Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Psikoloji / Sosyoloji / Felsefe

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bilgilenmedeki, kavramların, rolü

Kavramların Bilgilenmedeki Rolü

Eski 09-06-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kavramların Bilgilenmedeki Rolü



Bir kavram somutluklardan oluşan muazzam bir algısal topluluğa işaret eder; ve kavram bir sembolle (bir kelime ile) temsil edilir Büyük bir miktar bilgiyi minimum sayıda birimle temsil edebilmek (birim-ekonomisi prensibi) insanın o müthiş bilgilenme gücünün esasını teşkil eder Birim-ekonomisi fonksiyonunu yerine getirebilmek için; bir kavramı temsil eden sembol (kelime) insan bilincinde otomatik hale getirilmiş olmalıdır; bir kavramın her kullanılışında o kavramın realitedeki karşılıklarından oluşan muazzam topluluk algısal bir görmeye gerek olmaksızın veya zihinde tekrar bütünleştirmeye girişmeksizin derhal insanın bilinçli zihnine gelebilmelidir

Mesela; bir insan "adalet" kavramını tam olarak anlamışsa; bir mahkemedeki delilleri dinlerken adaletin anlamı üzerinde uzun bir bilimsel aaai içinden geçirmez Bir tek "Adil olmalıyım" cümlesini sarf ettiğinde adaletin anlamı zihninde otomatik olarak belirir; ve bilinçli dikkati delilleri kavramak ve onları karmaşık bir prensipler setine göre değerlendirmek üzere serbest kalır (Şüpheye düşmesi halinde; "adalet" kavramının kesin anlamını bilinçli olarak kendine hatırlatması o şüpheyi ortadan kaldıracak bilgiyi ona sağlar)

Birim-ekonomisi prensibi; kavramların tanımının asli karakteristikler yoluyla yapılmasını gerekli kılar Bir kavramın ne olduğu konusunda şüpheye düşen bir insan o kavramın tanımını hatırladığında; tanımda belirtilen asli karakteristik(ler) ona kavramın anlamını (kavramın altındaki birimlerin tabiatını) hemen hatırlatır Mesela; bir sosyal teoriyi değerlendirmeğe giriştiğinde; insanın "rasyonel bir hayvan" olduğunu hatırlarsa o teoriyi bu tanıma uygun olarak değerlendirir; ama insanı bazı antropologlar gibi "başparmağa sahip bir hayvan" olarak tanımlarsa o teoriyi değerlendirmesi ve varacağı sonuçlar farklı olacaktır

Konuşmayı öğrenme kavramların kullanımını -kavramların anlamını ve tatbik edilme şartlarını- otomatikleştirme sürecidir Otomatikleştirilmiş bilgi kavramsal bilgiye algısal bilgide varolan bazı nitelikleri verir: insana algısal bir haberdarlıkta varolan doğrudanlığı kolaylığı ve aşikarlıktan doğan kesinliği sağlar Fakat unutulmamalıdır ki; otomatikleştirilmiş bilgi kavramsal bilgidir; ve kavramsal bilginin geçerliği bu bilgideki kavramların dakikliğine -bu kavramların anlamı konusunda edinilmiş dakikliğe bu kavramlar altındaki spesifik birimlerin ne olduğu hakkındaki kesin bilgiye- bağlıdır (Bir insanın yanlışları çelişkileri ve tanımsız yaklaşıklıkları otomatikleştirmesi halinde nasıl bir felaket doğacağı kolayca görülebilir)

Kavramların bilgilenmedeki rolünün hayati bir yönüne burada işaret etmek gerekir: kavramlar yoğunlaştırılmış bilgiyi temsil eder; böylece daha ileri bilgisel çalışmaları ve bilgisel işbölümünü mümkün kılar

Hatırlayacak olursak: haberdarlığın algısal düzeyi insanın kavramsal gelişmesinin temelidir Algısal malumatın kapsamı zihnin baş edemeyeceği ölçüde büyüdüğünde bir sınıflama sistemi olarak kavramlar teşkil edilir Kavramlar spesifik tür mevcut-şeyler yerini tutar ve bu mevcut-şeylerin gözlemlenmiş ve henüz-gözlenmemiş bilinen ve henüz-bilinmeyen bütün karakteristiklerini içerir

