Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
fuzuli

Fuzuli

Eski 04-29-2009   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Fuzuli



FUZULİ
Divan edebiyatının en büyük şairidir (1480-1556) Fuzuli'nin asıl adı Mehmet'tir Irak'ta Kerbelâ'da doğdu, öğrenimini Bağdat'ta gördü Gençliği, Safevi Türk İmparatorluğu'nun parlak dönemine rastlar Bağdat'a yerleşti ve ömrü boyunca Irak'tan hiç ayrılmadı Kanuni Süleyman 1534'te Bağdat'ı fethettiği zaman padişaha kaside yazıp sunduğu gibi, veziriazam Damat İbrahim Paşa, vezir Rüstem Paşa, nişancı Celâlzade Mustafa Çelebi gibi devlet ileri gelenlerine de kasideler yazdı Kanuni, şaire günde 9 akçe aylık bağladı Fuzuli'nin bu aylığı alamaması üzerine nişancı Celâlzade Çelebi'ye yazdığı mektup Şikâyetname adıyla ün kazandı

Fuzuli'nin divan edebiyatı üzerindeki etkisi büyüktür
Şiirlerini Azeri şivesiyle yazmasına karşın bütün Türk milletince sevilen ve benimsenen bir şairdir Üslûbu, edası ve temaları gerek klasik divan şairlerince, gerek halk şairlerince günümüze kadar taklit edilmiştir Dili sade olan şiirleri halk arasında da yayılmıştır

Türkçe, Farsça ve Arapça olmak üzere üç divanı vardır O zamanın sanat ve bilim dili Arapça ve Farsça olmasına rağmen Türkçe ile de mükemmel şiir söylenebileceğini öne sürmüş ve bunu kanıtlamıştır

Eserleri

Fuzuli sadece şairliğiyle değil, yapıtlarının çokluğuyla da meşhurdur Üç divanından başka başta Leylâ ve Mecnun olmak üzere birçok eseri vardır Başlıca eserleri şunlardır: Leylâ ve Mecnun (ünlü bir mesnevidir); Hadikat-üs-Süeda (Kerbelâ Olayı'nı konu alan bu düzyazı ve şiir karışımı eser, şairin en önemli kitaplarından ve Türk edebiyatının şaheserlerinden biridir, sonraki şairleri büyük ölçüde etkilemiş, birçok defa basılmıştır); Beng ü Bade (500 beyitlik Türkçe mesnevi); Heft-Cam (327 beyitlik bir sakiname); Rind ü Zahid (Farsça düzyazı); Hüsn ü Aşk (Farsça düzyazı); Şikâyetname (Türk mizah ve hiciv edebiyatının şaheserlerindendir) vd

Leylâ ve Mecnun

Türkçe divanı kadar ünlüdür Bir Arap emirinin kızı Leylâ ile ona âşık olan bir Arap gencinin başından geçenleri anlatır Mesnevi tarzında yazılmıştır Zamanımıza kadar 30 defadan fazla basılmış, bütün önemli dünya dillerine çevrilmiştir Rusya'da opera olarak da bestelenmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Fuzuli

Eski 05-05-2009   #2
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Fuzuli



Mehmed bin Süleyman Fuzûlî (d 1483 Hillah - ö 1556 Kerbela ya da Bağdat), Türk divan şairidir Asıl adı Mehmet bin Süleyman'dır Türk Bayat boyundan olduğu aktarılmaktadır Azerice şiirini önemli ölçüde etkilemiştir


Fuzuli


Fuzuli (1480-1556), Türk Divan şairi Temelini bireysel duygu ve sevgide bulan bir şiir anlayışını geliştirmiştir Gerçek adı Mehmed b Süleyman'dır Divan İslam devletlerinde idari, mali, askeri meselelerin ve her türlü davaların görüşülüp gerekli hükümlerin verildiği toplantı ve toplanılan yer Kelimenin tarih içinde ortaya çıkışı, hazret-i Ömer zamanına kadar uzanır Hazret-i Ömer zamanında Medine’de hükumet dairesi teşkil edilerek, maaş ve vazife defterleri tutulmuştur İsimlerin yazıldığı deftere toplanmış olmasından dolayı divan adı verilmiştir

Emevi Devletinde belli başlı dört divan vardı İdari işler bu divanlar vasıtasıyla

Kerbela'da doğdu, doğum yılı kesinlikle bilinmiyorsa da, kimi kaynaklara göre Kerbela Irak’ın büyük şehirlerinden biri Hazret-i Hüseyin’in şehit edildiği ve türbesinin bulunduğu yer Bağdat’ın 100 km güneybatısında

1480 dolaylarındadır 1480 yılı olayları, ölümler, doğumlar ve diğer önemli gelişmeler

1556'da Kerbelâ'da öldü Yaşamı, özellikle gençlik dönemi ve öğrenimi konusunda yeterli bilgi yoktur Şiirde "Fuzûlî" adını, kendi şiirlerinin başkalarınınkilerle, başkalarının şiirlerinin de kendisininkilerle karşılaştırılması için aldığını, böyle bir takma adı kimsenin beğenmeyeceğini düşündüğünden kullandığını, 1556 yılı olayları, ölümler, doğumlar ve diğer önemli gelişmeler

Farsça Divan'ının girişinde açıklar Ama "işe yaramayan", "gereksiz" gibi anlamlara gelen "fuzûlî" sözcüğünün başka bir anlamı da "erdem"dir Onun bu iki kaşıt anlamdan yararlanmak amacını güttüğünü ileri sürenler de vardır

Fuzûlî'nin yaşamı konusunda bilgi veren kaynaklar birbirini tutmamakta, genellikle söylenceyle gerçeği ayırma olanağı bulunmamaktadır Onunla ilgili güvenilir bilgiler, yapıtlarının incelenmesinden, kimi şiirlerinin açıklanışından kaynaklanmaktadır Bunlardan anlaşıldığına göre Fuzûlî iyi bir öğrenim görmüş, özellikle
Kökü itibarıyla dünyanın en eski dilleri arasında yer alan Farsça, milattan yediyüz yıl öncesine ait açık tarihi ve bin yıllık yazılı eserleriyle İran’ın köklü ve sağlam kültürünü komşu ülkelere kadar tanıtmıştır

İslam bilimleri, İslam, Allah'ın insanlara Hz Muhammed (sav) aracılığı ile gönderdiği son ilahi dindir Arapçada seleme (Allah'a tamamen bağlanmak) kökünden gelen İslam sözcüğünün Türkçe anlamı "Allah'a ve onun buyruklarına kayıtsız şartsız inanan" demektir Bu kelime aynı zamanda, Hz Muhammed aracılığıyla ilkeleri bildirilen ve Müslüman adı verilen (Arapça İslamlığı kabul eden anlamına, müslim'den) 600 milyon insanı bünyesinde toplamış büyük bir dinin de adıdır

tasavvuf, Öncelikle, Tanrı’nın niteliğini ve evrenin oluşumunu vahdeti vücut, yani varlığın birliği görüşüyle açıklayan felsefe görüşü; daha özel olarak da, İslam dünyasında VII, yüzyılda ortaya çıkan, ve IX yüzyılda Eski Yunan, Yahudi, Hint ve eski İran düşüncelerinin etkisiyle sistemleşen gizemci, dini ve felsefi öğreti

