Şengül Şirin
|
Hasan Can
Hasan Can, Yavuz Sultan Selim'in yakın arkadaşı Hasan Can, Akkoyunlu sarayının mescid işlerine bakan müezzini Hafız Mehmed oğludur Çaldıran Savaşı'nı takiben Tebriz'e giden Sultan Selim ile burada tanışmıştır Ardından Selim Hasan Can'ı yanına almış ve nedim edinmiştir Hasan Can'ın birçok lisan bildiği iddia edilmektedir
Hasan Can Hasan Can 1953 Balıkesir doğumludur 1961'den bu yana Ümraniye'de ikamet etmektedir İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü'nden mezun olduktan sonra Ankara Laborant Meslek Lisesi'nde öğretmenlik yapmıştır
  
Yavuz Sultan Selim Han'ın musâhibi, yakın arkadaşı İsfehanlı müezzin Hâfız Mehmed Efendinin oğlu, Şeyhülislâm Hoca Sâdeddîn Efendinin babasıdır
Yavuz Sultan Selim Osmanlı sultanlarının dokuzuncusu, İslam halifelerinin yetmiş dördüncüsü Sultan İkinci Bayezid'in oğlu olup, annesi Dulkadirli ailesinden Aişe Hatundur 1470 yılında Amasya'da doğdu Şehzadeliğinde, devrin alimlerinden mükemmel bir tahsil ve terbiye gördü Arap, Fars dilleriyle yüksek din ve fen ilimlerini öğrendi Askeri sevk ve idare ile devlet yöneticiliğini öğrenmesi için, şehzadeliğinde Trabzon Valiliğine gönderildi
  
1514’te 1514 yılı olayları, ölümler, doğumlar ve diğer önemli gelişmeler
  
Çaldıran Zaferinden sonra Tebriz’e giren Yavuz Sultan Selim Han, Hasan Can Çelebi’yi maiyetine aldı ve daha sonra onu yanında İstanbul’a götürdü Babası hâfız, kendisi de Sultân’ın nedîmi yâni en yakınlarından oldu Selim Han, Hasan Can’ı dâimâ yanında ve sohbetlerinde bulundururdu Pâdişâh’la birlikte Mısır Seferine katıldı
Mısır Seferinden döndükten sonra, Edirne’ye hareket etmek üzere olan Yavuz Sultan Selim, nedîmi Hasan Can’la saray bahçesini gezerken sırtına batan bir şeyden şikâyet eder Sultân’ın düğmelerini çözüp sırtında henüz baş vermiş, etrâfı kızıl, olmamış katı bir çıban gören Hasan Can; “Pâdişâhım büyük bir çıbandır, henüz hamdır, zorlamak uygun değildir, bir münâsip merhem koyalım” deyince, Yavuz; “Biz çelebi değiliz ki, bir çıban için cerrahlara mürâcaat edelim” der Daha sonra hamamda çıbanı ovduran Sultan, yaranın büyümesi üzerine Hasan Can’a; “Seni dinlememekle kendimizi telef ettik” demiştir
Hastalığının ağırlaşmasına rağmen, Edirne’ye doğru yola çıkan Yavuz’un hedefi Macaristan’dı Ancak, Sırt köyüne gelindiğinde Pâdişâh, hareket edemeyecek kadar tâkâtsiz düştü Yattığı yerden bir ara nedîmine dönen Sultan; “Hasan Can, bu ne hâldir?” buyurunca, Hasan Can; “Sultânım, Allahü teâlâ ile olacak zamandır” der Yavuz ise; “Hasan Can, bizi bunca zamandan beri kiminle bilirdin? Cenâb-ı Hakk’a teveccühümüzde kusur mu gördün?” dedikten sonra ondan Yâsîn sûresini okumasını ister Hasan Can, Yâsîn sûresini okurken, Pâdişâh da kendisine iştirâk eder İkinci defâ okurlarken, “Selâmün kavlen min Rabbirrahîm” âyetini okuduktan sonra Kelîme-i şehâdet getiren Yavuz, rûhunu teslim eder
Hasan Can, Sultân’a karşı son vazîfelerini şöyle anlatmaktadır: “Hastalığı sırasında, ona hizmet etmek şerefinden bir an mahrum kalmadım Geceleri sabahlara kadar, mum gibi için için yanarak, karşılarında dururdum Bir hizmeti olmadığı zaman, emr-i âlîleri ile döşekleri yanında oturur idim Cerrahlar ilâca giriştikleri sırada kâh omzuma dayanır, kâh cerrahların yaptıklarına bakmaya memur eder, ancak bana itimâd buyururlardı Son nefeslerine kadar bir an yanından ayrılmadım Vefâtında, Kur’ân-ı kerîm okumak ve telkînde bulunmak vazîfesini yalnız ben gördüm ”
Kânûnî Sultan Süleymân Han tarafından da büyük bir sevgi gören Hasan Can, Enderun'da hocalık yaptı 1567’de Bursa’da vefât eden Hasan Can’ın oğulları ve torunları arasında pek çok şeyhülislâm, kazasker ve devlet adamı yetişmiştir Kabri Bursa’da Çelebi Sultan Mehmed’in türbesi önündedir
|