yesimciwciw
|
İslam Ve Atatürk
İSLAM VE ATATÜRK
Ulu Önder sahip olduğu bu üstün ahlakının kaynağını Kuran-ı Kerim’den, Hz Muhammed’in ahlakından aldığının altını her zaman çizmiş, Peygamber Efendimiz’e olan hayranlığı her fırsatta dile getirmiştir Onun İslam dininden ve Hz Muhammed’den övgüyle ve hürmetle bahseden pek çok ifadesi mevcuttur:Mazhar-ı nübüvvet ve risalet olan Fahrialem Efendimiz, bu kütle-i Arab içinde Mekke’de dünyaya gelmiş bir vücut-ı mübarek idi
Yüzü nurani, sözü ruhani, reşit ve rüiyette bibedel, sözünde sadık ve halim ve mübüvvetce saire faik olan Muhammed Mustafa, evvela bu evsaf-ı mahsusa ve mutemayizesiyle kabilesi içinde, ‘Muhammed-ül Emin’ oldu
O, Allah’ın birinci ve en büyük kuludur Onun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor Benim, senin adın silinir; fakat sonsuza kadar o ölümsüzdür (Prof Dr Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, s 208)
Daha önce de değindiğimiz gibi, Hz Muhammed’in peygamberliğine olduğu kadar aklına ve stratejik dehasına da hayran olan Mustafa Kemal, hareket ve davranışlarında onun ahlakını, yaşam tarzını örnek almıştır
Atatürk, insanların ahlaklarını güzelleştirebilmek için gönderilen ve en mükemmel insan olan Hz Muhammed’in ölümü ve sonrası için de düşüncelerini şöyle aktarmıştır:Peygamberimiz vasıtasıyla en son hakayıd-ı diniye ve medeniyeyi verdikten sonra artık beşeriyetle bilvasıta tenevvür ve tekemülü her kulun doğrudan doğruya ilhamat-ı ilahiye ile temas kabiliyetine vasıl olduğunu kabul buyurmuştur ve bu sebepledir ki, Cenab-ı Peygamber, Hatemül Enbiya olmuştur ve kitabı, Kitab-ı Ekmel’dir
Aynı zamanda Atatürk, Peygamberimiz’in yaşam tarzını milletine daha iyi tanıtabilmek için onun hayatını anlatan bir kitabı Türkçe’ye çevirttiğini; “…Muhammed’in hayatına ait bir kitabın tercüme edilmesi için de emir verdim…”sözleriyle bildirmiştir (Atatürk’ten Söylev ve Demeçler, cilt 3, Mart 1930)
Yakın arkadaşlarından Hafız Yaşar Okur, Atatürk’ün Peygamber Efendimiz’den her zaman büyük takdirlerle bahsettiğini ve O’nun yaşadığı yıllar için hep“Hz Peygamber’in zaman-ı saadetlerinde…” şeklinde saygı ifadeleri kullandığını aktarmıştır Atatürk ayrıca, Hz Peygamberimiz’in dirayetli bir devlet adamı, iyi bir başkumandan olduğunu da sık sık tekrarlamıştır (Gotthard, s 62-63)
Atatürk ve Kuran-ı Kerim
Atatürk, Kuran’a olan bağlılığını, inancını ve saygısını “Kitab-ı Ekmel” yani “En Mükemmel Kitap” ifadeleriyle dile getirmiş, hayatının her döneminde ahlakıyla gerçek bir Kuran temsilcisi olduğunu göstermiştir İlmi, aklı, zekası, cesareti, hayası, nezaketi, alçakgönüllülüğü, asaleti ve kararlılığı, onun “insan-ı kamil” olduğunun delilleridir
Bu güzel ahlaka dayalı özellikleri şüphesiz Kuran’ı hayatına geçirmesinden kaynaklanmaktadır Müslüman Türk halkının kalbinde bu denli büyük bir yer tutmasının en önemli sebeplerinden biri de, üstün ahlaki ve insani vasıfları üzerinde çok iyi taşımasıdır
Atatürk, Sivas Kongresi sırasında, milli teşkilata destek olan Sivas Kadısı Hasbi ve Erzincanlı Şeyh Fevzi Efendilerle birlikte görülüyor Atatürk’e göre insanın, hayatının tüm evrelerinde güzel ahlak kaidelerinin hakim olması için Kuran’ı rehber edinmesi gerekmektedir O nedenle, her fırsatta Kuran’ın okunması ve hayatın her anında uygulanması gerektiğinin altını çizmiştir:İlahi öğütler Kuran’ın içindedir, Hz Peygamber’in sözlerinde ve hareketlerindedir Biz Kuran’ı duvara asmışız ancak tören olarak okuyoruz Vaazlarda da, din derslerinde de, mukabelelerde de, ölülerin ruhları için de onu hep musiki ile duygulanmak için okuyoruz Aklımızla da anlayıp davranış geliştirmek için ise, başkalarının bize anlattıklarına bağlanıyoruz