Kavramların "açık-uçlu" bir sınıflama olduğu (verili bir gurup mevcut-şeyin daha-keşfedilecek karakteristiklerini de içerdiği) gerçeğini kavramak hayati önemi haizdir; bütün insan bilgisi bu gerçek üzerine bina olur

Küçük bir çocuğun dilinden bir sosyal bilimin terminolojisine kadar her düzeyde "insan" kavramı realitedeki aynı spesifik varlığa işaret eder; her düzeyde yapılmış olan tanım o düzeyde mevcut bilgisel bağlam dahilinde doğrudur İnsan kavramını ilk defa kullanan bir çocuğun zihninde "insan" için adeta bir dosya açılır; ve hayatı boyunca bu konuda öğrendiği her şey zihni bir gayretle bütünleştirilerek bu dosya güncelleştirilir

"Mantık Pozitivistleri" diye adlandırılan modern felsefe ekolü kavramların işte bu tabiatına itiraz eder Bu sözde-filozofların kelime kalabalıklarının gerisinde; ders çalışmak yerine otomatik bilgi hapları yutarak öğrenmeyi hayal eden ve bu mümkün olmadığı için canı sıkılan şımarık bir çocuğun realiteye tekme atarak şöyle sızlandığını duymak mümkündür: "Bağlam bütünleştirme zihni gayret ve birinci-elden araştırma benden çok şey istemek olur Böylesine talepkar bir bilgilenme metodunu reddediyorum! Şu andan itibaren kendi "yapılar"ımı imal edeceğim!" (Bu sızlanmayla şunu söylemek isterler: "Kavramların kökenini bizatihi şeylerde aramak bizi başarısızlığa götürdü; tek alternatifimiz sübjektivizmdir")

Gerçek şudur ki: bazı modern insanlarca akışkan dinamik ilerici bir bilimin avukatları zannedilen bu sözde-filozoflar; gerçekte hiç gayretsiz elde edilen içeriği değişmeyen otomatik bir bilgi arayan (Alim-i Mutlak olmak isteyen) antika mistiklerin günümüzdeki temsilcilerinden başka birileri değildirler

İnsanlar arasında bilgisel işbölümünü mümkün kılan şey kavramların "açık-uçlu" karakteridir Bir bilim adamının özel bir inceleme alanında uzmanlaşabilmesi ancak daha geniş bir bağlamın varlığıyla yani aynı konunun başka yönlerinde varolan çalışmalara kendi çalışmasını bütünleştirip parelellikler kurabilmesiyle mümkündür Mesela tıp bilimini ele alalım Eğer "insan" kavramı bu bilimin birleştirici kavramı olarak ortada bulunmasaydı (eğer; bazı bilim adamları sadece insan ciğerlerini; bazıları sadece mideyi; bazıları sadece kan dolaşımını; vs inceleselerdi); eğer bu konudaki her yeni keşif aynı varlığa atfedilmeseydi yani Kimlik Kanunu'na tam bir itaat halinde "insan" kavramı içinde bütünleştirilmeseydi; tıp bilimi diye bir bilim olmazdı

Tek başına hiçbir zihin bugün mevcut insan bilgisinin tamamını taşıyacak güçte değildir -hele insan bilgisinin bütün teferruatının ne ölçüde geniş olduğu düşünülürse Ancak; eğer bilimin; bağlantısız isbatsız çelişkili detayların ağırlığı altında yıkılması istenmiyorsa; insan bilgisi bütünleştirilmelidir; bu bilgi bireyin anlayabilmesine ve doğruluğunu tahkik edebilmesine müsait bir biçimde olmalıdır Sadece kuvvetli bir epistemolojik kesinlik bilimin ilerlemesini sağlar ve ilerlemenin sürmesini garantiler Sadece en kesin bir şekilde belirlenmiş
-bağlamsal olarak mutlak addedilen- kavram tanımları insan bilgisini bütünleştirebilir; sadece böyle tanımlar kavramsal yapının katı bir hiyerarşik düzen içinde gerektiğinde yeni kavramlar teşkil edilerek geliştirilmesini; böylece bilginin yoğunlaştırılmasını ve kullanılacak zihni birimlerin sayısının azaltılmasını mümkün kılar