İran edebiyatı konularında çalışmalar yapmıştır Şiirlerinde görülen kavramlardan simya, gökbilim konularıyla ilgilendiği, İslam ülkelerinde pek yaygın olan ve gelecekteki olayları bildirmeyi amaçlayan "gizli bilimler"le ilişkili bulunduğu anlaşılmaktadır İslam bilimleri içinde hadis, fıkıh, tefsir ve kelam üzerinde durduğu, gene yapıtlarında yer alan kavramların incelenmesinden ortaya çıkmaktadır Türkçe, Arapça, Farsça divanlarında bulunan şiirleri, bu üç dili de çok iyi kullandığını, onların bütün inceliklerini kavradığını göstermektedir Yapıtları incelendiğinde İran şairlerinden Hâfız, Türk şairlerinden de Nesîmî, Nevâî ve Necati'yi izlediği, onların şiir anlayışını, duygu ve düşüncelerini benimsediği görülür

İnanç bakımından Fuzûlî,
İslâmlığı kabul ettikten sonra yüzyıllar boyunca edebiyatımıza büyük etkileri olmuş olan ve Divan edebiyatımızın

Şii mezhebine bağlıdır On iki İmam'a karşı derin bir sevgisi vardır Bütün yaşamını Kebelâ'da, Şiiler'ce kutsal sayılan topraklar üzerinde geçirmesi, aşağı yukarı bütün şiirlerinde tasavvuftan kaynaklanan bir sevgiyi, bir üzüntüyü işlemesi,

Kerbela olayıyla ilgili ağıtları, Şeriat'ın katılığına karşı çıkışı bu nedenlerdir Ancak Kerbela Savaşı veya Kerbela Olayı, 10 Ekim 680 (10 Muharrem 61) tarihinde bugünkü Irak sınırları içindeki Kerbela şehrinde, İslam Peygamberi Hz Muhammed'in torunu Hüseyin bin Ali'ye bağlı küçük bir birlik ile Emevi Halifesi I Yezid'e bağlı ordu arasında cereyan etmiştir

Hz Ali'ye bağlılığı, Ali'nin tanrısal bir varlık olduğu görüşünü savunan ve İslam ülkelerinde Galiye (aşırılık) diye nitelenen inançla ilgili değildir Ona göre Ali erdemli, gönül bilgisiyle dolu, olgun, yetkin bir kişidir ve Ali bin Ebu Talib (Arapça:علي بن أبي طالب, Farsça: علی پسر ابوطالب, Türkçe'de Hz Ali olarak da anılır) ‎ (599 – 661) Şii inancına göre ilk halife ve oniki imamın ilkidir Sünni inanışına göre ise dördüncü halife (Hulefa-i Raşidin'den) ve cennetle müjdelenen on sahabeden (Aşere-i Mübeşşere) biridir Hz Muhammed'in (sav) hem damadı hem

Hz Peygamber'den sonra imam (halife) olması gereken kimsedir Bu görüşü benimsemeye, İslam ülkelerinde, mufaddıla (erdeme bağlı olma) denir Fuzûlî de bu erdemden yana olanlar arasındadır Ona göre Ali erdem bakımından, bütün halifelerden ve Peygamber'in yakınlarından (sahabe) üstündür Bu konudaki inancını Hadîkatü's-Süedâ ("Mutluların Bahçesi") adlı yapıtında bütün açıklığıyla ortaya koymuştur Türkçe ve Farsça divanlarında Ali ve onun soyundan gelen imamlara bağlılığını konu edinen birçok şiir vardır Bir aralık Bağdat'ı ele geçiren İsmail Safevi'ye yazdığı övgünün kaynağı da bu sevgidir Fuzûlî'nin, geçimini Kerbelâ, Necef ve Bağdat'ta bulunan On İki İmam'la ilgili vakıfların gelirlerinden sağladığı Hz Muhammed, Mekke’nin soylu Haşimoğulları ailesinden gelir 571 yılında Mekke’de doğmuştur Annesinin adı Amine, babasının adı Abdullah’ tır Hz Muhammed daha doğmadan babası öldü Yetiştirilmesini dedesi Abdülmuttalip üzerine aldı ve torununa o zamana kadar kimseye verilmemiş olan Muhammed adını verdi

Farsça Divan'ındaki "Dürr-i sadef-i sıdk cenâb-ı mütevelli" (Doğruluk sedefinin incisi yüce görevli) dizesiyle başlayan şiirden anlaşılmaktadır Fuzûlî, yaşadığı dönemin geleneğine uyarak, Bağdat'ı ele geçiren Osmanlı padişahı Kanuni Süleyman'a ve Rüstem Paşa, Mehmed Paşa, İbrahim Bey, Cafer Bey gibi devlet büyüklerine övgüler yazmıştır

Fuzûlî'nin bütün yaratıcı gücü, yaşam ve evren anlayışını, insanla ilgili düşüncelerini sergilediği şiirlerinde görülür Ona göre şiirin özünü sevgi, temelini bilim oluşturur "Bilimsiz şiir temelsiz duvar gibidir, temelsiz duvar da değersizdir" anlayışından yola çıkarak sevgiyi evrenin özünü kuran bir öğe diye anlar, bu nedenle "evrende ne varsa sevgidir, sevgi dışında kalan bilim bir dedikodudur" yargısına varır Sevginin yanında, şiirin örgüsünü bütünlüğe kavuşturan ikinci öğe üzüntüdür, sevgiliye kavuşma özleminden, ondan ayrı kalıştan kaynaklanan üzüntü Üzüntünün, ayrılık acısının, kavuşma özleminin odaklaştığı başlıca yapıtı Leylâ ile Mecnun'dur Burada seven insan, bütün varlığıyla kendini sevdiği kimseye adamıştır, ancak sevilen kimsede yoğunlaşan sevgi tanrısal varlığı erek edinmiş derin bir özlem niteliğindedir Sevilen insan bir araç, onun varlığında görünüş alanına çıkan Tanrı, tek erektir Fuzûlî, bu konuda Yeni-Platonculuk'tan beslenen tasavvufun insan-tanrı anlayışına bağlı kalarak, varlık birliği görüşünü işlemiştir Ona göre gerçek varlık Tanrı'dır, bütün nesneler ve onları kuşatan evren Tanrı'nın bir görünüş alanıdır Bu nedenle yaratılış, tanrısal varlığın görünüş alanına çıkışı, bir ışık (nûr) olan "Tanrı özü'nden dışa taşmasıdır (sudûr); "Zihî zâtın nihân u ol nihandan mâsivâ peydâ" (Senin özün gizlidir, bu görünen evren o gizli özünden ver olmuştur)

