Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bektaşı, hacı, veli

Hacı Bektaş-ı Veli

Eski 05-06-2009   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Hacı Bektaş-ı Veli



Hacı Bektaş-ı Veli hakkında bilgi





Hacı Bektaş-ı Veli (1281 - 1338) Gerçek ismi, Seyyid Muhammed bin İbrahim Ata olan , Hacı Bektaş-ı Veli Horasan'ın Nişabûr şehrinde 1281 senesinde doğdu İlk eğitimini Şeyh Lokman-ı Perende’den aldı Lokman-ı Perende, Ahmed Yesevi’nin halifelerinden olup, zahir ve batın ilimlerinde derin bilgilere sahipti Bektaş Veli Lokman-ı Perende’nin gözdesiydi Ve rivayetlere göre kendinde olağanüstü haller gerçekleşiyordu Hacı Bektaş-ı Veli, eğitimini tamamladı




Hacı Bektaş-ı Veli (1281 - 1338)

Gerçek ismi, Seyyid Muhammed bin İbrahim Ata olan , Hacı Bektaş-ı Veli Horasan'ın Nişabûr şehrinde 1281 senesinde doğdu

İlk eğitimini Şeyh Lokman-ı Perende’den aldı Lokman-ı Perende, Ahmed Yesevi’nin halifelerinden olup, zahir ve batın ilimlerinde derin bilgilere sahipti Bektaş Veli Lokman-ı Perende’nin gözdesiydi Ve rivayetlere göre kendinde olağanüstü haller gerçekleşiyordu

Hacı Bektaş-ı Veli, eğitimini tamamladıktan sonra Anadolu'ya geldi Halka doğru yolu göstermeye başlayan ve kıymetli talebeler yetiştiren Hacı Bektaş-ı Veli, kısa zamanda tanınarak büyük rağbet gördü Bu sırada Anadolu'da dini, iktisadi, askeri ve sosyal teşekkül olan ve kendisinin de bağlı olduğu "Ahilik Teşkilatı" ile büyük hizmetler yapan Hacı Bektaş-ı Veli ve talebeleri, Osmanlı sultanları tarafından da sevildi ve hürmet gördü

Bu sıralarda kuruluş devrinde olan Osmanlı Devleti'nin sağlam temeller üzerine oturmasında büyük hizmetleri oldu Sultan Orhan zamanında teşkil edilen “Yeniçeri Ordusu”na dua ederek, askerlerin sırtlarını sıvazladı Böylece Hacı Bektaş-ı Veli'yi kendilerine manevi pir olarak kabul eden Yeniçeri Ordusu, manevi hayatını ve disiplinini ona bağladı Hacı Bektaş-ı Veli, asırlarca Yeniçeriliğin piri, üstadı ve manevi hamisi olarak bilindi Bu bağlılık ve muhabbet, Yeniçerilerin sulh zamanındaki talimleri ve harplerdeki gayret ve kahramanlıklarında çok müsbet neticeler verdi Bütün bunlar, halk ile Yeniçeriler arasındaki yakınlığı kuvvetlendirdi

Yeniçeriler, dervişler gibi cihad azmiyle dolu ve görülmemiş derecede kahraman ve fedakar oluşlarında, bu hadiseler müsbet tesirler gösterdi Yeniçerilerin; "Allah, Allah! İllallah! Baş uryan, sine püryan, kılıç al kan Bu meydanda nice başlar kesilir Kahrımız, kılıcımız düşmana ziyan! Kulluğumuz padişaha ayan! Üçler, yediler, kırklar! Gülbang-i Muhammedi, Nûr-i Nebi, Kerem-i Ali Pirimiz, sultanımız Hacı Bektaş-ı Veli" diyerek savaşa başlamaları, bunun manidar bir ifadesidir

Hacı Bektaş-ı Veli'nin Makalat adlı Arapça bir eseri vardır 1338 senesinde vefat eden Hacı Bektaş-ı Veli'nin derslerini ve sohbetlerini takip ederek onun tarikatına bağlananlara, tasavvuftaki usûle uyularak "Bektaşi" denildi