Büyük Önder’in ifade ettiği bu gereklilik, gerçekte Kuran-ı Kerim’in insanlara indiriliş amaçlarından birini teşkil etmektedir: Bu Kuran ayetlerini iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır (Sad Suresi, 29)
Atatürk’ün hayatını inceleyenlerin hemen tespit edebilecekleri gibi Ulu Önder haftanın belirli günlerinde, Saadettin Kaynak, Niyazi Ahmet Banoğlu, Mısırlı İbrahim, Hafız Yaşar, Hafız Rıza, Hafız Kemal ve Hafız Nubar gibi döneminin en önde gelen hafızlarını çağırarak Kuran-ı Kerim okutturmuş ve okunan ayetlerin tefsir ve açıklamalarını yaptırmıştır Atatürk bu açıklamaları ilgiyle dinlemiş ve zaman zaman kendisi de sorular sorarak katılmıştır
“Din Vardır ve Lazımdır…”
Büyük Önder, bir fert olarak samimi bir dindar olduğu gibi milletinin de dini değerlerini muhafaza etmesini her zaman teşvik etmiş, hem yaşayışıyla hem de sözleriyle çok sevdiği milletinin dinine ve mukaddesatına sıkı sıkıya bağlanmasını temin etmeye çalışmıştır Ulu Önder’in bu tutumu onun iyi bir Müslüman olduğu kadar son derece ileri görüşlü ve basiretli bir devlet adamı olduğunu da ortaya koymaktadır Gerçekten de milli-manevi değerlerini yitiren, mukaddesata sırtını dönen bir milletin birlik ve beraberliğini koruması imkansızdır Yüce Önder işte bu nedenle Türk Milleti’ne yol göstermiş, her fırsatta dinine ve mukaddesatına sıkı sıkıya bağlanmasını salık vermiştir:
Milletimiz din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete sahiptir Bu faziletleri, hiçbir kuvvet milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz da (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, cilt 2, s 66)
Büyük Önder, milleti için herşeyden önce, maneviyatın, kalp ve vicdan kuvvetinin yüksek tutulmasının şart olduğuna inanmıştır Bunun için de;
Türk Ulusu daha dindar olmalıdır Yani tüm sadeliği ile dindar olmalıdır Dinime, bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum… (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, cilt 3, s 69-70, 29 10 1923, Fransız yazar Maurice Pernot’ya verdiği demeç)
Benzer şekilde, Atatürk ünlü “Din vardır ve lazımdır Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur” (Kılıç Ali, Atatürk’ün Hususiyetleri, s 116) sözü ile de milletimizin ve Devletimiz’in bekası için dine bağlılığın vazgeçilmez bir unsur olduğunu tartışmasız biçimde ifade etmiştir
Atatürk’ün dinine olan samimi bağlılığını ortaya koyan sözlerinden en anlamlı olanı, kuşkusuz vefatından hemen önceki son sözleridir Vefatından 15 gün önce Başbakan kanalıyla tüm dünyaya açıkladığı ve Türk Ulusu’na manevi bir vasiyet niteliği taşıyan bu son sözlerinde Ulu Önder İslam Dini’ne ve Hz Peygamber’e tam anlamıyla inanmanın ve tabi olmanın gereğini şöyle belirtmektedir:
Bütün dünyanın Müslümanları Allah’ın son peygamberi Hz Muhammed’in gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbik etmeli Tüm Müslümanlar Muhammed’i örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli; İslamiyet’in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli Zira ancak bu şekilde insanlar kurtulabilir ve kalkınabilirler (Nedim Senbai, Atatürk, A Ü Dil, Tarih, Coğrafya Yay , s 102, 1979)