Fuzûlî'nin anlayışına göre insan "seven bir varlık"tır, bu sevgi Tanrı ile insan arasındaki bağın özünü oluşturur, ayrı insanın Tanrı'ya yaklaşmasını sağlar Bu nedenle de yalnız insan sevebilir Varlık türlerinin en yetkini, en olgunu olan insan Tanrı'nın gören gözü, konuşan dili, duyan kulağıdır İnsanda Tanrı istenci dışında bir eylemi gerçekleştirme olanağı yoktur İnsan biri gövde, öteki ruh olmak üzere iki ayrı özden kurulu bir varlıktır Gövdenin toprak, yel (hava), od (ateş) ve su gibi dört oluşturucu öğesi vardır Ruh ise tanrısaldır, gövdede, gene Tanrı buyruğuyla bir süre kaldıktan sonra, kaynağına, tanrısal evrene dönecektir, bu nedenle ölümsüzdür İnsanın yeryüzünde yaşadığı sürece ruhunun kutsallığına yaraşır biçimde davranması, doğruluk, iyilik, erdem, güzellik gibi değerlerden ayrılmaması, özünü bilgiyle süslemesi gerekir Fuzûlî, "maarif" adını verdiği gönül bilgisini kişinin özünü ışıklandırması için bir kaynak diye yorumlar, "ey güzel zâtın maârif birle tezyîn edegör" dizesiyle bu konudaki görüşünü açıklar Onun ahlakla ilgili görüşlerinin temelini kuran doğruluk, iyilik ve erdem gibi üç öğedir Bu üç öğenin karşıtı baskı (zulm), ikiyüzlülük (riyâ) ve bilgisizliktir (cehl) "Selâm verdim rüşvet değildir deyu almadılar" diye başlayan Şikayet-nâme'sinde çağının yolsuzluklarını, ahlaka, İslam dininin özüne aykırı davranışları sergilenirken, Türkçe Divan'ında da "zalimin zulm ile akçe toplayıp yardım edermiş gibi başkalarına dağıttığını, oysa cennete rüşvetle girilmeyeceği" anlamındaki dizelere geniş yer verir Ona göre bu yeryüzü bir alışveriş yeridir, herkes elindekini ortaya döker Bilgiyi seven erdem ve beceriyi, dünyayı seven de altını, gümüşü sergiler:

Dehr bir bâzârdır her kim metâın arz eder Ehl-i dünya sîm ü zer ehl-i hüner fazl u kemal

Fuzûlî, inanç konusunda da erdemin, doğruluğun, Kuran'ın özüne bağlı kalmanın gereğini savunur Ona göre oruç, namaz, zekât gibi görevler gösteriş için değil, kişinin özünü kötülükten arındırmak, olgunlaştırmak içindir Oysa içinde yaşanan çağın insanı İslam dininin temel ilkelerini bir çıkar aracı olarak kullanmakta, gerçeğinden uzaklaştırmaktadır Bu nedenle İslam'ın özünden ayrılmak istemeyen bir kimsenin uygulaması gereken yöntem "namaz ehline uyma, onlar ile durma oturma" biçiminde özetlenebilir

Fuzûlî'nin dili Azeri söyleyişidir, özellikle Nevâî ve Nesîmî'yi anımsatan bir nitelik taşır Şiirde uyumu sağlayan öğe genellikle, sözcükler arasında ses benzerliğinden kaynaklanır Aruz ölçüsüne uymayan Türkçe sözcüklerde görülen uzatma ve kısaltmalar Arapça ve Farsça sözcüklerle uyum içine girer Dilde biri ses uyumu, öteki anlam olmak üzere iki temel öğe dizeler arasında, ses uyumuna dayanan bağlantıdır Farsça'nın şiire daha yatkın bir dil olduğunu, Türkçe şiir söylemenin güçlüğünü ileri sürmesine karşılık, Türkçe şiirlerinde daha çok başarılı olmuştur Hadikatü's-Süedâ adlı yapıtında şiir söylemeye pek elverişle olmayan Türkçe'yi başarıyla kullanacağını, bu dili güçlü, elverişli bir şiir durumuna getireceğini ileri süren Fuzûlî'de halk dilinde geçen sözcükler, deyimler, atasözleri önemli bir yer tutar Kimi şiirlerinde Kuran ve Hadisler'den alıntılarla dizenin anlamı güçlendirilir

Divan şiirinin bütün ölçülerini, biçimlerini kullanan Fuzûlî'nin yaratıcı gücü, düşünce derinliği, söyleyiş akıcılığı daha çok gazellerinde görülür Kerbelâ olayıyla ilgili şiirlerinde üzüntüyü çok geniş boyutlar içinde ele alarak şiirinin bütününe yayar, inanan, seven insanı bir "acı çeken varlık" olarak gösterir Bu tür şiirlerinde sevgi ve aşk birbirini bütünleyen iki öğe niteliğine bürünür Leylâ ile Mecnun adlı yapıtında işlenen derin özlem, ayrılıktan duyulan acı ağıt özelliği taşıyan şiirlerinde ölüm karşısında duyulan derin sarsıntıya dönüşür

Şiir, Fuzûlî için, düşünceleri, duyguları ortaya koymaya, insanı anlatmaya, kimi sorunları sergilemeye yarayan bir yaratıdır Şiir, yalnız şiir olsun diye söylenmez, bir varlık görüşünü dile getirmeyi amaçlar Şiiri oluşturan özlü ve anlamlı sözdür, söz ile kişi kendini ortaya koyar Öte yandan söz bir yaratma öğesidir: "Bû ne sırdır kim eder her lahza yoktan vâr söz" Söz, onu söyleyenle bağlantılıdır, onun bulunduğu bilgi ve duygu aşamasını, değer basamağını gösterir

Artıran söz kadrini sıdk ile kadrin artırır Kim ne mikdâr olsa ehlin eyler ol mikdâr söz

Dizelerinde sergilenen düşünceye göre sözün değerini artıran kendi değerini artırır, kişinin kendi neyse söylediği sözle açığa vurduğu da odur Söz kişinin aynasıdır

Fuzûlî, kendinden sonra gelen Türk Divan şairleri arasında Bâkî, Ruhî, Nâilâ, Neşâti, Nedim ve Şeyh Galib gibi sevgiyi şiirlerinin odağı durumuna getiren şairleri etkilemiştir Öte yandan kimi Alevi ozanlarca da bir "inanç ulusu" olarak benimsenmiş, saygı görmüştür

Fuzuli'nin Hayatı




Ailesi göçebe hayatı bırakıp günümüzdeki Irak bölgesine yerleşmiş olan Kökü itibarıyla dünyanın en eski dilleri arasında yer alan Farsça, milattan yediyüz yıl öncesine ait açık tarihi ve bin yıllık yazılı eserleriyle İran’ın köklü ve sağlam kültürünü komşu ülkelere kadar tanıtmıştır

