Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
muhammedin, sünnetleri

Hz. Muhammed'in Sünnetleri

Eski 09-08-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz. Muhammed'in Sünnetleri



Hz Muhammed'in Sünnetleri
Hz Muhammed'in Sünnetleri
Sünnet Nedir?

Sünnet, lûgat mânâsı itibariyle, “gidişat, -iyi ya da kötü- takip edilen yol” demektir Muhaddîsler, usûlcüler ve fukahâ ıstlahî mânâsı itibariyle sünneti, aşağıdaki ifadelerle tarif etmeye çalışmışlardır:

Muhaddîslere göre sünnet, “Ahkâma ve amele esas teşkil etsin etmesin, yaptıkları ve yapmaktan kaçındıklarıyla Allah Resûlü’nden (sav) -Hanefîler’in nokta-i nazarınca farz, vacib, sünnet, müstehab ve âdâp - bize intikal eden her şeydir” Yani, Allah Resûlü’nün (sav) şemâilidir, hayat tarzıdır, sîretidir

Usûlcülerin sünnet anlayışı biraz daha farklıdır Onlara göre sünnet, “Resûlullah’dan (sav) söz, fiil ve takrir olarak sâdır olan her şeydir” Yani, Resûlüllah Efendimiz’in (sav) sözleri, davranışları ve ashâbında görüp de menetmediği veya sükûtla tasvip buyurduğu davranışlardır

Fukahâ ise, sünnete bid’at mukabilinde ve teşrîe, yani farza, vacibe, harama esas teşkil etmesi açısından bakarlar Bu mânâda sünnet, hadîsle aynı mânâda sayılabilir

Hadîs, haber vermek ve haber, söz mânâsına bir isimdir Daha sonraları, Efendimiz’e (sav) nisbet edilen her söz, fiil ve takrire hadîs denmiştir İbn Hacer, “Şeriat örfünde hadîsten maksat, Efendimiz’e (sav) isnad edilen her şeydir” der

Sünnetin Çeşitleri

Bütün bu tariflerden anladığımız hususları şu üç kısma irca’ edebiliriz:

a Kavlî Sünnet

Sünnet, Allah Resûlü’nün (sav) mübarek sözleridir; yani sünnetin bir bölümünü O’nun nurlu sözleri teşkil eder ki, bunlar, Kur’ân’da yer almayan, fakat bütün fukahâca fıkıh kitaplarına alınıp, pek çok hükme esas kabul edilen O’na ait nurefşan beyanlardır ki, misal olarak şunları zikredebiliriz:

a Efendimiz (sav), “Varise vasiyet yoktur”1 buyururlar Yani, miras bırakan kimse, kendisine vâris olacak biri için mirasından vasiyette bulunamaz

b Yine, usûl-i fıkıhta yer alan bir başka mübarek sözlerinde Efendimiz (sav), “Zarar verme ve zarara zararla mukabele etme yoktur”2 buyurmuşlardır Yani, kimseye zarar verilemeyeceği gibi, birine zarar veren kişiye de zararla mukabele edilemez

c Allah Resûlü’nün bir diğer mübarek sözlerinde ise şöyle buyurulmaktadır: “Yağmurların ve akarsuların suladığı arazide öşür (onda bir), hayvanlar ile sulanan arazide öşrün yarısı (yirmide bir) zekât vardır”3

d “Deniz suyuyla abdest alabilir miyim?” diye soran bir sahâbîsine Allah Resûlü, dünya kadar fetvalara esas teşkil edecek şu mübarek sözüyle karşılık verir: “Onun suyu temiz, ölüsü de helâldir”4

b Fiilî Sünnet

Rasûl-i Ekrem’in (sav) davranışları ve hareketleriyle ortaya koyduğu sünnetdir ki, bunlarla konulan hükümler, Kur’ân’da sarihen zikredilmemiştir Meselâ; Kur’ân-ı Kerim’de namaz emredilmiş olduğu ve bazı yerlerinde “rükû edin, secde edin” gibi emirler bulunduğu; hattâ umumi bazı vakitler zikredildiği hâlde, kesin olarak hangi vakitlerde ve kaç defa namaz kılınacağı, namazın nasıl eda edileceği, onun farzları, vacipleri ve nelerin namazı bozduğu açıklanmamıştır Bütün bu hususlarda, sünneti nazara veren Efendimiz (sav): “Beni, nasıl namaz kılıyor görüyorsanız, siz de öyle kılın”5 buyurarak, sünnetin husûsî teşrî’ine işaret etmişlerdir [Bu noktada, Efendimiz’in namazının önceki ümmetlerin namazı gibi olduğu da asla söylenemez; kaldı ki, bu noktada tek bir kayıt bile yoktur] Yine, menâsik-i hacc mevzuunda da Efendimiz, “Haccın menasikini benden alın”6 buyurmuşlardır Yani, sünnet olmasaydı, nasıl, ne zaman, kaç vakit, kaç rekât namaz kılacağımızı ve nasıl haccedeceğimizi bilemeyecektik

c Takrirî Sünnet

Resûlullah (sav), ashâbında gördüğü bazı hoşuna gitmeyen davranışları usûlünce tenkid buyururlardı Meselâ minbere çıkar ve isim tasrih etmeden, “Cemaate ne oluyor ki, falan şöyle yapıyor?!” diye ikaz ve tembihte bulunurlardı Bu arada, bazen de gördüğü davranışları menetmez ve sükûtuyla onları tasvip buyururlardı ki, bu da sünnetin takrirî kısmını teşkil etmektedir Hadîs ve fıkıh kitaplarında bu kısmın misalleri de çoktur

Peygamber Efendimizin Günlük Hayata Ait Sünnetleri başka sunnetler daha

1- ) En çok Pazartesi ve Perşembeleri oruç tutardı Neden böyle yaptığı Pazartesi ve Perşembe Allah'a sunulursorulduğunda da şu cevabı verirdi: " Ameller her pazartesi ve perşembe Allah'a ( cc) sunulur Oruçlu iken amelimin Allah'a (cc) arz olunmasını severim Her Müslüman affedilir Ancak dargın olan kişi müstesna Cenab-ı Hak meleklere onlar için "bunları geri bırakın" der

2- ) Cumartesi ve pazar günleri de umumiyetle oruç tutardı ve şöyle derdi: " Bu iki gün müşriklerin bayram günleridir Onlara muhalif olmaktan hoşlanırım

3- ) Yüzüğü gümüştendi, yüzüğü akik taşıydı

4- ) Gözleri uyurdu lakin kalbi uyumazdı

5- ) Ahlakı Kur'an'dı

6- ) Umumiyetle cuma günü yıkanırdı, bazen de terk ederdi

7- ) Çocuklara karşı çok merhametliydi

8- ) Su içtiği zaman 3 defa nefes alır, üç nefeste içerdi ve " Bu daha mutlu, daha afiyetli ve daha sağlıklıdır " buyurdu

9- ) Gece kalktığı zaman ağzını misvaklardı

10- ) Son derece merhametliydi Birisine bir şey vaad ettiği zaman imkanı olduğunda mutlaka o vaadini yerine getirirdi

11- ) İçinde su içilen bir cam kasesi vardı

12- ) Sukunu uzun, gülmesi azdı

13- ) Hİzmetçiye söyledikleri sözlerden biri de " Bir ihtiyacın var mı? " idi

14- ) Eza veren kötü huyu olmazdı Birisinin diğeri aleyhine olan sözünü de kabul etmezdi

15- ) Kendisine meleklerin gelmesi ve Hz Cebrail (as) ile konuşması sebebiyle pırasa, sarımsak, soğan gibi şeyler yemezdi

16- ) Yaslanarak yemek yemezdi Arkasından iki kişi yürüyemezdi

17- ) Gece ağzına misvak sürmeden kalmazdı

18- ) Gusulden sonra abdest almazdı

19- ) Tebbessüm etmeden kesinlikle konuşmazdı

20- ) Ramazan Bayramında bir şey yemeden camiye çıkmazdı

21- ) Kurban Bayramında kurban kesilmeden evvel bir şey yemezdi

22- ) Üçten sonra sözü tekrar etmezdi

23- ) Gece veya gündüz uyuyup da uyandığı zaman mutlaka misvak kullanırdı

24- ) İkram edilen kokuyu geri çevirmezdi

25- ) Biad esnasında kadınların elini tutmazdı

26- ) Bir yudum su ile dahi olsa iftar etmeden akşam namazını kılmazdı

27- ) Gülüşü tebessümlerden ibaretti

28- ) Hastayı ancak üç günden sonra ziyaret ederdi

29- ) Şu beş şeyi hiçbir zaman yanından ayırmazdı; Ayna, sürme kabı, tarak, misvak ve ustura

30- ) Lamba ile kendisine aydınlık yapılmadıkça karanlık evde oturmazdı

31- ) Bir yerden kalkarken mutlaka " Subhaneke Allahümme Rabbi vebi hamdike la ilahe illa ente estağfiruke ve etübi ileyke" der ve şöyle buyururdu: " Yerinden kalkarken kim bunu söylerse mutlaka mecliste kendisinden südur eden günahları bağışlanır"

32- ) Hiçbir şeye hayır demezdi Kendisinden bir şey istendiği zaman eğer yapmak isterse evet derdi İstemezse sükut ederdi

33- ) Abdestini kendisi alırdı Kimseden yardım istemezdi Vereceği sadakayı da bizzat kendi eliyle verirdi, kimseyi bunun için rahatsız etmezdi

34- ) Ne yemek ne de başka bir şey O'nu akşam namazından alıkoyamazdı

35- ) Dişlerini temizlemeden uyumazdı

36- ) Daima misvağı başucunda bulunurdu, öylece uyurdu Uyanınca hemen onunla dişlerini fırçalardı

