Bunlardan, doğrulanabilirlik, bir önermenin doğru olup olmadığı, o önermenin içeriğinin olgularla desteklenmesine bağlıdır
2 Etkinlik olarak bilim : Bu yaklaşım, bilimi, bilim adamları topluluğunun bir etkinliği olarak görür Bilimin ne olduğunu anlamak için bilim adamları topluluğunun iç yapısını, inançlarını, içinde yaşadıkları toplumdaki araştırma gruplarına bakış tarzlarını, bilim ve toplum arasındaki karşılıklı ilişkileri vb incelemek gerektiğini ileri sürer
Bu yaklaşımın en önemli temsilcileri Thomas Kuhn ve Stephen Toulmin'dir
Kuhn, bilimi anlamaya yönelik çalışmasında çıkış noktası olarak "paradigma" adını verdiği kavramı kullanır Paradigma, belli bir bilimsel yaklaşımın doğayı ya da toplumu sorgulamak ve onlarda bir ilişkiler bütünü bulmak için kullandığı açık ya da üstü kapalı tüm inançlar, kurallar, değerler, kavramsal ve deneysel araçlardır
Kuhn bilimin şu üç dönemden geçtiği savunur
a) Bilim öncesi dönem
b) Olağan bilim dönemi
c) Bunalımlar
d) Bilimsel devrim
Kuhn'a göre bilim birikimsel bir süreç izlemez, dolayısıyla bilimsel gelişme ya da ilerlemeden değil, ancak bilimsel değişmeden söz edilebilir İlerleme ve gelişme normal bilim sürecinde yani bir paradigma içerisinde söz konusu olabilir Fakat bir paradigmanın diğerinden daha iyi açıkladığını gösterecek ölçütler olmadığı için bir paradigmadan diğerine geçiş devrimsel bir nitelik taşır
Toulmin'e göre ise bilimsel kuramların başarılı ya da başarısız olmaları bilimlerde yeni koşulların oluşturduğu sorunları çözme gücü ile ortaya çıkar Bu güçten yoksun olanlar ise zamanla terk edilir
C Bilim felsefesinde klasik görüş ve eleştirisi
Bilimde klasik görüşü en iyi temsil eden pozitivizmdir Benzer işlevi bazı farklarla mantıkçı ampirizm tarafından da sürdürülmüştür Pozitivistlere göre felsefe evren hakkında bilgi vermekten vazgeçmeli, bilimsel bilgiyi sorgulayan, çözümleyen bir disiplin olmalıdır
1 Bilime klasik görüş açısından bakış
a) Klasik görüş açısından bilim :
- Bilim, insan bilincinden bağımsız gerçeklikler hakkında araştırma yapma etkinliğidir Yöntemi tümevarımdır
- Bütün bilimler birbiriyle bağıntılıdır Ve tüm bilimler birbirine indirgenebilir
- Bilimin yardımıyla daha önce bilinenler kesinleştirilir, bilinmeyenler bilinir duruma getirlir Bugün bilinmeyen şeyler varsa bu bilimin tam gelişmemiş olmasındandır Bilimler geliştikçe bilinmesi gereken tüm şeyler bilinebilecektir
- Bilim birikimsel süreç izler Bu süreçte yanlış bilgi terkedilir, doğru bilgi kullanılmaya devam eder
b) Klasik görüşte bilimi niteleyen özellikler
- Bilim olgusaldır Duyularla algılanabilen bir dünyaya ilişkindir
- Bilim mantıksaldır Bilim akıl ve mantık ilkelerine dayanır Akılsal olan bilimsel, bilimsel olan akılsaldır
- Bilim genelleyicidir Bir olay aynı türden bütün olaylar için geçerlidir
- Bilim nesneldir Bireyden bireye değişmeyip herkes için aynıdır
