Tarihi Eserler, Konya |
04-30-2009 | #1 |
KRDNZ
|
Tarihi Eserler, KonyaKonya Sivil Mimarisi XXyüzyılın başlarında Konya Anadolu’nun önemli bir merkezi olmuş, Cumhuriyetin ilanından sonra da yeni bir yapılanmaya gidilmiştir Bu yapılanma sonraki yıllarda da devam etmiş, şehrin sivil mimari örneklerinden çoğu da yok olmuştur Konya’da ilk yerleşim Alâeddin Tepesi’nden başlayarak ovaya doğru yayılmıştır XIXyüzyılda Konya’daki yerleşmede yolların birbiri içerisine girdiği, evlerin toprak damlı ve kerpiçten olduğu görülür Konya’nın geleneksel yapı malzemesi başlangıçta kerpiç olmuştur Bu tür kerpiç evler dar, dolambaçlı sokaklar boyunca avlu duvarlarının arkasında yer almıştır Sokak boyunca bu avlu duvarlarının kesintisiz uzandığı görülmektedir Evler çoğunlukla kerpiç ve ahşap olup, taş temeller üzerine oturtulmuştur Eski mahallelerdeki evlerin sokaktan görülmeyecek şekilde yapıldıkları da dikkati çekmektedir Geleneksel Konya evlerinde kalın kerpiç duvarlar ahşap hatıllarla desteklenmiş ve böylece kışın soğuğu, yazın da sıcağı önlenmeye çalışılmıştır Sivil mimarinin kerpiçten yapılmasının iklimden kaynaklandığı açıkça görülmektedir Konya evleri kerpiçlerin boyutlarına göre “ana” veya “kuzu” gibi isimler almıştır Temeller çoğunlukla yerden 050, 070 m yüksekliğine kadar Gödene taşından yapılmıştır Bu temellerin üzerine iki ana bir kuzu veya bir ana, bir kuzu düzeninde kerpiçler dizilmiştir Evlerin taşlık veya hayat denilen yerlerin döşemesi ise Sille taşı ile kaplanmıştır Bu dönemde yapılan Rum ve Ermeni evlerinde ise evlerin zemin katları tümüyle taştan yapılmıştır Konya yöresinde Hımış duvarlı evler de çoğunluktadır Bu tür evlerde yapının ahşap direkleri arasına kerpiç doldurulmuş, iç ve dış yüzleri ince samanlı toprakla sıvanmıştır Böylece evlerin bazıları boz renkte, bazıları da beyaz badanalandığından ötürü de beyaz renktedir Konya evlerinde Sille taşı döşeli ağaçlıklı veya çiçeklikli avludan hayata geçilmektedir Bu bölümün çevresi yüksek duvarlarla çevrili olduğundan yaz aylarında ev halkının tüm yaşamı burada geçmektedir Birkaç basamakla taşlığa geçilir, çevresinde evin günlük yaşantısının geçtiği mutfak ve helâların bulunduğu bölüm gelmektedir Tek katlı olan evlerde zemin katı yerden 1-1,5 m yüksekliğinde olup, bunun altına bodrumlar yerleştirilmiştir İki katlı evlerde ise zemin katı hayat ile aynı düzeyde olup, buraya ambarlar, depolar, oturma odaları yerleştirilmiştir İki katlı yapılarda içeriye merdivenlerle çıkılır Evin cephesi boyunca uzanan sofa pencerelerle dışa açılan çıkmalarla hareketli bir görünüme kavuşturulmuştur Odalar bu sofanın bir yanında yan yana sıralanmıştır Bazı evlerde ise karnıyarık planı uygulanmış, odalar sofanın iki tarafına sıralanmıştır Çoğunlukla evlerin önlerinde tahtaboş denilen balkonlara yer verilmiştir Tahtaboşlar ahşap sütunlar ve ahşap tavanlarla kendine özgü bir mimari ortaya koymuştur Konya’daki zenginlerin evlerinde yazlık ve kışlık bölümler vardır Özellikle iki katlı yapılarda üst kat ve bahçeye açılan bölümler yazlık olarak nitelenir Alt katlar genellikle kışlık olarak kullanılır Tek katlı evlerde ise yazlık bölüm kuzeye dönük olup, cephe boyunca pencereler sıralanmıştır Küçük Konya evlerinde odalardan gündüz oturma, gece de yatak odası olarak faydalanılmaktadır Odaların tümünde büyük yüklükler bulunmaktadır Ayrıca minderli sedirler, çiçeklikler, kavukluklar da onları tamamlar Çoğunlukla oda girişlerinde pabuçluk denilen bir bölüm olup, buradan bir basamakla odanın içerisine girilir Evlerin duvarlarında ağaç süslemesine geniş yer verilmiştir Ağaç yapılarda taşıyıcı iskelet olarak kullanılmıştır En çok ta katran, çam, meşe ve kavak gibi ağaçlar kullanılmıştır Bunlardan katran Toroslar’dan getirilir ve dayanıklı bir ağaç olduğundan da taşıyıcı kirişlerde kullanılır Çam ağaçları evlerin doğramalarında kullanılmıştır Bu tür ağaçlar Toroslar’dan ve Beyşehir’den sağlanmaktadır Kavak, sedir, ardıç ve köknar gibi ağaçlar da taşıyıcı veya tahta döşeme, tavan olarak kullanılmıştır Konya evlerinin duvarlarında zengin ahşap süslemeler olmasına karşılık tavanlar düzgün ve bezemesizdir XIXyüzyıl öncesinde