Atatürk’ün, İslam dinini, Kuran-ı Kerim’i, Hz Muhammed’i ve dini müesseseleri öven tüm bu sözleri, onun dinimize olan içten bağlılığını gösteren somut ve tartışılmaz belgelerdir Bu bağlılık, sadece sözlerinde değil, uygulamalarında da açıkça görülmektedir
Atatürk’ün Dine Hizmetleri
Atatürk’ün kişisel dindarlığı, uyguladığı din politikasında da etkili olmuştur Büyük Önder’in Cumhurbaşkanı sıfatıyla Türkiye’yi yönettiği 15 yıllık süreye baktığımızda, dinin doğru anlaşılması ve yaşanması için ciddi bir çaba gösterdiğini görebiliriz
Atatürk bu amaçla Diyanet İşleri Başkanlığı’nı oluşturmuştur Halihazırda Müslümanların dini hizmetini yürüten Diyanet İşleri Başkanlığı, bugün on binlerce kişilik kadrosuyla, Müslüman Türk Milleti’ne yıllardan beri dinimizin esaslarını öğretmektedir
Atatürk, Kuran’ın Türk toplumu tarafından anlaşılması ve dolayısıyla uygulanması için büyük çaba göstermiştir 1924-1938 yılları arasında, Kuran tefsiri ve meali olarak 9 büyük eser hazırlanmıştır Dönemin en önde gelen din alimlerine hazırlattırılan ve çok titiz çalışmaların ürünü olan bu eserlerin hepsi, bugün de en muteber kaynaklar arasında yer almaktadırlar
Büyük Önder, Kuran-ı Kerim’in Türkçe’ye çevrilmesinin gerekçesini şu sözleriyle ifade etmektedir:Türkler dinlerinin ne olduğunu bilmiyorlar Bunun için Kuran Türkçe olmalıdır (Osman Ergin, 5/1957)
Türk, Kuran’ın arkasından koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor Benim maksadım, arkasından koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın (Osman Ergin 5/1950)

Atatürk, Ankara Vilayet Konağı kapısının önünde dua ederken görülüyor
(27 Aralık 1919)Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’ne kazandırdığı laiklik ilkesini “din aleyhtarlığı” gibi yorumlamaya çalışan materyalist grupların büyük bir çarpıtma yaptıkları ise açıktır Laikliğe din aleyhtarlığı gibi bir anlam verilmesi, ancak söz konusu grupların özenip örnek aldıkları komünist rejimlerde olur Stalin’in Sovyetler Birliği’nde, Enver Hoca’nın Arnavutluk’unda ya da Mao’nun Kızıl Çin’inde görülür Batılı anlamda laiklik, tüm vatandaşların dini inançlarını ve bunların gereklerini istedikleri gibi yerine getirebilmeleri özgürlüğüdür Kaldı ki Atatürk, söz konusu laiklik anlayışından bir adım daha ileri giderek, Türkiye Cumhuriyeti’ne “İslam dininin doğru anlaşılması ve yaşanması için” çaba harcamayı da bir görev olarak yüklemiştir
Bu çalışmaların, dini ortadan kaldırmak değil, aksine dini inancı toplumda yaymak ve güçlendirmek, öte yandan din adına yapılacak yanlış yorumları engellemek amacı güttüğü açıktır Atatürk’ün “dini kurum” olarak tanımlanan merkezlerin kapatılması -tekke, türbe ve zaviyeler- yönündeki girişimlerinin amacı da, bu kurumların dejenere olmuş ve dini inançlar yerine hurafeleri savunur hale gelmiş olduklarını görmesidir Yani bu köhne kurumların tasfiyesi de, yine dine destek olmak amacıyla yapılmış hareketlerdir
Unutulmamalıdır ki, bugün ülkemizin binlerce camisinde Müslümanlar ibadetlerini rahatça yerine getirebilmekte, minarelerden ezanlar okunmakta, milletimizin iradesi Atatürk’ün 1920 yılında dualarla açtığı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde serbestçe tecelli etmekte ve bayrağımız özgürce dalgalanmaktadır Şüphesiz ki, bunların tümü, Atatürk’ün sayesinde mümkün hale gelmiştir