- Bilim eleştiricidir Eleştirel bir tutumla konularını ele alır
2 Bilimsel yöntemin özellikleri
Bilimsel yöntem, olguları betimleme ve açıklama amacıyla izlenen sistemli bilgi edinme yoludur Bilimsel yöntemde birinci aşama betimlemedir
- Betimleme aşamasında araştırma konusu olgular ve bu olgular arası ilişkiler saptanır, sınıflanır ve kaydedilir Gözlemle başlar, deneyle devam eder
- Açıklama ile betimlenmiş olgular, bu olguların ve birbirleriyle olan ilişkilerini yansıtan ampirik genellemeler bazı teorik kavramlara başvurularak anlaşılır hale getirilir
- Hipotez, gözlenen olaylar hakkında yapılan geçici bir açıklamadır
- Kuram, sistemli bir biçimde düzenlenmiş, olguları açıklama aracıdır
- Bilimsel yasa, bir bilim dalının alanına giren olgular arasında sürekli tekrarlanan ve bilim adamları topluluğu tarafından doğru kabul edilen ilişkilerin neden-sonuç biçiminde dile getirilmesidir
3 Bilimsel açıklama-ön deyinin özellikleri
Açıklama, bilimsel niteliğini birtakım genellemelere başvurarak kazanır Örneğin boşlukta tüm cisimler aynı hızda düşer
Ön deyi; olgular arasındaki ilişkilerden yararlanarak henüz olmamış bir olguyu önceden kestirmedir Örneğin Thales M Ö 585 yılında güneş tutulması olacağını önceden haber vermiştir
4 Bilimsel kuramın özellikleri
Mevcut olguları açıkladığı gibi sonradan olacaklar hakkında öndeyide bulunmayı sağlar
5 Klasik görüşe yapılan eleştiriler
- Bilime gereğinden fazla önem verdikleri için eleştirilmişlerdir
- Bazı şeyler bilinmiyorsa bu bilimin ilerleyememiş olmasındandır Bilimler ilerledikçe bilinmesi gereken tüm şeyler bilinecektir, görüşü yanlıştır Çünkü evren de bilinmesi gereken şeyler sınırsızdır Bunların hepsinin bilinmesi imkansızdır
- Tüm bilimlerin tek bilime indirgenebileceği yanlıştır
- En güvenilir yöntemin doğrulama yöntemi olduğu yanlıştır
- Bilime birikimsel bir süreç gözüyle bakmaları eleştirilmiştir
- Bilimin, bilim adamları topluluğunun özelliklerinden etkilenmez, görüşü yanlıştır
D Bilimin Değeri
Bilim doğal ve toplumsal gerçekliğin daha iyi anlaşılmasını ve belirli ölçüde de olsa denetlenmesini sağlar
Bilimin iki önemli işlevi vardır:
a) Bilimin teknolojiye uygulanmasına ve yarara yönelik buluşlara olanak sağlaması
b)Nitelikleri belli bir düşünme yapısı ve akılcı bir dünya görüşü oluşturması
5 VARLIK FELSEFESİ
A Varlık Felsefesinin Konusu
Varlık felsefesinin konusu varlığın kendisidir Varlık gerçek varlık ve düşüncel varlık olarak ikiye ayrılır Gerçek varlık, gerçekliğini nesnelerden, olaylardan, kişilerden alan varlıktır Uzayda yer kaplar, zaman içinde değişir ya da yok olur Düşüncel varlık ise, duyularla algılanamayan, uzay ve zaman dışı olan ve gerçekliği bulunmayan varlıktır İşte varlık felsefesi de bu varlıkların ne olduğunu, nasıl olduğunu, neden olduğunu araştıran felsefenin bir alanıdır