Konya evlerinde odaların yalnızca uzun kenarlarına üçer pencere açılmışken, sonraki yıllarda diğer duvarlara da pencerelerin açıldığı görülmektedir Bu pencereler çoğunlukla derin nişler içerisindedir Bazıları içeriye açılan ahşap kepenklidir XIXyüzyıldan sonra yapılan evlerin çoğunda alt katları penceresiz yapılmış, üst katlar cumba ve bol pencere ile sokağa açılmıştır Bu pencerelerin çoğu üçgen alınlıklıdır Sokağa bakan pencerelerin çoğunda kavak veya söğüt ağacından yapılmış kafeslere yer verilmiştir Bunların yanı sıra demir parmaklıklara, oymalı demir kafeslere de geniş yer verilmiştir Mutfak çoğunlukla bahçenin bir köşesindedir Yerden 40-50 cm yüksekliğindeki toprak ocağın iki yanına yüksek setler yapılmış, yan duvarlarına da raflar yerleştirilmiştir Kışlık mutfakların yanı sıra açık yazlık mutfaklar da Konya evlerinde görülmektedir Konak tipi evlerde çardaklı, havuzlu bir ön bahçe bulunmaktadır Genellikle evlerin arkası bağlık olup, bunlar harem ve selamlık olmak üzere iki ayrı bölümden meydana gelmiştir Odalar çoğunlukla bol pencerelidir Bazı odaların köşelerine kahve ocağı yapılmıştır Konakların üst örtülerini XIXyüzyılın sonlarından itibaren geniş saçaklı çatılarla kapatıldığı görülmektedir Daha erken dönemde yapılan evlerde üst örtü genellikle toprak damlı olup, kirişlerin üzerine hasır pardı denen ağaç dalları, otlar serilir ve üzerlerine özel olarak hazırlanmış samanlı çamur sıvanırdı Konya evlerinde eski Selçuklu geleneğinin sürdürüldüğü görülmektedir Selçuklu evlerinde aydınlık, ferah mekânlar ve estetik ön planda tutulmuş olup, bu gelenek Osmanlı döneminde yapılmış evlerde de açıkça görülmektedir Özellikle taş ve kerpicin kullanılması zengin ahşap malzemenin bunlara katılması eski bir geleneği yansıtmaktadır Cumhuriyetin ilanından sonra Türkiye’nin diğer şehirlerinde olduğu gibi Konya’da da yeni bir yapılanmaya gidilmiştir Özellikle devlet binaları, okullar ve tren istasyonları ulusal mimari akımı doğrultusunda yapılar şehirde birbirini izlemiştir Bu yapılarda taş ve beton mimari ağırlık kazanmış, bazılarında katlar arasında putreller kullanılmıştır Üslup olarak da Neo-Klasik üslubun tipik örnekleri Konya’da görülmektedir Bu tür yapılar iki katlı olup, cepheler ince uzun pencereler, çinili panolar ve geniş hollerle dikkati çekmektedir Konya’da Hükümet Binası, Okullar ve Gar binası bunun tipik örnekleri arasındadır |
Cevap : Tarihi Eserler, Konya |
04-30-2009 | #2 |
KRDNZ
|
Cevap : Tarihi Eserler, KonyaMezar Anıtları Müzesi (Sırçalı Medrese) (Meram) Açık avlulu, iki eyvanlı ve iki katlı olan medresenin geometrik ve rumi motifleri ile bezeli bir portali bulunmaktadır Giriş kapısından sonra beşik tonozlu bir eyvan gelmektedir Ortası havuzlu, dikdörtgen avlulu medrese üç yönden revaklarla çevrilidir Duvarları sırlı tuğla ve çinilerle kaplanmıştır Sırçalı Medrese 1960 yılında Selçuklu dönemi mezarlarının ve diğer taş eserlerin bir araya getirilmesi ile Mezar Anıtları Müzesi olarak ziyarete açılmıştır Müzede, Konya şehrindeki kamulaştırmalar sırasında mezarlıklardan toplanan tarih ve sanat tarihi yönünden değerli mezar taşları bir arada teşhir edilmektedir Selçuklular dönemi, Beylikler ve Osmanlı dönemlerini kapsayan bu mezar taşları şekil, motif ve yazı karakterleri dikkate alınarak teşhir edilmiştir Osmanlı dönemi mezar taşları da XVI-XIXyüzyıllar arasına tarihlendirilmiştir Bu taşlar arasında tarihi kişilere ait olanlar da birer belge niteliği taşımaktadır Bu arada müze bahçesinin toprak altında olan Bizans dönemine ait Katakomp da ziyarete açılmıştır |
Cevap : Tarihi Eserler, Konya |
04-30-2009 | #3 |
KRDNZ
|