37- ) Kahkaha ile gülmezdi

38- ) Yemeğe suya üfürmezdi Kabın içinde nefes almazdı

39- ) Kendisinden kötü söz işiteceği kimseye yanaşmazdı ( Buhari )

40- ) Bir vali tayin ettiği zaman ona sarığı kendi eliyle sarıp giyindirirdi Sarığın kuyruğunu sağ taraftan kulağa doğru sarkıtırdı

41- ) Sarığın kuyruğunu sağ taraftan kulağa doğru sarkıtırdı

42- ) Yanına çocuklar geldiği zaman onları tebrik eder, güzel karşılar ve onalara dua ederdi

43- ) Hurmayı yer ve çekirdeğini tabağa atardı

44- ) Buğday ekmeği ile hurma yerdi v " Bunlar pek hoştur " derdi ( Tayalisi )

45- ) Üzümü ağzına teker teker koyarak yerdi ( Taberani )

46- ) Hediye edileni yerdi, sadakayı yemezdi ( İbn-i Said )

47- ) Üç parmak ile yerdi, onları silmeden iyice yıkardı

48- ) Hanımlarından biri yatıp uyumak istedikleri zaman ona 33 kere Subhanallah, 33 kere Elhamdülillah, 33 kere de Allahuekber demesini emrederdi ( Mendi )

49- ) İnsanları birbirine bağlamak ve sevindirmek için hediyeleşmelerini emrederdi ( İbn-i Asakiri )

50- ) Güneş tutulduğu zaman kılınan küsuf namazında köle azad edilmesini emrederdi

51- ) Nazar değmesinde ( hastalanınca ) Kalem Suresi 51, 52 ayetlerin okunmasını emrederdi

52- ) İnsana ait 7 şeyin gömülmesini emrederdi: Saç, kan, tırnak, diş, pıhtılaşmış kan, perde, hayız kanı ( Hakim )

53- ) Oruçlu iken iftar edeceği zaman ilkin su ile başalardı Suyu iki veya üç defada nefes alarak içerdi yani bir defada içmezdi

54- ) Yüzüğünü sağ eline takardı ( Müslim )

55- ) Yüzüğünü sol eline takardı ( Buhari )

56- ) Yüzüğünü sağ aline takardı sonra sola değiştirirdi ( İbn-i Asakir, Aişe (ra )

57- ) Cinlerden ve nazar değmesinden Rabbine sığınırdı Nihayet Muavvizeteyn nazil olunca onları okumaya başladı Diğer duaları terk etti Ani ölümden Allah'a sığınırdı, ölümden önce hastalanmasını isterdi ( Taberani )

58- ) Her namazdan sonra abdest alırdı ( Buhari )

59- ) Kurfuaz şeklinde ( Dizlerini karnına birleştirerek ) otururdu

60- ) Başına sarık sarıp ona kuyruk yaparak, iki omuzu arasından sarkıtırdı

61- ) Bütün vakitlerde Allah'ı (cc) zikrederdi

62- ) Gece karanlığında gündüzün ışığında gördüğü gibi görürdü ( Beyhaki )

63- ) Enine doğru misvak kullanırdı

64- ) Sabah namazının sünnetini kıldığı zaman sağ ayağının üzerine yatardı

65- ) Aksırınca " Elhamdülillah" derdi Bunu işiten " Barekallah" derdi Tekrar Efendimiz: " Yehdina ve Yehdikümullah" derdi

66- ) Aksırdığı zaman elini ya da elbisesini ağzına koyardı, sesini alçaltırdı

67- ) Ayaktayken öfklendiklerinde hemen otururlardı Otururken öfkelendiklerinde hemen yatarlardı Böylece öfkeden teskin olup giderdi

68- ) Öğleden önce dört rekatı kaçırdıkları zaman onu farzı müteakiben iki rekattan sonra kılardı

69- ) Arkadaşlarından birini üç gün görmediği zaman onu sorarlardı Eğer gaib ( kayıp )ise ona dua ederlerdi

70- ) Dualarının daha şümüllü olanını severdi, diğerlerini terkederdi ( Taberani )

71- ) Tabaklanmış koyun postunda namaz kılmaktan hoşlanırdı ( İbn-i Said )

72- ) Bahçelerde namaz kılamaktan hoşlanırdı ( Tirmizi )

73- ) Duasına " Subhane Rabbiyel aliyyül ağlel vehhab " ile başlardo

74- ) Açlıktan beline taş bağlardı ( İbn-i Said )

75- ) Yeşilliğe akan suya bakmaktan hoşlanırdı ( Ebu Nuaym )

76- ) Ağzı kapanan kaptan hoşlanırdı

77- ) Hediyeyi kabul edrdi Ona karşılık olarak bir şey verirdi Sadakayı kabul etmezdi ( Taberani )

78- ) Kıraatini ayetlerin başında dura dura icra ederdi " Elhamdülillahi Rabbil Alemin" der, sonra durur " Errahmanirrahim" der ve yine dururdu

79- ) Cuma günü namaza gitmeden önce bıyıklarını kırpardı, tırnaklarını keserdi

80- ) Namazda esnemekten hoşlanmazdı

81- ) Dağlamak, yani bir nevi tedavi şeklinden ve sıcak yemekten hoşlanmazdı ve şöyle buyururdu: " Soğuk yiyin çünkü bereketlidir Dikkat edin sıcak yemekte bereket yoktur " ( Ebu Nuaym )

82- ) Nübüvvet mührünün görülmesinden hoşlanmazdı

83- ) Çok sorulmaktan hoşlanmazdı ve bunu ayıplardı Ama Hz Ebubekir (ra) sorduğunda cevap verirdi ve bundan hoşlanırdı ( Taberani )

84- ) Yemeği ortasından yemekten hiç hoşlanmazdı

85- ) Yürüyüşünden aciz ve tembek olmadığı anlaşılırdı

86- ) Secdede bazen kendisinden geçinceye kadar uykuya dalardı Gözleri uyuyup kalbi uyumadığı için sonra klakıp abdest almaya ihtiyaç duymadan namazını kılardı ( Ahmet bin Hanbel )

87- ) Son sözü şu olomuştur: " Namazı sakın terk etmeyin Namazı sakın terk etmeyin, elleriniz altında bulunanlar hakkında Allah (cc )'tan korkun, adaletle muamele edin ( Ebu Davut )

Kaynak : HzMuhammed


Alıntı Yaparak Cevapla

Hz. Muhammed'in Sünnetleri

Eski 09-08-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz. Muhammed'in Sünnetleri



