|
|
Konu Araçları |
affedici, ayetler, hikaye, ilgili, merhametli, muhammedin, nelerdir, olmasıyla |
Hz. Muhammedin Merhametli Ve Affedici Olmasıyla İlgili Hikaye Ve Ayetler Nelerdir? |
09-08-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Hz. Muhammedin Merhametli Ve Affedici Olmasıyla İlgili Hikaye Ve Ayetler Nelerdir?Hz Muhammedin Merhametli ve Affedici Olmasıyla İlgili Hikaye ve Ayetler Nelerdir? Hz Muhammedin Merhametli ve Affedici Olmasıyla İlgili Hikaye ve Ayetler Nelerdir? Peygamberimizin merhametiyle ilgili örnek davranışları hakkında Allah’ın en sevgili kulu, son ve en büyük peygamber Hz Muhammed (sas) bir saadet güneşi olarak doğdu Kurumuş yapraklar su ile yeşerdiği gibi Peygamberimizin gelmesiyle insanlık yeniden hayat buldu Onun kalplere yerleştirdiği iman ışığı sayesinde kalplerden yanlış inançlar silindi, cehaletin yerine ilim, zulmün yerine hak ve adalet, kin ve düşmanlığın yerine insan sevgisi, acımasızlığın yerine şefkat ve merhamet geldi Gerçek anlamda İslam kardeşliği kurularak toplum barış ve huzura kavuştu İnsanlara dünya ve ahirette mutlu olmanın aydınlık yolunu gösteren Peygamberimiz, öğrettiği ahlak ilkelerini önce kendisi uygulayarak en güzel örnek oldu Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde Peygamberimiz hakkında: “Ve sen elbette yüksek bir ahlaka sahipsin” buyurarak O’nun çok yüksek ahlak sahibi bir şahsiyet olduğunu bildirmiştir O, ahlakını Kuran’dan almış, bütün iyilikleri kendisinde toplamıştır Saygı değer eşi Hz Aişe’ye Peygamberimizin ahlakının nasıl olduğu sorulduğunda, “O’nun ahlakı Kur’an idi” demiştir O’nu yüce Allah yetiştirdi ve insanlığa örnek olsun diye özel olarak terbiye etti Nitekim Peygamberimiz “Beni Rabbim terbiye etti ve terbiyemi güzel yaptı” buyurmuştur O, davranışları ve üstün kişiliği ile insanlık için en güzel örnektir Bununla ilgili olarak Allah Teala Kur’an-ı Kerimde: “Andolsun Allah’ın elçisinde sizin için uyulması gereken güzel örnek vardır” buyurmuş ve onun yaşayışını örnek almamızı istemiştir Müslüman olarak bizim görevimiz, peygamberimizin ahlak ve fazilet dolu hayatını iyice öğrenmek, ve onun ahlaki davranışlarını örnek alarak yaşamaktır Peygamberimizin Doğruluğu Peygamberimiz, doğruluk ve dürüstlüğün en güzel örneği idi O, çocukluğundan itibaren doğruluktan ayrılmamış, hiç yalan söylememiştir Peygamberliğinden önceki gençlik döneminde doğruluğu ve güvenilir kişiliğinden dolayı kendisine, “Muhammedü’l-Emin” yani, “Güvenilir Muhammed” denilirdi Düşmanları bile onun doğruluğunu kabul etmiş, kendisine yalancı diyememişlerdi Peygamberimizin en büyük düşmanı Ebü Cehil: “Muhammed! Biz seni yalanlamıyoruz, san bizim kanaatimize göre doğrusun Biz ancak senin getirdiğini yalanlıyoruz” Demiş, bu söz Peygamberimizi üzmüştü Bunun üzerine “Onların söylediklerinin seni üzdüğünü elbette biliyoruz Aslında onlar seni yalanlamıyorlar, fakat o zalimler, açıktan açığı Allah’ın ayetlerini inkar ediyorlar” Ayeti inmiştir Kureyş’in ileri gelenlerinden Haris b Amir de şöyle demiştir “Ey Muhammed, vallahi sen bize hiç yalan söylemedin, fakat biz sana uyarsak yerimizden olacağız, bundan dolayı iman etmiyoruz” Ebü Süfyan Müslüman olmadan önce ticaret amacıyla Şam’a gittiği zaman Bizans İmparatoru Onu kabul etmiş ve Peygamberimizle ilgili kendisine bazı sorular sormuştu Bu sorulardan birisi de şöyle idi: - Peygamberlik iddiasında bulunan bu zatın, daha önce hiç yalan söylediğini duydunuz mu? Ebü Süfyan: - Asla, yalan söylediğini hiç duymadık, diye cevap vermiştir Bunun üzerine İmparator: - Size peygamberlik iddiasında bulunan bu zatın evvelce hiç yalan söyleyip söylemediğini sordum Onun hiç yalan söylemediğin ifade ettiniz Şayet bu zat Allah hakkında yalan söylemiş olsa daha evvel insanlara yalan söylemesi gerekirdi, demiş ve Peygamberimizin doğruluğu sebebiyle gerçekten peygamber olduğunu ifade etmiştir Peygamber olduğu zaman Mekke’de halkını İslam’a davet için toplamıştı Safa tepesine çıkarak orada toplananları: “Ey Kureyş halkı! Size bu dağın arkasında bir düşman ordusunu geldiğini söylesem bana inanır mısınız”? dedi, orada bulunanlar: - “Hepimiz inanırız, çünkü sen ömründe yalan söylemedin” diye cevap verdiler Bu topluluğun içinde Peygamberimizin en azılı düşmanları da vardı Onlar da Peygamberimizin doğruluğunu itiraf etmişlerdi Peygamberimiz, kendisi doğru sözlü olduğu gibi bizim de doğru olmamızı ve yalancılıktan sakınmamızı istemiş ve şöyle buyurmuştur “Doğruluktan ayrılmayın Zira doğruluk iyilikle beraberdir Doğru ve iyi olanlar cennettedirler Yalandan kaçının, çünkü yalan kötülükle beraberdir Yalan söyleyen ve kötülük edenler de cehennemdedirler” O, yalandan hiç hoşlanmaz, yalancıları sevmezdi Peygamberimiz çocukları kandırmak için yalan söylenmesini de iyi karşılamamıştır Abdullah b Amr diyor ki: Peygamberimiz bir gün evimizde bulunduğu bir sırada annem bana: - “Gel sana bir şey vereceğim” diye çağırdı Peygamberimiz