Cevap : Tarihi Eserler, KonyaTaş ve Ahşap Eserler Müzesi (İnce Minare Medresesi) (Meram) İnce Minareli Medrese kapalı avlulu tek eyvanlı plan düzeninde yapılmış olup, portali Selçuklu devri taş işçiliğinin en güzel örnekleri arasındadır Medrese XIXyüzyılın sonlarına kadar faaliyetini sürdürmüştür Medrese 1956 yılında Taş ve Ahşap Eserler Müzesi olarak ziyarete açılmıştır İnce Minareli Medrese’de teşhir edilen eserler avluda ve yapının içerisinde bulunmaktadır Müzenin avlusunda Selçuklu ve Karamanlı dönemi Konya kitabeleri, mezar taşları ve mimari parçalar bulunmaktadır Bu eserler arasında Sultan IAlaaddin Keykubat’ın 1221’de yaptırdığı Konya kalesi’nin sülüs yazılı mermer kitabeleri ve parçaları; Fatih Sultan Mehmet’in kaleyi 1467’de tamirine ait kitabe; Seydişehir’den getirilen 1237 tarihli mescit kitabesi; Konya Akıncı mescidi’nin 1210 tarihli kitabesi; Konya Kavak Köyü Kervansarayı’nın 1215 tarihli kitabesi; Konya Şekerfuruş Mescidi’nin 1220 tarihli kitabesi bulunmaktadır Bunu 1314 tarihli Musalla Taşı kitabesi ile diğer kitabeler ve bezemeli mimari parçalar tamamlamaktadır Avlunun batısında ise Konya mezarlıklarından toplanmış Selçuklu ve Karamanoğulları’na ait sanduka şeklinde mezar taşları bulunmaktadır Selçuklu dönemine ait Nalıncı Baba Türbesi’nin portal süslemeleri ve kemer taşları da burada yer almaktadır Bunların arasında İnce Minare’nin mimarı olan Keluk Bin Abdullah’ın ismi yazılı mimari parçalar da dikkati çekmektedir Müzenin içerisindeki salonlarda ve eyvanında ahşap eserlere yer verilmiştir Burada Konya Kalesi’ne ait figürlü kabarmalar, Konya Kalesi’nin kapı ve mimari parçaları, Osmanlı Klasik Dönemine ait kitabeler ve mimari parçalar bulunmaktadır XIXyüzyılda yıkılmış olan Konya Kalesi’ne ait ele geçen bütün kalıntılar yine burada sergilenmektedir Bunların arasında çift başlı kartal rölyefleri, çift başlı bir başka kartal figürü, kanatlı melek figürleri, ejder (dragon) figürleri, harpi, balık, fil, gergedan, antilop, aslan ve insan figürleri bulunmaktadır Bunlardan başka Selçuklu ve Karamanoğulları dönemine ait mezar taşları, çeşitli kabartmalar, Konya Selçuklu Köşkü’nün iç süslemeleri, yazılı ve motifli figürler de bulunmaktadır Müzenin eyvanında Selçuklu, karamanoğulları ve Eşrefoğulları devrine ait kapı, pencere kanatları başta olmak üzere çeşitli ahşap eserler bulunmaktadır Osmanlı dönemi eserleri arasında rahleler, ahşap çekmeceler, Konya Beyhekim Mescidi’ne ait XIIIyüzyıl ahşap kapı, Rumilerle bezeli pencere kanatları, Beyşehir Eşrefoğlu camisi’nin 1297 tarihli Rumili pencere kanadı, Ermenek karamanoğlu dönemine ait Spas Camisi’nin XIIIyüzyıla ait oymalı pencere kanadı, Hasbey Dar’ül-Hüffaz’ına ait kapısı bulunmaktadır |
Cevap : Tarihi Eserler, Konya |
04-30-2009 | #4 |
KRDNZ
|
Cevap : Tarihi Eserler, KonyaKaratay Medresesi Çini Eserleri Müzesi (Karatay) Kapalı Medrese tipinde tek katlı medresenin giriş kapısı Selçuklu devri taş işçiliğinin en güzel örneklerinden olup, duvarları da turkuaz, lacivert ve siyah renkli mozaik kakma tekniğinde yapılmış çinilerle bezenmiştir Ancak bu çinilerin bir bölümü dökülmüştür Karatay Medresesi Konya Müzeleri yönetiminde 1955 yılında Çini Eserler Müzesi olarak ziyarete açılmıştır Burada açılan Çini Eserler Müzesi’nde Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait çini örnekleri sergilenmektedir Müzedeki eserler arasında Beyşehir Gölü kenarındaki Kubad-Âbad Sarayı 1949-1967 yıllarında yapılan kazılarda ele geçen sıratlı, lüster tekniğinde çeşitli renklerde insan ve hayvan figürlerini, Selçuklu desenlerini ve yazılarının bulunduğu çiniler, XVIIIyüzyıl Nalıncı Baba (Nizamiye) Medresesi’ne ait çini panolar, Alaeddin Tepesi eteğindeki Selçuklu Köşkü çevresinde 1941 yılında Türk Tarih Kurumu adına ProfROğuz Arık’ın yapmış olduğu kazılar sonucunda ortaya çıkarılan çini parçaları, 1957’de Mehmet Önder’in yaptığı kazılarda bulunan çiniler, sırsız keramikler, çini ve cam tabaklar ile Konya ve yöresinde bulunan Selçuklu ve XVIyüzyıl İznik ve Kütahya çini ve seramik tabaklar, kandiller ve alçı buluntular sergilenmektedir |
Cevap : Tarihi Eserler, Konya |
04-30-2009 | #5 |
KRDNZ
|
Cevap : Tarihi Eserler, Konya
|
Cevap : Tarihi Eserler, Konya |
04-30-2009 | #6 |
KRDNZ
|
Cevap : Tarihi Eserler, KonyaMeram Köprüsü (Meram) Köprü beş gözlü, muntazam kesme taştan yapılmıştır Memba tarafındaki ayakları üzerinde sivri sel yaranları vardır Köprünün her iki yanında da iri taş bloklardan yapılmış korkulukları bulunmaktadır |
Cevap : Tarihi Eserler, Konya |
04-30-2009 | #7 |
KRDNZ
|