Günlük Hayatta Sünneti Seniyye

1 Hayırlı işlerde sağı, adi işlerde solu kullanmak
2 Yemekten önce ve sonra elleri yıkamak
3 Yemeğe besmele ile başlamak, Allah’ın sonsuz ikram ve nimetlerini tefekkür ederek yemek, sonunda da hamd etmek
4 Yemekte tabağın kendi önümüze gelen tarafından yemek
5 Yerde bir sofra bezinin üstünde yemek İhtiyaç olduğu takdirde masada da yenilebilir
6 Yemeğe sofradakiler ile beraber başlamak
7 Acıkmadıkça yememek, tam doymadan yemeği bırakmak
8 Tabağa az yemek koydurtup artık bırakmamak
9 Sofrada sağ dizi dikip, sol dizi yere yatırmak
10 Saf ipek ve saf altın ümmet-i Muhammed’in erkeklerine haram kılınmıştır
11 Selamı yaymak Selam, kelamdan önce gelir
12 Eve girince ilk söz ev halkına selam vermek olmalıdır
13 Selamla birlikte samimiyetle, tebessüm ederek musafahada bulunmak
14 Musafaha ile birlikte, hürmet, samimiyet ve şefkate vesile olan kucaklaşmalar yapılabilir Süfli hisleri uyandıracak sarılmalar caiz değildir
15 Musafahada önce eli uzatan çekmelidir Biz çekersek buluşmadan memnuniyetsizlik manası çıkabilir
16 İlmiyle amil din adamları ile adil devlet başkanlarının eli öpülür, beşeri hisleri yok olmuş yaşlı hanımlara selam verilebilir, gerekirse eli de öpülebilir Yeter ki fitneye sebep olmasın
17 Hediyeleşmek ve gelen hediyeye aynıyla veya daha güzeliyle karşılık vermek
18 Az gülmek, gülünce kahkaha ile değil, tebessüm ederek gülmek Mütebessim olmak
19 Çoğu zaman susmak, tefekkür etmek, ihtiyaç olunca konuşmak
20 Tane tane, orta bir ses tonuyla konuşmak Çok mühim şeyleri üç defa tekrar etmek
21 Konuşmaya Allah’ın adıyla başlamak ve Allah’ın adıyla bitirmek
22 Nefsi ve dünyalık bir şey için öfkelenmemek Bir hak zayi olduğunda ve uhrevi meselelerde, Allah ve din hakkı için öfkelenmek
23 Doğru sözle şaka ve mizah yapmak
24 Boş işler (malayani) ile iştigal etmemek
25 Uyku için yatınca önce sağ tarafına yatmak, sağ yanağını sağ avucunun içine koymak ve o günün muhasebesini yapmak
26 Yüzükoyun yatmamak
27 Yatağa girdiğinde avuçları açık olarak birleştirerek İhlas, Felak ve Nas surelerini okuyup avucunun içine üfleyip sonra bütün vücudunu sıvazlamak, bunu üç defa tekrarlamak
28 Beyaz giymek
29 Mest giymek
30 Ayakkabı giyerken önce sağdan başlamak, çıkarırken de önce soldan çıkarmak
31 Takke ve sarıkla başı kapatıp namazı öyle kılmak
32 Soğan ve sarımsak kokusuyla mescid ve meclislere yaklaşmamak
33 Üzerinde kudsi kelimeler ve ayetler yazılı eşya ile tuvalet ve pis yerlere girmemek
34 Misafire elinde bulunandan ikramda bulunmak Misafir ve ziyaretçileri temiz bir kılık kıyafetle karşılamalı
35 Aksırınca sesi az yükseltip, “Elhamdülillah” demek Böyle diyene de “Yerhamükellah” demek Bize dediklerinde “Yehdina ve yehdikümüllah” diye cevap vermek Bu üçe kadar böyle mukabele şeklinde devam edebilir Üç defadan fazla aksıran olursa, nezleden aksırmıştır ve mukabele gerekmez
36 Esnemeyi mümkün olduğu kadar gizlemek Ağzı elle kapayarak gidermeye gayret etmek Namazda iken esneme gelirse, ayakta ise sağ elin, diğer hallerde ise sol elin tersi ile ağzı kapatmak münasip olur
37 Davete icabet ve hediyeyi kabul etmek
38 Kapıyı üç defa vurmak, cevap verilmezse geri dönüp gitmek “Kim o?” diye sorulduğunda, “Benim” dememek, kendimizi açık bir şekilde tanıtmak, maksadımızı belirtmek Kapının tam karşısında durup içeriyi gözleme durumunda bulunmamak Biraz kenarda durarak, ailedeki mahremiyeti görmekten içtinap etmek
39 Ayakta bevletmemek Tuvalette idrar saçıntısından, korunmak Hadiste kabir azabının çoğunun idrar saçıntısından ileri geldiği bildirilmiştir Tuvalete ihtiyaç için oturduğu vakit ön ve arkanın kıbleye karşı dönük olmaması gerekir40 Banyo yapılan yere bevletmemek Çünkü vesvesenin çoğu bundandır
41 İnsanların istifade ettiği gölgeliklere, yol ve yol kenarlarına, çeşme ve pınarlara bevletmemek, pisletmemek ve de tükürmemek Hadiste, bunu yapanların lanetlenmesinden korkulacağı bildirilmiştir
42 Kasık ve koltuk altı temizliğine titizlik göstermek Buralardan ayrılan parçalar temizken ayrılmasına da dikkat etmeli ve cünüp iken buraları tıraş etmemelidir Bu tür temizlik caiz olsa da sünnete uygun değildir
43 Büyük ve umumi banyolarda tesettürle yıkanmalı, peştamal kullanılmalı
44 Mümkünse her abdest alışta misvak (fırça) kullanmak
Diyanet İşleri Başkanlığının neşrettiği misvak hadisi tercümesinde şöyle bir hüküm mevcuttur: “Misvaktan kasıt dişlerin temizlenmesi, ağız içindeki kötü kokunun giderilmesi ve mikropların yok edilmesidir Bunu temin eden Erek ağacından başka fırçalar da varsa, o da misvak yerini tutar
45 Emin ve muttaki insanlarla istişare etmek, neticedeki karara tevekkülle uymak
46 Cömertlik “Cömert Allah’a yakın, cimri ise Allah’a uzaktır Cömertlik kökü cennette olan bir ağacın dünyaya sarkmış dalıdır Kim o dala tutunursa o dal onu cennete çeker
47 Çok tefekkür etmek “Tefekkür gafleti izale eder Ölümü tefekkür etmek fani lezzetleri acılaştırır Eşyanın üzerindeki fena damgasını gösterir
48 Borçlanmalarda durumu yazıyla veya bir şahitle tevsik etmek Böyle bir tedbir asla itimatsızlık sayılmaz Anlaşmalarda değişik tevil ve tefsirlere yol açacak boşluklar bırakılmamalıdır Durumu net olarak tespit etmek lazımdır
49 Bir yakını vefat eden Müslüman kardeşini teselli ederek taziyede bulunmak “Allah merhuma rahmet etsin” şeklinde dua yapılır Taziye ziyareti vasati üç gün içinde yapılır Üç günden sonraki ziyaretlerde vefatı hatırlatıp hüznü deşmek uygun olmaz Evinden cenaze çıkan kimseler üzüntüden dolayı yemek hazırlayıp sofra kuramazlar Bunun için vefalı komşular bir müddet bu eve yemek getirirler Böylece hüzünlerine ortak olduklarını fiilen göstermiş olurlar Cenaze sahibi üç gün kendisine kolayca erişilebilecek bir ortam hazırlar ve böylece kardeşlerinin taziyede bulunabilmelerine imkan tanınmış olur
50 Ölmüş kimseleri hayırla yad etmek
51 Mevtanın ardından yüksek sesle ve çırpınarak, saç baş yolarak ağlamamak Böyle yapmak kadere itiraz ve Cenabı Hakkın takdirini itham etmek olur Ayrıca bu mevtaya iyilik değil azaba vesile olur
52 Sekerat halindeki hastalara “La ilahe illallah, Muhammedün rasulullah” şeklinde telkinde bulunmak Hastanın dudaklarını temiz ve ıslak bir bezle sulandırıp kurumamasını sağlamak Ölüm vaki olup son nefes verilince, okumalar durdurulur ve cenazenin uzağında devam edilebilir Çenesinin açık kalmaması için mendil ve benzeri şeylerle başa bağlanır Gözleri açık ise kapatılır
53 Kabirleri ziyaret etmek Gafleti dağıtır ve uhrevi tefekküre vesile olur Kabristanın kapısına yaklaşınca, kabir halkına gizlice selam verilir “Ey kabir sakinleri, esselamu aleyküm Sizler bizden önce geldiniz, bizler de sizleri takip edeceğiz Size Allah’tan af ve mağfiret dileriz” Şeklinde selam ifade edilebilir Sonra ziyaret edilecek merhumun ayakucu tarafından yaklaşılır Yüzüne müteveccihen veya kıbleye karşı durulur Kur’an ve dualar okunabilir Ziyaret esnasında mezarları çiğnemek mekruhtur Şayet geçip gitmek için başka müsait yol yoksa, merhuma sevap hediye edilerek, geçilebilir Mezar üzerindeki yeşillikler yolunmaz, bilakis çiçekler ekilir Kurumuş otlar ayıklanır
54 Hasta akraba, dost ve arkadaşları ziyaret etmek Onlara teselli ve ümit vermek Ziyareti uzun tutmamak Hastanın hoşa gitmeyecek hallerini başka yerde anlatmamak
55 Sıla-i rahimde bulunmak “Akrabayla alakayı kesen bir kimsenin bulunduğu meclise Allah’ın rahmeti inmez
56 Zemzem suyunu hürmeten ayakta ve kıbleye karşı dönerek içmek
57 Anne-babaya itaat etmek, onlara ihsanda bulunmak, kalplerini kırmamak ve hayır dualarını almak

Sünnetin Tarifi

Kelime anlamı, izlenen tutum, tavır ve yol demektir Tek başına "Peygamberlerin sünneti" dendiği zaman, Peygamberin takındığı tavır ve hayat biçimi, yani tümüyle İslâm anlaşılır Farz ve vacip olmayan anlamında kullanıldığı zaman; Allah'ın yada Elçisinin emri olmakla beraber, kesinkes istenmediğini gösteren başka deliller bulunan, yada Peygamberimizin zaman zaman terk ettiği halde, çoğunlukla yaptığı ibadet ve davranışları demektir Kur'ân olmayan anlamında kullanıldığında ise Peygamberimizin sözleri, eylemleri yani fiilleri ve kendisi yapmadığı halde olumlu karşıladığı davranışlar akla gelir Peygamberimizin çoğu zaman yaptıkları ve farz olmadığını bildirdiği halde, ısrarla yapılmasını istedikleri şeyler, kuvvetli, yani "müekkede" sünnet, çoğu zaman terk ettikleri ise, az kuvvetli, yani "gayr-i müekkede" sünnet olur Meselâ, misvakla ağız temizliği, namazları cemaatle kılma, sabah, öğle ve akşam namazlarının sünnetleri kuvvetli sünnetlerdir İkindi ve yatsı namazlarının sünnetleri ise az kuvvetli sünnetlerdir Sünnetleri yapan, fazlalık sevap kazanır ve Kıyamet gününde Peygamberimizin şefaatine daha büyük ihtimalle kavuşur Özürsüz terk edenler ise günahkâr olmasalar bile, asık bir çehreyle karşılanırlar Sünnetler; gazetelerde çıkan süreli kuponlar yanında yayınlanan, yedek kuponlar gibidirler Birçok faydaları yanında, farz ibadetlerin eksik yanlarını da tamamlamış olurlar Ancak farz borcu olanlar, kıldıkları sünnetleri onların yerine sayamazlar İlk anlamı ile sünneti inkâr eden ve Allah Resûlü'nün yolundan başka yol tutan ve meselâ, biz filancanın yolundan başka yol tanımıyoruz diyenlerin, İslâm âlimleri,kâfir olacaklarını söylerler

Sünneti Müekkede

Hz Peygamber (sas)'in devamlı olarak işleyip nadiren terkettiği; farz ve vacib olmayan amelleri Buna Sünnet-i hüdâ adı da verilir (Seyyid Şerif el-Cürcânî, et-Ta'rifât, Beyrut 1403/1983, s 122; Damad, Mecme'ul-enhur, İstanbul 1328, I, 12; İbn Abidin, Reddü'l Muhtar Kahire 1272-1324, I, 70) Fukahâ'dan bazıları ise sünnet-i müekkede'yi Hz Peygamber (sas)'in terketmeksizin yaptığı ameller olarak anlamışlardır (İbn Nüceym, el-Bahru'r-Raik, Kahire 1311, I, 17-18) Sünnet-i müekkedeleri yerine getirme dini hayatı kemale erdirmeyi ifade eder (Seyyid Şerif el-Cürcânî, age, s 122)