anneme: - Çocuğa ne vermek istedin? Diye sorunca annem: - Hurma vereceğim, diye cevap verdi Bunun üzerin Peygamberimiz: - “Eğen onu aldatıp bir şey vermeseydin, sana bir yalan günahı yazılırdı” Buyurdu Peygamberimiz bir şey hakkında söz verdimi, verdiği sözde mutlaka durur, gereğini yerine getirirdi Hudeybiye barış antlaşmasının hükümlerinden birisi de, Mekkelilerden biri Müslümanlara sığınırsa, Müslüman bile olsa, geri verilecek; fakat Müslümanlardan Mekkelilere sığınan olursa geri verilmeyecekti Müslümanlar için çok ağır olan bu antlaşmanın yazılması henüz bitmişti ki, Mekkeliler adına antlaşmayı imza edecek olan Süheyl’in Müslüman olan oğlu Ebü Cendel bir yolunu bulup kaçmış ve ayağındaki zinciri sürüyerek çıka gelmişti Bu antlaşmaya göre Ebü Cendeli iade etmek gerekiyordu Müslümanlar bundan büyük üzüntü duymuşlar ve Ebü Cendel’i iade etmen istememişlerdi Peygamberimiz Ebü Candel’e dönerek: - Ey Ebü Cendel, sabret, bir verdiğimiz sözden dönmeyiz Yakında Cenab-ı Hak sana kurtuluş yolunu açacaktır, diye teselli etti Ve henüz imza edilmemiş olmasına rağmen sözlü olarak kararlaştırılmış bulunan antlaşmaya uyacağının işaretini vermişti O, kurtuluşun doğrulukta olduğunu bildirmiş, doğruların kıyamet gününde Peygamberlerle beraber olacağını haber vermiştir Peygamberimize insanların hayırlısı kindir diye soruldu Peygamberimiz: - “Her temiz kalpli ve doğru sözlü olanlardır” Buyurdu Peygamberimizin Merhameti Peygamberimizin kalbi şefkat, merhamet ve insan sevgisi ile idi, Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde o’nun hakkında şöyle buyuruyor “Ey Muhammed! Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik” O’nun şefkat ve merhameti, hayatının her döneminde açıkça görülür, merhametle dolu olan kalbi, hep iyilik için çarpardı Kimseye bir kötülük dokunmasını, hiç kimsenin incinmesini istemezdi Saygıdeğer eşi Hz Hatice ile amcası Ebü Talip, Peygamberimize çok yardımcı olmuşlardı Kısa aralıklarla her ikisi de vefat edince İslam düşmanları Peygamberimize eziyeti artırdılar Bunun üzerine Peygamberimiz ilk Müslümanlardan olan Zeyd b Harise ile birlikte Mekke’den ayrılarak Taif halkını İslam’a davet etmeye gitti Taifliler İslamı kabul etmedikleri gibi Peygamberimizi taşa tuttular,Zeyd, atılan taşlardan Peygamberimizi korumak için vücudunu siper etti Atılan taşlardan Peygamberimizin ayakları yaralandı, kan içinde kaldı, yürüyemeyecek duruma geldi ve yol kenarında bir üzüm bağına sığındı Onun bu derece sıkıntıya düşmesi Yüce Allah Cebrail’i göndererek, dağlar meleğinin emrinde olduğu ve ne dilerse onu bu meleğe emredebileceğini bildirdi Bunun üzerine dağlara emreden Melek Peygamberimize seslenerek selam verdi ve: - “Sen ne dilersen emrine hazırım, eğer şu iki dağın Mekkeliler üzerine çökerek birbirine kavuşmasını ve müşrikleri tamamıyla ezmesini istersen onu da emret” dedi Peygamberimiz eğer isteseydi, kendisine acımasız bir şekilde saldıranlar ve onu kanlar içinde bırakanlar bir anda yok edilecekti Fakat Peygamberimiz, çok üzüntülü olduğu durumda bile sevgi ve merhamet dolu kalbi onların cezalandırılmalarına razı olmamış ve Meleğe şöyle demişti: - Hayır! Ben onu istemem, ben isterim ki Allah, bu müşriklerin soyundan yalnız Allah’a ibadet eden ve Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayan insanlar meydana çıkarsın” Peygamberimiz, insanlara ve diğer canlılara merhamet gösterenlere Yüce Allah’ın merhametle karşılık vereceğini bildirerek şöyle buyurmuştur “Merhamet edenlere Allah da merhamet eder, siz yeryüzündekilere merhamet ediniz ki, göktekiler de size merhamet etsin” Merhametsizler hakkında da şu uyarıda bulunmuştur: “Merhamet etmeyene, merhamet olunmaz” O, sevgi ve yardıma muhtaç olan yetimlerle özellikle ilgilenir, Müslümanlara da yetimlere merhamet gösterilmesini tavsiye ederdi Peygamberimize bir adam gelerek kabinin katılığından şikayet etti Bunun üzerine Peygamberimiz ona: - Kalbinin yumuşamasını ve muhtaç olduğun şeye kavuşmanı arzu ediyorsan, yetime merhamet et, başını okşa ve yemeğini ona yedir Böyle yaparsan kalbin yumuşar ve muhtaç olduğun şeye kavuşursun” Diye cevap verdi Peygamberimiz, sadece insanlara değil hayvanlara karşı da şefkat ve merhamet gösterirdi O, susayan bir kediye kendi eliyle su içirmiş, hayvanların aç bırakılmamasını, onlara iyi davranılmasını emretmiştir İbn Mes’ud (ra) diyor ki: Peygamberimizle beraber bir yolculuk yapıyorduk Peygamberimiz bir ihtiyacı için ayrılmıştı Orada iki yavrusu olan bir serçe kuşu gördüm ve yavrularını aldım Serçe peşimden gelerek yavruları için çırpınıp bağırmaya başladı Bunu gören Peygamberimiz: - Bu kuşu yavru acısı ile sızlandıran kimdir? Yavrusunu ona verin Dedi Bir defa Peygamberimiz aç bir deve görmüştü Devenin karnı ile sırtı bir olmuştu Bundan üzülen Peygamberimiz: - “Hayvanlarınız hakkında Allah’tan korkunuz” buyurdu Yine bir defa Peygamberimiz Medineli Müslümanlardan birinin bağında