Oysa bilimsel epistemolojinin muhafızları olması gereken filozoflardan bazıları bunun tersini söylemektedir Onlara göre: kavramsal kesinlik imkansızdır; bütünleştirme arzu edilir birşey değildir; kavramların olgusal karşılıkları yoktur; kavram tanımlayıcı karakteristiğinden başka birşey değildir; kavram hiçbir şeyi değil sosyal bir konvansiyonu temsil eder ("Anlamın ne olduğunu araştırma kullanımına bak" derlerken; adeta bilim adamına kullandığı kavramın anlamını kamuoyu yoklamalarıyla tesbit etmeleri tavsiyesinde bulunmaktadırlar)

Kavramlar zihni bir dosyalama ve çapraz-dosyalama sistemini temsil eder Bu sistem öylesine geniş ve karmaşıktır ki; bugünkü en güçlü bilgisayar bile yanında çocuk oyuncağı kalır Raslanan her mevcut-şeyin realitenin her veçhesinin anlaşılabilmesi sınıflandırılabilmesi (ve daha derinlemesine incelenebilmesi); bu kavramlar sisteminin bir bağlam olarak bir referans-çerçevesi olarak kullanılmasıyla mümkün olur Bu sistemi tatbikata geçiren fiziki (görsel-işitsel) vasıta lisandır

Kavramlar dolayısiyle lisan genellikle varsayıldığı gibi bir haberleşme aracı değildir Kavramlar (ve lisan) birincil olarak bir bilgilenme aracıdır Haberleşme kavram-teşkilinin ne sebebi ne de birincil amacıdır sadece onun sonucudur; insan için paha biçilmez öneme sahip hayati bir sonuçtur ama yine de sadece bir sonuçtur Bilgilenme haberleşmeden önce gelir; haberleşmenin gerekli önşartı birisinin muhabere edeceği birşeyin bulunmasıdır Kavramların ve lisanın birincil amacı; insana bilgisel bir sınıflama ve organizasyon sistemi sağlayarak; onu sınırsız bir ölçekte bilgi elde etmeğe muktedir kılmaktır; yani insan zihninde düzen sağlayarak onu düşünmeye muktedir kılmaktır

Bir çok tür mevcut-şey kavramlar halinde bütünleştirilir ve özel kelimelerle temsil edilir; fakat başka bir çoğu bu işleme uğramaz ve sadece sözlü bir tasvirle tanıtılırlar İnsanın verili bir gurup mevcut-şeyi bir kavrama bütünleştirme kararını ne belirler? Cevap: bilgilenme ihtiyacı (ve birim-ekonomisi prensibi)

İnsanın kavramlar lügatinin sınırları büyük bir serbesti içindedir; yani hangi kavramların teşkil edileceği konusunun seçimsel olduğu geniş bir alan vardır; fakat belirli bazı merkezi kategorilerde kavramların teşkili mecburidir Bu kategoriler:

a) İnsanların günlük olarak ilişkide bulunduğu ilk düzey soyutlamalarla temsil edilen algısal somutluklar;
b) Bilimin yeni keşifleri;
c) Daha önce bilinen nesnelerden asli karakteristikleri itibarıyle farklı olan ("televizyon" gibi) yeni insan-yapısı nesneler;
d) Fiziki ve psikolojik davranışları içeren karmaşık insan ilişkileri ("evlilik" "kanun" "adalet" gibi)

Bu dört kategori mevcut-şeyi insan zihninde algısal imajlarla veya uzun sözlü tasvirlerle taşımak o kadar büyük bir külfettir ki; hiçbir insan zihni bu yükü kaldıramaz Yoğunlaştırma ihtiyacı birim-ekonomisi ihtiyacı bu gibi hallerde aşikardır

Yeni kavramlar teşkilinin temel sebepleri: en başta bilgilenme ihtiyaçları olmak üzere; verili bir gurup mevcut-şeyin tasvirindeki güçlük derecesi ve bunların kullanımındaki sıklık derecesidir

Hem tecrit etme hem de bütünleştirme açısından mevcut-şeylerin aaafi olarak guruplandırılması insanın bilgilenme sisteminin ihtiyaçlarınca yasak edilmiştir Bu ihtiyaçlar herhangi bir karakteristikler kombinasyonu kurarak mevcut-şeylerin her gurubuna rasgele özel kavramlar darbetmeği yasaklamıştır Mesela "Sarışın mavi gözlü 170 cm boyunda ve 24 yaşında güzel kızlar" için bir kavram teşkil edilmez Bu tür varlıklar veya guruplar tasvir yoluyla kimliklendirilir Eğer böyle bir özel kavram teşkil edilmiş olsaydı bilgilenme gayretinde anlamsız bir mükerrerliğe (ve kavramsal bir kaosa) yol açardı: bu gurup hakkında keşfedilen her önemli şey diğer bütün genç kızlara da uygulanabileceğinden; zihin dahilinde bir yerine en az iki dosyanın güncelleştirilmesi söz konusu olurdu