Oğuzların Bayat boylarındandır Fuzûlî; ne kadar kesin bilinmese de 1483 yılında Oğuzlar, Oğuz Boyu Bugün; Türkiye, Balkanlar, Azerbaycan, İran, Irak ve Türkmenistan’da yaşayan Türklerin ataları olan büyük bir Türk boyu Oğuzlara, Türkmenler de denir

Oğuz kelimesinin türeyişiyle ilgili çeşitli fikirler ileri sürülmüştür Kelimenin boy, kabile mânâsına gelen “Ok” ve çokluk eki olan “z”nin birleşmesinden “Ok-uz” (oklar, koylar) anlamında olduğu ileri sürüldüğü gibi, oyrat (haşarı, yaramaz) kelimesinin eş anlamlısı olduğunu iddiâ edenler d

Akkoyunlular zamanında şimdiki Irak'ta Akkoyunlular Türk boylarından biri İran ve Doğu Anadolu’da devlet kurmuşlardır Akkoyunluların ne zaman ve hangi yolla Anadolu’ya geldikleri bilinmemektedir Bazı tarihçilere göre on ikinci asırda Maveraünnehr veya Azerbaycan’dan Doğu Anadolu’ya gelip, Urfa, Mardin ve Bayburt bölgelerine yerleştiler Akkoyunluların soyu, Oğuz Hana kadar uzanmaktadır Eski Oğuzların Bayındır boyunun bir oymağı oldukları da söylenmektedir Bundan dolayı da Akkoyunlu Hanedanı “Bayındır” veya “Bayındırıyye”

Kerbela veya Kerbela Irak’ın büyük şehirlerinden biri Hazret-i Hüseyin’in şehit edildiği ve türbesinin bulunduğu yer Bağdat’ın 100 km güneybatısında

Necef'de doğduğu tahmin edilir

Fuzûlî iyi bir eğitim almak için ilk önce Hillah şehirinde bir müftü olan babasından, ve daha sonra Rahmetullah adındaki bir öğretmenden eğitim görmüştür Daha sonraki öğrenimi hakkında kesin bir bilgi olmamakla birlikte; eserlerinden islamî bilimler ve dil alanında çok iyi bir eğitim aldığı anlaşılmaktadır Ayrıca
Müftü fetva vermek ehliyetine sahip olan büyük İslam alimi Fetva, bir meselenin dindeki hükmünü öğrenmek için sual soran kimseye, müctehid olan bir İslam aliminin verdiği cevap, bildirdiği dini hükümdür (Bkz Fetva) Müfti, İslamiyeti iyi bilen, sorulan dini bir meselenin hükmünü Kur'an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden anlayıp beyan eden, açıklayan derin din alimidir Böyle olan İslam alimlerine “müctehid” denir (Bkz Müctehid) Esasen usul-i fıkıh ilmi ıstılahında (terminolojisinde) mü

Su Kasidesi'nin 2 beytinde; "Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem" "Ya muhît olmuş gözümden günbed-i devvâre su" diyerek astronomi bilgisinin de iyi olduğunu ortaya koymuştur Ayrıca hamse sahibidir

Azerice Divanı'nın önsözünde; "İlimsiz şiir temelsiz duvar gibidir, temelsiz duvar da değersizdir" demektedir

Su Kasidesi Fuzûlî`nin meşhur kasidelerinden biridir Aruzun "fâ`ilâtün fâ`ilâtün fâ`ilâtün fâ`ilün" kalıbıyla yazılmıştır Redifi "su" olduğu için bu şekilde adlandırılır Fuzûlî bu kasidesini HzMuhammedi övmek amacıyla yazmıştır Kaside üstün bir lirik söyleyiş ve sanatlı anlatımıyla Türk Edebiyatı`nın büyük şairlerinden Fuzûlî`nin bir söz şaheseridir

Azerice, Azerbaycan'da 6 milyon, İran'da ise 23 milyon kişi tarafından konuşulan Türkçe'nin Oğuz (Batı) lehçelerinden biri olan Azerice, Azerbaycan'ın resmi dilidir

Alfabe Azerbaycan'da 1991'den bu yana Latin alfabesi kullanılsa da, eski Kiril alfabesi de hala yaygın denebilecek ölçüde kullanılmaktadır İki alfabe arasında aşağıda gösterildiği gibi birebir ilişki vardır (ancak Kiril alfabesinde harflerin sırası değişiktir):

Arapça ve Hami-Sami Dil Ailesi'nin Sami koluna mensup bir lisan Arap Yarımadası ve Kuzey Afrika'da halkın çoğunluğunca, Türkiye ve İran'da ise Arap azınlıklarca kullanılmaktadır

Farsça divan şiirlerini yazmıştır Eserlerinde kullandığı dil dönemindeki divan şairlerine göre daha sade, anlaşılır bir Türkçedir Halk deyişlerinden bolca yararlanmıştır

Bedensel zevklerden ziyade tasavvufî bir aşk, Ehl-i Beyt'e duyulan özlem, ayrılık acısı şiirlerinin konusunu teşkil etmiştir Duygu ve düşüncelerini çok içten ve lirik bir şekilde ifade etmeyi kolayca başarmıştır Bu açıdan bakıldığında Türk şiirinde karşılaştırılabileceği tek şair
Kökü itibarıyla dünyanın en eski dilleri arasında yer alan Farsça, milattan yediyüz yıl öncesine ait açık tarihi ve bin yıllık yazılı eserleriyle İran’ın köklü ve sağlam kültürünü komşu ülkelere kadar tanıtmıştır

Yunus Emre'dir "Leyla ve Mecnun" mesnevîsi aynı konuda yazılmış (Arapça ve Farsça dahil) en iyi mesnevîlerden biridir

İran şiirinden
Türk ozanı (Sarıköy, Sakarya yöresi, 1240?-Sarıköy, 1320)

Türk halk şairlerinin tartışmasız öncüsü olan ve Türk'ün İslam'a bakışını Türk dilinin tüm sadelik ve güzelliğiyle ortaya koyan Yunus Emre, sevgiyi felsefe haline getirmiş örnek bir insandır

Hâfız, Türk şiirinden ise Hafız-ı Şirazi (Farsça: حافظ شیرازی) ondördüncü yüzyılda yaşamış İran`lı şair Farsçanın en büyük şairlerinden biri olduğu kabul edilir İran tasavvuf şiirinin öncülüğünü yapmıştır Şiirlerinde gerçeküstücülük|gerçeküstü öğeler de bulunur

Nesimî ve İmadeddin Nesimi veya Türkiye'de bilinen yaygın adıyla Seyyid Nesimi Sûfi, Halk Şairi Şiirlerinde "Seyyid", "Hüseyin" ve "Nesimi" mahlaslarını kullanmıştır