bir devenin açlıktan bağırdığını görmüş, buna üzülmüştü Devenin yanına gelerek onu okşamış ve sahibinin kim olduğunu sormuş ve öğrenmişti Sonra da: “Hayvanlara gösterdiğiniz muamelede Allah’tan korkmuyor musunuz?” Buyurarak devenin sahibini uyarmıştı Peygamberimizin Cömertliği Peygamberimiz insanların en cömerdi idi Kendisinden bir şey isteyin hiç kimseyi boş çevirmez, eline ne geçerse ihtiyacı olanlara dağıtır, “Ben ancak dağıtıcıyım, veren Allah’tır” Derdi Bununla beraber dilenciliği sevmez, dilenenlere bundan kurtulmaları için çalışıp kazanmanın yollarını gösterirdi Ashaptan Cabir (ra) diyor ki: Peygamberimiz kendisinden istenilen bir şeye asla yok dememiştir Bir gün peygamberimize bir parça kumaş hediye edilmiş, o da bunu kabul etmişti Buna ihtiyacı da vardı Yanında oturanlardan biri “Bu ne iyi kumuş” deyince, Peygamberimiz kumaşı ona bıraktı O, yoksulları, ihtiyaç sahiplerini kendinden çok düşünür, açları doyurur, kendisi aç kalırdı Peygamberimiz, maddi imkanlara sahip olduğu zamanlarda da sade bir hayat yaşamış, kendisi için bir şey bıkamamış, elindekileri muhtaçlara dağıttığı için aç yattığı zamanlar çok olmuştur Eşi Hz Aişe diyor ki: “Peygamberimiz, üç gün peş peşe karnın doyurmamıştır İsteseydi doyururdu Fakat yoksulları doyurup kendisi aç kalmayı tercih ederdi” Zengin bir kimsenin yoksula yardım etmesi, karnı tok olanın açları doyurması elbette ki iyi bir davranıştır Cömertlik duygusunun bir göstergesidir Fakat Elinde ne varsa Hepsini yoksullara veren, kendi yiyeceğini aç olanlara verip kendisi aç kalan kimsenin cömertliği ise çok yüksek bir duygunun eseridir Cömertliğin en güzelidir İşte kalbi, insan sevgisi, şefkat ve yardam duygusu ile çarpan Sevgili Peygamberimizin cömertliği böyle idi ve bir ömür böyle devam etmiştir Peygamberimizin Dilencilikten Nefret Etmesi Peygamberimiz son derece cömert olduğu halde dilenciliği hiç sevmezdi, şöyle buyururdu: “Sizden birinizin bir ip alıp da bir demet odun bağlayarak getirip satması ve böylece Allah Teala’nın o kulunun şerefini şuna buna yüzsuyu dökmekten esirgemesi, elbette ki dilenmesinden hayırlıdır Peygamberimizin uzun süre hizmetinde bulunan Enes İbn Malik (ra) anlatıyor: “Ensardan biri Peygamberimize gelerek sadaka istiyor Peygamberimize: - Evinizde bir şey var mı? Diye soruyor Adam: - Evet, bir sergim var; yarısının üzerine yatıyor, yarısı ile de örtünüyorum Bundan başka su içtiğim bir de kabım var, diyor Peygamberimiz: - Haydi kalk bunları getir, buyuruyor Adam kalkıyor, bunları getiriyor Peygamberimiz bunları alıyor ve: - Bunları satın alacak yok mu? Buyuruyor Bir adam: - Ben bir dirheme alabilirim, diyor Peygamberimiz iki veya üç defa: - Daha fazla veren yok mu? Diyor Birisi: - İki dirheme alabilirim, deyince, Peygamberimiz onları bu zata iki dirheme satıyor Aldığı iki dirhemi eşyanın sahibine veriyor ve şöyle buyuruyor: - Bir dirhemle çocuklarına yiyecek al Bir dirhemle de bir ip satın al, sonra odun keserek çarşıya getir ve sat, on beş gün gözüme görünme Bu adam Peygamberimizin dediğini yapmış, on beş gün sonra gelerek on dirhem kazandığını, bunun bir kısmıyla elbise, bir kısmı ile de yiyecek aldığını söylemiş Bunun üzerine Peygamberimiz: - Böyle (Alın teri dökerek) yaşamak mı daha iyi, yoksa kıyamet günü alnında dilencilik damgası ile Allah’ın huzuruna çıkmak mı iyi? Buyurdu Ebü Said el-Hüdri (ra) anlatıyor “ Ensar’dan bazı kimseler peygamberimizden sadaka istemişlerdi Peygamberiz de bunlara vermişti Sonra bunlar yine istediler, Peygamberimiz de yine verdi Üçüncü bir daha istediler, Peygamberimiz de verdi Hatta yanında bir şey kalmadı Sonra şöyle buyurdu: - Sadaka malından yanımda bulunanı verdim Başkalarına vermek için sizden kesinlikle bir şey saklamadım Kim ki, dilenmekten sakınırsa, Allah o kimseyi afif (temiz) kılar Kim de insanlardan müstağni olmak isterse Allah o kimseye zenginlik ihsan eder Kim ki, sabretmek isterse Allah ona da sabır verir Sabırdan daha geniş bir nimet, kimseye verilmemiştir” Peygamberimiz kendisi ve yakınları için sadaka kabul etmezdi Bir kere torunu Hz Hasan küçük iken sadaka olarak verilmiş olan hurmalardan bir tanesini ağzına koydu Bunu gören Peygamberimiz: - Tükür, tükür, bizim sadaka yemediğimizi bilmiyor musun? Buyurmuş, Hz Hasan da o hurmayı atmıştır Peygamberimizin Alçakgönüllülüğü Peygamberimiz hem vakarlı hem de çok alçak gönüllü idi Asla büyüklük taslamaz, bir yere gittiği zaman kendisine ayağı kalkılmasını ve elini öpülmesini bile istemezdi Bir defasında biri elini öpmek isteyince peygamberimiz elini geri çekmişti Bir meclise gittiği zaman boş bulduğu yeri oturur, ayaklarını başkalarına karşı uzatmazdı Peygamberimiz bazen ev işlerini bizzat kendisi görürdü; elbisesini kendisi yamar, odasını süpürür, çarşıya giderek lazım olan şeyleri satın alırdı Hatta ayakkabıları söküldüğü ve yırtıldığı zaman onları kendisi tamir ederdi O, şöyle buyurmuştur: “Kim Müslüman kardeşine alçak