Bu hizmetler nedeniyledir ki, Atatürk vefat ettiğinde, dönemin Hindistan İslam Birliği Başkanı olan ve daha sonra Pakistan Devleti’nin kuruculuğunu yapan Muhammed Ali Cinnah, üzüntüsünü “O’nun şahsında yalnız İslam alemi değil, bütün dünya en büyük insanlardan birini kaybetti” ifadeleriyle dile getirmiştir (Prof Dr İsmet Giritli, Atatürk, Laiklik ve Din, Rönesans Dergisi, Şubat 1991, s 20)
Atatürk’ün Dindarlık Anlayışı
Büyük Atatürk milli ve manevi değerlere son derece önem vermekte, dine bağlılığı hem ferdin hem de toplumun hayatı açısından vazgeçilmez derecede önemli görmektedir Ancak burada çok önemli bir noktayı açıklığa kavuşturmak gerekmektedir: Atatürk’ün dindarlığı, dinin özüne talip olmak şeklindedir, Kuran- Kerim’e, Peygamber Efendimiz’e ve onun gerçek sözlerine bağlılık şeklindedir Tüm peygamberlerin izlediği yola paralel biçimde, yobazlıktan, bağnazlıktan, gösteriş, şekilcilik ve samimiyetsizlikten kaçınmak şeklindedir Büyük Önder, İslam’ı bilim, akıl ve vicdan ölçüleri içinde yorumlayan bir din anlayışına sahiptir; taassup ve hurafeler içinde boğulmuş, sadece şekilciliğe dayanan bir din anlayışına ise hep karşı olmuştur
Ulu Önder, İslam dininin insanları geri kalmışlığa değil, bizzat ileriye götüreceğine, yücelteceğine inanmıştır Her fırsatta dinin gerekliliğinden bahseden, İslam’ın en makul ve en son din olduğunu, Kuran’ı Kerim’in “ekmel” kitap olduğunu söyleyen Atamız’ın kastettiği din, tutuculuktan ve hurafelerden uzak, gerçek İslam’dır
… Dinimiz akla karşı, ilerlemeye engel olacak hiçbir şey ihtiva etmiyor Halbuki Türkiye’ye bağımsızlığını veren ve bu Asya milletinin içinde daha karışık, suni, batıl inanışlardan ibaret bir din daha vardır Fakat bu cahiller, bu acizler, sırası gelince; gerçeği görerek aydınlığa çıkacaklardır Onlar bu ışığa yaklaşamazlarsa, kardeşlerini mahkum etmişler demektir Onları kurtaracağız (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, cilt 3, s 70)
İslam’ı tutuculuk, gericilik ve yobazlık şeklinde algılamak ve dindarlık adına topluma irticayı empoze etmeye çalışmak hem dine hem de topluma verilebilecek en büyük zarardır Bugün ülkemizde de kendilerinden başka herkesi sapkınlık içinde gören bazı kimselerin sergilediği bu zihniyet muhakkak bertaraf edilmesi gereken çarpık bir anlayışın ürünüdür Dindarlık adına bağnazlığı yaşatmaya çalışanlar esasen dinimize de ters düşen tutucu zihniyetleriyle dinin özünden uzaklaşmakta ve insanları da bilinçsizce İslam’dan uzaklaştırmaktadırlar
Oysa Atatürk Türk toplumunun bireylerini yüceltmek ve vicdanlarını her türlü karanlıktan kurtarmak için gerçek İslam’ın yaşanması gerektiğini söylemiştir Büyük Önder gerçek dinle, batıl, yani boş inançları, hurafeyi net bir şekilde ayırmış ve bu konuda toplumu aydınlığa çıkarma yollarını aramıştır Hatta milletimizin ilerleyememesi ve Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünü hazırlayan en önemli sebeplerden biri olarak gerçek İslam’dan uzaklaşmayı göstermiştir:Türkler” diyor Ata, “İslam oldukları halde bozulmaya, yoksulluğa, gerilemeye maruz kaldılar, geçmişin batıl alışkanlık ve inançlarıyla İslamiyet’i karıştırdıkları ve bu suretle gerçek İslamiyet’ten uzaklaştıkları için kendilerini düşmanların esiri yaptılar Gerçek İslam’ın çok yüce, çok kıymetli gerçeklerini almamakta inatta bulundular İşte gerilememizin belli başlı sebeplerini bu nokta teşkil ediyor (Sadi Borak, Atatürk ve Din, s 36-37, Prof Enver Ziya Koral, Atatürk’ten Düşünceler, s 73-74)