Makalat'ın asıl nüshaları tetkik edildiğinde, onun; İslam dinine sıkı sıkıya ve sağlam bir şekilde bağlı, İslamiyete uymayan davranışlara şiddetle karşı çıkar Öğüt

“Tarikatın, tasavvuf yolunun ilk makamı, bir alime canı gönülden bağlanıp, tövbe etmektir Tövbe, canı gönülden olan pişmanlıktır ve mutlaka yapılmalıdır Tövbe ederken gözyaşı dökmelidir Tövbeyi kabul edecek Allahü Tealadır Tövbe ettikten sonra O'na tevekkül etmelidir İkinci makamı, talebe olmaktır Üçüncü makamı, mücahede, nefse zor gelen, nefsin istemediği şeyleri yapmaktır Dördüncü makamı, hocaya hizmettir Beşinci makamı, korkudur Altıncı makamı, ümitli olmaktır Yedinci makamı, şevktir ve fakirliktir Marifetin birinci makamı edep, ikinci makamı, korkudur Üçüncü makamı, az yemektir Dördüncü makamı, sabır ve kanattır Beşinci bakamı, utanmaktır Altıncı makamı, cömertliktir Yedinci makamı, ilimdir Sekizinci makamı, marifettir Dokuzuncu makamı, kendi nefsini bilmektir" Menkıbe

Hacı Bektaş-ı Veli, her gün gelip, şimdiki dergahının bulunduğu yere otururdu Onu sevenler; "Galiba Hacı Bektaş-ı Veli Hazretleri burada bir dergah bina edilmesini istiyor, o yüzden gelip buraya oturuyor" dediler Daha sonra Hacı Bektaş-ı Veli'nin hizmetini gören Sarı İsmail'e, Hacı Bektaş'ı sevenlerden biri, buraya bir dergah yaptırmaya niyet ettiğini söyledi Sarı İsmail de, gelip durumu hocasına arz etti Hacı Bektaş-ı Veli; "Ona söyle Bir usta getirsin Biz istediğimiz büyüklükte bir daire çizelim Ayrıca yeteri kadar taş getirtip, yonttursun, hazır etsin" dedi

Sarı İsmail, bu durumu o şahsa bildirince, çok sevindi ve hemen bir mimar getirdi Hacı Bektaş-ı Veli de kalkıp, mübarek eliyle şimdiki dergahın bulunduğu yeri çizdi O mimar da, dergahın inşası için yetecek kadar taş getirtip yontturdu Taşların yontulma işinin bittiği gecenin sabahı, herkes, dergahın yapılmış olduğunu gördü Dergahı yaptıracak kimse, derhal Sarı İsmail'in yanına gelip; "Ben bu binanın yaptırılması için usta getirdim, taş getirdim ve yaptırma sevabına kavuşmak istedim Fakat her kimse bir gecede yaptırmış" diyerek üzüntülerini belirtti Sarı İsmail, durumu derhal hocası Hacı Bektaş-ı Veli'ye bildirdi Bunun üzerine Hacı Bektaş-ı Veli; "Ey İsmail! O beni sevene söyle, bu dergahı zahirden birisi gelip yaptırmadı Allahü Tealanın izni ile bir anda yapıldı Sevabı yine onun amel defterine yazılmıştır" dedi İsmail durumu derhal o kimseye bildirdi O zat da Allahü Tealaya şükür secdesi yaptı

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Hacı Bektaş-ı Veli

Eski 01-25-2010   #2
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Hacı Bektaş-ı Veli



" Okunacak en büyük kitap insandır "
Osmanlı devletinin kuruluş yıllarında yaşayan evliyânın büyüklerinden İsmi, Seyyid Muhammed bin İbrâhim Atâ, lakabı Bektâş'tır Horasan'ın Nişâbûr şehrinde 1281 (H 680) senesinde doğdu Hacı Bektâş-ı Velî'nin soyu hazret-i Ali'ye dayanır 1338 (H738) senesinde Kırşehir'e yakın bir yerde vefât etti Vefâtı hakkında başka rivâyetler de vardır Türbesinin bulunduğu kasabaya sonradan Hacıbektaş ismi verildi