gönüllü davranırsa, Allah onu yükseltir Kim kibirlenir, üstünlük taslarsa, Allah onu alçaltır” Peygamberimiz; zengin, fakir ayırımı yapmaz, kendisini bir hizmetçi bile davet etse, giderdi Yoksul ve fakirlerle birlikte oturup yemek yer, en fakir kimselerin evlerine giderek hal ve hatırlarını sorardı O, hasta olanları ziyaret eder, bunun Müslüman için bir görev olduğunu söylerdi Peygamberimiz bir hastayı ziyaret ettikçe, ona ümit verir, onun nabzını eline alır, alnına dokunur, şifa bulması için dua eder, “İnşallah kurtulacaksınız” derdi Peygamberimiz hastaları ziyaret ederken ayırım yapmaz, kim olursa olsun ziyaret ederdi Bir kere bir Yahudi çocuğu hastalanmıştı Peygamberimiz onu ziyaret etmiş, çocuğun hal ve hatırını sorduktan sonra onu Müslüman olmaya davet etmişti Çocuk babasının yüzüne bakmış, babası, “Oğlum, Peygamber ne diyorsa yap” demiş çocuk da Müslüman olmuştu Peygamberimiz başkaları konuşurken sözlerini kesmez, onları dinlerdi Hayatı son derece sade idi Kendisine verilen yemeği severek yerdi Sevmediği bir yemek olursa yemez, fakat yemeği asla kötülemezdi Arkadaşları ile yaptığı bir yolculuk sırasında dinlenmek için bir yerde konakladılar Ve yemek hazırlamak için aralarında iş bölümü yaptılar Peygamberimiz de: “Öyle ise ben de yakacak için çalı-çırpı toplayayım” demişti Ashap onun yolunda her fedakarlığı yapmaya, ona yardım etmeye hazırdı Ancak o, çarşı ve pazardan alınacak şeyleri bizzat kendisi alıp evine ***ürür ve kimseye yük olmazdı Kendisi bir hayvana bindiği zaman yanındakinin yaya yürümesini hoş görmezdi Peygamberimiz ashaptan birini ziyarete gitmişti Dönerken ev sahibi kendi hayvanını Peygamberimize vermiş, oğlunun da yaya olarak Peygambere arkadaşlık etmesini istemişti Fakat Peygamberimiz çocuğun yaya olarak yürümesine razı almamış, onu da hayvana bindirerek yola çıkmıştı Peygamberimizin Övülmekten Hoşlanmaması Peygamberimiz, Allah’ın gönderdiği son Peygamber olduğu halde aşırı derecede övülmekten hiç haşlanmazdı “Efendimiz, en faziletlimiz” gibi sözlerden rahatsız olur şöyle derdi: “Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’yı övdükleri gibi beni övmeyin, şüphesiz ki ben Allah’ın kuluyum Bana, “Allah’ın Kulu ve elçisi deyiniz” Buyurmuştur Muavvuz b Afra’nın kızı Rubeyyi şöyle demiştir Ben evlenirken Peygamberimiz bize geldi Benim için yapılan seccadenin üzerine şu oturduğum gibi oturdu Düğüne gelen cariyeler da onun etrafında toplanarak Bedir Savaşında şehit olan atalarımız için yazılmış olan ağıtları okumaya başlamışlardı Derken içlerinden biri bir ara “İçimizde yarın ne olacağını bilen bir Peygamber vardır” mealinde bir mısra okudu Bunun üzerine Peygamberimiz: - “Bunu bırak, böyle söyleme, bundan önce söylediğin gibi söyle” Buyurarak aşırı derecedeki övgüleri hoş karşılamamıştı Peygamberimiz bir kere abdest alıyordu Arkadaşları onun kullandığı ve döktüğü suyu toplamak istemişlerdi Peygamberimiz niçin böyle yaptıklarını sorduğu zaman, bunun sadece kendisine karşı duydukları bağlılıktan ötürü olduğunu söylemeleri üzerine; Peygamberimiz: “İçinizde bir kimse, Allah ile Peygamberi sevmek zevkini duymak istiyorsa ağzını açtığı zaman sözün doğrusun söylesin, doğru kalpli olsun, kendisine güvenildiği zaman güvenini yerine getirsin, başkaları ile bir arada yaşadığı zaman komşuluk haklarına riayet etsin” Buyurdu Bir gün adamın biri Peygamberimizi ziyarete gelmiş, bir peygamber huzurunda olduğunu anlayarak titremeye başlamıştı Peygamberimiz ona: - Sakin ol! Ben bir hükümdar değilim Ben Kureyş Kabilesinden kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum” Diyerek onu sakinleştirmişti Peygamberimiz o kadar alçak gönüllü idi ki, herkesin ona saygı ifade eden kelimeler kullanmasına bile müsaade etmezdi Peygamberimizin Hoşgörüsü ve Bağışlayıcılığı Peygamberimiz, güler yüzlü, yumuşak huylu ve son derece nazik idi Kaba ve kırıcı değildi Ağzından kırıcı bir söz çıkmazdı O, ömründe hiç kimseye kötü söz söylememiş, kırıcı bir davranışta bulunmamış ve kimseyi azarlamamıştır On yıl Peygamberimizin hizmetinde bulunan Enes (ra) diyor ki: “Peygamberimiz bana hiçbir gün “öf” bile demedi Yaptığım bir şey için bunu niye yaptın, yapmadığım bir iş için de niye yapmadın diye beni azarlamadı” Gördüğü kuruları kimsenin yüzüne vurmazdı Arzu edilmeyen yanlış bir davranış gördüğü zaman, “Bazıları şöyle yapıyor, şöyle söylüyor, halbuki bunlar doğru değildir” gibi umumi sözler nasihat eder ve böylece kimseyi utandırmadan kusur ve hataları düzeltirdi Kendisine bir şey ikram edilse ad da olsa onu küçümsemez, ona değer verirdi Yapılan iyiliğe karşılık verir, iyilik yapanları hayırla anardı Peygamberimiz çok vefakar idi Kendisine iyilik yapanları hiç unutmaz, onları daima hayırla anardı Kadınlardan İslam’ı ilk kabul eden saygıdeğer eşi Hz Hatice idiHatice, Peygamberimizi kulsal görevinde yalnız bırakmamış, O’nu daime desteklemiş, sıkıntılı zamanlarında teselli elmiş yüksek