Cevap : Tarihi Eserler, KonyaKubadabad Sarayı (Beyşehir Alâeddin Keykubat’ın burada yaptırdığı saray 1949 yılında Konya Müzesi Müdürü Zeki Oral tarafından bulunmuş, ön kazıları yapıldıktan sonra yayınlanmıştır Konya Müzesi Müdür Mehmet Önder 1956 yılında kazı çalışmalarını sürdürmüştür KOtto-Dorn 1965 yılında burada kazılara başlamış, 5200 m2’lik alana yayılan ve sarayları da kapsayan Selçuklu şehrinin planını ortaya çıkarmıştır ProfDrRüçhan Arık 1980 yılından itibaren kazıları yönetmekte ve yapıların ana birimlerini ortaya çıkarmaktadır Saray değişik amaçlı birimlerden meydana gelmiş bir yapı topluluğudur Burada büyük ve küçük saray gibi yapıların dışında 16’ya yakın yapı kalıntısı, birbirlerinden çitlerle ayrılmış av hayvanları için bir park bulunuyordu Ayrıca büyük sarayın altında göl kıyısında iki de küçük tersane yapılmıştı Bütün bu yapı kompleksi bir surla çevrilmiştir Bu yapıların en büyük özelliği de eyvanların yapılarda ön planda tutulmasıdır Büyük saray 5000x3500 m Ölçüsünde olup, önünde Beyşehir Gölü’ne doğru uzanan geniş bir terası bulunuyordu Sarayın güney ve doğusu odalarla çevrilmiş, oldukça düzgün taş döşeli büyük bir avlusu vardı Buradan büyük salon ve tuğla döşemeli yüksek taht eyvanı ile harem ve misafirlere özgü odaların bulunduğu asıl saray bölümüne geçiliyordu Sarayın planı simetrik bir düzen göstermemektedir Burada yapılan kazılarda sarayın son derece zengin çini süslemelerle kaplı olduğunu gösteren buluntularla karşılaşılmıştır Çinilerin bazıları duvarlar üzerinde, yerinde kalmıştır Bu çiniler sekizgen yıldız ve haç biçiminde levhalar halinde 2 m Yüksekliğe kadar tüm duvarları kaplamıştır Ayrıca aralarına yer yer dört köşe levhalar da yerleştirilmiştir Buradaki çinilerde ayakta veya oturur vaziyette insan figürleri, büyük olasılıkla Sultan Alâeddin Keykubat’ın portresi, sirenler, çeşitli kuşlar, çift başlı kartal, hayvan ve sembolik figürler bulunuyordu Bunların yanı sıra ilk defa Kubadabat’ta görülen sır altına yapılmış çok renkli dekorlu çiniler perdah tekniğinde yapılmıştır Yıldız levhalar halindeki çinilerde ise sır altı tekniğinde firuze, yeşil, mor ve mavi renkler ağırlık kazanmıştır Ayrıca saray kazılarında figürlü alçı kabartmalara da rastlanmıştır Kazılarda ele geçen çiniler ve ştükolar Konya Çini Eserleri Müzesi’nde sergilenmektedir Büyük sarayın yanındaki ikinci saray simetrik planlı olup, çok küçük ölçüdedir Duvarları ve tonozları kısmen ayakta kalan bu saray yeterince incelenememiştir Bununla beraber sarayın küçük bir planı çıkarılmış ve bu plana göre dikdörtgen planlı dış avlunun iki yanına odalar sıralanmıştır Dış avludan içeriye girilen bölümde küçük taşlık bir avlunun çevresinde iç içe geçmiş odalar bulunmaktadır Kubadabat Sarayı’nın tamamlandığı yıl Alaeddin Keykubat ölmüş ve bu sarayda oğlu IIGıyaseddin Keyhüsrev oturmuştur |
Cevap : Tarihi Eserler, Konya |
04-30-2009 | #8 |
KRDNZ
|
Cevap : Tarihi Eserler, KonyaSultan Kılıçaslan Sarayı (Alâeddin Keykubat Köşkü) (Karatay) Alaeddin Köşkü Konya’nın ortasındaki Alaeddin Tepesi denilen höyüğü çeviren Selçuklu surlarının bir burcu üzerine oturtulmuştur Bu köşk Alaeddin Sarayı’nın bir cihannüması şeklinde idi Bu köşk Alâeddin Köşkü ismi ile tanınmakta ise de Kâtip Çelebi Seyahatnamesi’nde Konya’da Kılıçaslan’ın yaptırdığı bir köşkten söz etmiştir JHLöytved 1907’de Konya kitabelerini yayınlamış, burada pencere etrafındaki çini kitabelerde de Kılıçaslan’ın isminin geçtiğini belirtmiştir Ardından Max van Berchem köşkün II Kılıçaslan tarafından yapıldığını ileri sürmüştür FSarre, Abdülkadir Erdoğan, Mehmet Önder ve ProfDr Oktay Aslanapa da sarayın II Kılıçaslan’a ait olduğu görüşünü benimsemişlerdir Evliya Çelebi de II Kılıçaslan’ın 1173-1174’te Konya Kalesi ve bu arada kemerli büyük bir köşk ile divanhane yaptırdığını ileri sürmüştür Köşk kesme taş ve tuğladan yapılmış olup, etrafı balkonlarla çevrilmiştir Bu balkonlar dışarıya taşan büyük tuğla konsollar üzerine oturmuş kare bir mekândan meydana gelmiştir Kesme taş kaplamalı bu kulenin altındaki iki niş içerisine mermerden oturmuş durumda birer aslan figürü yerleştirilmiştir Balkonla çevrili üst kattaki sivri kemerli balkon kapısı üzerine bir kitabe yerleştirilmiştir Lacivert üzerine beyaz kabartma harflerle yazılı olan bu