Nevai çizgisini en başarılı şekilde kemâle erdirmiştir Kendisinden sonra gelen bütün divan şairlerini etkilemiştir Onun, Kerbela'da 1556 yılında içinde yaygın olan salgın bir hastalık sonucunda, veba veya kolera'dan öldüğü tahmin edilir Şiirlerinin başkalarıyla karışmaması için gereksiz, manasız anlamına gelen ''fuzuli'' mahlasını kullanmıştır

Seçkin eserleri

Eserleri Azerice, Arapça ve Farsça olmak üzere üç dilde de eser veren Fuzuli'nin eserlerini şu şekilde sıralayabiliriz;

Türkçe manzum eserleri


Divan, Beng ü Bade (بنگ و باده; ''Beng ü Bâde''); 444 beyitlik Türkçe mesnevi, 1956
Beng ü Bade, Fuzuli`ye ait olan mesnevi

Leyla ile Mecnun (داستان ليلى و مجنون; ''Dâstân-ı Leylî vü Mecnûn''); 3 bin 96 beyitlik mesnevi Bir örnek; :یا رب بلا عاشق ايله قيل آشنا منى :بر دم بلا عاشقدن ايتمه جدا منى

:آز ايلمه عنایتونى اهل دردن :يعنى كه چوح بلالره قيل مبتلا منى

:''Yâ Rab belâ-yı ‘aşk ile kıl âşinâ meni'' :''Bir dem belâ-yı ‘aşkdan etme cüdâ meni''

:''Az eyleme ‘inâyetüni ehl-i derdden'' :''Ya‘ni ki çoh belâlara kıl mübtelâ meni''''Leylâ ve Mecnun'' 216
Risale-i Muammeyat (رسال ﻤﻌﻤيات; ''Risâle-i Muammeyât'');
Kırk Hadis,
Su kasidesi
Hz Ali Divanı
bkz Leylâ ile Mecnun

Şikâyetnâme (شکايت نامه; ''Şikâyetnâme'') kafiyeli nesir türündedir; Kanuni'nin

Bağdat'ı fethinden sonra ( Bağdat Irak'ın başşehri Nüfusu 4,5 milyon civarındadır Mezopotamya çanağının ortasında, Dicle Irmağının iki yakası üzerinde ve Dicle'nin Fırat'a en çok (40 km) yaklaştığı noktada, geniş bir alüvyon ovası üzerinde yer alır Bağdat'ta yazlar kuru ve çok sıcak, kışlar yumuşak ve serin geçer Ortalama yağış yılda 130 mm dolayındadır

1534) padişaha 1534 yılı olayları, ölümler, doğumlar ve diğer önemli gelişmeler

kasideler ( Daha çok din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla yazılan şiirlerdir Kaside şairlerine kaside-gü (kaside söyleyen), kaside-sera ya da kaside-perdaz (kaside yazan) denir Kaside 6 bölümden oluşur:
Birinci bölüm 15-20 beyitliktir Bu ilk bölüme, aşıkane duygular yer alıyorsa "nesib", bahar, tabiat, bayram gibi konulara değiniliyorsa "teşbib" adı verilir
İkinci bölüm girizgah ya da

Arapça: قصيدة, oğul qasā'id, قــصــائـد; Farsça: قصیده) sunmuştur Padişah tarafından beğenilen kasideler karşılığında 9 akçelik maaşla ödüllendirilmiştir Maaşını alamayınca ''Şikâyetnâmeyi yazmıştır Şikâyetnâme Fuzuli'nin en önemli eserlerinden biridir

Şikâyetnâmesinde Fuzuli şöyle der: {{Cquote|''Selam verdim rüşvet değildir diye almadılar
Hüküm gösterdim faydasızdır diye mültefit olmadılar''Kudret 189}}

Türkçe mensur eserleri

Hadikatü's-Süeda (حديقهت السعداء; ''Hadîkat üs-Süedâ''); Kerbela olayını anlatan düzyazı, 1837
Mektuplar

Farsça manzum eserleri

Divan,
Enis'ül-Kalb (اﻥﻴﺲ الﻗﻠﺐ; ''Anîs ol-qalb'');
Heft Cam (sâkinâme) (هﻔﺖ جام; ''Haft Jâm''); tasavvuf içerikli, 327 beyitlik Farsça mesnevi
Resale-e Muammeyat (رسال ﻤﻌﻤيات; ''Resâle-e Muammeyât'');
Sehhat o Ma'ruz (ﺹحت و ﻡﻌﺮوض; ''Sehhat o Ma'ruz'')

Farsça mensur eserleri

Rind ü Zahid (رند و زاهد; ''Rend va Zâhed'');

Basımları

Hadikatü's-Süeda (1837, Kerbela olayını anlatan düzyazı)
Türkçe Divan (1838, 1958)
Sıhhat u Maraz (1940, tıp bilgileri)
Enis'ül-Kalb (1944)
Fuzuli'nin Mektupları (1948)
Terceme-i Hadis-i Erbain (1951)
Rind ü Zahid (1956)
Arapça Divan (1958)
Matlau'l İtikad (1962)
Saki name (tasavvuf içerikli mesnevisidir)
Su kasidesi

Fuzuli'nin Eserleri

Fuzuli sadece şairliğiyle değil, yapıtlarının çokluğuyla da meşhurdur Üç divanından başka başta Leylâ ve Mecnun olmak üzere birçok eseri vardır Başlıca eserleri şunlardır: Leylâ ve Mecnun (ünlü bir mesnevidir); Hadikat-üs-Süeda (Kerbelâ Olayı'nı konu alan bu düzyazı ve şiir karışımı eser, şairin en önemli kitaplarından ve Türk edebiyatının şaheserlerinden biridir, sonraki şairleri büyük ölçüde etkilemiş, birçok defa basılmıştır); Beng ü Bade (500 beyitlik Türkçe mesnevi); Heft-Cam (327 beyitlik bir sakiname); Rind ü Zahid (Farsça düzyazı); Hüsn ü Aşk (Farsça düzyazı); Şikâyetname (Türk mizah ve hiciv edebiyatının şaheserlerindendir) vd

Başlıca eserleri:

Divan (Türkçe), (ös) 1838; Sıhhat ve Maraz, (ös), 1940; Enisü'l-Kalb, (ös), 1944; Terceme-i Hadis-i Erbain, (ös), 1951, ("Kırk Hadis Çevirisi"); Beng ü Bâde, (ös), 1956; Hadikatü's-Süedâ, (ös), 1955, ("Mutluların Bahçesi"); Leylâ ve Mecnun, (ös), 1955; Rindü Zahid, (ös), 1956; Divan (Arapça) (ös),1958; Mektuplar, (ös), 1958; Divan (Farsça), (ös), 1962; Heft Câm, (ös), 1962

Leylâ ve Mecnun

Türkçe divanı kadar ünlüdür Bir Arap emirinin kızı Leylâ ile ona âşık olan bir Arap gencinin başından geçenleri anlatır Mesnevi tarzında yazılmıştır Zamanımıza kadar 30 defadan fazla basılmış, bütün önemli dünya dillerine çevrilmiştir Rusya'da opera olarak da bestelenmiştir