İtiraf mecburiyetindeyiz ki, bütün İslam aleminin cemiyat-ı içtimayesinde hep yanlış zihniyetler hüküm sürdüğü içindir ki, Şark’tan Garbe kadar İslam memleketleri düşmanların ayakları altında çiğnenmiş ve düşmanların zinciri esaretine geçmiştir
Büyük Önder, Milli Mücadele yıllarında da, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında da, yeni devletin temellerini oluşturan inkilapları gerçekleştirirken hiçbir zaman İslamiyet’e karşı olmamış, İslamiyet’i bilinçli bir şekilde savunmuştur Gerçek dindarları korumuş, gerçek din alimlerini her zaman takdir etmiş ve hizmetlerini övmüştür Çıktığı yurt gezilerinde de birçok din görevlisiyle görüşmüş, konuşmuş ve onlarla fikir alışverişinde bulunmuştur Kurtuluş Savaşı sırasında en büyük desteği memleketine gönül vermiş gerçek din adamlarından almıştır Buna karşılık, Atatürk bağnazlığa, gericiliğe ve yobazlığa şiddetle karşı çıkmış, Kuran-ı Kerim’de tarif edilen gerçek İslam’ın anlaşılması ve yayılması için özel gayret sarfetmiştir
Ulu Önder, günümüz Türkiyesi’nin de en önemli problemlerinden biri olan, İslam dininin yanlış uygulamaları karşısında, gerçek İslam’ı, Peygamberimiz dönemindeki haliyle, katıksız İslam dinini savunmuş ve bunu da her fırsatta dile getirmiştir İslam aleminin içinde bulunduğu durumu bazı kesimlerin yaptığı gibi dine yormamış, tam tersine dinin yanlış uygulamalarına ve yorumlamalarına, bağnaz kesimlerce yapılan dayatmalara bağlamıştır:Ehl-i İslam’ın duçar olduğu zulüm ve sefaletin elbette birçok müsebbipler vardı Alem-i İslam, hakikati dîniye dairesinde Allah’ın emrini yapmış olsaydı, bu akibetlere maruz kalmazdı Allah’ın emri çok çalışmaktı İtiraf edelim ki, düşmanlarımız çok çalışıyor Biz de onlardan daha ziyade çalışmaya mecburuz Çalışmak demek boşuna yorulmak, terlemek demek değildir İcabatı zamana göre ilim ve fen ve her türlü ihtiraatı medeniyeden azami derecede istifade etmek zaruridir
… Bizim dinimiz milletimize hakir, miskin ve zelil olmayı teşvik etmez Bilakis Allah ve Peygamber insanların ve milletlerin izzet ve şerefini muhafaza etmelerini emrediyor (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, 3 cilt, s 85)
Sonuç
Atatürk’ün bize bıraktığı miras, her konuda olduğu gibi, din ve laiklik konusunda da modern Türkiye için yol göstericidir
Bugün Türkiye’de din ve laiklik adına iki farklı kamp oluştuğu, bu kamplar arasında ciddi bir gerilim yaşandığı bir gerçektir Ama bu yapay gerilim, Atatürk’ün uyguladığı formülle çözümlenebilir Atatürk, İslam’a inanan samimi bir dindar olarak, laikliği din ve vicdan özgürlüğünün temeli olarak kabul etmiştir Yukarıda da belirttiğimiz gibi, “gericilik” olarak tanımlanan tehlikenin ise dinin kendisinden değil, dine sokulan hurafelerden, batıl inanışlardan ve çarpık yorumlardan kaynaklandığını görmüş ve bunları dinden temizlemek için çaba göstermiştir
Bize düşen görev, Atatürk’ün de yaptığı gibi, hurafalere ve batıl inanışlara karşı gerçek İslam’ı savunarak ve öğreterek mücadele etmek, öte yandan da Atatürk’ün mirasını “din aleyhtarlığı” gibi göstermek isteyen materyalist/Marksist odaklara karşı tavır almaktır
__________________
|