kitabede, Kılıçaslan adını FSarre 1896 yılında okumuş ve yayınlamıştır Köşkün içerisi ve dışarısı son derece zengin çini ve ştükolarla bezenmiştir Bu çinilerin ve ştükoların günümüze gelebilen bazı parçaları Konya Müzeleri’nde bulunmaktadır Buradaki doğancı süvari figürü ile büyük kare çiniler minai tekniğinde yapılmıştır Ayrıca bu çiniler geometrik çerçeveler içerisine alınmıştır Yerel gri hamurdan yapılmış olan bu çiniler Büyük Selçukluların Rey ve Keşan’da yaptırmış oldukları keramiklerle aynı tekniktedir Anadolu’da bu tür çini yapım tekniği XIII yüzyılda ortaya çıkmış ve XIII yüzyıl boyunca da devam etmiştir Sekizgen yıldız ve baklavalardan oluşan bu tür çiniler yapıların tüm duvarlarını kaplamıştır Bu çiniler üzerinde insan tasvirleri görülmektedir Ayrıca minai tekniğinde bağdaş kurmuş halde karşılıklı oturan, çalgı çalan insanlar, simurg (kanatlı aslan) figürleri bulunuyordu Bu çinilerden bir bölümü Almanya, Fransa, Amerika ve İsveç’teki müze ve koleksiyonlara kaçırılmıştır Çini yüzeylerinin etrafını şerit halinde dolaşan alçı kabartmalarda çeşitli süs motifleri, zencerekler, kaçan av hayvanları, onları kovalayan av köpekleri, at üzerinde ejderle çarpışan insanlar, çeşitli hayvanlar ve kuşlar bulunuyordu Bu köşk Selçuklulardan sonra Karamanoğulları tarafından da kullanılmış, XVII yüzyıla kadar da Osmanlı Beylerbeylerinin ikametgâhı olmuştur Ardından terk edilen köşkün taşlarının alınmaması için 1672 yılında bir ferman çıkarılmıştır ChTexier XIXyüzyılın başlarında köşkün harap halde olduğunu belirtmiştir 1905-1908 yıllarında yapılan bütün karşı koymalara rağmen Konya Valisi Cevat Bey’in emri ile yıkılmıştır |
Cevap : Tarihi Eserler, Konya |
04-30-2009 | #9 |
KRDNZ
|
Cevap : Tarihi Eserler, KonyaMevlana Dergâhı (Karatay) Mevlana Dergâhı, Mevlana’nın Türbesi, Semahane, Mescit, Matbah, Çelebi Dairesi, Derviş Hücreleri, Misafirhane, Meydan-ı Şerif, Şadırvan, Şeb’i Aruz Havuzu’ndan meydana gelmiştir Türbe: Hz Mevlana öldüğü zaman babası Sultan-Ül Ulema’nın başucuna gömülmüştür Üzerine de bir türbe yapılmaya başlanmıştır Selçuklu Emiri Süleyman Pervane’nin karısı Gürcü Hatun, Emir Alemeddin Kayser ve Sultan Veled’in birlikte çalışması ile Mimar Tebrizli Bedreddin bu türbeyi 1274’te yapmıştır Mevlana’nın ölümünden sonra yapılan ilk türbenin ne şekilde olduğu kesinlik kazanamamıştır Kanuni Sultan Süleyman, kare planlı, kesme köfeki taşından bir mescidi bu yapı topluluğuna eklemiştir Aynı dönemde yapılan semahanenin Mimar Sinan’a ait olduğu iddia edilmişse de bu iddia kesinlik kazanamamıştır Türbe kapısının ahşap iki kanadı Selçuklu üslubunda, geometrik ve rumi motifleri ile süslenmiştir Üzerine Sultan Veled’in “Ey talib, öğüdümü canla başla kabul et Doğruların eşiğine baş koy” anlamında Farsça bir beyit kabartma olarak yazılmıştır Türbe kapısından Tilavet Odası diye isimlendirilen, daha önce Bevvap (kapıcı) ve Dervişlerin kuran okuduğu, kubbeli küçük bir salona geçilmektedir Buradan üzeri gümüş levhalarla kaplanmış ceviz ağacından, Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa’nın oğlu Hasan Paşa’nın yaptırdığı gümüş bir kapı ile Huzur-u Pir denilen türbe salonuna girilmektedir Bu salon üç kubbe ile örtülü olup, aşıklar girişi (dahil-i uşşak) ismini almıştır Bu salonun sağında ve karşısında iki kubbenin örttüğü ve mezar sandukalarının bulunduğu bir set ile karşısındaki iki kubbeli ikinci sete ve Mevlana’nın üzerindeki yeşil kubbeye Kıbab’ül-Aktab (kutupların kubbeleri) ismi verilmiştir Salonun solunda semahane ve mescidi bir birinden ayıran kemerlerin altındaki sette de ikişer sıra halinde altı sanduka yerleştirilmiştir Bu altı mezarın Mevlana ve babası ile birlikte Belh’ten Konya’ya göçen dervişlere ait olduğu söylenmektedir İlk türbenin dört ayağa oturan güneydoğu ve batı yanları kapalı, kuzey yönü eyvanlı, üzeri piramidal örtülü Selçuklu kümbetlerine benzediği sanılmaktadır 1396 yıllarına doğru dıştaki çini kaplı dilimli külah yapılmıştır Sultan IIBeyazıt devrinde de türbenin doğu ve batı duvarları kaldırılarak buraya bazı ilaveler yapılmış, içerisi kalem işleri ile bezenmiştir Bugünkü türbenin Anadolu’daki en yakın benzerleri