Gazellerinden ve Beyitlerinden Seçmeler:

Gazel

1- Hâsılım yoh ser-i kûyunda belâdan gayrı

Garazım yoh reh-i aşkında fenâdan gayrı

2- Ney-i bezm-i gamem ey âh ne bulsan yele ver

Oda yanmış kuru cismimde hevâdan gayrı

3- Yetti bîkesliğim ol gaayete kim çevremde

Kimse yoh çevrile girdâb-ı belâdan gayrı

4- Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge

Ne açar kimse kapım bâd-i sebâdan gayrı

5- Bezm-i aşk içre Fuzûlî nice âh eylemeyen

Ne temettu bulunur bende sadâdan gayrı Açıklama:

1-Senin sokağının başında beladan başka elde ettiğim (bir şey) yok -aşkının yolunda yok olmaktan (ölmekten) başka da bir amacım yok

2-Ey ah! Gam (hüzün) meclisinin ney'iyim, ateşe yanmış kuru vücudumda arzudan başka ne bulursan yele ver (savur) dağıt

3-Kimsesizliğim o dereceye vardı ki, çevremde -bela girdabından başka dönen kimse yok

4-Bana, ne gönül ateşinden başka kimse yanar,-ne de tan yelinden başka kimse kapımı açar

5-Fuzûlî! Aşk meclisinde nasıl ah etmeyeyim? -bende sesten başka ne kâr bulunur

Gazel 1 bende mecnundan füzun aşıklık istidadı var aşık-ı sadık benem mecnunun ancak adı var

2 kıl tefahür kim senin hem var ben tek aşıkın leylanin mecnunu şirinin eğer ferhadı var

3 ehl-i temkinem beni benzetme ey gül bülbüle derde sabrı yok anın her lahza bin feryadı var

4 öyle bed-halem ki ahvalim görende şad olur her kimin kim dehr cevrinden dil-i naşadı var

5 gezme ey gönlüm kuşu gafil feza-yı aşkta kim bu sahranın güzer-gahında çok sayyadı var

6 ey fuzuli aşk men'in kılma nasihten kabul akl tedbiridir ol sanma ki bir bünyadı var

Açıklama

1 bende mecnundan daha fazla aşıklık özellikleri var sadık olan aşık benim, mecnunun sadeece adı var

2 ben senin aşığınım ki bununla övünmelisin nasıl leylanın mecnunu şirinin ferhadı var

3 aklım başımda ey gül beni bülbüle benzetme onun derde sabrı yok her an feryadı var

4 öyle kötü haldeyim ki halimi görenler mutlu olur zamanın çarkından kimin neşesiz bir gönlü varsa

5 ey gönlümün kuşu, aşk aleminde boş boş gezme cunku bu alemin her yolunda birçok avcısı var

6 ey fuzuli! aşkı yasaklayan nasihatçıya uyma o aklın tedbiridir sanmaki onun bir temeli var

---------------------------------------

aşk men'i: aşkı menetme bünyad: temel dehr: zaman ehl-i temkinem: ağırbaşlıyım nasih: nasihatçı naşad: neşesiz tefahür: iftihar

Gazel ey firak-i leb-i canan ciğerim hun ettin çehre-i zerdimi hun-ab ile gul-gun ettin

ciğerim kanını gözyaşına döktün ey dil vara vara anı Kulzüm bunu Ceyhun ettin

nice hüsn ile seni Leyla'ya nispet kılayım bilmedin kadrimi terk-i ben-i mecnun ettin

ahd kıldın ki cefa kesmeyesin aşıktan aşık-ı vade-i ihsan ile memnun ettin

cüra cüra mey içip zib-i cemal artırdın zerre zerre gözümün nurunu efzun ettin

ey fuzuli akıdıp seyl-i sirişk ağlayalı aşk ehline figan etmeği kanun ettin

---------------------------------------

cüra: yudum efzun etmek: çoğaltmak hun: kan kulzüm: kızıldeniz seyl-i sirişk: gözyaşı seli zerd: sarı zib: süs

Gazel 1 hasılım yok ser-i kuyunda beladan gayrı garazım yok reh-i aşkında fenadan gayrı - 2 ney-i bezm-i gamem ey ah ne bulsan yele ver oda yanmış kuru cismimde hevadan gayrı - 3 perde çek çehreme hicran günü ey kanlı sirişk ki gözüm görmeye ol mah-likadan gayrı - 4 yetti bikesliğim al gayete kim çevremde kimse yok çevrile girdab-ı beladan gayrı - 5 ne yanar kimse bana ateş-i dilden özge ne açar kimse kapım bad-ı sabadan gayrı - 6 bozma ey mevc gözüm yaşı hababın ki bu seyl koymadı hiç imaret bu binadan gayrı - 7 bezmi aşk içre fuzuli nice ah eylemeyem ne temettu bulunur bende sadadan gayrı

------------------------------------------

1 senin etrafında elde edebildigim bir sey yok beladan baska bir amacım yok aşkının yollarında kendimi kaybetmekten başka

2 uzuntu toplulugunun neyiyim, ne bulursan rüzgara ver ateşle yanmış kuru cismimde havadan başka

3 hicran günü yüzüme bir perde çek ey gözyaşı ki gözüm kimseyi görmesin o ay yüzlü güzelden başka

4 yetti artık kimsesizliğim, çevremde kim varsa al dönen hiç bir şey yok bela girdabından başka

5 ne yanar kimse bana gönül ateşinden özge ne açar kimse kapımı sabah rüzgarından başka

6 ey dalga! bu sel gözümün yaşının bir kabarcığıdır, bozma sağlam hiç bir şey bırakmadı bu binadan başka

7 aşk alemi içinde ah edip sızlanma ey fuzuli! ne kar bulabilirsin ki kendinde bu sedadan başka

------------------------------------------

bi-keslik:kimsesizlik çevrile: dönen habab: kabarcık mah-lika: ay yüzlü mevc: dalga reh: yol seyl: sel sirişk: gözyaşı temettu: kar

Gazel 1 ya rab belayı aşk ile kıl aşina beni bir dem bela-yı aşktan etme cüda beni

2 az eyleme inayetini ehli derdden yani ki çok belalara kıl mübtela beni

3 oldukça ben götürme beladan iradetim ben isterim belayı çü ister bela beni

4 gittikçe hüsnün eyle ziyade nigarımın geldikçe derdine beter et muptela beni

5 öyle zaif kıl tenimi firkatinde kim vaslına mümkün ola yeürmek saba beni

6 nahvet kılıp nasib fuzuli gibi bana ya rab mukayyed eyleme mutlak bana beni

-----------------------------------------

1 tanrım, aşk belasıyla beni tanıştır bir an bile aşk belasından uzak tutma beni

2 elinin bolluğunu dert isteyenlerden esirgeme yani bir sürü belalara müptela et beni

3 ben olduğum sürece beladan dileğimi çevirme çünkü ben belayı istiyorum, bela ister beni