Zira bu tür sünnetler farz ibadetlerde yapılması ihtimal dahilinde olan kusurları telâfi için meşru kılınmışlardır (İbn Âbidîn, age, I,191) Bu sebeple sünneti müekkedeleri terketmek dinle alay kabul edilmiştir Hz Peygamber (sas) "sünnetimi terkeden şefaatime nail olamaz" buyurmuştur Buna göre sünnet-i müekkedeleri terketmek harama yakındır ve Hz Peygamberin şefaatinden mahrum kalma neticesini doğurur Ancak buradaki terkten maksat özürsüz olarak sünnet olan fiili işlememekte ısrar etmektir Mesela bir kimsenin abdest azalarını bir defa yıkamakla yetinip bunu âdet haline getirmesi böyledir ve bunu yapan günahkar olur (İbn Abidin, age, I, 70-71) Sünnet-i müekkedeleri yerine getiren kişi ise sevap kazanır (Cürcânî, age, s 122) Meselâ sabah namazının farzından önce iki rekat, öğle namazının farzından önce dört rekat, sonra iki rekat, akşam namazının farzından sonraki iki rekat ile yatsı namazının farzından sonra kılınan iki rekatlık namazlar sünnet-i müekkede'ye örnektir (el-Mevsılî, el-İhtiyâr, İstanbul 1987, 465; Alaüddin el-Haskefî, ed-Dürrül-Müntekâ (Mecma'ul-enhur kenarında) I,130)

Bu konuda Hz Peygamber (sas) günde belirtilen bu on iki rekat sünneti kılmaya devam eden kişiye Allah Teala'nın cennette bir köşk bina edeceğini haber vermektedir (Tirmizî, Salât, 189; Nesâî, Kıyâmül-leyl, 66; İbn Mâce, İkâmet, 100) Ayrıca cemaatle namaz kılmakta sünnet-i müekkededir Özürsüz olarak cemaati terketmeyi Hz Peygamber'in hoş karşılamadığı nakledilmiştir (el-Mevsılî, age, I, 57; Damad age, I,107) Bunlardan başka Necaset olduğu zannedilen ellerin yıkanması (İbn Abidin, age, I, 75) Abdest alırken misvak kullanmak (age, I, 77); yine abdest alırken ağız ve burnu iyice yıkamak (age, I, 79); Parmakları hilallemek (age, I, 80); Abdest alırken, abdest azalarını üç defa yıkamak (age, I, 80); Ezanı yüksekçe bir yerde okumak (age, I, 257) sünnet-i müekkede'nin örneklerindendir

Saffet KÖSE

Alıntı Yaparak Cevapla

Hz. Muhammed'in Sünnetleri

Eski 09-08-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz. Muhammed'in Sünnetleri



Sünnet-i Gayri Müekkede

Hz Peygamber (sas)'in bazen yapıp bazen de terkettiği ameller Bu gruba giren sünnetleri yerine getirmek sevap kazandırır Terkeden ise ceza, kınama ve azarlamaya müstahak olmaz (Seyyid Şerif el-Cürcânî, et-Ta'rifât, Beyrut 1403/1983, s 122; İbn Nüceym, el-Bahru'r-Râik, Kahire 1311, I, 17-18) Yatsı namazı ve ikindi namazlarının ilk sünnetleri sünnet-i gayr-ı müekkede dir Hz Peygamber (sas)'in giyinişi, oturup kalkması, taranması ve ayakkabı giymesi vb hareket ve tavırlarını ifade eden sünnet-i zevaidlerde bu gruba girer (İbn Âbidin, Reddül-Muhtâr, Kahire 1272-1324, I, 321)

Saffet KÖSE

Kur'an'da Peygamberimizin Sünnetine Uyma ile ilgili Ayetler

Haşr, 59/7
مَا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَى رَسُولِهِ مِنْ أَهْلِ الْقُرَى فَلِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْأَغْنِيَاءِ مِنْكُمْ وَمَا آتَاكُمْ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ

7 Allah'ın, (fethedilen) ülkeler halkından Peygamberine verdiği ganimetler, Allah, Peygamber, yakınları, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir Böylece o mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmaz Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının Allah'tan korkun Çünkü Allah'ın azabı çetindir
Ahzab, 33/21
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا

21 Andolsun ki, Resulullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir
Nisâ, 4/59,
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَأُوْلِي الْأَمْرِ مِنْكُمْ فَإِنْ تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللَّهِ وَالرَّسُولِ إِنْ كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلًا

59 Ey iman edenler! Allah'a itaat edin Peygamber'e ve sizden olan ülülemre (idarecilere) de itaat edin Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah'a ve Resûl'e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir
Nisâ,64-65,
وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ إِلَّا لِيُطَاعَ بِإِذْنِ اللَّهِ وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذْ ظَلَمُوا أَنفُسَهُمْ جَاءُوكَ فَاسْتَغْفَرُوا اللَّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمْ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللَّهَ تَوَّابًا رَحِيمًا
64 Biz her peygamberi -Allah'ın izniyle- ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan bağışlanmayı dileseler, Resûl de onlar için istiğfar etseydi Allah'ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı
فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لَا يَجِدُوا فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا

65 Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar
Nisâ,69-70
وَالشُّهَدَاءِ وَالصَّالِحِينَ وَحَسُنَ أُوْلَئِكَ رَفِيقًا
ذَلِكَ الْفَضْلُ مِنْ اللَّهِ وَكَفَى بِاللَّهِ عَلِيمًا

69 Kim Allah'a ve Resûl'e itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîkler, şehidler ve salih kişilerle beraberdir Bunlar ne güzel arkadaştır!
Nur, 24/54
54 De ki: Allah'a itaat edin; Peygamber'e de itaat edin Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, Peygamber'in sorumluluğu kendisine yüklenen (tebliğ görevini yapmak), sizin sorumluluğunuz da size yüklenen (görevleri yerine getirmeniz)dir Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz Peygamber'e düşen, sadece açık-seçik duyurmaktır
Cum’a, 62/2
وَالْحِكْمَةَ وَإِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ
2 Çünkü ümmîlere içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitab'ı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderen O'dur Kuşkusuz onlar önceden apaçık bir sapıklık içindeydiler
Al-i İmrân, 31-32
قُلْ إِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللَّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمْ اللَّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ

قُلْ أَطِيعُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْكَافِرِينَ

32 De ki: Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez
Şûrâ, 42/52-53
جَعَلْنَاهُ نُورًا نَهْدِي بِهِ مَنْ نَشَاءُ مِنْ عِبَادِنَا وَإِنَّكَ لَتَهْدِي إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ

52 İşte böylece sana da emrimizle Kur'an'ı vahyettik Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin Fakat biz onu kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık Şüphesiz ki sen doğru bir yolu göstermektesin
صِرَاطِ اللَّهِ الَّذِي لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ أَلَا إِلَى اللَّهِ تَصِيرُ الْأُمُورُ

53 (O yol) göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın yoludur Dikkat edin, bütün işler sonunda Allah'a döner
Enfal, 8/20,46
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَوَلَّوْا عَنْهُ وَأَنْتُمْ تَسْمَعُونَ

20 Ey iman edenler! Allah'a ve Resûlüne itaat edin, işittiğiniz halde O'ndan yüz çevirmeyin
وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ وَاصْبِرُوا إِنَّ اللَّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ

46 Allah ve Resûlüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider Bir de sabredin Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir

Sahâbe-i Kirâmın Sünnete İttibâda Gösterdiği Hassasiyet

Kur’ân-ı Kerim, nasıl Efendimiz’in risaleti ve sunduğu mesaj mevzûunda hassasiyet gösteriyor, sahâbe-i kirâm da, aynı şekilde O’ndan gelen her şeyi kemâl-i hassasiyetle kabulleniyor, korumaya alıyor ve neşrediyorlardı Ne Efendimiz’in (sas) getirdiği esâsâta muhalif bir şey ortaya koymayı düşünüyor, ne de O’na muhalif bir beyanda bulunmayı akıllarının köşesinden geçiriyorlardı Kur’ân-ı Kerîm’in tabiriyle, O’ndan gelen her şeyi “içiyor” gibi alıyor ve belliyorlardı Evet, onların ruhuna hakikat sevgisi, hakikatin yeryüzündeki tek temsilcisi Hz Muhammed (sas) sevgisi içirilmişti Dolayısıyla, sünnet mevzuunda çok titizdiler Nasıl titiz olmasınlar ki, Kur’ân-ı Kerim, meseleyi bir iman mevzuu olarak ele alıyor ve: “Hayır hayır; Rabbine andolsun ki, aralarında anlaşmazlığa bâdî mes’elelerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükümden dolayı içlerinde en ufak bir burkuntu duymadan ve tam bir teslimiyetle sana teslim olmadan iman etmiş olmazlar” (Nisâ/4:65) buyuruyordu
Bir gün Hz Ömer (ra), el parmaklarının diyeti mevzuunda içtihadda bulunmuştu Sahâbeden biri ona itiraz edip: “Ey Mü’minlerin Emîri! Ben Resûl-i Ekrem’den (sas) duydum, buyurdular ki: Bir elin beş parmağı, iki elin on parmağı, el için kararlaştırılan diyet ne ise onu eşit olarak bölüşürler İki el tam bir diyet, bir el de onun yarısıysa, tek tek her parmağa on deve düşer” Hz Ömer, beyninden vurulmuşa döndü ve: “Ey Hattaboğlu! Resûl-i Ekrem’in eserinin olduğu yerde, sen nasıl içtihad edersin?” dedi26 Evet sünnet, sünnet insanında kendisini bütün ağırlıyla hissettiriyordu
Sahâbenin fakirlerinden Abdullah İbn Sa’dî naklediyor: “Hz Ömer ganimetlerden bana bir pay ayırdı Ben: “Ey Emîre’l-Mü’minin, beni bu mevzûda zorlama” dedim Bana dedi ki: “Vallahi, ben de senin gibiydim Bir defasında, Allah Resûlü (sas), bana bir şey vermek istediğinde istiğnâ gösterdim Buyurdular ki: ‘Al bunu, mal edin kendine, istersen tasadduk edersin Sen istemeden, beklemeden, dileyip dilenmeden sana bu dünya malından gelirse al, bunda beis yoktur’ Ben, sana Resûlüllah’ın sözünü tekrar ediyorum O'nun, hakkımızda bu mevzuda verdiği hüküm budur”27
Hz Ali (ra), Meysere İbn Yakub’un rivâyetine göre, Kûfe’deyken bir defasında ayakta su içti Meysere: “Ayakta su mu içiyorsun?” diye sorunca da şu cevabı verdi: “Ayakta içmişsem Resûlüllah’ı (sas) ayakta içerken gördüğümdendir; otururken içersem, Resûlüllah’ın oturarak içtiğini gördüğümdendir”28
Ebû Ubeyde (ra) başkumandanken, Amvâs’ta İslâm ordusuna veba musallat oldu Hz Ömer, Amvâs’a kadar gelmiş ve vefakâr dostu Ebû Ubeyde’yi ziyaret etmek istemiş ama, salgın vebadan dolayı Amvâs’a girmesi uygun görülmemişti Görülmemişti ama, askerlerini ve hele Ebû Ubeyde’yi görmeden oradan ayrılmayı hazmedemiyordu O, bu düşünceler içindeyken, Abdurrahman İbn Avf geldi ve: “Yâ Emîre’l-Mü’minîn, ben Resûlüllah’tan şunu işittim, buyurdular ki: ‘Bir yerde vebâ çıktığını duyarsanız, oraya adımınızı atmayın; bulunduğunuz yerde vebâ başgösterirse, o zaman oradan çıkmayın” Hz Ömer Efendimiz (ra), sünnet hatırına vefakâr dostunu göremeyerek, içi yana yana bulunduğu yerden geri döndü