Sivas’taki Şeyh Hasan Türbesi ile Akşehir’deki Seyyid Mahmud Hayrani Türbesi’dir Günümüzdeki türbe dört paye üzerine oturmuş 25 m yüksekliğindedir Bu yüksekliği ile de XIII yüzyılda yapılmış hiçbir türbe ile karşılaştırılamaz Türbe gövdesi dıştan 16 dilimli silindir şeklindedir Gövde taş bir kornişle sona erer Bunun üzerine yine 16 dilimli konik bir külah yerleştirilmiştir Türbenin dilimli külahının çinilerinin Alaeddin Ali Bey’in eseri olduğu sanılmaktadır Gövde ve külah üzerindeki firuze renkteki çiniler zaman zaman yenilenmiştir Bundan ötürü de bu kubbeye Yeşil Kubbe (Kubbe-i Harda) ismi verilmiştir Kubbe gövdesinin üst kornişinin altındaki lacivert şeride beyaz sülüs yazı ile Besmele ve Ayet-ül Kürsi yazılmıştır Külahın en üst noktasında altın kaplama bir alem bulunmaktadır Türbenin içerisi içten kubbemsi piramidal şekildedir Tepe noktasından sekiz köşeli bir yıldızın kolları etrafa dağılmaktadır Yeşil kubbenin altında Mevlana ve oğlu Sultan Velet’in mavi mermerden yapılmış sandukaları bulunmaktadır Bu sandukaların üzerinde 1894 yılında Sultan II Abdülhamit’in hediye ettiği deri üzerine siyah atlas kaplamalı büyük bir puşide örtülmüştür Mevlana’nın ölümünden sonra mezarı üzerine yerleştirilen ilk sanduka ahşaptan olup, XVI yüzyılda buradan kaldırılarak babası Sultan-ül Ulema’nın üzerine konulmuştur Selçuklu devri ağaç işçiliğinin en güzel örneklerinden biri olan bu sanduka Selimoğlu Abdülvahit ve Hüsameddin Muhammed isimli iki ustaya aittir Sanduka kündekâri ve oyma tekniğinde yapılmıştır Sandukanın ön, arka ve yanlarında Ayet-ül Kürsi, Mevlana’ya ait beyitler, Divan-ı Kebir’den seçilmiş gazeller ile Mesnevi’den alınmış beyitler yazılıdır Yeşil Kubbe’nin batısında ve Mevlana’nın başucunda eşi Kerra Hatun (1292), Mevlana’nın kızı Melike Hatun (1306), Mevlana’nın oğlu Muzaferüddin Emir Alim Çelebi (1277), Mevlana’nın torunu Celale Hatun (1283), Kadı Tacettin’in kızı Melike Hatun (1330), Çelebi Hüsamettin (1284) ve bu dergâhta postnişinlik yapmış çelebiler ile onların ailelerine ait 65 sanduka bulunmaktadır Mevlana’nın sandukasının üzerini örten stalâktitli kubbeye Post Kubbesi ismi verilmiştir Mevlana’nın sandukasını Huzur’dan ayıran gümüş bir şebeke vardır Gümüş Kafes adı verilen bu şebekeyi 1579 yılında Maraş Mirimiranı Mahmut Paşa 1579 yılında Kalemkâr İlyas isimli bir ustaya yaptırmıştır Bu kafesin üzerindeki gümüş plakada Şair Mani’nin 32 beyitlik Türkçe bir şiiri yazılıdır Semahane: Mevlana Dergâhı’nın semahanesi yeşil kubbenin kuzeyinde bulunmaktadır Yanındaki mescit ile birlikte Kanuni Sultan Süleyman zamanında XVI yüzyılda yapılmıştır Semahane oldukça geniş ve kubbeli bir salondur Mevlevi kültüründe semanın yapıldığı Meydan-ı Şerif denilen geniş salonun kapıları ahşaptır Doğu ve kuzeyinde semayı izlemeye gelen kadınların bulunduğu kafesli mahfeler, altta da erkek ziyaretçiler için sedirli mahfeler, naat kürsüsü, Mevlevi musikisini icra edenlere mahsus mutrıp hücresi ve post makamı bulunmaktadır Semahanenin kubbe ve kubbe köşelerine çeşitli desenler yapılmış ve 1888 yılında Konyalı Hattat Mahbub Efendi tarafından Mesnevi’den alınma yazılar yazılmıştır Ayrıca semahane girişine Kütahya çinisi üzerine Ya Hazreti Mevlâna yazılmıştır Mescit: Mescit semahanenin batı yönüne bitişiktir Buraya semahaneden girildiği gibi, türbe girişindeki Çerağ Kapısından da girilmektedir Mescidin asıl giriş kapısı dergâhın avlusuna batı yönünde açılmaktadır Kanuni Sultan Süleyman’ın emri ile XVI yüzyılda yaptırılan mescidin mavi bir mihrabı, vaaz ve müezzin kürsüleri ile tek şerefeli kesme taştan bir de minaresi bulunmaktadır Derviş Hücreleri: Mevlana Dergâhı’nın batısını çeviren derviş hücreleri Sultan III Murat tarafından 1584 yılında yaptırılmıştır Bu hücreler kare planlı olup, üzerleri birer kubbe ile örtülüdür İçlerinde ocak nişleri ve dolap nişleri bulunmaktadır Bunlar avluya yuvarlak kemerli birer kapı ile açılmaktadır Bu hücrelerin avluya bakan cepheleri sonraki yıllarda camekânlı bir koridorla önleri kapatılmıştır Dergâh 1927 yılında müze olarak ziyarete açıldıktan sonra birkaç hücre dışındakilerin aralarındaki duvarlar kaldırılarak