4 sevgilimin güzelliğini gittikçe artır bela geldikçe derdine daha beter müptela et beni

5 vücudumu onun ayrılığında öyle hafif kıl ki hafif esen sabah rüzgarı bile ulaştırabilsin ona beni

6 kibirlilik edip fuzuli gibi bana ey tanrım, bir an bile başbaşa bırakma kendimle beni

-----------------------------------------

iradet: dilek nahvet: kibirlilik nigar: sevgili

Gazel

Ey gönül yârı iste candan geç Ser-i kûyun gözet cihandan geç

Yâ tama' kes hayat zevkinden Yâ leb-i lâl-i dil-sitândan geç

Mülk-i tecrîddir ferâgat evi Terk-i mâl eyle hân-ü-mandan geç

Lâ-mekan seyrinin azîmetin et Bu harâb olacak mekandan geç

ı'tibar etme mülk-i dünyâya ı'tibar-i uluvv-i şandan geç

Ehli dünyanın olmaz ahireti Ger bunu ister isen andan geç

Meskenin bezm-gâh-i vahdettir Ey Fuzûlî bu hâk-dandan geç

Gazel

Ey bî-vefa ki âdet oluptur cefâ sana Bi'llah cefadır olma demek bî-vefa sana

Geh nâz ü geh kirişme vü geh işvedir işin Cânın sevenler olmasa yiğ âşnâ sana

Bin cân olaydı kâş men-i dil
şîkestede Tâ her biriyle bir kez olaydım fidâ sana

Aşkından mübtelalığımı ayb eden sanır Kim olmak ihtiyâr iledir mübtelâ sana

Ey dil ki hecre düzmeyip istersin ol mehi şükr et bu hâle yoksa gelir bir belâ sana

Et gül gâmımda eşk ruh-i zerdim etti âl Bildirdi ola sûret-i hâlim sabâ sana

Düşmez çü şâh kurbu Fuzûlî gedâlara Ol şehden iltifat ne nisbet bana sana

Gazel

Ol ki her sa'at gülerdi çeşm-i giryânım görüp Ağlar oldu hâlime bî-rahm cânânım görüp

Eyleyen ta'yin-i cezâ-yi müdâvâ derdime Terk edip cem' etmedi hâl-i perîşânım görüp

Lâle-ruhlar göğsümün çâkine kılmazlar nazar Hiç bir rahm eylemezler dâğ-i hicrânım görüp

Tut gözün ey dûd-i dil çerhin ki devrin terk edip Kalmasın hayrette çeşm-i gevher efşânım görüp

Pertev-i hur-şîd sanmam yerde kim devr-i felek Yere urmuş âf-tâbın mâh-i tâbânım görüp

Suda aks-i serv sanmam kim koparıp bağ-bân Suya salmış servini serv-i hırâmânım görüp

Ey Fuzûlî bil ki ol gül-'ârızı görmiş değil Kim ki ayb eyler benim çâk-i girîbânım görüp

Gazel

Gönülde bin gâmım vardır ki pinhân eylemek olmaz Bu hem bir gam ki il ta'nından efgân eylemek olmaz

Ne müşkil derd olursa bulunur âlemde dermânı Ne müşkil der imiş aşkın ki dermân eylemek olmaz

Fena mülküne çok azm etme ey dil çekme zahmet kim Bu tedbîr ile def'i derd-i hicrân eylemek olmaz

Sakın gönlüm yıkarsın pendden dem urma ey nâsih Hevâ-yi nefs ile bir mülkü vîran eylemek olmaz

Dehânın üzre lâ'lin istemiş dil def-i müşkildir Görünmez hiç cürmü yok yere kan eylemek olmaz

Du'âlar eylerim benden yana bir dem güzâr etmez Ne çâre sihr ile servi hırâman eylemek olmaz

Fuzûlî âlem-i kayd içre sen dem urma aşkından Kemâl-i cehl ile da'vây-i irfân eylemek olmaz

Gazel

Beni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı Felekler yandı âhımdan murâdım şem'i yanmaz mı

Kamu bîmârına cânân deva-yı derd eder ihsan Niçün kılmaz bana derman beni bîmar sanmaz mı

şeb-i hicran yanar cânım döker kan çeşm-i giryânım Uyadır halkı efgânım gara bahtım uyanmaz mı

Gûl-i ruhsârına karşu gözümden kanlu akar su Habîbim fasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı

Gâmım pinhan dutardım ben dedîler yâre kıl rûşen Desem ol bî-vefâ bilmen inanır mı inanmaz mı

Değildim ben sana mâil sen ettin aklımı zâil Bana ta'n eyleyen gâfil seni görgeç utanmaz mı

Fuzûlî rind-i şeydâdır hemîşe halka rüsvâdır Sorun kim bu ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı

Gazel

Ya Rab, belâ-yı aşk ile âşinâ kıl meni Bir dem belâ-yı ışkdan kılma cüda meni

Az eyleme inayetini ehl-i derdden Ya'ni ki çok belâlara kıl mübtela meni

Oldukça men götürme belâdan irâdetim Men isterem belâyı çü ister belâ meni

Temkinimi belâ-yı mahabbetde kılma süst Tâ dost ta'n edüp demeye bî-vefa meni

Gittikçe hüsnün eyle ziyâde nigârımın Geldikçe derdine beter et mübtelâ meni

Öyle zâif kıl tenimi firkatinde kim Vaslına mümkin ola yetürmek sabâ meni

Nahvet kılub nasîb Fuzûlî gibi mana Yâ Rab mukayyed eyleme mutlak mana meni

Gazel

Eyle ser-mestem ki idrâk etmezem dünya nedür Men kimem sâkî olan kimdür mey ü sahba nedür

Gerçi cânândan dîl-i şeyda içün kâm isterem Sorsa cânân bilmezem kâm-ı dîl-i şeyda nedür

Vasldan çün âşıkı müstağnî eyler bir visal Âşıka mâşukdan her dem bu istiğna nedür

Hikmet-i dünya vü mâfiha bilen ârif degül Ârif oldur bilmeye dünya vü mâfiha nedür

Âh u feryâdun Fuzûlî incidübdür âlemi Ger belâ-yı ışk ile hoşnûd isen gavga nedür

Gazel

Hansı gülşen gülbün-ü serv-i hırâmânunca var Hansı gülbün üzre gonca la'l-i handânunca var

Hansı gülzâr içre bir gül açılur hüsnün kimi Hansı Gül bergi leb-i lâl-i dür-ebşânunca var

Hansı bâgun var bir nahli kadün teg bâr-ver Hansı nahlün hâsılı sib-i zenahdânunca var

Hansı hûnî sen kimi cellâda olmuşdur esîr Hansı cellâdun kılıcı nevk-i müjgânunca var

Hansı bezm olmuş münevver bir kadün teg şem'den Hansı şem'ün şu'lesi ruhsâr-ı tâbanunca var

Hansı yerde tapılır nisbet sana bir genc-i hüsn Hansı gencün ejderi zülf-i perîşânunca var