Sahâbe Uygulaması Olarak Sünnete Bağlılık

İslâm dininin Kur'ân-ı Kerîm'den sonra ikinci kaynağı olan Sünnet, özellikleri ve uygulamaya yönelik temel görevi dolayısıyla Müslümanlar açısından vazgeçilmez bir niteliğe sahiptir Bu sebeple ilk dönemlerden günümüze dek İslâm'ın yorumlanması ve yaşanması sünnet verilerine dayalı olarak yürütüle gelmiştir
Sadece Kur'ân'a tâbi olduklarını iddia edip Resûlullah'ın (sas) sünnetinden yüz çeviren kişi ve gruplar dün olduğu gibi günümüzde de görülebilmektedir Toplumda sünnetin büyük bir kısmından şüphe edilmesine sebep olan bu tür iddiaların, günümüz gerçekleri de dikkate alınarak bilimsel yollarla değerlendirilmesi, hizmet vâdeden faydalı çalışmalardır Esasen İslâm'ı kendi din, mezhep, düşünce ve tercihlerine benzetme girişimlerinin görüldüğü her dönemde İslâm âlimlerinin, sünneti esas alan çalışmalara yöneldiği târihî bir gerçektir Günümüzün yoğun şekilde yaşadığı kültürler arası mücadele ortamında, İslâm kültürünün kendi özellikleri içinde kalabilmesi ve Müslümanların ondan bu kapsamda yararlanabilmesi "Sünnet"in ve "Sünnete Bağlılık" meselesinin yeniden tetkikini zorunlu hâle getirmiştir1
Sünnete Bağlılık Kavramı
İ'tisâm bi's-Sünne (Sünnete Bağlılık), bir hadîs usûlü terimi olmamakla birlikte Hz Peygamber'in onu terkib olarak değilse de kavram olarak kullanmış olması2 ve zamanla hadîs edebiyatında bölüm veya bâb (alt başlık) adı olarak yerini almış bulunması bu terkibi incelemeyi gerekli kılmıştır Dolayısıyla i'tisâmın nitelik ve fiil olarak incelenmesi, gerek pratik dînî hayata ve kültüre gerekse İslâmî kimlik ve kişiliğe katkılar vâdeden bir mesâî alanıdır
"Sünnete Bağlılık", İslâmî literatürde "el-İ'tisâm bi's- Sünne" şeklinde ifade edilir Kavramların anlam çerçevesinin mümkün olduğunca açık bir şekilde tesbiti için öncelikle o kavramın dil yönünün belirlenmesine ihtiyaç vardır Bizim araştırma konumuz da bu ihtiyacın pek derinden hissedildiği bir mevzudur Zira i'tisâm bi's-Sünne meselesi son zamanlarda sünnet ile birlikte yoğun şekilde tartışılmaktadır Bu gelişme dikkate alınarak belli bir ilmî berraklığa ulaşabilmek maksadıyla el-İ'tisâm bi's-Sünne tâbirinin -söyleyiş yönünden- birinci kelimesi olan i'tisâm kavramının lügat ve terim anlamları değerlendirilecektir Konunun incelenmesi esnasında Kur'ân ve sünnetten misâller verilmeye özen gösterilecek, i'tisâm'ın ilk dönemdeki kullanılışı ortaya konulmaya çalışılacaktır
İ'tisâm Kelimesinin Anlamları
İ'tisâm kelimesinin kökü olan "asm", el ile yapışıp bırakmayacak şekilde tutmak, tutunmak, yakalamak, kavramak, sığınmak, iltica etmek,3 korumak,4 eksik bırakmadan tüm yönleriyle korumak5 mânâlarına gelir Nitekim bu anlam, "Allah, seni insanlardan koruyacaktır" (Mâide 5/67) meâlindeki âyette açıkça görülmektedir "Namaz kılan, zekât veren benden canını ve malını korumuş olur"6, "Allah'ım, benim için koruyucu kıldığın dinimi ıslâh et"7 ve "Kur'ân, ona sarılan için koruyucudur"8 hadîslerinde görüldüğü üzere kelime "maddî" ve "mânevî" şeylerden koruma ve korunma anlamında kullanılmaktadır Ayrıca asame kelimesinin kurtarıcı,9 (görüşünde) isâbetli olmak10 ve kifâyet11 mânâları vardır "İ'tisâm"la aynı kökten olan bazı kelimelerin mânâlarına da işaret etmek, kelimenin anlamının açıklanmasına faydalı olacaktır Meselâ, ismet kelimesinin kurtuluş yolu, hayırda sebat12 ve sağlam, doğru, insanların i'tisâm ettikleri kuvvetli iş13 mânâlarında olduğunu tesbit etmekteyiz Yine i'tisâm ile aynı kökten olan isti'sâm kelimesi ise genellikle sakınma ve kaçınma anlamında kullanılmaktadır "Ben onun nefsinden murâd almak istedim, fakat o, bundan şiddetle sakındı" (Yûsuf12/32) meâlindeki âyette, isti'sâmın, kaçınma,14 açık bir sakınma ve sıkı korunmayı15 ifâde ettiği görülmektedir
"İ'tisâm" kelimesine gelince, kelimenin sarılmak, bağlanmak,16 yapışmak,17 sığınmak,18 güvenmek,19 dayanmak, güç almak,20 kuvvetlenmek,21 yardım istemek,22 korunmak,23 kaçınmak24 anlamları bulunmaktadır Bu anlamların tümü, aslında i'tisâm bi's-Sünne terkibinin mânâsı ile uyum içindedir
İ'tisâm kelimesinin, kullanılışı ve anlamları konusunda âyet ve hadîslerdeki örnekleri, söylenilenleri te'kid edici önemi hâizdir Bu sebeple biz, kök anlamlarıyla terkib anlamı arasındaki ilişkiyi ve uyumu, âyet ve hadîslerden misâller vererek delillendirmek istiyoruz
Kur'ân-ı Kerîm'de i'tisâm kelimesi, pek fazla kullanılmamıştır Ancak "Kim Allah'a bağlanırsa (i'tisâm ederse) kesinlikle doğru yola iletilmiştir" (Âl-i İmrân 3/101) ve "Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılın (i'tisâm edin), bölünmeyin" (Âl-i İmrân 3/103) meâlindeki âyetlerde görüldüğü gibi sarılmak, bağlanmak anlamında kullanılmıştır
Peygamber Efendimiz'in Veda Haccı'nda söylediği "Size, sarıldığınız (i'tisâm ettiğiniz) takdirde asla sapıtmayacağınız iki şey bıraktım Allah'ın Kitabı ve Nebîsi'nin sünneti"25 hadîsi, 'Sünnete i'tisâm'dan bahseden en meşhur nasstır Buna göre "İ'tisâm bi's-Sünne" terkibi, bu söylenişiyle yani terkib şeklinde değilse bile öz ve kavram olarak Hz Peygamber tarafından ortaya konulmuştur Hadîs aynı zamanda, hem i'tisâm kelimesinin kullanılışına delil olmakta hem de Kur'ân-ı Kerîm yanında sünnete sarılmanın gerektiğini belirtmektedir Bunun dışında "Allah'a inandım, Allah'a sarıldım (i'tisâm ettim)" 26 ve "Allah Teâlâ, sizin Allah'ın ipine sarılmanızdan (i'tisâm etmenizden) râzı olur"27 hadîslerinde de i'tisâm kelimesi, âyetlerde olduğu gibi Allah'a "sarılmak" anlamında kullanılmıştır
Tâbiîn âlimlerinden İmam Zührî'nin (v 124/741) "Geçmiş âlimlerimiz 'Sünnete sarılmak (Sünnete i'tisâm) kurtuluştur' derdi" 28 sözü ise, "i'tisam bi's-Sünne" terkibinin, sahâbîler tarafından kullanıldığına delil olmaktadır
Kelimenin kök mânâları ve kullanımlarından "i'tisâm" kelimesinin, sünnetin hiçbir şekilde ihmal edilmeyip ona sımsıkı sarılmak anlamını taşıdığı, bu sebeple son derece bilinçli bir seçim ve ifadelendirme olduğu anlaşılmaktadır Aynı zamanda i'tisâm kelimesinin aslında olumluluk, doğru olma, doğruyu bulma mânâsı bulunmaktadır Kelimenin mânâlarından hareketle sünnetin koruyucu olduğu sonucuna gidilebilir Yine kelimenin kifâyet mânâsı, sünnetle yetinmek, sünnete uygun olmayan düşünce ve davranışlardan yine sünnetle korunmak anlamında sünnetin yeterli ve koruyucu oluşuyla paralellik göstermektedir Korunmak mânâsı bile sünnet dışı olan şeylerden sünnetle korunmak, sünnette olmayandan kaçmak anlamlarında i'tisâm bi's-Sünne terkibiyle uyuşmaktadır "İ'tisâm"ın, bir şeyden ayrılıp başka bir şeye sıkıca bağlanmak mânâsına gelmesi de başka şeyleri bırakıp sünnete bağlanmayı anlatması bakımından önemlidir Âyet ve hadîslerde Allah'a, Kur'ân'a, sünnete yönelik bir fiil olarak kullanılan i'tisâm kelimesi, çok özel ve yüksek bağlılık kavramının ifadesi olmaktadır
İ'tisâmın Tahlili
"İ'tisâm"ın, Müslümanlar arasında itibar kaynağı olan bir fiil olduğunu söylemek gerekir Resûlullah'ta (sas) güzel bir örnek olduğunu belirten "Hakikaten Allah'ın Resûlü'nde sizler için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı bekleyenler ve Allah'ı çok zikredenler için en mükemmel bir nümune vardır" âyetiyle (Ahzâb 33/21) ve Hz Peygamber'in de kendisini "Bende sizin için örnek yok mu?" 29 sözleriyle misâl göstermesi, Müslümanların Hz Peygamber'in yoluna uymaları, O'nun edebiyle edeplenmeleri emridir, isteğidir Bu âyet ve hadîslerin zikredilmiş olması, aynı zamanda Hz Peygamber'e benzemenin ne derece önemli olduğunun göstergesidir
İ'tisâm, her şeyden önce imanla ilgilidir Sünnete uymak, sünneti yaşamak için Hz Peygamber'e ve O'nun yoluna inanmak gerekir Bundan sonra "i'tisâm"ın bir "fiil/eylem" olduğu dikkate alınmalıdır Nitekim etbâu't-tâbiînin âbid ve zâhidlerinden Abbâd b Abbâd el-Havvâs, "sünnetle amel etmeyip, sadece sözle benimsemekle yetinmeyin Zira sünneti amel etmeksizin benimsemek, ilmi zâyi etmenin yanında yalan söylemektir" 30 diyerek, hayata geçirmedikten sonra sünneti bilmenin bir şey ifâde etmediğine işaret etmiştir
Bu doğrultuda, sünnete uymak, sünneti uygulamak yanında sünnete aykırı davranışta bulunmamak da i'tisâm sayılmıştır İbâdetleri, sünnete uygun olarak yerine getirmek, başlı başına "Sünnete Bağlılık" anlamına gelmekte, amellerin sünnetteki şekliyle yetinme, sünnet dışına çıkmama i'tisâm kavramının içinde yer almaktadır Buna göre i'tisâm fiili, sünnetteki uygulamayı tatbik etmekten ibaret olmaktadır
İslâm Dini'nin getirdiği büyük nizam, sünnetle hayata geçirilmiştir Birçok yönü olan bu sistemde Hz Peygamber'e uymak, O'na (sas) benzemeye çalışmak zor ve ferdî hürriyeti kısıtlama gibi görülebilir Hatta "sünnete ittibâ, sonuçta insânî faaliyet hürriyetine ve cemiyetin tekâmülüne tecâvüz hâlini alır"31 iddiasında bile bulunulabilir Bu gibi bir iddia, ya İslâmiyet'i iyice bilmemekten kaynaklanmış olabilir, ya da kötü bir niyetin ürünüdür Sünneti, hayatın dışında gören bu anlayış, sünneti ferde ve topluma zararlı hatta bir yük olarak kabul eder Halbuki sünnet, Müslümanın hayatının kendisidir Bir peygamberin yaşama biçiminin ise kimseye zararlı olmayacağı âşikârdır Bunun şuurunda olan sahâbîler, arzularının ve buna bağlı olarak da fiillerinin Hz Peygamber'e uygun olmasını esaret değil, gerçek hürriyet sayıyorlardı Çünkü İslâmiyet hevâyı bırakıp hakka uymayı emretmiştir Sünnet de hak olduğuna göre sünnete bağlılık insan hayatını sınırlayıcı değil, düzenleyicidir Bir biçimde yaşaması gereken insan, benzeyeceği insanlar arasında seçim yapacaktır Kur'ân'ın insanlara örnek olarak gösterdiği Peygamber (sas) gibi yaşamak, O'na (sas) benzemek; hürriyetleri kısıtlamak değil, aksine nefsin, diğer insan ve nizamların egemenliğinden kurtulması demektir
İ'tisâm, bütün yönleriyle sarılmak, bağlanmak mânâsında olunca "Sünnete sarılma"nın aşırılıkla ilgisi olup olmadığı söz konusu olabilir Halbuki İslâmiyet, itidâl dinidir Dinde aşırılık kapısı kapatılmıştır Hz Peygamber, güç de olsa sürekli istikâmet üzere olmayı tavsiye etmiştir32 O (sas), amellerde itidâlin elden bırakılmaması; konulmuş olan şer'î sınırlar aşılarak, usanç verecek, dinde karışıklık doğuracak, tabiî ihtiyaçların karşılanması için gerekli faaliyetleri engelleyecek bir davranışa girilmemesi uyarısında bulunmuştur33 Hz Peygamber'in kendi davranışları ve sahâbîlere yaptığı uyarılarından anlaşıldığına göre, arzu edilen, itidâl, yani orta yoldur Bu tutum, aynı zamanda "sünnetin itidalden ibaret olduğu" mesajını vermektir Zaten din, tabiî olanı emreder Bu itibarla i'tisâm bi's-sünne, İslâm'ı mutedil bir çizgide yaşamak demektir Asla aşırılık anlamı taşımamaktadır Çünkü sünnet, hayatı Müslümanca yaşama biçimidir Hz Peygamber kendi yaptığından daha fazlasına rıza göstermemiş, ömür boyu sünnet üzere yaşamanın daha önemli olduğunu belirtmiştir
Öte yandan i'tisâm'ın dînî yaşayışta azîmet mi yoksa ruhsat mı ifâde ettiği önemli bir noktadır34 Bunun incelenmesi sünnete i'tisâm'ın mümkün olup olmadığının ya da ne ölçüde mümkün olabileceğinin tesbitine de imkân verecektir Her şeyden önce Hz Peygamber'in, "Bazılarına ne oluyor ki benim ruhsat verdiğim şeyleri yapmaktan çekiniyorlar!"35 hadîsi, sünnette belirlenenden öte Müslüman olunamayacağını gösterir Sünnete uygun az amel, bid'at olan çok amelden hayırlıdır Kim benim (sünnetimle) amel ederse, Ben'dendir, kim sünnetimden yüz çevirirse Ben'den değildir" 36 hadîsi de azlık-çokluk, kolaylık-zorluk gibi keyfiyetlerden daha ziyade, sünnet üzere yaşamanın önemli olduğunu ortaya koyar
Sahâbîlerin iki türlü uygulama imkânı olan durumlarda ruhsatları kullanmayıp azîmeti tercih ettiği hâller olmuştur Onlar, ruhsat olanı da kabul ettikleri için bu, i'tisâmsızlık sayılmaz İkili uygulama imkânının bulunduğu hallerde, güçlüğe düşmeden aslî olan veya azîmet ifade eden tercih edilmiş olmaktadır
İ'tisâm, "Sünnete Bağlılık" mânâsıyla bir azîmet, sünnetin itidâl ve kolaylaştırılmış İslâmî yaşayış olması dolayısıyla da tam bir ruhsat ve kolaylık anlamı taşımaktadır
Hz Peygamber'e uymanın, O'nun sünnetine sarılmanın ittibâ mı yoksa taklit mi olduğu, i'tisâm ile taklit arasında mâhiyet açısından birlik bulunup bulunmadığı da akla gelebilir
Allah Teâlâ, Kur'ân-ı Kerîm'in birçok yerinde taklidi zemmetmiştir Meselâ, "(Yahûdiler) Allah'ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (Hristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i Rabler edindiler" (Tevbe 9/31) buyurulmuştur Allah'ın emirlerini ihlâl konusunda; bâtıl olan taklidi kınayan, taklidin ne tehlikeli boyutlara vardığını gösteren bu âyetteki "rab edinmek"le ilgili olarak Resûlullah (sas) "Rahipler, Allah'ın haram kıldığını helâl sayıyor, halk da helâl sayıyordu Allah'ın helâl kıldığını, halka haram kılıyorlar, onlar da haram sayıyorlardı Bu, onlara tapınma demektir" buyurmuştur37 Hz Peygamber, bu sözleriyle Allah'ın emir ve yasakları varken, bunları bırakıp kendi kendilerine helâl-haram belirleyen âlimlere tâbi olmayı, taklit etmeyi, o kişileri tanrı edinmek olarak tanımlamıştır38 Çünkü Allah'ın helâl-haram kılma yetkisini kullanan bu ruhban sınıfına, verdikleri hükümlerin delili sorulmamaktadır
İnsanlara düşünmeden uymanın yanlışlığı da Kur'ân-ı Kerîm'de yer almaktadır "Babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız" (Zühruf 43/23-24) âyetinde, inkârcıların, ihtidâ sayarak atalarına, babalarına uydukları belirtilmiş, yanlışlığı takipteki ısrar kınanmıştır Mukallidler, atalarının sözleriyle amel ederler, onların izlerine tâbi olur, onlara uyarlar Dalâletlerinden çıkarılıp, hakka çağrılsalar da delilsiz, hüccetsiz olan atalarından kalan mirasa sarılırlar39 Taklitçilerin, "Şüphesiz Allah katında canlıların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir" (Enfâl 8/22) âyetinde sağır ve dilsizlere benzetilmeleri de körükörüne hareket ettiklerini ortaya koymaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Hz. Muhammed'in Sünnetleri