sergileme salonuna dönüştürülmüştür Baştaki hücrelerden biri postnişin odası olarak tanzim edilmiştir Diğer hücreler ise Mesnevi okuyan bir derviş ile sema eden bir derviş tasvirine ayrılmıştır Matbah: Derviş hücrelerinin güneyinde, Mevlevilikte eğitim ve terbiye ocağı olarak nitelenen dergâh matbahı (mutfak) bulunmaktadır Bu matbah Sultan III Murat zamanında 1584 yılında onarılmış ve yeni eklemeler yapılmıştır Dergâhın avlusunda bir sahından girilen matbahın ilk bölümünde saka postu mahalli (nevniyaz), ocaklar ve dergâha ilk katılan canların üç gün oturarak ikrar verdikleri post; ikinci kademede somat-sımat (sofra) ve sema talim yerleri bulunmaktadır Matbahın altında da erzak depoları yer almaktadır Dergâhın bu bölümü yemeklerin piştiği, tarikata girmek isteyen nev-niyazlara ait çilehane görevini de üstlenmektedir Mevlevilikte çile süresi 1001 gün olup, bu süre içerisinde çile çeken derviş 18 türlü matbah hizmetini de üstlenmek zorundadır Matbaha Mevlevi kültüründe sertabbah (aşçıbaşı) ve kazancı dede (terbiyeci dede) kontrol ederdi Çelebi Dairesi: Mevlana Dergâhı’nın güneyinde Hamuşan denilen mezarlığın bitişiğinde, camekânlı, oldukça aydınlık, geniş bir oda bulunmaktadır Bu oda dergâh şeyhlerinin misafir kabul ettiği Çelebi Dairesi’dir Çelebi dairesi yeşil kubbeye bitişik olduğu gibi Niyaz Penceresi denilen bir pencere ile de Mevlana’nın türbesine açılır Bu pencerenin çini işlemeli kemeri üzerine de destarlı bir Mevlevi sikkesi resmedilmiş, üzerine de Mevlana’nın talik yazılı rubaisi eklenmiştir Rubai: “Derhâ heme besteend illâ der-i tû Ta reh nebered garib illâ ber-i tû Ey der kerem-u izzet-u nûr efşâni Horşid-u meh-u sitâregân çâker-i tû” Günümüzde Çelebi Dairesi Mevlâna Müzesi’nin ihtisas kitaplığıdır Meydan-ı Şerif: Mevlevi Dergâhı’nda derviş hücrelerinin güneyinde, matbahın bitişiğinde meydan-ı şerif veya meydan-ı erenler denilen geniş bir oda bulunmaktadır Meydan-ı şerifte, dergâh şeyhleri dervişlerle sohbet eder, yemek yerdi Bu odanın duvarlarındaki yağlıboya resimler XIX yüzyılda yapılmıştır Günümüzde müze yönetiminin bürosudur Misafirhane (Eski Matbah): Mevlana Dergâhı’nın avlusunun kuzeyinde, Çelebi Kapısı yakınında ayrı bir bahçe içerisinde tek katlı bir binadan meydana gelmiştir Bu binanın arkasında da dergâhın eski matbahı bulunuyordu Şadırvan: Dergâhın avlusunda, mavi mermerden yapılmış olan şadırvanı Yavuz Sultan Selim 1512 yılında yaptırmıştır Sonraki yıllarda Sultan III Mehmet 1595 ve Sultan Abdülaziz 1868 yılında onarmıştır Şeb’i Aruz Havuzu: Dergâhın matbahı önünde altı köşeli mermerden Şeb’i Aruz Havuzu bulunmaktadır Bu havuza aslanağzına benzer mermer bir oluktan su verildiği için Aslanlı Havuz diye de anılmaktadır Mevlâna’nın ölümünün (düğün gecesi) her yılında burada toplanılır, sohbet edilir ve sema meclisi kurulurdu Dergâha Sultan II Selim iki minareli bir cami eklemiştir Sonraki yıllarda Hüsrev Paşa Türbesi (1527), Mehmet Bey Türbesi (1534), Hasan Paşa Türbesi (1573) ve Sinan Paşa Türbesi (1574) aynı yere yapılmıştır Bu arada Mevlana dergâhı da çeşitli ilavelerle genişletilmiş ve büyük bir külliye görünümünü almıştır Osmanlı sultanlarının hemen hepsi de bu yapı topluluğuna yeni ilaveler yapmışlardır |
Cevap : Tarihi Eserler, Konya |
04-30-2009 | #10 |
KRDNZ
|
Cevap : Tarihi Eserler, KonyaMevlana Dergâhı Kütüphanesi (Karatay) Konya Mevlâna Dergâhı içerisinde bulunan bu kitaplıkta Mevlana ve Mevlevilik ile ilgili kitaplar bulunmaktadır Kütüphane külliyenin avlusunun sağında bulunmaktadır XIXyüzyılda yenilenmiş olan kütüphanenin cephe görünümü dikdörtgen plan düzenindedirİ ki sıra halindeki kesme taş kaide üzerine cepheye mermer yuvarlak sütunlar yerleştirilmiş, bunların araları da ahşap doğramalarla kapatılmıştır Burada sıralanan pencerelerin üzerine de küçük kareler halinde ikinci bir dizi olarak camlar yerleştirilmiştir Kütüphanenin üzeri meyilli ahşap bir çatı ile örtülmüştür Muallim Ferit Uğur, Uluırmaklı Mehmet Dışsöken, Abdülbaki Gölpınarlı’nın kitaplarının bir bölümü de burada toplanmıştır |
Cevap : Tarihi Eserler, Konya |
04-30-2009 | #11 |
KRDNZ
|