ruhlu bir kadın idi Peygamberimiz ahlak ve fazilet örneği hanımını ötümünden sonra da unutmamıştır Onu daima hayırla anar, ne zaman bir koyun kesse etinden Hz Hatice’nin yakınlarına gönderirdi Peygamberimiz, süt annesi ve süt kardeşlerine de saygı duyar, yakından ilgilenirdi Süt annesi Halime, kendisini ziyarete geldiği zaman onu “anacığım, anacığım” diye karşılar, altına elbisesini yayarak oturtur, saygı gösterirdi O, çok bağışlayıcı idi Uhut savaşında düşmanlar, peygamberimize ok atmışlar, üzerine taş yağdırmışlar ve O’nun mübarek dişini kırıp yüzünü yaralamışlardı Onların bu davranışlarına karşılık Peygamberimiz kötü söz söylememiş, onlara beddua etmemiştir O, yüzündeki kanları silerken şöyle demiştir: “Allah’ım! Milletimi bağışla! Onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar” Peygamberimiz kendisine karşı yapılan kötülükleri bağışlamış, elini fırsat geçtiği halde kimseden intikam almamıştır Ancak başkalarının haksızlığa uğramasına ve zarar görmesine razı olmamış, hak ve adaletin yerini bulmasına özen göstermiştir Şüphesiz şahsımıza karşı işlenen kusurları, yapılan haksızlıkları bağışlayabilmek yüksek bir duygudur Mekkeli müşrikler, vaktiyle Peygamberimizi öldürmek istemişler İslamın nurunu söndürmek için hem Peygamberimize, hem de Müslümanlığı kabul edenlere ellerinden gelen her kötülüğü yapmışlardı Bunun sonucu olarak Müslümanlar doğup büyüdükleri Mekke’den Medine’ye göç etmek zorunda kalmışlardı Peygamberimiz de Medine’ye göçmüştü Aradan birkaç yıl geçtikten sonra Peygamberimiz on bin kişilik bir ordu ile Mekke’yi kan dökülmeden fethetti Daha önce Peygamberimizi öldürmek isteyen ve Müslümanlara her türlü kötülüğü yapmış olanlar Peygamberimizin karşısında başlarını önlerine eğmiş, haklarında verilecek kararı bekliyorlardı Peygamberimiz buruda da büyüklüğünü göstererek hepsini affetti Böylece engin merhameti ve bağışlayıcılığı ile gönülleri de fethetti ve insanlığa çok güzel bir ahlak ve fazilet dersi verdi Peygamberimizin Adaleti Peygamberimiz son derece adil ve insaf sahibi idi Onun adaletini düşmanları bile kabul etmiştir En zor ve en çetin olaylarda kabileler onun hakemliğine baş vuruyor ve kararını saygı ile karşılıyorlardı Bir defa Peygamberimiz savaşta elde edilen ganimetleri dağıtıyordu O kadar kalabalık insan toplanmıştı ki, adamın biri adeta Peygamberimizin sırtına çıkmıştı Peygamberimiz elindeki ince değnekle bu adama işaret etmiş, değnek yüzüne gelerek yüzünü çizmişti Peygamberimiz hemen değneği adamın eline vererek: - Sana vurduğum gibi sen de bana vur, buyurmuş, fakat adam: - Ey Allah’ın Rasülü, hayır, ben size darılmadım Demişti Bir defa Mahzumi kabilesinden bir kadın hırsızlık etmişti Mekke ileri gelenleri yüksek bir aileye mensup olan kadının ceza görmemesini istemiş, peygamberimizin çok sevdiği Usame b Zeyd’i şefaatçi olmak üzere göndermişlerdi Peygamberimiz Usame’yi dinledikten sonra: - Sizden öncekiler bu gibi tarafgirlikleri sebebiyle helak olmuştu Onlar, fakirler üzerinde en ağır cezaları uygularlar, zengin ve itibarlı olanlara ise ceza vermezlerdi Buyurarak kanunların uygulamasında ayırım yapılmasının, toplumun yok olmasına sebep olacağını bildirmiştir Hz Aişe (ra) anlatıyor: Peygamberimiz iki işte serbest bırakıldığı zaman, günah olmadıkça onların kolayını tercih ederdi O şey günah olursa ondan insanların en uzak kalanı olurdu Peygamberimiz nefsi için asal intikam almazdı Ancak Allah’ın yasaklarına uyulmadığını adaleti yerine getirirdi” Peygamberimiz insanlar arasında ayırım yapmaz, eşit davranırdı Ona göre zengin, yoksul, büyük, küçük herkes eşit idi Bedir Savaşında alınan esirler arasında Peygamberimizin henüz Müslüman olmayan amcası Abbas da vardı Esirler fidye vererek esirlikten kurtuluyorlardı Çünkü böyle kararlaştırılmıştı Ensar’ın bazıları Peygamberimiz ile Abbas arasındaki yakınlığı öğrenince onun affını istemişlerdi Peygamberimiz: - Hayır, böyle bir şey olamaz Onun ödemek zorunda olduğu fidyenin bir dirhemi bile affolunmaz, buyurmuştur Peygamberimiz hayatı boyunca hiç kimseye farklı davranmamış, kuralları ve kanunları herkese eşit uygulamıştır Kendisine de arkadaşları arasında bir ayrıcalık tanınmasını hoş karşılamamıştır Peygamberimiz, Peygamber olmadan önce, onunla alış-veriş edenler, onun dürüstlüğünü ve hakka bağlılığını takdir ediyorlardı Hatta onun Peygamber olarak gönderildiği duyulduktan sonra kendisine düşman olanlar bile emanetlerini ona teslim ediyorlardı Bir gün Saib adında bir Arap tüccarı Peygamberimize tanıtılmış ve kendisinin son derece dürüst birisi olduğu söylenmişti Bunun üzerine Peygamberimiz: “Ben onu sizden iyi tanırım” demiş, Saib de, “Evet, ticarette arkadaşlık etmiştik, bütün hesapları gayet mükemmeldi” demişti Bir gün Bedevilerden biri Peygamberimizden alacağını tahsil etmeye gelmişti Bedeviler, çok kaba olduklarından bu adam Peygamberimize ağır sözler söylemişti Ashap, adamın bu davranışına kızarak: - Yazıklar olsun, sen kiminle konuştuğunu biliyor musun? Demişler, adam hiç aldırmadan: - Ben hakkımı istemeye geldim, demiş Bunun üzerine Peygamberimiz arkadaşlarına: - Siz onun tarafından olacaktınız, çünkü bu adam hakkını istiyor, buyurdu ve sonra Havle binti Kays’a haber göndererek ödünç hurma istedi Havle’nin verdiği ödünç hurma ile Bedeviye borcunu ödedi ve üstelik ona yemek de yedirdi Bedevi: -Sen benim hakkımı çok iyi bir şekilde ödedin Allah da sana mükafatını tam olarak versin, diye dua etti Bunun üzerine Peygamberimiz: “ İşte bunlar (yani hak sahiplerinden yana çıkıp hakkın yerini bulmasına yardımcı olanlar) insanların en hayırlılarıdır İçinde, zayıf kimsenin incitilmeden hakkını alamadığı bir toplum yükselemez” Buyurdu Peygamberimizin Cesareti Peygamberimizin özelliklerinden biri de yüksek bir cesarete sahip oluşudur O, insanları İslam’a davet ettiği zaman tek başına idi İlk yıllarda Müslümanlığı kabul edenlerin sayısı da azdı Karşısında İslam’ı yok etmek isteyenlerin sayısı çok, maddi güçleri fazla idi Peygamberimiz kutsal görevini yaparken büyük tehlikelerle karşılaştı Düşmanlar O’nu öldürmek, İslam güneşini söndürmek için korkunç planlar yaptılar Güçlü ordularla Müslümanlara saldırdılar Fakat Peygamberimiz bunların hiçbirinden yılmadı, ümitsizliğe kapılmadı, görevini devam etti Mekke, İslam ordusu tarafından fethedilmiş, Kabe putlardan temizlenmişti Bundan endişeye kapılan düşmanlar, Müslümanlara saldırmak için Huneyn denilen yerde 20 bin kişilik bir ordu topladılar Durumu öğrenen Peygamberimiz 12 bin kişilik bir ordu ile bunların üzerine yürüdü İslam ordusu dar bir vadiden geçerken burada pusu kuran düşman aniden Müslümanlara saldırdı Gecenin alaca karanlığında yapılan bu saldırı karşısında Müslümanlar dağılmaya başladı Bu durum İslam’ın geleceği için çok tehlikeli idi Düşmanın bu şiddetli saldırısı karşısında geri çekilmeyen, yanında az sayıda arkadaşı ile düşmana karşı koyun bir kahraman kalmıştı İşte düşmana karşı koyan bu yürekli ve cesur kahraman Hz Muhammed (sas) idi Peygamberimiz, “Ben Peygamberim, bunda yalan yok” diyor ve dağılan Müslümanları yanına çağırıyordu Onun sesini duyan İslam ordusu yeniden toplandı ve amansız bir şekilde düşman üzerine saldırdı Düşman neye uğradığını şaşırdı, dağılıp kaçmaya başladı ve bozguna uğradı Savaş İslam ordusunun zaferi ile sonuçlandı Böylece İslam’ın geleceği büyük bir tehlikeden kurtulmuş oldu İşte, bu savaş, peygamberimizin üstün cesareti sayesinde kazanıldı Onun hayatında böyle pek çok cesaret ve kahramanlık örnekleri vardır O, gerektiğinde, sabır, kararlılık, cesaret ve kahramanlık da Müslümanlar için en güzel örnek olmuştur Peygamberimizin Allah’a Güvenmesi Peygamberimiz Allah’a son derece güvenir ve kendisini başarıya ulaştıracağına inanırdı Hiçbir zaman bu inancını yitirmemiş, Allah’a daima güvenmiştir Peygamberimiz Mekke-i Mükerreme’de yalnız ve kimsesiz kaldığı, en akla gelmeyecek felaketlere uğradığı; Uhut ve Huneyn Savaşları esnasında en ciddi tehlikelerle karşılaştığı zaman bile Allah’a olan güvenini yitirmemiştir Peygamberimiz, Müslümanlığı açıktan açığa ilan etmeye başladığı zaman, Kureyş Kabilesinin yani Mekkelilerin ileri gelenleri amcası Ebü Talib’e başvurarak: “Ey Ebü Talip kardeşinin oğlu tanrılarımıza hakaret ediyor, atalarımızın sapıklık içinde yaşadıklarını söylüyor, bizi de ahmaklıkla suçluyor Bunun için ya onu korumaktan, vazgeç, yada açıktan açığa onun tarafına geç ki biz de ona göre tavır alalım” Demişlerdi Ebü Talip, durumun çok tehlikeli bir sonuca gitmekte olduğunu gördü Çünkü Mekkeliler onu bu davadan vazgeçirmeye kararlı idiler Kendisi de onlara karşı koyacak güçte değildi Bunun için Ebü Talip Peygamberimize: - Oğlum, bana bu kadar ağır bir yükü yükleme Çünkü tahammül edemiyorum, dedi Peygamberimiz kendisini koruyan amcasının bundan vazgeçmek niyetinde olduğunu ifade eden bu sözleri karşısında bile Allah’a olan güveni sarsılmamış: - Amca, Allah’a yemin ederim ki, bu adamlar bir elime güneşi, öteki elime de ayı koysalar, Peygamberliğimden zerre kadar ayrılmam Ya Allah Teala, Peygamberliğimi ifa etmek için bana kuvvet verir, ya da bu uğurda kendimi feda ederim, demişti Bu sözlerden Ebü Talip o kadar etkilenmiş ki: - Git oğlum, hiç kimse senin bir kılına dokunamaz, demekten kendini alamamıştı Peygamberimiz Necid Savaşından dönüyordu, yorulmuşlardı Arkadaşları ile birlikte bir ağacın gölgesinde istirahata çekilmişler, hepsi de uyumuştu Peygamberimizin kılıcı ağaçta asılı idi Bu sırada oradan geçmekte olan bir Bedevi bu durumdan yararlanarak, Peygamberimizin kılıcını almış, kılıfından çekmiş ve Peygamberimize hücum etmişti Peygamberimiz uyanmış, Bedevinin üzerine yürüdüğünü görmüştü Bedevi: - Seni elimden şimdi kim kurtaracak! Diye bağırdı Peygamberimiz hiç telaşlanmadan: - Allah, kurtaracak, diye cevap verdi Bu cevap karşısında sarsılan Bedevinin elindeki kılıç yere düşmüştü Peygamberimiz