Eski 09-08-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz. Muhammed'in Sünnetleri




Alıntı Yaparak Cevapla

Hz. Muhammed'in Sünnetleri

Eski 09-08-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz. Muhammed'in Sünnetleri



Sünnetullah

Allah'ın sünneti, kanunu Lügatte "yol" manasına gelen sünnet, "Allah" adıyla birlikte kullanıldığında, Allah'ın kâinatı idare ederken koyduğu kurallar; Cenab-ı Allah'ın yaratıkları hakkındaki hüküm ve âdetleri anlamına gelir

Kâinatta meydana gelen olaylar Allah'ın koyduğu birtakım kurallara, kanunlara tabidir; her şeyde bir sebep sonuç ilişkisi vardır Evrenin yaratılışından kıyamet kopuncaya kadar tabiat olayları bu kanunlara bağlı olarak gerçekleşir Meselâ, neslin devamı erkek ve dişi canlının birleşmesi sonucunda oluşan döllenme ile sağlanır Her canlı doğar, büyür, yaşlanır ve ölür Ateş yakıcıdır; su ise söndürücü Suyun kaldırma kuvveti; yerin çekim gücü vardır Yağmurun yağması için suyun buharlaşıp bulut haline gelmesi zorunludur Kâinatta insanlar tarafından alışılmış ne kadar tabiat kanunu varsa bunların hepsi Allah'ın kâinatı yaratırken koyduğu kurallardır; normal şartlarda değişmez Ancak, bu ilahi kanunlar eşyanın zorunlu bir neticesi olmadığından dolayı Allah dilerse insanların alışageldikleri tabiat olaylarının dışında bazı harikulade olayları da meydana getirmeye kadirdir

İkisi kulların te'dib ve salahı ile ilgili olmak üzere sünnetullah üç kısımdır:

1- Gönderilen peygamberlerin bölgesinde peygamberliklerine delâlet eden mucizeleri gördüğü halde inad edip bir türlü inanmayan ve peygamberleri yalanlayan kavimlerin helâk edilmesi sünnetullahtır Peygamberlerin doğruluklarına delâlet eden beyyine ve mucizelerini gördükten sonra halkın bir kısmı onlara inanırlar İman edenlerden sonra geriye ıslahı mümkün olmayan kalbleri katılaşmış, inatçı, bozguncu ve şerli insanlar kalır İşte o zaman onlara helâk âyetleri gösterilir Her zaman peygamberlerini yalanlayan inatçı, zalim kimse ve milletleri Allah Tealâ cezalandırmak için helâk etmiştir Kur'ân'da da anlatılan sünnetullah ve sünnetül-evvelin'in ifade ettiği manâ budur "Çünkü onlar yeryüzünde büyüklenmek, fena ve hileli tuzaklar kurmak istiyorlar Halbuki kötü düzen ona ehil olandan başkasını sormaz Onlar, daha evvelki ümmetler hakkında cari olan kanundan başkasını mı bekliyorlar? Sen Allah'ın kânununda asla bir değişiklik bulamazsın, sen Allah'ın kanununda aslâ bir döneklik de bulamazsın” (Fâtır, 35/43) Hz Peygamber (sas) de Allah'ın bu sünneti hakkında "Ümmetler peygamberleri yalanladıkları ve emrine âsî oldukları zaman, Allah onları helâk etmek suretiyle peygamberlerinin gözünü aydınlatıp memnun eder" buyurmuştur (Müslim, Fadâil, 81)

2- "Allah, kendilerindeki güzel şeyleri (ahlâkı) bozup değiştirmedikçe bir kavme verdiği şeyleri (nimetleri) değiştirip almaz (Güzel ahlâkını bozması sebebiyle) bir kavme fenalık dileyince, artık onun reddine bir çare yoktur Onlar için Allah'tan başka hiç bir veli ve yardımcı da yoktur" (er-Râ'd, 13/11) âyetinin hükmü gereği ilahi sünnet ve âdeti şöyle ifade etmek mümkündür: Allah Tealâ bir topluma iman, güzel ahlâk, amel ve sa'y-ü gayret gibi nefislerindeki kemâlât sebebiyle verdiği nimetlerin değiştirilip alınmasını, yine ahlâksızlık, küfür, gayretsizlik ve ciddiyetsizlik gibi kötü halleri kazanmasına bağlamıştır "el-Hükmü lil-ekser" Bir millet hakkında Allah'ın hükmü çoğunluğun iyi veya kötü olmasına bağlıdır İyiler çoğunlukta olursa, iyilik, âfiyet ve diğer güzel haller husule gelir; kötüler çoğunlukta olursa, fitne, musibet, düşman tasallutu ve hezimetler gibi fenalıklar meydana gelir ve pek çok nimet elden gider Göz göre göre pek çok fırsatlar kaçırılır Yarıdan az iyilerin bulunması yetmez Kurunun yanı sıra yaş da yanar

İman, amel, ahlâk gibi nefislerindeki kemâlata bağlı olmadan bazı toplumlara verilip alınan nimetler, bu konunun dışındadır

3 Yüce Allah, atomlardan yıldız, gezeğen ve göklerin durum ve hareketlerine kadar bir takım kanunlar koymuştur: "Böylece onları yedi gök olarak iki günde (devirde) var etti ve her göğe içini (kanununu) emretti (yerleştirdi)" (Fussilet, 43/12) Bu kanunlar, eşya ve olaylar arasındaki sabit nisbetlerdir İlmi çalışmaları esnasında, insanlar, bunların bir kısmını gözlemleyerek formüle etmeğe muvaffak olmuşlardır Bunlara ilimde, değişmez münasebetler denir Fizik, Kimya ve Biyoloji kanunları gibi Bu kanunlar, zorunlu olmayıp mümkün ve hâdistirler; kıyamete kadar değişmezler Meselâ, Allah Tealâ, dünyada canlıları yaratmış, sonra bunları tekrar tekrar yaratmayı (canlıların cinslerinin devamını) tohum hücrelerine bağlamıştır Her canlı cinsinin tohumundan o canlı cinsine ait ferdler vücuda getirilir Buğdaydan buğday biter, arpa bitmez Koyundan koyun doğar, kurt doğmaz Fakat her canlı cinsinin tohum hücrelerine o canlının planını koyan ve bundan canlıyı yaratan Allah'tır

Tabiat kanunları (eşya hakkındaki sünnetullah) eşyanın özünden gelen ne bir emir, ne de müstakil olan bir kuvvettir Çünkü atomlar ve bunlardan meydana gelen eşya ve canlıların vücudunda malzeme olarak kullanılan elementler; cansız, şuursuz, akılsız, âtıl ve dağılıp saçılan şeylerdir (en-Nahl, 16/20-21) Eşya üzerindeki bu kanunların değişmezliği kendi zatlarından gelmeyip bunları yaratıp koyan böyle istediği için bir müddet sabittirler Bunlar, Allah'ın iradesi ve emri altındadırlar Allah dilerse, bunları değiştirir, yerine başkalarını koyar Nasıl ki bir otomobilin yapılış ve işleyişi akıllı bir yapıcıya muhtaçsa; kâinatın düzenli işleyiş ve hareketleri de şuurlu ve bilgili bir yaratıcıya muhtaçtır Otomobilin yapıcısı isterse, onun hızını artırmak gibi işleyiş tarzında değişikliği yapabilir veya onun hızını durdurabilir Kâinata işleyiş düzenini veren zat da isterse onun bu düzenini değiştirebilir ve tekrar da ona eski nizamını verebilir

Allah Teâlâ'nın yarattığı her şey mümkündür Mümkün; varlığı ve yokluğu zatının muktezası (özünün gereği) olmayan, varlığı da yokluğu da eşit bulunan, var olması ve devam etmesi için mutlaka bir sebep ve yaratıcıya muhtaç olan şey, kanun ve olaydır Mümkün, şöyle de tarif edilebilir: Akılda, öznesi ile yüklemi arasında çelişiklik bulunmayan bir fikir ve tasavvurdur ki, hariçte buna tekabül edecek varlığı için mutlaka bir sebep ve yaratıcıya muhtaç olur Bu yaratıcı da varlığı mümkün olmayıp vacib bizatihi (zatından dolayı zorunlu) olan ve varlığında hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'tır