Cevap : Tarihi Eserler, KonyaYusuf Ağa Kitaplığı (Karatay) Kütüphane kesme taştan, kare planlı olup, üzeri sekiz köşeli bir kasnağa oturan kubbe ile örtülmüştür Kütüphanenin üç yanında iki dizi halinde iki renkli taştan yapılmış 22 penceresi bulunmaktadır İç mekânı bir okuma salonu ile bir memur odasından meydana gelmiştir Kütüphanede Sadreddin Konevi, Zaferiye Medresesi Kütüphanesi, Türkocağı Kütüphanesi, Hadımi Kütüphanesi, Müftü Abdullah Efendi Kütüphanesi, Mümtaz Bahri Koru’nun kitaplıkları bulunmaktadır Bu kütüphane 1927 yılında kapatılmış ve içerisindeki kitaplar Mevlana Dergâhı Kütüphanesi’ne gönderilmiştir 1946 yılında Konya İl Halk Kütüphanesi’nin bir bölümü olarak yeniden hizmete girmiştir |
Cevap : Tarihi Eserler, Konya |
04-30-2009 | #12 |
KRDNZ
|
Cevap : Tarihi Eserler, KonyaKonya Çeşmeleri Konya ile ilgili kaynaklarda 1344 yılında şehirde 404 çeşme, 3 havuz ve beş şadırvan olduğu yazılıdır Ancak bunların çoğu mimari değeri olmayan bezemesiz çeşmelerdir Bazıları kitabeli olan bu çeşmeler köfeki taşından yapılmıştır Onarımlar sırasında ve yol yapımı nedeniyle birçoğu ortadan kalkmış, kimileri de özgünlüğünü yitirmiştir Bu çeşmeler arasında en önemlileri; şehrin en eski çeşmesi olan Yavuz Sultan Selim Çeşmesi (1519), Uluırmak’ta Gevraki Çeşmesi (1537), Kapu Çeşmesi (XIIIyüzyıl), Nakiboğlu Çeşmesi (1444), Topraklık’taki Ak Çeşme (1555), Fakih Dede Mahallesi’ndeki Ali Paşa Çeşmesi (1555), Piri Mehmet Paşa Cami yanındaki Mehmet Ağa Çeşmesi (1589), Fakih Dede Çeşmesi (1555) ve Şemiş Çeşmesi’dir (1519) Konya çeşmeleri değişik tiplerde yapılmıştır Daha çok köşe başlarında, meydanlarda meydan çeşmeleri olarak ve iki cepheli çeşmeler olarak yapılmışlardır Düz cepheli olan çeşmeler de ayrı bir grup meydana getirmiştir Bu çeşmelerin çoğunun üzerinde ahşap sundurmalar vardır Konya’da kitabeli çeşme sayısı yüzün üzerindedir Konya’da çeşmelerin yanı sıra şadırvanlar da bulunmaktadır Bunların başında; Mevlana Dergâhı Şadırvanı (1512), Şerafeddin Cami Şadırvanı, Aziziye Camisi Şadırvanı gelmektedir |
Cevap : Tarihi Eserler, Konya |
04-30-2009 | #13 |
KRDNZ
|
Cevap : Tarihi Eserler, KonyaRoma Hamamı (Ereğli) Temel duvarları bulunan bu hamamın yapılan kazı sırasında sıcaklık bölümü kısmen ortaya çıkmıştır Hamamın bulunduğu alan Selçuklu döneminde mezarlık olarak kullanılmıştır Temel kazısı sırasında su koymaya mahsus pithoslar meydana çıkarılmıştır Günümüzde bu hamamın üzerine yeni bir inşaat yapılmıştır |
Cevap : Tarihi Eserler, Konya |
04-30-2009 | #14 |
KRDNZ
|
Cevap : Tarihi Eserler, KonyaMeram Hamamı (Meram) Çifte hamam plan düzeninde olan hamam kadınlar ve erkekler bölümünden meydana gelmiştirHamam soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir Kesme taş ve moloz taştan yapılmış, bölümlerinin üzeri kubbelerle örtülmüştür Hamamın eski kapısı kısmen toprağa gömülmüş, kemer cephesinde palmet motifleri ve bunların içerisinde örgülü bezeme görülmektedir Ayrıca kemerin ortasına birbirine sarılmış iki kuş figürü ile baş aşağı duran iki balığı kavrar durumda bir arma buraya işlenmiştir |
Cevap : Tarihi Eserler, Konya |
04-30-2009 | #15 |
KRDNZ
|
Cevap : Tarihi Eserler, KonyaObruk Hanı (Karatay) Anadolu Selçukluları’nın uyguladığı kapalı ve açık avlulu plan şeması içerisinde yapılmıştır Hanın girişi batı yönünde olup, cephe görünümü itibarı ile de bir kale izlenimini vermektedir Yapımında kesme taş, moloz taş ve çok sayıda da devşirme antik malzeme kullanılmıştır Obruk Hanı’nda 1996 yılında başlatılan temizlik ve onarım çalışmaları sonunda hanın içerisi büyük ölçüde temizlenmiş ve restorasyonuna başlanmıştır Hanın girişinin bulunduğu batı cephesi diğerlerinden farklı olarak iki katlı yapılmıştır Bu nedenle de giriş kısmı daha görkemli bir görünüm kazanmıştır Her iki katta da birbirlerinden ayrı mekân düzenlemeleri yapılmış ve mescit de buraya yerleştirilmiştir Hanın kapalı kısmının kapısı ve duvarları tamamen yıkılmış ve yalnızca temel kalıntıları günümüze gelebilmiştir Bu bölüm han özelliğini kaybettikten sonra da kullanılmış, bu yüzden de içerisinde bazı değişiklikler yapılmıştır Üst örtü bütünüyle tahrip olmasına rağmen, orta sahnın üzerinde tromplu bir kubbe olduğu sanılmaktadır |
|