1 Bilime göre Varlık : Bilimler varlığı incelerken, nesneleri ve onlarla ilişkili olan olayları gözler, anlamaya çalışırlar Elde ettiklerinin de doğru olup olmadığını deneylerle denetlerler Böylece olaylar ve nesneler arasında değişmeyen, genel olan ve kanıtlanmış olan ilişkileri, yani yasaları bulmaya çalışırlar
2 Felsefe Açısından Varlık
a) Metafizik - Ontoloji : Tarihsel açıdan bakıldığında, felsefe varlık problemiyle başlamıştır İlk defa Thales evrendeki her şeyin aslını yani ana varlığın ne olduğunu aramış ve bunu mitolojiden farklı olarak "Ana varlık sudur" şeklinde cevaplamıştır Bu şekilde varlık sorunu doğanın soruşturulmasıyla başlamıştır Metafizik ve ontoloji aynı alanı ifade eden iki ayrı terimdir Aristo'ya göre ontoloji varlığın ilk temellerini ve ilkelerini araştıran bilgidir Metafizik terimini ilk kullanan Rodoslu Andronikos'tur Aristo'nun eserlerini düzenlerken ilk felsefe ile ilgili olan yazıları da fizikten sonra gelen anlamında metafizik adını vermiştir Buna göre metafizik doğa ötesi sorunlarla ilgili akılsal açıklamaları içeren bir felsefe disiplinidir Varlık, Tanrı, ruh, ölümsüzlük, kader gibi felsefenin ilk ve son sorunlarıyla uğraşır Var olan asıl varlığı, ilk nedenleri, ilkeleri araştırır
b) Geçmişten Günümüze Ontoloji : Ontoloji, görünüşlerin arkasında kalan "kendinde varlığı" bir başka deyişle "mutlak olanı" arayan bir felsefe disiplinidir Varlığı yalnızca varolması açısından yani başka belirtilerini göz önüne almadan kavramaya çalışır
Varlığın bu anlamda araştırılması Aristoteles'e kadar uzanır Ancak ontolojiyi bir felsefe disiplini haline getiren Christian Wolff (1679-1754) olmuştur Wolff'un ontolojisi 18 yüzyılda deneysel bilime dayanan ampirizm ile materyalizmin eleştirileri karşısında tutunamaz duruma gelince Kant, Hegel vr başka bazı 19 yüzyıl filozofları daha kusursuz bir ontoloji geliştirmeye yöneldiler 20 yüzyılda Yeni Ontoloji akımının kurucusu Nicolai Hartmann bunu devam ettirdi Nicolai Hartmann öznelciliğe, akıl dışıcılığa, gizemciliğe karşı çıktı Ontolojiyi deneysel temellere dayandırmaya ve bilimsel bilgilerle bağdaştırmaya çalıştı
Metafizik-Ontoloji varlığın arkasında daima bir şeyler aramıştır Görünüşteki varlığın arkasındaki "kendinde varlığı", "mutlak olan"ı ortaya koymaya çalışmıştır Örneğin Aristoteles'te varlığın arkasındaki bu son şey "salt form"dur; Spinoza'da "Tanrı"dır, Kant'ta "temel varlık", Hegel'de "mutlak ruh"tur Günümüz ontolojisi ise varlığı "en son şey " olarak görmekte ve "görünüş" ile "kendi başına varlığın" bir "birlik" oluşturduğunu kabul etmektedir
c) Metafiziğin Varlıkla İlgili Temel Soruları : Metafiziğin varlıkla ilgili temel soruları şunlardır : - Varlık var mıdır? - Varlık değişken midir? bir midir? çok mudur? - Varlık nasıl var olmuştur? - Evren nasıl oluşmuştur? - Varlık neden böyledir, başka şekilde değildir? - Varlığın ana maddesi nedir? Evrende özgürlük var mıdır? - Evren sonlu mu, sonsuz mudur? - Evrende amaçlılık var mıdır?