Daha çocukken ilim öğrenmesi için âilesi tarafından Şeyh Lokmân-ı Perende'ye teslim edildi Lokmân-ı Perende, Ahmed-i Yesevî hazretlerinin halîfelerinden olup, zâhir ve bâtın ilimlerinde çok derinleşmişti Bektâş-ı Velî'nin daha çocukken birçok kerâmetleri görüldü Bir gün Lokmân-ı Perende onun yanına girmiş ve odasını nur ile dolu görünce şaşırmıştır Bu sırada; Bektâş-ı Velî'nin iki yanında, Kur'ân-ı kerîm okuyan iki nûrânî zât duruyordu Lokmân-ı Perende onun yanına girince, bunlar kayboldu Lokmân-ı Perende, Bektâş-ı Velî'ye onların kim olduğunu sordu O da; "Birisi Server-i âlem efendimiz diğeri ise hazret-i Ali idi" cevâbını verdi

Yine bir gün hocasından ders dinlerken, namaz vakti geldi Hocası hizmetçisinden abdest almak için su istedi Bektâş-ı Velî hocasına; "Bir nazar etseniz de, su buradan aksa, dışarıya gitmeye gerek olmasa" dedi Hocası; "Benim kudretim bunu yapmaya yetmez" cevabını verdi Bunun üzerine o sırada Bekâş-ı Velî, Allahü teâlâya duâ etti Hocası da "Âmin" dedi O anda medresenin ortasında latîf bir su çıkıp, kapıya doğru akmaya başladı Pınarın başında renk renk çiçekler açtı

Bu hâdiseden bir süre sonra, Lokmân-ı Perende hacca gitti Arafât'ta kıbleye doğru döndükleri esnâda, talebelerine; "Yârenler! Bugün Arefedir Şimdi bizim evde yemekler pişirlir" dedi Bu söz, Allahü teâlânın kudretiyle, Bektâş-ı Velî'ye mâlum oldu Tam o sırada hocasının evinde yemekler pişiyordu Bektâş-ı Velî hemen bir tepsi yemeği aldığı gibi, bir anda hocasına sundu Hocası Nişâbûr'a dönünce, onun bu kerâmetini herkese anlattı ve Hacı lakabını verdi Bu esnâda Horasan'da bulunan âlimler, Lokmân-ı Perende'ye hac mübârekesine geldiklerinde, medresede akan suyu görünce şaşırdılar Bunun sebebini sordular Lokmân-ı Perende; "Bu kerâmet, Hacı Bektâş'ındır" dedi Sonra onun gösterdiği kerâmetlerini gelen âlimlere anlattı Onlar bütün bunların bir çocuktan zuhûr etmesine şaştılar Bunun üzerine Hacı Bektâş-ı Velî, âlimlere; "Ben, Resûl-i ekremin soyundanım Bana bunları çok görmeyiniz Bunlar, Allahü teâlânın bana bir ihsânıdır" dedi

Hacı Bektâş-ı Velî, tahsilini tamamladıktansonra Anadolu'ya geldi Halka doğru yolu göstermeye başlayan ve kıymetli taleeler yetşitiren Hacı Bektâş-ı Velî, kısa zamanda tanınarak büyük rağbet gördü Bu sırada Anadolu'da dînî, iktisâdî, askerî ve sosyal teşekkül olan ve kendisinin de bağlı olduğu "Ahîlik teşkilâtı" ile büyük hizmetler yapan Hacı Bektâş-ı Velî ve talebeleri, Osmanlı sultanları tarafından da sevildi ve hürmet gördü Bu sıralarda kuruluş devrinde olan Osmanlı devletinin sağlam temeller üzerine oturmasında büyük hizmetleri ve himmetleri oldu Sultan Orhan zamânında teşkil edilen Yeniçeri ordusuna duâ ederek, askerlerin sırtlarını sıvazladı Onlara İslâmiyetten ayrılmamalarını nasîhat etti Böylece Hacı Bektâş-ı Velî'yi kendilerine mânevî pîr olarak kabul eden Yeniçeri ordusu, mânevî hayâtını ve disiplinini ona bağladı Hacı Bektâş-ı Velî, asırlarca Yeniçeriliğin pîri, üstâdı ve mânevî hâmisi olarak bilindi Bu bağlılık ve muhabbet, Yeniçerilerin sulh zamânındaki tâlimleri ve harplerdeki gayret ve kahramanlıklarında çok müsbet neticeler verdi Bütün bunlar, halk ile Yeniçeriler arasındaki yakınlığı kuvvetlendirdi Yeniçeriler, dervişler gibi cihâd azmiyle dolu ve görülmemiş derecede kahraman ve fedâkâr oluşlarında, bu hâdiseler müsbet tesirler gösterdi Yeniçerilerin;"Allah, Allah! İllallah! Baş uryân, sîne püryân, kılıç al kan Bu meydanda nice başlar kesilir Kahrımız, kılıcımız düşmana ziyân! Kulluğumuz pâdişâha ayân! Üçler, yediler, kırklar! Gülbang-i Muhammedî, Nûr-i Nebî, Kerem-i Ali Pîrimiz, sultânımız Hacı Bektâş-ı Velî" diyerek savaşa başlamaları, bunun mânidâr bir ifâdesidirHacı Bektâş-ı Velî'nin Malâlât adlı Arapça bir eseri vardır Sonradan nefes adıyla yazılan ve ona nisbet edilen şiirler onun değildir

