GöKKuŞaĞı
|
Edirne Müdafaası Ve Şükrü Paşa
Şükrü Paşa, üst makamlara bildiklerini çekinmeden söylemeyi vatan borcu telâkki ederdi
Düşüncelerini zamanın padişahı 2 Abdülhamid’e de bir rapor hâlinde sunmuştu Sadrâzam Avlonyalı Ferit Paşa’nın ifadesine göre Sultan İkinci Abdülhamid, Vekiller Meclisi’nde “Durumu nasıl görüyorsunuz, ne yapmak lâzımdır?” diye sorduğunda orada bulunanların gerçeklerden uzak düşünceleri üzerine; “Paşalar söyledikleriniz hiç de hakikatlere uymuyor, işte Şükrü Paşa’nın raporları, alınız okuyunuz; millet ve ordu, anayasanın tekrar yürürlüğe girmesini istiyor, ben de Şükrü Paşa gibi bunu muvafık görüyorum ve meşrutiyeti tekrar ilân edeceğim!”demişti
Siyasete uzak duran Şükrü Paşa, hem hükümdârına, hem de milletine olan sadakatiyle büyük bir hizmet ifâ ederek, millet ve devlet arasında kardeş kanı dökülmesine mâni oldu Bu hizmeti üzerine 1908’de mareşalliğe yükseltilen Şükrü Paşa’nın rütbesi, Meşrutiyetin ilânından sonra İttihat ve Terakki Hükümeti tarafından yapılan ‘Askerî Rütbeler Tasfiyesinde’ korgeneralliğe indirildiyse de, 1912–1913 Balkan Harbi’nde Edirne Müstahkem Mevkii’nde yaptığı kahramanca müdafaa esnasında tekrar orgeneralliğe yükseltildi
1908 senesinde Meşrutiyet’in ilânı üzerine İstanbul’a gelen Şükrü Paşa, 1912 senesine kadar Redif (Süvari Birlikleri) Müfettişliği, Çanakkale Boğazı Muhafızlığı gibi önemli askerî vazifelerde bulundu ve nihayet Balkan Harbi’nin öncesinde Edirne Müstahkem Mevkii Komutanlığı’na tayin edildi
Edirne Müdafaası
Meşrutiyetle birlikte değişen iktidarla tecrübesiz kişiler iş başına geçince, devleti felâkete götürecek büyük hatalar yapıldı Bu kişiler, tecrübeli devlet adamlarının ikazlarına kulaklarını tıkadılar; yıllar öncesinden alınan tedbirleri hiçe sayıp, Rumeli’ndeki yetişmiş en iyi 120 tabur askeri terhis ettiler (bu birlikler Balkan Savaşı sonrasında bile toplanamadı) Hattâ bu kişiler, düşmanların aralarında ihtilâflı konuların çözümüne de farkında olmadan yardımcı oldular ve onların aleyhimize ittifak etmelerine zemin hazırladılar
1912 Ekim’inde büyük felâketin habercisi olan Balkan Savaşı başladı 19 yüzyıl içinde bağımsızlıklarını ilân eden Balkan milletleri el ele vererek Devlet-i Âliye’ye ait olan her şeyi yok etmeye başladılar Asırlar önce medeniyetle tanıştırdıkları milletler tarafından katliamlara mârûz kalan Evlâd-ı Fatihan ise, can derdiyle Anadolu yollarına düştü
Düşman orduları Çatalca’ya kadar ilerledi ve gözünü İstanbul’a dikti Devlet-i Âliye’nin Rumeli’deki toprakları çoktan paylaşılmıştı Bozgun üstüne bozgunların yaşandığı böyle bir zamanda Edirne’yi müdafaa etme vazifesi Mehmet Şükrü Paşa’nındı Şükrü Paşa’ya verilen yazılı emirde, Edirne’nin muhtemel bir kuşatma hâlinde, yalnız kırk gün müdafaa edilmesi istenmişti Oysa Şükrü Paşa burada 5 ay 5 gün direndi
Yokluk ve sefaletin kol gezdiği, yiyecek olarak sadece süpürge tohumlarının kaldığı, cephanenin bittiği o günlerde Şükrü Paşa’nın hâl ve tavırları herkese cesaret kaynağı oldu Cephede can pazarı olmasına rağmen o tebliğler yayımlayarak halka moral verdi Harbin en çetin anında; “Düşman hatlarımızı geçtikten sonra ölürsem, kendimi şehit kabul etmiyorum Beni mezara koymayın Etimi itler ve kuşlar çeke çeke yesinler Fakat müdafaa hattımız bozulmadan şehit olursam, kefenim, lifim ve sabunum çantamdadır Beni bu mahalde gömeceksiniz ve gelen nesiller üzerime bir âbide dikeceklerdir ” diyerek son karakolun bekçisi olarak en güzel tavrı ortaya koydu İmkânsızlıklar içinde hiç şikâyet etmeden sadece vazifesini yapan Şükrü Paşa’nın söylediği bu sözler, yiğitliğin âdeta tarifi oldu Etrafında hâlelenen askerlerin her biri bu inançla düşmana mukavemet edince, Edirne Müdafaası tarihe altın harflerle yazıldı Bu kahramanlığa düşman bile hayranlığını gizleyemedi