Allah’a son derece güvenmekle birlikte kendisine düşen görevleri de eksiksiz yapardı Bunun en güzel örneği Mekke-i Mükerreme’den Medine’yi Müvevvere’ye hicreti esnasındaki davranışıdır Önce Allah’ın hicret emrini saklı tutmuş, Hz Ebü Bekir’den başkasına söylememişti Sonra Hz Ali’yi yatağına koymuş, geceyi yatağında geçirmesini emretmişti Daha sonra gideceği istikamete ters bir yerde olan Sevr mağarasına sığınmıştı Bütün bunlar o gün için alınabilecek tedbirlerdi Peygamberimiz bunların hiçbirisini ihmal etmemiş, her türlü tedbiri almış, sonra da Allah’a güvenmişti Onun için Peygamberimiz, devesin salıverip Allah’a havale ettiğini söyleyen kimseye: “Deveni bağla, sonra Allah’a güven” buyurmuştu Peygamberimizin Misafirseverliği Peygamberimizin üstün vasıflarından biri de misafirseverliğidir Uzaktan yakından kendisini görmeye gelenlerin sayısı çoktu O, misafirlerini en iyi şekilde ağırlar, onlara bizzat kendisi hizmet ederdi Peygamberimiz, Müslüman olmayan misafirlerine de aynı şekilde davranırdı Fazla misafir gelince evindeki yiyecekleri onlara verip çocukları ile birlikte geceleri aç yattığı zamanlar da olurdu O, misafirlerle ilgili olarak şöyle buyurmuştur: “Allah’a ve ahiret gününe inanan misafirine ikram etsin” Peygamberimizin Temizliğe Önem Vermesi Peygamberimizin yaşayışı sade ve temiz idi Bedenini daima temiz tutar, elbiselerinin temizliğine çok dikkat ederdi Dişlerinin temizliğine ayrı bir önem verir ve dişlerini temizlemek için, o devirde bir çeşit diş fırçası olan misvak kullanırdı Ashabına da diş temizliğini tavsiye ederdi Peygamberimiz kirli insanlardan, pislikten haşlanmazdı Ashabına camiye temiz gelmelerini söylerdi Bir defasında üstü başı pis olarak camiye gelenlere: “Yıkandıktan sonra gelseniz daha iyi olurdu” Buyurmuştur Peygamberimizin İbadeti - Peygamberimiz, her işini tam bir düzen içinde yapardı İbadet zamanları, dinlenmek için ayırdığı saatler belli idi Vakitlerini boş geçirmez, her dakikasını faydalı bir işle değerlendirirdi - Peygamberimiz, Allah’ın en sevgili kulu olduğu halde Allah’tan çok korkar, kıyamet gününde endişe ederdi O, her an Allah’ı anar, ibadetten çok büyük haz duyardı Geceleri kıldığı namazlarda uzun süre ayakta durmaktan ayakları bile şişerdi Eşi Hz Aişe onun bu durumunu görünce: - Ey Allah’ın Rasülü! Allah, senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışladığı halde kendine niçin bu kadar zahmet ediyorsun? Deyince, Peygamberimiz ona şu cevabı vermiştir: - “Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı” Peygamberimiz ibadete düşkün olmakla beraber rehbaniyeti sevmezdi Rehbaniyet demek, Dünyadan el etek çekerek yaşamak, yalnız ahiret için çalışmak demektir Peygamberimiz bunu kesinlikle sevmezdi Hatta bazı sahabiler Hıristiyanların etkisinde kalarak dünyadan el etek çekmeye gönül vermişlerse de Peygamberimiz onları bu yoldan menetmişti Araplar, birkaç günü birbirine ekleyerek oruç tutar ve buna “savm-ı Visal” derlerdi Ashabdan bazıları bu şekilde oruç tutmak istemişler, ancak Peygamberimiz onları bundan vazgeçirmişti Abdullah b Ömer (ra) çok zahid ve takva sahibi bir kimse idi Gündüzünü oruç tutarak, gecesini ibadet ederek geçirirdi Peygamberimiz onun bu halinden haberdar olunca kendisine: - Haber aldım ki sen devamlı oruç tutuyor iftar etmiyorsun, geceleri namaz kılıyor hiç uyumuyorsun (Böyle yapma) Bazen oruç tut, bazen de iftar et Hem gece kalk namaz kıl, hem de uyu, istirahat eyle Çünkü gözlerinin senin üzerinde hakkı vardır Bedeninin ve çoluk çocuğunun senin üzerinde hakkı vardır Ayda üç gün oruç kafidir,” buyurdu Abdullah İbn Ömer: - Fakat ben daha fazla oruç tutabilirim, dedi Peygamberimiz: - O halde gün aşırı oruç tut Orucun en güzel şekli budur, buyurdu İbn Ömer daha fazla oruca izin verilmesini isteyince, Peygamberimiz: - “Hayır, daha fazlası iyi değildir” Buyurmuştur Bir yolculukta ashab’dan biri bir mağaraya rast gelmişti Mağaranın ağzında su ve yeşillik vardı Bu Sahabi Peygamberimiz yanına gelerek: - Ben bir mağara buldum Etrafında su ve yeşillik var Oraya çekilip münzevi bir hayat yaşamak istiyorum, demişti Peygamberimiz böyle bir davranışın yanlış olduğunu bildirmek üzere şöyle buyurdu: - “Ben Museviliği veya Hıristiyanlığı telkin için gelmedim Ben size İbrahim’in sade ve kolaylıkla yapılan dinini getirdim,” Bütün bunlar gösteriyor ki Peygamberimiz dünyadan el etek çekmekten hoşlanmamış, yaşayın insanın dünyanın nimet ve ziynetinden yararlanmasının dinin emri olduğunu vurgulamıştır Peygamberimizin Allah Korkusu Peygamberimiz, alemlere rahmet olarak gönderilen son Peygamber olduğu halde Allah Tealadan, herkesten daha çok korkar ve “Kıyamet günü acaba ne olacağım” derdi Müslüman olanların on dördüncüsü ve Medine muhacirlerinden ilk vefat eden sahabi Osman İbn Maz’un (ra) öldüğü zaman Peygamberimiz ölüm haberini alır almaz evine gitmişti Ensandan Ümmü Ala Bint-i Haris, Osman’ın cesedini göstererek: - Ey