Buyurdu ki: "Tarîkatın, tasavvuf yolunun ilk makâmı, bir âlime cân u gönülden bğlanıp, tövbe etmektir Tövbe, can u gönülden olan pişmanlıktır ve mutlaka yapılmalıdır Tövbe ederken gözyaşı dökmelidir Tövbeyi kabul edecek Allahü teâlâdır Tövbe ettikten sonra O'na tevekkül etmelidir İkinci makâmı, talebe olmaktır Üçüncü makâmı, mücâhede, nefse zor gelen, nefsin istemediği şeyleri yapmaktır Dördüncü makâmı, hocaya hizmettir Beşinci makâmı, korkudur Altıncı makâmı, ümitli olmaktır Yedinci makâmı, şevktir ve fakirliktir
Mârifetin birinci makâmı edep, ikinci makâmı, korkudur Üçüncü makâmı, az yemektir Dördüncü makâmı, sabır ve kanâttır Beşinci bakâmı, utanmaktır Altıncı makâmı, cömertliktir Yedinci makâmı, ilimdir Sekizinci makâmı, mârifettir Dokuzuncu makâmı, kendi nefsini bilmektir"

1338 senesinde vefât eden Hacı Bektâş-ı Velî'nin derslerini ve sohbetlerini tâkib ederek onun tarîkatına bağlananlara, tasavvuftaki usûle uyularak "Bektâşî" denildi bu temiz, îtikâdları düzgün olan ve ibâdetlerini yapan Bektâşîler zamanla azaldı Daha sonra yapılan bir takım değişiklikler sebebiyle, hakîkî Bektâşîlik unutuldu ve zamânımızdan yüz sene önce ise hiç kalmadı Herkes tarafından sevilen, hürmet ve îtibâr edilen bu isim, Hurûfî denilen sapık kimseler tarafından da siper olarak kullanıldı İslâmiyeti yıkmak için kurulan bozuk yollardan biri olan Hurûfiliğin kurucusu Fadlullah Hurûfî, Tîmûr Han tarafından öldürülünce, dokuz yardımcısı kaçarak Anadolu'ya geldiler Bunlardan Aliyyül-A'lâ ismindeki kimse, bir Bektâşî tekkesine geldi Câvidân adlı kitaplarını gizlice yaymaya, câhilleri aldatmaya başladı Hacı Bektâş-ı Velî'nin yolu budur dedi Halbuki Hacı Bektâş-ı Velî'nin yolundan ayrılmayan hakîkî Bektâşîler, bunlardan tamâmen ayrıldılar Hurûfîlik, haramlara helâl, nefsin arzu ettiği kötü arzulara, serbesttir dediği için, bozuk rûhlu insanlar arasında çabucak yayıldı Sözlerine "Sır" deyip, çok gizli tutulmasını emrederlerdi Sırları yabancılara açanları öldürdükleri bile olurdu Sırları Câvidân kitabında a, c, v, z, gibi harflerle işâret edilmektedir Hurûfîler, Bektâşîlik ismini kendilerine perde yaparak, bu perde arkasında çalışmışlardır

