Prof. Dr. Sinsi
|
Obsesif-Kompulsif Bozukluk
OBSESİF-KOMPULSİF BOZUKLUK
Tanım ve Klinik
İstenmeden, yineleyici şekilde zihne gelen ve rahatsızlık verici düşünce, dürtü ya da düşlemlere obsesyon denmektedir Obsesyonların oluşturduğu anksiyeteyi azaltmak amacıyla yapılan yineleyici davranış ya da zihinsel eylemlere ise kompulsiyon adı verilmektedir Obsesif-kompulsif bozukluğun başlıca özelliği, zamanın boşa harcanmasına neden olacak derecede ağır olan ya da belirgin düzeyde sıkıntı oluşturan ve işlevselliği bozan obsesyon ve kompulsiyonların olmasıdır
En sık görülen obsesyonlar şunlardır
Bulaşma Obsesyonları: Temas ile hastalık bulaşacağı ya da kirlenileceği düşüncesindeki aşırılık
Kuşku Obsesyonları: Kapıyı kilitleyip kilitlemediği, tüpü kapatıp kapatmadığı, bir eylemi yerine getirip getirmediği konusunda aşırı tereddüt yaşama
Simetri Obsesyonları: Eşyaların düzensiz ya da simetrik olmamasından aşırı sıkıntı duyma hali
Agresif ya da Korkunç Dürtüler: Çocuğunu yaralama, ibadet ederken küfür etme isteği gibi zihni sürekli meşgul eden düşünceler
Cinsel Düşler: Tekrar tekrar aaaaagrafik görüntülerin görülmesi, çocuğuna cinsel saldırıda bulunacağı gibi endişelerin olması
Obsesif-kompulsif bozuklukta kişi, zihnini sürekli meşgul eden düşüncelerin aşırı, anlamsız ve saçma olduğunun farkında olmakla birlikte, bu farkındalık değişkenlik gösterebilir Bazen kişi düşüncelerin saçmalığı konusunda kararsızlık yaşayabilir ya da düşüncelerin saçmalığını kabullenmekle birlikte, iş eyleme döküldüğünde mantıksal yorumlar dile getirebilir Bazen de düşüncelerin verdiği sıkıntıya karşı koyamayan kişi, obsedan düşüncelere önem vermemeye, baskılamaya ve gizlemeye ya da başka bir düşünce ve eylemle bu düşünceleri etkisizleştirmeye çalışır (kompulsiyon) ve bunu yaşamı içerisinde fark edilmeyecek bir hale dönüştürür Obsesif kompulsif bozukluğun tipik olanlarında, kişi herhangi bir şeye her temastan sonra defalarca elini yıkar, eve geldiğinde tüm elbiselerini dezenfekte etmeye çalışır, sokağa çıkarken defalarca kapıyı kilitleyip kilitlemediğini kontrol eder En sık görülen kompulsiyonlar yıkama ve temizlenme, sayma, kontrol etme, sıraya koyma tarzındaki kompulsiyonlardır Obsesyon ve kompulsiyonlar kişinin dikkatini bir yere yoğunlaştırmasına engel olarak bilişsel etkinliklerinde yetersizliğe ve işlevsellikte bozulmaya yol açar
Obsesif-kompulsif bozuklukta uyku düzensizliği, hipokondriak uğraşlar, suçluluk duygusu, alkol ve madde kullanımı gibi çeşitli belirtiler klinik tabloya eşlik edebilir Obsesif-kompulsif bozukluğu olanlarda major depresyon, diğer anksiyete bozuklukları, yeme bozukluğu, Tourette bozukluğu, obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu gibi ruhsal bozuklukların görülme riski toplum normallerinin üzerindedir
Kültüre özgü obsedan özellikler ya da günlük olayların zihni aşırı meşgul etmesi obsesif-kompulsif bozukluk olarak değerlendirilmemelidir
Epidemiyoloji
Genellikle ergenlik ve genç erişkinlik yaşlarında başlar Kadınlarda başlama yaşı 20-29 iken, erkeklerde başlangıç daha genç yaşlarda olmaktadır (6-15 yaş) Belirtiler yavaş ortaya çıkarsa da bazı olgularda aniden ortaya çıkabilir Bir yıllık prevalansının % 1 5-2, yaşam boyu prevalansının ise % 2 5 dolayında olduğu düşünülmektedir
Seyir
Genellikle kronik dalgalı bir seyir gösterir % 5 olguda ara dönemlerde hiç bulgu olmayabilir % 15 olgu ise mesleki ve toplumsal işlevsellikte ilerleyen bir yıkım gösterir Stresli durumlar hastalık belirtilerinin alevlenmesine yol açabilmektedir
Ayırıcı Tanı
Genel tıbbi duruma bağlı anksiyete bozukluğu, madde kullanımının yol açtığı anksiyete bozukluğu, vücud dismorfik bozukluğu, özgül fobi, sosyal fobi, trikotilomani, depresyon, yaygın anksiyete bozukluğu, hipokondriazis, şizofreni, yeme bozuklukları, patolojik kumar, obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu ayırıcı tanıda dikkat edilmesi gereken ruhsal bozukluklardır
Tedavi
Obsesif-kompulsif bozukluğun etiyolojisinde biyolojik faktörlerin rol oynadığı konusundaki yeni buluşlar ve psikoanalizin yetersiz kalışı, tedavinin büyük oranda farmakolojik ve bilişsel-davranışcı yaklaşımlara yönelmesine yol açmıştır
Tüm antidepresanlar faydalı bulunmakla birlikte, tedaviye klomipramin ya da SSRI grubu bir antidepresanla başlamak en kabul gören tedavi yaklaşımıdır Klomipraminin başlangıç dozu 25-50 mg /gün olmalı ve günlük 25 mg lık artışlarla 250-300 mg /gün dozunu geçmemek kaydı ile hastanın tolere edebileceği en yüksek doza kadar çıkılmalıdır Tedaviye cevap 4-6 haftada, hatta maksimum iyilik hali 8-12 haftada oluşacağından, bu süre tamamlanmadan tedavi sonlandırılmamalıdır Fluoksetin (20-80 mg /gün), fluoksamin (100-200 mg /gün), sertralin (50-200 mg /gün), paroksetin (20-80 mg /gün) obsesif-kompulsif bozukluk tedavisinde kullanılabilecek SSRI grubu antidepresanlardır Bu tedavilerden yarar görmeyen olgularda, tedaviye lityum, nöroleptik, buspiron eklenebilir ya da MAO inhibitörleri denenebilir Buna rağmen düzelmeyenlerde iki ya da üçlü SSRI kombinasyonları, EKT hatta cerrahi yaklaşımlar düşünülebilir
Araştırmalar bilişsel-davranışcı yaklaşımların en az farmakolojik yaklaşımlar kadar etkili olduğunu, bu tür tedavilerle hastalığın tekrarlama riskinin daha düşük bulunduğunu göstermektedir Temel davranışçı yaklaşımlar, üzerine gitme ve desensitizasyondur
|