Kavramsal sınıflamalar yapılırken gözlemlenmiş olan hiçbir asli benzerliğin veya hiçbir asli farklılığın görmezden gelinmesi veya dışarıda bırakılması meşru değildir İnsanın bilgilenme sisteminin ihtiyaçları kavramların aaafi olarak bölünmesini nasıl yasaklamışsa; aynı şekilde kavramların asli farklar gözardı edilerek daha geniş bir kavrama bütünleştirilmesini de yasaklanmıştır Böyle bir yanlışa düşmek gayrı-asli karakteristiklerle yapılmış tanımlara (yanlış tanımlara) sahip olmakla mümkündür

Mesela; bir insan insanın kendi etrafında dönebilme kapasitesini asli karakteristik olarak alıp onu "dönen hayvan" olarak tanımlarsa; bir sonraki aşamada kendince "gayrı-asli" ayrımları düşürerek "dönen varlıklar" olarak tanımlanabilecek yeni bir kavram teşkil edebilir ve bunun içine (varlıkların eylemler karşısındaki epistemolojik önceliğini göz ardı ederek) "dönen derviş" "dönen gezegen" "dönen fırıldak" gibi varlıkları sokabilir Varacağı sonuç bilgilenme mekanizmasında tutukluk ve epistemolojik parçalanma olur

Böyle bir teşebbüsün bilgilenme mekanizmasındaki ürünü: her anlama çekilebilecek cümleler dışı cilalı içi boş metaforlar ve "çalıntı kavramlar" olur Aynı teşebbüsün epistemolojik sonucu ise: ayrım yapabilme kapasitesinin felç olması; muazzam ayrımsız bir kaos halindeki veriler karşısında içine düşülen panik duygusudur; yani yetişkin bir insan bilincinin haberdarlığın algısal düzeyine gerileyerek ilkel insanın içinde bulunduğu çaresizlikten kaynaklanan terörün aynısını hissetmesidir

Bilgilenme sisteminin ihtiyaçları kavramlaştırmanın objektif kriterlerini belirler Bu kriterler epistemolojik bir "endaze" şeklinde şöyle özetlenebilir: kavramlar ne ihtiyaçlar ötesinde çoğaltılmalı; bunun pareleli olarak: ne de ihtiyaç gözönüne alınmadan bütünleştirilmelidir

Kavram-teşkilinin mecburi değil seçimsel olan alanına gelecek olursak; bu alanın en büyük kısmı (sıfatlar gibi) ince anlam nüanslarına karşılık düşen bölme işlemlerinden doğar ki; bunlar hemen hemen eş-anlamlıdır (sinonimdir) Bu alan edebiyat sanatçısının özel alanıdır: bu alan ifade zarafetine ve duygusal çağrışımlara imkan veren bir tür birim-ekonomisini temsil eder Birçok lisan başka lisanlarda tek-kelimelik bir karşılığı olmayan kelimelere sahiptir Fakat kelimeler objektif şeylere karşılık düşmek zorunda olduğundan; bir lisanın bu tür "seçimsel" kavramları başka bir lisana tasvir yoluyla çevrilebilir

Bu seçimsel alan modern filozofların kavramların geçersizliğini iddia etmek üzere ortaya attığı "Sınırdaki Vakalar" kategorisini de içerir "Sınırdaki Vakalar"la kast ettikleri: ya verili bir kavramın birimleriyle bazı karakteristikleri paylaşan fakat başka bazılarına sahip olmayan; veya iki farklı kavramın birimleriyle bazı karakteristikleri paylaşan ve gerçekten de epistemolojik olarak orta-yol'cu olan mevcut-şeylerdir; mesela: biyologların hayvan veya bitki olarak tam sınıflayamadıkları bazı ilkel organizmalar

Modern filozofların bu "problem" hakkındaki gözde örnekleri şu sorularla dile gelir: "Hangi kesin renk tonu kırmızı ile turuncu arasındaki kavramsal sınırı temsil eder?"; veya "Beyazdan başka hiçbir tür kuğu görmemişseniz; siyah bir tane keşfettiğinizde onu bir 'kuğu' olarak sınıflamak veya yeni bir kavram darp ederek ona farklı bir isim vermek konusundaki kararınızı hangi kriterle belirlersiniz?"; veya "Rasyonel bir zihine ve fakat bir örümcek gövdesine sahip bir Merihli varlığa raslasanız; onu rasyonel bir hayvan yani 'insan' olarak sınıflar mıydınız?"