Ebü Saib, Allah’ın rahmeti üzerine olsun Senin hakkında bildiğim ve bu cemaate bildirmek istediğin şudur ki, sen Allah’ın rahmet ve inayetine erişmiş birisin, dedi Bu sözleri dinleyen Peygamberimiz kadına dönerek: - “Allah Teala’nın bu ölüye ikram ve inayette bulunduğunu nereden biliyorsun? Diye sordu Kadın: - Ey Allah’ın Rasülü babam anam sana feda olsun, Allah bu imanla, itaatli kuluna ikram etmez de yani kime ikram eder? Dedi Bunun üzerine Peygamberimiz: - Osman İbn Maz’un ölmüştür Allah’a yemin ederim ki, ben de bu mübarek ölü için hayır ve mutluluk umarım Ama Allah’a yemin ederim ki, ben, Allah tarafından gönderilmiş bir Peygamber olduğum halde Kıyamet gününde bana ne muamele edileceğini bilemem, buyurdu Bir gün Hz Ebü Bekir Peygamberimize: - Ey Allah’ın Rasülü, görüyorum ki saçlarınız ağarıyor, demiş, Peygamberimiz de: - “Evet, Hüd, Vakıa, Murselat ve Amme Süreleri beni ihtiyarlattı,” cevabını vermiştir Bir gün Peygamberimiz bir cenazeye katılmış, cenazenin mezarı kazılmakta olduğundan beklemek mecburiyetinde kalmıştı Bu, onu o kadar etkilemişti ki, ağlamış ve toprak onu göz yaşları ile ıslanmıştı Sonra da orada bulunanlara şu sözleri söylemişti: - “Kardeşlerim, kendinizi bugün için hazırlayın” Peygamberimizin Allah Sevgisi Kur-an’ı Kerim müminlerin Allah’ı her şeyden daha çok sevdiklerini bildiriyor Şüphesiz Peygamberimiz Allah’ı herkesten daha çok severdi Bunun için dir ki O, geceleri ayakları şişinceye kadar namazda dururdu Hz Aişe validemiz diyorlar ki; Peygamberimiz sabah namazının iki rekat sünnetini kıldıktan sonra:“Bu iki rekatın verdiği zevk yanında dünyanın bütün zevkleri hiçtir” Derdi Bu, Peygamberimizin Allah’a olan derin sevgisi sebebiyle O’na ibadet etmekten ne kadar büyük haz duyduğunun bir ifadesidir Hz Ömer (b el-Hattab) anlatıyor: Bir gün Peygamberimiz çocuğundan ayrılan bir kadın gördü Kadın, çocuğuna olan hasreti sebebiyle rastladığı her çocuğu kucağına alıyor ve emziriyordu Peygamberimiz orada bulunan arkadaşlarına dönerek: - Bu kadın çocuğunu hiç ateşe atar mı? Diye sormuş orada bulunanlara: - Asla, cevabını vermişler Bunun üzerine Peygamberimiz: - O halde biliniz ki, Allah’ın kullarına merhameti, bu kadının çocuğuna olan merhametinden çok daha fazladır Buyurdu Peygamberimizin Aile Hayatı Peygamberimiz örnek bir aile reisi idi O, hanımlarına karşı çok nazik bir eş, çocuklarına karşı da şefkatli bir baba idi Peygamberimiz ev işlerinde hanımlarına yardın eder, elbiselerini kendi eliyle yamar, ayakkabılarını tamir eder ve evi süpürürdü Evin ihtiyaçlarını çarşı ve pazardan alarak eve kendisi getirirdi O, ne kadın, ne de hizmetçi hiç kimseyi dövmemiş ve incitmemiştir Peygamberimizin evi, dünyadaki aile yuvalarının en mutlusu idi Bu yuvada kavga-gürültü yoktu Huzur vardı Peygamberimiz evde daima güler yüzle hareket eder, hanımlara karşı kırıcı söz söylemiz, kaba davranışta bulunmazdı O, Müslümanların da aynı davranışta bulunmasını istemiş ve şöyle buyurmuştur: “Sizin en hayırlınız, kadınlarına karşı iyi davranandır” Peygamber Efendimiz, erkeğin, eşini davranışlarını hoşgörü ile karşılamasını da istemiş ve şu tavsiyede bulunmuştur: “Bir kimse eşine nefret etmesin; çünkü hoşuna gitmeyen huyları varsa, buna karşılık hoşlanacağı huyları da vardır” Peygamberimizin Çocuk Sevgisi Peygamberimiz çocukları çok severdi Onları kucağına alıp okşar, sevgi ve şefkatle öperdi Peygamberimiz, torunları Hz Hasan ve Hz Hüseyin’i öpüyordu Orada bulunan bir adam bunu görünce; - Benim on çocuğum var, onları hiç birini öpmüş değilim, dedi Peygamberimiz ona: - Merhamet etmeyene, merhamet olunmaz” buyurdu Peygamberimiz namaz kılarken sevgili torunları Hasan ve Hüseyin omuzlarına çıkardı O, ibadet halinde bile çocukların bu davranışını hoş karşılar, oyunlarına engel olmazdı Bir yerde otururken kızı Hz Fatıma gelince, ayağa kalkar, onu alnından öper ve onu yerine oturturdu O, sadece kendi çocuklarını ve torunlarını değil, kimin çocuğunu görürse onunla konuşur, hatırını sorar ve severdi, çocuklara, hoşlarına giden şeyler vererek sevindirirdi O, Müslüman olmayan kimselerin çocuklarını da sevip okşardı Peygamberimiz, çocuklarla çok ilgilenirdi Bir defa çocuklar arasında koşu düzenledi, kendisi de yarışın sona ereceği noktada durdu Koşarak yanına gelen çocukları öptü ve kendilerine hediyelerini verdi Peygamberimiz, çocuklarla ilgili şu öğütlerde bulunmuştur; “Allah’tan korkun çocuklarınız arasında adaletli davranın” “Şüphesiz ki Allah, çocuklarınız arasında öpücüklerinizde de eşit davranmanızı sever” Özet olarak Peygamberimiz; içi ve dışı tertemiz, kalbi; şefkat ve merhamet duyguları ile dopdolu, başkalarını kendinden çok düşünen, ömrünü insanlığın kurtuluşu için harcayan büyük bir Peygamber, en üstün ahlaki faziletleri kendinde toplayan örnek bir şahsiyet idi Ne mutlu, O’nun gösterdiği aydınlık yoldan gidenlere Ne mutlu, O’nun yaşayışını ve ahlaki davranışlarını örnek alanlara |
|