Hacı Bektâş-ı Velî'nin şiîlikle ilgisi bulunduğunu söyleyenler yanında, bâzıları da onun sapık Baba Resûl'ün halîfesi olduğunu, namaz kılmadığını ve şerîata aldırmadığını kaydetmektedirler Oysa Makâlât'ın asıl nüshaları tetkîk edildiğinde, onun; İslâm dînine sıkı sıkıya ve sağlam bir şekilde bağlı, İslâmiyete uymayan davranışlara şiddetle karşı çıkan mübârek bir velî olduğu anlaşılmaktadırDiğer taraftan Hacı Bektâş-ı Velî devrine en yakın zamanda yazılmış olan Tiryâkü'l-Muhibbîn'de Vâsıtî onun Ahmed-i Yesevî'ye mensûb olduğunu zikretmekte ve şu silsileyi vermektedir:Es-Seyyid Bektaş el-Horasânî, Ahmed-i Yesevî, Abdülhâlık Goncdüvânî, Yûsuf-ı Hemedânî, Ebû Ali Fârmedî, Ebü'l-Hasan Harkânî, Abdülkâsım Gürgânî, Ebû Osman Mağribî ve Cüneyd-i Mağdâdî yolu ile hazret-i Ali'ye ulaşmaktadır

BİR DERGÂH İSTIYORUZ


Hacı Bektâş-ı Velî, her gün gelip, şimdiki dergâhının bulunduğu yere otururdu Onu sevenler; "Gâliba Hacı Bektâş-ı Velî hazretleri burada bir dergâh binâ edilmesini istiyor, o yüzden gelip buraya oturuyor" dediler Daha sonra Hacı Bektâş-ı Velî'nin hizmetini gören Sarı İsmâil'e, Hacı Bektâş'ı sevenlerden biri, buraya bir dergâh yaptırmaya niyet ettiğini söyledi Sarı İsmâil de, gelip durumu hocasına arz etti Hacı Bektâş-ı Velî; "Ona söyle Bir usta getirsin Biz istediğimiz büyüklükte bir dâire çizelim Ayrıca yeteri kadar taş getirtip, yonttursun, hazır etsin" dedi

Sarı İsmâil, bu durumu o şahsa bildirince, çok sevindi ve hemen bir mîmâr getirdi Hacı Bektâş-ı Velî de kalkıp, mübârek eliyle şimdiki dergâhın bulunduğu yeri çizdi O mîmâr da, dergâhın inşâsı için yetecek kadar taş getirtip, yontturdu Taşların yontulma işinin bittiği gecenin sabahı, herkes, dergâhın yapılmış olduğunu gördü Dergâhı yaptıracak kimse, derhâl Sarı İsmâil'in yanına gelip; "Ben bu binânın yaptırılması için usta getirdim, taş getirdimv e yaptırma sevâbına kavuşmak istedim Fakat her kimse bir gecede yaptırmış" diyerek üzüntülerini belirtti Sarı İsmâil, durumu derhâl hocası Hacı Bektâş-ı Velî'ye bildirdi Bunun üzerine Hacı Bektâş-ı Velî; "Ey İsmâil! O beni sevene söyle, bu dergâhı zâhirden birisi gelip yaptırmadı Allahü teâlânın izni ile bir anda yapıldı Sevâbı yine onun amel defterine yazılmıştır" dedi İsmâil durumu derhâl o kimseye bildirdi O zât da Allahü teâlâya şükür secdesi yaptı
1) Şakâyık-ı Nu'mâniyye Zeyli (Mecdî Efendi); s44
2) Rehber Ansiklopedisi; c7, s8
3) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49 Baskı) s1080
4) Makâlât, Süleymâniye Kütüphânesi, Denizli Kısmı, No: 131/4)
5) Tiryâk-ul-Muhibbîn; s47
6) Tıbyân-ül-Vesâil; c1, s129
7) Kâşif-ül-Esrâr; s3
8) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c10, s129
9) Sefînetü'l-Evliyâ; c1, s395
10) Makâlât- E Coşan




(1280 - 1337)


__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.