Mümkinler hariçte var olmaları itibariyle ikiye ayrılır

1- Âdi Mümkin: Allah'ın tabiata koyduğu kanunlar (sünnetullah) gereğince vukua gelen eşya ve olaylardır Bunlar, tabiata konulmuş vesile, sebep ve kanunlar muvacehesince vukua gelirler Yer çekimine bağlı olarak taşın düşmesi, koyundan arslanın doğmaması gibi Bunlara tabiî veya tecrubî imkan ile mümkindir, denir

2- Gayr-i Âdi Mümkin: Tabiat kanunlarına (Allah'ın normal eşya ve olaylardaki sünnetine) aykırı olarak nadiren vukua gelen mümkinlerdir Mucize ve kerâmetler gibi

Her mümkin olân şeyi -ne kadar büyük, yapılışı ince ve kompleks de olsa- Allah Teâla yaratmaya kadirdir Yüce Allah, gönderdiği peygamberlerinin elinde -onların elçileri olduğuna delalet etmek üzere- tabiata koyduğu kanunlarını bir an için değiştirerek alâmetler (mucizeler) de yaratmıştır

Bütün bunların dışında Kur'ân-ı Kerim'de Cenab-ı Allah'ın birçok sünneti zikredilmiştir

"Onun yanında her şey bir ölçü iledir" (er-Ra'd, 13/8); "Bir toplum kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez" (er-Ra'd, 13/11); "Senden önce hiç bir insana ebedi yaşama vermedik Şimdi sen ölürsen onlar ebedi mi kalacaklar? Her nefis ölümü tadacaktır ve sonunda bize döndürüleceksiniz" (el-Enbiya, 21/34, 35);

"Senden önce de şehirler halkından yalnız kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başka elçi göndermedik" (Yusuf, 12/109); "Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzün önüne geçebilir Hepsi bir yörüngede yüzmektedirler" (Yasin, 36/40); Kullarım sana benden sorarlarsa, ben onlara yakınım Dua eden bana dua ettiği zaman onun duasına karşılık veririm " (el-Bakara, 2/186);

"Tevbe edip durumlarını düzeltenleri, gerçeği açıklayanları bağışlarım; çünkü Ben tevbeyi çok kabul edenim, çok esirgeyenim " (el-Bakara, 2/160);

"Siz şükreder, inanırsanız Allah size azab etmeyi ne yapacak! Allah şükrün karşılığını veren, (her şeyi) bilendir" (en-Nisa, 4/147); "Yoksa siz sizden önce geçenlerin durumu başınıza gelmeden Cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle yoksulluk ve sıkıntı dokunmuştu, öyle sarsılmışlardı ki; nihayet Peygamber ve onunla birlikte inananlar Allah'ın yardımı ne zaman? diyecek olmuşlardı İyi bilin ki, Allah'ın yardımı yakındır" (el-Bakara, 2/214); "Biz bir peygamber göndermedikçe hiçbir kimseye azab edecek değiliz” (el-İsra, 17/11); "Eğer kâfirler sizinle savaşsalardı, arkalarına dönüp kaçarlardı; sonra ne bir koruyucu ne de bir yardımcı bulamazlardı Bu, Allah'ın öteden beri süregelen yasasıdır; Allah'ın yasasında bir değişiklik bulamazsın" (el-Fetih, 48/22,23)

Bunların dışında Kur'ân-ı Kerim'in bir çok yerinde Allah'ın daha başka ilahi kanunları haber verilmektedir Orucun, namazın, cihadın sadece Hz Muhammed ümmetine değil daha önceki ümmetlere de farz kılınan ibadetler olduğu (el-Bakara, 2/83, 183, 246); cihada çıkmayan bir toplumun yerine başka bir topluluğu getireceği (et-Tevbe, 9/39); eğer inandığını iddia edenler peygambere yardım etmezse Allah'ın ona yardım edeceği (et-Tevbe, 9/40) Allah'ın değişmeyen kurallarıdır

Muhiddin BAĞÇECİ, İslam Fıkıh Ansiklopedisi

Sünnetin Fonksiyonu

Sünnetin Kur’ân-ı Kerim’den ayrı bir teşrî’ kaynağı olmasının ve Kur’ân gibi bazı şeyleri helâl, bazı şeyleri de haram kılarak, farz, vacib, sünnet, müstehab, mübah, âdâp, mekruh, müfsid adına ölçüler koymasının yanı sıra, Kur’ân-ı Kerim’in mücmelini tafsil, mübhemini tefsir, umumunu tahsis ve mutlağını takyid fonksiyonu da vardır Şimdi, bazı misallerle bu hususu da kısaca açıklamaya çalışalım:

Sünnetin Kur’ân’ı Tefsiri

“İman ettiler ve imanlarına zulüm karıştırmadılar: İşte, emniyet onlar içindir ve onlar, hidayete ermişlerdir”(En’âm/6: 82) âyeti nazil olunca, zulüm Kur’ân’da had bilmezlik, sınırı aşmak gibi çeşitli mânâlarda kullanıldığından, ashâb endişeyle Resûlüllah’a gelerek, “Hangimiz var ki, zulmetmemiş olsun?” dediler Bunun üzerine de Allah Resûlü (sas), bu âyette kastedilen zulümle ilgili olarak şu açıklamada bulundular: “O, sizin zannettiğiniz gibi değil; o, Hz Lokman’ın oğluna dediği gibidir: ‘(Oğulcuğum): Allah’a şirk koşma; muhakkak ki şirk, büyük bir zulümdür’ (Lokman/31: 13)”7

2 Sünnetin Mücmeli Tafsil Etmesi

Sünnet-i Seniyye, pek çok müphemi tefsir etmesinin yanı sıra, pek çok mücmel mes’eleleri de tafsîl etmiştir

Meselâ Kur’ân-ı Kerim’de: “Namazı ikâme edin” diye emredilir; fakat, namazın nasıl kılınacağı açıklanmadığı gibi, ne zaman kılınacağı da açıklanmaz Bütün bunların açıklanmasını, Hz Cebrail’in rehberliğinde Peygamber Efendimiz yapmıştır8 Allah Resûlü, namazın farzları, vacibleri, müstehabları, mekruhları, müfsidleri, rükûu, sücûdu, kıraati, tahiyyâtı ve selâmla namazdan çıkılmasında da biricik kaynaktır

3 Sünnetin Bazı Hükümleri Tahsîsi

Kur’ân-ı Kerim’de mirastan umumi olarak bahsedilir ve, “Allah size çocuklarınız hususunda farz kılıyor: Erkeğe, iki kadının payı kadar vardır” (Nisâ/4: 11) buyurulur Umumî mânâda, nebî olsun velî olsun, safiy olsun, mukarreb olsun, herkes bu âyetin şümûlüne dahildir Ancak, Efendimiz’in dâr-ı bakaya rihletlerinden sonra, kızı Hz Fatıma, Hz Ebû Bekir’den babasının mirasını almaya geldiğinde, Resûlüllah’ın Halifesi (ra) kendisine, Resûlüllah’tan duyduğu şu hadîs-i şerifi okudu: “Biz peygamberler topluluğu geriye miras bırakmayız Bizim bıraktığımız, ancak sadakadır”9 Bu hadîs-i şerifiyle Efendimiz (sas), Kur’ân’ın umumî bir hükmünü tahsis etmiş olmaktadırlar

Aynı şekilde: “Kâtil mirasçı olamaz”10 hadîsi de, kâtilin mirasçı olamayacağını, meselâ, babasını öldürenin babasından, amcasını öldürenin amcasından, dayısını öldürenin dayısından, kardeşini öldürenin de kardeşinden miras alamayacağını hükme bağlayarak, Kur’ân-ı Kerim’in mirasla alâkalı umumî hükmünü bu noktadan tahsis etmiştir

4 Sünnetin Bazı Ahkâmı Takyîdi

Sünnet, Kur’ân-ı Kerim’in mutlağını takyîd eder Meselâ, Kur’ân-ı Kerim’de: “Erkek ve kadın hırsızın, yaptıklarının karşılığında bir cezâ ve Allah’tan ibret verici bir ukûbet olmak üzere ellerini kesin” (Mâide/5: 38) buyurulur Bu mutlak bir emirdir Ancak, hangi şartlarda ve ne miktarda hırsızlığın böyle bir cezâ ile tecziye edileceği açık olmadığı gibi, elin neresinden kesileceği de açıkça belirtilmemektedir Kur’ân-ı Kerim’in abdest âyetinde: “Ellerinizi dirseklerinize kadar yıkayın” (Mâide/5: 6) buyurularak, kolun en azından dirseklere kadar olan kısmı “el” kelimesinin şümûlüne dahil edilmektedir İşte, hırsızlık suçu karşısında elin neresinden kesileceğini bize anlatan ve bu şekilde Kur’ân-ı Kerim’in mutlak bir hükmünü takyîd eden de yine sünnet-i mütahharadır

Kezâ: “Mallarınızı aranızda (çalıp çırparak, ihtikârla, irtişâyla, ribâ ile) bâtıl bir surette yemeyin; ancak anlaşma ve karşılıklı rızaya dayalı ticarî mübadeleyle yiyin” (Nisâ/4: 29) âyetini de, yine sünnet-i mütahhara bir hususta takyîd etmiş; “Meyveleri, tam belirli hâle gelinceye kadar satmayın”11 diyen Allah Resûlü (sas), âyette anlatılan hususa ayrı bir kayıt daha getirmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.