Hansı gülşen bülbülün derler Fuzûlî sen kimi Hansı bülbül nâlesi feryâd ü efgânunca var

Gazel

Ney kimi her dem ki bezm-i vaslünı yâd eylerem Tâ nefes vardur kuru cismümde feryâd eylerem

Rûz-ı hicrândur sevin ey murg-ı rûhum kim bugün Bu kafesden men seni elbette azâd eylerem

Vehm edüp tâ salmaya sen mâha mihrin hiç kim Kime yetsem cevr-ü zulmünden ana dâd eylerem

Kan yaşum kılmaz vefâ giryân gözüm isrâfına Munca kim her dem ciğer kanından imdâd eylerem

ıncimen her nice kim ağyâr bî-dâd eylese Yâr cevri içün gönül bî-dâda mutâd eylerem

Bilmişem bulman visâlinlik bu ümmîd ile Gâh gâh öz hatır-ı nâ-şâdumı şâd eylerem

Levh-i âlemden yudum eşk ile Mecnûn adını Ey Fuzûlî men dâhi âlemde bir ad eylerem

Gazel

Bilmez idüm bilmek ağzun sırrını düşvâr imiş Ağzunı derlerdi yoh dedüklerince var imiş

Âciz olmuş yakmağa âhı ile kûhu Kûh-ken Neylesün miskin anun 'ışkı hem ol mikdâar imiş

Daşa çekmiş halk içün Ferhâd şîrîn suretin 'Arza kılmış halka mahbûbun 'aceb bî-'ar imiş

Ka'be ihrâmına zâhid dediler bel bağladı Eyledüm tahkîk anun bağlanduğı zünhâr imiş

'Ömrlerdir eylerem ahvâl-i dünyâ imtihân Nakd-i 'ömr ü hâsıl-ı dünyâ hemün bir yar imiş

Zevk-i dîdârı ile dir-dârun yoh etdüm varumı Devlet-i bâkî ki derler devlet-i dîdâr imiş

Dün Fuzûlî 'ârızun görgeç revân tapşurdu cân Lâf edüp derdi ki cânum var emânet-dâr imiş

Gazel

Kad enâr el-aşk-ı li'l-'uşşâkı minhâci'l-hüdâ Salik-i râh-i hakikat aşka eyler iktida

Aşktır ol neş'e-i kâmil kim andandır müdâm Meyde teşvir-i hararet neyde te'sir-i sadâ

Vâdi-i vahdet hakikatte makâm-i aşktır Kim müşahhas olmaz ol vadide sultândan geda

Eylemez alvet-sarây-i sırr-i vahdet mahremi Âşıkı ma'şuktan ma'şuku âşıktan cüda

Ey ki ehl-i aşka söylersen melâmet terkin et Söyle kim mümkin midir tağyîr-i takdîr-i Hudâ

Aşk kilki çekti hat levh-i vücûd-i âşıka Kim ola sâbit Hak isbâtında nefy mâ'ada

Ey Fuzûli intihâsız zevk buldun aşktan Böyledir her iş ki Hak adiyle kılsan ibtida

Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabib!

Kılma derman kim, helakim zehri dermanındadır

Ol yire varanı eylesun Hak cennetmekan Anın meni her daim şen olasız duada
Su Kasidesi

KASÎDE DER NA'T-I HAZRET-İ NEBEVÎ (Su Kasidesi)

Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su Kim bu denli dutuşan odlara kılmaz çare su

Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem Ya muhît olmuş gözümden günbed-i devvâre su

Zevk-i tiğından aceb yok olsa gönlüm çâk çâk Kim mürûr ilen bırakır rahneler dîvâre su

Suya versin bağ-ban gülzar-ı zahmet çekmesin Bir gül açılmaz yüzün tek verse bin-gülzâre su

Ohşadabilmez gubârını muharrir hattına Hâme tek bakmaktan inse sözlerine kare su

Ârızın yâdiyle nem-nâk olsa müjgânım n'ola Zayi olmaz gül temennâsiyle vermek hâre su

Gam günü etme dîl-i bîmardan tiğin diriğ Hayrdır vermek karanû gecede bîmâre su

ıste peykânın gönül hecrinde şevkim sâkin et Susuzum bu sahrede benim'çün âre su

Ben lebim müştâkıyım zühhâd kevser tâlibi Nitekim meste mey içmek hoş gelir huş-yâre su

Ravza-ı kûyuna her dem durmayıp eyler güzâr Âşık olmuş gâlibâol serv-i hoş reftâre su

Su yolun ol kûydan toprağ olup tutsam gerek Çün rakîbimdir dahi ol kûya koyman vare su

Dest-bûsı arzûsiyle ger ölsem dostlar Kûze eylen toprağım sunun anınle yâre su

ıçmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile Gül budağının mîzacına gire kurtâre su

Tînet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme ıktidâ kılmış tarîk-i Ahmed-i Muhtâr'e su

Seyyid-i nev'i beşer deryâ-yi dürr-i istifâ Kim sepiptir mu'cizâtı âteş-i eşrâre su

Kılmak için taze gül-zâr-i nübüvvet revnakın Mu'cizinden eylemiş izhar seng-i hâre su

Mu'ciz-i bir bahr-i bî-pâyan imiş âlemde kim Yetmiş andan bin bin âteş-hâne-i küffâre su

Hayret ilen parmağın dişler kim etse istima Parmağında verdiği şiddet günü Ensâr'e su

Eylemiş her katrede bin bahr-i rahmet mevc-hîz El sunup urgaç vuzu-ı için gül ruhsâre su

Hâk-i pâayine yetem der ömrlerdir muttasıl Başını taştan taşa vurup gezer âvâre su

Zerre zerre hâk-i der-gâhına ister salar nûr Dönmez ol der-gâhdan ger olsa pâre su

Zikr-i na'tın virdini derman bilir ehl-i hatâ Eyle kim def-i humar için içer mey-hâre su

Yâ Habîbâ'llah yâ Hayr'el-beşer müştâkınım Eyle kim leb-teşneler yanıb diler hem vâre su

Sensin ol bahr-i kerâmet kim şeb-i Mi'rac'da şeb-nem-i feyzin yetirmiş sâbit ü seyyâre su

Çeşm-i hûr-şidden her dem zülâl-i feyz iner Hâcet olsa merkâdin tecdîd eden mi'mâre su

Bîm-i dûzah nâr-i gam salmış dîl-i sûzânıma Var ümîdim ebr-i ihsanın sepe ol nâre su

Yümn-i na'tinden güher olmuş Fuzûlî sözleri Ebr-i nîsandan dönen tek lü'lü-i şeh-vâre su

Hâb-ı gafletten olan bîdâr olanda rûz-ı haşr Hâb-i hasretten dökende dîde-i bîdâre su

Umduğum oldur ki Rûz-i Haşr mahrûm olmayam Çeşm-i vaslın vere ben teşne-i dîdâre su

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.