B Ontoloji Açısından Varlık
1 Varlığın Var Olup Olmadığı Problemi
Varlığın var olup olmadığı ontolojinin temel problemlerinden biridir Bu probleme ilişkin görüşler iki ana başlık altında toplanır: Varlığın var olmadığını ve varlığın var olduğunu kabul eden görüşler
* Nihilizm : Kendisinden kuşku duyulamayan hiçbir şeyin olmadığını öne süren ve maddesel gerçekliğin varlığını reddeden bir görüştür En önemli temsilcileri Gorgias ve Friedrich Nietzsche' dir
* Taoculuk : Dış dünyadaki varlıklar var olmasalar bile gerçekten var olan bir varlıktan söz edilebilir Bu Tao'dur Tao, evrenin düzenidir; bütün olayların kendisinden çıktığı "sonsuz öz" dür Gerçek tüm çeşitliliğine rağmen tektir Olaylar dış görünüşlerden başka bir şey değildir, her şey görecelidir, aldatıcı dünya varlıktan yoksundur Taoculuğun kurucusu Lao Tse'dir
* Realizm : Dış dünyanın gerçekten var olduğunu ileri süren öğretidir Bu öğretiye göre dış dünya bizden bağımsız ve nesnel olarak vardır
2 Varlığın Ne Olduğu Problemi
Varlığı var olarak kabul eden görüşler, varlığın ne olarak var olduğu problemi üzerinde faklı görüşlere ayrılmışlardır
a) Varlığı oluş olarak kabul edenler : İlkçağ felsefesinde evrenin sürekli bir değişim, akış ve oluş halinde olduğunu ileri süren ilk düşünür Herakleitos (M Ö 540-480)'tur Ona göre evrenin ana maddesi ateştir Ateşten oluşan her şey yine ateşe dönecek, ama ateş yeniden her şeyi yaratacaktır Evrende durağan hiçbir şey yoktur Her şey sürekli bir değişim, oluş içindedir Doğa gibi insanın kendisi de bedeni ve ruhuyla sürekli bir değişim halindedir Herakleitos'a göre evren, boyuna akan, durmadan değişen dönüşümlü olarak yok olup yeniden ortaya çıkan bir süreç bir oluştur
Varlığı oluş olarak kabul eden filozoflardan biri de Alfred N Whitehead (1861-1947)'dir Ona göre evrende mekanik bir düzenin olduğu görüşü yanlıştır Evren sürekli bir oluş içindedir Bu oluşta her şey birbirine bağımlıdır Her varlık, var olmak için başka bir varlığa muhtaçtır Whitehead, evrende birbirini tamamlayan karşıt iki güç olduğu görüşündedir Bu güçlerden biri evrene "yaratıcılık" diğeri "süreklilik olanağı verir Böylece evren, canlı bir oluş olarak varlığını sürdürür Whitehead bu görüşünü şöyle dile getirir: "Evrenin akıp geçmekte oluşundan başka bir temel doğru yoktur "
b) Varlığı idea olarak kabul edenler : Varlığın ilk ve en önemli ögesinin idea olduğunu öne felsefi öğretiye idealizm denir Varlığı idea kabul eden filozoflardan Platon, Aristoteles, Farabi ve Hegel'dir
* Platon (M Ö 427-347) : İdealizm kurucusudur Platon, varlık sorununu gerçek varlığın bir ve değişmez olduğunu ileri süren Parmenides'in görüşleriyle Herakleitos'un oluş felsefesini birleştirerek çözmeye çalışmıştır
Platon2a göre birbirinden tamamen farklı iki dünya (evren) vardır Biri nesneler dünyası, diğeri idealar dünyasıdır Nesneler dünyası sürekli olarak oluşan, değişen ve yok olan objelerin dünyasıdır İdealar dünyası öncesiz ve sonrasız (ezeli ve ebedi) olan evrendir
Platon'a göre günlük yaşamda görülen her şeyin (iyi, güzel, insan, at, ağaç vb ) bir ideası vardır Tüm ideaların üstünde yer alan "İyi ideası"dır
* Aristoteles ( M Ö 384-322) : Aristoteles de varlığın ilk ve en önemli öğesinin idea olduğu görüşündedir
_______________
|