Yukarıdakiler eşliğinde bir de şikayet gelir: "Tabiat hangi seçimi yapmak gerektiğini insana söylemez" Daha sonra; kavramların insani (sosyal) kaprislerle yapılmış aaafi guruplamaları temsil ettiğini objektif kriterlerle belirlenmediğini yani bilgisel bir geçerliğe sahip olmadığını isbata çabalarlar

Bu doktrinlerin teşhir ettiği şey kavramların bilgilenmedeki rolünün (bilgilenme sisteminin ihtiyaçlarının kavram-teşkilinin objektif kriterlerini belirlediği olgusunun) kavranmasındaki başarısızlıktır Yeni keşfedilen mevcut-şeylerin kavramsal sınıflamasının ne olacağını tayin eden şey: bunların daha önceden bilinen mevcut-şeylere nazaran sahip oldukları farklılıkların ve benzerliklerin tabiatıdır

Siyah kuğular vakasında; onları "kuğu" olarak sınıflamak objektif bir mecburiyettir; çünkü onların bütün karakteristikleri beyaz kuğuların karakteristiklerinin benzeridir ve renkteki farklılık bilgilenme açısından anlamlı bir fark değildir (Kavramlar ihtiyacın ötesinde çoğaltılmamalıdır) Merih'ten gelen rasyonel örümcek vakasında (böyle bir yaratığın varlığı mümkün olsaydı); o varlıkla insan arasındaki farklar o kadar büyük olurdu ki; bir tanesinin incelenmesinden çıkan sonuçlar nadiren ötekine tatbik edilebilirdi; dolayısiyle Merihlileri belirtmek için yeni bir kavramın teşkili objektif bir mecburiyet olurdu (Kavramlar ihtiyaç göz önüne alınmadan bütünleştirilmemelidir)

Karakteristikleri iki farklı kavramın birimleri arasında eşit olarak dengelenmiş olan mevcut-şeyler vakasında (ilkel organizmalar veya renk süreklisindeki geçiş tonları gibi); bunların iki kavramdan herhangi bir tanesi altında sınıflanması gibi bir mecburiyet yoktur; hatta herhangi bir kavram altında sınıflandırılması mecburiyeti yoktur Herhangi bir seçim yapılabilir: bu tür mevcut-şeyler iki kavramdan bir tanesinin bir alt-kategorisi olarak sınıflandırılabilir; veya süreklilik içeren durumlarda ("x'den fazla olmamak ve y'den az olmamak üzere" prensibi kullanılarak) yaklaşık sınır çizgileri çizilerek tanımlanabilir; veya tasvir yoluyla kimliklendirilebilir

Bu noktada şu soruyu sormak mümkün: O halde insanın kavramsal lügatindeki organizasyonun düzenini kim koruyacaktır; tanımlarda değişikliği veya genişletmeleri kim önerecektir; bilgilenmenin prensiplerini ve bilimin kriterlerini kim formüle edecektir; özel bilimlerin kendi içlerinde ve birbirleriyle olan haberleşmelerindeki objektifliği yöntemlerindeki objektifliği kim koruyacaktır; ve insanlığın bütün bilgisinin bütünleştirilmesinin kurallarını kim sağlayacaktır? Cevap: felsefe Daha dakik söylersek: Bunlar epistemolojinin görevleridir Filozofların en büyük sorumluluğu insan bilgisinin muhafızları ve bütünleştiricileri olarak hizmet vermektir

Modern felsefe bu sorumluluğu sadece gözardı etmekle kalmadı; daha da kötüsü bilgiyi parçalayıp yok etme sürecine ön ayak olup kendi sonunu hazırladı

Felsefe bilimin temelidir; epistemoloji felsefenin temelidir Felsefenin yeniden doğuşunu ancak epistemolojiye yeni bir yaklaşım başlatabilir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.