Şükrü Paşa’nın Edirne’de imkânsızlıklar içinde yapmış olduğu müdafaa, o dönem âdeta bir ümit adacığı teşkil etti Çünkü savaşın ilk günlerinden itibaren bütün cephelerden bozgun haberleri gelirken, teslim olmayan, bozguna uğramayan sadece Edirne vardı Bu direniş milletin mücadele azminin canlı kalmasını sağladı, imkânsızlıklar içinde de bir şeylerin yapılabileceğini gösterdi
Şükrü Paşa ecdad yâdigârı eserlerin zarar görmemesi için, teslim olup, esir olsa da, yaktığı ümit meşalesi sayesinde, birkaç ay sonra 2 Balkan Savaşı’yla Meriç nehrine kadar olan topraklar geri alındı Düşmanlarını bile hayrete düşüren bu büyük kumandanı, Bulgar Kralı ayakta karşılamış, özür dileyerek kılıcını iade etmişti Fransızlar ise hayranlıklarının ifadesi olarak şeref kılıcı ve içinde binlerce imza bulunan altın bir kitap hediye ettiler Avrupa’nın insaflı kalemleri bu destanı gazetelerinde neşrettiler
Balkan Savaşı sonrası
Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa kadar tanınan bu büyük komutana bütün dünyada hayranlık ve hürmet gösterileri yapılırken, altı aylık, itibarlı, Bulgar yaverli ve otomobil tahsisli bir Sofya esareti sonunda, İstanbul’a dönerken yapılan muamele çok enteresandır: “Paşa, halk seni linç edecek!” uydurması ile huduttan itibaren perdeleri indirilmiş bir vagonla; Sirkeci Garı’ndan Şişli’deki evine kadar ise, kapalı faytonla getirilen bu büyük asker âdeta kendi memleketinde esareti yaşadı
Şükrü Paşa, Edirne Müdafaası sırasındaki kötü hava şartları neticesinde yakalandığı siyatik hastalığının tedavisi için gittiği Bursa kaplıcalarında zatürreye yakalandı ve 5 Haziran 1916 tarihinde İstanbul’da vefat etti
Hayatının son döneminde çeşitli sıkıntılar yaşayan Şükrü Paşa’nın, kadir ve kıymeti ölünce anlaşıldı Osmanlı’nın Birinci Dünya Harbi’ndeki müttefikleri olan Alman, Avusturya ve Bulgar kıt’alarının da iştirak ettiği organize ettiği bir cenaze merasimiyle Şükrü Paşa’nın naaşı, zamanın Padişahı Sultan Beşinci Mehmet Reşat tarafından yaptırılan, Merkez Efendi Mezarlığı’ndaki mütevazı kabre defnedildi Şükrü Paşa’nın Edirne’deki anıtı 27 Temmuz 1998’de açıldı Şükrü Paşa’nın Merkez Efendi Mezarlığı’ndaki naaşı açılıştan üç gün önce (24 Temmuz 1998 ) alınarak Edirne’deki anıt mezara konuldu Böylece 85 yıllık ayrılıktan sonra Şükrü Paşa ve Edirne tekrar buluştu
Yıllar sonra kalbleri hedef alan taarruza karşı müdafaayı bu defa onun pak neslinden, Üç Şerefeli Camii’nin penceresinde ızdırap soluklayan biri yüklendi Bu gönül insanı, o günkü cephelerdeki bozguna karşılık kalblerdeki bozgunu sona erdirmek için, bayrakla temsil edilen, imanlı nesillerin diriliş hareketini Edirne’de başlatarak bütün insanlığın kalblerindeki kaleleri müdafaa için yollara düştü Etrafında hâlelenen yiğitler de tıpkı Şükrü Paşa gibi yârdan ve serden geçtiler Onlardan bazıları da serhat şehrinde ona komşu oldular Karargâhından dışarı çıkıp baksa tepenin eteklerinde görür onları
Ruhun şâd olsun büyük asker, büyük insan!
__________________
Bıçak soksan gölgeme, Sıcacık kanım damlar
Girde bak bir ülkeme: Başsız başsız adamlar
NFK
GaLiBa Bu GeCe YaĞMuRDa GöKKuŞaĞı MiSali GüLeRKeN aĞLaMaNıN ZaMaNı
|